Jump to content

Kitaplardan Sevdiğiniz Alıntılar


Misafir

Önerilen İletiler

Anlamıyorum doğrusu: Yolunca, yordamınca kuşatılmış bir halk üzerine bombalar yağdırmak, biçim bakımından kimseyi rahatsız etmiyor ve saygıdeğer bir şey sayılıyor bu! Estetik kaygısı, güçsüzlüğün ilk belirtisidir!
İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • Yanıtlar 83
  • Oluşturuldu
  • Son yanıt

Konuya en fazla mesaj yazanlar

Popüler mesajlar

Aşk ne hoş bir şey, ikimiz o günden önce birbirimizi hiç görmemiştik, aramızda birbirimizi çekecek bir kelime ya da bir bakış olmamıştı, ama şimdi bu heyecan anında, ellerimiz içgüdüsel olarak birbiri

"İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar o

İkinci Dünya Savaşı'nı çocukken yaşamış ve bundan etkilenerek bizlere Hadashi no Gen gibi harika bir eser bırakan Keiji Nakazawa'nın bu konu hakkındaki düşüncesi gayet açık:   "Bombanın annemin kemikl

14 yaşındayken karnımı doyurmak için bir parça ekmek çaldım. Bu yüzden beni zindana attılar ama 6 ay bedava ekmek verdiler. Hayatın adaleti bu işte.

Victor Hugo - Sefiller

Yara ile alay eder, hiç yara almayan.

William Shakespeare - Romeo ve Juliet

Kırk bin can toplasa sevgisini, etmez ki benim ona olan aşkımın dengi.

William Shakespeare - Hamlet

Yapmak istediğimiz bir şeyi yapabiliyorken o zaman yapmak gerekir

Çünkü bu yapabilirim değişecektir.

Engellerle, ertelemelerle, aksaklıklarla karşılaşacaktır.

Sonra elimizde kala kala yapabilirdim kalır.

William Shakespeare - Hamlet

Siz sorgularınızla hırpaladığınız suçluya ya da suçlanana inanmayabilirsiniz, ama ruhu soylu bir insana, ruhunun en soygulu duygularına inanmamazlık edemezsiniz, hatta bunu yapmaya hakkınız da yok! 

Ama ne çare ,

Sus kalbim,

Sabret, eğil ve sus!

Dostoyevski - Karamazov Kardeşler

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Şehirlerin en güzel vakitleri, sabah güneşinin doğuşuna şahit olduğunuz anlardır. Çok insanın sık karşılaşmadığı bir manzaradır bu.

Güneşin batışına şehir halkının çoğu şahitlik yapar. Şehrin gecelerini çok insan görmüştür. Ama sabahları, daha güneş doğarken sokaklara dökülen çok azdır. O saatlerde sokaklarda dolaşan tek tük insan da işleri gereği mecburiyetten uyanıp homurdanarak sokaklara çıktığı için olsa gerek, aslında şehir ile sabahın mahmur kavuşmasına dikkat etmezler. Dolayısıyla, güneşin doğduğu saatler, şehirlerin en mahrem, en dokunulmamış, en özel anlarıdır.

Sabahın kör vakti bir süper marketin kapısına dayanacak olursanız, karşınızda kapı duvar olacaktır. İçeride biri de olsa sonuç değişmez. Bir AVM’nin, mağazanın ya da restoranın kapısına dayanacak olursanız, karşılaşacağınız durum yine aynıdır.

Ama sabahın bir kör vakti, bir fırının kapısına dayanırsanız, bütün şehir uyanmadan kalkmak zorunda olan bir fırıncı halinizden anlayarak kapıyı açar ve daha güneş doğmadan uyanıp işbaşı yapmak zorunda kaldığı tüm o yıllar boyunca beklediği bu erkenci müşteriyi bulmanın sevinciyle gülümser yüzünüze.

“Abim sen iki dakika otur,” der, telefonun veya kasanın başındaki koltuğa sizi buyur eder, sonra koşa koşa fırına doğru gider, yeni pişmiş taze açmalardan, poğaçalardan, simitlerden, ekmeklerden paket yapıp yanınıza gelir. İşte bana göre bunun ismi, sabah kardeşliği’dir. Sadece şehrin sabah güneşiyle buluşmasına tanıklık edenlerin arasındaki, sessiz bir kardeşliktir bu.

Sabah kardeşliğinde minibüsçüler kimseyi yol ortasında bırakmaz, polisler gülümseyerek selam verir, esnaf birbirine ikramda bulunur; sokak köpekleri bile sabah güneşini gördükten sonra uysallaşır, o saatte uyanıp işine gitmek zorunda olan adamın haline acır ve gece boyu her gördüğüne havlamışken, sabah kardeşlerine dostça kuyruk sallar.

Sonra durum değişir. Plazadaki masasında bütün gün pencere bile açamadan gergin gergin çalışmak zorunda olan Nazan Hanım veya AVM’deki mağazada tüm gün sahte gülücüklerle satış yapmak zorunda olan genç tezgâhtar Birgül, işe gidecekleri otobüse yetişmek için topuklu ayakkabılarıyla homurdanarak kendilerini sokağa attıkları an, sabah kardeşliği sona ermiş demektir.

Sokaklar bir anda vahşi insanlarla dolar. Artık kardeşlik değil, düşmanlık zamanıdır. Herkes birbirine öfkeyle bakar, otobüs kapılarında birbirlerini iter, vapurda yer kavgası yapar, taksi sırası için kıyameti koparır.

Polisler bıkkın bakışlarıyla trafikte kuralları ihlal edenlerle kavga etmeye başlar. Esnaf, selam bile vermeden onu bunu isteyen aceleci müşterilerine homurdanır, fırıncılarsa tezgâhtaki her poğaçayı, her açmayı, her simidi tek tek elleyen müşterilere patlamamak için kendilerini zor tutar.

Bu arada minibüsçüler çoktan günün ilk kavgasını yapmış, otobüs şoförleri kapı önünde yolculuk etmek isteyenlere laf yetiştirmekten yorgun düşmüş, otomobillerinin direksiyonu başında dur kalklardan yılmış insanlar da trafiğin neden tıkandığını bilmeden kornalarına abanmıştır. İşte tüm gün boyunca devam edecek olan bu keskin öfkenin nedenine de ben şehir düşmanlığı diyorum.

(Cem Şancı - Yalnızlığın Doktorası)

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 5 ay sonra...

“Büyük Güç Büyük Sorumluluklar Getirir.” Doğru. Ama bu sözün daha iyi bir bakış açısı var, ve gerçekten derin bir bakış açısı. Tek yapmanız gereken sözlerin yerini değiştirmek: “Büyük sorumluluklar büyük güç getirir.”

 

“Her şeyi iyi tarafından görmek” gibi bir şey iyi gibi görünse de, gerçek şu ki hayat bazen berbattır ve yapabileceğiniz en sağlıklı şey de bunu kabul etmektir. Negatif duyguları inkar etmek daha derin ve daha uzun ömürlü negatif duygulara ve duygusal bozukluğa neden olur. Sürekli pozitif olmak hayatın sorunları için geçerli bir çözüm değil, bir inkar biçimidir.

 

Doğru değerleri seçerseniz, bu sorunlar size zindelik, kuvvet ve şevk verir. Dedemin zamanına dönersek, kendini çok kötü hissettiğinde şöyle düşünürdü, “Bugün berbat bir günümdeyim. Ama n’apalım hayat böyle, ben samanları havalandırmaya devam etmeliyim.” Ama ya şimdi? Şimdi beş dakikalığına bile kendinizi çok kötü hissetseniz son derece mutlu ve harika hayatları varmış gibi sunan insanların 350 fotoğrafıyla bombardıman ediliyorsunuz, bu durumda hatanın sizde olduğunu hissetmemeniz imkansız kuşkusuz.

 

Değmeyecek şeyleri kafaya takmamak çok önemlidir. Dünyayı kurtaracak olan şey budur. Dünyanın bazen berbat olduğunu ama bunun da doğal olduğunu kabul ederek yaşamak gerek. Çünkü her zaman böyleydi ve her zaman da böyle olacak.

 

Sosyal medyada her gün milyonlarca kere paylaşılan “Nasıl Mutlu Olunur” tarzı saçmalıklarda yanlış olan ve kimsenin fark etmediği şey şudur: Daha pozitif bir deneyimi arzu etmenin kendisi negatif bir deneyimdir. Ve de tam tersine, insanın negatif deneyimini kabul etmesinin kendisi pozitif bir deneyimdir.

 

Pokerde elinde korkunç kağıtlar olan biri çok güzel eli olan birini yenebilir. Elbette eli güzel olanın kazanma ihtimali daha büyüktür, ama sonunda kazanan her oyuncunun oyun süresinde yaptığı seçimlerle belirlenir. Hayatı da aynı şekilde görüyorum. Hepimize dağıtılmış bir el var. Bazılarının eli daha iyi. Sadece kağıtlara bakarak berbat durumda olduğumuzu söylemek kolaysa da, gerçek oyun o kağıtlarla yapacağımız seçimlere, almaya karar verdiğimiz risklere ve birlikte yaşamayı seçtiğimiz sonuçlara bağlıdır. İçinde bulundukları duruma göre sürekli en iyi seçimleri yapanlar tıpkı pokerde olduğu gibi hayatta da öne çıkarlar ve illa da eline en iyi kağıtlar gelmiş olmaları gerekmez.

 

Mark Manson - Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 4 ay sonra...

Dünyada başka hiçbir şey yapamadıklarından ancak çocuk yapmayı becerebilen, bunu da çok büyük bir marifetmiş gibi etrafa sıvıştıran kadınlardan her zaman nefret ettim. Bunlar bulundukları her yerde, çocukları aracılığıyla kendi egolarını yayarlar etrafa. "Erol buraya gel, Ali oraya çıkma, Ayşe orayı elleme, yemeği yemezsen seni götürür çöplüğe atarlar, değil mi teyzesi?" gibi gürültülerle kendi zavallı varoluşlarına dünyada bir yer açmaya çalışırlar. Dertleri kesinlikle çocukları değildir; çocukları aracılığıyla dünyanın dikkatini çekmek isterler yalnızca. Hayatta yapabildikleri tek marifet olan çocuklarını oraya buraya ittire kaktıra kendi zavallı varlıklarını duymaya, hissetmeye çalışırlar. Umumi yerlerde çocuklarına gösterdikleri ilgide her zamankinden fazla bir şey vardır. Hem çevreye ne kadar iyi bir anne olduklarını gösterme fırsatını kullanmak isterler, hem de bulundukları yeri yalnızca kendi egolarıyla işgal etmeye uğraşırlar. Çocuklarına ilişkin her şey; yemek yemeleri, uyumaları, çiş yapmaları abartılı birer seremoniye, çirkin bir teşhirciliğe dönüşür. Çocuklarından başka hiçbir şey konuşulmasın isterler. Birçok alanda dışına sürüldükleri toplumdan alabilecekleri tek aferinleri de, tek intikamları da anne olmalarıdır. Kendi beceriksizliklerinin, çocuklarını kötü eğittiklerinin, aslında çocuk büyütmeyi hiç mi hiç bilmediklerinin asla farkında olmayıp, çocuklarının her tür taşkınlığının, edepsizliğinin, isterisinin genel bir çocuk olma hali olduğunu sanır, bu yüzden de, bulundukları her yerde, her türlü anlayış ve hoşgörünün en doğal hakları olduğunu düşünürler. Otobüste, trende, uçakta daha oturdukları andan itibaren, varlığıyla çevreyi kirleten çocuklarının başlarını göğüslerine bastırarak, "Teyzeyi rahatsız etme çocuğum," diyerek yan koltukta oturandan sözde anlayış beklerler. Bu yaştaki çocuklar söz konusu olduğunda, daha düne kadar kendisinden "abla" diye söz edilen yan koltuktaki kişi ise, birdenbire şu münasebetsiz kadının uğursuz ağzında, "teyze" oluvermenin intikamını ilk fırsatta alır. Ama o salak kadınlar bunu bile akıl edemezler. İşin kötüsü toplum da zaten bu kadınların doğurup büyüttükleri çocuklardan oluştuğu için, ne boktan anneler oldukları hiçbir zaman anlaşılmaz. Sonrakiler de, en az kendileri gibi boktan çocuklar yetiştirmeyi sürdürürler.

Araba kullanmak için ehliyet alınıyor, doktorluk, avukatlık yapmak için diploma isteniyor, herhangi bir işyeri için ruhsat belgesi şart koşuluyor,  berber olmak için kalfalık,  ustalık belgesi gerekiyor da, ana baba olabilmek için neden hiçbir yeterlilik belgesine gerek duyulmuyor?

Bu tür tartışmalarda çocuk sahibi olmanın tabiat gereğiyle açıklamasına da bayılırım; günümüzde bu anlayışın herhangi bir geçerliliği kalmış gibi. Yüzyıllardır bütün dünyayı tabiata karşı giydirdikleri halde bir tek çocuk yapma konusundaki bu tabiatçılık sinirime dokunuyor doğrusu. Beşinci sınıf kooperatif evleri yapacağız, balkonunda mangal çevirip geğireceğiz, diye beş yüz yıllık ağaçları hart hart doğrarlarken tabiat akıllarına gelmez; kanalizasyon borularını su kaynaklarının tam ortasından geçirirken de tabiat hatırlanmaz. Cinsellik ve türevleri söz konusu olduğunda ise bir tabiatçılık bir tabiatçılık! Üstelik hiç kimse cinselliğini sahiden tabiatına göre yaşayamazken.  (Murathan Mungan - Yüksek Topuklar Sayfa 27-28)

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Ah milena..
Denize düşmüşüz sanki, elimizde olmadan ordan oraya sürükleniyoruz...
Boğulmuyorsak, bu da kötülük olsun diyedir.
                                                                                                                                                                                                         -Franz Kafka Milena'ya Mektuplar.-

Bir sürü boş şey arasında adalet kaybolup gidiyor! Ortada hiçbir şey yokken, mahkeme bir suç yaratıyor.

                                                                                                                                                                                                            -Dava, Franz Kafka.-

Düşler sona ermedikçe kişi uyanmaz uykusundan.                     
                                                                                                                                                                                                      -Franz Kafka, Milena'ya Mektuplar.

                                                                                 

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 1 ay sonra...

...Beş yaşındaki bir kız çocuğu olarak, albümünde yer alan bu fotoğraflara, dünya kadınlık tarihinin bütün pozlarını sığdırmayı başarmış Tuğde. Vermediği poz çeşidi kalmamış neredeyse. Ne yazık ki, hayatının geri kalan kısmında sürekli kendini tekrar etmek zorunda kalacak...

 

...Onun kötülüğünü en geç ben kabullendim. Budalalığımdan değildi bu. Hani, bazı insanlar hakkında öyle ya da böyle bir karara varırsınız ve sonradan o kararı değiştirmekte çok zorlanırsınız ya, bende de öyle olmuştu...

 

...Üstelik ben, yeni başlangıçlar için hiç uygun biri değilim. Hem de hiç kimse için. Yokluğunun hayatımda yarattığı alışkanlığın bozulmasını istemiyorum. Hayatta her şeyin olduğu gibi, barışmaların da zamanı vardır. Gereken zaman içinde barışmadıysanız eğer, bir gün barışırsam söylerim, diye beklettiğiniz sözler eskimiş olur, onlar size bile bir şeyler söylemez hale gelir...

 

...Zaten yorgunluk benim genel halim. Bana, ''Nasılsın?'' diye soranlara, en sık verdiğim yanıtın ''Yorgunum,'' demek olduğunu keşfettiğim günden beri, daha bilinçli olarak ''Yorgunum''. Şu memlekette yaşayıp da yorgun olmamak mümkün mü? Beden yorgunluğu dediğinden ne olacak, iki-üç dinlenmeyle geçer, ama ben aslında vatan yorgunuyum Ruh yorgunuyum, gönül yorgunuyum, hayat yorgunuyum; öğrenmek, bilmek, anlamak, anlamış gibi yapmak, düşünmek, hissetmek, tanımak, tanık olmak, katlanmak, anlayış göstermek, görmezden gelmek, üzerinde durmamak, idare etmek, üzülmemiş görünmek, alışmak, alışamamak, sabretmek, katlanmak, beklemek yorgunuyum. Tam da artık bu memlekette hiçbir şey şaşırtamaz beni sanırken, her seferinde yeniden şaşırmak yorgunuyum...

 

Murathan Mungan - Yüksek Topuklar

 

Eğer bir duygu üzerinden geçen zamana rağmen değişmiyorsa, kaybolmuyorsa yahut bir kenara atılmıyorsa, hiç düşünmeden bunun hakiki olduğunu söyleyebilirim. Bu o hani bir süre geçtikten sonra elveda dediğin sahte duygulardan çok farklı.

Eğer bir şey ondan yüz çevirmene veya gözlerini kaçırıp görmezden gelmene rağmen, unutmuş gibi yapmana rağmen kaybolmuyorsa, buna hakiki arzu demek yanlış olmaz.

Yahari Vol 12

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 2 ay sonra...

"Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim. Gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur, çünkü kötü insanlar her zaman vardır. Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek; bunu yapabilmek için de adil olanın güçlü, güçlü olanın adil olması gerekir.

Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete veremedik, çünkü güç, adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti. Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık."

-Zülfü Livaneli, Serenad

 

 

"Annelere anlatılan kederler taksim değil, zarbedilmiş olur."

-Peyami Safa, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu

 

 

"...Güçsüz biri olan sen, her çeşit iktidarın sahibi olan benim üzerimdeydin. Çünkü olaylara müdahale etmeden hepimizi gören, seyreden sendin. Seni ezdiğimizde ağlıyordun. Güçsüzlük belirtisi olarak yorumlanabilen bu şey aslında senin yaşamındı. Oysa biz taşlar kadar güçlü, bir o kadar da cansızdık."

-İhsan Oktay Anar, Puslu Kıtalar Atlası

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 4 hafta sonra...

"Hoca öğretmen oldu, talebe öğrenci. Öğretmen ne demek? Ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime. Hoca öğretmez; yetiştirir, aydınlatır, yaratır. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir; isteyen, arayan, susayan."

"Mütercim, mutlak’ı arayan bir çılgın, ‘felsefe taşı’nı bulmaya çalışan bir simyagerdir."

"Nereye gidersen git, bulacağın aydınlık, zihninin aydınlığı kadar olacaktır."

"Aydın olmak için önce insan olmak lâzim. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur; maruz kalmaz, seçer . Aydın kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs."

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesajını gönderebilir ve daha sonra kayıt olabilirsin. Bir hesabın varsa, hesabınla göndermek için şimdi oturum aç.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Misafir
Bu konuya yanıt ver...

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı.   Restore formatting

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Editör içeriğini temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

  • Konuyu Görüntüleyenler   0 üye

    • Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli bilgi

Forum kurallarımızı okudunuz mu? Forum Kuralları.