Jump to content

Kırmızı İblis[FF]


Alers

Önerilen İletiler

Öncelikle selamlar, "Legendary Moonlight Sculptor" Light Novel'ından etkilenip yazmaya başladığım sanal gerçeklik kurgusunu en azından bir kaç kişinin görüp ve değerlendirmesini istedim.Bir kaç açıklama yapayım ilk önce oyunun adı "Be a ..." anlamsız gelebilir onun için ilk başta bunun hikayesini vermek istiyorum.
"Oyunun yapımcısı Atlantis Game oyunu bitirdikten sonra bir isim tartışması içine içine girmişti en uygun görülen isim 'Be a Emperor' olmuştu.Bu isim kararlaştırdığında oyunun yapımında yer alan bilim adamlarından biri aniden yerinden kalkıp etkileyici bir konuşma yapmıştı;
'Oyunculara imparator olmak,kral olmak gibi hedef koymak çok yanlış.Biz bu oyunu yaparken sınırsız bir dünya geliştirmeye çalıştık hayallerimizin ötesindeki bir dünya ve onlarada hayallerinin üstündeki bir dünyada hayallerinin üstünde bir yaşam fırsatı verelim ve oyunun ismini 'Be a ...' yapalım.Bırakalım bu boşluğu onların hayal güçleri ve arzuları doldursun'
Bu fikirler herkes tarafından kabul edilip oyunun ismi 'Be a ...' olarak onaylanmıştı."
Türler: Sanal Gerçeklik,Aksiyon,Macera,Romantizm(ilerleyen bölümlerde)
Bölüm 1-Kurna Okçuluğu

Bölüm 1
Barlas liseyi bitirdikten üniversiteye gitmemeyi seçen 18 yaşında bir gençti.Her zaman farklı arayışlar içindeydi.Öğrenciliği bırakmasının üstünden 3 ay geçmişti.3 ay boyunca gelecek planları yapıp hepsini basit veya sıkıcı bulmuştu.
Arayış içinde olduğu günlerden birindeydi. İnternette gezinirken heryerde reklamı olan "Be A ..." oyununun reklamını görmüştü. Ünlü sanal gerçeklik oyunu "Be A ..." her kanalda reklamları dönen hatta bazı kanalların günlük 1-2 saatini bu oyunun gelişmelerine harcadığı popülerlikte bir oyundu. Bu güne kadar onda hiç merak uyandırmayan bu oyun bir anda aklını kurcalamıştı. Ve reklama tıkladı;
ANASAYFA
ÜYE GİRİŞİ
FORUM
OYUN HAKKINDA
OYUNU SATIN AL
RESMİ AÇIK ARTTIRMA
İLETİŞİM

Karşısına bir menu çıktı. İlk dikkatini çeken Resmi Açık Arttırma olmuştu. Yeni sekmede Resmi Açık Arttırmayı açtığında şok olmuştu. Bazı oyun içi eşyalara verilen teklifler 3bin dolar üzerindeydi. Ve bu eşyalar oyuncular tarafından gerçek parayla satılıyordu. Barlas siteye gözlerindeki ışıkla bakarken Napolyon edasıyla bağırdı;
"Para,Para,Para!"
Hemen Oyunu Satın Ala tıkladı ve küçük bir şok daha geçirmişti. Oyunun ve özel başlığının fiyatı 2bin dolar oyunun aylık ücreti ise 200 dolardı.Barlas bu sefer kira parasını denkleştirememiş bir kiracı edasıyla hayıflandı;
"Para,para,para..."
Bilgisayarını değiştirmek için biriktirdiği para oyunu ve başlığını karşılıyordu. Ama oyunun aylık ücreti onu düşündürmüştü. İlk 5-6 ay oyundan para kazanamayacağının farkındaydı. Barlas ailesinin yanında yaşıyordu. Ayrı bir eve çıkıp özgür bir hayat hayalleri olsa bile değil ev geçindirmek ailesinin verdiği haftalığa bile muhtaçtı. Ailesinden haftada aldığı para 100 liraydı. Şimdilik oyunun aylık bedelini karşılasada doların değerinin yükselmemesi için dua etmekten başka bir şansı yoktu. Ve hemen bir üyelik alıp sipariş butonuna tıkladı.
Hemen oyunla ilgili forumlarda araştırmalarına başlamıştı. Kısıtlı İngilizcesi onu biraz zorluyordu. "Be A ..." oyununun Türkiye'de 200bin kayıtlı oyuncusu vardı ve dünya genelinde bu sayı 20 milyondu. Türk forumlarında başlangıç bilgilerini bulabilsede ileride bu forumlardan pek faydalanamayacağının farkındaydı. Ama bu konuda onun kafasını rahatlatan şey oyunda mükemmel bir çeviri sistemi vardı. Oyunda her dil çevriliyordu bu sayede 20 milyon oyuncu birbiriyle bağlantı kurabiliyordu. Araştırmalarını yaparken saat çok geç olmuştu. Perdeyi açıp dışarıya baktı Güneş çoktan yükselmeye başlamıştı. Pencereyi açtı derin bir nefes aldı hafif sabah esintisi 1 yıldır kesmediği saçlarını okşadı ve yüzünde hafif bir gülümseme oluştu;
"Bizimkler uyanırlar şimdi yatayımda laf yapmasınlar."
***
Zilin çalışıyla uyanmıştı.Duvardaki saate baktı gözleri tam açılmıyordu.Saat sabahın 9'uydu daha yatalı nerdeyse 4 saat bile olmamıştı.'Bizimkiler çıkmıştır' diye düşündü. Barlas'ın annesi ilkokul öğretmeni, babası devlet memuruydu. Yavaşça yuvarlandı.Yatağındaj düşünce biraz kendine geldi. Büyük alaycı bir gülümsemeyle bağırarak çalan kapıya doğru koştu;
"Ne güzel bir sabah (!)"
Kapıyı açtı ve karşısında kargo şirketinden birini gördü.
'Bu kadar erken mi geldi?'
"Barlas Yağız için kargo var."
"Evet,buyrun ben Barlas Yağız!" Barlasın sesi mutlulukla gür çıktı.
"Şuraya bir imza atar mısınız?"Kargocu Barlas'ın bağırmasından biraz ürkmüştü.
Bu formalite konuşma anında bile Barlas sabırsızlanıyordu. Sonunda oyun ve başlık gelmişti. Başlığı hemen yatağının yanında ki prize taktı ve dalış tuşuna bastı.
***
Kafasının içindeki bir ses ona açıklamaları yapıyordu.
"İlk olarak ırkınızı seçiniz, ırklar hakkında açıklama yapmamı ister misiniz?"
"Hayır, İnsan ırkını seçiyorum." Barlas dün gece yaptığı araştırmalardan dolayı bilgiliydi.
"Anlaşıldı.Şimdi başlıyacağınız Krallık ve Şehrini seçiniz,krallıklar ve şehirler hakkında açıklama yapmamı ister misiniz ?"
"Gerek yok, Pinke Krallığı'nın Bromma Şehri'ni seçiyorum."
"Anlaşıldı.Son olarak oyunda kullanacağınız ismi seçiniz.Aynı isim bir çok defa seçilebilir yani istediğiniz ismi seçebilirsiniz."
"Bana bir isim öner !"
"Alers, Pinke Krallığının-"
"Açıklamaya gerek yok,Alers ismini kabul ediyorum."
"Oyuna bağlabilirsiniz,'Be a ...' dünyasına hoşgeldiniz."
Büyük bir ışıkla ışınlanma başlamıştı.Alers kendine kalabalık bir şehrin ortasında buldu ve kalabalıktan nefret ettiğini anımsadı bir anlığına.
Oyundakii ilk görev her zaman Başlangıç Akademisine gidip bir silahı veya bir büyü türünü kullanmayı öğrenip onda Başlangıç Aşamasına gelmekti.Alers "Çanta" diyerek çantasını açtı.Çantasında 5 acemi can iksiri,5 ekmek ve Bromma Şehri Haritası vardı;
"Hemen Başlangıç Akademisini bulup ordaki işimi bitirip avlanmaya başlamalıyım."
Ve Alers haritada gösterilen yere doğru yürümeye başlamıştı.
Alers haritada gösterilen yere geldiğinde iki kapı görmüştü. Başlangıç Büyü Akademisi ve Başlangıç Silah Akademisi Alers bir saniye bile düşünmeden Başlangıç Silah Akademisine yöneldi. İçeride bir çok yeni oyuncu ve eğitmenler vardı ama oradaki yaşlı bir adam gümüş saçları,dev cüssesi ve parlak gümüş zırhıyla adeta ben buranın patronuyum diyordu.Alers hiç kimseye bakmadan direk yaşlı adama yöneldi;
"Hey yaşlı adam buranın patronu sensin galiba."Alersın bu sözleri söylerken yüzünde kurnaz ve şeytani bir tebessüm vardı.
Yaşlı adam istifini bozmadı;
"Evet,ben Başlangıç Silah Akademisinin Baş Eğitmeni Meron.Silah eğitimi almaya geldin galiba yeni maceracı."
Alers baş eğitmenin cevabından aşşağı yukarı baş eğitmenin karakterini çözmüştü hemen yüzündeki şeytani tebessümü silerek tek dizinin üstüne çöktü;
"Evet Baş Eğitmen Meron silah eğitimi almaya geldim ama silah eğitimimi diğer eğitmenler yerine sizin gibi büyük bir ustadan alırsam bu benim için çok büyük bir onur olur."
"Benim eğitimim zordur eğitimimden başarıyla geçen pek kişi olmadı bilesin."
"Ne derseniz yapmaya hazırım efendim!"Alers'ın sesi eğitim binasını titretmişti.
"Demek öyle söylediklerimin gerçekliğini yavaş yavaş anlayacaksın. Şimdi duvarda asılı olan silahlardan eğitimini almak istediğini seç."Alers duvara doğru bir bakış attı ve duvara doğru yürümeye başladı. İlk başta eline bir yay aldı sonrada iki tane kısa kılıç indirdi duvardan. Yayı ve iki kılıcı göstererek ;
"Yay ve çift el kısa kılıç kullanımını öğrenmek istiyorum baş eğitmenim!"
Baş eğitmenin yüz hatları Alersla karşılaştığından beri il kez şekil değiştirmişti.Ardından bir kahkaha patlattı;
"Hahaha, senin gibi bir ahmak buraya gelmeyeli uzun zaman olmuştu."
"Be A ..." oyununda genellikle bir büyü türü veya bir silaha yoğunlaşılırdı.İki silaha yoğunlaşmak bazıları tarafından zayıflık olarak görülüyordu.
***
"İlk olarak okçuluk eğitiminden başlıyacağız.Normalde bu eğitimi bitirme süresi olarak bir hafta verirdim ama sen iki silah seçtin yani okçuluk için sana verdiğim süre 4 gün. Şimdi sana tekniğini göstereceğim."
Baş eğitmen Meron ağır plaka zırhını çıkardı ve içinde oklar olan sadağı beline taktı.
Alers biraz şaşırdı Akademiye gelirken gördüğü okçuların hepsinin sadağı sırtında takılıydı;
"Baş eğitmen sadağı sırta takmak daha doğru değil mi?"
"Hahaha, ben okçuluğu Pinke Krallığı'nda öğrenmedim maceracı,ben okçuluğu Fassel Dağının arkasındaki Özgür Şehir Kurna'da öğrendim yani en yetenekli okçulardan öğrendim.Şimdi beni iyi izle."
Baş eğitmen belindeki sadaktan oku aldı yayın sağ tarafına yerleştirdi,baş parmağıyla yayın ipini çekti ve bıraktı.Sonra Alers'a dönerek açıklamalarına devam etti;
"Oku yayın sağ tarafından atmak nişan almayı zorlaştırır ama daha seri atışlar yapabilirsin. Nişan almayı kolaylaştırcak bir ipucuda vereyim sana, sadece gözünle değil kalbinlede nişan al."
Bir atış daha yaptı baş eğitmen ve eğitmenlerden birine emir verdi;
"Benim arazime 5bin talim oku ve 5 talim yayı gönderin! Sende beni takip et maceracı."
***
Uzun bir mesafe yürüdükten sonra ortasında küçük bir ev olan büyük bir araziye gelmişlerdi. Alers etrafı incelemeye başlamıştı ama tamamen ıssız bir araziydi bazı yerlerinde korkuluklar vardı ve birde evin yanın bir su kuyusu. Baş eğitmen eğitmenlerine bakarak emretti;
"Okları ve yayları kuyunun yanına bırakın!"
Baş eğitmen kuyunun yanına kadar yürüdü ve durdu Alers hemen arkasındaydı. Alersa bakarak;
"Korkulukları görüyor musun maceracı ?"
"Görüyorum, bu arada bana Alers derseniz çok mutlu olurum efendi."
"Pekala öyle olsun Alers. Şimdi beni iyi dinle. İlk korkuluk burdan 100 metre ilerde 5 tane korkuluk var senin görevin ilk 4 korkulukta. Birinci korkuluğun başına 10 vücuduna 15 ikincinin başına 10 vücuduna 20 üçüncünün başına 10 vücuduna 25 ve son olarak dördüncü korkuluğun başına 10 vücuduna 30 ok atmak zorundasın. Bunun için 5 yayın 5bin okun ve 4 günün var."
Kurna Okçuluğuna Giden Yol
100 metre kafa 10 vücut 15
200 metre kafa 10 vücut 20
300 metre kafa 10 vücut 25
400 metre kafa 10 vücut 30

Görev Zorlugu:Özel Sınıf Seçimi
Görev Ödülü:"Kurna Okçulugu" sınıfı ve görevin başarısına göre eşya
Görev Zamanı:4 gün

Kabul Et|Reddet
"Hemen başlıyorum efendim!"
"Kurna Okçuluguna Giden Yol" görevi kabul edildi.


Bölüm 2-Şair Patron

Bölüm 2
Baş eğitmen Meron Alers'a görevi oyun saatiyle akşamüstü 6'da vermişti.Görevi verdikten sonra evine çekildi.4 saat boyunca atılan okların sesini dinledi evinden, onun için atılan her okun sesi taklit edilemeyecek bir notaydı.Ama şuan çalan parça güzel bir kahramanlık öyküsünden çok bir sarhoşun müzisyenin elinden arpı zorla alıp çalması gibiydi.Ve sonunda ses kesilmişti.
5 saat sonra
Baş eğitmen gecenin karanlığını ve sessizliğini yaran ok sesleriyle uyandı.Bu seslerde bir ritim,bir hikaye vardı.Azmin ritmi! Camından yavaşça baktı.Su kuyusunun yanında ufak bir ateş vardı ve ateşin yanında gecenin ayışığı ve ateşle aydınlattığı Alers vardı.Yarı uykulu baş eğitmen rüya gördüğünü düşünerek tekrar yatağına yattı.
***
Sabah olmuştu ve güneş çoktan yükselmişti.Baş eğitmen Meron yatağından kalktı ve ilk aklına şey gece görüdğü rüya olmuştu.Kuyaya gidip yüzünü yıkamak için kapıyı açtığında bir şokla karışılaştı.Korkulukların üstü ve yanlarında zemin okla dolmuştu.Alers'ın terden sırılsıklam olmuş başlangıçta verilen pantolonu ve gömleği kuyunun yanındaydı ama Alers görünürde yoktu.
"Bu çocuk 15 saat hiç durmadan ok mu attı ? Yani gece gördüğüm şey rüya değildi.Birgün içinde böyle birşey yapmak ahmak olduğunu sanıyordum ama bir canavar çıktı."
Alers baş eğitmenin arkasından koşarak yaklaştı.
"Baş eğitmen performansımı nasıl buldunuz ?"
Alers sözlerini alaycı bir biçimde söylesede titreyen kolları farkedilmeyecek gibi değildi.
"Beni gerçekten etkiledin Alers.Şimdi beni burada bekle sana vermek istediğim bir kaç şey var."
Baş eğitmen eve girdi 5 dakika geçmeden evden çıkmıştı.
"İşte bunlar."
"Kurna Okçuluğuna Giden Yol" görevi başarılı.
Kurna Okçuluğu sınıfını öğrendiniz.
Basit Kurna Yayı kazandınız.
Kurna Ok Sadağı kazandınız.
Yenilenme İksiri kazandınız.

"Sana iyi bir yay veremedim ama Başlangıç Akademisi'nde verilenlerden daha iyi bir yaydır bu ve Yenilenme İksiri'ni hemen iç kollarının titremesini geçerir ve enerjin yenilenir."
"Teşekkürler!"
Alers Yenilenme İksiri'ni hemen içti ve yayı eline aldı.
"Bilgi!"
Basit Kurna Yayı
Saldırı:17
Dayanıklılık: 40/40
Baş eğitmen Meron tarafından yapılmış bir basit yay.
Gereklilikler: Level 1,Okçu sınıfı
Özellikler: Güç +5

Yayın saldırı başlangıç için çok iyiydi ve başlangıçta özelliğe sahip bir yaya sahip olmak çok nadirdi.Alers ardından sadağı beline taktı.
"Bilgi!"
Kurna Ok Sadağı
Kapasite: 30 ok
Kurna işlemeleriyle süslenmiş ok sadağı.(Bele takılır.)

"Son olarak Alers yeteneğini gördükten sonra sana çift kılıç kullanımının yani Kılıç Dansı'nın bir tekniğini öğretmekten vazgeçtim"
Alers küçük bir şok yaşamıştı.
"Neden !? Bu benim için çok gerekli birşey lütfen öğretin!"
"Beni yanlış anladın Alers sana Kılıç Dansı'nı öğreteceğim ama kalıplaşmış bir tekniğini göstermeyeceğim sadece kılıcın basitlerini göstererek zaman içinde kendi Kılıç Dansını yaratmanı istiyorum."
Alers'ın gözleri parladı.
"Çok teşekkür ederim efendim!"
"Basitleri öğrenmek birkaç saatini almaz başlıyalım!"
***
Kılıç Dansçısı sınıfını öğrendiniz.
2x Demir Kısa Kılıç Kazandınız.
Kılıç dansı Alers'a basit gelmişti çünkü sadece Meron'ı taklit ederek kılıcın temellerini öğrenmişti.Meron ondan kendi Kılı. Dansı'nı yaratmasını istiyordu.
"Alers şimdi beni iyi dinle.Böyle bir eğitim aldıktan sonra avlanmaya tavşanlardan ve tilkilerden başlaman doğru olmaz.Batıdaki yolu takip et goblin mağarasına varacaksın.Git ve patronlarını öldür.Biraz yeşil kan akıt!"
"Hemen yola çıkıyorum baş eğitmen."
"Bana artık baş eğitmen deme eğitimin bitti. Biliyorsun benim adım Meron."
"Hemen yola çıkıyorum Meron!" Alers Meron'ın bir yapay zeka olduğunu bilmesine rağmen ayrılırken biraz üzülmüştü.
***
"Goblin mağarası burası ha ?"
Alers yarım saatlik bir yürüyüşle goblin mağarasına varmıştı.Üstünde hala başlangıçta verilen gömleği ve pantolonu vardı ama eğitim sırasında kazandığı statlar ve iyi bir yayı vardı.
"Hadi girelim!"
Goblin Mağarasına Girdiniz.(10-20 Level)
Alers mağarada biraz ilerledikten sonra 3 goblin görmüştü.Eğildi ve yayını eline aldı.Nefesini tuttu bu onun canlı bir şeye ilk ok atışı olacaktı.Yayına gerdi ve bıraktı.
Zppp!
Ok goblinin ensesinden girip boğazından çıktı.Yeşil bir kan akmaya başlamıştı.
Level atladınız
Level atladınız.

Gizlenme Yeteneği Lv.1 elde edildi.Saklandığınızda ses çıkarsanız bile %1 ihtimalle farkedilmezsiniz.
Diğer 2 goblin Alers'ı farketti.

"İnsan,insan !"
"Pislik seni öldüreceğim !" Goblinler Alers'a doğru hareketlenmeye başlamışlardı.Alers'ın gözünde paytak goblinlerin korkuluktan bir farkı yoktu. Hemen sadağından bir ok daha çıkardı ve yayı gerip bıraktı.Öndeki goblin yavaşça dizlerinin üzerine çöktü ok kalbine saplanmıştı.Ardından bir ok daha çıkarıp arkadaki goblinin boşluğunu hedef aldı.Goblin ölmemişti.Alers belindeki iki kılıçtan birini çıkararak goblinin yanına yaklaştı ve yüzünde şeytani bir gülümsemeyle kılıcı goblinin boğazına dayadı kibarca sordu;
"Patron ne tarafta ?"
"Pislik insan sana patronumuzun-"Alers yüzündeki gülümsemeyle goblinin boğazını kesti.Yeşil kan bir anda heryere sıçramıştı.
"Anladım,teşekkürler kendim bulurum."
Alers mağaranın her yerini gezerek goblinler için bir katliam yaratıyordu ve en sonunda büyük bir kapıya ulaşmıştı.Büyük kapıyı itledi ve içerde 4 savaşçı goblin ve tahta iğrenç bir tahtta oturan şişman dev goblini gördü.
'Patron bu olmalı'
Dev goblin ağzını açtı;
"İnsanlar aldı yerimizi elimizden,
Kırmızı kan eksik olmuştu uzun zamandır dilimizden,
Bıktık mağaralara saklandık aç gözlülüğünüzden,
En ufak bir merhamet bile bekleme benden!"
Alers bir anada kahkaha atmaya başlamıştı,kendini durduramıyordu.
"Şair bir goblin patronu ha ? O zaman sana şöyle cevap vereyim patron goblin."
Alers elini başına koyarak biraz düşündü.Sonra ellerini belinde çapraz olarak asılı kısa kılıçlarını koydu ve yüz ifadesini sertleştirdi.
"Doğru insan uslanmaz açgözlü bir ırktır,
İnsanı bana anlatma git küçük goblinlerini kandır,
Burada akacak olan sadece iğrenç yeşil kandır!"
Ve Alers kılıçlarını çekti.

Bölüm 3-Tebrikler!

Bölüm 3
Savaşçı goblinlerin ikisi Alers'a doğru koşmaya başlamıştı.Savaş çığlığını atan Alers'da onlara doğru koşmaya başladı.Goblinlerin atağından çok ufak bir farkla kaçınıp kılıçlarından birini sağdaki birini soldaki goblinin göğsüne batırıp çıkardı.Goblinler bir anlığına darbenin etkisiyle hareketsiz kaldıklarında da çevik bir hamleyle goblin kanıyla ıslanmış kılıçlarıyla goblinlerin başını aldı.Sinirlenen goblin patronu palasını eline alarak bağırdı;
"Öldürün şunu!"
Alers'ın karşısında bu sefer iki goblin savaşçısı ve goblin patronu vardı.Alers'ın üstü tamamen yeşile boyanmıştı ama yüzünde hala şeytani bir tebessüm vardı.Yaklaşan iki savaşçı goblinden birini tekmesiyle uzaklaştırıp diğerinin atağını sol elindeki kılıçla karşıladı diğer goblini kılıç yerine tekmeyle uzaklaştırmasının sebebi bundan sonra gelecek şeyi tahmin edebilmesiydi.Goblin patronu çift elli palasını Alers'a doğru indirdi.Alers hemen sağ elindeki kılıcıyla karşıladı ama patronun gücü diğer goblinlerle karşılaştırılamazdı,ilk kez mağarada zorlandığını hissetti.Az önce tekmelenip yere düşen goblin tekrar Alers'a hamle yapmaya hazırlanıyordu.Alers tekrar çevikliğini kullandı.3 metrelik goblinin bacak arasından geçerek kılıçlarını hamle yapmaya hazırlanan goblinin kalbine ve karnına batırdı.Kılıçlarını goblini üstünde bırakan Alers hemen sırtından yayını çekerek goblinin sağ gözünü hedef aldı.Patron goblin sağ gözüne isabet eden okun acısıyla bağırırken goblinin vücudundan geri aldığı kılıçlarıyla diğer gobline yöneldi.Goblin elindeki kılıçla atak yaparken hamleyi karşılamak Alers'ın aklından bile geçmedi direk goblinin kolunu hedef alarak kılıç tutan kolunu kesti ve goblinin acıyla bağırırken kılıçlarıyla goblinin başını vücudundan ayırdı.Gözündeki oku çıkarmaya çalışan gobline dönerek;
"Sonunda başbaşa kalabildik ha Şair?"
"Beni sinirlendirerek sonunu kendin hazırladın insan!" Goblinin bağırışı mağarada yankılandı ve gözündeki oku çıkarıp atağa geçti.
Alers'ın genelde kullandığı kritik yerleri hedef alarak bir iki hamlede rakibi altetme taktiği üç metrelik goblinde işe yaramazdı çünkü Alers'ın boyu bir seksendi.
'Keşke yanıma mızrak alsaydım.Oklarımla bu kalın derili canavarı alt edemem.'
Alers goblinin ataklarını karşılıyordu kısa bir süre düşündükten sonra bacaklarını hedef almayı düşündü ama yinede yere düşürmek o kadar kolay olmayacaktı goblinin tek bacağı neredeyse Alers kadardı.Alers goblinin bir sonraki atağını karşılamak yerine ataktan sıyrıldı ve goblinin palası yere saplandığı anda bütün hızını kullanarak goblinin bacaklarının arasından geçerek goblinin bacaklarına kesikler atmaya başladı.Acıyla bağıran goblin palasını hemen yerden çıkararak arkasını dönerek aceleyle palasını savurdu.Bu acele hamleden sıyrılmak Alers için çok kolay olmuştu tekrar goblinin bacak arasından geçen Alers bu sefer kesiklerle zayıflattığı bacaklarına kılıçlarını sapladı ve kılıçlarını goblinin bacaklarında bıraktı ve kayarak goblin dizlerinin üzerine düşmeden önce bacak arasından geçip sırtındaki yayı çekerek yakın mesafeden goblinin kafasına üç ok attı.Goblinin tükenmekte olan can barını gördüğünde yayını tekrar sırtına astı ve gülümseyerek;
"Sana sadece yeşil kanın akacağına dair bir söz vermiştim."
"İbliss!!"Goblin son nefesini hakaret etmek için kullanmıştı.
Alers kılıçlarını düşmüş goblinin bacaklarından alırken fısıldadı;
"6 saat sonra yeniden canlanacak bir patron için gereksiz bir kin taşıyorsun dostum."
Level atladınız.
Level atladınız.
Level atladınız.
Level atladınız.
Level atladınız.
Çeviklik 10 arttırıldı.
Patron Goblinin Kolyesi kazandınız.

"16 level oldum üstüne fazladan 10 çeviklik ve bir kolye,hiç fena değil."
"Bilgi!"
Patron Goblinin Kolyesi
Goblin patronun en değerli hazinesi.Yakutlarla süslenmiş bir kolye.
Gereklilikler:Level 15,Bütün sınıflar
Özellikler:Can +200
Güç+10
Dayanıklılık +10

Alers'ın yüzündeki tebessüm memnuniyetini tam anlamıyla ifade ediyordu.
***
'Demirciye uğrayıp kesinlikle yanıma bir kaç mızrak almalıyım.Fazla büyük yaratıklar sorun çıkartabilir.' Alers goblin patronuyla biraz fazla uğraştığı için gelecek dövüşlerin hesabını yapıyordu.Demirciye uğrayıp mağarada kazandığı paranın bir kısmıyla 3 basit mızrak aldı ve tam demirciden çıkarken önünde bir mesaj ekranı açıldı.Mesaja bakmadan önce etrafına baktı sanki hayat bir anlığına durmuş gibiydi.Npcler hariç hiç kimse hareket etmiyordu,mesajın sadece ona değil herkese geldiğini anlamıştı ve hemen mesaja baktı.
*Tebrikler*
Şuanda tam olarak ulaştığımız oyuncu sayısı 30 milyon,ben yani oyunun başmühendisi
Richard Davis amacıma ulaşmış durumdayım 30 milyonluk bir dünyanın yaratılışında
en büyük payın benim olmasından çok büyük gurur duyuyorum ve size yeni bir
dünyanın başlagıncında selamlarımı sunuyorum.Artık gerçek diye bildiğiniz dünyayı
unutmanızı rica ediyorum.Artık sizin için ve benim için tek gerçeklik burası bu fantastik
dünya.Yani şimdiye kadar dediklerimin ufak bir özetini yapacak olursam
şu anda bulunduğunuz yer artık bir oyunun parçası değil gerçek bir dünya.
Anlayanlar için,burda ölüm sadece 5 saatlik beyaz bir odada beklemeyi ifade
eder.Yani burda pek çok manada ölüm sadece 5 saat sonra yeniden canlanmakla
sonuçlanır ve buradan kesinlikle bir çıkış yoktur.Size ne isterseniz olabileceğiniz
bir dünya sunuyorum hatta bir dünya değil hayallerinizi,açgözlülüğünüzü sunuyorum.
Şimdiye kadar söylediklerimi anlamayanlar,aşşağıdaki haberlere bakmanızı öneriyorum.

"30 milyon "Be a ..." oyuncusunun esrarengiz kayboluşu."
"Atlantis Game binasında katliam!Sadece o kayıp!"
**
Alers neler döndüğünü aşşağı yukarı anlamış olsada hemen altta verilen haberleri açtı.
30 MİLYON "Be a ..." OYUNCUSUNUN ESRARENGİZ KAYBOLUŞU
Bugün Amerika saatiyle akşam üstü saatleri "Be a ..." oyunu 30 milyon online oyuncuya ulaştı ve o andan itibaren o 30 milyon oyuncu bir anda kayıplara karıştı.30 milyon oyuncuyla beraber oyunun özel başlıklarıda hiç bir yerde bulunamıyor.Oyunda olmayan oyuncuların başlıkları bile kayboldu.Şu anda olaya hiç bir açıklama getirilemiyor.Atlantis Game ofisindeki katliamla bir ilgisi olup olmadığı hala bir soru işareti.İçerideki polislerin açıklaması bekleniyor.
Alers sesli düşünmeye başlamıştı;
"Nasıl yani şimdi ben evde yatakta yatmıyor muyum? Bu gerçek vücudum olabilir mi?"
Şehrin içinde resmi savaşlar dışında kimsenin zarar görmediğini bildiği için Alers hemen şehirden dışarı çıktı ve belindeki kılıçlardan birini çıkararak hiç düşünmeden eline sapladı.Bir acı vardı ama gerçek bir acı değildi.
"Bu kesinlikle kendi vücudum olamaz.Kan ve acı var ama yeteri kadar acı yok. O zaman kendi vücutlarımız nerede ? Neyse bu daha sonra düşünülecek bir şey."
Alers hemen diğer habere baktı.
ATLANTİS GAME BİNASINDA KATLİAM!SADECE O KAYIP!
Oyuncuların kaybolmasının ardında polisler Atlantis Game ofisine bir operasyon düzenledi ve toplantı odasında bütün üst düzey mühendis ve yöneticelerin ölü olduğunu gördüler.Sadece bir kişi hariç oyunun başmühendisi Richard Davis! Richard Davis'in cinayetleri işlediği ve oyuncular gibi kaybolduğu tahmin ediliyor.Bir de ofiste masada Richard Davis'in bıraktığı düşünülen bir not bulundu;"Buradakiler için üzgünüm ama oyuncuların hepsi yaşıyor ama başka bir dünyada daha iyi bir dünyada.Bana inanmazsanız newworldbea.tv adresinde o dünyadan bir canlı yayın olduğunu görürsünüz." Polisler hala araştırmalarına devam ediyor ama verilen adrese girildiğinde panik içinde ki oyuncuları görmek mümkün.
Alers bir süre kahkaha attıktan sonra boş alanda gökyüzüne bakarak bağırdı;
"Her dahi manyak mı olur ***** *******!"
Alers kahkaha atmaya devam etti.

Bölüm-4 Dişi Kaplan

Bölüm 4
Pinke Krallığı bir milyon oyuncunun yaşadığı küçük krallıklardan biriydi ve Bromma Pinke Krallığının başkentiydi.Krallıkta ki bütün oyuncular panik içinde Bromma Şehri'nin merkezinde toplanmıştı.Alers bundan sonra oyuncuların ne yapacağını öğrenmek için şehir meydanında dolanıp konuşmaları dinliyordu.Bazılarının yardım çığlıkları duyuluyordu;
-Burda kalamam,bir karım ve 3 yaşında bir kızım var!
-Ne yani bunca senedir çabalayıp kazandığım hayat boşunamıydı!Çıkarın beni burdan!
-Bir şirketim var,beni burdan çıkar sana istediğin parayı veririm!

Bazılarının ise sevinç çığlıkları;
-Borçlarım!Borçlarımdan kurtuldum mu yani şimdi ?
-Artık okula gitmek zorunda değilim!

Tüm bu çığlıklar ve panik içinde şehir meydanındaki büyük savaşçı heykeline tırmanan biri görüldü.Heykelin tam tepesine çıktığında meydandaki yaklaşık bir milyon insana seslenmeyi denedi;
"Beni dinleyin!Gereksiz panik yapmayın ve sağlıklı düşünün!Bu durumu kabullenmek zorundayız ve en azından kurtarılana kadar kendimize burada hayat kurmalıyız!Oyunun içinde yapabilecek hiç bir şeyimiz yok!"
Bir anlık sessizliğin ardından tekrar bağırışlar yükselmeye başladı;
-İn ordan gerizekalı,nasıl panik yapmamamızı beklersin!
-Sevdiklerimiz diğer dünyada ve sen sadece burada yaşayıp kurtarılmamızı beklemeyi mi öneriyorsun !? Salak.

Toplumu kontrole almaya çalışan adamın girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı.Alers kendi içinde adama hak veriyordu.
'Dediklerin doğru ama çok yanlış bir zamanı seçtin dostum.Daha buradaki çoğu kişi durumu kabullenemiş değil yani en az 5-6 bir ay anarşi,kaos ortamında geçecek.Hemen başımı sokacak ve eşyalarımı koyacak bir yer bulmalıyım.Hanların fiyatları yoğun talepler dolayısıyla artacak o yüzden bir NPC'nin evinden bir oda kiralamak en mantıklısı ve bu NPC demirci olursa demirciliği öğrenip kendime silah ve zırh yapmam büyük avantaj olur.Hemen demirciye koşmalıyım.'
Alers panik içindeki oyunculardan uzaklaşıp şehrin anayolunun üzerinde ki demirciye koşmaya başladı.Nefes nefese demirciye sordu;
"İhtiyar evinin bir odasını bana kiralar mısın?"
"Bayım lütfen bana bir odanızı kiralayın!"
Alers soluna baktığında ince sesli,açık kahverengi uzun saçlı yüzünde bir maske olan bir kız gördü.
'Benimle aynı zamanda buraya geldiğine göre hiç panik yapmamış olmalı.Kılıcı,kalkanı ve ağır bir zırhı var mesleği paladin falandır.Yüzünde ki maske oyunda karakter görünüşü değiştirilemediği için oyun başında kimliğini saklamak için verilen maske.Odayı almak için ihtiyar demirciyi ikna etmeliyim.Bu iyi olmadı.'
Alers hemen candan bir ses tonuyla;
"İhtiyar odayı bana verirsen işlerine elimden geldiğince yardım ederim."
Kız şaşırarak Alers'ın sözü bittiği anda konuşmaya başladı;
"Bayım yemek yapmayı bilmem ama öğrendikçe size yardım ederim ve avlanarak yemek malzemelerini bulurum!"
Alers tam bir teklif daha sunacakken ihtiyar demirci konuşmaya başladı;
"Sakin olun!" İhtiyarın sesi bir aslanın gürlemesi gibiydi.
"Tek başıma yaşıyorum ve iki boş odam var yani ikinizede birer oda var ama belirli şartlarla size bu odaları veririm."
"Dinliyorum ihtiyar."Alers iki odanın varlığından dolayı rahatlamıştı.
"Dinliyorum bayım."Kız ilk kez bağırmadan konuşmuştu.
"Eşim vefat ettiğinden beri bende zaten evdeki sessizlikten sıkılmıştım.Şartlarım şunlar;Sen oğlan demirciliği öğrenip bana elinden geldiğince yardım edeceksin ve sen kız sende eşimin yemek kitabından bakarak yemek yapmayı öğreneceksin.Ve ikinizde aylık olarak 10ar gümüş vereceksiniz.Ben Demirci Stan şartlarımı kabul ediyorsanız kendinizi tanıtın!"
"Ben Alers ihtiyar,şartlarını kabul ediyorum" '10 gümüş mü?Hanlarda zaten 15 gümüş iyi soydun beni ihtiyar'
"Ben Esmel bayım.Bende şartlarınızı kabul ediyorum."
"Seni tanımam açısından maskeni çıkarman bir sorun olur mu küçük hanım?"
"Hayır bayım,zaten artık takmamayı düşünüyorum."
Esmel maskeyi çıkardığında Alers bir anlığına nefes almayı unuttu.Bir kaplanın yırtıcı gözleri,yüksek bir dağın zirvesinde ki hiç el değmemiş kar gibi beyaz teni,ölüm kadar soğuk ama ölümü sevdirebilecek kadar güzel dudakları...
Alers nefes almayı tekrar hatırladı ve bu güzelliği saklamak istedi;
"Maskeyi takman daha iyi olur en az 5-6 ay kaos hakim olacak bu topraklara yani-"
Alers daha sözünü bitirmeden kılıcın soğukluğunu boğazında hissetti.
"Emin ol kendimi savunabilirim."Heyecanlı kibar kız yerini bir kaplana bırakmıştı.
Alers hemen bir adım geri atıp belindeki kılıçlardan birini çekmişti.Bunu yaptıran beyni değil kaplanın tehditkarlığıydı.İhtiyar Demirci Stan ikisinde elinden gülerek kılıçları aldı;
"Tanışma faslı bittiğine göre size odalarınızı göstereyim."
***
Alers odasının anahtarını aldıktan sonra avlanmaya çıktı bu iyi bir fırsattı.Herkes panik içinde konuşurken bir adım daha ileri gitmek.Patron yaratıkların büyüklüğünü bildiğinden daha uzun bir erişim sağlamak ve mızrak yeteneğini arttırmak için sadece mızrakla avlanmaya karar verdi.Tam eline mızrağı aldığında konuşmalar duydu.
-Hadi ama burada sıkıştık işte bizimle gelsen ne olur.
-Sana söz birşey yapmayacağız.
'Şimdiden kaos ortamı başlamış güçlü olduğunu düşünenler zayıflara eziyet etmeye başlamış.Gidip bir bakmalıyım zayıfı öldürürlerse katil işareti üzerlerinde çıkar ve bende onları öldürürsem eşya düşürebilirler.'
Alers seslere doğru gittiğinde yayını çekerek çalıların arasına saklandı ama gördüğü şey karşısında şaşırdı.Kısık bir sesle;
"Ona maskesini takmasını söylemiştim,böyle bir kızı gördüklerinde her erkeğin ağzının suyu akar.Şimdi ona yardım etmek zorundayım."
Alers tam eline bir ok alırken Esmel kalkanıyla adamlardan birini ittirip büyük kılıcıyla tek hamlede yanyana duran iki kişininde başını almıştı ve son olarak büyük kılıcını kalkan darbesiyle düşen adama sapladı.Alers oku yerine koydu.
'Bu kız fazla güçlü ve fazla soğuk kanlı!'
***
Alers olayı gördükten sonra oradan uzaklaşmıştı.Ormanda daha derinlere yol alamaya başlamıştı. Geceleri yaratıklar daha güçlü oluyordu ama daha fazla para ve tecrübe veriyolardı.Alers'ın umrunda olan sadece para ve tecrübe kısmıydı.Tam avlanmaya başlamak için hazırlanırken ileride plaka zırhlı bir elinde kılıç bir elinde kalkan olan kasklı birini gördü.
'Burasının artık yeni dünya olması gerçeğini bu kadar çabuk kabullenip güçlenmeye mi başlamış? Belkide bir selam vermeliyim.'
Alers adamın yaratıkla çarpışması bittikten sonra kendi gösterdi;
"Bu kadar çabuk gerçeği kabullenip güçlenmeye çalışmak ha ? Diğer dünyada değer verdiğin hiç bir şey olmamalı."
Ağır zırhlı adam Alers'a döndü ve kaskını çıkardı.Yirmili yaşların ortasında kısa sarı saçlı bir erkekti.Dolunayın ağaçların arasından sızan ışığı gözlerine dolduğunda mavi gözleri kendini gösteriyordu.
"Aslına bakarsan diğer dünyadan değer verdiğim şeylerin çoğu burada benimle birlikte.Buraya piknik yapmaya gelmiş olamayacağına göre senin bu kadar çabuk kabullenmenin sebebini sorabilir miyim ?"
"Bilirsin bazı bağlar farklı dünyalarda bile sarsılmazlar.Diğer dünyada tek değer verdiğim şey ailemdi ama onların bana olan desteğini farklı dünyalarda olsak bile hissediyorum.Bu arada ben Alers."
Kaos içindeki bir dünyada iki oyuncu arasında yapılan en huzurlu konuşma olarak nitelendirilebilirdi bu diyalog.
"Memnun oldum bende Meron.İkimizinde bu dünyada güçlenmek için sebeplerimiz varsa neden beraber avlanmıyoruz? Bu arada birbirimize bir daha dönemeyeceğimiz hayatlarımızdan bahsederiz."
"Çok mutlu olurum.Nasıl olsa geçmiş hayatlarımız artık birer hikaye gibi."
Alers sözünü bitirdikten sonra ikiside gülmeye başlamıştı.
"O zaman basit hikayelerimizi birer destana çevirmek için ilk adımı atalım!"
Meron kaskını tekrar taktı ve elinde ki kılıcı kalkanına defalarca vurdu.Alers da demirin müziğine eşlik edercesine elinde ki mızrağın arkasını bir kaç defa yere vurdu.Ve yaratık avı başladı.

Bölüm-5 Beyaz Bizon

Bölüm 5
Ormanın derinliklerinde çarpışan demir sesleri gecenin sakinliğini bozuyordu.Sırtlan binicisi goblinler kılıçları ve mızraklarıyla iki adamla dövüşüyordu.
"Ne iş yapardın diğer-"
Alers mızrağını üstüne gelen goblinin bindiği büyük sırtlana sapladı ve sırtlanın üzerinden düşen goblinin tek hamlede kalbini buldu.Meron ile sırtsırta duruyorladı.Kısa bir duraklamadan sonra sözüne devam etti.
"-dünyada ?"
Meron kalkanıyla goblinin ilk atağını önledikten sonra sırtlanı ve üstündeki goblini tek hamlede kesti.
"Bir lisede öğretmendim.15 öğrencilik bir sınıfım vardı ve lisedeki son seneleriydi."
Bir cümle başına bir sırtlan binicisi goblin düşüyordu.Alers uzaktan hızla gelen gobline elindeki mızrağı fırlattı.Kanlar içinde kalan goblin direk sırtlanın üstünden düşmüştü ve büyük sırtlan geriye kaçarken onu arkasından izleyen 2 ok sırtlana saplandı.
"Öğrencilerinin mezun olmasını görememek senin için zor olmalı."
"Yanan İrade!" Meron kalkanını yere bıraktı ve kılıcını iki eliyle birden tuttu kılıcından çıkan kırmızı bir ışık etrafı aydınlatıyordu.Goblin grubundan kalan diğer iki goblinin üzerine koşmaya başladı.Ve ışık saçan kılıcı inanılmaz bir hızla goblinleri ikiye böldü.Bu paladin sınıfının az sayıdaki saldırı yeteneklerinden biriydi.Sırtlan binicisi goblin grubu tamamen katledildikten sonra Meron yere oturdu ve konuşmaya başladı.
"10 tanesi şuanda burada benimle birlikte hanın birinde sıra bekliyorlar.Yani değer verdiğim şeylerin çoğu burada.Peki sen ne yapıyordun diğer dünyada ?"
Alers Meron'ın iyi bir savaşçı olduğunu gördükten sonra rahatladı ve oda yere oturdu.
"Liseyi bitirip üniversite için sınava bile girmemiş hayattan bir beklentisi olmayan bir adamdım.Bu arada lisede öğretmenlerinde hiç birini sevmezdim."
Alers sözünü bitirdikten sonra ikiside gülmeye başladı.Alers konuşmaya devam etti;
"İlk kez öğrencilerini hayatının en önemli şeyi sayan bir öğretmen ile karşılaşıyorum.Bence bir birlik açmalısın ve öğrencilerinle bu dünyada zirve için savaşmalısın."
Meron ilk başta Alers'ın sözlerine güldü ve sonra ciddileşti.
"Bir birlik açarsam senide üyelerinden biri olarak sayabilir miyim?"
Bu sefer Alers Meron'ın ciddi sorusuna karşı bir kahkaha attı.
"Bilirsin birinin altında çalışamayacak tipler vardır ben tamda o tiplerden biriyim yani katılamam ama elimden geldiğince yardım ederim."
Alers'ın sözleri bittiğinde Alers ve Meron el sıkıştılar.
"O zaman ava devam edelim."
***
7 saatlik av bitmişti ve sabahın ilk ışıklarıyla Alers ve Meron şehre dönüş yoluna koyulmuşlardı.
"Gayet iyi av oldu ha ?"
"Evet güzel tecrübe ve para kazandık."Alers'ın ağzı kulaklarındaydı.
"Karakter Penceresi!"
gLJ3q0.png
"Defansım üzerine çalışmam gerekecek."
Meron Alers'a gülerek cevap verdi.
"Hiç darbe almıyorsun ve hala defans bu kadar umrunda mı ? Hahah"
"Şşştt,sessiz ol.Eğil."
Meron bir anda şaşırmıştı.
"Neler oluyor ?"
"Hem karnımızı doyurabileceğiz hem de benim defans sorunum biraz düzelecek."
Alers'ın gözleri parlıyordu.
"Gizlenme!" Alers'ın tabanları beyaz bir renkte hafiften parlamaya başlamıştı.
Alers nadir bir hayvan olan beyaz bizonu görmüştü.Çalılıkların arasına girip sırtından yayını çıkardı oku eline alıp yayını yavaşça gerdi ve bıraktı ardından seri bir şekilde bir ok daha attı.Oklar saplandığı anda yalpalayan beyaz bizonun üzerine koştu ve yakın mesafeden bir ok daha attı.
"Yemeğimiz ve benim zırhım için deri hazır!"
***
Meron ve Alers beyaz bizonun bir kısmını yiyip derisini aldıktan sonra şehir merkezine varmışlardı. Alers duyuru panosunun önünde iki kraliyet askeri gördü.Kral tarafından verilen görevler genelde bu panoda yayınlanırdı.Oyun gerçek bir dünyaya dönüşmeden önce en çok rağbet gören görevlerdi bunlar ama oyun gerçek bir dünyaya dönüştüğünde sabahın ilk ışıklarında meydan bomboştu ve bu bir fırsattı.Alers ve Meron panoya doğru koşmaya başladılar.
                                                                 Kale Kuşatması
Bromma şehrinin güneyindeki Lord Neman'ın kalesi otuz bin kişilik bir goblin ordusu tarafından kuşatılmıştır.Lord Neman'ın kalesi krallığımız açısından çok önemli bir noktadır.Destek için beş bin kraliyet askeri ve üç bin maceracı gönderilecektir.Görevi kabul eden maceracılar yarın gün doğarken şehirin limanında olamalılar.
                                                                       0/3000
                                                               Gereklilik:+15 Level
Alers Meron'a doğru bir gülümseme attı.
"Öğrencilerini görevi kabul etmeleri için çağır,savaş başlıyor.Ben hemen zırhımı yaptırmak için gidiyorum yarın limanda buluşuruz."
"Dur,seni arkadaş listeme eklemedim daha."
Alers ve Meron birbirlerini arkadaş listelerini eklediler ve Alers elindeki Beyaz Bizon derisiyle demirciye koşturmaya başladı.
"İhtiyar!Deri bir zırh yaptırmak için kime gitmeliyim ?"
"O elinde ki Beyaz Bizonun kürkü mü !?"
"Evet ama konumuz bu değil hemen kendime bir zırh yaptırmam gerekiyor."
"Şehrin merkezindeki Fassel Tavernasına git orda yaşlı Edvan'ı bul böyle bir kalitede deri gördükten sonra yerinde duramayacaktır."
"Tamamdır ihtiyar."
***
Fassel Tavernasında yaşlı bir adam ve genç bir adam içki yarışı yapıyolardı.
"Haha!Genç herşeyin bir ustası olur,ben kendimi bildim bileli bu tavernadayım kendini bu kadar zorlama!"
Genç adamın kafası bir sağa yatıp bir sola yatıyordu konuşmak için kendini zorluyordu.Ama ağzını açtığı anda yere yığıldı ve tavernada büyük bir kahkaha koptu.Kahkahayı kesen kapının sertçe açılması oldu.İçeri saçları omuzlarına kadar olan ve sırtında yayı,belinde iki kılıcı olan genç bir adam girdi ve kimseye bakmadan direk tavernanın sahibinin yanına gitti.
Yaşlı adam arkasında bağırdı;
"Şimdi ki gençler bir silah seçmekte bile kararsız hah!"
Genç adam biraz tavernanın sahibiyle konuştuktan sonra yaşlı adamın yanına geldi.
"İhtiyar Edvan senmisin ?"
"İhtiyar yerine deneyimliyi tercih ederim ama evet benim genç,bir derdin mi var ?"
Alers çantasından Beyaz Bizon derisini çıkardı ve masaya koydu.
"Bir deri zırh yapmakla ilgenir misin ?" Alers'ın yüzünde her zaman ki şeytani tebessümü vardı.
"Beyaz bizon derisi ha ? Tabi ki yaparım ama tek bir şartla.Benimle bir içki yarışına gireceksin kazanırsan hiç para almadan zırhını yaparım ama ben kazanırsam deriyi alırım."
"İhtiyar hiç zamanım yok yarın gün doğarken şehirden ayrılmam lazım."
İhtiyar Edvan'ın sarhoş konuşması bir anda düzeldi ve aynı şeytani tebessümle cevap verdi.
"Kazanırsan akşama kadar zırhı bitirebilirim."
Alers gülümsemeyi takas ederek;
"O zaman yapacak bir şey yok içkileri getirin!"

Bölüm-6 İhtiyar Devan

Bölüm 6
Alers gözlerini yavaşça açtı kendini tavernada buldu.En son ne yaptığını hatırlamaya çalıştı.Yanına tavernanın sahibi yaklaştı;
"İhtiyar Edvan bunu sana vermemi söyledi."
Alers kağıda baktı bir adres yazıyordu ve o zaman hatırlamaya başladı.
"Beyaz bizon derisi!"
Alers verilen adrese doğru koşmak için yerinden kalkmaya çalıştı ama ayağa kalktığı gibi tekrar yerine oturdu.
Aşırı Sarhoşluk Etkisi,vücudu kontrol etmek çok zorlaştı ve görüş yeteneği yarıya indirildi.
Alers oyun başında verilen maskeyi yüzüne taktı ve silahlarını çantasına koydu.Masadan güç alarak ayağa kalkıp tavernadan ayrıldı.Yolda zikzak çizerek yürümeye başladı diğer oyuncuların konuşmalarına kulak misafiri oluyordu.
-Diğer dünyada çok fazla şey bırakmış olmalı.
-Günün bu saattinde bu kadar içmek...
'Maskeyi takıp silahlarımı gizlemem iyi oldu.Burada bu şekilde tanınmak ilerde sorun çıkarabilirdi.'
Alers şehrin arka kısımlarında tek katlı bir eve vardı ve maskesini çıkartıp kapıyı tıkladı.İhtiyar Devan kapıyı açtı.
"Kazanamadım değil mi ihtiyar ?"
"Haha!Yarışı kazanamasanda benim saygımı kazandın,geç içeri."
Alers içeriye doğru bir adım attığı anda yere yıkıldı.İhtiyar gülmeye başladı.
"Aslına bakarsan benim karşımda bu kadar dayanabilen ilk kişisin.Sana bir şey söyleyeceğim ama tavernadakilerin haberi olmasın ha.Gençliğimden beri alkole bağışıklılığım var,ne kadar içersem içeyim alkol sarhoş etmez beni ama karşımdakinin neşesi banada vurur.Yani başından beri kazanmak için hiç şansın yoktu."
"Sahtekar ihtiyar!"
Devan yerdeki Alers'ın koluna girdi ve kaldırdı.Alers'ı tahta sandalyenin üstüne oturttu.
"Haha!Sen orada otur bende akşama kadar şu deri zırhı bitirmeye uğraşayım."
Alers daha ihtiyar Devan'ın sözleri bitmeden sandalyede sızmıştı.
***
Alers yavaşça gözlerini açtı.Kırmızı bir ışık odaya doluyordu gün batmak üzereydi.Ayağa kalktı rahat hareket ediyordu.Aşırı sarhoşluk etkisi geçmişti ve odayı süzdü deri ustası Devan odada yoktu.Tam nerede bu adam diye düşünürken kapı açıldı.
"Çabuk ayılmışsın.Takip et beni."
Alers soru sormadan İhtiyar Devan'ın peşine düştü,evin yanındaki küçük atölyeye girdiler.Alers zırhı görünce gün boyunca sarhoş olup kaybettiği saatleri unutmuştu.Beyaz zırh seti göz kamaştıryordu.Roma gladyatörlerinin taktığına benzeyen tek kollu,kolunun içi ince örme zırh dışı ise beyaz bizon derisiyle kaplı ve omuzda bronzdan yapılmış bir boynuz olan omuzluğu farketti ilk başta.
'Ne kadar narin işçilik.'
Alers merakını bastırmadan hemen sordu.
"Omuzluk neden tek kollu ?"
"Tavernada sırtında bir yay gördüm sağ elinle yayı gerdiğin için sağ tarafta bir engel olsun istemedim ve yakın mesafeden karşılayamacağın bir saldırı gelirse diye sol tarafa içi örme zırhlı bir kol ekledim.Saldırıyı bu kolunla karşılarsan örme zırh o kadar kalın olmasada en azından kolun kopmaz."
Zırhın üstü kolsuzdu ve tamamen deriden yapılmıştı bembeyazdı.Tam kalbin üstünde bronzdan yapılmış bir el boyutundan boş bir süvari kalkanı vardı.Zırhın altı dizin hemen altına kadar uzanıyordu ve zırhtan farklı olarak bizonun kürkü kazınmamış kürklü bir pantolondu.Ve son olarak üstünde bronz ince bir tabaka olan eldivenler ve deri kısa çizmeler.
"Sen sormadan açıklayayım.Kalbin üstündeki bronz kalkan bir gün bir arman olur veya bir armaya bağlanırsan kalbinin üstüne kazıman için ve ek olarak en azından kalbinden bir darbe almazsın.Ha bu arada biraz deri arttı yapmamı istediğim başka birşey var mı ?"
"Belime takabileceğim beyaz bir ok sadağı yaparsan memnun olurum."
"Tamamdır yarım saate hazır."
"Bu arada borcum ne kadar ?"
Alers hiç olmadığı kadar endişeliydi.Zırh seti üst düzey bir setti yani dün gece avdan kazandığı bütün para cebinden çıkabilirdi.
"Bana bir borcun yok ben sadece işçilik ile uğraştım cebimden bir şey çıkmadı yani.Hem tavernada ödeştik zaten."
Alers parasını kurtarmasının sevinciyle sevinç çığlıkları atmak üzereydi.Ama Devan'ın sözü daha bitmemişti.
"Ha unutmadan Demirci Stan'e 3 altın borcun var.Koldaki örme zırhı ve bronz tabakları o yaptı.Seni bana o göndermiş zaten sonra ben ondan parasını alırım dedi."
'3 altın mı !? Dün gece 7 saat avlandım anca 1 altın kazanabildim şu küçük bronz tabakalar ve ufak ince bir örme zırh 3 altın mı!? Önce ev sonra bu tam bir kazıkçısın Stan!'
Alers sadakta tamamlandıktan sonra setini çantasına koydu.
"Savaştan sonra görüşürüz ihtiyar.Bu sana yaptırdığım daha ilk zırhtı."
"Haha!Görüşürüz evlat."
***
Alers eve sessizce girdi.Stan'e borç yüzünden gözükmek istemedi.Eve gittiği gibi zırhın özelliklerine baktı.
"Set Bilgi!"
Beyaz Deri Üst Zırh               Beyaz Kürklü Deri Pantolon                  Boynuz Omuzluk
Defans:4                                  Defans:3                                                   Defans:2
Özellikler:+5 Karizma               Özellikler:+5 Dayanıklılık                            Özellikler:+5 Karizma
               +5 Dayanıklılık          Gereklilik:15 Level                                                    +5 Çeviklik
Gereklilik:15 Level                                                                                     Gereklilik:15 Level

Beyaz Deri Eldivenler            Deri Kısa Çizmeler                                 Beyaz Ok Sadağı
Defans:1                                   Defans:1                                                   Kapasite:35
Saldırı:3                                    Özellikler:+5 Çeviklik                                 Gereklilik:15 Level,Okçu
Özellikler:+5 Çeviklik                 Gereklilik:15 Level
               +2 Güç
Gereklilik:15 Level

Deri Ustası Devan tarafından beyaz bizon derisi ile yapılmış bir set.Setin tamamı giyilince +10 Karizma.
Alers üstündeki yıpranmış kıyafetleri çıkartıp seti giydi.
Özelliklere Karizma eklendi.
"Karizma mı ? Karizma Açıkla!"
İnsanların saygı duymasını sağlar.Karizma arttıkça yetenekler kullanılırken daha parlak olur ve yapay zekalar daha fazla saygı duyar.
"Ekstra saygı ve görsel güzellik ha ? Fena değil."
***
Alers sistem uyarısıyla uyandı.Göreve bir saat kaldığı için sistem Alers'ı uyandırmıştı.Kapıyı açtığında karşısında İhtiyar Stan'i gördü.
"O ihtiyar Devan gerçekten işini biliyor.Yine bir zırh yerine sanat yapmış."
"Günaydın ihtiyar.Savaş sonrası borcumu vereceğim."
"Haha!Kirayıda unutma.Bu arada şu pelerini al zırhın fazla dikkat çekiyor."
"Sana olan borcumu arttırmaya mı çalışıyorsun? Ama yinede sağol ihtiyar."
Alers limana gittiğinde gözleriyle Meron ve öğrencilerini aramaya başladı.Etrafına bakarken biriyle çarpıştı.
"Pard...on"
Alers çarptığı kişinin Esmel olduğunu farkettiğinde tüyleri ürperdi.Esmel yerden kalktığı gibi kılıcını Alers'ın üzerine savurdu.Alers kesilmekten son anda kurtuldu kılıcın ucu pelerinin ipini kesti ve pelerin yere düştü.Herkes beyaz zırha dikkat kesilmişti.Liman şehrin dışı sayıldığından kılıç ona gelseydi ölebilirdi.Alers ve Esmel'in etrafını görev için gelenler ve askerler sarmıştı. Destek kuvvetlerinin başında olan Prens Hannet şiddetli bir şekilde bağırdı.
"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz!Eğlenecek vakit yok herkes son hazırlıklarını yapsın yarım saate ayrılıyoruz."
Esmel kılıcını kınına koyduktan sonra Alers'a sert bir bakış atarak ordan ayrıldı.Alers arkasından gülerek fısıldadı;
"Evet bencede daha uygun bir vakitte çözeriz bunu."
Meron kalabalığın arkasından sıyrılıp Alers'ın yanına geldi.
"Hey Alers heryerde seni arıyordum.Az önce neler oldu orada öyle ?"
Alers tebessümle cevap verdi.
"Hiç,sadece kaplan dişlerini gösterdi."

Bölüm-7 Hazırlık

Bölüm 7
Limanda üç büyük gemi beklemede duruyordu.Limandan ayrılmak için vakit gelmişti.Prens bağırdı.
"Maceracılar en arkadaki gemiye,kraliyet askerlerinin yarısı öndeki yarısı onun arkasında ki gemiye ayrılıyoruz!"
Prens'in yanındaki şövalyelerden biri prense sordu;
"Prensim siz hangi gemiye bineceksiniz ?"
Prens gülümsedi.
"Ben maceracıların gemisiyle gidiyorum.Maceracılarla ilgili belirlemem gereken şeyler var."
Prens iki özel şövalyesiyle maceracıların gemisine bindi.Gemi ne kadar büyük olsada güvertesi üç bin maceracı için biraz küçüktü.Gemi hareketlendiği gibi prens gür bir sesle konuşmaya başladı.
"Sizin şuan herhangi bir komutanınız yok.Aranızda üç bin kişilik maceracı birliğini yönetecek kadar cesur biri var mı? Neden cesur dediğimi merak ediyor olabilirsiniz.Cesur diyorum çünkü komutan olacak kişi en küçük hatasında bir daha krallığa giremez."
Maceracılar arasından fısıltılar yükselmeye başladı.Meron ve Alers birbirine baktı.Alers tebessümle sözüne başladı.
"Hadi kaldır elini bunu istediğini ikimizde biliyoruz Meron."Alers Meron'ı hafifçe öne itti.
"Ben bu göreve adayım!"Meron'ın sesi tüm fısıltıları kesmişti.Meron kalabalığa döndü ve sert bir bakış atarak;
"Başka aday olan varmı!" Herkes sessizliğe bürünmüştü.Alers gülmemek için kendini zor tutuyordu.Prens sözü aldı.
"Pekala başka aday yoksa adını söyle bize komutan ve yardımcının adını."
Meron yüzündeki sert ifadeyi bozup yerine bir tebessüm getirdi.
"Benim adım Meron!Yardımcımda Alers!"
Alers şok olmuştu.'Neden öğrencilerinden birini seçmedin ki...'Alers düşüncelerini bir kenara bırakıp kalabalığı yararak önce çıktı.
"Komutan ve yardımcısı belli olduğuna göre varmadan önce beş saatimiz var.Maceracıları düzene sokun!"
Prens emrini verdikten sonra güverteden ayrıldı.Meron direk söze girdi.
"Direk atladım ama ilk olarak ne yapıyoruz ?"
"Sen öğrencilerini topla.Bende kağıt kalem bulayım."
"Tamamdır."
***
"Alers bunlar öğrencilerim sırasıyla İnnie,Lissin,Assie,Pery,Luip,Kaven,Saac,Moar,Lany ve Vik. Bu arada sizede bahsetmiştim buda Alers."
Alers kafasını hafifçe öne eğerek;
"Memnun oldum.Biraz acele olacak ama şu kağıtları ve kalemleri almanızı istiyorum.Burada ki herkesin ismi ve sınıflarını yazmalısınız.Ek olarak sınıfları dört bölüme ayırın;Büyücü,Uzak Dövüş,Yakın Dövüş ve Zanaatkar/Sanatkar."
Öğrencilerin hepsi kağıtları ve kalemleri aldı.Alers kalabalığa doğru döndü.
"Herkes ismini ve sınıfını şuradaki on genç arkadaşa yazdırsın!İsmini ve sınıfını yazdıranlar bir saat sonra gelmek üzere gidebilirler."
Maceracılar sıraya girip isimlerini ve sınıflarını yazdırmaya başladılar.
1 Saat sonra
Meron elinde listeyi tutarak konuşmaya başladı;
"Evet,1010 büyücü,401 uzak dövüşçü,1506 Yakın dövüşçü,82 Sanatkar ve Zanaatkar var.Bu 1010 büyücünün arasında 102 şifacı,21 çağırıcı ve 38 efsuncu var gerisi element tipi büyücüler.Sanatkar ve zanaatkarlardan 21 ozan,12 dansçı var bunların kutsamaları güçlü olduğu için ön saflarda savaşacaklar.Bunun haricinde ön saflarda savaşmak isteyen zanaatkar veya sanatkar varmı ?"
Genelde Zanaatkar/Sanatkar sınıfının görevi arkaplanda olduğundan hiç kimse ses çıkarmamıştı. Ozan ve dansçılar harici diğer Zanaatkar ve Sanatkarlar savaşta olmaması gerek maceracılardı zaten.
"Evet diğer sanatkar ve zanaatkarlara kale içinde görevler verilecektir.Şimdi efsuncular ve şifacılar hariç büyücüler bir parti oluştursun.Benimle en rahat iletişimi sağlamak için partinin başında Luip ve Assie olacak."
'Be a ...' Oyununun belkide en çekici özelliği bir parti kurulduğunda partinin üye sınırı olmamasıydı.Luip ve Assie,Meron'ın yanına geldi ;
"Meron partiyi oluşturduk toplam 870 kişiyiz."
"Tamamdır Assie.Şimdi Uzak dövüşçüler bir parti oluştursun bu partininde başında Lany ve Lissin olacak.Yakın dövüşçülerde benim yanıma gelsin yakın dövüşçü partisinin başındada ben ve Alers olacak."
Herkes parti liderlerinin yanına gitmeye başladığında güvertede ufak bir karışlık oldu ama bütün partiler ayrılmıştı.Orta kısımda bekleyen sadece Zanaatkar/Sanatkarlar,Efsuncular ve Şifacılar kalmıştı.
"Geriye kalanlarda bir parti oluştursun.Kaleye vardıktan sonra herkesin görevi belli olacak. Dağılabilirsiniz!"
Alers gülümseyerek Meron'ın yanına yaklaştı.
"Onlara biraz daha sıcak kanlı davran.Senin liderliğinden etkilenip ileride çoğu senin birliğinde olacak."
Meron bir an duraksayıp sonra gülümsemeye başladı.
***
Alers güvertede oturmuş sınıfların listesine bakıyordu.
'Buraya sıkışmamızın üstünden daha bu kadar zaman geçmişken bu görevin kişi kapasitesi saatler içinde doldu.Biz insanlar her duruma çok çabuk uyum sağlıyoruz.Ürkütücü.'
Alers durumu düşünürken geminin karşısında nehiri izleyen Esmel'i gördü.Listeyi bırakıp yerinden kalktı.
"Hey,bütün insanlara karşı mı böylesin yoksa sadece bana karşımı ? Seninle şimdiye kadar iki kez karşılaştım ve ikisindede üstüme bir kılıç doğrultulmuştu."
Esmel fazla aldırmadan Alers'a döndü.
"Üç."
"Ha?"
Esmel soğuk bir ifadeyle cevap verdi;
"İki değil üç kere karşılaştık.Birinde çalıların arkasında saklanıyordun."
Alers ormanda Esmel'i gördüğünü hatırladı ve ortamı yumuşatmaya çalıştı.
"Yakalandık ha."
"Sorunun cevabıda bütün insanlara karşı aynı mesafedeyim.Çünkü insanların sadece çıkarları için birşeyler yapmasından iğreniyorum.Tıpkı senin benim ölmemi bekleyip ondan sonra ordaki adamlara saldırmayı planlaman gibi."
Alers yanlış anlaşılmayı düzeltmek yerine alaycı bir şekilde gülümseyerek cevap verdi;
"Tamam ben pislik olabilirim ve çoğu insanda pislik olabilir ama her insana bu önyargıyla bakma."
Esmel'in eli kılıcına doğru gitmeye başlamıştı.Alers Esmel'in kolunu tuttu;
"Silahına şimdi davranma bunu kale savunmasından sonra çözelim.Prens hala gemide."
Alers Esmel'in kolunu bıraktı ve yanından ayrıldı.Yavaşça yürürken kendi kendine fısıldıyordu.
"Beni öldürmeye çalışan birine öğüt verdim ve kolunu tutmak falan,o havalı olmaya çalışan tavırlar neydi.Bu kızın yanında kendimi kontrol edemiyorum uzak durmam lazım."
Alers yürüyüşünü hızlandırdı ve Meron'ın yanına gitti.Yüz ifadesi çok sertti ve Meron'ın yanında duran fıçıya bağırarak sert bir tekme attı.
"Ahhhh manyak kaplan!"
Can Puanı 10 azaldı.
"Ne var bu fıçının içinde böyle!Ayağımın acısını tüm vücudumda hissettim!"
Meron kahkaha atmaya başladı.
"Ahahah!Savunma için ok uçları var.O değilde senin bu kaplan takıntın ne tam olarak?"
"Beni öldürmeye çalışan bir kaplanın başını okşamaya çalışıyorum."
"Ha?"
"Boşver.Varmak üzereyiz galiba."
"Evet yarım saatten az bir yol kalmış."
Meron kendini gülmemek için zor tutuyordu.
"Gülebilirsin."Alers sözünü bitirdiği anda ikiside kahkaha atmaya başladı.
***
Kalenin kuzey duvarı görünmüştü.Kale'nin doğuya bakan tarafında nehir olduğu için kale üç duvardan oluşuyordu ve kalenin büyük ana kapısı batı duvarında kalıyordu.Gemiler limana yanaşmaya başlamıştı.Lord Neman ve askerleri limanda bekliyordu.Gemiden ilk inen prens olmuştu.Lord Neman prensi görünce heyecanlı konuşmaya başladı
"Prensim bu bir felaket!"Prens Lord'a sert bir bakış attı.
"Lord Neman komutanlarınızı hemen toplayın toplantıya geçelim,burada konuşmak uygun olmaz.Bütün bilgileri duymak istiyorum.Maceracıların komutanı ve yardımcısı sizde toplantıya gelin."

Bölüm-8 Yeni Dünya'nın İlk Kan Yağmuru(1)

Bölüm 8
Prens,komutanları,Meron ve Alers hızlı bir şekilde Lord Neman'ı takip ediyordu.Lord'un sarayının büyük kapısı açıldı ve uzun koridorlarlar geçildi.Duvarda Pinke Krallığının sancağı asılı olan dev bir odaya girildi.Odadaki tek şey ortadaki büyük dikdörtgen masaydı.Prens hiç beklemeden dikdörtgen masanın kısa ucundaki tek sandalyeye oturdu ve bacak bacak üstüne attı.
"Şimdi oturun ve anlatın Lord Neman durum nedir ? Sizi bu kadar tedirgin eden nedir ?"
Lord Neman hemen prensin karşısına oturdu.
"Prensim Pinke Krallığı'ndaki bütün goblinler şuanda burda daha önce hiç böyle birşey olmamıştı!"
Prens rahat oturuşunu bir kenara bırakıp daha ciddi bir pozisyona geçti;
"Bütün goblinlerden derken? Mektubunuzda otuz bin goblin olduğundan bahsediliyordu."
Lord utangaç bir tavır sergiliyordu;
"Şuan surlarımızın önünde yaklaşık yetmiş bin goblin var efendim..."
Prens hışımla ayağa kalktı.
"Surlarınızın önünde yetmiş bin goblin var ve siz bunu otuz bin olarak yazıyorsunuz!Bu nasıl bir sorumsuz davranıştır Lord Neman!"
"Yardım istediğimizde gözcülerimiz sadece otuz bin goblinin varlığını bize haber vermişlerdi ama zaten sonra gözcülerimizden haber alamadık ve buraya geldiklerinde sayıları devasa olmuştu."
Prens Hannet ses tonunu indirdi;
"Kaç askeriniz var Lord Neman ?"
"Emrimde şuan tam yirmi bin asker var."
"Yirmi bin.Benim kuvvetlerim beş bin ve üç bin maceracı.Üç duvarıda korumak çok zor olacak."
Lord Neman tekrar çekingen bir tavıra bürünmüştü.
"Prensim asıl sorunumuz batı duvarındaki büyük ana kapının savunması çok zayıf.Batı duvarı çabuk düşebilir."
Prens tekrar dişlerini sıkarak konuşmaya başladı.
"Bir kalede savunulamayacak bir kapı olması ne demek ve bu çok önemli bir yerde bulunan bir kale!"
"Efendim savaş hiç Pinke krallığının bu kadar içine sıçramamıştı ve sıçraması tahmin edilmiyordu."
Alers olan biteni dinledikten sonra ayağa kalktı;
"Bu kadar bilgi bence yeterli.Bize beş yüz okçu daha verin anakapıya tek bir goblinin hayalleri bile erişemesin."
Lord kızgın bir şekilde ayağa kalktı.
"Bizi küçümsüyor musunuz !?"
Alers yüzünde şeytani bir tebessümle Lord'a baktı;
"Hayır Lord'um sadece aramızdaki farkı biliyorum.Sizin her askeriniz ailesi ve değer verdikleri olan ve ölmekten korkan insanlar ama biz bu savaşla alakası olmayan buraya sadece kan ve para için gelmiş savaş ucubeleriyiz.Anlatabildim mi?"
Lord yutkundu ve yerine oturdu.Prens sözü aldı.
"Size beşyüz okçu veririm ama anakapı düşerse hepinizi defalarca öldürürüm.Ben anlatabildim mi ?"
Alers yüzündeki tebessümle beraber;
"Gayet iyi anlatabildiniz prensim.O zaman biz gidelim,beş yüz okçuyu batı kapısına gönderirsiniz."
Meron ve Alers toplantı salonundan çıktı.Odadan çıkarken Meron Alers'ın kulağına eğildi.
"Bir planın var mı ?"
Alers güldü.
"Sanırım."
***
"Buraya bakın!Büyücüler kapının sağ tarafında kalan sura!Okçular sol tarafındaki sura!Büyücülerin yarısı atak yapacak diğer yarısı atak yapanların büyü gücü bittiğinde atağa geçeçek sürekli bir döngü olacak!Biz yakın dövüşçüler ve şifacılar kapıyı dışarıdan koruyacağız!Paladinler ve Berserkerler kapının etrafında yarım bi daire oluşturcak!Onların arkasında Kılıç Dansçıları,Mızrak ustaları ve Şövalyeler bir yarım daire daha oluşturacak!Şifacılarda bu iki yarım dairenin arkasında duracak onlarıda Suikastçiler koruyacak!Şifacılar en ön yarım daireki saldırıyı karşılayan paladin ve berserkerlere yoğunlaşsın!Son olarak ben işaret vermeden asla saldıraya geçilmeyecek ve savunma yapılacak!"
Meron gür bir sesle pozisyonları ve durumları anlatıyordu.Bu sırada Alers Çağırıcıların yanına gidiyordu.
"Aranızdan biri uçan bir binek çağırsın."
Hemen bir çağırıcı öne çıktı.
-Gecerengi kanatlı asi kuş gelmeni emrediyorum!
Siyah bir büyü çemberi oluştu ve içinden bir kuş çıktı.
"Gaaaak."
Alers'ın beklentileri biraz sekteye uğramış gibiydi.
"Bu kadar süslü büyü sözleri ve büyük bir karga mı ? En azından şahin veya kartal olabilirdi... Ama işimi görür."
Alers kargaya bindi ve havalandı.Arkasından bağıran çağırıcıyı duymadı.
"Dikkat et beş saat sonra kaybolacak!"
Assie Meron'ın yanına yaklaştı;
"Alers nereye gidiyor ?"
Meron güldü;
"Başına biraz daha bela açacak."
***
Gece çökünce savaş başlamıştı.Goblinler akıllı olmasada ana kapının zayıf olduğunu biliyorlardı ve bu yüzden yetmiş binlik kuvvetin kırk bini ana kapıya saldırıyordu.
"Dayanın!Hiç kimse ileri çıkmasın hala kapıyı korumalıyız!"
Maceracılardan biri serzenişte bulunuyordu.
"Daha ne kadar dayanacağız!Tam bir saattir kapıyı tutuyoruz ve hiç bitmiyorlar hep geliyorlar!"
"Az kaldı çok az kaldı!"
Gecenin karanlığında gökyüzünü yarmaya çalışan yanan bir ok göründü.Meron oku farketti;
"Sonunda gelebildi!"
Tam goblinlerin arkasında ki ormandan ilk başta üstü başı çamura bulanmış Alers çıktı.Son hızla goblinlerin üstüne koşuyordu ve biraz sonra Alers'ın arkasındaki yaklaşık bin dev örümcek göründü.Meron tam o anda emri verdi.
"Saldırın!!!!!"
Alers goblinlerin arasına dalınca arkasında ki dev örümcekler Alers'dan vazgeçmiş ve goblinlere saldırıyordu.Dev örümceklerin gelişiyle goblin ordusunun düzeni bozulmuştu ve normal goblinler korkuyla ormana doğru kaçmaya başlamıştı.Normal goblinlerin gücü ne kadar fazla olmasada goblin ordusunun yarısından fazlasını oluşturuyorlardı ve goblin safları bozulmuştu.Sadece savaşan savaşçı goblinler,binici goblinler ve goblin patronları kalmıştı.Alers safları bozulan goblin ordusunu geçip saldıran kendi kuvvetlerinin yanına geçmeliydi yoksa dev örümcekler ve goblinlerin arasından kalmak ölümden başka bir şey ifade etmiyordu.Alers belindeki kılıçlarını çekti ve katliamın dansı başladı.Üstüne doğru gelen goblinleri tek hamlede kesip daima ilerliyordu çünkü arkadan dev örümceklerin yetişmesi ölüm demekti.Karşısına elinde büyük bir ağaç parçası olan patron goblin çıktı.Patron goblinin atağını kılıçlarıyla karşılamaya çalıştı ama kılıçları ağaç parçasına değdiği anda Alers yere düştü.Ağaç parçası tam üstüne inecekken patron goblin bir anda hareketi kesti ve dizlerinin üstüne düştü.Meron ve maceracılar yetişmişti.Bir saat boyunca sadece defans yapıp fazla enerji harcamayan maceracılar,korkuya kapılmış ve safları bozulmuş goblinleri temizliyordu.Meron yerde ki Alers'a elini uzattı;
"Geç kaldın."
Alers Meron'ın elini tutarak ayağa kalktı;
"O kahrolası karga birden havada kayboldu!En az beş metreden yere düştüm ve dev örümceklerden koşarak kaçmaya başladım!"
Meron gülmeye başladı;
"Ayrıntıları sonra anlatırsın şimdi bitirmemiz gereken bir savaş var."
Alers'ın yüzündeki hoşnutsuzluk gitmiş yerini her zamanki şeytani tebessüm almıştı;
"Evet."
***
Prensin on bin askerle tuttuğu kuzey duvarı zor anlar yaşıyordu.Prens kılıcını çekmiş askerleriyle kapının arkasında bekliyordu.İki patron goblin dev bir ağaçla kapıyı kırmaya çalışıyordu.Kapı kırıldığı anda savaş kalenin içinde sürecekti.
"Kılıçlarınız keskin olsun! İlk başta içinizdeki tedirginlikleri kesin! Sonra insan kanı isteyen şu goblinleri!"
"Haaaaaaaa!"
Askerlerin hepsi havaya kılıcını kaldırırak bağırmıştı.Surların tepesinde duran bir asker bağırmaya başladı.
"Prensim buraya gelmeniz lazım!!"
Kapıyı döven dev ağacın sesi kesilmişti.Prens hemen surların üstüne koştu.Gördüğü manzara karşısında bir anlık konuşmayı unuttu;
"Kapıyı açın saldırıya geçiyoruz!!!"

Bölüm-9 Yeni Dünya'nın İlk Kan Yağmuru(2)

Bölüm 9
Prens Hannet askerleriyle saldırıya geçmişti ama yüzündeki düşünceli ifadeyi silemiyordu.
'Maceracıların yakın dövüş birlikleri nasıl olur da ana kapıyı bırakıp bize yardıma gelir.Ana kapı bu kadar çabuk mu düştü ? Hayır hayır ana kapı düşmüş olsa hepsi ölmüş olurdu ama ana kapıda ki goblinleride bu kadar çabuk temizleyemezler.'
Prens en önde savaşıyordu ve korkusuzca ilerleyip maceracıları ulaşıp bir an önce aklındaki soruların cevabını almak istiyordu.Solunda ki gobline elinde ki kalkanla vurdu hemen önündekinin kılıcıyla başını aldı ve tekrar kılıcını havaya kaldırdı.Önünde beyaz zırhı çamur ve goblin kanıyla boyanmış Alers'ı gördü.
"Neler oluyor?Burada ne arıyorsunuz !?"
Alers üstüne gelen goblini tek hamleyle kestikten sonra prense döndü;
"Doğadan zorla biraz yardım istedik ve sonrası o kadar zor olmadı.Büyücüler ve okçuları güney duvarına yardıma gönderdik.Biz yakın dövüşçülerde size yardıma geldik ayrıntıları savaştan sonra anlatırım."
Ön ve arkadan sıkıştırılan goblinlerin çoğu kaçıyordu.Kaçamayanlar dakikalar içinde çift taraflı saldırıyla temizleniyordu.Maceracılar ve prensin birlikleri ortada bir araya geldiğinde alan tamamen goblin cesetleriyle kaplanmıştı ve savaş bitmişti.
***
Prens,Lord ve komutanlar savaştan sonra tekrar aynı odada toplanmıştı.Prens böyle büyük çaplı bir savaşın saatler içinde bitmesine hala anlam veremiyordu.
"Maceracılar hemen ayrıntıları istiyorum.Nasıl oldu bu ?"
Alers ve Meron gözgöze geldi.Ve Alers acele etmeden geçen toplantıda Lord'un oturduğu prensin karşısındaki masanın diğer ucuna oturdu.Bütün komutanlar ve Lord ayaktaydı.Masada sadece Prens Hannet ve Alers vardı.Alers bacak bacak üstüne attı ve koltuğa yayıldı.
"Bazen dedikoduları dinlemek iyidir Prensim.Başkentte bir işim dolayısıyla bir tavernaya gitmiştim. Orada iki tüccarın Lord Neman'ın kalesinin yakınındaki harabeleri dev örümceklerin bastığından söz etmesini duymuştum.Burada ki toplantı sırasında o iki tüccarın konuşması aklıma geldi ve risk aldım.Savaş başlamadan önce kaleden ayrılarak harabeleri buldum ve oradaki dev örümceklerle karşılaştım.Onları savaş alanına doğru çektim ve kırk binlik bir goblin ordusunu görünce arkamdaki yaklaşık bin örümcek beni umarsamadı bile açlıklarını gidermek için goblin denizine daldılar.Aynı anda bizim kendi birliklerimizde önden saldırıya geçti, bilirsiniz goblinlerin çoğu korkaktır.Böyle bir saldırıyı görünce çoğu ormana tekrar kaçtı ve dev örümceklerde avlarının peşinden ormana girdiler.Bizde geri kalan goblinleri temizledikten sonra diğer duvarlara yardıma giderek savaşı bitirdik.Gayet basit bir taktikti anlıyacağınız ama çok fazla risk içeriyordu.Olan biten bu."
Prens ayağa kalkarak Alers'ın yanına geldi ve suratına sert bir yumruk attı.
"Bu sorumsuz savaş planınız içindi."
Prens yüzündeki sert ifadeyi içten bir tebessümle değiştirerek.Eline kalbine koyarak başını eğdi.
"Bu da bize bu zor savaşı kazandırdığınız için."
Kale Kuşatması görevi başarılı.
250 Nam kazanıldı.
10 altın kazanıldı.
Liderlik +15
Liderlik eklendi.
Level atladınız.
Level atladınız.
Level atladınız.

"En azından borçlarımdan kurtulacağım."
***
Alers toplantı salonundan çıkmış büyük kalede geziyordu.Şehirde savaşın kazanılmasından dolayı şenlik havası hakimdi.Alers'ı yolda gören bütün yapay zekalar başını öne eğerek selam veriyordu.
'Nam bu işe yarıyor ha ? Sevdim bunu.'
Alers kalenin duvarlarından dışarı çıktı.Krallık askerlerinin ölüleri içeri taşınıyordu ve kocası,çocuğu hala dönmeyen aileler endişeyle yerde yatan krallık askerlerinin yüzlerine bakıyordu. Ve her dakika başı surların içinden bir sevinç çığlığı duyulurken surların dışında ağıtlar ağır basıyordu.
'Savaşın çirkin yüzü,uğruna savaştıkları şeyi bir daha asla göremeyecek insanlar.Bizim için burada üzülecek kimse yok ama biz ölmüyoruz bizim yerimize yapay zeka olsalarda arkasında ağlayan insanlar bırakanlar ölüyor.Bize ne anlatmaya çalışıyorsun Richard Davis ? Bu fantastik dünyanın güzelliğini mi yoksa dünya ne kadar fantastik ne kadar güzel olursa olsun içinde yinede acılar, çirkinlikler olacağını mı ? Kendinle çelişiyorsun seni manyak dahi.'
Alers gece vericelecek şenliği beklemeden bir at alıp başkent yoluna düşmüştü.
***
Alers hiç durmadan başkente sürmüştü.Şehrin girişinde ki bağırmaları duydu;
"Hadi ama bu kadar sebzenin senin için fazla olduğunu sende biliyorsun.Aç gözlü olma!"
Beş maceracı şehrin girişinde ki bir yapay zekanın etrafını çevirmişti.
"Buraya bu yetiştirdiğim sebzeleri satmak için buradan çok uzakta ki Sirn kasabasından geliyorum. Lütfen onları benden almayın.Oğlum savaşta öldü ve bakmam gereken üç torunum var."
Konuşan yaşlı adamın arkasında korkmuş küçük bir çocuk duruyordu.Olay tüccarların şehre giriş sırasının sonlarında olduğu için kraliyet askerleri görmüyordu ama izleyen pek çok maceracı vardı.
'Bu kadar kişi sadece izliyor mu?' Alers düşünceleriyle insanları lanetlerken yaşlı adamı çevreleyen maceracılardan biri elini kılıcına uzattı;
"Moruk sebzeleri bize vermezsen torunlarını bir daha göremeyebilirsin."
Maceracı kılıcını çekmeye yeltendiği anda bir ok boğazını deldi ve kan yaşlı adamın suratına fışkırdı.Kılıcını çekmeye yeltenen maceracı yanındakilerin gözü önünde yere düştü ve yanında ki dört arkadaşı elinde yayla duran Alers'ın üstüne doğru koşmaya başladı ama hesap etmedikleri şey Alers'ında yayını sırtına koyup kılıçlarını çekerek onların üstüne koşmasıydı.Alers ilk gelen adamın kalbine kılıcını sapladı ve orada bıraktı.Sağ elindeki kılıcı iki eliyle tutarak sonraki ağır zırhlının tek hamlede başını aldı ve tam o anda solundan gelen çift elli topuz atağını atlattı.Topuz yere vurduğun da çok gürültülü bir ses çıkarmıştı Alers'a gelse büyük ihtimalle tek hamleyle yerle bir olurdu.Adam topuzu tekrar havaya kaldırmak için yeltendiğinde Alers adamın iki elini birden kopardı.Oyunda gerçekte ki gibi fazla acı hissedilmiyordu ama kesinlikle acı hissediliyordu ve adam bağırarak yere düştü.Tek sağlam olan maceracı Alers'dan korkup şehre doğru kaçmaya başlamıştı.
"Çanta!"
Alers çantasını açtı ve avlanmak için kullandığı mızrağı seçti.Büyük bir güçle kaçan adamın arkasından fırlattı.Mızrak adamın belinden girip karnından çıkmıştı.Gürültülere kraliyet askerleri gelmişti.Tam Alers'a saldıraya geçeceklerken Alers elinde ki kılıcı uzaktan kraliyet askerlerine çevirdi;
"Durun!"
Alers yerde duran elleri kopmuş maceracının zırhından tutarak biraz daha şehire yaklaştırdı ve izleyen maceracılara baktı;
"Herhangi bir yapay zekayı yani buranın asıl sahiplerini incitmeye kalkarsanız sonuçları az önce gördüğünüzden pek farklı olmaz! Biz nasıl olsa ölmüyoruz diye düşünüyor olabilirsiniz ama size bu konuda söz veriyorum! Doğdunuz her beş saatte bir sizi tekrar,tekrar,tekrar,tekrar ve tekrar hayal edemeyeceğiniz şekillerde öldürürüm! "
Alers'ın yüz ifadesi çok sertti ve tamamen kırmızıya boyanmış yüzü ve zırhıyla söylediklerinde şüpheye yer bırakmıyordu.Alers az önce sürüklediği maceracıya yöneldi;
"Ayağa kalk! Sana ayağa kalk dedim!"
Yerde yatan maceracı sürünerek ayağa kalktı ve Alers diğer maceracının kalbinde bıraktığı kılıcı tekrar eline aldı.Alers bir süre havaya baktıktan sonra karşında zor ayakta duran maceracının başını gövdesinden ayırdı ve derin bir nefes alıp yüzüne şeytani bir tebessüm yerleştirdi.Elinde kılıçları tekrar beline koydu.Gülümseyerek kraliyet askerlerine döndü;
"Evet şimdi gidebiliriz."
Kraliyet askerleri Alers'ın kollarından tutarak şehrin içine doğru götürmeye başladılar Alers fısıltıları duyuyordu.
-O bir iblis gibi!
-Hayır o tam olarak bir Kırmızı İblis.
Alers gülümseyerek kraliyet askerleriyle beraber yürümeye devam etti.
'Kırmızı İblis ha.Buna alışabilirim hatta sevdim bunu.'

Bölüm-10 İlk Aşkın Değeri(1)

Bölüm 10
Kraliyet askerleri Alers'ı sarayın içinde ki zindanlardan birine götürdüler;
"Geç şuraya!Cezana karar verdiklerinde haberin olur."
Alers parmaklıklara tutundu;
"En azından üstümü temizleseydim heryerim kan içinde."
Kraliyet askerleri Alers'ın sözüne aldırış etmediler.
"Gerizekalılar veya yapayzekalılar herneyse,sizin hakkınızı korumaya çalışıyordum!"
Alers arkasını döndü ve kendisi gibi üstünde kırmızı bir işaret olan uzun boylu geniş vücutlu çirkin orku farketti.Bir yapayzekanın katil olup olmadığını anlayamazdınız ama bu bir maceracıysa üstünde kırmızı bir işaret belirirdi.Alers orka döndü;
"Bir ork için fazla uzaklarda değil misin ?"
Ork Alers'ın yüzüne sertçe baktı;
"Peki sen bir katil için fazla temiz yüzlü değil misin?"
Alers ufak bir kahkaha attı ve yüzündeki ifadeyi sertleştirdi.
"Orkların kanının siyah olduğunu söylüyorlar bunun gerçek olup olmadığını çok merak ediyorum."
Ork ayağa kalktı Alers'ın boyunun kısa olmamasına rağmen orktan kısa kalmıştı.Ork en az iki metre vardı.Bu seferde ork kısa bir kahkaha atıp sonrasında yüz ifadesini sertleştirdi.
"Oysa ben insan kanının rengini çok iyi biliyorum."
İkiside dövüş için yumruklarını hazırladığı anda Alers'ın arkasından iki kova su üstüne boşaldı.
Alers dişlerini sıkarak yavaşça arkasına döndü ve muhafızı gördü.
"Teşekkürler kahraman(!)Şehri kurtardığın için teşekkürler(!) Buda bizim sana olan minnet borcumuz."
Alers muhafızlara iki saniye sert baktıktan sonra sesini inceltti ve yüzüne koca bir gülümseme yerleştirdi.Onunla dalga geçen muhafızlarla aynı şekilde cevap verdi.
"Hayır ben ordan sadece geçiyordum.Kim olsa aynısını yapardı..."
Bir süre duraksadı.
"Aahh hayır başka mütevazi olabileceğim cümleler bilmiyorum."
Çirkin ork arkada duvarları yumruklayarak gülmeye başlamıştı.
***
Alers ve orkun bulunduğu zindana yaşlı uzun saçlı bir adam getiriliyordu.Bu adama iki şövalye eşlik ediyordu.Alers birşeylerin yanlış olduğunu hemen anladı.
'Yaşlı bir adama iki şövalye ? En azılı katil getirilse bile bu mümkün değil ayrıca bu ihtiyarın büyük bir suçu olsa bir zindana tek başına kapatılırdı.Birşeyler yanlış.'
Yaşlı adam hücreye kapatıldı ve kraliyet askerleri hücrenin önünden gönderildi.Hücrenin önünde yaşlı adama eşlik eden iki şövalye duruyordu.Alers orka doğru bir bakış attı.Orkta Alers'a bakıyordu birşeyler olduğunu oda anlamıştı.Alers ve ork aynı anda yumruklarını havaya kaldırdılar yumruklarını kaldırdıkları anda şövalyeler kılıçlarını çekerek hücrenin içine girdi ve yaşlı adamın önünde bir kalkan oluşturdular.Ork ve Alers aynı anda ellerini havaya kaldırdılar.Alers yüzündeki tebessümle orka döndü.
"Orklarda teslim olduklarında ellerini havaya mı kaldırırlar ? Yoksa sadece insan olduğun zamanlardan bir alışkanlık mı ? "
Ork Alers'a sert bir bakış attı havaya kaldırdığı ellerini indirdi ve şövalyelere döndü.
"Kimsin sen yaşlı adam ?"
Yaşlı adam ufak bir kahkaha attı;
"Jan,Demiar kılıçlarınızı indirin ve hücrenin dışında bekleyin.Siz ikiniz birbirinizin suçlarını biliyor musunuz?"
Alers ve Ork birbirlerine baktılar.
"Hayır tabiki bilmiyorsunuz.İkinizinde üzerindeki o kırmızı işaretlerin sebebi yerli halkı maceracılardan kurtarmaya çalışmak.Sizden bir isteğim olacak ama önce tanışalım.Ben Pinke Krallığının kralı II.Leonard."
Alers ve Ork tekrar birbirlerine bakmışlardı ama bu sefer biraz uzun sürmüştü.
"Tabi.Bakışmayı kestikten sonra sizde kendinizi tanıtabilirsiniz.Ben beklerim."
Ork duruşunu dikleştirdi;
"Ben Serian Krallığından Anad."
Alers herzamanki sahte sıcak gülümsemeyle tek dizinin üstüne çöktü.
'Bu yaşlı adam ilerde işime yarayabilir.'
"Ben Alers kralım.Sizinle tanışmak bir şereftir."
Kral bir an duraksadı ve Alers'a baktı;
"Dede ?"
Alers şaşırmıştı.İstemsizce bir tepki verdi.
"Ha ?"
"Dede!II Alers sen misin? Hahahahaha"
Alers kalbine koyduğunu elini yüzüne koydu ve ayağa kalktı.
"Bir kral bu kadar ciddiyetsiz olmamalı..."
Alers ve kral göz göze gelmişlerdi.Alers kralın gözlerine bakınca içindeki yırtıcı kurdu net olarak görebiliyordu.
'Kurt kocayınca köpeğin maskarası olur ha ? Geleceği görüp maskara olmayı kabullenmiş bilge bir kral.'
Kral hücredeki taşa oturdu;
"Ciddiyeti artık takmıyorum.Neyse siz ikiniz ilk aşkın değerini bilir misiniz?"
Anad ve Alers aynı anda tepki verdi.
"Ha ?" Yaşlı adam onları takmadan konuşmasına devam etti.
"İlk aşkım...Daha on beş yaşındaydım ve babamla Arinol Krallığına bir kutlamaya gitmiştik.Yolumuza devam ederken hiçliğin ortasında küçük bir ev görmüştük sadece çimenler.Onu o küçük evde gördüğümde bir prenses için ne kadar küçük bir kale diye düşünmüştüm.Çünkü o yaşımda bana anlatılanlara göre ancak bir prenses bu kadar güzel olabilirdi.O küçük evde hiçliğin ortasında bizi misafir ettiler ve onunla konuşma fırsatı buldum.Ona bir söz verdim bir daha ki gelişimde senide yanımda götüreceğim dedim ama onbeş yaşında politikadan bihaber bir çocuğun sözüydü bu. Babama söylediğimde bir soylu ancak bir soyluyla evlenir demişti ve beni taht hakkımı almakla tehdit etmişti.Bu yaşımda ki aklım o zaman olsa kesinlikle bu süslü tahttan hiç düşünmeden vazgeçerdim."
Anad'ın gözleri dinlediği hikaye karşısında yaşarmıştı.Alers Anad'ın durumuna gülmemek için kendini zor tutuyordu.
"Bütün orklar bu kadar duygulu mu olur ?"
Alers'ın sorusu karşısında Kral yüksek bir sesle gülmüştü;
"Desene hikayem bir orku ağlatacak kadar acıklıymış.Neyse fazla konuştum galiba.Arinol Kral'ı yakın arkadaşımdır.Ondan bir haber aldım.Doğuya giden gözcüleri dönmemiş ve arkasından başka gözcüler göndermişler.O küçük evde üstünde ejderha olan bir bayrakla karşılaşmışlar ve yaklaşmaya çalıştıkları anda üstlerine gelen oklar.Evde en az elli kişinin olduğunu rapor etmişler. Kral başkent dışına fazla asker gönderemiyor.Bu maceracıların sürekli kalışından sonra çoğu şehir bizim kadar şanslı değildi.Büyük karmaşalar çıktı.Şuan Krallığımın güçlü bir Lord'unun kızıyla evli olduğum için oraya asker göndermem bir hakaret olarak algılanır ve bu krallıkta karışır.Sizden isteğim Nissa'mı kurtarmanız.Bir kral olarak emrediyorum ama bir insan olarak size yalvarıyorum."
Anad daha fazla göz yaşlarını tutamamıştı.Diğer yandan Alers'ın kafasını sorular kurcalıyordu;
"Sizi üzmek istemem ama onun hala yaşadığını nerden biliyorsunuz ?"
Kral yavaşça elini kalbine koydu;
"Hissediyorum.Size bu yüzden ilk aşkın değerini sormuştum."
'Bir his üzerine elli kişinin arasına dalmak akıl işi değil.'
Alers nasıl reddeceğini düşünürken Anad yüksek bir sesle bağırdı;
"Yapacağız!"
Kral rahatladı;
"Çok memnun oldum beni izleyin."
Alers konuşamadan bu görevi kabul etmişti.
İlk Aşkın Değeri görevi kabul edildi.
Alers üzüntüden dizlerinin üzerine çökmüştü.Bir seçenek sunulmadan böyle saçma bir görevi yapmak zorunda kalmıştı.Anad ve Kral çoktan hücreden çıkmıştı.Anad geri dönerek Alers'ı kaldırdı ve sırtına alarak yürümeye başladı.
"Hey ne yapıyorsun!Ork,çirkin,sulugöz kendim yürüyebilirim sulugöz!!"
***
Alers,Anad,Kral ve iki şövalyesi parlak kapılı çok süslü oymaları olan bir odaya girdiler. Alers gülümsemeye başladı.
"Buranın az daha fantastik bir dünya olduğunu unutuyordum."
Alers'ın karşısında bir ışınlanma kapısı duruyordu.Kral kapıyı gösterdi;
"Bundan geçince oraya bizim krallığımızdan en yakın olan tapınağa varacaksınız.Orada size bir harita verecekler.İnsanlara gözükmemeye çalışın unutmayın üstünüzde hala kırmızı işaret var."

Bölüm-11 İlk Aşkın Değeri(2)

Bölüm 11
Alers ışınlanma kapısından ilk adımını attığı anda kör edici bir parlaklıkla karşılaştı.Beyaz ışık yüzünden gözlerini kapatmak zorunda kaldı.Gözlerini yavaş yavaş açtığında yüzlerce mum ile aydınlatılan büyük bir salonda buldu kendini.Alers'tan biraz sonra kapıdan Anad çıktı.Karşılarında cübbeli yaşlı bir adam duruyordu;
"Uzun zamandır misafirim olmamıştı bu unutulmuş tapınakta.Selpa tapınağına hoşgeldiniz.Ben Selpa tapınağının başrahibi gerçi burada artık benden başkada rahip kalmadı ama bunlar önemsiz detaylar."
Alers ve Anad yaşlı adamın ürkütücü ses tonundan sonra birbirlerine baktı ve sonunda Alers konuşmaya cesaret etti.
"Ben Alers ve bu çirkin orkta Anad,Pinke Kral'ı bizi buraya bir görev için gönderdi.Görev için gerekli haritayı sizin bize vereceğiniz söylendi."
"Bende size ismimi bağışlamak isterdim ama halihazırda bir ismim yok.Biz dört büyük tanrıdan birine kendini adıyan rahiplerin ismi olmaz.Ateşten doğan Arox,Topraktan doğan Tarn,Sudan doğan Simmi ve bu tapınağın Tanrısı Havadan doğan Hilra.Ah bu fazla konuşan yaşlı adamın kusuruna bakmayın uzun süredir konuşacak kimsem yoktu.Evet buyrun haritanız."
"Sağolun başrahip."
"Ha bu arada isterseniz sizi kutsayıp üstünüzdekini işaretleri gönderebilirim."
Alers başrahibe şeytani gülüşünü attı.
"Gittiğimiz yere konuşmaya gitmiyoruz başrahip."
***
Tapınaktan çıktıktan kısa bir süre sonra Anad ve Alers küçük evi görmüşlerdi.Evin kapısında asılı asker başları ve maceracı başları vardı.;
"Tamam başrahibe karşı havalı konuşmayı biliyorsun ama herhangi bir planın var mı?"
Alers bir süre Anad baktı.
"Sırtanda ki savaş çekiciyle tek hamlede evin şu küçük evin bize bakan duvarında kendin geçebilecek kadar bir delik açabilirmisin ?"
Anad duvara doğru baktı;
"Çekicimi kullanmadan tekmemle bile o duvarı yıkarım,bir orku küçümseme!"
Alers gülümsedi;
"O zaman içeriden bağırışlar duyduğun anda duvarı yık ve yanıma gel."
Alers belindeki iki kılıcı çantasına koydu ve saklandığı yerden çıkıp evin ön kapısına doğru yürümeye başladı.Kapıya iki üç metre kala önünedeki toprağa bir mızrak saplandı.Alers ellerini havaya kaldırdı;
"Hey! Sizin adınızı duydum ve size katılmaya geldim! Kırmızı bir oyuncu olduktan kimse yüzüme bile bakmıyor,insanların küçümser gözlerle bakmalarına ve gördükleri yerde beni öldürmeye çalışmalarından bıktım! Hepsini öldürmek istiyorum!"
Alers tüm bunları söyledikten sonra dizlerinin üstüne çöktü ve evin içinden gürültülü kahkahalar kopmaya başladı biraz sonra kapı açıldı;
"İçeri gel okçu dostum!"
Alers yavaş adımlarla içeri girdi ve yüzünde sahte bir mutlu ifadeyle etrafını süzmeye başladı.
'Raporda evde en az elli kişi olduğu söyleniyor ama sayıları otuzu geçmez zaten bu küçük eve elli kişinin sığma fikri bile saçmaydı.Bu durumda elli kişilik bir savaş güçleri olduğunu farzedebilirim.'
Alers bunları düşünürken kırmızı oyuncu grubunun belkide katil olması en beklenmeyecek olan çocuk yüzlü olanı öne çıktı ve bir sandalye çekip oturdu;
"Üstünde kırmızı işareti görüyorum,kimi öldürdün ?"
Alers'ın aklına hemen kırmızı işareti almasına sebep olan maceracılar geldi.
"Açgözlü bir tüccarı,canı yerine malını seçti."
"Hahaha,peki öldürmek nasıl bir histi ?"
Alers bu sefer savaşta katlettiği goblinleri aklına getirdi ve o hissi yakaladı;
"Aldığım can benim hayatıma ekleniyormuş gibi ve kan kokusu yüzyıllarca beklemiş bir şarap gibi."
Çocuk yüzlü kırmızı işaretli oyuncu bir kahkaha daha attı;
"Gerçek dünyada hiç hapise düşmediğini farzediyorum.Burada ki yirmi yedi kişi yani biz gerçek hayattaki bir hapishanede buraya geldik.Bu oyun hapishanemizde en azılı suçlulara duvarlar arasında bile bize biraz özgürlük hissi veriyordu birnevi terapi gibi ama birgün bir baktık tamamen burdayız ve hepimiz dedik ki senin o az önce anlattığın hissi tekrar neden yaşamayalım.Bilirsin burada ki oyuncular ölmüyor ama bu yapayzekalar gerçekten ölebiliyor.Onlar yerine başka bir yapay zeka doğsada kişilikleri bir daha geri gelmemek üzere ölüyor.Sadece neden benim konuştuğumu merak etmişsindir çünkü ben aramızda gerçek hayatta en çok insan öldüren katilim. Yani senin gibi birini sadece bu oyunda öldürmüş birinin grubumuzda en az konuşma hakkına sahip olduğunu anladın mı?"
Alers hemen duyduklarını hızlıca kafasından tekrar geçirdi;
'Bu adamlar cidden büyük bir sorun hepsi ayrı ayrı biryerlere kapatılmalı ama bunu iki kişi yapamayız öldüklerinde şehirde doğacaklar en azından belki birkaçı yakalanır.'
Alers kararını verdikten sonra kafasını öne eğerek gülümsedi;
"Evet efendim! Ben sadece sizin yanınızda olmak istiyorum."
Çocuk yüzlü adam tekrar kahkaha attı;
"Benim adım Prisoner-1.O zaman artık bir acemimiz olduğuna göre şu kadını getirin ona ihtiyacımız yok.Acemimize biraz kan ikram edelim."
Az önce evin bir odasına girin iri adam yaşlı bir kadını saçından tutup evin büyük odasına getirmişti.Alers direk farketti.
'Bu o olmalı.'
Prisoner-1 Alers'ın eline süslü işlemeleri olan bir bıçak verdi.
"Hadi acemi üstünde kırmızı işaret var ama tekrar kanıtla kendini bize.Tekrar yaşa o hissi!"
Alers süslü sapı olan bıçağı eline aldı ve kadının önüne geçti.Bir kez arkasına baktı arkasında ağır zırhlı kafasında kask olan iri bir adam duruyordu.Alers yaşlı kadını öldürmezse ölümü çok çabuk olacak şekilde ayarlanmıştı.Alers derin bir nefes aldı ve elindeki bıçağı havaya kaldırdı;
"Toprak çağırdığında hayır diyemezsin..."
Alers ani bir hareketle arkasına bakmadan elindeki bıçağı hemen arkasında duran ağır zırhlı adamın kaskının boyun kısmındaki boşluğuna sapladı.Kaskın içinden kanlar süzülüyordu.Diğer mahkumlar hemen kılıçlarını çekti;
"Seni P**!"
Evin içinden küfürler yükselirken evin yan duvarından içeri bir savaş çekici girdi ve geri çıktı.Savaş çekici ikinci kez duvara çarptığından tozların arasındaki dev ork görünmüştü.Anad hemen çekicinin düz tarafıyla üstüne koşan adamı evin diğer köşesine uçurdu.Anad'ın yarattığı kargaşadan yararlanarak Alers hemen çantasından kılıçlarını çıkardı ve eline aldı ama bu sefer karşısında ağır zırhlı bir adam vardı.Alers ağır plaka zırhların tek zayıf savunma noktasını biliyordu; Eklem yerleri.
Hızlı bir hareketle yavaş rakibi karşısında avantaj elde etti ve zırhın dizdeki eklem yerini hedef aldı. Eklemin tam arkasına derin bir kesik attıktan sonra ağır zırhlı adam yere düştü ve Alers hareketsizliğinden faydalanıp kasktaki görmek için açılan deliğe eliyle belinden bir ok alıp sapladı.
Diğer yandan Anad kavgayı evin dışına taşımıştı.Anad'ın omzunda bir ok vardı ama kalın ork derisi sayesinde bunu hissetmemiş gibi gözüküyordu.Alers hemen okçuyu aradı gözleriyle ve duvarın kenarından sadece yayı ve elleri gözüküyordu.Alers kılıçlarını yere saplayarak sırtından yayını aldı ve sadece eli görünen okçuyu elinden vurdu.Yay okçunun elinden düştüğü anda üstüne koşan Anad'ın büyük çekiciyle yüzyüze geldi.Evin içinde Prisoner-1 ve iki mahkum daha kalmıştı.Üçü birden Alers'ın üstüne koştu.Alers yaşlı kadını tutarak kendini hemen yanındaki mutfağın içine zor attı ve hemen arkasından büyük bir ateş geldi.
'İlk önce ateş büyücüsünü öldürmem gerek.'
Duvarın yanında siper aldı.Sol kolu birazda olsa yanmıştı ama bu kadar kısa mesafede yapılan bir ateş büyüsünde bu çok küçük bir hasardı.
"Öldü mü ?"
Prisoner-1 yanındaki mızrakçıya ve büyücüye döndü;
"Prisoner-23 ve Prisoner 12 mutfağa gidin ve bakın dikkatli olun hala yaşıyor olabilir!"
Prisoner-23 mutfağa ilk adımını attı ama yakın mesafede bir mızrakçıyı altetmek kolaydı. Alers mızrakçının kensininden önce içeri giren mızrağını tuttu ve kılıcını karnına sapladı.Mızrakçıyı önünde kalkan olarak tutarak hemen arkasından ki büyücünün ateşinden kurtuldu ve büyücünün başını aldı.Tam derin bir nefes alacakken büyücünün tam arakasında gizlenen Prisoner-1'ın kılıcını kaburgasında hissetti ve hemen geri adım attı;
"Sana böyle bir durumda bağırarak emir verecek ve bu emirlerine sadık kalacak bir adama kadar salak mı göründüm ?"
Alers sağ boşluğundaki kesiğe baktı ve Prisoner-1'a şeytani bir gülümseme attı;
"Kanımı dökmeyi başarabilen ilk kişisin.Başın gövdenden ayrıldığında seni tebrik edeceğim."
Alers ve Prisoner-1 mutfakta karşı karşıya kalmışlardı.Alers yukardan gelen tek el kılıç darbesinden eğilerek kurtuldu ama darbeyi atlatması biraz kolay olmuştu birşeyin yanlış olduğunu anladı. Prisoner-1 Alers'ın arkasına geçmişti ve Alers'ın şeytani gülüşünü takas ederek yaşlı kadının karnına kılıcını sapladı.Alers kılıç fazla derine saplanmadan bir elindeki kılıcı yere atarak diğer elindeki kılıcı iki eliyle ve Prisoner-1'ın başını gövdesinden ayırdı.
"Hey! Yaşlı kadın iyimisin!"
Alers yaşlı kadına baktığında kadının yarasının çok derin olduğunu farketti.Yaşlı kadın Alers'a eliyle yanına yaklaşmasını işaret etti.
"Bu hayattaki son cümlelerimi sana kuruyorum cesur delikanlı.Bu cümleleri Leo'ma lütfen ilet onu bul ve ilet.O-"
Alers yaşlı kadının sözünü kesti;
"Bizi seni kurtarmamız için o gönderdi."
Yaşlı kadının gözlerinden bir damla yaş aktı ve gülümsemeye başladı;
"Rahatladım.Onu hep sevdiğimi söyle ve benim yanıma gelmek için acele etmemesini.Ben beklerim..."
Alers bu sözleri duyduktan sonra gözlerinden iki damla yaş yaşlı kadının üstüne düştü.Arkasında mutfağın kapısının önünde gözleri yaşaran Anad'ı gördü.Alers Anad'a hiç birşey söylemeden evden çıktı ve evin yanındaki kullanılmayan ahıra girdi.Oradaki samanları evin içine taşımaya başladı.
Cebinden bir kibrit çıkardı,samanları ateşe verdi ve evden çıktı.Anad hemen arkasından çıktı ve evin önünde durdular.Alers yanaklarındaki iki damla yaşı sildi;
"Burası onun küçük eviydi ve artık o yok.Burada küçük bir ev olmasınada gerek yok..."
Ev ateşler içinde kalırken Alers ve Anad uzaklaşmaya başlamışlardı.
***
Alers ve Anad Selpa Tapınağındaki ışınlanma kapısını kullanarak tekrar saraya gelmişlerdi.Kral ilk geldiklerinde onları umutla bakıyordu ama onların yüzündeki üzgün ifadeyi gördükten sonra gözlerinde ki umut biranda kayboldu.Yinede yüzünde sahte bir gülümseme taşıyordu.Alers kafasını eğdi;
"Özür dileriz onu kurtaramadı,son sözleri sizi hep sevdiği ve onun yanına gitmeniz için acele etmemenizdi.Sizi herzaman bekleyeceğini söyledi."
Alers bunları söylerken gözleri sulanmıştı.Kral elini Alers omzuna koydu;
"Çok teşekkür ederim.Acele etmesem bile fazla zamanımın kaldığını sanmıyorum zaten.Onunla yakında buluşacağız.Rahibe gidin ve sizi kutsasın işaretleriniz gitsin.Ödüllerinizi getirmelerini emredeceğim."
Alers çökmüş duruşunu dikleştirdi;
"Ortada bir başarı yokken ödül kabul edemeyiz.Anad hadi rahibe gidelim."
İlk Aşkın Değeri görevi başarısız.
Alers ve Anad rahibin yanına yürümeye başladılar.Alers durdu ve Anad'a döndü;
"Anad rahibe gitmeden önce senden bir isteğim var.Öldür beni,o adamın kılıcında zehir vardı onun zehiriyle ölmek istemiyorum."
Anad şaşırdı;
"Ne ?"
Alers Anad'a sert bir ifadeyle baktı;
"Öldür beni dedim!"
"Şehirin içindeyiz salak unuttun mu ?"
Alers ufak bir tebessüm gösterdi;
"Burası kralların,kraliçelerin öldürülüdüğü yer benimde öldürülmeme izin vardı herhalde..."
Anad çantasından bir kılıç çıkarıp derin bir nefes aldı ve Alers'ın karnına saplayıp çıkardı.
Alers dişlerini sıkarak gülümsedi;
"Teşekkürler sulugöz ork."
Alers gözlerini açtığında kendini kapısız beyaz bir odada buldu ve kralın yanında tuttuğu göz yaşlarını serbest bırakıp duvarları yumruklamaya başladı;
"Böyle olmamalıydı! Burası fantastik bir dünya mutlu son olmalıydı!"
Alers duvara vurmaktan elleri kanarken dizlerinin üstüne çöktü ve havaya bakarak haykırdı;
"Söylesene Richard! Fantastik dünyalardada mutlu sonlar yok mu !?"

Bölüm-12 Esmel

Bölüm 12
Alers beş saat boyunca yapayzekaların ölme durumlarını düşünmüştü.Bir yapay zeka ölünce onun yerine başka özelliklerdeki bir yapayzeka doğar buda yapayzekaların tükenmemesini sağlar.Bu döngü yaratıklar üstündede kullanılıyordu bir patron öldüğünde altı saat içinde yenisi doğar ama özellikleri ve kişiliği tamamen farklıdır.Yaratıklardaki bu detayı,Alers ilk gördüğünde şaşırmıştı ama sonradan hayran kalmıştı ve Alers düşünceler içinde boğulurken beyaz odada geçirdiği beş saat dolmuştu.İlk önce gözkamaştırıcı mavi bir ışık ve sonra kendini Halk Tapınağı'nda bulmuştu. Öldüğü için üstündeki kırmızı işaretin gittiğini farketti.Tapınaktan çıkmaya hazırlanırken yanına koşarak bir çocuk geldi;
"Bu kağıdı size vermemi yeşil dev bir amca söyledi."
Alers kağıdı teslim aldı ve çocuğun talepkar bakışlarından sonra ona bir gümüş verdi.Elindeki kağıdı açtı;
-Ben Anad,seni listeme eklemediğim için seninle uzaktan konuşamam.Bromma'dan ayrılıyorum birgün belki yolum düşer.
Alers gülerek kağıdı çantasına koydu;
"Haha ben Anad diye başlamış birde.Bu şehirde senden başka sulugözlü yeşil bir devmi var neyse eve uğramalıyım savaştan kazandığım parayla şu ihtiyarın parasını vereyim."
***
Alers bağırarak demirciye girdi;
"İhtiyar Stan paranı getirdim!"
Demirci Stan elindeki çekici bıraktı ve arkasına döndü;
"Savaş sonrası eğlenceyemi kaldın ? Esmel senden çok daha önce geldi."
'Esmel benden önce gelmiş ha? Oda savaş bittiği gibi şehre gelmiş olmalı.'
Alers biran şehire geldiğinden beri başına gelenleri hatırladı;
"Boşver ihtiyar uzun hikaye."
Alers borcunu ödedikten sonra odasına çıktı.Esmel ile odaları yanyanaydı ona bir bakmak istedi ama kapısı kapalıydı.Kendi odasının kapısını açtı ve kendini direk yatağa attı.
"Peki şimdi ki planım ne ? Yeni bir savaşa katılmak mı yoksa-"
Alersın yanındaki duvardan ve burnunun onsantim üstünden bir kılıç girmişti.O oda Esmel'in odasıydı.Duvarı delip geçen kılıcın etkisiyle Alers donakalmıştı.Bir dakika boyunca hiç hareket etmeden kılıca baktıktan sonra korkudan bağırdı ve yerinden kalkıp sinirle Esmel'in odasının kapısını açtı.Duvardaki kılıcı ve kılıcı duvara sapladıktan sonra odanın en köşesinde duran Esmel'i gördü.
"Ne yaptığını sanıyorsun !? Beni öldürmene onsantim kalmıştı!!"
Esmel Alers'a bakmadı ve cevap vermedi korktuğu anlaşılıyordu.Alers bağırmayı bırakarak Esmel'in yanına gitti;
"Hey noldu? Sen iyi misin ?"
Esmel yavaşça Alers'a doğru baktı;
"Duvarda bir böcek vardı..."
Alers sinirden gülmeye başlamıştı.
"Duvarda bir böcek vardı ve sen o böceği elindeki büyük kılıçlamı öldürmeye çalıştın ? Bir daha kine sadece bana bağır ve bende bir balyoz alıp geleyim ne dersin ?"
Esmel kızarmıştı ve yere doğru bakıyordu.Alers duvara doğru yönelerek duvardaki kılıcı çekti. Duvarda küçük bir delik açılmıştı.Alers elini çantasına attı ve Prisoner-1'ın ona verdiği süslü saplı bıçağı çıkardı.Süslü saplı bıçağı küçük deliğe soktu,bıçak deliğe tam oturmuştu.Esmel'e döndü.
"Güzel dekorasyon ha ?"
Esmel Alers'ın yüzüne salaksın der gibi bakıyordu.
"Tamam öyle bakma şimdilik kalsın bir ara hallederim..."
***
Gece olmuştu ve Alers uzanıp bir sonraki adımını düşünüyordu.Deliği kapatması için yerleştirdiği hançerin yerinden çıkış sesini duydu ve ardından Esmel'in sesini.
"Seni gördüm savaşın kazanılmasında büyük payın olmasına rağmen neden o kadar çabuk ayrıldın?"
Alers Esmel'in kendisiyle konuşmasına şaşırmıştı ve ağzından şaşkınlıkla kurulmuş bir cümle çıktı;
"Gecenin bu saatinde doğru soru 'uyuyor musun?' olmalıydı."
Esmel cevap vermedi ve hançeri tekrar deliğe sokmaya yeltendi.
"Hey hey tamam az öncekini söylemedim say.Bilmiyorum,ilkkez bir savaş meydanı görmemdendi galiba bir tarafta sevinen insanlar varken diğer tarafta ağlayanlar... Bilemiyorum... Sadece değişik bir duyguydu uzaklaşmak istedim.Peki sen neden kutlamalara kalmadın ?"
Esmel iç çekti;
"Benim kutlama yapacağım bir durum yoktu.Savaş zaten benim için bir şenlik gibiydi."
Esmel sözünü bitirdikten sonra hançeri tekrar duvardaki deliğe sapladı.Alers Esmel'in sözlerine şaşırmıştı ve kendi kendine gülümseyerek fısıldadı;
"Ürkütücü..."
***
Alers sabah kalktığı gibi ormana doğru yola çıktı.Goblin ordusunun altedilmesinden sonra goblinler ormanlara dağılmıştı yani ormanda bir patrona rastlamak bile şaşırtıcı olmazdı.Alers ormanın girişinde ki kalabalığı farketti ve kırmızı bir işareti.
'Orada kırmızı işaretli bir oyuncu olmalı.'
Alers belindeki kılıçlarını tutarak ormanın girişine doğru koşmaya başladı.Yaklaşık on oyuncu kırmızı işaretli bir kıza saldırıyordu.Alers kızın Esmel olduğunu gördükten sonra çekmek için hazırladığı kılıçlarını bıraktı ve on kişiyle aynı anda savaşmaya çalışan Esmel'in elini tutarak kaçmaya başladı.Esmel onu savaştan uzaklaştırdığı için huzursuz olmuştu;
"Hey ne yaptığını sanıyorsun!"
Alers arkasına baktığında on kişinin dahada çoğaldığını ve onları kovaladıkladıklarını farketti. Esmel'in ağır bir zırhı olduğundan hızlı koşamıyorlardı.Alers'ın o anda aklına daha önce avlanmaya gittiği goblin mağarası geldi.O goblin mağarası ormandan fazla uzakta değildi ve Alers'ın tahminlerine göre savaştan sonra boş olmalıydı.Alers hiç düşünmeden Esmel ile birlikte mağaradan içeri girdi ve arkasındakilerde onu takip etti.Alers mağaraya daha önce girdiği için direk patronun odasına girdi ve kapıyı kapatıp kapının kolları arasına çantasında ki üç mızrağı yerleştirdi.Esmel'i öldürmeye çalışanlar kapının arkasında kalmıştı.
"Hey aç kapıyı ve kızı bize ver!O bizim birlik başkanımızı öldürdü!"
Alers Esmel'e doğru döndü;
"Neler olduğunu anlatacak mısın ?"
Esmel cevap vermedi.Alers yere oturdu ve mağaranın duvarına yaslandı;
"Soğukmuş! Neyse hemen anlatmana gerek yok o mızraklar kapıyı bir iki saat idare eder.Sende tam biz ölürken anlatırsın hem böylesi daha duygulu."
Esmel ile Alers yaklaşık bir saattir mağara kısılı kalmışlardı ve Esmel hala tek bir kelime etmemişti.Alers havaya baktı;
"Hmm nerden başlasam... Ah evet,lisede derslerim kötüydü ve her gün aynı şeyi yapmaktan çok sıkılmıştım o yüzden lise bittikten sonra üniversiteye gitmemeye karar vermiştim. Ailem anlayışlıydı ve kararıma saygı gösterdiler sonuçta ben onların tek çocuğuydum.Ama aslına bakarsan biraz onlar için üzülüyorum tek çocukları vardı ve oda aykırı bir yol seçti-"
Esmel Alers'a doğru şaşkın bir bakış attı.Alers gülümsedi;
"Sen kendinden bahsetmeyeceğine göre ben kendimden biraz bahsedeyim dedim.Yoksa iki saat boyunca oturup öldürülmeyi beklemek çok sıkıcı olurdu."
"Senin bununla bir alakan yok onlarla kendim savaşırım.Yani beni korumana gerek yok.Git burdan"
Alers tekrar gülümsedi;
"Seni koruduğumu kim söyledi ? Ben sadece kapının dışındaki adamları senin gazabından koruyorum."
Esmel önüne baktı ve çok ufak bir şekilde tebessüm gösterdi.Bu bir gülümseme bile sayılamayacak olsada bu Esmel'in sadece bir savaş makinesi olmadığının kanıtıydı Alers için.
"Ah evet nerede kalmıştım... Sonra internette gezinirken bu oyunu gördüm.İnsanlar gerçek parayla oyundaki eşyaları satıyorlardı.Hemde gerçekten benim için çılgın diyebileceğim paralarla ve bende geçimi bu şekilde eğlenerek sağlamak istedim.Gerçi şuan geçimimi sağlamak için günde bir goblin öldürmem yeterli.Ama böyle fantastik bir dünyanın bir parçası olmuşken kim sadece geçinmekle uğraşır ki..."
Alers konuşmaya uzun bir süre devam etmişti ve artık kapıda ki mızrakların çıtırdama sesleri duyulmaya başlamıştı.Esmel yerinden kalktı,eline kalkanını ve kılıcını aldı onun hemen arkasından Alers'da gülümseyerek yerden kalkarak belindeki kılıçlarını çekti;
"Ne kadar beceriksiz çıktılar üç tane mızrağı kıramadılar hala..."
Alers bu cümleleri söylediği anda mızraklar kırıldı ve kapı açıldı.Baştaki on kişi yaklaşık otuz kişi olmuştu.Alers üstlerine gelen otuz kişiyi görünce gözlerini kapattı ve kılıçlarını iyice kavradı.İçine dolan gücü hissetti.Kılıçları yavaş yavaş beyaz birşekilde parlamaya başlamıştı.Gözlerini açtı ve Esmel ile birlikte üstüne gelenlerin üstülerine doğru koşmaya başladı.İlk olarak hafif zırhlıları ve büyücüleri hedef alıyordu. Kılıcını önündeki büyü yapmaya hazırlanan büyücünün büyü sözlerini söylerken iki dudağı arasından soktu ve kılıçtan yayılan beyaz ışık yavaş yavaş kızıllaşmaya başlamıştı.Alers dişlerini sıkarak gülümsedi;
"Büyü yapmak için bir asa ve büyü sözleri gerekir ama sanırım artık bir dilin yok."
Esmel ağırzırhlılarla savaşırken Alers arkadaki uzak mesafe dövüşçülerini temizliyordu ve bu Alers için kolay bir işti.Arkadaki uzak dövüşçülere bir katliam yarattıktan sonra Esmel'i sıkıştırmış sekiz ağırzırhlı yakın dövüşçünün arkasından yaklaştı ve hemen önündekinin sırtına kapıdan aldığı kırık mızrağı sapladı.Alers düşmaları düştükten sonra dahada neşeleniyordu;
"Bu senin demircinin hatasıydı zırhın dayanıksızmış sana bizim ihtiyar Stan'i öneriyorum."
Mağaranın içindeki savaş bittiğinde Alers ve Esmel hala ayaktaydı.Alers'ın beyaz zırhı tekrar kırmızıya boyanmıştı.Alers elindeki kılıçlara baktığında kılıçlar kan kırmızı bir renkte parlıyordu. Kılıçlarını belindeki kınına yerleştikten sonra bir ekran açıldı.
Lütfen yeni yeteneğinize bir isim verin:
Alers ekrana baktı ve şeytani bir gülümseme attı;
"Kırmızı İblis. Şeytanda ilk başta beyaz günahsız bir melekti ama kılıçlarım gibi nefsine yenik düştü ve kırmızı bir hal aldı."
Alers yeni yeteneğine ismine verdikten sonra nefes nefese yere oturdu ve hemen arkasından heryeri düşman kanı içinde olan Esmel'de kendini yere bıraktı;
"Lisede çok iyi bir öğrenciydim herkes beni severdi ve bende herkesi çok severdim ama içimde hep anlatılamayacak bir boşluğun olduğunu hissederdim.O zaman bu oyunla tanıştım burada yaratıkları öldürdükçe o boşluğun yavaş yavaş dolduğunu hissettim ve gerçek dünyaya pek zaman ayırmamaya başladım.Tabi bir zaman sonra iyi öğrenci imajım kaybolmuştu ve yanımdakilerin yavaş yavaş benden uzaklaştıklarını hissettim işte bu yüzden insanların sadece çıkarları için birşeyler yapmalarından nefret ediyorum."
Alers'ın içini Esmel konuşmaya başladıktan sonra bir huzur kaplamıştı ve Esmel bu kısa konuşmayı yaptıktan sonra yerinden kalkarak mağaranın çıkışına yöneldi.Alers gülümsedi;
"En azından açılış konuşmasını yaptı."
Alers avlanarak üzerindeki kırmızı işareti sildi ve ormanın içinde bu sefer geyik avına başladı. Oyundaki gerçek vücudu olmasada oyun acıkma hissi veriyordu.Uzaktan güzel bir geyik gördü ve belinden bir ok alıp yayını çekti,bıraktı.Ok geyiğe saplandıktan sonra geyik bir anda insan şeklini almıştı.Alers şaşkınlıktan bir kelime bile edememişti.

Bölüm-13 Cehennem Serinliği (1)

Bölüm 13
Alers açlık hissini gidereceğini düşündüğü geyiği vurduğunda geyiğin bir insana dönüştüğünü ve okun bir kıza dönüşen geyiğin bacağına saplandığını farketti.Geyik bir kıza dönüştüğü anda bacağına saplanan ok yüzünden yere düşmüştü.Alers kafasını yana yatırmıştı ve neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu.Tam o anda boynunun sol tarafında arı sokması gibi bir acı hissetti.Alers'ın gözleri ve bilinci yavaşça kapanmıştı.
***
Alers gözlerini açtığında ağaçların tepelerini ve gökyüzünü gördü.Bilincini kaybetmeden önce olanlar aklına geldi ve geyiği vurduğu yeri kontrol etti;
“Kız!Geyik!Hayır,hayır kız veya Geyikkız vurduğum yerde yok!”
Bilincini kaybetmeden önce geyiği vurduğu yerde hiçbirşey yoktu.Hemen boynunu kontrol etti ufak bir şişlik vardı;
'Bir böcek tarafından ısırıldım ve halisünayson mu gördüm ? Hayır boynumdaki acıyı ben geyiği veya kızı vurduktan sonra hissettim-'
Alers kafasından soruları çözüme ulaştırmaya çalışırken önüne gelen uyarı ekranıyla irkildi.
OYUNCU MERON SİZE ULAŞMAK İSTİYOR...
EVET     HAYIR

Alers az önce olan olaylar hakkında düşünmeyi bırakıp elini evete götürdü.Meron'ın sesi biraz telaşlıydı;
“Hey,hey biraz önce olanları duydun mu!?”
“Hayır,sanırım uyuyordum.”
“Sanırım mı ? Neyse uyuduğun için gelen uyarı ekranını görememişsindir.Richard Davis artık şehirleri güvenli bölge olmaktan çıkardı! Yani artık oyuncular ve yapayzekalar silahlarını şehrin içindede çekebilecek!”
Alers'ın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi;
“Dünyamız daha gerçekci oluyor desene.Şehirlerde gasp,adam öldürme olayları artacak.”
“Krallık buna karşı önlem almaz mı ?”
“En iyisi bekleyip görmek...”
***
1 Hafta Sonra
Şehirler güvenli bölge niteliğini kaybettikten sonra sadece iki gün içerisinde şehir içindeki suç oranı çok büyük bir artış göstermişti ve bu yanında üçüncü günde “Suçlu Avı” etkinliğini getirdi. Şehrin merkezinde ilan panosunda suçluların profilleri asılıyordu ve suçluyu yakalayana suçlunun suçlarının büyüklüğüne göre para ödülü veriliyordu.Suçluyu öldürenlerede beş saat içinde rapor etmesi halinde ödülün yarısı veriliyordu ve beş saat sonra kraliyet askerleri Halk Tapınağı'nda tekrar doğan suçluyu yakalıyordu.Bu süre zarfında Alers,Meron ve Meron'ın öğrencileri gruplara ayrılmış şekilde suçluların peşinden koşuyordu.
“Vik,Perry onu onikinci sokağa doğru kovalayın.Güçsüz olduğunuzu hissetirmeyin av durumuna düşersiniz.”
Vik yüzüne küçük bir gülümseme yerleştirdi;
“Asıl sen onun karşısında dururken titreme sakın ezer geçer seni,Alers.”
Vik ve Perry peşinde oldukları suçluyu Alers'ın bulunduğu boş sokağa yönlendirmeye çalışıyordu. Suçlu Vik ve Perry'e göre daha hızlı koşuyordu ve Vik ve Perry onu baskı alamadan onikinci sokağın hemen yanında ki sokağa girdi;
“Alers adam senin olduğun sokağın yanında ki sokağa girdi.Önünü kesmeye çalış!”
Alers'ın yüzünde şeytani bir gülümseme vardı;
“Gerek yok.Sokakta ondan başka biri varmı ?”
“Hayır,yok.”
“Tamam kovalamayı bırakın kaçıncı sokak lambasına bana hemen onu söyle.”
Vik ve Perry şaşırmıştı ama Alers'ı dinleyerek kovalamayı bıraktılar;
“Şimdi 7. sokak lambasının yanından geçti.”
Alers yan sokakta suçluya paralel bir şekilde koşuyordu.Sırtından yayını çekti ve yayını havaya doğru yöneltterek gerdiği ipi serbest bıraktı.Attığı ok gökyüzünü yararak yukarı doğru gidiyordu ve kısa bir süre sonra yere doğru inmeye başlayarak yan sokağa düştü.Alers heyecan içinde bağırdı;
“Tam ayağından vurdum değil mi ?”
Vik başını yere eğip iç çekti;
“Hayır,öldü.Ok başına isabet etti! En fazla suçlu yakalayan grup biz olduk ama senin yüzünden hep ödüllerin yarısını alıyoruz!”
Alers Vik'in serzenişlerini umursamadı;
“İnsan hayatı işte hep pamuk ipliğine bağlı.Yarım adım geride olsaydı yaşıyor olacaktı neyse şehir merkezine gidip diğer gruplarla buluşalım.”
***
Alers,Vik ve Perry şehir merkezine gelmişti.Ödülü aldıktan sonra diğer gruplarla anlaşıp buluştular;
“Hey Meron!Şu öğrencin Vik çok mızıkçı,sırf bir tane suçluyu yanlışlıkla öldürdüm diye yol boyunca azarladı beni.”
“Şimdide beni öğretmene mi şikayet ediyorsun Alers ? Tam bir çocuksun...”
“Boyu bir metre olan sensin ve bana mı çocuk diyorsun!”
“Hey bir altmış birim ben!”
Bütün grup Alers ve Vik'in tartışmasına gülüyordu.Meron gülerek Alers'a doğru döndü;
“Alers bu etkinlik para için bulunmaz bir şans ama güçlenmemizde gerekiyor.Avlanmaya çıkalım diyoruz.”
Alers yüzünde ki alaycı ifadeyi sildi ve alışıldık şeytani tebessümünü gösterdi;
“Haklısın size sonra katılırım ama büyük bir balık yakalamadan bırakmaya niyetim yok.”
“İkimizede iyi şanslar o zaman.”
Alers Meronların yayından ayrılarak suçlu ilanların asılı olduğu panoya doğru gitti.Suçlunun çizimi ve herhangi bir fiziki özelliği olmayan ilan dikkatini çekti.
                                                             Cehennem Serinliği
Şehirler güvenli bölge olmaktan çıkarıldığından beri yedi günde yedi oyuncuyu öldürdü. Hiçbir oyuncu yüzünü veya neye benzediğini görmedi.Kurbanların ortak beyanı “Önce sırtımda dayanılmaz bir cehennem ateşi hissettim sonrada boynumda tüm ızdırabı gideren bir soğukluk.”
                                                                 Ödül:300 Altın

Alers'ın gördüğü ilan heyecandan elinin titremesine neden olmuştu.Hiç kimsenin yüzünü göremediği bir suikastçi ve ödül ağacındaki en yüksek ödül.Alers daha önce krallık görevi yaptığından kurbanların kimliklerini ve adreslerini öğrenmek kolay olmuştu.İlk altı kurbanın dördü artık bu şehirde yaşamıyordu ve diğer ikisininde tek anlattıkları oyunda daha öncede öldükleri ama böyle bir acıyla ne gerçek dünyada ne de oyunun dünyasında karşılaştıklarıydı.Alers'ın dikkatini çeken başka birşeyde olmuştu görüştüğü iki kurbanın adı bilinen savaşçılar olmadığı halde olağandışı zenginlikleri.Alers şehirden ayrılmamış olması umuduyla son kurbanın kapısına gelmişti ve kapıyı tıkladı;
“Kimsin ?”
Alers şaşırmıştı;
'Şehir merkezinde oturmasına rağmen günün bu saatinde kapısında kim olduğunu bilmeden açmıyor gerçekten korkmuş olmalı ama korkularının üstüne gitmeli.';
Cehennem Serinliği.”
Kapının arkasındaki adam kapıyı açtı;
“Yalana gerek yok.Şimdi gerçek kimliğini söyle.”
Alers kısa bir kahkaha attı;
“Cehennem Serinliği'nin peşinde ki ödül avcılarından biriyim en iyi bilgiyi kurbanların alırım diye düşündüm ama hiç tereddüt bile etmeden o olmadığımı nasıl anladın ?”
Şimdi kahkaha atma sırası kısa boylu,parlak demir zırhı olan adamdaydı;
“O kadın asla yüzünü gösterecek biri değil.”
Alers bir anlığına duraksadı;
“Kadın mı!?”
Adam Alers'ın kolundan çekip içeri aldı;
“Bağırma seni salak.Geç otur.”
Alers yine aynı manzarayla karşılaştı adı bilinen bir savaşçı olmamasına rağmen adamın kendi evi vardı ve evinin içini fazla lükstü;
“Kadın olduğunu nereden anladın? Bundan önce görüştüğüm iki kurban onun neye benzediği bile bilmiyordu!”
Kısa boylu adam cevap vermekte acele etmedi,iki bardakı getirdi ve şarap doldurdu;
“O ikisi yakalanmaktan korkuyolar.Bundan sonra yakalanmaktan korkacak değilim.Öldürülen yedi kişide bizim çetemizdendi.Şehir dışında yapayzeka tüccarları öldürüp soyuyorduk sonrada bir ormana gömüyorduk kimliklerimizin bilinmeme sebebi bu yani ama o kadın öğrenmişti.Bende neye benzediğini görmedim ama sesi kesinlikle bir kadın sesiydi.”Ya yarından sonra suçlarını affetirmek için yaşa yada hergün bu çektiğin acıyı çek.” diğerleride söylemiştir sana,o acı ne bu dünyadan nede daha önce yaşadığımız dünyadandı kesinlikle bir cehennem azabıydı.”
Alers kafasında bilgileri birleştirmeye çalışıyordu;
“Çetenizin hala o acıyı yaşamayan bir üyesi var mı ?”
Adam yavaşça tebessüm gösterdi;
“Ben patrondum ama bu iki patronlu bir çeteydi.Diğeri Tork'du şuan Rara hanında ve çete dağıldı. Ama bu gece yarısı çanın sesini duyduğu anda aynı acıyı oda çekecek buna eminim.”
Alers bardağı kafasına dikti ve yerinden kalktı;
“Bilgiler için teşekküler ama sizi o kadından önce ben bulmuş olsaydım size suçlarınızı telafı etmeniz için bir şans vermezdim her yeniden doğduğunuzda size o acıyı hatta daha büyük bir acıyı çektirirdim ve bunun için diğer bütün işlerimi bırakabilirdim.”
Alers evden çıktı ve şehir meydanına doğru biraz yürüdükten sonra yere oturdu;
'Kadın.Cehennemden gelen bir acı.Çete üyeleri.Gece yarısı çanı. Bu dünyada ki acı gerçek dünyadakine oranla daha düşük ama öldürülenler cehennemden gelen bir acı yaşadıklarını iddia ediyorlar.En büyük gizem bu olmalı.'
Alers oturduğu yerden şehir meydanındaki dükkanlara baktı ve Şifacıya doğru yürümeye başladı. İçeride esmer tenli şişman bir adam vardı;
“Cehennem acısını yaşatabilecek bir karışımın veya bitkin var mı?”
Esmer tenli şişman adam güldü;
“Bizim işimiz acı vermek değil acıyı yok etmek ama elimde öyle bir efsane var.Dinlemek istersen anlatabilirim.”
Alers bir sandalye çekip oturdu;
“Çok memnun olurum.”
Antik Laksa kentini şeytanın yıkımından kurtaran bir kahraman varmış.Şeytanı cehenneme geri gönderen Nikan.Laksa şehrinin güzel prensesi minnetinin bir göstergesi olarak ona aşkını vermiş ama kısa bir süre sonra prenses amansız bir hastalığın penceçesine düşmüş neyazıkki bu hastalığın tedavisi yokmuş ve prenses hergün acı çekerek yitip gidiyormuş.Kahraman Nikan hastalığın tedavisini bulmak için kendini yiyip bitiriyormuş ve tam umudunu yitirmeye başladığı anda yaşlı bir adam görünmüş,ona Cehennem kapısının bekçisinin kanının bir damlasının prensesi iyileştireceğini söylemiş.Kahraman cehennem kapısına giderek cehennem kapısının bekçisiyle amansız bir dövüşe girmiş ve bir kolunu feda ederek kılıcını cehennem bekçisinin başına saplamış. Büyük bir şişeye kanını doldurmuş ve prensesin yanına gitmiş.Prensese o kandan bir damla içirmiş ve Prenses odayı dolduran acı dolu çığlıklar atmaya başlamış.Kahraman Prensesin güzel şarkılar söyleyen dilinin şehirde yankılanacak kadar acı dolu çığlıklar atmasına dayanamamış ve hançeriyle prensesin acısını dindirmiş.Sonrada ona çektirdiği acının daha büyüğünü yaşamak için hançerini cehennem kapısının bekçisinin kanına batırmış ve kalbine saplamış.Gördüğü son şeyin sevgili prensesi değil ona bu tavsiyeyi veren yaşlı adamın şeytan şekline bürünmesi olduğu söylenir.
Alers kafasını öne eğdi;
“Şeytan herzaman intikamını alır.Bu kanı bulabilirmiyim ?”
Şişman esmer adam bir kahkaha daha attı;
“Seni umutlandırmak istemem ama şehrin en eski şifacısı yaşlı İksa'ya git.Böyle bir şey varsa ancak onda vardır.”
“Hikaye için sağol karşılığı olarak biraz sargı bezi alayım.”
Alers şifacıdan çıkarak şifacının tarif ettiği ara sokağa doğru girdi.Kuytudaki şifacı dükkanını buldu ve kapıyı ittiği anda kapının üstündeki ziller çınlamaya başladı;
“Kimse var mı?”
Alers girdiğin başta kimseyi göremedi ama dikkatli bakınca tezgahın arkasında ki,çökmüş yaşlı adamı farketti;
“Ne istemişin delikanlı ?”
Alers yüzüne şeytani tebessümünü yerleştirdi;
“Bir efsanenin peşinden koşuyorum,Cehennem Kapısının Bekçisinin Kanı.
Yaşlı adam uzun bir kahkaha attı o kadar yaşlıydı ki Alers adamın gülerken bir kaç kemiğini kırmasından korktu.Yaşlı adam uzun kahkahasını bitirdi;
“Dediğin şeyin gerçekten varolup varolmadığını öğrenmek istiyorsan doğru yere geldin ama o benim hazinem ve satılık değil.”
Alers güldü;
“Peki gerçekten işe yarayıp yaramadığı görmek istemez misin?”
Yaşlı adam kısa bir kahkaha attı;
“Beni tehdit mi ediyorsun delikanlı?”
Kahkaha sırası Alers'a geçmişti;
“Beni yanlış anladın ihtiyar sana bir denek sunuyorum,kendimi.”
Kısa bir süre Alers ve İhtiyar İksa bakıştılar sessizliği bozan çınlayan kapının sesleri oldu.İçeri giren kızıl saçları ve saçlarının uçları turkuaz olan beyaz,altın renkli kıyafetiyle güzel bir asyalı olmuştu.Yaşlı adam kızı görünce sert ifadesini bozup tekrar gülümsemeye başladı ve güzel kızı Alers'a gösterek;
“Bu Kaori burda çalışıyor kendisi meleğimizdir.Bende dahil olmak üzere bütün yaşlılara ve hastalara yardım eder.Kaori benim için dolabın en üst katında ki içinde kırmızı bir sıvı olan parmak boyutundaki şişeyi getirir misin ?”
Kaori kısa bir süre Alers'a baktı ve içeri girip parmak boyutundaki şişeyi getirdi;
“Buyrun.”
Güzel kız Alers'ın dikkatini çekmişti;
“Sen bir oyuncumusun?”
Kız şişeyi dükkan sahibine verdikten sonra Alers'a döndü;
“Evet buraya sıkıştığımızdan beri burda çalışıyorum.”
İhtiyar İksa sohbeti böldü;
“Bu gerçekse bu acı için bana kin gütme delikanlı ağzını aç.”
Alers ihtiyara eliyle dur işareti yaptı cebinden ufak bir çakı çıkardı;
“O damlayı buna döker misin ihtiyar ?”
İhtiyar elindeki sıvıdan küçük çakıya bir damla damlattı ve Alers çakıyla avcunun içine bir çizik attı.Terlemeye başlayan Alers saniyeler içinde çığlıklar atmaya başladı yaklaşık üç dakika boyunca bu cehennem acısı sürdü bu Alers için üç asırdan daha uzundu.Gözleri kaymış ve heryeri titriyordu;
“Evet bu gerçek ihtiyar.”
Cümlesini bitirdiği gibi kendini yerde buldu.Beş dakika sonra tekrar uyanmıştı acı vücudunu terketmişti;
“İhtiyar çakının üstündeki benim kanımla karışmış bir damla cehennem kapısının bekçisini alabilir miyim ?.”
İhtiyar İksa bir kahkaha attı;
“Fazla gözü karasın delikanlı bu şeyin gerçekliğini kanıtladığın sanırım sorun olmaz.”
Alers kafasıyla Kaori'ye selam vererek şifacıdan çıktı ve artık yapılacak tek şey gece yarısına kadar Cehennem Serinliği'yle tanışmak için Rara hanının önünde beklemekti.

Bölüm-14 Cehennem Serinliği (2)

Bölüm 14
Alers ayakta beklemekten sıkılıp gece yarısına üç saat kala handa bir oda tutmuştu.Odasından gece yarısı çanının çalmasına bir dakika kala çıktı.Çete lideri Tork'un odası koridorun sonundaydı. Kapının önünde durdu ve üstünde cehennem kapısının bekçisinin kanı olan küçük çakıyı çıkardı sağ elinede belindeki kılıçlardan birini aldı.Derin bir nefes aldı ve tekmesiyle tahta kapıyı kırdı. Tork şaşırmıştı ama Alers hamle yapmasına izin vermeden ufak çakıyı omzuna batırdı ve Tork çığlıklar atmaya başlamıştı.Sonunda gece yarısı çanı çaldı;
"Ya yarından sonra suçlarını affetirmek için yaşa yada hergün bu acıyı çek."
Alers sağ elindeki kılıcıyla Tork'un başını gövdesinden ayırdı;
"Böyle birşeydi yani sanırım-"
Alers Tork'un gövdesinden ayrı düşen kafasına doğru baktı;
"Neyse sen kafana takma.Senin aslında sadece kötüleri öldüren bir melek olduğunu biliyorum,bir ölüm meleği.Ödülünü artık umursamıyorum sadece çık dışarı ve biraz oynayalım.Duydun mu beni Cehennem Serinliği veya Kaori."
Alers arkasında ki gölgeyi gördü ve arkasını döndü.Kaori yani Cehennem Serinliği kızıl-turkuaz saçlarıyla ve bir elinde üstünde cehennem kapısının bekçisin kanı olan kızıl uzun hançeri diğer elinde ise saçlarının uçları gibi turkuaz renkteki hançeriyle duruyordu;
"Sende listedesin kim olduğumu bilmen hiç birşeyi değiştirmez."
Kaori sağ elindeki kızıl hançeriyle Alers'a doğru hamle yaptı.Alers cehennem bekçisinin kanının verdiği acıyı hala hatırlıyordu ve kızıl hançere yoğunlaştı.Kızıl hançerden sıyrıldıktan sonra turkuaz hançeri görmekte biraz geç kalmıştı ve yanağına bir çizik aldı.Alers dişlerini sıkarak gülümsüyordu ve gözleri heyecan ile dolmuştu;
"Demek ki bende kötü biriyim.Hadi o zaman biraz oynayalayım."
Alers sol eline diğer kılıcınıda alarak Kaori'ye bir hamle yaptı.Kaori hamleden kolay bir şekilde sıyrılıp açık olan camdan atladı.Alers kılıçlarını yerine sokarak sırtındaki yayı çekti ve kaçan Kaori'nin arkasından bir ok attı ama Kaori arkasını dönüp oku hançeriyle engellemişti;
"Üçüncü kattan hiçbirşey yokmuş gibi atladı ve şimdide benim okumu rahatça engelledi."
Alers'ın gözleri daha heyecanla dolmuştu ve gerilerek camdan karşıdaki binanın ikinci katına atladı ordanda yere indi ama Kaori bu seferde binanın tepesine tırmanmıştı.Alers kafasını eğdi;
"Evet mesela ben bunu yapamam."
Kaori bir binanın üstünden diğerine atlıyarak kaçıyordu Alers'da ona paralel olarak sokaktan yürüyerek oklarını atıyordu ama Kaori hepsini hançerleriyle engelliyordu;
'Gecenin karanlığında oklarımı görüyor ve hepsini engelliyor o zaman ona biraz ışık verelim'
Alers son hızıyla koşarken dükkanların birinin önünde duran flamayı kopardı ve okun ucunun hemen arkasına sardı.Sardığı flamanın arkasından oku sıkıca kavradı ve sokak lambasına okla vurdu,okun ucunun etkisiyle lambanın ateşini koruyan cam kırıldı ok ateşin içinden geçti ve flama alev aldı.Alers yanan oku paralel bir şekilde koştuğu Kaori'ye attı ve arkasından sadağından hemen bir ok daha çıkarıp attı.Kaori üstüne gelen ateşli oku kolayca engelledi ama ateşin parlaklığı tam arkasından gelen diğer oku geç görmesine neden olmuştu.Yüzüne gelmesine çok az kala diğer hançeriyle okun yönünü değiştirdi ok yanağını çizerek geçti.Kaori aşağıda ki Alers'ın sesini duydu;
"Şimdi eşitlendik ölüm meleği!"
Alers son iki okunu akıllıca kullanarak Kaori'ye ufakta olsa bir çizik atmıştı ama şimdi tek yapabileceği paralel bir şekilde Kaori'yi kovalamaktı.Alers koşarken bir anlığına önünde hiç birşey olup olmadığından emin olmak için önüne baktı ve tekrar havaya baktığında havadan üstüne doğru gelen Kaori'yi gördü.Kaori'nin hançerlerini elindeki yayıyla engelledi ama yayı paramparça olmuştu yayı yere atarak belinden kılıçlarını çekti;
"Bu oyunda ebenin ben olduğunu sanıyordum."
Kaori Alers'a soğuk bir bakış attı;
"Birçok kez av ile avcının yer değiştirdiği görülmüştür."
Alers'ın kılıçlarıyla Kaori'nin hançerleri buluştu.Alers dikkatliydi;
'O kırmızı hançerden alacağım en ufak çizik bu dövüşün sonunu getirir.Turkuaz hançerden gelen hamleler ölümcül olmadığı sürece sorun yok.'
Alers'ın kılıçları ve Kaori'nin hançerleri pekçok kez çarpıştı.Alers'ın yüzü turkuaz hançerden gelen hamleler yüzünden çizik dolmuştu ve Kaori'nin çevikliği altedemiyordu.Alers Kaori'yi gücüyle altetmeyi düşündüğü anda kraliyet sarayındaki çanın sesi şehirde yankılandı.Alers ve Kaori aynı anda duraksadılar.Alers şaşırmıştı;
'Kraliyet çanı neden bu saatte çalar ? Bir prens mi doğdu veya Kraliyet ailesinden biri mi öldü ?'
Çan Alers'ın dikkatini dağıttında Kaori bir anda ortadan kaybolmuştu.Alers gülümsedi ve çan beş kez daha çaldı;
"Onu öldürme gibi bir niyetim yoktu nasıl olsa ama bu dünyada sadece güçsüzlerin değil güçlülerinde olduğunu görmek heyecanımı katlıyor."
Alers yerde parçalanmış şekilde duran yayına bir bakış attı ve kılıçlarını belindeki çapraz kınlarına sokarak eve doğru yürmeye başladı.Alers yapayzekaların yüzlerine bakarak çanların anlamını çözmeye çalışıyordu.Yapayzekaların yüzünde yas hakimdi ve Alers bunun bir ölüm olduğuna karar verdi.Kısa bir yürüyüşten sonra demirciye varmıştı aynı yası Demirci Stan'in yüzündede gördü;
"İhtiyar kim öldü yani çanların anlamı neydi?"
"Kralımız eski kralların,atalarının yanına gitti."
Alers şaşırmıştı;
'Kral'ın son olaylardan sonra biraz çökmüş olabileceği doğru ama hiçbir hastalığı yokken aniden ölmek?'
Alers aklındakileri belli etmeden bir sandalye çekip oturdu;
"Veliaht prensin küçük kardeşini kuşatma gördüm ama kendisini görmedim peki yeni kralımız nasıl biri?"
İhtiyar Stan'in yüzünde ufak bir tebessüm belirdi;
"Krallığın kahramanı ve tartışmasız krallıktaki en güçlü kişi."
"Sadece güç bir krallığı yönetmeye yeterli olmaz."
İhtiyar Stan'in yüzünde birkez daha o buruk tebessüm yerleşti;
"O hem güç hemde zekayla kutsanmış biri."
Alers'da Stan'e bir gülümsemeyle cevap verip odasına doğru çıktı;
'İnatçı ihtiyar bile onun hakkında övgüyle konuşuyor.Genç,güçlü ve zeki krallığın vizyonu değişebilir.'
Alers Esmel'in kapalı kapısına kısa bir süre baktıktan sonra uzun günün ardından kendini yatağına attı.

***

Kaori;

kata silvia'ya teşekkür ediyorum.Kaori karakteri o önermişti bana,bu biraz daha Alers ve Kaori'yi tanıştırmak için yazdığım bişeydi.Kaori'nin asıl arc'ı değil yani.

nA9bMg.jpg

Vl8DNV.jpg


***
Alers bir tıkırtı sesine uyandı ve gözlerini yavaşça açtı,sabahın ilk manzarası üzerine çevrilmiş mızraklar olmuştu.Alers şaşkınlığını gizledi miskin bir şekilde doğruldu ve mırakların sahiplerinin kraliyet askerleri olduğunu farketti.Yüzüne sahte büyük bir gülümseme yerleştirdi;
"Günaydın."
Askerlerin yüzü hala katıydı;
"Seni Kral Üçüncü Baskiya'nın emriyle tutukluyoruz!"
Alers neler olduğunu bilmese bile itiraz etme şansı yoktu ve emre uydu.Alers dört kraliyet askerinin ortasında şehrin sokaklarında yürüyordu ve dikkatli gözlerle bakan insanlara büyük gülücükler atıyordu.Sarayın bahçesine girdiğinde gittikleri yolun farklı olduğunu anlamıştı daha önce zindanda kısa bir süre kalmıştı ve zindanın yolunu biliyordu.Alers kraliyet askerleriyle büyük bir kapının önüne geldi ve kapının önünde duran iki parlak zırhlı şövalyeyi gördü.Parlak zırhlı şövalyelerden biri Alers'ın belindeki kılıçları aldı ve üstünü aradı sonrada Alers'ın belinden içinde oklar olan sadağın kemerini çıkarmaya yeltendi;
"O kemer pantalonumuda tutuyor.Sadece okları al,yeni kralla ilk karşılamamın çıplak olmasını istemiyorum."
Şövalyeler Alers'ın iki yanına geçerek kapıyı açtılar.Alers içeri girdiğinde taht tarafındaki büyük camdan vuran güneş ışığı ilk başta gözünü almıştı ama gözleri ışığa alışınca tahta oturan adamı gördü.Mavi ve altın sarısı plaka zırhı,arkaya taranmış kahverengi saçları ve en önemlisi kılıca gerek duymadan bir insanı öldürebilecek gibi görünen mavi gözleri.Alers başını eğerek yeni krala selam verdi her nekadar asil bir görüntüsüde olsa krallığın en güçlüsü diyede anılsa Alers henüz diz çökme taraftarı değildi.Kral duruşunu dikleştirdi;
"Ben Pinke'nin yeni kralı Üçüncü Baskiya.Adını kardeşimden duydum Alers,Lord Neman'ın kalesindeki savunmadaki en büyük payın senin olduğunu söylüyor ama ben senin başka bir başarınıda biliyorum.Babamın yani eski kralın güvenini kazananıp onun için bir görev yapmışsın. Bu görevin ayrıntılarını istiyorum."
Alersın yüzünde bir tebessüm belirdi;
"Yaptığım görev sadece eski kralımızı ilgilendiren birşeydi.Üzgünüm kralım ama bununla ilgili size bilgi veremem."
Kral Baskiya yüz ifadesini sertleştirdi;
"Peki sana eski kralın bir suikast sonucu öldürüldüğünü söylesem?"
Alers bu duruma şaşırmamıştı;
"Tahmin ettiğim gibi kral gayet sağlıklı gözüküyordu ama kralın ölümünün bu görev ile bir bağlantısı olduğunu düşünseydim bunu yapanlara cehennem azabı yaşatırdım ve yine görevin bir sır olarak kalmasını sağlardım."
Kral sert yüz ifadesini yumuşattı ve ufak bir tebessüm yerleştirdi yüzüne;
"Babamın sana güvenmesinin bir sebebi varmış demekki ha.Bende sana güvenmek istiyorum Alers benim gizli görevim için ama bu hayatın boyunca sır olarak tutacağın bir görev değil görev bittikten sonra istediğin heryerde bununla övünebilirsin fakat önce yeteneklerini görmeliyim."
Alers biranlığına kılıçlarının yanında olmadığını unuttu ve yeteneğini kanıtlamak amacıyla elini kılıcının boş kınına götürdü ama saniyeler önce tahta oturan kral bir anda yanına gelmişti.Kralın üstündeki ağır zırhla bu kadar hızlı hareket etmesine Alers çok şaşırmıştı.Kral Alers'ın başına dokundu.Alers kralın heybeti karşısında biranlığına kendini ufak bir çocuk gibi hissetmişti;
"Benim seni bizzat test etmem için daha zamanın var.Bilirsin her ülkenin kendi gelenekleri vardır bizimde bir geleneğimiz var.Bir kral öldüğünde arenaya kralın hüküm sürdüğü yıl sayısına eşit suçlu çıkarılır ve onların karşısına yeni kralın seçtiği bir şampiyon,babamın hüküm sürdüğü yıl yirmi seneydi ama endişelenme sen birini öldürmeden diğer suçlu gönderilmeyecek.Bu gelenek halkın hem biraz moral kazanmasını hemde yeni kralın seçtiği adam dolayısıyla biraz güç gösterisi yapmasını sağlar."
Alers şeytani bir gülümseme gösterdi;
"Kralımız büyük bir kraldı yani ben diyorum ki yirmisi birden gelsin."
Kral yavaş adımlarla tekrar tahtına oturdu ve tek elini kaldırdı;
"İstediğin gibi olsun.Şampiyonumu arenaya götürün!Bu öğlen vakti tören başlıyor!"
***
Arena yapayzekalar ve oyuncular ile dolmuştu.Meron ve öğrencileride oradaydı.Meron gözleriyle etrafta Alers'ı aradı;
"Alers gelmemiş galiba."
İnnie önceki kale kuşatmasını hatırladı;
"Kale savunmasından sonra kutlamalarada katılmamıştı.Alers böyle şeyleri pek sevmiyor galiba."
Vic ufak bir kahkaha attı;
"Kana susamış o adam arenayı kaçıracak ha ? Ulaşıp nerede olduğunu öğreneyim hemen."
Vic iletişim ekranını açarak Alers'ı aradı;
"Hepimiz arenadayız sen neredesin aptal?"
Alers'ın arkasından sesler geliyordu;
-Efendim istediğiniz herhangi bir silah varmı ?
"Evet şu mızrağı ver.Bende arenadayım az sonra birbimizi görürüz mızıkçı şimdi kaçıyorum."
Kral,kraliyet ailesi ve soylular locada oturuyord.Sonunda yirmi suçlu doğu kapısından kendilerini gösterdi.Kral kendi kendine konuştu;
"Şeytanlarımız geldi."
Suçlular arenanın ortasına doğru yürümeye başladılar hemen arkalarından arenayı çevreleyen çember şeklinde bir ateş yakıldı.Alers daha görünmemişti ve suçlular ateş çemberinin içindeydi. Suçluların yarısı ağır zırhlı yarısıda hafif zırhlıydı aralarında hiç büyücü yoktu.İki sıra halinde düzensiz bir şekilde ateş çemberinin içinde duruyorlardı.Dev ateşlerin içinden hızla gelen bir mızrak gözüktü.Ön sıradakilerin kaçmak için yeterli zamanı vardı ama arka sırakadakiler geç kalmıştı.Mızrak arkadaki bir ağır zırhlının zırhını deldi ve ayaklarını yerinden keserek ateşin içine doğru fırlamasını sağladı.Sadece mızrak bile onu dakikalar içinde öldürmek için yeterli olsa bile şimdi çığlıklar içinde yanıyordu.Kalabalıktan bir anlığına çıt bile çıkmadı ama arkasından büyük bir tezahurat geldi ve arkasından alevlerin içinden Alers kendini gösterdi,tezahurat dahada güçlenmişti.
Kral yine kendi kendine konuştu;
"Şeytan kralda sonunda kendini gösterdi."
Alers ile suçluların arasında neredeyse yüzmetrelik bir mesafe vardı.Alers lunaparktaki bir çocuğun yüz ifadesine sahipti,saf mutlu bir gülümseme ve belinde çapraz şekilde duran kılıçlarını çekti;
"Biri gitti ondokuz kaldı.Kırmızı İblis;Aktif."
Kırmızı iblis:Oyuncu her öldürüşünde silahında parlaklık kızıllaşır ve silahın yıkıcı gücü belirli oranda artar.
Alers'ın kılıçları beyaz bir şekilde parlamaya başladı ve Alers yüz ifadesini değiştirdi alışıldık şeytani gülümsemesi kendini gösterdi.Alers suçluların üstüne doğru koşmaya başladı.Suçluların en yapılısı ağır zırhına güvenerek ileri çıktı elindeki kılıç neredeyse Alers'ın boyundaydı ve kılıcını kaldırarak beklemeye başladı.Alers iri adamla karşılamasına az bir mesafe kala adımlarını hızlandırdı ve sol elindeki kılıcınını yan tutararak adamın kaskını başından çıkardı,etrafında bir tur atıp sağ koluna güç verdikten sonra tek hamlede iri adamın başını ateşe sundu.Adamın havada tutup Alers için hazırladığı kılıcı Alers'ın hızına yenik düşmüştü.Alers'ın kılıçlarının parlaması kızıllaşmaya başlamıştı ve aynı anda rakibinin kanınından dolayı yüzü ve beyaz zırhıda kızıla boyanmaya başlamıştı.Bu sefer Alers'ın üzerine,kalan sekiz ağırzırhlı birden gelmişti.Alers kılıç,topuz ve baltaların hamlelerinden hiçbirşey yokmuş gibi kaçıyor ve zırhların boşluklarını hedef alıyordu. Sekiz ağır zırhlının üçü direk boyundan isabet almıştı ve ölmüştü geri kalan beşi ise eklemlerinden isabet alıp ayakta zor duruyordu.Alers'ın etrafında oluşan boşluğu fırsat bilip çevik bir atakla bir hafif zırhlı saldırmıştı Alers bunu farketmişti kılıcını soldan gelen hafif zırhlıya yöneltti ama ağır zırhlılardan biri içinde kalan son gücüyle baltasını Alers'a doğru savurdu.Alers sağ elindeki kılıca güç verdi ve baltayı savuran adamın zırh boşluğundan kılıcını boynuna soktu ama gücünü sağına verdiğinden sol taraftan gelen hafif zırhlıya güçlü bir savuruş yapamıycaktı.Alers bir yara alacağını düşürürken fazla güç veremeden savurduğu kılıç hafif zırhlının bir kolunu aldı ve kaburgalarında direk öldüren derin bir yara açtı.Alers savaş içinde ilkkez şaşırmıştı bu,yeteneği Kırmızı İblis'in bir sonucuydu yetenek akftifken sadece beş adam öldürmüştü ve kılıçları büyük bir yıkıcı güç kazanmıştı.Alers yeteneğini daha iyi anladıktan sonra daha önce yaraladığı ağır zırhlıların zırhılarını kağıt deliryormuşçasına deldi ve işlerini bitirdi şimdi karşısında sadece dokuz hafif zırhlı kalmıştı. Alers'ın yüzü ve zırhı tamamen kırmızıya boyanmıştı,üzerinden kan damlayan kılıçlarıda kırmızı iblis'in sayesinde kıpkırmızı parlıyordu.Alers hafif zırhlılara dönerek vücudunda kalan tek beyazlığı, dişlerini göstererek gülümsedi.Hafif zırhlılar Alers'ın baskısında dolayı birkaç adım geriye çekilmişti.Arenada derin bir sessizlik olmuştu ama sesizlik bozuldu;
-İyi iş Kırmızı İblis.
Arenada bir anda Kırmızı İblis diye güçlü tezahuratlar duyulmaya başlamıştı ve Alers'ın tanınacağı ismede karar verilmişti.Alers kısa süre içinde dokuz ağır zırhlının sekizini öldürmüştü ve sekizininde vücut parçaları etrafa dağılmıştı Kırmızı İblis yeteneğinin gücü kontrol edilemez bir duruma gelmişti.Alers son kalan adamın karşısına dikildi ve kılıçlarını kınına geri koydu. Şimdi adamın karşısında elleri boştu.Gördüklerinden dolay istemsiz bir şekilde titreyen adam bunun en büyük şansı olduğunu düşünerek atağa geçti.Alers adamın titrek kılıcından kolay bir şekilde sıyrıldı ve adamın boğazını tek eliyle tutararak havaya kaldırdı.Adam çırpınıyordu ve elinden kılıcı düşmüştü.Adamın hareketi kesildiğinde Alers adamı sert bir şekilde yere çaldı.Saçları kandan ıslanmıştı ve gözlerini tamamen kapatıyordu,zırhı yüzü tamamen kanla boyanmıştı ve yorulduğundan derin nefesler alıyordu.Ellerini havaya kaldırdı ve derin bir zafer çığlığı attı,seyircilerde Alers ile beraber bağıyordu.

Bölüm-15 Kirli Diplomasi (1)

Bölüm 15
Alers arenadan çıktı ve biraz soluklanmak için arenadaki odalardan birine girdi.Hemen arkasından kapıdan kral ve üstünde deri zırhlı kraliyet askeri olmadığı her halinden belli olan bir adam girdi.Kral Alers'ın kanlar içindeki haline bakıp gülümsedi ve yanında ki deri zırhlı ufak tefek adamı gösterdi;
"Bu Rats birliğinin başkanı Compa,bildiğin üzere krallığa bağlılılık yemini eden birçok birlik var.Bin kişilik Rats birliğide onlardan biri ama bu halka duyurulmadı yani şuan bizden başka hiçkimse Rats birliğinin Pinke Krallığı ile olan bağlantısını bilmiyor."
Alers elindeki ıslak bez ile yüzündeki kanları temizliyordu;
"Peki bunu benimde öğrenmemin sebebi ne?"
"Sana vereceğim görevde Rats birliğinin başkanı ve Rats birliği liderliğini kabul edecek."
Compa kafasını hafifçe eğerek Alers'ı selamladı ve Alers'da aynı şekilde karşılık verdi.Bu ufak selamlaşmadan sonra Kral tekrar ağzını açtı;
"Aslında eski kralın suikastinin ne amaçla yapıldığını ve kimin yaptığını biliyoruz.Babam yaşı ilerledikçe ülkesini sadece tahttan yürütmeye başlasada öncesinde kendi askerlerine liderlik eden bir kraldı ve ülkenin en iyi savaşçısı olarak biliniyordu yani onu basit bir suikastle öldürmek imkansız gibi birşeydi.Askerler sesleri duyup odaya girdiğinde babamın ölü bedenin yanında suikastçininde ölü bedenini buldular.Garina'nın genç kralı anlaşılan babam hakkında fazla bilgi sahibi değildi babamı tam olarak tanısaydı en azından iki suikastçi göndermeliydi.Biri babamı öldürmek için diğeri babamı zehirli kılıç ile yaralayan suikastçinin cesedini almak için."
Alers dinleyince hikayaedeki boşluğu farketti;
"Suikastçi'nin Garina Krallığından gönderildiğini nasıl anladınız?"
"Her krallık kendi suikasçilerini eğitir genelde annesiz babasız çocukları eğittiklerinden ne geçmişleri vardır ne gerçek bir isimleri bu yüzden bir kraliyet suikasçisini yakalasak bile ağzından laf alamazdık onlar sadece krallıklarını düşünür ama tabi bazı şeyler ipucu olabilir.Tih Gülü Özü'nü bir iğneye batırıp iğneyi rakibine saplamak yeterlidir.Bir iki dakika içinde solunum sistemini durdurur ve temiz bir ölüm verir.Cesedi ne kadar incelersen incele bir iğnenin battığı yeri bulamazsın ve sonunda bunun doğal bir ölüm olduğu düşünülür ama babam için solunum sistemi durmadan önceki bir iki dakika yeterli oldu ve suikasçiyi öldürerek öldükten sonra bile krallığını savundu.Şu an Tih Gülü Özü'yle Garina Krallığı'nın ne ilişkisi var diyorsundur büyük ihtimalle içinden,Tih Gül'ü sadece Garina Saray'ının bahçesinde bulunur ve bu gökkuşağı renklerindeki çicek Garina'nın krallık amblemindeki çicektir.Neyse anakonumuzdan sapmayalım genç Garina Kral'ı tahta üç sene önce geçti ve babam ile bir barış antlaşması yaptı bu iki kralda hayatta olduğu sürece devam edecekti yani demek istediğim savaş yakın."
Alers üzerindeki kanları temizlemişti,bezi bir kenara attı ve ayağa kalktı;
"Ve bizim görevimiz?"
"Garina'da bir kasaba vardır belki bilirsin "Ponera" diğer kasabaların aksine sağlam surları,kendine göre büyük bir askeri birliği,bir Lordu ve Meolari Krallığıyla sınır olduğundan büyükte bir stratejik önemi vardır.Sizin göreviniz basitçe anlatmak gerekirse bir ölüm görevi ama buna pek aldırmasınız sanırım nasıl olsa tekrar canlanıyorsunuz.Ponera'yı bir gece baskınıyla gürültüsüz alacaksınız, surlarına Meolari bayrağı asacaksınız ve Lord'un mührünü kullanarak başkente Meolari'nin büyük bir orduyla Garina topraklarına girdiğini ve Ponera Kasabası'nı kuşattığını yazacaksınız.E tabi haliyle Garina ordusu kasabayı tekrar almak ve "Büyük" Meolari odusunun ilerleyişini durdurmak için size doğru yürüyecek tam geldiklerinde formasyonlarını tam olarak almadan onları kasabanın güney kapısından yararak geçin ve dümdüz Meolari topraklarına ilerleyin.Emin olun orada sizi ve Garina ordusunu bir Meolari ordusu bekleyecek."
Kral ufak bir gülüseme gösterdi;
"Nereden haber almışlarsa artık.Hangi ordunun kazandığı bizim için önemli değil çünkü bizde bu sırada ana ordusundan yoksun Garina'nın bir kaç kalesini alacağız yani Garina'yı tehdit ederek barışa zorlayacağız henüz bir savaşa hazır değiliz."
Alers gerinerek esnedi;
"Yeni kralımız konuşmayı seviyor ama Garina ordularını hazırlamaya başlamıştır."
Alers elini Compa'nın omzuna koydu;
"Hadi Ponera'yı almaya gidelim."
***
Alers ve bin kişilik Rats birliği kısa molalar harici hiç durmadan üçgün at binerek Ponera köyü yakınlarına gelmişlerdi.En önde Alers'ın yanında at binen Compa hızını kesti;
"Ponera az sonra görüş alanımıza girecek.Bin askeri öyle kolayca içeri alacaklarını sanmıyorum?"
Alers güldü;
"İçeri girmesi kolay ama benimde merak ettiğim birşey var.Birliğinizin ismi,bir anlamı var mı?"
Alers'ın sorusunu duyan bütün Rats birliği üyeleri kahkaha attı;
"Garina Krallığı'nın güçlü birliklerinden Lions var bilirsin belki.Neyse kısa bir zaman öncesine kadar o birlikteydik,büyük bir birliktir biz ayrılmadan önce sekizbin kişiydi üye sayısı.Birlik daha kolay yönetilmesi için biner biner gruplara ayrılmıştı bende şuan Rats birliğindeki bin kişinin komutanıydım ama buraya sıkışmamızdan sonra lider ve komutanlar tembelleşip erkek aslan rolünü oynamak istediler.Bilirsin aslanların dişileri avlanırken erkekler yemeğin gelmesini bekler.Sonuçta ben onlar gibi olamadım ve şuan arkamdaki bin kişide ben destekledi yani ayrıldık.Asil ve güçlü olması gereken aslanların tembel ve acınası olduğunu gördükten sonra bizde sıçanlar olmaya karak verdik.Aslan ile beslenen sıçanlar."
"Garina-Pinke gerginliğini bildiğinizden de Pinke Krallığı'na bağlılık yemini ettiniz."
Compa'nın hikayesi bittiğinde Ponera'nın surlarının önüne gelmişlerdi.Kasabanın ana kapısı kapatılmış surlara askerler yerleştirilmişti.Suların tepesinden ağır demir zırhlı ve pelerinli bir adam aşşağı baktı;
"Kimsiniz ve Ponera'da işiniz ne !?"
Alers yukarıya baktı ve yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi.
"Ben Alers Rats birliğinin lideriyim.Bizler paralı askeriz Lord ile görüşmek istiyoruz."
"Lordumuzun paralı askerler ile görüşmek isteyeceğini sanmıyorum!"
Alers yüzündeki tebessümü yinede silmedi;
"Lordunuza sadece şunu sorun; 'Kapıdaki savaşa şehri gerçekten hazır mı?' "
Az önce gür sesi ile konuşan adam susmuştu ve birkaç dakika sonra kendini tekrar gösterdi;
"Lordumuz Rats birliği başkanı Alers'ı kabul edecek.Lütfen askerlerinizi surların önünden çekin ki kapıları açabilelim."
Compa askerleri alarak surların önünden uzaklaştı ve büyük kapı yavaş yavaş açıldı.Alers içeri girdi ona eşlik eden az önce surların tepesinden konuşan pelerinli adamdı.Alers kasabayı gözlemliyordu taş yolları şehiri andırıyordu ama bir şehirden çok daha küçüktü.Kasabanın her yerinden görülen büyük sarayın içine girmişlerdi.Diğer kapılara göre büyük olan kapıdan girerken Alers'ın kılıçlarını yanındaki adama verdi.Kapıdan girdiği gibi ilk dikkatini çeken içeride normalden fazla asker olmasıydı ama Alers onların tamınadığı ve daha önce adı duyulmamış bir paralı asker birliğinin lideri olduğundan bu gayet normaldi.Elli ellibeş yaşlarında,kırmızı parlak gömlekli ve hafif kilolu bir adama masanın arkasında ki sandalyede oturuyordu.Eliyle Alers'a oturmasını işaret etti.Alers adamı başıyla selamladıktan sonrda oturdu.
"Ben Lord Aleda,söyleyeceklerini dinliyorum."
"Lordum sizce bir paralı asker için en önemli şey nedir ?"
Lord kahkaha attı;
"Tabikide para."
Alers'da Lord ile beraber güldü;
"Haklısınız ama ondan önemli olan birşeyde vardır.Oda bilgidir efendim."
Lord Aleda yüz ifadesini sertleştirdi;
"Ne demek istiyorsunuz?"
"Pinke Kralı öldü ve sarayın içindeki güvenilir bir kaynak bana bunun kesinlikle bir suikast olduğunu söyledi.Bu büyük bir olaydı ve bende araştırmaya koyuldum.Bundan en büyük kimin çıkarı oldurdu ? Bu soru kafamı kurcalarken Garina Krallığı'nda olan birliğimden bir haber aldım.Garina ordusunda bir hareketlenme vardı ve sonra Pinke ile Garina arasındaki barış antlaşmasından haberdar oldum.Bu antlaşma iki kralda hayatta olduğu sürece geçerli olacaktı. Kısacası savaşın yakın olduğunu anladım"
"İyi kaynaklarınız varmış.Gerçekten etkileyici bilgilere ulaşmışsınız ama şuan burada değilde Garina ordusunda olmanız gerermiyor mu ? Bildiğiniz gibi burası Garina Krallığı'nın Pinke'ye en uzak köşesi."
"Lordum Garina Ordusu Pinke Krallığı'na girdiğinde Meolari Krallığı'nın bu açıktan yararlanıp sizi kasabanıza saldıracağını düşünmüyor olamazsınız değil mi?Garina ile Meolari'nin ilişkileri hep gergin olmuştur."
Lord Aleda şaşırdı;
"E-evet kesinlikle düşünüyorum!"
Alers'ın gözleri parladı,attığı ağını yavaş yavaş çekmeye başlamıştı;
"Binkişilik bir paralı asker birliğinin ne yardımı olabilir diye düşünüyor olabilirsiniz ama sizi temin ederimki birliğimde ki her asker elit savaşçılardır.Birliğimiz yeni olmasına rağmen birçok savaşta savaştı ama şimdiye kadar kişi sayısımızın az oluşundan ismimizi duyurmayı başaramadık.Siz aylık asker başı sadece 1 altın istiyorum,sizde farkındasınızdır ki bu elit savaşçılar için çok düşük bir ücret ama biz adımızı duyurana kadar paraya önem vermiyoruz.İsmimiz Lord Aleda'nın emrindeki Rats birliği olarak duyulacak ve lordum sizde büyük Meolari Ordusu'nu durduruan kahraman Lord olarak anılacaksınız!"
Lord'un gözleri hırs ile parladı;
"Komutan Alers'ın askerlerini içeri alın ve onlar için kalacak yer ayarlayın!"
Alers Lord'a büyük bir gülümsemeyle cevap verdi,artık ağındaki herşeyden habersiz tombul balığı görebiliyordu.
***
Alers ve Rats birliği askerlerin kaldığı yatakhanelerde yer olmadığı için büyük bir hana yerleştirilmişti.Handa Alers ve Compa aynı odada kalıyorlardı saat gece yarısına yaklaşıyordu.Alers planlarıyla ilgili Compa'ya daha hiç birşey söylememişti.Kasabanın çanı gece yarısını göstermek için çaldığında Alers oturduğu sandayeden kalktı;
"Compa bir günlük bir kasaba sahibi olmaya hazırmısın ?"
Compa gülümsedi;
"Evet ayrıca nasıl içeri bu kadar kolay girdiğimizi ve planında ne olduğunu merak ediyorum."
Alers şeytani tebessümünü gösterdi;
"Önce plan bir ara boş vakit bulursam diğer sorunuda cevaplarım.Birliğinde ki bütün suikastçi sınıfını olanları bu odaya çağır."
Compa tek tek suikasçilerine ulaştı.Bir kaç dakika içinde odanın içinde yirmiyi aşkın adam olmuştu.
Alers emir vermeye hazırdı;
"Toplam kaç suikastçi var ?"
Compa birliğini uzun zamandır tanıdığından hiç duraksamadı;
"22."
"Güney,Doğu ve Batı kapısına beşer suikastçi kuzeyde ki anakapıya ise yedi suikastçi gidecek.Dört saat sonra harekete geçeceğiz.Gittiğiniz kapıdaki muhafızları sessizçe öldürüp kapının kontrolünü alın bu kilit nokta şehirden hiç kimsenin çıkmasına müsade edemeyiz.İşiniz bittikten sonra Compa'yı haberdar edin oda bana haber verecek.Suikastçilerin görevi bu çıkabilirsiniz."
Odaya gelen suikastçilerden biri öne çıktı;
"Kırmızı İblis adını arenadan daha önce duymuştum.Bromma Şehri'nin kapısında bir yapay zekayı kurtarmak için dört oyuncuyu gözünü kırpmadan ve kanlı bir yolla öldüren bir adam ama şimdi bize yapayzekaları öldürmemizi emrediyorsun."
Alers gülümsedi;
"Kurtarmak denemez sadece o dört adamın görüntüsü hoşuma gitmemişti öldürdüm.Hem ister yapayzeka olsun ister oyuncu bir savaşçı veya bir asker öldürmeye hazır olduğu kadar ölmeyede hazır olmalıdır."
Suikastçi ufak bir kahkaha attı;
"Evet sen gerçekten iblissin."
Suikastçiler odadan çıktıktan sonra Alers tekrar Compa'ya döndü;
"Suikastçiler görevlerini yaptıktan sonra sen geri kalan savaşçılarını al ve gecenin karanlığıyla birlikte sessizce kasabayı koruyan askerlerin yatakhanelerini bas.Direnen olursa öldür ama katliam istemiyorum geri kalanları kasabanın zindanına kilitle.Askerlerin kontrolünü aldıktan sonra beni haberdar et.Saraya ben tek başıma gireceğim."
"Saraya tek başına girmek tehlikeli."
Alers gülümsedi;
"Asıl sizin yapacağınız iş tehlikeli o yatakhanede nereden baksan üçbin asker var bin savaşçınla onları kontrol altına almaya çalışacaksın.Sarayı bana bırak,askerler ile işin bittikten sonra zindanda beklemek için birkaç savaşçı bırak diğer savaşçıları kapılara dağıt kimsenin çıkmadığından emin olalım."
Compa ayarlamaları yapmak için odadan çıktığında Alers yatağa uzandı ve kafasını geriye yatırarak gökyüzünü izlerken ona gelecek haberi beklemeye başladı.Gökyüzüne bakarken zaman hiç olmadığı kadar çabuk geçmişti.Alers önündeki iletişim ekranından Compa'nın aramasını kabul etti;
"Yatakhaneyi kontrol altına aldık bir kaç kişi dışında pek direnen olmadı.Kapılarda kontrol altında şimdi senin zamanın."
Alers yerinden doğruldu ve boynunu bir sağa bir sol yatırdı.Taş yoldan saraya doğru yürümeye başladı.Sarayın kapısında bekleyen iki muhafız onlara doğru bir karartının yaklaştığını gördü.Kısa bir süre sonra karartının içinden bir ses duyuldu;
-Kırmızı İblis;Aktif
Sesin ve karartının ne olduğunu anlamadan ikiside boğazlarındaki demirin soğukluğunu hissettiler ve acının ardından bitmeyecek rüyalarına daldılar.Alers'ın kılıçları kızıllaşmaya başlamıştı yüzünde ise herzaman ki şeytani gülümsemesi vardı.Kılıçlarını yere sapladı ve iki eliyle büyük kapıyı açtı.Sarayın karanlık koridorlarında sadece ayak sesleri duyuluyordu.Alers sarayın merdivenlerinde bekleyen muhafızı gördü muhafızın ise tek görebildiği kalbine saplanan kızıl bir ışıltıydı.Alers merdivenlerden en üst kata çıktı ve koridorun sonunda bir kapının önünde bir asker bekliyordu;
"Kim-"
Asker sözünü bitirmeden Alers kılıcını askere fırlattı.Koridorun karanlığında kırmızı bir ışık uçuyordu ve son durağıda askerin alnıydı.Alers dört kişiyi öldürdükten sonra kılıçlarının yıkıcı ve kesici gücü artmıştı.Tahta kapıyı ortasından kumaş gibi keserek içeri girdi.Lord duvara yaslanmış elinde bir kılıç tutuyordu.Alers ufak bir kahkaha attı;
"Lordum hayatınızın değerini bilin."
Alers çevik bir hamleyle Lord'un elinde kılıca vurarak düşürdü;
"Yoksa hayatınız elinizdeki kılıç kadar kolay kayar ellerinizden."
Alers iletişim ekranını açarak Compa'yı aradı;
"Lord elimde saraydada sorun yok ama bir kaç asker gönder Lord'umuzu zindana götürsünler ve cesetleri kaldırsınlar halk ürkemesin."
***
Alers Lord'u askerlere bıraktıktan sonra dışarı çıktı hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı.Savaşçılar surlara Meolari Krallığı'nın bayraklarını asıyolardı.Compa Alers'ın yanına geldi;
"Artık tek yapmamız gereken Garina başkentine bir mektup göndermek ve onların ordusunu beklemek."
Alers gülümsedi;
"Mektubu gönderdim yani artık tek olayımız elli binlik Garina ordusunu yarmak ve Meolari topraklarına girmek.Ahh ilk kez bu kadar heyecanlanıyorum."

Bölüm-16 Kirli Diplomasi (2)

Bölüm 16
Kasaba olabildiğine sessizdi,Alers kasabanın yerel halkı için sokağa çıkma yasağı koyalı iki gün oluyordu.Sessizliği surun dışından gelen,gittikçe büyüyen ayak ve at nallarının sesi bozuyordu.Surdaki Rats birliği savaşçılarından biri kasabanın içindeki sessizliğide son verdi;
"Misafirlerimiz geldi!"
Alers yavaş adımlarla kuzey suruna çıktı ve ufuk çizgisinde gittikçe çoğalan Garina ordusunu gördü;
"Herkes atlara!Güney kapısında pozisyon alın!"
Kasabadaki Rats birliği savaşçıları surları ve bekledikleri yerleri bırakıp atlarına binip güney kapısına doğru ilerlemeye başladılar.Alers kuzey surunda tek başına duruyordu.Garina ordusu kuzey surlarında mesafa alarak durdu aralarından bir atlı kuzey suruna doğru dörtnala koşmaya başladı.Surun önüne geldiğinde sertçe atının dizginlerini çekti ve atını şahlandırdı.Adam surların altında olmasına rağmen yukarıdan ne kadar iri olduğu anlaşılıyordu,üstündeki ağır plaka zırh tamamen yeşildi,yeşil kaskının üstünde beyaz bir tüy vardı ve sırtında büyük bir balta;
"Ben büyük garina ordusunun generali Kwisk! Şehri teslim etmeniz için sizi uyarıyorum bir daha ki uyarım çelik ile olur!"
Adam sözlerini bitirdikten sonra Alers'a bakarak atını korkusuzca surların önünde bir ileri bir geri sürmeye başladı.Alers adama cevap olarak bir gülümseme verdi ve Kwisk'in görüş alanından çıktı.
Kwisk cevap alamadığını görünce kaskının göz siperini açtı,surların dibine tükürdü ve atını tekrar orduya çevirdi;
"General Bandon ve askerleri bu surda kalacak!General Edmir doğu suruna ve General Unkar güney suruna!Batıdaki büyük kapıyı bizzat ben alacağım surlarda okçular olmaması dikkatinizi dağıtmasın gardınızı düşürmeyin!"
Alers güney kapısında atının üstünde dururken bile gökyüzünü titreten generalin sesini duyuyordu.Alers atını öne sürdü ve arkasını dönerek Rats savaşçılarına baktı önce dışarıda bağıran General Kwisk'in taklidini yaptı ve Rats savaşçılarını kahkahaya boğdu sonra tekrar şeytani gülümsemesini gösterdi;
"Meolari sancaklarınızı kaldırın ve hazır olun,biz dışarıdaki askerlerin üstünden geçtiğimizde sağ kalanlardan herbiri bizim bin kişi olduğumuzu değil yüzbin kişi olduğumuzu anlatacak.Kapıyı açın ve uyarıyorum hepsini öldürmeyin bırakın birkaç kişi yüzbin kişi olduğumuzu sansın."
Alers şeytani gülümsemesini sonkez Rats birliği savaçılarına gösterdi ve atını kapıya doğru çevirdi. Kapının dışındaki sesler yoğunlaşmaya başladığında güney kapısı açıldı ve ilk görülen siyah bir atın üstündeki beyaz hafif zırhlı bir adam oldu ondan sonra kapıdan dışarı diğer atlılarda nehir gibi akmaya başladı.General Kwisk'in güney kapısına gönderdiği onbin asker daha yeni kapıya varmıştı ve formasyona geçememişti bu yüzden üzerlerine atlılar gelirken mızraklarını kaldıracak zaman bile bulamadılar bazıları dörtnala koşan atların altında kalarak bazılarıda atların üstündeki savaşçıların darbeleriyle öldüler.Alers ve Rats birliğinin amacı savaşı kazanmak değildi güney kapısında ki birlikleri yardılar ve Meolari sınırına doğru devam ettiler.Haber kısa sürede General Kwisk'e ulaşmıştı;
"Bütün atlılar!Hücuma geçiyoruz Meolari sınırına! Piyadeler formasyonunuzu bozmadan bizi takip edin tuzak kokusu alıyorum!"
Meolari-Garina sınırında sarı sancaklar yükseliyordu atın üstündeki bir adam atı ölümüne koşturuyordu ve sancakların arasına girdi,adam nefes nefese atından indi;
"General Persim!Bizim sancaklarımızı taşıyan bin atlı Antone Deresi'ni geçti hemen arkasında en az onbeş bin kişilik bir Garina atlı birliği var ve atlı birliğine gördüğüm kadarıyla General Kwisk öncülük ediyor!"
Uzun altın saçlı genç general yüz ifadesini hiç değiştirmedi,saçlarını gözünün önünden arkaya attı ve gümüşi kaskını eline aldı;
"Atlıları hazırlayın onları atlılar ile karşılayacağız.Sınırın ötesinde birliğimizin olduğunu bilmiyordum bu yüzden bizim sancaklarımızı taşıyan birliğe karşıda tetikte olsun askerler."
General Persim atının üstünde ön safa çıktığında ufuk çizgisinden yükselen sarı Meolari sancaklarını gördü,sarı sancakları geçiş törenini yaptıktan sonrada bu sefer ufukta sayılayamacak kadar fazla yeşil sancaklar kendini gösterdi.Genç general kaskını sakince taktı ve sağ kalçasındaki uzun kılıcı çekerek havaya kaldırdı.Bir anda koşmaya başlayan askerler tozudumana katmıştı.Alers sarı sancakları görünce yüzünde bir gülümseme belirdi;
"Üçgen formasyona geçin!Aramızdan biri düşerse arkanıza bakmayın,hedefimiz sadece Meolari ordusunu yarıp geçmek!"
Alers emirlerini verirken arkasında sinirden kuduran ve yirmibin atlıyı üzerlerine süren General Kwisk'in bağırışları duyuluyordu.Alers ve Rats birliği üçgen formasyona geçerek artık Meolari ordusunada saldırgınlıklarını göstermişlerdi önlerinde ve arkalarında üzerlerine koşan toplam kırkbin süvari vardı,Alers ve Rats birliğinin tek avantajı bu iki büyük ordununun birbirinede düşman olmasıydı.Alers ve General Persim'in birliği buluştu ve ilk duyulan çeliklerin çarpışmasıydı.Alers atının üstünde her darbesiyle kılıcının kırmızı parlaması bir ton daha koyulaşıyordu.Alers'ın atı bir kılıç darbesiyle inledi ve Alers kendini yerde buldu.Meolari ordusunu yaran Rats birliğine bir anlığına baktı ama emri bizzat kendisi vermişti biri düşerse sakın arkanıza bakmayın diye.Alers hala yerdeyken zaman bir anlığına durdu ve Alers yüzünün üstünde bir atın toynağını gördü ani bir refleks ile atın tam Alers'ın kafasını parçalayacak olan bacağını kesti.At Alers'ın hemen üstünde takla atarak yere kapaklandı.Alers ayağa kalktı ve etrafına baktı kısa bir zamanda toprağın üstü kan,ölü atlar ve ölü insanlarla dolmuştu.Süvariler atlarını çarpıştırıyordu ve süvari saflarının arasından yavaş yavaş her iki ordununda piyadeleri dökülmeye başlamıştı.Alers atından düştükten sonra nereye ilerlemesi gerektiğine karar veremiyordu etrafı birbirini katleden askerler ile dolmuştu ve yön duygusun tamamen kaybetmişti.Alers'ın tek tesellisi öldüreceği adamı biliyor olmasıydı çünkü iki ordununda askerleri Alers'a hiç duraksamadan saldırıyordu.Alers dümdüz ilermeye karar verdi burası bir asker denizide olsa bir yerde karaya varacağını umuyordu. Bir zaman sonra arkasını dönmüş ve tezahurat yapan askerleri gördü.Alers askerleri kılıçlarıyla biçerek ufakta olsa bir boşluğun içine çıktı.Kısa bir süre sonra boşluğun sebebini anladı.General Persim ve General Kwisk atlarının üstünde birbirleriyle çarpışıyorladı.Alers gülümsedi;
'Sonunda dişime göre birkaç rakip.'
General Kwisk Alers'ı gördüğünde biran bile tereddüt etmeden büyük baltasını Alers'a doğru savurdu.Alers sıyrıldı ve bir kahkaha attı;
"İkinizinde atların üstünde olması hiç adil değil."
Generaller tekrar birbirleriyle çarpıştığında Alers ikininde atlarının ayaklarına bir çizik attı ve generaller Alers ile aynı kaderi paylaşarak atlarının üstünden yere kapaklandılar.Kendi generallerini tezahurat yapan askerler bir anda sessizleşti ve iki generalinde yerden kalkmasıyla bağıraşlar yine duyulmaya başladı.Kwisk yerden uzun baltasını aldı ve kaskının göz siperini açtı;
"Meolari ordusundan değilsin,Garina ordusundan hiç değilsin kimsin sen !?"
Alers şeytani gülümsemesini takındı ve boynunu bir sağa bir sola yatırarak kütletti;
"Annen küçükken sana hiç Şeytan Kral ile ilgili hikayeler anlatmadımı koca adam?"
Alers arkasından gelen uzun kılıcın hamlesini kılıcıyla karşıladı ve kılıcın sahibine baktı.Gümüşi çelik zırhın içinde kaskının boşluklarından altın rengi saçlar dökülen ve bir elinde uzun kılıç diğer elinde metal bir kalkan olan bir adam.Alers'ın adamın Meolari ordusunun generali olduğunu anlaması uzun sürmedi.Artık mücadele üç kişinin arasındaydı ve iki generalde Alers'dan bir baş uzundu.Üç adamın silahları askerlerin açtığı boşlukta çarpışmaya başladı.İki general içinde çok güçlü tezahuratlar yükseliyordu.Alers büyük balta üzerine gelirken kenara çekildi ve baltanın yere saplanmasına izin verdi.Kılıcını tek eliyle savurduğunda General Kwisk'in üstünde ki çelik zırh bir çığlık attı ve yeşil zırha gümüşi bir çizik atıldı.Kwisk bir kahkaha attıktan sonra Alers tek kılıcını kınına soktu ve diğer kılıcını iki elle tutmaya başladı.Savaş anında Alers deri zırhı dolayısıyla tüm hamlelerden ya kaçıyor yada kılıcıyla engelliyordu,büyük baltalı Kwisk zırhına o kadar güveniyordu ki bazı hamleleri bilerek direk göğsüyle karşılıyordu ve diğer general Persim ise bütün hamleleri sol elinde ki çelik kalkan ile karşılıyordu.Alers asıl savaşın bu iki adam arasında olduğunu farketmişti çünkü Alers'ın ölümü iki ordu içinde birşey ifade etmeyecekti ama bu iki adamdan biri düşerse ayakta kalan bu savaşında galibi olacaktı.Sadece Alers ayakta kalsa bile iki sinirli ordunun hışmına uğrayacaktı.Alers bunu anladıktan sonra durum ya öl yada öle dönüştü.Bu kısa düşünme anı sırasında Alers iki adamın arkasında kaldığını farketti önünde balta ve arkasında uzun kılıç Alers'ın başı için yatay bir şekilde geliyordu.Alers bir kalp atışı süresi içinde aşağı eğildi ve büyük balta Persim'in göğsüne saplandı aynı anda Persim'im uzun kılıcı ise Alers'ın koluna saplanmıştı.Büyük tezahuratlar bir anda durdu.Alers niye Garina ordusu sevinmiyor diye düşünürken elindeki kılıcın Kwisk'in zırhını delip kalbine saplandığını gördü ve kılıcı sapladığı andaki duruşunun onun boynunu koruduğunu farketti.Alers kıpkırmızı parlayan kılıcını yavaşça çatırmadalar arasında Kwisk'in kalbinden çekti ve kılıç tam olarak Kwisk'ten ayrıldığında elinde balta elinden kaydı.Kwisk ve Persim aynı anda yere yığılmıştı.Alers koluna yandan saplanan uzun kılıcı kolundan çıkardı yavaş yavaş görüşü bulanıklaşmaya başlıyordu ve ayakta düzgün duramıyordu.Tam o anda Alers gökyüzünü gördüğü sandı ama bu mavi gökyüzünden daha koyuydu ve gözlerini kısıp dikkatli bakınca onların mavi sancaklar olduğunu farketti.Bir mavi sancak denizi iki orduyu yarıp geçiyordu.

Bölüm-17 Yeni Dünya Hakkında Eski Bilgiler- Kirli Diplomasi (3)

Bölüm 17
Alers gözlerini yavaşça açtı ilk gördüğü şey çadır bezi olmuştu.Yerinden doğrulurken sağ kolundaki acıyı hissetti ancak koluna baktığı zaman zırhının üstünün çıkarılıp kolunun sargılandığını gördü.Yavaşça çadırın perdesini itti ılık rüzgarı çıplak üst vücudunda hissetti.Bir yanda ölü bedenler gömülürken diğer tarafta zafer eğlenceleri vardı.Alers meraklı bakışların arasından hemen yakında ki büyük çadıra doğru yürümeye başladı.Çadırın girişinde mızraklı bir muhafız duruyordu,muhafız şüpheci gözler ile Alers'ı süzdü;
"Çadıra sadece üst düzey komutanlar girebilir."
Alers muhafıza iyice yaklaştı,yüzüne soğuk gözler ile baktı ve yarım miğfer giyen muhafızın yüzüne bir yumruk indirdi.Kolu kılıçtan aldığı derin yara sonucu acı verici bir şekilde kasılmıştı ama bu pek Alers'ın umrunda değildi.Çadırın perdesini kaldırdı Alers'ı gören herkesin yüzünde ki gülümseme kayboluyordu tek bir kişi hariç; Kral.Alers'ın arkasından yüzü kan içinde olan muhafız çadıra girdi.Bu durum bile Kral'ın gülümsemesini silmeye yetmedi;
"Cesur komutanlarım,kutlamalara akşam devam edeceğiz.Herkes çıkabilir."
Çadır hızla boşalmaya başlamıştı.Odada Alers haricinde Kral ve kırık burnuyla muhafız kalmıştı.Kral bakışlarını muhafıza çevirdi gülümsemesi tehditkarlaştı;
"Herkes dedim."
Muhafız kafasını eğerek çadırdan çıktıktan sonra Alers ve Kral başbaşa kalmıştı.Kral Baskiya ayağa kalktı ve boşalmış kadehini şarap ile doldurdu;
"Senin ve Rats birliğinin kahramanlığı bize savaşı kazandırdı."
Alers öfkesini kontrol altına aldı;
"Kralımız gerçek planını bize anlatsaydı dahada yararlı olabilirdik."
Kral ufak bir kahkaha attı;
"Size bunun bir ölüm görevi olduğunu belirttim içinize herhangi bir umut ekseydim bu kadar gözükara olamazdınız ama istersen şuan anlatabilirim."
Alers masada duran kadehlerden birini eline aldı ve şarap ile doldurdu;
"Bizim sayemizde Meolari'nin dikkatini Garina'ya çektiniz ve ordunuz ile kolay bir şekilde dağın arkasında saklandınız.İki ordu birbirini yıprattığında kendiniz gösterdiniz ve iki orduyu birden yok ettiniz.Aklıma takılan şu Garina'nın içinden böyle büyük bir orduyu nasıl geçirdiniz?"
"Sen Garina ordusunu Meolari sınırına çekince Garina'daki kalelerin savunması büyük ölçüde zayıfladı yolumuzun üstündeki her kaleyi aldık tabi bunda çoğu kalenin içinde casuslarımızın olmasıda büyük etki sağladı bazı kalelerin kapısı kendi kendine açıldı.En zoru başkentti ama sessiz ilerlememiz sayesinde başkent hala bir saldırı beklemiyordu ve bir gece baskınıyla başkent ve Garina Kral'ının kafası aynı anda düştü.Şimdi Garina bizim topraklarımıza katılıyor ve Meolari bize vergiyle bağlandı."
Alers gülümesedi;
"Evet kralımız çok zeki,savaş bittiğine göre Pinke'ye dönebilir miyim?"
Kral sandalyede asılı olan kını eline aldı,içindeki kılıcı çekti ve Alers'a doğrulttu;
"Bir kral böyle bir görev için iyi bir ödül vermezse kötü bir kral olarak anılır."
Kılıcı tekrar kınına soktuktan sonra kılıcı Alers'a uzattı.Kılıç Alers'ın kılıçları gibi kısa bir kılıçtı,siyah kabzasının üstünde koyu mavi renkli zümrütler işlenmişti ve çelikte kılıcın kabzası gibi gölgeli siyah bir renkteydi.Alers belindeki kılıçlardan birini kınından çıkardı ve elindeki siyah kılıcı onun yerine kına yerleştirdi.Elindeki kılıcı ise yere sapladı;
"Bu savaşın kazanılmasında benden fazla payı olan kılıç bu.Üstünde hala büyük general Kwisk'in kanı var.Cömertliğiniz karşısında bende size bu kılıcı sunuyorum."
Yeni Kralın İsteği görevi başarılı.
1000 Nam kazanıldı.
100 Altın kazanıldı.
Güç +20
Çeviklik +20
Dayanıklılık +20
Level atladınız. 7X

***
Yeni Dünya Hakkında Eski Bilgiler

Harita: a5MY6z.jpg


Xer
Elf krallığı.Asıl diyarları Terkedilmiş Topraklar olsada beş bin yıl önce o toprakların en uzağına göç ettiler.Göçün sebebi bilinmiyor ama eski kitaplarda Terkedilmiş Topraklar'da ki şeytanlardan bahsediliyor.
Serian
Ork krallığı.Büyük elf göçü gerçekleşene kadar Cüce Krallığı Jheg ile rekabet içindeydiler ama elflere kaybedilen topraklar orkların kinlerini Xer'e çevirdi.
Jheg
Cüce krallığı.Beşbin yıl önce iki krallığa bölündü;Kuzey Jheg ve Güney Jheg.Ork Krallığı elflerin gelmesiyle beraber cüceler ile aralarındaki husumeti bir kenara koyup cücelere elflere karşı müttefiklik önerdi.Jheg Kral'ı bu teklifi kabul etmese de kralın kardeşi ve orduların komutanı olan General Dunhal teklifi kabul etti ve orklardan aldığı topraklarda Kuzey Jheg'i kurdu.Cüce ırkının savaşçı çoğunluğu Kuzey Jheg'de madencileri Güney Jheg'de yaşamaktadır.
Wriea
Karanlık Elf krallığı.Karanlık elfler ve elflerin ilk karşılaşması beşbin yıl önce olmuştur.Büyük elf göçünde Karanlık Elf krallığının kralı elflere topraklarından geçiş hakkı tanıdı ve orklar ile cüceler ittifaka girdiğinde Karanlık Elflerde Elfler ile ittifak yaptı.
Alpfhen
Melez krallığı.Üç bin beşyüz yıl önce dört ırkın ortak kararı ile kurulmuş ticaret merkezi.Toprakların tarafsızlığını koruması açısından her ülke kendi topraklarında ki melezleri buraya yerleştirmiştir.Halk ve yönetim melezlerden oluşmaktadır.
Kurna
Fasel Sıradağlarının arkasında kalan ada,insanların anavatanı ve ilk krallığı.İnsanların bu adada ne kadar zamandır var oldukları bilinmiyor ama ilk ana karaya çıkışları üçbin yıl önce oldu.Anakaraya çıkarak askeri açıdan zayıf olan Güney Jheg'i işgal ettiler ama orkların ve Kuzey Jheg'in krallığı tekrar geri almaya geldiklerinde sayıca az olduklarından dolayı yenildiler ve anakara daki tüm insanlar savaş ganimeti olarak köle olarak alındı yada satıldı.
Optin
Anakarada ki ilk insan krallığı.Anakaradaki insanlar binsene boyunca dört büyük ırkın köleleri olarak yaşadıktan sonra ikibin yıl önce ork-cüce ve karanlık elf-elf ittifaklarının insan köleleri kendi kontrollerine almak için yaptıkları Optin Savaşında İsimsiz Kahraman liderliğinde insanlar isyan etmiştir.İsyanın başarısı sayesinde Xer ve Serian'ın arasındaki Optin olarak anılan toprakları alıp bir krallık kurmuşlardır ve anakaradaki insanların köle devrini bitirmişlerdir.
Arenol
İnsan krallığı.Bin beşyüz yıl önce Zümrüt Denizi'nin(Eski ismi Goblin Denizi) ortasında ki büyük adada kurulmuş krallık.Kurna'nın Filo Amirali Arnol,filosuyla beraber Goblin Denizi olarak anılan yeşil denize yelken açmıştır ve büyük adayı goblinlenlerden temizleyerek Kurna halkının bir kısmının bu adaya yerleşmesine öncülük etmiştir.Bu yeni topraklar yaklaşık beşyüz yıl boyunca Kurna'ya bağlı kalsada sonradan bağımsızlığını ilan edip yeni bir krallık olmuştur.
Pinke,Garina ve Meolari
İnsan krallıkları.Bu üç krallığı tek bir krallık olarak bin yıl önce Kurna Kralı'nın küçük kardeşi Prens Ela kurmuştur.Maceracı bir yapısı olan Prens Ela büyük goblin kabilelerini geçtikten sonra devler diyarına ulaşmıştır,dev ırkı nüfusu az olmasına rağmen elinde büyük topraklar tutuyordu hatta topraklarının 3/4 oluştururan yarımadada hiçbir dev yaşamıyordu ama diğer ırkların devler ile ilişkileri kısıtlı olduğundan ve devler kapalı bir toplum olduğundan bundan kimsenin haberi yoktu. Prens Ela devlere hediyeler sunarak onlardan bu yarım adayı aldı ve tekrar Kurna'ya giderek denizi cömert,heryeri yeşil yeni topraklardan bahsetti.Halkın arasında yayılan bu söylenti yeni toprakların göç almasına sebep oldu ve yeni krallık kuruldu.Prens Ela krallığını kurduktan onbeş yıl sonra krallığın yönetimini üçüz oğulları Meolari,Garina ve Pinke arasında üçe bölerek kimsenin daha önce gidip dönemediği Terkedilmiş Topraklara yelken açtı.Gidişinin üzerinden yirmiyıl geçince dönmeyeceğine kesin gözüyle bakılınca oğulları toplanıp krallığı üç krallığa böldü ve krallıklar yeni krallarının isimleriyle anılmaya başladı.
Devler Diyarı
Devlerin yaşadığı bölge.Boyları üç ile üçbuçuk metre arasında değişen fazla zeki olmayan devler bu topraklarda Büyük Goblin Kabileleri ile hiç bitmeyen bir savaş içindedir.
Büyük Goblin Kabileleri
Onüç büyük kabileden oluşan goblin toprakları.Elflerin toprakları terketmesiyle o bölgeye yerleşmilerdir ama onlar bile korkudan Terkedilmiş Topraklara fazla yaklaşamamıştır.
Terkedilmiş Topraklar
Beşbin yıl önce Elflerin terkettiği topraklar.Elflerden sonra oraya gidenler geri dönememiştir.
***
İnsanların Anakaraya Çıkışı
Üçbin yıl önce insan ırkı Kurna adasındaki fazla nüfus dolayısıyla topraklarını büyütmek istedi. Açık havalarda adadan bile gözüken Fasel Sıradağlarına bir keşif düzenlemişlerdir ve dağların arkasının yaşama uygun olduğunu farkettiler.Bundan sonra bir yıl boyunca hazırlık yapıldı ve hazırlığın sonucunda üçbin gemi yeni topraklar için yelken açtı.Yaklaşık üçyüz bin kişilik grup Fasel dağlarını geçtiklerinde cüceler ile karşılaştılar ve askeri açıdan zayıf olan Güney Jheg'i işgal ettiler ama Kuzey Jheg ve Serian'dan gelen büyük yardım ile yenilgiye uğradılar. Savaştan sonra sağ kalan insanlar üç krallık arasında bölüştürüldü.Kuzey Jheg ve Serian insanları kendi köleleri olarak kullanırken Güney Jheg insanları Alpfhen'de elflere ve karanlık elflere sattı sonuç olarak anakaradaki insanların bin yıl sürecek olan köle çağı başladı.
Optin Meydan Savaşı
İki yüz otuz binlik Elf-Karanlık Elf orduları ve iki yüz kırk binlik Ork-Cüce orduları Optin'de karşı karşıya geldi.Savaşın sebebi iki tarafında insan köleleri kendi elinde tutmak istemesiydi.İnsaların anakaraya çıkışından bin yıl sonra insanlar savaşlardada büyük rol oynamaya başlamıştı.Cüce-Ork ve Elf-Karanlık Elf ordularının neredeyse yarısı köle insan askerlerden oluşuyordu ve insan ırkını tamamen kendi tarafına çeken krallık üç bin yıllık bu kadim savaşa son verebilirdi.Elf Kralı bu savaşta insan köleleri ileride daha fazlasını elde edebilmek için feda etmeyi düşünüyordu.İki yüz kırk bin kişilik Ork-Cüce ordusunun belkemiği büyük atlara binen iri orklardan oluşan yüz bin kişilik süvari birliğiydi.Elf Kralı zeki bir adamdı ve askeri olarak Karanlık Elf Kralından daha güçlüydü bu yüzden savaştaki hareketlerin hepsine karar veren oydu.Elf Kralı komutanlarını topladı ve savaşta izleyecekleri taktiği anlatmaya başladı,insanlara liderlik eden isimsiz tek insan komutanda büyük masadaydı.Elf kralının anlattıklarına göre yirmi binlik insan süvari birlikleri sahte bir saldırı yapıp geri çekilecekti süvariler geri çekilirken yetmişbinlik insan piyade birliği üzerlerine gelen büyük ork süvarilerini durdurmak için saldırıya geçecekti ve insan piyadeler ile ork süvariler karşı karşıya geldiğinde Elf-Karanlık Elf büyücüleri ve okçuları düşman dost ayırt etmeden o bölgeye saldıracaklardı.İsimsiz komutan biran için bile öleceğini düşünmedi onun düşündüğü birçoğunu tanıdığı altındaki insan askerlerdi.İnsanlar her ne kadar köle olsada çoğalmaları açısından hepsine bir aile kurulmuştu ve çoğunun çocukları vardı ama onlar diğer ırklara göre sadece hizmet etmesi gereken maymunlardı.

Beşgün süren sessizlik bozulmuştu Elf Kralı saldırıyı düzenlemeyi düşünüyordu ama isimsiz komutan hiçbiryerde bulunamıyordu.Elf Kralı bunu umursamadı insanların başına kendi cesur komutanlarından birini geçirdi.Hazırlık emri geldiğinde insan piyadeler silahlarını aldı ve süvariler atlarına bindi.Sağ kanatta bulunan insan süvarilere saldırı emri geldiğinde süvariler yönlerini hemen yanlarında ki yetmiş bin kişilik Elf-Karanlık Elf piyadelerine çevirdiler ve saldırmaya başladılar.Elf Kralı şaşkındı ağzından herhangi bir kelime çıkmıyordu tam o anda insan piyadeleride sol tarafta bulunan Elf-Karanlık elflerin yirmi bin kişilik süvarilerine saldırmaya başlamıştı.İnsan piyadelerinin bir kısmı yönlerini elf-karanlık elf piyadelerine çevirmişti ve onları insan süvarileriyle insan piyadeleri arasında bırakmışlardı.Küçük bir kısım insan piyadesi ise ordunun hemen arkasında ki yakın mesafede etkisiz olan okçular ve büyücülere saldırıyordu.Elf-Karanlık Elf ordusu kaçmaya başlamıştı.Elf Kralının etrafındaki yüz süvari birbiri ardına düşüyordu Elf Kralı sonunda içi kin ile dolmuş iki gözle karşılaştı ve sonrasında boğazında çeliğin soğunu hissetti.

Tüm bunlar olurken Cüce-Ork ittifakı diğer orduda çıkan isyandan isimsiz komutanın onların safına geçmesi sayesinde haberdardı ve bütün ordu savaşı bitirmek için düşmana doğru yürüyorlardı.Cüce-Ork ordusunda hiç insan süvari yoktu ama yüz kırk bin kişiden oluşan piyadelerinin yüz bini insandı ve geri kalan kırkbini cücelerdi.Düşman görüldüğünde atının üstünde ki Ork Kralı hiç tereddüt etmedi ve atını dörtnala koşturmaya başladı tabi bunun olmasında savaşasın başında iki yüz otuzbin olan düşman kuvvetlerinin sayısının seksen bine inmesininde büyük etkisi vardı.Süvariler koşmaya başladığında isyan eden insanlar mızraklarını havaya kaldırmıştı.Orklar ilk saldırıda piyadelerin savunmasını yaramadılar ama büyük zarar verdiler Ork Kralı cüceler ve insanların nerde kaldığına baktığı sırada bunun Elf-Karanlık Elf ordusunun bir hilesi olduğunu düşündü ama etrafta hiç Elf veya Karanlık Elf yoktu,isimsiz komutanın uzun kılıcı Cüce Kralının karnına girmişti ve isimsiz komutan kılıçla birlikte onu havaya kaldırıyordu.Göz açıp kapayıncaya kadar kralları öldürülen cücelerde krallarıyla aynı sonu yaşadı,Ork Kralı ne kadar süvari birliğinin bir kısmını arkalarında ki isyancı insan piyadelere göndermeyi denesede piyadeler fazla yakındı ve süvarilerin gerekli hızı almak için mesafesi yoktu bunun sonucunda en güçlü süvari birliği olan ork süvarileri iki büyük piyade birliğinin arasında kalınca ancak ufak bir direnç gösterebildiler.Savaşın sonunda savaş meydanında ayakta kalan tek ırk insan ırkıydı,toprak her ırkın kanına doymuştu.İnsanlar Optinde kamp kurduktan sonra isimsiz komutan savaşın tarafları olan dört ülkeyede elçiler gönderip anlaşma için ülkelerin yeni krallarını Optin'e çağırdı.Görüşmeler sonucu savaştaki ülkelerdeki ve Güney Jheg'deki insan kölelerin Optin'e gönderilmesine,insanların köle statüsünden çıkmasına,Xer,Serian,Wriea'nın sınır bölgesi olan Optin bölgesinde yeni bir insan krallığı kurulmasına,Kuzey Jheg'in ise Alpfhen'den ki ticaret haklarının yarısını yeni insan ülkesine devretmesine karar verildi bunun karşılığında ise ülkeler arası yüz yıl sürecek bir saldırmazlık antlaşması yapıldı.İnsanların bu görüşmeden bu kadar karlı çıkmasının ana sebebi isimsiz komutanın Xer'i Serian'ın yanında yer almak ile Serian'ı ise Xer'in yanında yer almak ile tehdit etmesiydi.Yeni krallığın kralı isimsiz komutan oldu,isimsiz komutan kendisi gibi krallığınıda isimsiz bırakmayı seçti ama yüzyıllar sonra bulunduğu bölgeden dolayı bu krallık Optin Krallığı olarak anılmaya başladı.İsimsiz komutanın neden bir ismi olmadığı hala tartışılır.Kimi tarihçilere göre o zamanın geleneği açısından çoğu kölelere isim verilmemesinden dolayıdır ama bazı tarihçilerde bunu isimsiz kahramanın Kurna'nın İsimsiz Tanrı'sına ithafen yaptığı fikrindedir.

Bölüm-18 Karanlık Elf'in Hazinesi (1)

Bölüm 18
Alers'ın Pinke'ye dönüş yolunda aklını kurcalayan konu bu yeni dünyanın günümüzde ki durumuydu.Kralıklların birbirine bakış açısı,ekonomik ve askeri güçleri ve daha bir çok şey.Geçmişi kitaplardan öğrenmek mümkündü ama bu tür şeyler kitaplardan öğrenilemezdi fakat bu konunun önemi fazlaydı kralların ve soyluların hareketleri Alers'ın kafasında bazı boşluklar oluşturuyordu.Bu boşluklardan biri son olayda kralın hamlesini ön görememesi sayesinde onu ölüme götürecekti.Ölüm şimdilik pek bir sorun değildi ama Alers,ya Richard Davis'in canı sıkılırsa ve ölüme daha büyük bir anlam yüklerse diye düşünmekten kendini alamıyordu.İşte tam da bu yüzden ölüme giden yolların önü bilgi ve güç ile kesilmeliydi.Alers yola çıkalı üçgün olmuştu ve sorularına cevap bulmak için Garina'nın başkenti Grie'ye girdi.Şehir fazla zarar verilmeden alınmıştı,halk her nekadar günlük hayatına devam ediyor gibi görünsede ürkeklikleri Alers'ın gözünden kaçmadı.Alers bu bilgiyi kimden alacağını biliyordu ama o kişinin bu şehirdeki yerini bilmiyordu.Bir tavernaya girdi ve direk tavernanın sahibine yöneldi.Çantasını açmak için komutu fısıldadı ve eline on bronz sikke alarak masaya koydu;
"Şarap ve bir sorunun cevabı."
Tavernanın sahibi gülümsedi ve masada ki sikkeleri aldı.
"Bu şehirde bütün krallıklarda en büyük ağı olan tüccar kim?"
"En büyük tüccar kim deseydiniz Gelle derdim ama en büyük ağı olan tüccar kesinlikle Kibron."
Alers Kibron'un nerede olduğunu öğrendikten sonra ayağa kalktı ve gözleriyle tavernayı kesti;
"Şarabı şuradaki ihtiyara verirsiniz.Teşekkürler."
***
Alers tarif edilen yere gittiğinde konağın önündeki iki muhafızı gördü ve yüzüne en güzel sahte tebessümünü yerleştirdi;
"Tüccar Kibron ile görüşmek istiyorum,ona bilgiye aç bir adamın geldiğini iletin."
Konağın duvarlarının üstünden nazik bir ses geldi;
"Silahlarını alın ve onu buraya gönderin."
Alers silahlarını muhafızlara teslim ettikten sonra kapı açıldı.Karşısında kendi yaşların zarif giyimli,kahverengi kısa saçlı,çoğu kişi tarafından yakışıklı birini buldu.Genç nazik bir gülümseme gösterdi;
"Lütfen beni takip edin."
Alers ve genç konağın içindeki bir çalışma odasına girdiler,oda boştu.Alers merakına yeni düştü;
"Efendiniz ile görüşebilecek miyim?"
Genç ufak küstah bir gülümseme gösterdi ve masanın arkasındaki deri sandalyeye oturdu;
"Karşınızdayım,evet Kibron benim şaşırmış olmalısınız ama bunu çok yaşıyorum."
"Doğrusu şaşırdın dünyanın çoğu yerinde ticaret ağları olan birisinin daha yaşlı olmasını beklerdim."
Kibron güldü ve duvardaki portreyi gösterdi;
"Babam.Tüccarlık aile mesliği olduğu için alıcılarımızda pek değişmiyor mesleği 16 yaşımda devraldım ama bu ağların çoğu zaten vardı.Konumuza dönersek bilmek istediğin ne Pinke'nin Kırmızı İblisi?"
Alers şaşkınlığını gizlemedi;
"Adımı duymuş olmanıza şaşırdım ama en çok şaşırdığım beni görüntümden tanımanız."
Kibron ufak bir kahkaha attı;
"Son savaşta ki kahramanlığınız sizden önce geldi.'Beyaz bir zırh ile gözüktü iki tarafında askerlerini biçerek iki generalin arasındaki büyük çarpışmaya girdi ve iki generalide öldürdü.'Hakkınızda konuşulunlar bunlar savaştan evi sağ dönebilen pek çok asker sizin bir insan olduğunuzu değil kan ile yıkanmış bir iblis olduğunuzu söylüyor."
Alers ortamı yumuşatmak adına içten bir kahkaha attı;
"Gördüğünüz üzere sadece basit bir insanım ve bilmek istediğim,Lifatte kıtasındaki şu an ki krallıkların durumu,bunu herhalde bir tüccar iyi kimse bilemez."
Tüccar Kibron yüzünde ki gülümsemeyi sildi;
"Dediğiniz gibi ben bir tüccarım ve bilgileriminde bir değeri var."
Alers komutu fısıldadı ve çantasından bir altın sikke çıkarıp masaya koydu.Tüccarın ise cevabı kahkahaydı;
"Bilgi soyut bir kavramdır yani sizden bu bilgilerin karşılığında soyut birşey istiyorum dostluğunuz ama tabi ki sizin gibi adını duyurmuş bir savaşçıya karşılıksız genel bilgiler verebilirim.Yeni Pinke Kralı'nın amacı yanyana olan üç insan krallığını birleştirmek gibi gözüküyor.Xer,Serian,Wriea kendi aralarında ne kadar büyük krallıklar olarak gözükselerde değiller.Son yüz senedir üçününde üçününde başında bir kral yok ve büyük aileler krallık için mücadele ediyor yani bu iç krallık aslında içlerinde çok sayıda krallık barındırıyor.Optin'deki insanlar eski gücünü kaybetti,şimdiki kralları yüzünden orklara ve elflere çok taviz veriyorlar.Daha ayrıntılı bilgiler istiyorsanız bana bir ticari yolculuk esnasında eşlik etmelisiniz."
Alers ayağa kalktı;
"İhtiyaç duyduğum bilgiyi aldım teşekkürler."
Tam kapıdan çıkarken Kibron boğazını temizledi;
"Bu öyle aslında o kadar basit bir ticaret görevi değil.Buna bir macera gözüyle bakabilirsiniz."
Alers kapıyı kapattı ve arkasını dönüp gülümsedi;
"Sanıyorum ki bu maceranın tek ödülü bilgi olamaz.Ayrıntılardan sonra size şartlarımı sunmama ne dersiniz?"
"Öyle olsun.Ticaretimin bir kısmını Alpfhen'e taşımak istiyorum ama Alpfhen'de kalıcı olmaz zor büyük para ve ticari şöhret gerektiriyor.Babamdan bana kalan belli bir para ve ticari şöhret olsada ne param ne ticari şöhretim bu iş için yetersiz.Garina topraklarında insanlar ve devlerden önce yaşamış karanlık elfler var.Bu karanlık elflerin efsanevi kralının mezarını bulduğumu düşünüyorum.Bu mezarda o efsanevi kralın hazinesi var ama bu hazineyi elde etmek zor.Bir kitapta bin yıl önce bir karanlık elf grubunun efsane krallarının hazinesini ve mezarını şimdiki topraklarına taşımak için o mezara gittiği yazıyor ama başarsız olmuşlar.Efsanelere göre bu mezarda kralın en iyi beş savaşçısı hala nöbet tutuyormuş ve tuzaklar ile dolu bir yermiş.Bu bir karanlık elf efsanesi olabilir ama yinede oraya temkinli gitmeliyim yani senin gibi bir savaşçıya ihtiyacım var ve seninle birlikte benim yirmi muhafızımda gelecek."
Alers gülümsedi;
"Yüz alt-"
Richard Davis'ten bütün oyunculara gönderilen bildirim ekranı Alers'ı duraksattı;
'Tekrar merhaba! Oyuncularımız ölümün sadece beş saatlik bir dinlenme ve yaralanmaların acısının eski dünyaya kıyasla çok az olmasından dolayı cürretkarlaşmış.Savaşlarda en ön sıralarda korkusuzca savaşıyorsunuz,birbirinizi kolayca öldürüyorsunuz ve bence tehlikesiz bir dünya fazla sıkıcı oldu.Bu yüzden size bir hediye veriyorum şu anki dünyanızdaki acı hissinin seviyesini eski dünyanızdaki acı hissiyle eşit seviyeye getiriyorum.Dünya yeni olabilir hatta bazılarınız artık insan ırkından bile olmayabilir ama yaşayan varlıklar acıyı unutmamalı.İyi eğlenceler!'
Alers bir kahkaha attı ve etrafına baktı;
'Beni mi izliyorsun be adam.'
Kibron şaşkın gözlerle kahkaha atan Alers'a bakıyordu;
"Sizi bu kadar güldüren şeyi öğrenebilir miyim?"
"Bilirsin biz maceracılar siz yerli halktan farklıyız.Ölünce yeniden canlanıyoruz ve sizin hissettiğiniz büyük acılar bizim için en fazla bir arı sokması gibi.Aslında gibiydi şimdi yine ölünce yeniden canlanıyoruz ama o büyük acıları bizde o büyük haliyle hissedeceğiz artık.Belli ki bu dünyanın kurallarını koyan adamın biraz canı sıkılmış."
Kibron gözleri olabildiğince açıldı;
"Bu dünyanın kurallarını koyan adam mı? Kırmızı İblis sen Tanrı ile mi konuştun!?"
Alers büyük bir gürültüyle kahkaha attı ve şeytani tebessümünü takındı;
"Belki de haklısın kendine Tanrı diyodur ama sadece ben değil bütün maceracılara verdi bu haberi.Yani şartlar değişti,karanlık elf kralının hazinesinden seçtiğim üç parçayı istiyorum."
Kibron aceleyle oturduğu yerden kalktı;
"Üç parça vadederek oraya bir ordu götürebilirim!"
"Efsaneler askerleri ve genç erkekleri şöhret arzusu ile doldurmak için anlatılan hikayelerdir.Sadece bir varsayım ile yola çıkıyoruz seni takip edecek bir ordu bulursan senin hizmetçin olurum ama sakın kalabalık bir ordunun dar bir alanda benden daha etkili olacağını düşünme gafletine düşme."
Kibron derin bir nefes aldı ve yerine oturdu;
"Sende tüccar olmalıymışsın ikna kabileyetin birinci sınıf.Sadece bir parça,istediğin bir parça."
Alers konuşmanın başında masaya koyduğu altın sikkeyi aldı ve havaya fırlattı;
"Evet bana uyar."

Bölüm-19 Karanlık Elf'in Hazinesi (2)

Bölüm 19
Alers,Kibron ve yirmibeş atlı mezarın bulunduğu mağaraya doğru yola çıkalı iki gün olmuştu.Alers gittikleri yol korunmayan bir yol olduğu için yolun her iki yanına ana kafileye paralel olarak at sürmeleri için ikişer muhafız göndermişti.Yolun karşısından gelen atlı genç adam ile Alers'ın bakışları daha birbirlerine çok uzaktayken birbirlerine kenetlendi.Alers kendi yaşlarındaki adamın gözlerinin içinden nefreti ve kini çok net anlıyordu ve bu yoğun kin Alers'ın elinin belindeki kılıcına doğru yönelmesini sakladı.Alers kafilenin ortasından enönüne doğru çıkarken genç adam atını koşturmaya başladı.Alers genç adamın hamlesinden kurtulup ona kılıcının yanıyla sert bir darbe vurdu ama hesap etmediği gencin acı ile terbiye edilemeyeceğiydi,attan düşerken Alers'ın deri zırhından tuttu ve onuda aşşağı indirdi.Beraber yere düştüklerinde Kibron'un muhafızları hemen genç adamı yakalamışlardı.Alers elini havaya kaldırdı;
"Bırakın onu.Kimsin sen?"
Genç adam muhafızlardan kurtulduğunda gözleri dahada kin ile doldu ve gözleri ıslandı;
"Senin öldürdüğün General Kwisk'in oğlu Frank!Ne pahasına olursa olsun seni öldüreceğim sonucu ölümüm bile olsa,siz maceracılar tekrar canlansanız bile herzaman peşinde olup seni defalarca öldürceğim iblis!"
Alers'ın gözünün önüne bir anlığına General Kwisk geldi dev,kaba ve cesur adam oğluda aynı onun gibiydi;
"Sana bir şans vereceğim.Ona kılıcını verin ve dövüşümüze karışmayın."
Kibron durum karşısında şaşırdı ve atından inip Alers'ın yanına geldi;
"Sen ölürsen-"
Alers elini Kibron'un omuzuna koydu,gülümsedi ve belindeki siyah kılıcı çekti.Muhafızlardan Frank'in yanından uzaklaşmıştı şimdi Alers ve Frank başbaşaydı.Alers Frank'in silahını ve üstündekileri inceledi;
'Uzun bir kılıç kullanıyor ve üstünde zırhı yok.Babasının ölüm haberi aldığı gibi hiçbirşey düşünmeden peşime düşmüş olmalı.'
Frank kılıcını kaldırdı ve Alers'ın kafasına doğru bir hamle yaptı böyle öfkeyle körelmiş bir kılıçtan Alers'ın kaçması zor olmadı ve siyah kılıcın kabzasıyla Frank'in zırhsız karnına sert bir darbe geçirdi.Frank kusacak gibi oldu ve yere kapaklandı.Alers kılıcını tekrar kınına soktu ve çıplak eller ile Frank'in kalmasını bekliyordu.Frank yerden yalpalayarak kalktı ve kılıcını tek eliyle tutarak yandan bir hamle yaptı Alers hamleden kolayca kurtuldu ve bu sefer havadan gelen kesişin altına girdi,Frank'in havadaki elini sağ eliyle tuttu ve diğer eliyle yüzüne sert bir yumruk attı;
"YAŞA!"
Bir yumrak daha;
"YAŞA!"
Bir yumruk daha;
"YAŞA!"
Ve son sert bir yumruk daha;
"Yaşa ve hayatın o kadar kolay vazgeçilebilecek birşey olmadığını öğren.Baban gibi yaşa ve gerekirse baban gibi bir amaç için öl!"
Frank yüzü kan içindeyken dizlerinin üstüne düştü,Alers Frank'in yanına yaklaşıp karşısında dizlerinin üstüne çöktü ve Frank'in kulağına yaklaştı;
"Babanı kısa bir zaman için gördüm ama benim eski dünyamda böyle adamlar yoktu,böyle cesur adamlar yoktu.Bu dünyada bile azlar o yüzden baban gibi yaşa onun yerini doldur heryeri benim gibi şeytanlar ile dolmuş bu dünyada cesur bir şekilde ayakta dur ve sonra gerekirse baban gibi o şeytanları öldürmek uğrana öl.Beni ne zaman öldürmeyi denemek istersen düş peşime sana tekrar şans vereceğim ama şunu unutma.Ölü bir adam için ölmek anlamsız,insanlar ölümün değil yaşamın peşinden koşmalı ölüm zaten birgün seni ziyaret edecek."
Alers atına bindi ve arkasına bakmadan Frank'in yanından uzaklaştı.
***
Kibron,atını uzun bir zamandır en önden süren Alers'ın yanına yaklaştı;
"Kimbilirdi Kırmızı İblis'in aslında iyi bir adam olacağını."
Alers Kibron'a şeytani gülümsemesini gösterdi;
"Aslında o kadar iyi biriyim ki anlatamam mesela karanlık elfin hazinesini bulduktan sonra sizi öldürmeme ne dersin ? Böyle bir yükün altına girmenizi istemem."
Kibron kendini kahkaha atmaya zorladı;
"Şaka yapıyorum sadece.Güzel bir dağ değil mi?"
Alers başını yukarı kaldırdı ve eteklerine geldiklerine dağa baktı;
"Gördüğüm diğer dağlardan pek bir farkı yok gibi."
Kibron gülümsedi;
"Hayır dostum hayır.Bu dağ karanlık elf kralının hazinesini içinde tutan dağ ve bu onu en güzel dağ yapıyor.Muhafızlar dağın etrafında önünde iki demir sütun olan duvarı arayın!Tekrar burada buluşacağız!"
Muhafızlar atlarını koşturmaya başladıktan sonra.Alers,Kibron ve bir geleneksel şifacı başbaşa kalmıştı.Alers geleneksel şifacıyı süzdü ve Kibrona döndü;
"Neden bir maceracı şifacı değilde geleneksel şifacı getirdin ?"
Kibron Alers küçümser bir gülümseme gösterdi;
"Evet dostum siz maceracıların şifacıları yaraları çabucak iyileştirebilir ama bizim şifacılarımız güçlendirici iksirler yapar ve en önemlisi her zehirin panzehirini yanlarında taşılar.Sizin şifacılarınız zehir hakkında hiç birşey bilmiyor ama zehir güçlü bir silahtır."
Kibron sözünü bitirdiğinde atlarının üstünde iki muhafız geldi;
"Efendim bize söylediğiniz yeri bulduk ama iki sütun değil tek metal sütun var."
***
Alers,Kibron ve muhafızlar sütunun bulunduğu yere ulaştılar.Alers atından indi ve diğer sütunun olması gereken yeri incelemeye başladı;
"Diğer sütun burdaymış bir şekilde gitmiş toprakta hala ufak bir oyuk var."
Kibron sevinçle atından indi;
"Hadi o zaman hazineye giden kapıyı açalım!"
Kibron omuzuyla kapıya dayanarak itmeye başladı ama bu çaba kısa bir süre sonra Kibron'un yüzünün kıpkırmızı kesilmesiyle sonuçlandı.Alers gülmemek için kendini zor tutuyordu ve Kibron'un aklına başka bir fikir geldi;
"Açıl susam açıl!"
Alers artık dayanamayıp kahkaha atmaya başladı ve Kibron'a çekilmesini işaret etti.Kapının altında ki boşluk kısma parmaklarını soktu ve tüm gücünü vererek kaldırmaya çalıştı.Biraz çaba sonunda kapı hareket etti ve Alers bırakıp geri çekildi.Ellerini kuru toprağa sürdü ve yine kapıyı kaldırmaya başladı,kapı tamamen yukarıya kalktığında Alers'ın kolları titriyordu;
"Geçin şurdan hadi!!!"
Herkes içeri girdiğinde Alers içeri doğru kaçarak kapıyı bıraktı,kapı tekrar kapandığında büyük bir gürültü koptu.Alers kollarında ki uyuşukluğu gidermeye çalışırken muhafızlardan birinin ilerlemeye başladığını farketti;
"Dur!Önümüzde yaklaşık elli metrelik bir koridor var ve burası tuzaklar ile dolu."
Alers girişteki küçük odadan koridorun eşiğine kadar ilerledi ve yerdeki tozu avuçladı;
"Bu da kanıtı,tuzbuz olmuş kemikler.Bana bir kılıç verin."
Alers eline aldığı muhafızın kılıcını koridora doğru fırlattı ve saymaya başladı;
"1,2-"
Tam dört olduğunda koridorun altında ki zemin büyük bir titremeyle yükselmeye başladı ve Alers tekrar saymaya başladı;
"1,2,3,4-.Zemin yükselmeye başladıktan sonra iki saniye içinde yaklaşık bir insan boyuna geliyor ve dört saniye içinde zemin ve tavan bir bütün haline geliyor yani burdan geçmek için tuzağın aktif olma süresinide sayarsak dört saniyemiz var."
"6!"
Alers bunu söyleyen muhafıza baktı ve aşşağılayıcı bir gülümseme gösterdi;
"Zemin ve tavan arasında ki fark ortalama bir insan boyunu geçtiğinde koşmak imkansız hale gelecek ve bir kişi koridora adımını attığı anda tuzak aktif olacak.Ben üstümde ki hafif zırha rağmen dört saniyede burayı geçemem siz üstünüzdeki ağır zırhlara rağmen kendinize güveniyorsanız önden buyrun ayrıca taşınması gereken eşyaların olduğunuda unutmayın."
Alers Kibron'a ve muhafızlara baktığında aldığı cevap sessizlik oldu;
"O zaman başka bir yol düşünmek hepimizin yararına."
Alers bulunduğu yere oturdu ve koridoru geçmenin başka bir yolunu düşünmeye başladı ama Kibron'un mırıldanması düşünmesini engelliyordu ve Kibron'a döndü;
"Aklına takılan ne?"
"Girişte iki metal sütun olmalıydı bir değil."
Alers Kibron'a bir gülümsemeyle cevap verdi ve ayağa kalktı;
"İki muhafız benimle gelsin yanınıza toprağı kazacak birşeyler alın."
Alers tekrar kapıyı kaldırdı ve muhafızlar ile dışarı çıktı;
"Şu metal sütunun altını kazın bizimle birlikte içeri sokacağız."
***
Kibron içeride meraktan dört dönüyordu biraz sonra kapı kalkmaya başladı.Kapıyı kaldıran Alers'tı ve iki muhafız metal sütunu yüklenmiş içeri giriyordu.Kibron merak ile Alers'a bakıyordu;
"Bu ne işimize yarayacak ?"
Alers kapıyı bıraktı ve kendini içeri attı,kollarını yukarı kaldırarak esnetti;
"Bizden öncekilerin kulladığı hileyi kullanacağız."
Alers metal sütunu dik bir hale getirdi ve kaldırarak koridora doğru yürümeye başladı.Koridora girdiğinde iki saniye sonra tuzak aktif hale geldi ve Alers yükselmeye başladı.Zemin ve tavanın arasındaki fark yaklaşık iki metreye geldiğinde sütun tavana dayandı ve zeminin hareketi kesildi.Alers Kibron'a yukarıdan bakıyordu;
"Hadi gidelim."
Koridor geçildiğinde tahta bir kapı belirdi.Alers muhafızlara hazırlanmlarını emretti ve kapıyı açtı.Kapı açıldığında küçük bir tahtta oturan hafif zırhlı bir karanlık elf ve onun her iki yanında dizilmiş beşer hafif zırhlı karanlık elf onları bekliyordu.Alers belinden kılıçlarını çekti;
"Sizin beşbin yıldır burada olduğunuzu düşününce karşımızda iskeletlerin olacağını varsaymıştım."
Karanlık elf tahtından kalktı ve kınındaki kısa kılıcını çekti;
"Bende şaşırdım,sizin türünüzü ilk kez görüyorum.Elflere benziyorsunuz ama elf değilsiniz.Ahh neyse bunlar önemsiz meseleler,ben Kral Roksin'in 5. muhafızı Meed Tara.Bu kılıcım pek çok türün kanını tattı ve her savaşta bu kılıcımı kullandım,bu kılıç ile sizide öldürmek güzel olacak."
Alers şeytani gülümsemesini gösterdi ve siyah kılıcının kınına tekrar koydu;
"İkimizin arasında ki düelloya kimse karışmasın,senin karşında iki kılıcımı kullamayacağım Meed Tara eşit şartlarda dövüşelim.Muhafızlar ikişerli gruplar ile savaşın ve ölmemeye dikkat edin.Kibron arkada dur ve son olarak Kırmızı İblis:Aktif."
Meed bir anda Alers'ın üstüne atladı ve savaş başladı.Alers önden gelen bu hamleyi kolay karşıladı darbede fazla güç yoktu ama Meed Tara gerçek özelliğini gösterdi ve Alers'ın zırhına bir çizik attı;
'Fazla hızlı darbelerinde fazla güç yok ama fazla hızlı.'
Dövüş ilerlemeye başladıkça Alers daha fazla savunmaya gömülüyordu.Meed Tara'nın hamleleri birbiri ardına geliyordu.Alers'ın böyle hızlı bir rakip ile ilk karşılaşmasaydı bu ve Alers Meed Tara'nın hızını yakalamak için herşeyini veriyordu.Alers hayatı üzerine bir kumar oynamaya karar verdi ve Meed Tara'nın bir sonraki hamlesini tahmin ederek kılıcını o tarafa savurdu.Ve şans şeytanın yanındaydı Meed Tara'nın elindeki kısa kılıç Alers'ın darbesinin gücüyle elinden fırladı ve Alers bitiriş için Tara'nın boynunu hedef aldı.Meed Tara tam o anda gülümsedi ve belinden çıkardığı küçük bıçağı Alers'ın kılıcı tuttuğu koluna sapladı Alers'ın kılıcı elinden düştüğünde gülümseme büyüdü;
"Sadece tek silah kullanacağımı farzederek büyük bir hata-"
Meed Tara elini ağzına götürdü ve ağzından gelen kanı farketti.Bakışlarını biraz aşşağı çevirdiğinde Alers'ın kullanmayacağını söylediği siyah kılıç Meed Tara'nın karnındaydı.Bu sefer Alers gülümsemesini gösterdi;
"İkimiz de aynı hatayı yaptık ama sen hamleni beni öldürmek için değil canını kurtarmak için kullandın."
Meed Tara'nın ağzından kan akarken gülümsemesi kaybolmadı;
"Beni kandırdın..."
Alers kılıcı karnından çektiğinde Meed Tara yüzündeki gülümsemeyle gözlerini kapatıp yere yığıldı.

Bölüm-20 Karanlık Elf'in Hazinesi (3)

Bölüm 20
Alers etrafına baktığında Meed Tara'nın adamlarından sadece birinin kaldığı farketti.Muhafızlar onun etrafını çevirmişti ama yaklaşamıyorlardı çünkü elindeki mızrağı rastgele etrafına sallıyordu.Alers kolunda ki küçük bıçağı çıkardı ve onunla o askerin üstüne yürümeye başladı mızrağın ucundan kaçtıktan sonra mızrağı tuttu,elindeki bıçağı Meed Tara'nın adamının boynuna iki kere saplayıp çıkardı.Yüzü kana bulanmışken kendisi mutluydu ve muhafızlara döndü;
"Bir daha ki odaya geçmeden önce biraz dinlenin."
Alers geleneksel şifacının yanına giderek kolunda ki bıçak yarasını gösterdi ve şifacı bir merhem ile kanamayı durdurduktan sonra yarayı sardı;
"Çok özel bir merhem kullandım yaranın tamamen iyileşmesi en fazla yarım gün sürer."
Alers kafasını hafif öne eğip minnettarlığını göstedikten sonra tahta kapının önüne geldi.Kolu iyileşene kadar ki zamanı tuzağın bulmacasını çözerek harcalamalıydı.Kapıyı hafifçe itledi ve karşısında mu mağarada daha önce görmediği bir manzara gördü koridorun karşısında bir kapı değil bir duvar vardı kapı ise koridorun sonunda sağ duvardaydı.Alers tuzağı anlamaya çalışırken ufak bir çıtırdama duyuldu.Karşıda ki duvarda bir sürü gözenek açıldı ve gözeneklerin içinden küçük iğneler Alers'a doğru fırladı.Alers ani bir refleks ile kapıyı kapatıp içeri kaçmış olsada biraz sonra vücudunun bazı bölgelerine batmış iğneleri gördü.Şifacı ve Kibron koşarak Alers'ın yanına geldiler,Alers onları eliyle durdu;
"Sadece ufak iğnel-"
Alers sözü bitmeden yere yığıldı.Şifacı hemen Alers'ın yanına giderek Alers'a batmış olan iğneleri çıkardı ve iğnelerden birini içinde bir sıvı olan bir şişenin içine batırıp çıkardı.Şişeyi çalkaladıktan sonra içindeki sıvıyı baygın olan Alers'a içirdi,bir iki dakika sonra Alers öksürerek kendine geldi;
"Noldu bana?"
Şifacı Alers'ın vücudundan aldığı iğneleri gösterdi;
"Sana batan şu iğneler zehirliymiş,dünyalar arasından gidip geldin."
Alers şifacının elinde ki iğnelere bakarken iğnelerden birinin üstünde kan olmadığını farketti;
"O üstünde kan olmayan iğne oda mı benim üstümdeydi?"
"Sol kolunda ki örgü zırhı geçememiş orada sıkışıp kalmış."
Alers bir tebessüm gösterdi ve Kibron'un muhafızlarından ikisini çağırıp onlara bir yere gitmelerini söyledi.
***
Alers muhafızları görevlendireli yaklaşık sekiz saat olmuştu ve kapı açıldı sekiz saat önce giden muhafızlar yanlarında bir deri çantayla beraber gelmişti.Kibron merak ile iki muhafız birlikte taşıdığı deri çantayı eline aldı ve aldığı yerine bıraktı içinde her ne varsa en az elli kilo olmalıydı;
"İçinde ne var bunun ?"
Alers gülümsedi;
"Bilmecenin cevabı."
Alers çantayı açarak içinden örgü zırhı çıkardı ve havaya kaldırdı;
"İki metreye iki metre örgü zırh,sağ üst ve sol üst kısmına birer mızrak bağlayacağız ve havaya kaldırarak gereceğiz yani neredeyse koridorun ebatlarında.Duvardan fırlayan zehirli iğneler örgü zırha çarpıp duracak veya sıkışacak bizde güvenle diğer odaya geçebileceğiz."
Alers kolunda ki yaranında kaybolduğunu görünce örgü zırhın sol tarafında ki mızrağı tutarak bir ucundan kaldır ve bir muhafızda diğer ucundan kaldırdı.Örgü zırhı koridora doğru gererek ilermeye başladıklarında dört saniye sonra duvardan zehirli iğneler fırlamaya başladı,iğneler örgü zırha çarparak geri dönüyordu ve örgü zırhın sayesinde koridorun sağındaki kapıyı açarak diğer odaya geçtiler.Karşılarına yine on karanlık elf askeri ve kralın muhafızlarından biri çıktı.Bu sefer ki muhafızın sadece deri bir pantolonu vardı ve ayakları,üst vücudu tamamen çıplaktı.Muhafız Rapier(İnce Kılıç)'ını çekti;
"Buraya geldiğinize göre kardeşimi öldürmüş olmalısınız.Ben Klar Tara,Meed'in abisi ve Kral Roksin'in 4. muhafızı.Ayrıca üstümde zırh olmaması sizi şaşırtmasın bir şövalyeyim ama hayatım boyunca zırh giymedim,karşımda ki rakibe biraz daha şans vermeyi seviyorum."
Alers Klar'ın elinde ki Rapier'ı görünce belinde ki kılıçları çekmeye bile yeltenmedi.Kısa kılıç ve Rapier'ın arasında yaklaşık elli santimlik bir erişim farkı vardı.Bu uzunluk farkı Alers'ın öldürücü olurdu,Rapier üstünde ağır zırh olan biri için o kadar ölümcül olmasada hafif zırhları delmek onun için çocuk oyuncağıydı ve bu mesafe farkından dolayı Alers düşmanına kılıcını değdirmeden ölürdü o yüzden az önce örgü zırha bağladığı mızraklardan birini çıkararak eline aldı.Bu sefer ilk hamle Alers'tandı ama Klar'ın hızı kardeşininde üstündeydi mızraktan gelen darbeden çok kolay bir şekilde kaçtı ve karşı atak yaptı.Klar'ın ince kılıcının ucu Alers'ın elini okşadı.Her on saniyede bir Alers bir çizik alıyordu bunun sebebi ise Alers'ın uzmanı olmadığı bir silahı kullanmasıydı ve mızrağın dengesi iyi olmayan basit bir mızrak olmasıda sebepler arasında sayılabilirdi.Alers'ın eline aldığı son darbe biraz daha derin olmuştu,elindeki mızrak düştü ve duvara kadar dayanmıştı artık geri kaçamıyordu.Klar Alers'ın boğazına doğru düz bir hamle yaptı Alers zehirli iğnelerden korunmak için yaptırdığı örgü zırhı bu sefer bu ölümcül iğnenin darbesinden kurtulmak için kaldırarak Klar'ın üstüne fırlattı ve örgü zırh rapier'ın hamlesini durdu,arkasından Alers biraz önce yere düşürdüğü mızrağı alarak bütün gücüyle örgü zırh ile görüşü kapanmış Klar'a doğru fırlattı.Mızrak örgü zırhı delip Klar'ın vücuduna saplandı,Klar yere yıkılırken Alers gülümsedi;
"Hayatı boyunca hiç zırh giymemiş bir adam üstü tamamen örgü zırh ile kaplıyken öldü.Hayatın ironisi..."
Kibron odadaki dövüş bittikten sonra Alers'ın yanına geldi;
"Bu sefer öleceğini sanmıştım ayrıca mızrak kullanabildiğini hiç bilmiyordum."
"Bu kadar güçlü bir adama karşı hiç kullanmamıştım sadece avlarımda biraz öğrenmek için kullanıyordum ve ayrıca o örgü zırh olmasaydı gerçekten ölmüştüm.Büyük ihtimalle tekrar böyle durumlarla karşı karşıya geleceğiz ben ölürsem önce ki odaya geri çekilin ve ben gelene kadar orada bekleyin."
Alers koridora bakmak için tahta kapıyı açtığında herhangi bir tuzak göremedi ama bir kaç saniye sonra Alers olmaktan çıkıp tekrar Barlas olmuştu aslında üçüncü şahıs olarak Barlas'ı izliyordu;
'Yine mi zehirlendim? Bu buraya sıkışmadan önce ki aylık olan psikolog ziyaretlerimden biri'
Orta yaş kavramının daha başında ki,yüzünden gülümsemesi eksik olmayan kadın ellerini bağlamış bir şekilde Barlas'a bakıyordu;
"Yani yalnız mı hissediyorsun?"
Kırmızı iblis olarak tanınmadan bile yüzünde olan o hayata karşı şeytani gülümsemesini gösterdi Barlas;
"Yalnız olarak tanımlanamaz daha çok yanlış hissediyorum.Herkesin sahte bir doğruluk içinde olduğu bu yerde kendimi gerçek bir yanlışlığın içinde hissediyorum."
Alers kendini uzaktan izlerken mekan ve kişiler değişti.Lisenin bahçesi Barlas'ın gözlem alanı,lise bitmeden önce tenefüslerde bahçede tek başına oturup insanları gözlemlemek Barlas'ın en büyük hobisiydi;Sahte gülümsemeler,sahte kibarlıklar.Barlas bunları insanlara sinirli bir şekilde izlemiyordu aksine bir macera filmiymişcesine merakla izliyordu ve buda o günlerden biriydi.Ve mekan ve insanlar defalarca değişti.Alers veya Barlas zamanın içinde bir üçüncü şahıs olarak sallanıyordu,geçmiş günler güzel ve kötü olanlar.
Alers şimdi diğer dünyada ki kendi odasındaydı ve yatakta kitap okuyan Barlas'ı izliyordu.Barlas bakışlarını Alers'a çevirdi;
"Sen?"
Alers şaşırdı Barlas onu ilk defa görmüştü;
"Gelecekte ki sana benziyor olabilirim ama değilim sende geçmişte ki bana benziyorsun ama şuan benim ile konuştuğuna göre geçmişte ki ben değilsin yoksa böyle bir anı kesinlikle hatırlardım.Ee bu büyünün içinden nasıl çıkacağımı biliyor musun?"
Barlas kitabını kapattı ve yanında ki komidine koydu.Yorganın altından Alers'ın kılıçlarının aynısı olan iki kısa kılıç çıkardı;
"Aşşağı yukarı tahmin etmişsindir."
Alers kılıçlarını çekti ve tam yatar konumda ki Barlas'a hamle yapacakken yüzüne çarpan kitap ile dikkati dağıldı.Şimdi Alers ve Barlas odanın içinde ayaktaydı,dar alanda kılıçların çarpışması başladı.Alers Barlas'ı ilk hamleleriyle tarttı;
"Geçmişte böyle kılıç kullanabildiğimi bilmiyordum."
Barlas şeytani tebessümünü gösterdi;
"Dediğin gibi ne ben geçmişte ki senim,ne de sen gelecekte ki bensin."
Alers Barlas'ın kılıcından kaçarken ayağını yatağın kenarına çarptı ve Barlas bu açığı kullanarak Alers'ın kılıçlarını elinden düşürdü.Alers çıplak elleriyle Barlas'tan gelecek olan darbeyi beklerken odadaki kitaplığa doğru yaklaştı ve kitaplığı Barlas'ın üzerine doğru yıktı.Barlas'ın görüşü tamamen kaybolmuştu ve üzerini kitaplar yağıyordu ama kitaplığın içinden beklenmedik birşeyde geldi.Kitaplığın arkasından saplanan bir kılıç Barlas'ın karnını delmişti.Kılıç Barlas'ın karnından çıktıktan sonra kitaplık sola doğru yıkıldı ve kitaplığın arkasında ki Alers kendini gösterdi;
"Lise üç te aldığım katana hep kitaplığın arkasında dururdu,bununla birisini öldüreceğim hiç aklımın ucundan geçmemişti hele kendimi öldüreceğim acaba bu intihara girer mi neyse burada ki işimizi bitirmeliyiz geçmişte ki bana benzeyen."
Alers elinde ki katanayla Barlas'a yaklaştı ve uzun saçlarından tutup tek hamlede boğazını kesti.Bir nefes sonra Alers yine sıkıştığı dünyaydı.Eliyle yüzünü kontrol etti;
'Açlık hissi yok ve sakallarım aynı en fazla beş altı saat geçmiş olmalı.'
Etrafına baktığında Kibron'u,şifacıyı ve muhafızları baygın bir halde gördü.Kibron'un yanına yaklaştı ve yüzüne sert bir tokat attı.Kibron şaşkın bir şekilde ayıldı;
"Tamda geçmişte ki bana iş dünyası hakkında tavsiyeler veriyordum."
Alers kahkahasını durduramadı;
"O öldürmen için ordaydı tavsiye vermen için değil neyse muhafızları tokatlayarak büyüden kurtar ve diğer odaya geçelim."
"Neden ben tokatlıyorum ?"
"İşçinin işçiyi tokatlaması etik olmaz çünkü."
Kibron kaşlarını çatarak Alers'a baktı;
"İşçinin patronu tokatlaması etik midir peki?"
Alers şeytani gülümsemesini gösterdi;
"Bundan daha etik bir şeyin olduğunu sanmıyorum,her işçi işverenini bir kere tokatlamak ister."
Bütün muhafızlar büyüden kurtulduktan sonra diğer koridorun sonundaki kapı açıldı ve içeri ilk giren Alers oldu.Alers'ın karşısında yine on karanlık elf askeri ve koyu yeşil cübbeli bir büyücü duruyordu.Alers arkasında ki Kibron'a hayatın anlamını çözmüşcesini bir bakıştı attı;
"Olayı anladım galiba tuzak sadece hile ile geçilebilecek bir şey olduğunda karşımıza hilelerden hoşlanan bir şövalye çıkıyor,tuzak iğneler olduğunda karşımıza büyük bir iğne kullanan adam çıkıyor ve tuzak büyü oluncada-"
"Büyücü çıkıyor."
Karşıda ki büyücü Alers'ın sözünü tamamlamıştı.

Bölüm-21 U.B.A.A.B.

Bölüm 21
Dört büyük duvarın arasında iki yüze yakın oyuncu toplanmıştı,odada çok büyüktü ama penceresi yoktu odayı mumlar ve gaz lambaları aydınlatıyordu.Sandalyelerde oturan iki yüz kişinin odaklandığı yer sabitti,odanın içinde ki kürsüde yirmili yaşlarının sonunda sarışın gayet güzel bir bayan duruyordu ama odadakilerin bakışlarını sabitlemelerinin nedeni bu bayanın güzelliğinden dolayı değildi ve kürsüde ki kişi biraz sonra bunu gösterecekti;
"Bildiğiniz üzere ben Uluslararası Be A Asayiş Birimi'nin yoğun insan bölgesi olarak adlandırılan Pinke,Garina ve Meolari ülkelerinin sınırlarını kapsıyan bu bölgenin Başkomiseri Zen.Bu yeni dünyada yaşamaya başlamamızın üzerinden iki ay geçti,en son bütün komiserler bu dünyaya sıkıtığımız gün bir arada toplanmıştı.Hatırladığınız gibi o gün bu dünyadaki yeni misyonumuzun ne olacağını konuşmuştuk.Be A oyunu çıktıktan sonra kendi dünyamız üzerinden kontrol edilemeyecek bir dünyada ortaya çıktı.Bu kontrolsüz yeni dünya ilk etapta eski dünyamızda ki ülkelerin çoğunun asayiş birimleri tarafından dikkate alınmadı ama yaşanan olaylar sonucu bu oyunun dünyasını uyuşturucu pazarlığı,illegal örgütlerin toplanması gibi bir çok yasadışı olayda kullanıldığı farkedildi ve dünya çapında bir emniyet konferansı yapılarak bizim gibi her ülkeden genç polisler gizli olarak bu dünyaya gönderildi.Ama şimdi bildiğiniz gibi bu dünyaya sıkıştık eski görevlerimizi yürütmemiz anlamsız hale geldi,bu yüzden bizde buraya sıkıştığımız ilk günde ki yaptığımız toplantıda bu dünyada oyuncuların yarattığı sorunları çözmek olarak yeni misyonumuzu belirledik.Diğer toplatının kararlarını özet geçtiğimize göre iki aylık izlemelerimizde edindiğimiz bilgilere göre ceza almasını gerektiğini düşündüğünüz oyuncuların isimlerini verebilirsiniz."
İki yüz komiserden biri olan sıska uzun boylu bir erkek komiser ayağa kalktı;
"İki aydır ben ve timim bu insan bölgesinde ki eskiden Garina olarak bilinen topraklarda ki bir birlik ve o birliğin başkanın peşindeyiz.Birliğin adı Pagan yedi bin üyeleriyle gayet büyük bir birlikler,onların peşinde olmamızın sebebi ise Pinke'nin Garina işgali başladığında bu birlik savaşın bir parçası olmadığı halde bir çok köy yağmalayıp katletti ve bir kaleyi savaş suçu sayılabilecek yollar ile aldıktan sonra Pinke'ye bağlılık yemini ettiler içerdeki adamımızın bilgileri doğrultusunda şuan hala yağmalara ve katliamlara devam ediyorlar.Benim gözlemlerin açısından direk birliğin peşine düşmenin bize fazla bir yararı olmaz insan bölgesinde ki toplam polis sayısı altı bin kişi ve karşımızda büyük bir kale olacak başka bölgelerden yardım bile alsak kaleyi savunan oyuncular oyunun kuşatma kuralları gereğince yirmi dört saat sonra tekrar kalenin içinde canlanacaklar ve yardım ile bile bu kaleyi yirmidört saat içerinde ele geçirmemiz imkansız bu yüzden size peşine düşeceğimiz bu birliğin başkanını anlatacağım.Bu dünyada ki ismi Odin evet birliğin ismiyle kesinlikle uyumlu ve suç potansiyeli on bir yıldız* insan bölgesinde ki en tehlikeli adam ve bu adamın savaş yeteneği ise dokuz yıldız yani güç olarakta insan bölgesinin elitleri arasında."
Uluslararası Be A Asayiş Birmi'nin Yıldız Sistemi*
Suç Potansiyeli:Yıldızlar belli olaylara göre verilir,yıldızlar belli bir sayı üzerinden değil sonsuzdur ve sonradan yaşanan olaylara göre aratabilir.
Savaş Yeteneği: Yıldızlar belli olaylara ve gözlemlere göre verilir,suç potansiyeli sisteminde olduğu gibi yıldızların artması sonsuzdur.
Savaş Yeteneği beş yıldız üzerinde olan bir oyuncunun suç potansiyeli üç yıldız üzerindeyse yakalanma emri verilir.
Zen kafasını komiseri onaylar şekilde salladı;
"Odin ile ilgili bize yararlı bilgiler verdiniz,yakalama görevini size ve sizin timinize bırakıyorum komiser Paze.Yanınıza istediğiniz iki ekibi daha alabilirsiniz.Sıradaki rapor."
Bu sefer kalkan kişi cüce ırkındandı ve sesini çıkarana kadar odadakiler onu farketmedi;
"Ares!Gerçek bir savaş tanrısı insan bölgesinde ki en büyük başarıyı elde etti desek abartmış olmayız.Meolari ülkesinde yaşayan bu adam kısa bir süre Meolari ordusunda savaş yeteneği sayesinde en büyük askeri rütbelerden biri olan Generallik rütbesine getirildi,farkındasınızdır ki bu insan bölgesinde bir oyuncunun şuana kadar ulaştığı en büyük derece.Ares insan bölgesinin en güçlü oyuncusu olarak adlandırıldığı için başından beri gözetimimiz altındaydı.Bu dünyaya sıkıştığımızdan beri agresifliği arttı ve savaşta vahşileşti.Herhangi bir suçu bulunmasada suç potansiyeli üç yıldıza geldi ve savaş yeteneği on dört yıldız ama bunu bir istisna olarak görmenizi istiyorum.Ares hakkında yakalama kararı çıkarırsak hem Meolari krallığını karşımıza alırız hemde Ares'in gücüyle uğraşmak zorunda kalırız."
Zen diğer komisere yaptığı gibi kafasıyla onayladı;
"Dediğiniz gibi bir yakalama emri şimdi bizim için sıkıntılı olabilir ama Ares'in gözetimine timinizle beraber devam edin.Sonra ki rapor."
İnsan ırkından uzun sakallı ve iri görünüşlü bir komiser ayağa kalktı;
"Alers yada Kırmızı İblis.Çoğumuz kendisini yeni kral tahta geçerken arenadaki bir gelenek olarak sürdürülen savaşta gördük ama bunun önceside vardı bir krallık görevinde goblin ordusuna karşı kale savunma görevinde de bulunmuştu ve bu görevde oyuncuların komutanlığı görevini alan adamın yardımcısıydı.Aslında bu görevin başarılı olmasını Kırmızı İblis sağlamıştı ormanda ki dev örümcekleri uyandırarak goblin ordusuna doğru yönlendirmişti ve bende o kale savunması görevinde olduğum için ilk kez burda dikkatimi çekmişti.Sonrasında arenada ki bize basit bir şovmuş gibi görünen o geleneği araştırdım bu gelenek aslında Kurna'dan alınmış bir gelenek.Yeni bir kral tahta geçmeden önce kendine bir şampiyon seçiyor ve şampiyonunun karşısına önce ki kralın hüküm yılları kadar dövüşmesi için tek tek savaşçı çıkarılıyor.Kralın şampiyonu bu savaşçıların hepsini öldürürse yeni kralın talihi iyi olarak görülüyor ve öldüremezse yeni kralın otoritesi düşüyor.Şuan ki kralımızın halk arasında kutsanmış olarak görülmesinin sebebide bu,Alers tektek gelmesi gereken savaşçıları aynı anda çıkardı ve hepsini kanlı bir yolla öldürdü.Yani bu görevin Alers'a verilmesi bir açıdanda yeni Pinke kralıyla yakın ilişkileri olduğunu gösteriyor.Başka bir olay ise Pinke-Garina-Meolari savaşı başlamadan önce Alers bin kişilik Rats birliği ile birlikte kralın emriyle tartışılabilir bir şekilde bir kasabayı ele geçirdi ve Garina ve Meolari ordularını tuzağa çekti.Dediğim gibi bu eylem tartışılabilir bir eylem ama kasabayı ele geçirdikten sonra kasabada üç günlük bir sokağa çıkma yasağı koydu ki bu kesinlikle bize tehlikeli biri olduğunu gösterir.Ayrıca güç açısından ise Meolari-Garina orduları çarpışırken iki ordunun generallerini katletti yani güç açısından ve vahşilik olarakda tehlikeli bir adam.Kırmızı İblis en son bir ay önce bir tüccar ve yirmi savaşçı ile birlikte gizli bir mağara girilirken görüldü ve hala o mağaradan çıkmadı.Suç potansiyeli dört yıldız ve savaş yeteneği on yıldız.Önerim ise mağaranın çıkışında yakalanıp sorgulanmasıdır."
Zen tam konuşmaya başlayacakken bir ork balyozunu yere vurdu ve ayağa kalktı:
"Onun yakalanması için beni gönderin ne kadar gerçekten tehlikeli bir adam olmadığını bilsem de onu yakalayamaya çalıştığımızda bize büyük kayıplar verdirir onunla konuşmama izin verin."
Oda kısa bir sessizlikten sonra fısıltılar ile doldu;
-Komiser Anad sanırım Kırmızı İblis ile bir krallık görevi yapmıştı.
-Arinol ülkesinde kundaklama ile sonuçlanan bir görev değil miydi o.
Bu sefer Zen elini masaya vurdu;
"Komiser Anad raporunuzu okumuştum ve bu yüzden sizi gönderemem Kırmızı İblis'e kim olduğumuzu anlatırsak elimizden kaçabilir."
Derin sessizliğin içinde sadece bir kişi ağzını açmaya cesaret etti,siyah uzun saçları beyaz teni ve soğuk siyah gözleri olan bir kadındı;
"Onu burda en sessiz ben yakalayabilirim ve kimliğini biliyorum bırakın ben yapayım."
Odada tekrar fısıltılar ağır basmıştı ve bu sefer ki daha kuvvetliydi;
-Komiser Kaori kırmızı iblis yüzünden bir görevinde başarısız olmuştu.
-Suikast timinin komiseri özel olarak birinin peşinde belki de cidden korkmalıyız.
Zen fısıltıları tekrar kürsüye vurarak susturdu;
"Suikast timinin görevleri sizinde bildiğiniz gibi bu değil Komiser Kaori,bu yakalama görevini bu kadar uzun süredir kırmızı iblisin peşinde olan Komiser Alsa'ya bırakıyorum.Uzun zamandır konuşuyoruz raporların geri kalanına yarın devam edeceğiz ama son bir duyuru yapmama izin verin.Lifatte kıtasında ki diğer başkomiser ile aldığımız bir kararı duyuracağım.Bildiğiniz gibi oyun daki toplam oyuncu sayısı otuz milyonken bizim sayımız kırk sekiz bin bu yüzden krallıklara kimliklerimizi açıklayıp ortak çalışma kararı aldık.Krallıklar bizi resmi olarak tanıyınca karşılıklı olarak suç eğilimi gösteren oyuncuların kontrolünü beraber sağlayacağız.Bu yolda ise Wriea olarak bilinin karanlık elf krallığının en büyük taht adayının yeminli şövalyesi bir oyuncu ve bizimle işbirliği içinde olarak Wriea ile anlaşmamızı sağlayacak.Diğer krallıklar ile görüşmelerimiz kısa sürede başlayacak yani kısa bir süre içinde yeraltı asayiş birimi tarzımız yer üstüne taşınıp meşrulaştırılacak ve gücümüz artacak."

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • Yanıtlar 104
  • Oluşturuldu
  • Son yanıt

Konuya en fazla mesaj yazanlar

Popüler mesajlar

Öncelikle selamlar, "Legendary Moonlight Sculptor" Light Novel'ından etkilenip yazmaya başladığım sanal gerçeklik kurgusunu en azından bir kaç kişinin görüp ve değerlendirmesini istedim.Bir kaç açıkla

Yorum için çok teşekkürler. Uzunluğun biraz farkındaydım hatta planım yarısı kadar tutmaktı ama yarısı kadar tuttuğumda anca sipariş olayına kadar geliyordu oyunu biraz daha tanıtmak istediğim ilk böl

Çok teşekkürler.   Teşekkür ediyorum bu arada kesinlikle yazıya dökmelisin çünkü kafamızdaki dünyaları başkalarının okuyup yorumda bulunması gerçekten hoş oluyo en azından ben öyle düşünüyorum :D   Ya

- Hiç kimse gelipte benim gibi bu yazıyı nedensiz yere sonuna kadar okumaz. Yani çok uzun tutmuşsun.

- Okurken ne meraklandım, nede heyecanlandım. En azından ilk bölümden heyecen katmalıydın.

 

+ Oyunun adının nereden geldiğini söylemişsin ki güzel orası beğendim.

+ Betimlemelerin güzel aklımda iyi canlandı mekanlar.

 

Seçtiğin konu zor, çok denendi ve açıkcası kaxell'in FF inin gölgesinde kaldın.

İleride gerçekten güzel şeyler olabilir, ancak merak edilip okunur mu? Ona birşey diyemeyeceğim.

Kolay gelsin.

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

- Hiç kimse gelipte benim gibi bu yazıyı nedensiz yere sonuna kadar okumaz. Yani çok uzun tutmuşsun.

- Okurken ne meraklandım, nede heyecanlandım. En azından ilk bölümden heyecen katmalıydın.

 

+ Oyunun adının nereden geldiğini söylemişsin ki güzel orası beğendim.

+ Betimlemelerin güzel aklımda iyi canlandı mekanlar.

 

Seçtiğin konu zor, çok denendi ve açıkcası kaxell'in FF inin gölgesinde kaldın.

İleride gerçekten güzel şeyler olabilir, ancak merak edilip okunur mu? Ona birşey diyemeyeceğim.

Kolay gelsin.

 

Fan Fiction bölümünde açılmış bir konuyu sonuna kadar okumayacak birisi bence direk konuya girmez.

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

- Hiç kimse gelipte benim gibi bu yazıyı nedensiz yere sonuna kadar okumaz. Yani çok uzun tutmuşsun.

- Okurken ne meraklandım, nede heyecanlandım. En azından ilk bölümden heyecen katmalıydın.

+ Oyunun adının nereden geldiğini söylemişsin ki güzel orası beğendim.

+ Betimlemelerin güzel aklımda iyi canlandı mekanlar.

Seçtiğin konu zor, çok denendi ve açıkcası kaxell'in FF inin gölgesinde kaldın.

İleride gerçekten güzel şeyler olabilir, ancak merak edilip okunur mu? Ona birşey diyemeyeceğim.

Kolay gelsin.

Yorum için çok teşekkürler. Uzunluğun biraz farkındaydım hatta planım yarısı kadar tutmaktı ama yarısı kadar tuttuğumda anca sipariş olayına kadar geliyordu oyunu biraz daha tanıtmak istediğim ilk bölümü uzun tuttum ama bundan sonra ki bölümler büyük ihtimalle yarısı kadar olur uyarın için teşekkürler. Merak ve heyecan konusunda da ilk bölüm için bir heyecan düşünemedim açıklamalara yoğunlaştım.

Fan Fiction bölümünde açılmış bir konuyu sonuna kadar okumayacak birisi bence direk konuya girmez.

Yok uzunluğun bende farkındaydım yani heyecansız bir uzunluk sıkabilir okuyucuyu Huseyinekrem'in fikrine saygı duyuyorum o açıdan bu arada yorum için çok teşekkürler.
İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 4 hafta sonra...

dikkat bu yorumu sadece ılk bolumun yarısını okuyarak yapıyorum ( yarısını okudum cunku legendary moonlıght a cok benzemıs)

gırıse bakarak para falan fılan 5-6 ay ilk sankı weedın durumu gıbı olmus sankı deıl aynı buda kopyadan baska bısey deıldır . eger o ılk bolumun gırısını bıraz daha çekıcı yaparsan bıde legendary moonlıght a gore yazmıssın cok fazla heyecanına kapılıp ılk bolumu onun gıbı yazmıssın onun ızınden gıtme baslamak ıcın baslangıcda gıtmek yerıne orta bolumlerde azıcık azıcık caktırmöadan gıtmek daha ıyıdır benzetmelerı cok ıyı bır secen halkdır anıme ızleyen ln okuyanalr

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Bence bölümleri uzun ve daha dolu yazmalısın. Yarattığın karakter hakkında biraz daha bilgi verirsen güzel olabilirdi(mesela nasıl o kadar kısa sürede ok eğitimini tamamladığı gibi-demek istediğim yanlış görmediysem 15 saatte eğitimi bitiriyordu yani bir okçu olarak usta olması gerekiyor bunun için) ama bu saydıklarım dışında son derece başarılı buldum. Bir de ırklar hakkında birşey söylemek istiyorum ama o konuda özelden yazarım sonra. Genel olarak puanlamam gerekirse bölüm kısalığı ve dolu dolu olmaması yüzünden 7/10 derdim. Ve son bir tavsiye. İmla kurallarına biraz daha dikkat et arada virgül eksikleri yüzünden birkaç kere okumam gereken yerler oldu.

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 2 hafta sonra...

Sohbete katıl

Şimdi mesajını gönderebilir ve daha sonra kayıt olabilirsin. Bir hesabın varsa, hesabınla göndermek için şimdi oturum aç.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Misafir
Bu konuya yanıt ver...

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı.   Restore formatting

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Editör içeriğini temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.


×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli bilgi

Forum kurallarımızı okudunuz mu? Forum Kuralları.