Jump to content

Yıkık Dünya : Starhawk Projesi


Saki Asamiya

Önerilen İletiler

"Altair"

Tür: Yapay Uydu

Konum: Lagrange 2, Dünya ile Ay arasında yüksek yörüngede.

Kuruluş: 1995 (İnşaata başlanma tarihi), 1998 (Resmi olarak Birleşmiş Milletlere katılma tarihi)

Nüfus: 12 Milyon

Yönetim Şekli: Parlamenter Demokrasi

Ekonomi: Uzay Turizmi, Teknoloji, Ağır Sanayi, Eğitim

 

Zamanında benden çok daha zeki bir adam, "Kendinize şimdiden bir yıldız seçin. Siz değil ama belki çocuklarınız ya da torunlarınız günün birinde ona dokunacak" demişti. Nereden aklıma geldi bilmiyorum. 

Çocukken gece bulutlara bakıp bu parlak noktaya gitmeyi çok isterdim. O zamanlar çocuktum. Hangi çocuk bir uzay istasyonunda yaşamak istemez ki?

Şimdi, yıllar sonra... bu istasyon benim yeni evim...

Ama buraya eğlenmeye gelmedim...

 

İnsanların uyum sağlayabilmesi için suni ormanlar, göller hatta dağlar bile inşaa edilmiş. Koloni kendi etrafında dönerek yerçekimi sağlıyor. Koloniyi çevreleyen aynalar belirli aralıklar açılıp kapanarak gece ve gündüz etkisi oluşturuyorlar.

Yaklaşık bir yıl önce nüfusun fazla artması nedeniyle göçmen alımı yavaşlatıldı. Tıpkı Hong Kong'ta ki gibi liyakata dayılı bir sistem kullanıyorlar. Ama bu sadece geçici bir çözüm. Koloni genişletme faaliyetleri önümüzde ki ay başlayacak.

 

Starhawk Akademisi

İlk, orta ve Lise dengi eğitim veren prestijli bir uluslararası okul. Dünyada ki en iyi liseler kategorisinde şu an 4. sırada. Verilen eğitimin kalitesi nedeniyle Dünyanın her yerinden öğrenciler buraya toplanıyor. Eğitim ücretinin yüksek olmasına rağmen. Uzay da bir kolonide kurulmış olmasınında etkisi olabilir tabi...

"Okulumuzun Politikası:

21. yüzyıl ve ilerisi için ruhen ve bedenen hazırlıklı, akıllı ve yetenekli öğrenciler yetiştirmek."

 

...Kulağa hoş geliyor değil mi? Ama bu resmi internet sitelerinde yer alan resmi amaçları. Gerçek ise biraz daha farklı.

 

Starhawk Projesi:

Akademiye gelen öğrenciler içerisinden yetenekli olanlarını ayırarak onları ileride UNSA adına insanlık için savaşmak amacıyla eğitmek.

Şaşırtıcı değilmi?

Kim Dünyanın en iyi okullarından birinin aslında gizli bir harp okulu olduğunu ve gizli bir organizasyon için personel yetiştirdiğini düşünür?

 

Birkaç yıl önce birisi bana günün birinde bu uzay istasyonunda yaşacağımı söyleseydi, herhalde güler geçerdim. Bana üstüne birde Dünyanın en iyi okullarından birinde okuyacağımı söyleseydi herhalde suratına yumruğu geçirirdim.

Hayat süprizlerle dolu...

 

Peki esas soru: Neden UNSA, insanlığın uzayı keşfi için kurulmuş bir organizasyonun çatışmaya girecek personele ihtiyacı olur?

Bir düşünün bakalım... Uzay ile bağlantılı bir örgüt, askerler, uzay istasyonu...

Evet. Anlamaya başladınız.

 

Dulce, Area 51, Roswell...

 

Bunların hepsi gerçek...

Çoğu kişi bunun farkında değil, ama gezegenimiz saldırı altında.

İnsanlık bir ölüm kalım savaşı veriyor.

UNSA üniformasını giyen abilerimiz ve ablalarımız şu an insanlığın hayatta kalabilmesi için gizli bir savaş yürütüyorlar.

Ama ya sonrası? 

Görünmeyen düşmanlarımız günün birinde yeniden gelirlerse hazır olacakmıyız?

Starhawk Projesinin amacı bu.

Gönüllüleri genç yaştan eğitip, zamanı geldiğinde onların insanlık adına yapmaları gereken fedakarlıkları yapmalarına yardımcı olmak.

 

Eğer günün birinde bu allahın belası hayattan kurtulursam birilerinin bizim yaşadıklarımızı bilmeleri için bunu yazıyorum.

Belki... 

Emin değilim... Kimbilir... Belki işim bittikten sonra yırtar atarım.

Daha şimdiden sıkılmaya başladım...

 

Yarın erken kalkacağım...

 

...Lütfen bu gece kabus görmeyeyim...

 

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 1 ay sonra...

BAŞLANGIÇ

"Keyfini çıkarın buradan ayrılamayacaksınız!"

BÖLÜM 1

Günlük tutmak adetim değildir. Benden çok daha zeki bir adam zamanında "Sırlarını herkesin günün birinde okuyabileceği bir yere kaydetmek akıllıca bir iş değil" demişti. Şu an canım çok sıkkın. Belki bu noktaya gelene kadar neler olduğunu tekrar gözden geçirirsem nerede hata yaptığımı bulabilirim. En azından aklıma hakim olurum. 

Ama bu tek neden değil. Eğer günün birinde bu savaşı kaybedersek, birilerinin bu yazıları okuması ve hem benim hem de omuz omuza savaştığım insanların neler yaşadıklarını bilmeleri. Bunların kaydedilmesi gerek. İnsanlık ve bu gezegen adına neler çektiklerimizi bilmeleri gerek.

(...)

Herşey bundan dört yıl önce başladı. Liseye yeni başlamıştım. Hayatımda bundan öncesi için değinilmesi gereken bir şey yok. Ne yaşadığım yerde ne de okulumda çok popüler bir insan değildim. Neredeyse kimse varlığımdan bile haberdar değildi. Ailemde buna dahil. Notlarım kabul edilebilecek düzeyde olduğu sürece bana bulaşmazlardı. 

Sıkıcı, tekdüze ve boş hayatım evden okula, okuldan eve gitmekten ibaretti. Oyunlarım hayatıma renk katan bir kaç şeyden biriydi. Harçlığımın neredeyse tamamını ya oyun kasetlerine ya da atari salonlarına (Evet, benim yaşadığım yerde hala var onlardan.) harcardım. Varlığımın ne kadar anlamsız olduğunu bana bir kaç saatliğine de olsa unuttururlardı.

(...)

Hayatım son bir kaç aydır şaşırtıcı bir şekilde değişmeye başladı. De ja Vu derecesinde tecrübeler ve garip, neredeyse kehanet derecesinde rüyalar görmeye başladım. Odamda ki eşyaların yeri anlayamadığım şekilde değişmeye başladı. Bir yere koyduğum bir şeyi açıklanamayacak şekilde yanımda bulmaya başladım.

Rüyaları ciddiye alan bir insan değilim. Annem hep rüya tabirleri kitapları okur ama ben bu tür şeyleri takan bir insan değildim.

Ama çok sıklıkla olmaya başladığı zaman korkmaya başladım. Önce aklımı kaçırıyorum diye düşündüm. İnternette bir foruma yazdım. Ve ertesi gün hayatımı değiştirecek bir mesaj aldım.

(...)

BİR SESLİ MESAJINIZ VAR

GÖNDEREN: BİLİNMİYOR

"Merhaba genç dostum.

Beni tanımıyorsun. Ama ben uzun zamandır senin gibi insanları arıyorum. 

Öncelikle seni rahatlatayım. Aklını kaçırmıyorsun. Yaşadığın şeyler olağanüstü insanların tecrübe ettiği fenomenler. Tam tersine insanlığın geleceği için çok önemli bir rolün olacağını düşünüyorum.

Hakkında kısa bir araştırma yaptım. Anladığım kadarıyla hayatından mutlu değilsin. Geleceğinden kuşkulusun ve kaygılısın.

Sana yardım edebiliriz. 

Sana iyi bir eğitim, tatmin edici bir meslek ve en önemlisi bir gelecek verebiliriz. Çoğu insanın saygı duyacağı bir hayatın olabilir. 

Bunların hepsini sana verebiliriz.

...Karşılığında istediğim tek şey, zamanı geldiğinde bize desteğini vermen. Ailen için endişelen me. Bir yolunu bulup onları ikna ederiz. Prestijli bir okulda burs kazanmak herhalde onları rahatsız etmez.

Bu anlattıklarımın hepsi inanması zor şeyler biliyorum. Ama emin ol bunların hepsi gerçek.

Seni zorlamayacağım. Hayatın sana aittir. Eğer kabul etmezsen senden istediğim tek şey bu mesajı silmen ve bu konuşmayı yaptığımızı unutman. 

Ama şunu da bil: Eğer bize yardım edersen, ileride belki milyonlarca insanın hayatını kurtarabilirsin.

Eğer kabul edersen sana yol masrafları için biraz para göndereceğim. Bir an önce Kazakistan'a, Baykonur uzay limanına gideceksin. Arkadaşlarımız seni diğer adaylarla karşılayacaklar.

Neden bir uzay limanı?

Hahaha...

Söylemeyi unuttum. Biz Altair'deyiz.

Seçim senin genç dostum. Doğru kararı vereceğinden şüphem yok."

(...)

Şimdi düşünüyorum da normal, mutlu bir hayatım olsaydı bu mesajı delinin bir attı diye siler ve dikkate almazdım. Ama benim gibi dibe vurmuş bir insansanız, böyle inanılması zor bir mesaj, gerçekleşmesi zor bir ihtimal bile çekici geliyor.

Mesajı okuduktan sonra yatağıma oturdum ve hayatımı gözden geçirdim. Kendime şunu sordum: "Ne kaybederim ki? Kaybedecek neyim var ki?"

...Soruma cevap veremedim. Bana önerdikleri her neyse şu an sahip olduklarımdan daha kötü olamazdı... İşlevini yitirmiş, ilgisiz bir aile, olmayan bir sosyal hayat, olmayan bir gelecek...

...Hayır. Kaybedecek hiç bir şeyim yok.

(...)

Önce mesajı gönderen numarayı aramak istedim ama numara düşmedi. Sonra mesaj yazmayı denedim.

"Teklifinizi kabul ediyorum."

Yaklaşık 30 saniye sonra cevap geldi. Bu kez bir text mesajıydı.

"Mükemmel.

En yakın bankaya git. Senin için belli bir miktar para ayırdım. Ardından hava alanına gitmen gerekiyor. Pasaportun hazır bile. İsmini verince sana teslim edecekler. 

Business Class ile uçacaksın. Sana ilk kıyağım olsun.

Güvenlik gereği için acil bir durum olmadığı sürece lütfen Baykonur'a ulaşana kadar benimle bağlantı kurmamaya çalış.

Aklında bir sürü soru var, eminim. Ama bana güvenmeni istiyorum. Altair'e ulaştığın zaman bütün sorularına cevap vereceğim.

Elini sıkmak için sabırsızlanıyorum.

Aramıza hoş geldin."

Ailem iş için şehir dışındaydılar. Bu benim için kusursuz bir fırsattı. Onlar dönene kadar ben çoktan yerleşmiş olurum. Umarım esrarengiz destekçimde ailemi ikna etmek konusunda ciddidir.

Yanıma fazla bir şey almadım. Bir kaç giysi, kişisel eşyalar, PS Vita'm ve DS'im. Konsollarımı fazla yer kaplayacağı için alamadım. Altair'e vardıktan sonra ailemden göndermelerini isterim artık.

İçimden bir his bu evi uzun süre bir daha göremeyeceğimi söylüyordu. Ama nedense herhangi bir hüzün hissedemiyordum. Tam tersine bu evden, bu mahalleden, beni hapsetmiş bu yerden bu insanlardan kaçmak için can atıyordum.

Ama genede korkuyordum...

Ya bunuda yüzüme gözüme bulaştırırsam?

(...)

Yağmur hala devam ediyordu.

Mesajda dediği gibi en yakındaki bankaya gittim. Kullanmam üzere bir banka kartı verdiler. Kontrol etmek için yakında ki bankamatiğe gittim. Kartta küçük bir servet vardı. En azından benim gibi biri için bu bir servetti.

Kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Bu para emanetti ve ben esrarengiz destekçimi daha şimdiden kızdırmak istemiyordum. Sadece gerektiği kadarını çekecektim. Hava alanına gitmek üzere az bir miktar çektim.

Taksi beni hava alanına götürürken ben de düşüncelerimin içinde kaybolmuştum. Bir yandan endişeliydim, bir yandan da sonunda ikinci bir şansım olduğu için heyecanlıydım. Neler olacaktı? Yeni evimde beni ne tür bir gelecek bekliyordu?

Hava alanına çok kısa bir sürede ulaştık. Ben çantamı alıp mesajda bana söylenen masaya pasaportumu almaya gittim. Bir seyahat ajantasından alacağımı sanıyordum. Yanılmıştım. Geldiğim yer bir ajanta değildi.

Birleşmiş Milletler Uluslararası Ulaşım Görevi
******** Şube

Yönlendirildiğim masa Birleşmiş Milletlere aitti. Kiminle çalışmak üzere olduğum git gide beni daha da meraklandırmaya başlamıştı.

İçeride ki personel aksanlı ama düzgün bir İngilizce ile konuşuyorlardı. Beni bekliyor gibiydi. Herhalde küçük çocuklar sık sık gelip bir BM pasaportu istemiyorlardı. Elime mavi renk deri bir pasaport verdiler.

UNITED NATIONS İNGİLİZCE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER
NATIONS UNIES FRANSIZCA BİRLEŞMİŞ MİLLETLER

Laissez-passer FRANSIZCA SERBEST GEÇİŞ

...Evet. Yanılmamıştım. Birleşmiş Milletler personeline verilen bir pasaporttu bu.

Ama neden? BM'nin benim gibi biriyle ne işi olabilirdi ki?

Aklımda ki sorular daha da artmıştı. Ama bir yandan da içimde bir rahatlık oluştu. BM güvenilir, saygın bir uluslar arası bir kurumdu. BM korumasında iken başıma ne gelebilir di ki? 

Neyse... Hiç olmazsa artık kaçırılıp, seks kölesi ya da organ hasadı için kullanılma ihtimalim yok artık...

(Devam edecek)

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

PART 2


"Sayın yolcularımız, Kızılorda Hava alanına iniş yapmış bulunmaktayız."

Pilot iniş anonsunu yaparken bende telefonumu açtım. Tahmin ettiğim gibi bir mesaj gelmişti.

"Kazakistan'a hoşgeldin.

Korkarım yolun kalanını kara yolu ile almak zorundasın.

Baykonur, Kazakistan'da olmasına rağmen Rusya toprağı olarak sayılıyor ve bu yüzden oraya direkt uçuş yok. 

Mekiğinin kalkmasına yaklaşık 4 saat var. Ama önce seni karşılayacak ekip ile buluşmalısın. Gelişinden haberleri var. 

Sana daha önce söylemedim ama sen aradığımız tek aday değilsin. Elimizde fazla adam olmadığı için sana ayrı bir takım gönderemedik. Onların görevi sen ve diğer adayı mekiğe binene kadar korumak. Mekiğe bindikten sonra güvendesin. 

Mesajın sonunda kordinatlar olacak. Telefonunun GPS'ini kullanarak ulaşabilirsin. Taksi tutman akıllıca olur.

Yeni hayatına çok yakınsın.

İyi yolculuklar."

...Bu kadar fazla gizilik ve önlem beni rahatsız etmişti ama bu kadar gelmişken sonra bu işin sonunu görmeliydim. Taksi şöförünün sınırlı İngilizcesine rağmen ona telefonumda ki GPS'de ki noktaya götürmesini anlatabildim. Geldiğimiz yer Baykonurun hemen dışında terkedilmiş gibi görünen bir kasabaydı. 

Binalar sanki hepsi aynı mimarın elinden çıkmış gibi düzenli ve renksizdi. Babam burada olsaydı bu binalar için "Sovyet ruhu taşıyor" derdi.

Gecenin karanlığında terk edilmiş binaların arasında dolaşacak kadar cesur olacağımı asla tahmin edemezdim. Etrafıma gergin bir şekilde bakarken yavaş yavaş bir pişmanlık hissi oluşmaya başladı.

???: Hey Evlat! Bu taraftan!

Aniden duyduğum bu ses beni korkutmuştu. Kendimi toparlayıp sesin geldiği yöne baktım. Üzerinde asker üniforması olan bere takmış biriydi. Bana elini "buraya gel" der gibi sallıyordu. Koşaral yanına gittim.

Yanına gelir gelmez eliyle omuzumu tuttu ve etrafı kontrol etti. Elindeki AKS-74U dikkatimi çeken ilk şey olmuştu. Takip edilmediğiminden emin olduktan sonra beni binanın içine girmem için el işareti yaptı.

Kapının arkasında ki kimyasal ışık onu daha rahat görmeme yardımcı oldu. Yaklaşık 1.90 boylarında yapılı bir adamdı. Kapıyı kapattıktan sonra elini omuzuma götürdü. Aksanlı bir İngilizce ile konuşmaya başladı.

???: İsmin nedir evlat?

WILL: Will...

RUKOV: Tanıştığımıza sevindim Will. Bende Victor Stephanovich Rukov.

Kendini tanıttıktan sonra bana elini uzattı ve el sıkıştık. 

RUKOV: Yolculuğun sorunsuz geçmiştir umarım.

WILL: (Rusça: Herhangi bir sorun yaşamadım efendim.)

RUKOV: Hahahaha. (Rusça: Bak bu süpriz oldu işte. Hadi içeri geçelim.)

Rukov'un dostane davranışları beni rahatlatmıştı. İstemsiz bir biçimde gülümsemeye başladım. Sanki çok uzun bir süredir ilk defa bir arkadaşın yanındaymışım gibi hissettim. Benim gibi fazla arkadaşı olmayan birisi için böyle size yakınlık gösteren tanımadığın birisinin yanında olmak bile size rahatlık verebiliyor.

RUKOV: Seni takımın kalanıyla tanıştırayim. İngilizce konuşursan daha iyi olur. Bizim organizasyonun "Lingua Franca"sı İngilizce.

Rukov beni binanın içine götürdü. Kaldıkları salon büyüklüğünde geniş bir odaydı. Taşınabilir bir ateşleyici, boş yiyecek kutuları ve yer yatakları görebiliyordum. Biz içeri girer girmez asker üniformalı 4 kişi daha yanımıza geldi.

RUKOV: Toparlanın. Bu Will. Aramıza yeni katılacak. Will, bunlar da benim takım arkadaşlarım. 

Ardından elinin işaret parmağıyla teker teker diğer askerleri bana tanıttı.

RUKOV: Daniels, Sheffield, Da Costa ve Kim.

DANIELS: Genç birini beklediğimizi söylemişlerdi ama bu daha bir çocuk yahu.

Ardından hepsi teker teker elimi sıktı.

SHEFFIELD: Uzay çocuğu sonunda teşrif etti. Merak etme. O mekiğe binene kadar bize emanetsin.

KIM: Çocuğun kafasını şişirmeyin. Uzun yoldan geldi. Açmısın?

WILL: Eh... Şey...

Haklılar. Uçakta yediğim yemek dışında midem boştu.

DA COSTA: Elimizde sadece asker kumanyası var. Kusura bakma.

WILL: Sorun değil...

RUKOV: Şikayet etme Da Costa. Sen hiç Rus ordu kumanyası yemedin. Nasıl bir şey olduğunu bilmezsin. Onlarla karşılaştırıldığında bunlar İtalyan yemeği gibi kalır.

Gülmeye başladık. Benim gibi genelde suratı asık biri bile böyle dostane bir ortamda gülümsememesi imkansızdı.

Dikkatli baktığımda hepsinin üniformalarının sol kollarında bağlı oldukları ülkenin bayrağı vardı. Daniels Kanadalı, Sheffield Britanyalı, Da Costa Brezilyalı ve Kim'de Koreliydi. Ama sol göğüslerine ve taktıkları berelerdeki amblemi daha önce hiç görmemiştim. Birleşmiş Milletler sembolü gibi mavi üstüne beyaz renklere sahipti ama sembolün kendisi tanıdık değildi.

RUKOV: Misafirimiz biraz dinlensin. Sizlerde nöbet yerlerinize.

DA COSTA: Tamamdır. Al bakalım. Umarım kurutulmuş biftek seversin.

WILL: Teşekkürler.

RUKOV: Kim, temiz bardak kaldı mı?

KIM: İşte.

RUKOV: Sağol.

DANIELS: Yüzbaşım, demlenmek için erken değil mi?

RUKOV: Saçmalama Pete. Görevdeyken asla içmem. Kahve koy bana.

Da Costa bana yemek kabını uzattıktan sonra Rukov hariç diğerleri diğer odalarda ki nöbet yerlerine gittiler.

RUKOV: ...Tahmin ediyorum ki aklında bir sürü soru var.

Rukov da kahvesini alıp masanın karşısına oturdu. Tanınabilir ısıtıcının verdiği ısı ve ışık bu derme çatma binadaki tel lüks gibiydi.

RUKOV: Büyük patron sana ne kadarını anlattı bilmiyorum. Ama sormak istediğin bir şey varsa elimden geldiğince cevap vermeye çalışırım.

WILL: Efendim... Siz... tam olarak kimsiniz?

RUKOV: En önemli soru... Pekala.

Rukov kahvesini masaya koyarak sandalyesine yaslandı.

RUKOV: Sana fazla detay veremem. Ama biz uluslararası bir organizasyon için çalışıyoruz.

WILL: BM?

RUKOV: Eh... Sayılır. Birleşmiş Milletler desteği ve yetkisiyle çalışıyoruz. Ama bunun dışında tamamen bağımsızız. Altair'e ulaştığın zaman kim olduğumuzu daha iyi anlayacaksın.

WILL: ...

RUKOV: ...Şüphe duymanı anlıyorum. Ama sana şu kadarını söyleyebilirim ki, biz insanlığın geleceği için savaşıyoruz. Gizlilik hayatta kalabilmemiz için gerekli olan bir önlem.

WILL: ...Peki neden ben?

RUKOV: Bunun cevabını ben veremem evlat. Ben sadece bir askerim. Ama seni seçtilerse mutlaka bir nedeni vardır.

"Neden ben?" "Benim ne özelliğim var?" Bu soruları galiba uzaya çıkana kadar öğrenemeyeceğim.

WILL: ...Tek adayın ben olmadığım söylendi.

RUKOV: ...Ah, evet.

Rukov masada ki kahve bardağını alıp bir yudum aldı.

RUKOV: Görevimiz iki kişiye eskortluk etmekti. Ama son anda operasyonun parametreleri genişletildi.

Kullandığı askeri jargonu anlamakta güçlük çekiyordum.

RUKOV: ...Son anda bir yere gidip bir paket almamız gerektiği söylendi. Bu nedenle sana ve diğer adaya ulaşamadık. Normalde ikinizde alıp oturduğunuz yerden alıp Baykonur'a getirmemiz gerekiyordu.

Rukov odanın karşısında yerde duran bir sırt çantasına baktı.

RUKOV: Sana bunu söylememem gerekiyor ama... şu çantanın içinde bir konteyner var. Sana ulaşamamızın nedeni buydu. 

Ardından bana döndü.

RUKOV: O konteynerin ne pahasına olsun Altair'e ulaşması gerekiyor. İçinde ne olduğunu bilmiyorum ama bize insanlığın geleceğinin o şeyde olduğunu söylediler. 

WILL: Yani...

RUKOV: Evet. Yanında götüreceksin.

WILL: ...

RUKOV: Endişelenmene gerek yok. Radyoaktif yada kimyasal bir tehlikesi yok. Bir çocuğa öyle tehlikeli bir şeyi taşıttıracak kadar kalpsiz değiliz.

WILL: Siz benimle gelmiyor musunuz?

RUKOV: Hayır. Bize Dünya'da ihtiyaç var.

Kendimi neye bulaştırdım ben böyle?

RUKOV: ...

Rukov içini çekti ve boş kahve bardağını masaya bıraktı.

RUKOV: Sen cesur bir çocuksun. Herkez böyle riskli bir işe kalkışmaz. En azından bu yaşta.

WILL: Ben cesur değilim efendim... Burada olmam tamamen bencilce nedenler yüzünden...

RUKOV: Ama buradasın. Önemli olan bu.

WILL: Bir soru daha sorabilir miyim?

RUKOV: Tabiki.

WILL: Siz Spetsnaz mısınız?

RUKOV: Hahahaha... Evet. Spetsnaz VMF. Atlet mi ele verdi?

İşaret parmağıyla açık yakasından görünen mavi-beyaz çizgili atleti gösterdi.

RUKOV: Bazı alışkanlıklar kolay bırakılmıyor. Herneyse... Biraz uzan istersen. Mekiğin kalkmasına iki saat var ama bir saat önce Baykonur kosmodrom'unda olmamız gerek. Ben diğerlerini--

Rukov lafını bitiremeden odanın kenarında ki telsiz sinyal vermeye başladı.

???: Goalkeeper burası Manager. Derhal cevap verin. Acil durum. Tekrar ediyorum acil durum.

RUKOV: !

Rukov koşarak telsizin yanına gitti ve ahizeyi kulağına götürdü.

RUKOV: Goalkeeper dinlemede, Manager.

???: Görev tehdit altında. "Tribün" ile kontak kesildi. "Holiganlar" sizin olduğunuz tarafa geliyor olabilirler. Derhal "Saha"ya gidin ve "golü" atın. Tekrar ediyorum. "Gol"ü atın.

RUKOV: Anlaşıldı.

Telsizde ki adamın ne dediğini anlamamıştım. Klüp? Gol? Bu tür gizli operasyonlarda şifreli konuşmalar adetten sanırım.

RUKOV: Toparlan!

Rukov ayağa kalkıp diğerlerine seslendi. Daniels, Sheffield, Da Costa ve Kim hızla yanımıza geldiler. Rukov'un yüzünden işlerin kötüye gittiğini anladım. Kalbim hızla atmaya başladı. Ellerimin titrediğini hissedebiliyordum.

DA COSTA: Patron neler oluyor?

RUKOV: Labratuar'ı vurmuşlar. Buraya geliyor olabilirler.

DANIELS: Ha***** ya...

SHEFFIELD: Hey laflarına dikkat et. Aramızda bir çocuk var.

RUKOV: Kesin boş konuşmayı. Derhal toparlanın. Bu çocuğun ve "paket"in o mekiğe binmesi gerek.

-BEEP- -BEEP- -BEEP-

Birden bire odada gerip bir sinyal sesi yankılanmaya başladı.

DA COSTA: Hareket dedektörü!

RUKOV: Neredeler?!

KIM: Etrafımızı sarmışlar! Gösterge çılgına döndü!

RUKOV: ...Bizi buldular... Silah başına!

Başım büyük dertte...

(Devam edecek)

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 4 hafta sonra...

PART 3

RUKOV: Da Costa! Sheffield! Sağ tarafı alın! Kim! Daniels! Kapıyı kollayın!

Askerler silahlarına mermi sürüp camların önünde siper aldılar. Rukov kendi AKS-74U'sunu kontrol ettikten sonra bana döndü.

RUKOV: Will! Onları durdurmaya çalışacağız! Sen bu çantayı al ve hemen Baykonur'a git!

WILL: A-ama--

RUKOV: Sen asker değilsin Will! Onlara karşı şansın yok! 

KIM: Hedef menzilde! Ateş!

Silah sesleri binada yankılanmaya başladı. İstemsizce elim kulaklarıma gitti. 

RUKOV: Arka tarafta duvarda bir delik var. Masalarla kapadık. Oradan çıkabilirsin. Dikkatlerini çekeceğiz. Karanlıkta dur ve sadece koş!

Rukov bana masanın üstündeki MP5'i bana uzattı.

RUKOV: Umarım kullanmak zorunda kalmazsın. Unutma. Tetiği çekme, sık.

WILL: ...???

Bütün bunlar gerçek mi? Elimde bir silah mı var? Kabus mu görüyorum?

RUKOV: ...Tanrı aşkına... Aklımı kaçırmış olmalıyım. Bir çocuğa silah veriyorum. 

Silah tahmin ettiğim gibi ağırdı. Ellerimin titremesini bir türlü durduramıyordum.

RUKOV: Eğer her şey yolunda giderse seninle uzay limanında buluşacağız.

Kalbim sanki yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Silahı masaya koyup sırt çantasını giydim.

RUKOV: Evlat... seni buna bulaştırdığımız için üzgünüm. 

WILL: ...Efendim... ben...

Sonra ne olduğunu anlatabilmem pek mümkün değil. Korkunç bir patlama sesiyle daha önce hiç görmediğim, parlak, yeşil ışık topları açık camlardan odanın içine doğru düşmeye başladı. Neydi bunlar böyle? Aklımı mı kaçırıyordum?

DA COSTA: Plazma! Plazma! Siper alın!

WILL: ...(Plazma..?)

Aman Tanrım... Bunlar enerji silahları mı?!

DANIELS: Patron! Buraya gel! 

RUKOV: Git evlat! Tanrı aşkına git!

Elimde MP5 ile Rukov'un gösterdiği yere doğru koşmaya başladım. Duvardaki delik, benim geçebileceğim kadar küçüktü. Hızla çömelerek alından geçtim. 

Çatışmanın etkisiyle hava hafifçe aydınlanmıştı ama benim gitmem gerek yol hala kapkaranlıktı.

RUKOV: Kaç tane saydın!?

SHEFFIELD: En azından 20 tane! 

"Arkadaşlar"ımın bağırışları ile silah sesleri birbirine karışmıştı. Bense hala bir korkak gibi kaçıyordum.

...Evet. Ben bir korkaktım. 4 tane cesur adam benim hiç bir anlamı olmayan hayatımı kurtarmak için kendilerini siper ediyorlardı.

Ayaklarım korkudan uyuşmaya başlamıştı.

WILL: ...!?!

Birdenbire tepemden ne olduğunu anlayamadığım bir şey geçti. Üzerinde garip ışıklar vardı. Korkunun verdiği refleks ile kendimi karanlık bir sokağa attım ve yere yattım.

Kalp atışlarımı duyabiliyordum ama o aracın ne olduğuna bakmam gerektiğini düşündüm. Belki yardım gelmişti.

Öncelikle bir helikopter zannettim. Ama pervane sesine benzeyen bir şey duyamıyordum. Tam tersine garip, fazla yüksek olamayan bir titreşime benzeyen bir şey duyuyordum. Belki bir VTOL filandır diye düşündüm. 

WILL: ...Bu da ne?...

İkiside değildi. Hayatımda daha önce görmediğim garip bir dizayna sahipti. Sanki bir F-117 gibi keskin, sert hatları vardı ama altındaki parlayan yuvarlak şeklinde nesnelere gözüm takıldı.

Hayır. Bu araç her neyse, insan eliyle yapılmamıştı.

DANIELS: U-F-O! U-F-O!

Daniels'in sesi beni kendime getirdi. Garip uçan nesne Rukov ve diğerlerinin olduğu binaya doğru süzülüp daha demin gördüğüm yeşil renkte parlayan topları binaya sıkmaya başladı.

WILL: Aman tanrım... Aman tanrım...

Bu korkunç araç ve daha kim olduklarını bile göremediğim esrarengiz düşmanlar bana sadece birkaç dakika içinde hayatım boyunca hissetmediğim bir korku yaşatmıştı.

En son ara karneleri verdiklerinde bile bu kadar gergin değildim.

Buradan gitmeliydim. Sırtımı duvara vererek ilerlemeye başladım. Bildiğim tek şey Baykonur'un kuzeyde olduğuydu. Kendimi toplamam gerekiyordu. Nefes alıp verişlerimi kontrol altına almaya çalıştım.

Yolum uzundu. Etrafta kullanabileceğim bir araç olsaydı iyi olurdu diye düşündüm.

WILL: ...Hah... Olsa ne olur ki? Ben doğru düzgün bisiklet bile süremiyorum...

(...)

WILL: ...Kendi kendime konuşuyorum... Bu iyiye işaret değil...

Koşmaya başladım. Ana yola çıkabilirsem belki yol işaretleriyle yolumu bulabileceğim düşündüm. O mekiğe ulaşmalıydım.

İleride ana yolu aydınlatan bir yol ışığı gördüm. Silah seslerinden uzaklaştıkça sanki daha güvende olacağım gibi bir hisse katılmıştım.

...Ve her zaman ki gibi yanılmıştım. Bu lanet yerden kurtulmam bu kadar kolay olmayacaktı.

???: ...

WILL: ...AH!!!!!!!

Birden bire karşıma ne olduğunu anlayamadığım bir figür belirdi. O an hissettiğim dehşet hissini kelimelerle anlatabileceğimi zannetmiyorum. 

Karanlığın vücudunu kapatmasına rağmen bazı hatlarını görebiliyordum. Karşımdaki ince, uzun bir insanımsı bir şekildi. Elinde tuttuğu yeşil ışık yayan dikdörtgen şeklinde ki şeyin bir silah olduğu anlamak için bir dahi olmam gerekmiyordu. 

Ama beni esas korkutan gözleriydi. Bir çift altın renginde parlayan göz bana bakıyordu.

İşimin bittiğine kendimi inandırmıştım. Refleks olarak elimde ki silahı ona doğrulttum ve tetiğe bastım.

RATATATATATATATATA

-CLICK-

Sıktığım mermiler, şaşırtmayan bir şekilde hedefim hariç yer yere gitti. İlk kez silah kullanıyordum ama 30 mermiden hiç birini isabet ettirememem çok aptalcaydı. Ama bu rezalet performansım için kendime kızacak zamanım yoktu. Tetiği bir daha çektiğim de çıkan "klik" sesi mermimin ve büyük ihtimalle işimin de bittiğinin habercisiydi.

Karşımda ki korkunç figür inanılmaz bir hızla siper aldı ve ne olduğunu anlayamadığım, konuşma dilinden çok, garip bir hayvanın hırlamasına benzeyen bir ses ile bir şeyler haykırdı.

???: \?)!###||||>>>>!!!!

Oynadığım oyunların verdiği bir refleksle elim yedek şarjörlere gitti. Ama büyük bir dehşet içinde Rukov'un bana yedek mermi vermediğini hatırladım.

Adrenalinden midir neden bilmiyorum ama sanki zaman durmuş gibi geldi. Korkunç düşmanım herhalde mermimin kalmadığını anladığından olsa gerek siper aldığı yerden çıkarak elindeki silahı bana doğrulttu. Bense sanki felç geçirmiş gibiydim. Ellerim kıpırdamıyordu. Ayaklarım hareket etmeyi reddediyordu. 

Demek buraya kadarmış.

Bir insan ölmek üzereyken hayatı gözlerinin önünden geçermiş derler. Bense hiçbir şey göremiyordum. 

...Bu kadar boş ve anlamsız bir hayatım vardı.

RUKOV: Ураaaaaaaaaaaaaaa!!!!!

Rukov'un çığlığı beni kendime getirdi. Ben kendimi toplamaya çalışırken, Rukov hızla saldırganın arkasından gelip üzerine atladı.

RUKOV: Сукин сын!!!

Rukov'un ani saldırısı saldırganın dengesini bozmuştu. Elindeki garip silahı yere düşürdü. Rukov ile yerde debelenmeye başladılar.

RUKOV: KOŞ! GİT BURADAN!!!

Rukov bir yandan saldırganı boğazlarken bir yandan da bana sesleniyordu. Şimdi ki aklım olsaydı ona yardım ederdim. Ama o zamanlar daha da önce söylediğim gibi, bir korkaktım. Elimde ki MP5'i bırakıp kaçmaya başladım. 

Arkamı döndüm ve koşmaya başladım. Ama aklım hala arkamdaki canavardaydı. Ya Rukov'u halledip peşime düşerse?

İnsanlar böyle işte... Her zaman önce kendilerini düşünüyorlar. Rukov için endişelenmem yerine o şeyin peşimden gelip gelmeyeceğini düşünüyordum.

Merakıma yenik düştüm. Koşarken birden bire arkama baktım...

WILL: ..!!!!!

Rukov'u göremiyordum... Aslında hiç bir şey göremiyordum.

...Üzerime doğru hızla gelen parlak, yeşil bir ışık süzmesinden başka.

WILL: AAAAAAAHHHHHHHHHHHHHHH!!!!!!!!

O an hissettiğim acıyı anlatabilmem mümkün değil. Sanki birisi vücudumun sol tarafını kaynar suya batırmış gibiydi. Hayatımda bu kadar yüksek bir şekilde bağırdığımı hatırlamıyordum. Acı korkunçtu.

RUKOV: WILL!!! HAYIRRRRRR!!!!

Rukov'un sesi kulaklarımda yankılanırken bende yere düştüm. Yaramın ne kadar kötü olduğunu bilmiyordum. Umurumda da değildi. Canım o kadar yanıyordu ki sadece her şeyin bitmesini istiyordum.

Herşey karanlıktı. Yol ışıklarını bile göremiyordum.

WILL: (...Anne... Baba... )

(Devam Edecek)

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 4 ay sonra...

Kafeterya. Akşam saatleri.

MARI: Heeeeyyyy Navyyy. Nasıl gidiyoooorr…?

NAVY: Sen içki mi içtin?

MARI: Nereden anladııın?… Hahahaha…  Biliyor musun kafeteryada içki servisine izin vermen verdiğin en iyi karardı.

NAVY: Pek emin değilim.

MARI: Valla. Ciddi diyorum. <sallanmaya devam et> Yani düşünsene, her gün canımızı tehlikeye atıyoruz. Canlı olarak geri geleceğimiz belli değil. <hıçkır> Hayatımıza azıcık renk katmak iyi bir şey.

NAVY: Sen öyle diyorsan…

MARI: Teşekkürleeer… ^_^ Bana hep iyi davranıyorsun.

NAVY: Sorun değil...

MARI: Yo gerçekten! Sen çok iyi bir is… issa… insansın. Harika bir arkadaşsın.

NAVY: Eh… Mari, biraz fazla içtin sanırım. Daha fazla—

MARI:  …Tabi… <Navy’e dik dik bak> eğer niyetin başka bir şey değilse…

NAVY: …???

MARI: <sallanmaya devam et> Beni sarhoş edip, kirli emellerine alet etmek istemiyorsan!!

NAVY: …Mari? Sen neden---

MARI: <Yüksek sesle ağlamaya başla> Bunu bana nasıl yaparsın! Sen benim arkadaşımdın!! <Ağlamaya devam et>

NAVY: Ne? Neyi yaptı---

MARI: <hıçkırarak ağla> Ne kadersiz bir kızım!!! En yakın arkadaşlarımdan biri beni tuzağa düşürdü!! <ağlamaya devam et>

NAVY: <etrafına utanarak bak> Mari ne saçmalıyorsun sen? Ne yaptım---

MARI: <Yüksek sesle ağla>

NAVY: Abla sen buna ne verdin ya?

SIS: Herkese ne verdiysem onu verdim.

NAVY: E nesi var bunun o zaman? Özel gününe filan mı denk geld---

<Navy lafını bitiremeden ekranın sağından hızla kısa kahverengi saçlı kafasında subay şapkası olan üniformalı bir kız hızla gelir. Koşma şeklinden ve yüzünün kızarıklığından onunda biraz fazla alkol aldığı bellidir.>

VAL: NAVY!!!!!! <işaret parmağı ile Navy’i gösterir>

NAVY: AAAH!!!

VAL: Buna asla izin vermem anlıyor musun Navy! Asla!

NAVY: Neye izin ver---

VAL: <kolları ile “asla olmaz” şeklinde çapraz bir şekilde birleştirir> Sen komutan olduğundan beri ne istersen yaptım! Ne istersen!

NAVY: …??????

VAL: Ama sevgilimi seninle paylaşmam! Anladın mı!?! Mari sadece bana ait!!

-          - Ne oluyor ya? Sen anladın mı?

-         - Bilmem. Grup yapacaklardı da anlaşamadılar herhalde.

NAVY: Val, bu sadece bir yanlış anlama. İkinizde biraz fazla alkol almışsınız. Oturursan sana açıklaya----

VAL: MARI'Yİ SADECE BEN XXXXXXBİLİRİM!

NAVY: .........O_o......

(Uzun derin bir sessizlik...)

MARI: Vaaaaaalll! ;_; <Val’a sarılır> Özür dilerim! Navy’nin böyle bir şey yapacağını nereden bilebilirdiiim! ;_;

VAL: Merak etme Val. <Mari’nin başını okşar> Ben seni her halinle seviyorum. <Navy’e öfkeli ama aynı zamanda sarhoş bir ifade ile bakar> Bunu kan temizler Navy! Bu bir artık şeref meselesi! >_<

NAVY: Umarım kafama bir yıldırım düşerde beni bu utançtan kurtarır…

<Birden bire ekranın sol tarafından, kıvırcık saçlı, güneş gözlüklü yapılı bir genç adam ve uzun siyah saçlı gözlük takan bir genç bayan hızla belirir. Onlarda içkilidirler ve kızgın bir ifade ile işaret parmakları ile Navy’i gösterirler>

YUI & MYSTIC: NAVY!!!!!

NAVY: AAAAHHH!!!! O_o Birden bire çıkıp durmasanıza be!

MYSTIC: Kendinden utanmalısın! Seni komutan dedik bağırımıza bastık! Meğersem milletin manitasına sarkıyormuşsun!

YUI: Evet! Çok ayıp! Milletin manitalarına sarkmak benim işim! 

NAVY: <Yumruklarını ve Dişlerini sıkar ve göz bebekleri kırmızıya döner. Sessizce öfkeden titremeye başlar>

MYSTIC: Hayır yani bizim manitamız yok ama olsa demek onlara da sarkacaksın!

YUI: Rütbeni kullanarak kızları zorla elde etmeye utanmıyor musun?! Benim doğal etkileyiciliğim ile baş edemeyeceğini bildiğin için böyle yaptın değil mi?! İtiraf et!

NAVY: YETER BEEEEEE! 

MARI, VAL, YUI, MYSTIC: O_o’’ 

NAVY: SİZİNLE Mİ UĞRAŞACAĞIM BEN! <Yui’yi yakasından kapar ve sallamaya başlar>

MARI: <ağlamaya devam et> ;_; Ühüüüü! Hem beni kirli emellerine alet etti hemde bağırıyor!

NAVY: Kes sesini!! <Kafeterya’ya döner> Kafeterya kapanmıştır! Bir daha da size içki filan yok! Dışarı! DIŞARI!

<Kafeteryada kiler korkudan hızlı adımlarla çıkarlar>

NAVY: Hazır kıtayı çağırın! Burada bundan sonra alkol alanı yemin ederim kodese atarım!

MARI: <ağlamaya devam et> ;_;  Hem beni kullandın hemde hapse mi atacaksın! Kalpsiz!

VAL: <Mari’yi korumak istemişcesine önüne geçer ve kollarını açar> Sevgilimi hem kullanıp hem de zindana atamazsın Navy! Git kendine başka bir S&M kölesi bul!

NAVY: GRRRRRRRRRRRRR <Öfkeden iyice kırmızı ya döner>

<o sırada içeri kafalarında miğfer ve kollarında “MP” bantları olan askerler girer>

NAVY: Alın şunları odalarına götürün yoksa elimden bir kaza çıkacak! Bir gün de sakin bir gün geçsin burada!! YETER ARTIK, BIKTIM BE!!

<ekran kararır>

Ertesi Gün

<Panoda bir afiş>

GENELGE

DÜN GECE BAZI PERSONELİMİZİN GÖSTERDİĞİ ÜSTÜN SORUMSUZLUK ÖRNEĞİ NEDENİYLE İKİNCİ BİR EMRE KADAR MERKEZDE ALKOL KULLANIMI YASAKLANMIŞTIR. AYNI ŞEKİLDE, PERSONELİN PERFORMANSINI OLUMSUZ ETKİLEDİĞİ VE SAÇMA SAPAN OLAYLARA NEDEN OLDUĞU İÇİN AŞIK OLMAK TA YASAKLANMIŞTIR. İKİSİNİ AYNI ANDA YAPMAK İSE KESİNLİKLE YASAKLANMIŞTIR.

BU KURALLARIN İHLALİ ASKERİ MAHKEMEYE SEVK (Ve tercihen bir kamyon sopa) İLE CEZALANDIRILACAKTIR.

KOMUTAN.

Not: Çok ciddiyim! Sakın beni bu konuda test etmeye kalkmayın!

<Mari ile Val panodan uzaklaşırlar. İkisi de yorgun gözükmektedir ve alınlarına baş ağrısı için taktıkları beyaz kuşaklar başlamışlardır.>

MARI: Bu da kafasına göre yasaklar koymaya başladı. Tek bir eğlencemiz vardı ya.

VAL: …Başım çok ağrıyor. Dün gece çok mu içtik?

MARI: Yok yav.

VAL: Emin misin? Bu kadar başımın ağrıması normal değil. Dahası dün geceyi tam olarak hatırlamıyorum.

MARI: Ne olmuş olabilir ki canım?

<Kafeterya’ya girerler. Ellerinde ki yemek tablaları ile Navy’nin yanına doğru yürürler. Navy tek başına, çatık kaşlar ve hoşnutsuz bir ifade ile kahvaltısını etmektedir.>

MARI: Ne haber çoko prens?

NAVY: ... >:(

VAL: Şşşt. Öyle konuşma demedim mi sana? <Navy’e döner> Günaydın Navy.

<İkisine tablalarını masaya koyarlar>

MARI: Ne güzel bir alkol keyfimiz vardı ya. Yeşilay cı mı oldun birden bire.

NAVY: … Senin ben… Eeeh! <Kafasını çevirip, kızgın bir ifade ile tablasını alır ve kalkar>

MARI: …<şaşır> Ay bununda tripleri bitmiyor ha! <iki elinide havaya, iki yana doğru aç>

VAL: Bir şeye mi kızdı acaba?

MARI: Kızmadığı bir şey var sanki… <elini başına götür> Ayayay… >_< Ben gidip kahve alacağım, istermisin?

VAL: Olur.

(STARHAWK'ta geçen Normal bir günü izlediniz)

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • jans09 başlığı Yıkık Dünya : Starhawk Projesi olarak değiştirdi

Sohbete katıl

Şimdi mesajını gönderebilir ve daha sonra kayıt olabilirsin. Bir hesabın varsa, hesabınla göndermek için şimdi oturum aç.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Misafir
Bu konuya yanıt ver...

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı.   Restore formatting

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Editör içeriğini temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

  • Konuyu Görüntüleyenler   0 üye

    • Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli bilgi

Forum kurallarımızı okudunuz mu? Forum Kuralları.