Jump to content

Genel Araştırma

'İnceleme' etiketi için arama sonuçları.

  • Etiketlere Göre Ara

    Etiketleri virgülle ayırarak yazın.
  • Yazara Göre Ara

İçerik Türü


Forumlar

  • Duyuru & Kurallar
    • Forum Kuralları & Yardım
    • İstek, Şikayet ve Öneri
    • Tanışın Kaynaşın
    • Türk Anime TV Etkinlikleri
    • E-dergi
  • Türk Anime Çeviri Ekibi (TAÇE)
    • Tamamlanan Projelerimiz
    • Devam Eden Projelerimiz
    • Gelecek Projelerimiz
    • Askıya Alınanlar
    • TAÇE Duyuruları
  • Anime GENEL
    • Anime İstek ve Öneri Bölümü
    • Bilinmeyen Animeler ve Karakterler İçin Yardım Bölümü
    • Anime Genel
    • Anime Geyik
    • Animeler & Karakter Anketleri
    • Anime Tanıtım ve İncelemeleri
    • Anime Serileri Bölüm Tartışma Alanı
  • Manga GENEL
  • Fansub Takımları
  • Anime Manga Live-Action Download
  • Fan Kulübü
  • Japonya
  • Program Deposu
  • Konu Dışı
  • Roronoa Zoro's Roronoa Zoro Kimdir?

Sonuçları bul...

İçeren sonuçları bulun


Oluşturma Tarihi

  • Start

    End


Son Güncelleme

  • Start

    End


Filter by number of...

Kayıt tarihi

  • Start

    End


Üye Grubu


Hakkımda


Outlook


Web Sitesi


ICQ


Yahoo


Jabber


Skype


Konum


İlgi Alanları

13 sonuç bulundu

  1. Merhabalar! Ben ve arkadaşımın MyAnimeList üzerinden destansı sezon incelemeleri yapmaktan bıkması üzerine açılan bu blogu 3 yıldır bir şekilde ayakta tutmayı başardık. Mevsimlik değerlendirmeler, oynadığımız visual novel (görsel roman) tanıtımları, firma tanıtımları ve oyun incelemeleri yapıyoruz. Benim yazılarım genellikle animesi ses getiren visual noveller üzerine oluyor (Steins;Gate, Little Busters, Clannad vs). Animeleriyle karşılaştırmalarını yapıp, animede yer almayan detayları yazıyorum. Ayrıca Love Live oyun rehberi, Life is Strange teorileri gibi klasman dışı şeyler de yazıyorum. Arkadaşımın yelpazesi daha geniş; Japonca VN'ler, LN'ler, yurtdışından takvim, figür, poster vb satın alma ve fazlası hakkında saatlerce yazabilir ^_^ Blog Linkimiz: https://akumina.wordpress.com/
  2. Adı: Türkçe - Ergen tavşan kız hayal etmez Orijinal adı - 青春ブタ野郎はバニーガール先輩の夢を見ない Romaji - Seishun buta yarou wa Bunny Girl Senpai no yume wo minai(Kısaca: AoButa) İngilizce - Rascal doesn’t dream of Bunny Girl Senpai Puan ve Derecelendirme: IMDb: 8.0/10(2,373) MAL :8.41(359,481) Turkanimetv: 9.19(783) Tür: Okul, Komedi, Doğaüstü güçler, Romantizm (Bence Dram, Gizem, Psikolojik, Hayattan kesitler de eklenmeli) Stüdyo: CloverWorks Yapımcılar: ABC Animation, Aniplex, Hakuhodo DY Music&Pictures, Kadokawa, Nagoya Broadcasting Network, Tokyo MX Bölüm süresi: 24-25 dk( toplam 13 bölüm) Orijinal içeriğin(manga) sahibi: Hajime Kamoshida Yönetmen: Souichi Masui Kamoshide Hajime tarafından 2014 yılında kaleme alınan bu eser 2014 yılında ASCIIMedia tarafından basılmaya başlandı. Dengeki G’s Comic tarafından manga serisi halinden yayınlandı. Karakter çizimlerini Mizoguchi Keeji tasarlarken manga çizimini Nanamiya Tsugumi üstlendi. CloverWorks Stüdyo eseri animeye uyarlayıp 4 Ekim 2018 tarihinde televizyonda yayınlamaya başladı. Ergenlik Sendromu veya Puberte Sendromu yalnızca ergenlerde ortaya çıkan nedeni bilinmeyen olağandışı olayları tanımlıyor. Ana karakterimiz lise ikinci sınıf öğrencisi Azusagawa Sakuta bir gün kütüphanedeyken tavşan kılıklı güzel bir kız görüyor ancak o kızı başka hiç kimse fark edemiyor. Üstelik bu kız eskiden çok ünlü bir oyuncu olan şu anda da onun aynı okuldan senpaisi Sakurajima Mai’dir. Oyunculuğa bir süre ara verdikten sonra insanların hafızasından yavaş yavaş kaybolmaya başlaması ile Mai’nin Puberte Sendromu’nu fark eden Sakuta, Mai ve Mai gibi PS’ten muzdarip insanları bu durumdan kurtarmaya çalışmasını konu alır. Fragman Müzikler Açılış: Kimi no Sei(the peggies) Kapanış: Fukashigi no Karte(seslendirenler kızların ses sanatçıları) Ses sanatçıları/seiyuu Sakuta Azusagawa: Kaito Ishikawa Kaede Azusagawa : Yurika Kubo Mai Sakurajima : Asami Seto Yuuma Kunimi : Yuuma Uchida Rio Futaba : Atsumi Tanezaki Tomoe Koga : Nao Tōyama Nodoka Toyohama : Maaya Uchida Shoko Makinohara : Inori Minase !!! Öncelikle Yazdıklarım tamamen benim şahsi fikirlerimi içerdiğinden yazıyı okurken bunu aklınızda bulundurun lütfen.!!! İsminin ve afişinin çağrıştırdıklarını unutun hatta çöpe atın gitsin. Anime bir bakışta vardığınız önyargılarımızdan çok daha fazlasını barındırıyor. Bu afişin altında etten kemikten fazlası var bir fikir var demek isterdim ama işin şakasını bir yana bırakalım Animeyi izlemeye muhabbet mekânındaki dostlarımdan birinin önerisi ile başladım ve gerçekten animeyi beğendim. İzlemeye başlamadan önce büyük bir beklentim yoktu. Duygu-durumumu değiştirmesi yeterliydi benim için, ancak izlediğimde olaylar ve anlatılanların çok da yüzeysel olmadığı gördüm. İlk 7 bölüm boyunca her bölüm örneklerle en kolay yoldan Kuantum fiziğine ait birkaç teoremle birlikte gerçeküstü sayılabilecek durumları anlatıyordu. Bunlar; Beynin filtreleme mekanizması, doğrulama-farkına varma, Schrödinger’in kedisi, bağlantılı hafıza tekniği ile anımsama, Laplace şeytanı, Kuantum dolaşıklığı, siber şiddet, vücut değiştirme, hafıza kaybı ile disosiasyon… Şimdi bunları tek tek açıklamak da isterdim ancak hepinizin elinin altında ‘gugıl amcası’ olduğundan şimdilik bunları es geçiyorum. Yer yer ellerindeki kitaplarda yazan “saru demo wakaru”, “gorira demo wakaru” meali “maymun bile anlayabilir”, “goril bile anlayabilir” şeklinde biraz espritüel olarak kitaplara konulan başlıklar ile olayı komik bir şekilde nasıl basitleştirdiklerini görebiliyoruz. Toplam 13 bölüm olan bu animede ana karakter biraz durgun ve bıkkın görünse de kendine has bir espri anlayışı var ve kimsenin gülmemesi aksine bizim yerimize de ‘cringe’ olmaları içimize su serpiyor. Kötü anlamda değil o bu şekilde, normların da dışında yaşayan biri olarak düzgün, bazen aklından geçenleri açıkça söylediği için sapık bir imaj çiziyor. Animedeki diğer karakterlerin de çeşit çeşit PS’ndan muzdarip, Sakuta önce durumu kavramaya çalışıyor daha sonra çözüme kavuşturmak için çaba sarf ediyor. Vaka sahipleri sırasıyla Sakurajima Mai, Koga Tomoe(Ketsu-Tomo), Futaba Rio, Toyohama Madoka(Mai’nin üvey kız kardeşi -idol) ve Azusagawa Kaede’dir. Bu beş kızın her biri aşağı yukarı 2-3 bölüm ele alınarak sorunları çözümleniyor. Bu bakımdan "aa yeter da azıcık da diğer karakterleri görelim" diyenlerden iseniz tam sizlik bir anime. Şimdi diyeceksiniz ana karakter erkek, etrafında da kız kardeşi hariç dört güzel kız var hocam bu harem olmuyor mu? diye, hayır arkadaşlar ortada haremlik selamlık yok. Kızların gönlü kaymış olabilir tabi ama hentai-ecchilik bir durum yok sadece afişte gördüğünüz sevgili tavşan kılıklı Mai-san ve bol bol arada duvar olan banyo sahnesi var. Sadece yanaktan bir öpücük var onun dışında öpücük falan da beklemeyin. Dramatik müzikler ilave edilseydi belki ağır drama da bağlayabilirdi ama yok dram da ayarında verilmiş. Garip sesler çıkaran minik kızlar da yok. Yine de çizimlerinden moe moe fışkırıyor. Tüm karakterler çok tatlı. Saçlarının renk geçişleri de soft. Uzaktan bakan yarısını aynı karakter zannedebilir mesela şaka şaka Saçlarının mavi yeşil pembe gibi renklerdense gerçeğe yakın olması daha güzel olmuş. Anime boyunca bir tarih akışı verilmiş. Olaylar birbiriyle bağlantılı ama karışık değil. Bir sonraki bölümde ne olacağına dair tüyolar veriyor ve tabii her bölüm Sakuta’ya addedilen ‘sasu ga buta yarou da ne’ söylemi ile bitiyor.(buta=domuz, yarou=p*ç ) *Toplum analizi yapılacak olursa trende yaşlı ninelerin ayakta kalması hoş bir sahne değildi. Annelerin genel tavırları kötü yansıtılmıştı. Ama maalesef etrafımızda da böyle anneler var görüyoruz. Ortada bir baba var o da pasif kalmıştı. Diğerlerinin babalarını göremedik. Kardeşler arası kıskançlık ve sevgi bağını bolca gördük. Bir kısmı komplekse kaçabilir. (siscon-brocon) *Liseli olduğu halde ünlü olan ve erkek arkadaşı ile dışarıda yan yana bir fotoğrafı çıktı diye tüm basına açıklama yapmak zorunda kalan Mai’ye üzülmedim değil. *Trende ikili gruplaşmalar ve sohbet etme de aynı şekilde. Pek çok sahnede insanların ellerinden telefonu düşürmediğini görüyoruz, Tomoe’nin deyişiyle telefonsuzsan ölüsündür, yaşamıyorsundur. İnsanlar telefonlarında yaşıyorlardı. Benim gözümde Sakuta tipik bir ergendi. Sevdiğine düşkün. Fetişist (belki de mazoşist). Bacaklara hasta. Yeri geldiğinde kalça, yeri geldiğinde göğüslere iltifat(?) yağdıran hayal gücü yüksek bir ergen. Kendine has espri anlayışından ve kıvrak zekasından bahsetmiş miydim? Konuşmalarına duygularını yansıtmıyordu. Ona göre tüm dünyanın onun hakkında ne dediği önemli değildi onun yanında bir kişi bile olsa Sakuta’ya yeter. O kendi ve kız kardeşi gibi PSndan muzdarip insanlara şefkat gösterip yardım elini uzatır. Karakteri iyi oturtulmuş nadir anime kişilerinden biri. Diğer yan karakterler de en az ana karakter kadar irdelenmişti. Çizimleri çok güzel ben kız olduğum halde kusura bakmayın ama defalarca düştüm karakterleri tatlılığına hele o Kaede Allah’ım sana geliyorum(ağzımın suyunu silip devam ediyorum) Çizimler sonuna kadar aynı kalitede değildi, devam etse güzel olurdu tabi paraları mı yetmedi bilemedim ama bazı yerlerde çizimler malzemeden kırpılmış inşaat duvarı gibiydi. Müzik yoktu ya da ben hatırlamıyorum açılış ve kapanışın dışında farklı bir melodi duymadım. Bitiş şarkılarını genelde sevmem ama bu bağımlılık yaptı bende. Karakterleri Seslendirenler çok iyiydi. Zaten deneyimlilermiş şirketin eski çalışanları yeniden işe dönmüş ve profesyonellerden beklenildiği gibi on numaraydı. Geneli değerlendirecek olursam fikir çok güzel gerçek hayatta örnekleri görsek de sorgulamadığımız konulara, toplumun kalıplarına, siber şiddete, mental bozukluklara yer verilmişti. Bilim deyin bilim kurgu deyin benim için akan sular durur orada. Kuantum ve teoremleri de var benim favorilerimden olabilir bu anime ama bazı şeyleri açıklığa kavuşturmaları gerek. PS neden, nasıl hangi sebepten oluyor? Niye başkaları değil de bu çocuklar PS oldu? Ne zamandan beri var? Aslında yok da bu çocuklar ortak bir simülasyonda mı karşı karşıyalar? Kısaca kafamda deli sorular… Ben beğendim puan verecek olsam 9/10 verirdim. Dipnot: Kızlar bu animede bazı alışkanlıklar edinebilir Erkekler de bazı alışkanlıklar edinebilir. Arkadaşlar animede yeşilin ve mavinin kısacası doğanın tadına doyacaksınız. Kısa boylu insanları/çocukları düşünen güzelim Japonya benden koca bir artı daha aldın. (Umarım sana varmak nasip olur amin.)
  3. Öncelikle herkese iyi hafta sonları dileyerek yazıma başlamak istiyorum. Bu yazıda Nakitai watashi wa Neko wo kaburu (NakiNeko) animasyon filminin tanıtımını yapacak ve ardından ufak ufak spoiler içeren incelemeyle de yazıyı sonlandıracağım. Anime filminin genel özellikleri: İsim: Ağlamak isteyen ben, kediyi kuşanıyorum/Bir bıyık ötede /Nakitai watashi wa neko wo kaburu/NakiNeko/A whisker away (NakiNeko yazması daha kolay olduğu için bahsederken bunu kullanacağım kesinlikle üşengeçliğimden değil ) IMDb: 6.9(358) MAL:7.67(7,097) Güncelleme 10/12/2020 IMDb: 6.7 (4,528) MAL: 7.41 (77,152) Tür: Drama, Doğaüstü, Büyü, Romantizm Stüdyo: -Studio Colorido -Toho animation -Twin Engine Senaryo: Okada Mari (AnoHana, Kuroshitsuji) Yönetmen: Satou Junichi (Sailor Moon, Princess Tutu, Tamayura) Shibayama Tomotaka (Ao no Exorcist, Hai to gensou no grimgar, Shigatsu wa kimi no uso) Sanat yönetmeni: Takeda Yuusuke (Kimi ni Todoke, Dimension W) Karakter tasarımı: İkeda Yumi (Gravity Daze the animation: Ouverture) Seslendirenler: Miyo Sasaki --> Mirai Shida Kento Hinode -->Natsuki Hanae Son zamanlar pek çok platformda adını duyduğumuz Netflix, NakiNeko animasyon filmini tüm dünyada eş zamanlı olarak yayınlayacağını duyurdu. 5 Haziran'da yayınlanması planlanan film tüm dünyada gözleri kendine çeviren Covid-19 pandemisi nedeniyle gecikmeli olarak 18 Haziran'da yayınlandı. Studio Colorido daha önce Mirai no watashi, Fastening days gibi reklam tipi animelerin yanında Typhoon no Noruda'yı da başarılı bir şekilde izleyiciyle buluşturmuştur. İlk orijinal filmi 2018 de çıkan Penguin Highway olup stüdyonun 2 . orijinal filmi NakiNeko'dur. Karakter tasarımları doğal olarak önceki yapımlara benzerlik gösteriyor. NakiNeko'da soğuk ve donuk renklerden farklı olarak daha sıcak ve parlak renklere geçiş yapılmış. Öykümüz ortaokul 2. sınıf öğrencisi Muge lakaplı(Mugendai Nazo ningen= ebedi sırlı/anlaşılmaz insan) güleç, sevimli ve etrafında bulunan diğer herkesten farklı olarak duygularını davranışlarına yansıtan Miyo adlı kızımızın başından geçenleri konu alıyor. Miyo yaptığı her şeye rağmen onu görmezden gelen sınıf arkadaşı Hinode'ye tabiri caizse yanıp tutuşmaktadır. Miyo'nun Hinode'ye yaklaşmak için elindeki tek kozu onu bir kediye dönüştüren maskedir. Miyo, kedi-insan formu arası geçişler yaparken fiziki formu dengesizleşince tekrar insana dönebilecek midir? ❗Dikkat burası spoiler içerir ❗ Animasyona dönecek olursam aşırı duygusal veya aşırı heyecanlı dakikalar yaşatmıyor. Romantizm arayanlar sizin için de üzgünüm öpüşme veya tatmin edici bir sarılma sahnesi bile yok. Belli bir tınıda seyrediyor. Sonlara doğru olaylar az biraz hareketleniyor, en sonda da tahmin edilebilir bir sonla bitiyor. Karakter ve mekan çizimleri bir yana bir konudan bahsetmeden geçmek istemiyorum. Kediler... Kedi çizimlerine bayıldım bunu es geçemem. Tiplerine, mimiklerine, duruşlarına kısacası her kedi sahnesine düştüğüm bir animasyondu. Japon sanatçı Mojacookie tarafından çizilmiş. Kesinlikle kedilere duygu vermede başarılı olduğunu söyleyebilirim. Müzikleri güzel ama en çok yağmur sesini beğendim. Elimizdekilerin kıymetini kaybetmeden bilelim mesajıyla ve hafif bir tebessümle bitiriyoruz. Oldukça güzel bir animasyondu. İzlerken pek bir beklenti içinde olmadığımdan olsa gerek ben beğendim. Benim için bir "Kimi no na wa" veya "Koe no katachi" kadar olamaz, kedileri seven, canı sıkılan, vakti olan arkadaşların izlemesini tavsiye ederim. Sadece kediler için bile izlemeye değer:P Kedilerin dünyası nasıl acaba? Kedi olsam ne güzel olurdu... diye aklınızdan bir kere bile geçirmişseniz oldukça keyif alabilirsiniz. Son olarak puan verecek olursam 8,5/10 veririm. Evet evet bol keseden puan veriyorum ancak benim animasyonlara zaafım var. Buraya kadar okuyan herkese çok teşekkür ederim. Seviliyorsunuz
  4. Merhaba arkadaşlar, Kendi kişisel anime inceleme bloguma hepinizi beklerim. Anime-İnceleme.Blogspot
  5. Anime İnceleme Blog Merhaba arkadaşlar güzel bir anime inceleme sitesi buldum. Farklı animeleri de inceliyor. http://animeincelemece.blogspot.com.tr/
  6. Kaliteli bir ekip ile yola çıktık. Anime incelemeleri, tanıtım yazıları, haberleri ile dolduruyoruz. Siz anime severleri de bekliyoruz. Ayrıca Çizgi Roman, Sinema, Dizi, Müzik, Oyun, Teknoloji gibi bölümlerde de oldukça aktifiz. Anlayacağınız dijital dünyaya pek hakim bir blog. Nerd Biraderler | ANİME Bu konu altından her türlü yorum&şikayetinize cevap vereceğim ayrıca.
  7. Eveet... Nereden başlasam bilemiyorum. Çok sevdiğim anime ve mangaların inceleme ve tanıtımlarını yapma kararı aldım. *congrats* <_< Size de sevdirmek (ehuehe) ve unutmamak için. Ve başlıyorum. Evet. Önceden uyarayım, anime kötü örnek içeriyor ve +15, sorumluluk sizin. ^-^ Ayrıntı zımbırtısını geçelim. Japonya'nın küçük bir köyünden Soichi Negishi olduğunu düşün. Hayallerinin peşinden -pop müzik yapmak istiyorsun- Tokyo'ya geliyorsun. Fakat... Fakirlikten ağzın kokuyor ayol. :p Ve sonunda kendini ekmeğinin peşinde bir metalci olarak buluyorsun. Patronun deli manyak bir hatun, ismin birden Johannes Krauser II oluveriyor. Sözde anneni, babanı, sevgilini ve arkadaşlarını öldürmüş cehennemden gelen bir teröristsin. İçindeki rocker açığa çıkıyor ve birden popüler oluveriyorsun! Bir gün ağzınla gitar çalarken öbür gün bir kuleye veya müzik aletine tecavüz ediyorsun. [spoIler] Tokyo Tokyo olalı senin gibi manyak görmemiştir! Fakat hâlâ aklın ve kalbin pop müzikte. Hatta gizliden çalışmalarına devam da ediyorsun... Ama seni dinleyen kim?? Ve sonra üniversite aşkınla, seni idol olarak gören bir çaylakla ve yılan sevdalısı bir katille karşılaşıyorsun ve olaylar gelişiyor... Obur davulcu Camus (ecchi fanı bir otaku), çapkın bascı Alexander Jagi ve sen, Japonya'yı sallıyorsunuz adeta. Albümleriniz çıktığı gün yok satıyor. Sahnede kapitalizm domuzunu pataklarken ağzından alev çıkarıyorsun... Muhteşemsin~! Bu şarkıların ortalığı sallıyoor... •Satsugai •Maoh •Grotesque Bakalım bu cehennemden kurtulabilecek misin? • Anime biter bitmez koşarak mangaya sarılıyorsunuz. :D O da bitince boşluğa bir düşüyorsunuz, bir daha çıkamıyorsunuz... Gördüğüm en orijinal komedilerin başında gelir. Mutlaka izlenmeli. ^-^ Her karakteri ayrı ayrı sevecek, tek oturuşta bitireceksiniz. :lol: Benden şimdilik bu kadar, diğer yazılarımda görüşmek üzere~!
  8. İngilice isim: Flowers of Evil Japonca: 惡の華 (Romaji: Aku no Hana) Bölüm Sayısı: 13 Yapım: Sentai Filmworks Tür: Psikolojik, dram, romantizm Yayınlandığı Sezon: İlkbahar 2013 Sinopsis: Kasuo Takao, sınıfın güzel kızı Nanako'ya uzaktan hayranlık beslemektedir. Sınıfta yalnız olduğu bir gün, Nanako'nun beden eğitimi kıyafetinin içerisinde olduğu çanta gözüne ilişir. Takao kendisine engel olamaz ve itkisel olarak çanta ve elbiseleri alır. Çantayı geri götürmeyi düşünse de, ertesi gün sınıftaki kızların Nanako'yu kıyafetlerini bir sapığın çaldığı konusunda teselli ediyor olması bunu imkansız kılar. Daha kötüsü, Takao'nun sınıf arkadaşı Sawa, kıyafetleri çalarken onu gördüğünü ve aralarında bir anlaşma yapmazlarsa bunu herkese yayacağını söyler. Ve böylece kötülük çiçeklerinin tohumları atılmış olur. Aku no Hana, Shūzō Oshimi tarafından yazılıp, resmedilen ve ses getiren aynı isimli manganın anime uyarlaması. Manga'nın 20 bölümlük kesiti 13 bölümlük bir anime serisi olarak karşımıza çıkıyor. Aku no Hana'nın mangası ile animesi farklı görsel uslüplere sahip. Bu animeseverler arasında tartışmaya yol açsa da, Richard Linklater filmlerinden aşina olduğumuz rotoskopi metodu ile hayat bulan animenin, hikaye konusunda neredeyse mangadaki hiçbir detayı atlamadığını belirtmek gerekiyor. Seri isminin ilham kaynağı Charles Baudelaire'in aynı isimli (es Fleurs du mal) şiir kitabı. http://en.wikipedia.org/wiki/Les_Fleurs_du_mal aynı zamanda kitap seri içerisinde de çokça yer buluyor. Şimdi burada genel tanıtımı bırakıp biraz anime hakkında kişisel objektifliğimi yitirip rant yaptıktan sonra inceleme ve tanıtıma devam ediyor olacağım. Hatırı sayılır sayıda anime izleyen biri olarak şunu belirtmem gerekiyor ki Aku no Hana, hem anime hem de mangasıyla sadece aklınızda değil aynı zamanda ruhunuzda iz bırakan nadir eserlerden bir tanesi. Uzun süre rotoskopi tekniğini kullanması ve karanlık atmosferi nedeniyle direnerek izlemediğim fakat izlediğimde şaşkınlık ve karmakarışık duygular içerisinde kaldığım bir inci. Bunun üzerine bir de mangasını eklerseniz ki, kesinlikle eklemelisiniz, duygu tansiyonunuzun anlık değişimleri için önlem almanızı öneririm. Şimdi reklam arası burada bitiyor, karakterleri tanıtalım :) Karakterler: Takao Kasuga: (shinkuu - boş) Takao, sınıfın güzel ve başarılı kızı Nanako Saeki'ye hayran bir kitapkurdu. Oldukça sessiz ve içine kapalı ve güven eksikliği olan bu karakter bir anlık şeytana uyması sonucu ister istemez Nakamura'yı hayatına dahil etmek zorunda kalır. İçerisine düştüğü utanç verici durumdan kendini çıkaracak gücü yada isteği bulamayan Takao, Nakamura'nın kontrolünden bir türlü çıkmaz(yada çıkmak istemez) ve aldığı yada alamadığı kararlar ile kendi çevresindeki insanların yaşamında birçok soruna sebep olur. Bununla beraber Takao'nun farkında olmadığı birşey vardır, o da aslında Nakamura'nın hayatında ne kadar büyük bir boşluğu doldurduğudur. Takao'nun Nakamura'nın odasını ziyaret ediş sahnesinde aslında vurgulanmak istenen budur bkz alttaki imaj. (Ayrıca bir detay Nakamura ve Takao'nun defterleri Les Fleurs du mal'ın ilk baskısının kapağını andırdığını düşünüyorum.) Sawa Nakamura: (kuro - siyah) Sınıfın uyumsuzu Nakamura'yı herhangi bir "dere (tsundeere, yandere, kuudere, dandere)" olarak sınıflandırmak mümkün değil. Kendin kendi dünyasına hapsetmiş, asi, öfke dolu, kaba, saygı yoksunu ve ağzı bozuk tavırları ile herkesi kendinden uzaklaştırmış olan Sawa Nakamura, bir bağ kurabileceği ve kendine benzer biri olarak düşündüğü Takao'yu zaafını kullanarak kısa sürede kontrolü altına alır. Seri boyunca histerik çığlıkları ve kahkahaları, Takao'ya eziyet eden tavırları ile iyi mi, kötü mü gelgitlerinde kalmanıza sebep olacak, anime dünyasının en ilginç karakterlerinden biri olan Nakamura için söylenebilecek tek şey kendisinde "şeytan tüyü" olduğu ve siz sayın izleyiciyi avucunun içersine almaya hazırlandığıdır. Manga'nın bitimde Nakamura'nın gözünden dünyayı görmek ise çok acıdır. (Nakamura hakkında bir tez yazmadan tanıtımını burada sınırlıyorum daha uzun konuşmak isteyenler konu açabilirler seve seve dahil olurum :) Nanako Saeki: (shiro -beyaz) Aslında bakılırsa karakterler içerisinde belkide en normali Nanako Saeki. Derslerinde başarılı, piyano dersleri alan, güzel ve popüler birisi. Kendisinin de dediği gibi aslında güçlü görünümüne rağmen narin ve kırılgan bir karakter olan Nanako Saeki'nin hayatı da Takao ve Nakamura ile temas etmesi sonucu değişir. Takao'nun hayallerini süsleyen Nanako, animeden sonra mangaya devam edenleri değişimi ile hem şaşırtacak hem de içlerini burkacak. Yukarıdaki imajlarda Manga ve Anime'deki karakterleri görüyorsunuz. Anime'den Manga'ya yada Manga'dan Anime'ye geçişinizde adaptasyon sürecinizde bu biraz sıkıntı yaratsada kesinlikle hikayeden ayrılmamanızı tavsiye ederim. Görsel Uslüp: Aku no Hana izlediğiniz yada izleyeceğiniz üzere bilindik anime görsel tarzının dışına çıkıyor ve bize olabildiğince gerçekçi bir atmosfer ve rotoskopi ile düşük detayda bir tabloya çizilmiş gibi görünen karakterler sunuyor. Arka planlar sık sık tekrarlasa bile alabildiğine detaylı ve görkemli. Belirli animasyon sekansları (Bkz 7.bölüm sonu) ise uzun süre aklınızdan çıkmayacak nitelikte. Animenin en önemli sekansı ağır spoiler'dır play tuşuna basmadan önce iyice düşünün. Hikaye İlerleyişi: Öncelikle Aku no Hana'nın akış konusunda her tür izleyice hitap etmeyeceğini belirtmek doğru olacaktır. Hikaye olabildiğince ağır ilerliyor ve aksiyon bölümleri ise oldukça sınırlı ve atmosfer karanlık. (Psycho Pass'ınız olsa bu animeyi izledikten sonra kesinlikle bulanırdı :)Bazı sekanslar ise hikayeye yaptıkları katkının ötesinde oldukça uzun. Genel akıştaki bu ağırlık uzun vadede sabırlı bir izleyici ödüllendiriyor. Genel olarak karanlık bir dram olan seri bazı anları ile sizi tebessüm ettirmeyi de başarıyor. (Not: Eğer Andrei Tarkovsky filmlerine alışkınsanız bu ağırlığı pek önemsemeyeceksiniz. .bkz Solaris) Ses: Seslendirme belki de serinin en zayıf olduğu niteliği. Kimi zaman görüntü ile ses arasında senkron sonrunları varmış izlenimine kapılabiliyorsunuz. Bunun dışında soundtrack'in karanlık tınılarının atmosfere katkısının başarılı olduğu söylenebilir. OP ise serinin genel ruh durumunun özeti gibi. Her güzel şeyin bir sonu vardır. Son söz: Aku no Hana, unik görsel tarzı, mangaya sadık kalınarak başarılı bir biçimde aktarılan hikayesi, az sayıda olmasına rağmen sizi ekrana bağlı tutan karakterleri ile başarılı bir anime deneyimi sunuyor. Kurgudaki gereksiz uzunluklar ve hikaye akışının çok ağır oluşu ve seslendirme sorunları animenin genel anlamda "epik" olarak nitelendirilmesinin önüne geçen kusurları. Objektif bir şekilde düşünüldüğünde eğer bir not verilmek istenirse Aku no Hana 10/8'i fazlasıyla hakediyor. Şimdi yazarın yeniden sözü alıp, duygularına hakim olamadan atıp tuttuğu bölüme gelelim :). Saklamaya gerek yok burada bizbizeyiz. :) Öncelikle böyle bir tanıtım ve incelemeye yazmak için anime ve mangayı uzunca bir süre sindirmem gerekti. Aku no Hana'yı senin için bu kadar özel yapan şey ne diye sorarsanız şöyle ifade etmem doğru olur. Bazı animelerden/mangalardan sadece karakterleri, bazınlarından sadece müzikleri ve görüntüleri yada atmosferi, kimilerinden ise duyguları hatırlar ve taşırsınız yanınızda. Bir anime eğer size bunların hepsini hatırlatabiliyor ve düşündüğünüzde içinizde birşeyleri çız ettirip dolduruyorsa sizin için en iyi animeyi yada animeleri bulmuşsunuz demektir. Aku no Hana hem mangası, hem de animesi ile bana böyle bir deneyimi yaşattı. Ve bu karşılaşmadan dolayı mutluyum (Ureshiina :). Aynen Charles Bukowski (https://eksisozluk.com/entry/605906?utm_campaign=social&utm_term=0&utm_source=twitter&utm_medium=tweet&utm_title=john+fante)'nin o benim tanrımdı dediği John Fante'yi (henüz okumadıysanız "Toza Sor" ah bi animesi olsa dersiniz) keşfetmesi gibi. Ve umuyorum ki animenin son bölümünde işaret edildiği gibi 2.sezonu için daha fazla beklemeyiz. Sonları sevmem, veda etmeyi de Aku no Hana'nın ruhumda bıraktığı izleri ise sanırım bir süre daha taşıyacağım ama bu yazı ile esere olan borcumu ödemiş ve hafiflemiş hissediyorum, bahsetmeseydim içim içimi yerdi. Umarım inceleme hoşunuza gitmiştir ve gereksiz duygusallıkla canınızı sıkmamışımdır :) Sürç-i lisan ettiysek affola. Ve sanırım geri döndüm ve bir süre etrafta olacağım... Oldukça uzun bir süre :) Aku no Hana Ana Temasına ve Nakamura Karakterine Dair Aku no Hana mangasını okuyup bitirdikten sonra, kafamdaki soru işaretlerini -ki bu eseri okuyan bir çok kişinin bu soru işaretlerine sahip olduğunu tahmin ediyorum- gidermek için bir takım çabalara girişmiştim. Özellikle Nakamura karakterinin davranışları ve bu davranışların arkasındaki sebepleri öğrenmenin manganın özüne ışık tutacağını düşünüyordum. Çünkü Nakamura'nın eserin geneline baskın bir havası vardı (Hatta o kadar baskındı ki, Nakamurayı formülasyonun dışında tutuğunuzda geriye sadece sıradan bir drama kalıyor gibiydi). Araştırma çabamın başlangıç noktası, seriye ismini veren ve Kasuga karakterinin okumayı sevdiği sıradışı şair Baudelaire'i oldu. Ama sadece Baudelaire'den hikayeyi anlamlandırmak için yeterli ipucu elde edemedim. Zira daha sonra öğrendiğim üzere, Baudelaire, Aku no Hana'nın temasını hatta arkasına yatan ideolojiyi ortaya çıkarmak için takip etmem gereken ipuçlardan sadece ilki, başlangıç noktasıydı. Tam arayışlarımdan vazgeçmek üzereyken, myanimelist'de Aku no Hana manga incelemeleri altında 'czxcjx' isimli kullanıcının kendi deyimiyle 'manga'yı okuyacakların fikirlerini değiştirebilecek bir bakış açısı yakalayabileceği' o incelemesi denk geldim. Oldukça başarılı bu inceleme Baudelaire'den, Rimbaund ve orada beat kuşağına kadar uzanan bir iz sürme ile Nakamura'nın temsil ettiği idelojiyi ortaya koyuyor ve manga'nın temasına ışık tutuyordu. Nakamura'yı ve Aku no Hana'yı tam olarak anlamamı sağlayan ve edebi olarak genel kültürüme de katkısı olduğunu düşündüğüm bu incelemeyi sizlerle paylaşmak istedim. Aşağıda 'czxcjx' tarafından yazılmış olan incelemenin Türkçe çevirisini bulacaksınız. Ayrıca çevirinin genel kontrollerini yapıp, zorlandığım bölümlerde fikir önerileriyle katkıda bulunan jans09'a buradan bir kez daha teşekkür ederim. Aşağıda okuyacağınız yazı czxcjx kullanıcısının http://myanimelist.net/manga/24705/Aku_no_Hana adresinde yer alan incelemesinin çevirisidir. Aku no Hana İnceleme - Yazan: czxcjx Öncelike bu incelemeye mini bir edebiyat dersiyle başlamama müsade edin. Hırslı bir avukat olan Charles Baudilaire çılgın bir şairdi fakat kariyerini bir kenara bırakıp zorluklarla mücadele eden örnek bir sanatçı olmayı seçti. Yüksek meblağda borç alıp bunları içki ve hayat kadınlarına yatırırdı. Elbette, sonunda parası tükendi ve aşırı alkol almaktan hayatını kaybetti fakat arkasında devasa bir edebi miras bırakraktı. Sembolist hareket olarak anılan akıma ilham kaynağı olan şiirleri çökmüş, bayağı ve tamamiyle göz kamaştırıcıdır. Fakat Bauldelaire'den ziyade, dikkatimizi Rimbaund isimli başka bir şaire çevirelim. (Takao aynı zamanda Rimbaund'da okumakta) Rimbaund Baudelaire'in tutkulu bir hayranıydı. Henüz reşit değildi ve ailesinin evinde kendisini hapsolmuş hissetmekteydi. Sıklıkla evden kaçan Rimbaud sonunda Paris'e yerleşerek Sembolist akıma katıldı. İnandığı en önemli şey voyant (kahin) teorisiydi. Rimbaund'un inanışına göre gerçek bir şair (voyant yada kahin) sanatının doruklarına erişmeyi ancak 'hislerin düzensizleşmesi' adını verdiği şeyle erişebilirdi. Ona göre bir şair her türlü kötülüğü ve çileyi deneyimleyerek ruhunu bir canavara dönüştürmeliydi. Baudelaire onun için şiir tarihinin ilk voyant'ıydı. Elbette, Rimbaund da, Baudelaire'in izlemiş olduğu çöküş yolunu izlemeyi tercih etti. Şair olarak kariyeri sadece 5 yıl sürdü, fakat bugün bile hala Franszların büyük çoğunluğu tarafından okunan eserler yazdı. Paris'te geçirdiği 5 senenin ardından, spontane bir şekilde Afrika'ya seyahat etmeye karar verdi ve bir silah tüccarı oldu. Açık denize yakalandığı bir hastalık sonucu da hayatını kaybetti. Son olarak günümüze yakın bir döneme, 1940 - 1950'ler Amerika'sına uzanalım. Colombia Üniversitesi'nden bir grup edebiyat öğrencisi, ABD hükümetinin genel hayata ilişkin uygulamalarından rahatsızlık duymaktaydı. Elbete ki, 'beat kuşağı'ndan bahsediyorum. Allen Ginsberg'in, ünlü 'Howl (Uluma)' ve Jack Kerouac'nın ünlü 'On the Road (Yolda)'u topyekün bir tepkikültürü hareketini ayaklandırarak birer kült klasik oldular. Hepsinden önemlisi, beat kuşağı menusuplarının Rimbaund'dan etkilenmiş olmalarıydı. Birisi 'On the Road'u okuduğunda, tümünün ortak paydası doğallık ve anarşik özgürlükler olan, Beat kuşağı yazarlarının hayatı hakkında bilgi sahibi oluyordu. Bu insanların amacı kurallar ve toplumsal normları olabildiğince g kaçınarak, topyekün kaos halindeki bir yaşam sürmekti. Bu manga hakkında yazılan bir kaç incelemeyi okuduktan sonra, aynı şeylerin tekrar edip durduğunu görüyorum. İnsanların bu mangayı bir Femdom(1) manga olarak okuduklarını ve 'sadist kızın oğlanı kendisiyle anlaşma yapmaya zorlaması' teması daha önce işlendiği için, konunun orjinal olmadığını iddia ettiklerini görüyorum. Öte yandan, ben bu esere bambaşka bir şekilde bakıyorum. Tabiki bu bakış açısından bakabilmek berlili bir zihniyete sahip olmayı gerektiriyor. İçerisinde yaşadıkları toplumu şöyle bir süzdükten sonra, ondan gerçekten nefret eden insanlar vardır. Bu insanlar, diğer insanların mutsuzluk içerisinde yaşadıklarını ve tamamlanamadan öldüklerini görürler. Herkesin diğer herkesten sosyal olarak izole olduğu izlenimini edinirler. İnsaların ahlaksız şakalar ve karaoke seansları gibi aptalca zevklerle şımardıklarını farkederler.Servet ve araba gibi şeylerin peşinden koşmanın gerçeklerden kaçmanın ve kendini kandırmanın diğer bir türü olduğunu düşünürler. Bu insanlar, 1960'larda Woodstock'a kaçmanın ve 3 günü, özgürlük, uyuşturucu ve rock and roll ile geçirmenin hayalini kurarlar. Banksy'in izinden gidip tüm şehir duvarlarına sanat ve spray boya püskürtmenin hayalini kurarlar. İnsanların gerçekten ve sadece, çığlık atmak için, katartik bir an üstüne katartik bir an yaşamak için, On the Road'un felsefesini kaygısızca ve sınırsızca yaşamak için tarlalarda özgürce koşabildikleri müddetçe özgür olduklarını düşünürler. Topluma karşı olan soruluklarından hoşlanmaz ve bu tarz öteden bakan bir hayat tarzının tamamiyle bir zaman kaybı oluğunu düşünürler. Tabiki, tüm bunlar basit bir anarşist teori gibi duruyor. İnsan özgürlüğüne dair buna benzer bir çok kuramı Situationist International'ın çalışmalarında ve My Dinner with Andre isimli filmde bulabilirsiniz. Benim Aku no Hana'da gördüğüm sadece bir portre, bir kederin (hem de büyük bir kederin) ve aynı zamanda, Bauddelaire ve Rimbaun'un bir zamanlar izlediği günah dolu yaşam tarzını sürmenin güzelliğinin resmedildiği bir portre. Nakamura sadece sadist bir BDSM(2) kraliçesi değildir, o bahsettiğimiz bu yaşam tarzının bir sembolü, bir temsilcisidir. Takao ona kendini teslim eder çünkü Nakamura'nın istismarlarının saf heyecanı bir tür yücelmedir. Aynı şekilde ben de, bu yaşam tarzının anlık görünümünün çeperine doğru çekildim, iki insan, benim hayatımda hiç bir zaman yapamayacağım şeyleri yapıp, yarattıkları karmaşanın içinde inanılamayacak derecede eğleniyor görünüyorlardı. Normalde eserleri iki kategoride sınıflandırırım. İlkindekiler harikulade birer ilüzyondur, basit duyguların, düşüncelerin uyandırılmasında ve gerçeklerden kaçmayı sağlamada her yönleriyle mümkemmel kurmaca çalışmalarıdır. Melodramlar, komediler ve gerilim türündeki eserler bu ilk kategoridedir. Bir de doğrudan, gerçek yaşam deneyimlerininin anlık görünümlerini içlerinde barındıran eserler vardır, bunlar size hayat parçacıkları sunarlar. Ruhunuzu mest edecek olan bu eserler, moralinizi bozar, çünkü şuan sahip olamayacağınızı bildiğiniz bir hayat deneyiminin sadece küçük bir bölümünü fotoğraflarlar -ya da- sizi acı gerçeklerle yüzleşmeye zorlarlar. Welcome to the NHK, Subarashii Sekai (Inio Asano), Synecdoche New York, All About Lily Chou Chou, az da olsa Fight Club (daha çok bir gerilim) bu gibi eserlerdendir. Sınıftaki o ilk olaya kadar anlayamamıştım. Katıksız anarşist hazzın nihai görünümü, dans eden iki gençte vücut buluyordu. Bu tarz çalışmaları okumaya başlamadan önce bürünmeniz gereken belirli bir zihniyet vardır, hem yalnız hem de lanetlenmiş olduğunuz bu zihniyet, sapkın romantik hayat görüşüdür. Aku no Hana hayalperestlere yönelik bir eserdir. Yapmanız gereken ilk şey, onun ana karakterlerini, üstün körü bir şekilde diğer hikayelerdeki sapkın çiftlerden biri olarak değilde, insanlığın farklı yönlerinin temsilcileri olarak görmektir. Anarşi, konformizm, endişe, kin, kıskançlık, isyankarlık hepsi apaçık ortadır. Tüm eski standart eleştirileri gördüğümde diyorum ki, buradaki problem klişeler ya da karakterize etme ile ilgili değildir, sonuçta tüm bunlar anarşik kendini yok etmenin harikulade vizyonu ile ne kadar empati kurabildiğinizle ilgilidir. Bu inceleme size bir sosyopat tarafından yazılmış gibi gelebilir (Belkide öyledir. Bu mangayı keşfetmeden önce, Fleurs du Mal ve Rimbaund'un tüm eserlerini edinmiştim. Öyle ki ben de, gelecekteki sanat yaşamında bu çeşit zorluklara karşı kürek çekmeyi planlayan, o umutsuz hayalperestlerden biriyim.) Fakat (umuyorum ki) bu yazıda, mangaya başlayacak olan insanların görüşlerini değiştirebilmelerini sağlayacak bir bakış açısı yakalayabilmişimdir. 1. Okuyucu için NOT: Femdom: İngilizce Female Dominant, Kadın Egemen, Kadın Baskın kısaltması. Yazar burada kadın kahramanın erkek kahraman üzerinde baskı kurduğu mangaları işaret ediyor. 2. Okuyucu için NOT: bondage and discipline"; B&D -Kutatgu Yazı yukarıda ismi geçen yazar tarafından forum.turkanime.tv platformu paylaşılmıştır. Tamamen yada kısmen başka ortamlarda ve platformlarda yayınlanması yazarın iznine bağlıdır. Bunun için lütfen PM atarak izin alınız. :) Edit: Imla hatalari Edit: Imla hataları 2
  9. GEKKAN SHOUJO NOZAKİ-KUN Gönül rahatlığıyla “kahkaha bombardımanı” diyebileceğimiz türden bir anime. Canınız mı sıkkın, biraz gülelim mi diyorsunuz? O halde buyrun Gekkan Shoujo Nozaki-kun izleyin. Bölüm sayısı: 12 Tür: Komedi, Romantizm(?), Okul, Shounen Yapım yılı: 2014 Mangaka: Tsubaki Izumi Konu: Ana kızımız Chiyo Sakura tüm cesaretini toplayarak, bir shoujo mangakası olan ve aynı zamanda sınıf arkadaşı Umetarou Nozaki’ye hislerini itiraf eder. Ancak ana oğlanımız Nozaki-kun olayı tamamen yanlış anlayarak onu evine davet eder. Hemen yanlış düşüncelere kapılmayın, neden davet ettiğini merak ediyorsanız izleyin ve kendiniz görün! KARAKTERLER Umetarou Nozaki Shoujo mangakası olmasına rağmen romantizmden zerre anlamayan Nozaki-kun! Mangasını Yumeno Sakiko adıyla yayınlar. Dışarıdan tipik bir lise öğrencisi görünümündedir. Sakura Chiyo Hislerini itiraf etmeye kalkışan ancak bunu beceremeyen ve yanlış anlaşılan lise öğrencisi. Utangaç, Nozaki'nin sınıf arkadaşı ve yardımcısı. Mikoshiba Mikoto Nam-ı diğer Mikorin. Tam bir playboy havasında, ancak göründüğünün aksine utangaçtır. Yer yer tsunderevari davranışlar sergiler. Nozaki'nin mangasının baş "kadın" karakteri için ilham aldığı kişidir. Nozaki'nin yardımcısıdır. Seo Yuzuki Nam-ı diğer Lorelei. Tam bir odun! Üstelik bunun farkında bile değil. Çoğu aktivitede ondan yardım isterler. Ve o da fazlasıyla "şiddetli" bir şekilde yardım eder. Kashima Yuu Tam bir prens, kızlar ona hayran. Tiyatro kulübünün gözdesidir. Eteğini görene kadar onun erkek olduğunu düşünürsünüz. Hori Masayuki Tiyatro kulübünün başkanı. Genelde sahne arkasındaki işlerle ilgilenir. Boyu kısa olduğundan ötürü prens rolü yapamaz, o rol Kashima'ya aittir. Ani şiddetvari davranışlarıyla bilinir. Nozaki'nin yardımcısıdır. Wakamatsu Hirokata Nozaki'nin orta okul basketbol takımından arkadaşı. Seo Yuzuki'yle anlaşamaz ancak Lorelei'ın sesine hayrandır.. Tabi ki Lorelei'ın Seo olduğundan bihaberdir. İyi niyetlidir, biraz saftiriktir. Kişisel Görüşüm: Konusunu ilk gördüğümde klasik shoujolardan olduğunu düşünerek ertelemiştim açıkçası. Ancak izleyince çok ön yargılı yaklaştığımı fark ettim, zira tür olarak shoujo değil shounendir. İkinci bir ön yargım ise Mikorin'e karşı oldu. İlk başta tamamen o sevmediğim klasik mükemmelleştirilmiş karakterler gibi duruyordu. Ancak kısa süre sonra aslında farklı ve tabiri caizse saftirik bir karakter olduğunu fark ettim. "Neredeyse tüm karakterleri orijinal bir anime" desek yersiz olmaz sanıyorum. Bence en sıradan karakter ana kızımız Sakura idi.Son derece eğlenceli, hatta öyle ki hunharca gülerken gerçekten sandalyeden düşebilirsiniz. Gifler (Aman dikkat! Spoiler içerebilir.) İlk tanıtımımdır, hatalarım, eksiklerim için kusura bakmayın. :)
  10. Bir simülasyon; City Building 2 http://ekrandanrenkler.blogspot.com.tr/2014/09/android-oyun-incelemesi-city-building-2.html
  11. İlk Android oyun inceleme yazım, elimden geldikçe yazdım; http://ekrandanrenkler.blogspot.com.tr/2014/08/android-oyun-incelemesi-cytus.html
  12. 1. İnceleme: Guilty Crown! http://forum.turkanime.tv/topic/10183-bir-kral-bir-taht-ve-g%C3%BCnah-ke%C3%A7isi-incelemetan%C4%B1t%C4%B1m/ Belki size bu isim biraz tanıdık gelecektir. Belkide daha önce duymuşsunuzdur, ya da "Bu ne be!" demişsinizdir. Bu yazının sebebi kafanızdaki bütün ön yargıları yıkmak. Sizi geri dönüşü olmayan bir yola sokup en az bir hafta etkisinde bırakmaktır. Hatta öyle ki müziğini her duyduğunuzda hüngür hüngür ağlayacak, belki de kendinize lanet okuyacaksınız. En iyisi mi sizi daha da meraklandırmayıp konuya balıklama dalıyım. Öncelikle, BÜTÜN ÖN YARGILARINIZI YIKIN! Yoksa ne bu yazının keyfini çıkarabilirsiniz, ne de animenin. Önce ben nasıl bulduğumu anlatayım. Yabancı bir forum sitesinde, 2011(2) yılının en iyi animelerine bakıyordum. Sonra yorumlarda "Puella'yı shoujo sananlara sesleniyorum. İlk 3 bölümü dayanın, sonrasını zaten anlayacaksınız." Şaka yaptığını falan sanmıştım. Kısa bir seri olduğundan bir şans vereyim dedim. Ve sabah saat 6'da, gözlerim mor ve dolu dolu bir şekilde kendimi yatağımda buldum. İzledikten sonra verdiğim tepki "Biraz...önce... ne ... izledim... ben..." . Puella Magi Madoka Magicka: http://www.turkanime.tv/anime-seri/Mahou-Shoujo-Madoka-Magika (Psikolojik, Büyü, Korku, Pek de tatlı olmayan kızlar -_-) Özeti (türkanime.tv alıntıdır.) Sevgi dolu bir aile, iyi arkadaşlar, kahkahalar ve göz yaşları... Tüm bunlar Mitakihara Şehri orta okulunda 2. sınıfta okuyan Kaname Madoka'nın sıradan hayatını oluşturan şeyler. Bir gece, Madoka rüyasında siyah saçlı gizemli bir kızı korkunç bir kötülüğe karşı savaşırken görür. Ertesi gün Akemi Homura adlı bu kızın kendi sınıfa transfer olduğunu öğrenir. Bu karşılaşma Madoka'nın hayatını sonsuza dek değiştirecek olaylara yol açar. Ya şimdi bu hikayeyi nasıl anlatırım. Sizin ilginizi nasıl çekerim hiç bilmiyorum. En iyisi ben bir değerlendirme yapıyım. Siz "Bu çocuk işini biliyordur." diyin ve isterseniz bir şans verin. Hikaye: 10+/10 ( Sonu öyle bir koydu ki kelimeler anlatamaz... Bu yüzden 10'dan daha fazlasını hakediyor.) Müzik: 11/10 (Ha...ha... Dinledikçe ağlıyorum, Dinlemeyin. Şimdiden uyarıyorum bakın fazla mükemmeldirler.) Karakterler: 10/10 (Puan kırılmaz... Kırılacak bir alan yok ki. Hepsi birbirinden özgün... Benim suçum değil.) Çizimler 6/10 (Oh be, kendi fikrim olduğundan bu tarz çizimleri sevmediğim için benim gözümde 6. Ama bu izlememe mani olamadı. Keşke olabilseydi...) Özgünlük 10/10 (Filmini izlemeye korkuyorum. -_- O derece özgün ve epiktir.) GENEL PUAN: 94/100 Sonuç: Animeye ilk 3 bölüm şans verin. Eğer shoujosuna katlanabilirseniz devamındaki mükemmelliği tadarsanız. B)
  13. Herkeze merhaba, Map anime yorumluyorun bugünkü bölümünde, SAO diye de bilinen Sword Art Online illetini inceleyeceğim. Öncelikle, sao, neredeyse 2. Sezon Openingi dışında hiçbir şeyini sevmediğim bir animedir. Olay şöyle gelişiyor. Kirigaya Kazuto adlı bir çocuğumuz var ve çocuk asosyal bir tip, sürekli oyunlara bağımlı. Dışarıda herkez saklanbaç , ebelemece oynarken Kazuto evde oturmuş internete giriyor. Bildiğiniz asosyal yani (Kendimi de ne güzel tarif ediyorum) . Yanlış hatırlamıyorsam hikaye 2023 yılında geçiyor.Ve oyunlar artık gelişmiş, kafamıza taktığımız bir alet ile direk kendimizi sanal gerçekliğe sokabiliyoruz ve sanki oyunun içindeymiş gibi hissediyoruz. İşte tam bu sıralarda "Sword Art Online" adlı bir oyun piyasaya sürülüyor ve oyun baya satılıyor. Bizim asosyal Kazuto'da gidip oyunu alıyor. Ve denemek için giriyor. Kazuto meğersem bu oyunlarda çok usta. Bizim noob diye tanımladığımız yeni bir oyuncuya rastlıyor ve ona oyunu öğretiyor. Akşama kadar oyunda takılıyorlar ve en sonunda çıkmaya karar verdiklerinde çıkış butonunun olmadığını fark ediyorlar. Bir süre sonra oyunun yapımcısı olan Kayaba Akihiko herkezi merkeze ışınlıyor, ve bir duyuru yapıyor. Bundan oyundan çıkmanın imkansız olduğunu, sadece 100. kata kadar gelip en büyük boos'u kesersek oyunun biteceğini söylüyor. Ayrıca eğer oyunda ölürsek, gerçek hayatta da ölürüz. Peki arkadaş asosyal Kazuto'yu geçtim, diğerlerinin ailesi yok mu diyeceksiniz.Tabisi var.Ama o aleti elleriyle çıkarmaya çalışırlarsa beyinlerine bir elektroşok gönderip onları öldürüyorumuş. Bu yüzden oyunu bitirmeden yaşayarak çıkmak imkansız. Konusu harika geliyor değil mi, merak etmeyin, biraz sonra öyle demeyeceksiniz. _______________________________________ Dikkat : Bu yazının devamı bütün senaryo hakkında spoiler içermektedir. Kendi sorumluluğunuzda okuyun. _______________________________ Bu nedir arkadaş ya. Bir insanda böyle bir şans olamaz. Nedense dizide ne kadar güzel kız varsa dönüp dolaşıp Kazuto'yu buluyor. Yada oyundaki ismiyle Kirito'yu. Çok tuhaf. Aslında hikayenin gidişhatı çohoşdu , ama sonra inanılmaz bozdular. SAO , çoğu katların geçilirken gösterildiği, sürekli değişik olayların olduğu belki 60 belki 24 bölümlük uzun bir seri olabilirdi. Ama her bölümde 20-30 kat birden atlamaya başladılar . Tabi ki Kirito'nun level kasılmasını izlemek istemeyiz ama birşeyler eklesinler yani. Ama yok, bunlar 2. sezon yapmaya kalktılar ve batırdılar. SAO'da aldığım hazın en ufağını Alfiyem mi ne onda alamadım. Bence aşırı bozdular. Hele kardeş olayı acayip saçma olmuş. Alfayım 'dan önce, Sword Art online da belli bir bölüme kadar iyi gidiyordu. Ancak nedense yapımcılar hikayenin içine romantizm koymak istemiş. Tamam eyvallah olur , zaten severim romantizmi. Gayet de güzel yapmışlar, Yui kısmını da çok sevdim, öyle yaşamlarını falan. Ama sonra olanlar saçmadan da öteydi. Tamam iyi savaştılar, zaten sürekli Kirito'yu zeki gösteriyorlar adamın nasıl Kayaba olduğunu fark ettiyse. Neyse adaletle savaşırlarken , o ne abi! Saçmalığa bak, adam oyuna karşı koyuyor ya. Adam hacker okan. Oyuna karşı koyuyor ve onu öldürmeden ölmüyor. Böyle saçmalık olmaz ya. Keşke oradan sonra Asuna'yla gerçekte buluşup bitirselerdi. Ama yok, seyircilerden para bol ya, boş bir 2. sezon yapın. 2. Sezonu kesinlikle sevmedim. Burayı uzatmanın manası yok. Bence çok güzel senaryosu olan güzelim serinin içine ettiler. Ne güzel hikayeler çıkardı ondan. _______________________________________ Final Oylama: İçerik : 5/10 OST : 4/10 İzlenilebilirlik : 6.5/10 Senaryo : 6/10 Çizim : 7/10 Karakterler: 5/10 Genel: 6.5/10 ______________________________________ Boş vaktinizde izleyebileceğiniz bir anime diyebiliriz. Ama fazla birşey beklemeyin bence. Biliyorum biraz kısa oldu.Ama bu anime hakkında uzun uzun konuşucak bir mevzu yok zaten. Sonraki Bölümde görüşürüz. :D
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli bilgi

Forum kurallarımızı okudunuz mu? Forum Kuralları.