Jump to content

Önerilen İletiler

Scout Bar 

 

1. Bölüm: Scout Bar

 

Spoiler

Saat gece 12'ye vurmak üzereyken Doktor Erwin için bir vardiya daha bitmek üzereydi. Her vardiya bitiminde yaptığı gibi en iyi arkadaşı Nile'yle buluşup, Mike'nin çalıştığı barda buluşacaklardı.

 

O bar, Scout Bar, artık onların buluşma noktası haline gelmişti. Scout Bar ufak olsa da gayet güzel bir bardı. Duvarlar taş desenli duvar kağıdıyla kaplanmış, silah, kurşun ve kılıç gibi nesnelerle süslenmişti. Eski, tahtadan yapılma masa ve sandalyeler sanki geçmişe gitmiş gibi bir hava katıyordu.

 

Bara ulaştığında her zamanki gibi Nile daha gelmemişti. Nile polis olduğu için artık bu duruma ikisi de alışmıştı. Gelmeye zaman bulması bile mucize diye düşündü Erwin. Telsiz öttüğü an gitmek zorunda kalıyordu her seferinde.

 

Mike'ye selam verip, viski istedi Erwin. Yorgunluktan mıydı yoksa başka bir şeyden miydi bilmiyordu ama içinde bir sıkıntı vardı o gün. Mike bunu fark etti ve sorun olup olmadığını sordu ama maalesef Erwin de cevabını bilmiyordu.

 

Etrafa bakmaya başladı. Mikasa sarışın, uzun boylu birinin elini tutmuş, depoya doğru gidiyordu; Eren her zamanki gibi dalgın dalgın bir şekilde elindeki tepsiyle masa masa geziyordu; Arkadaki masada da hararetli bir konuşma yaşanıyor gibiydi.

 

Böyle etrafı incelerken tek başına oturan kişi takıldı gözüne. Herkesin aksine fincanda çay içiyordu sadece. Saçları simsiyahtı; gri, kısık gözlerinin önüne dökülüyordu saçları. Yüz hatları kusursuz görünüyordu. Üstündekilere bakılırsa ciddi bir yerde çalışıyor olmalıydı. Siyah, üstüne yapışan takım elbisesi ve boynundaki beyaz volanlı fuları yüzünden ondan gözlerini alamıyordu bir türlü. Erwin uzun zaman sonra ilk defa biriyle bu kadar çok tanışmayı istemişti ama imkansız görünüyordu.

 

Erwin önüne dönmüş, Mike’yle konuşurken arkadan bir gürültü koptu. Her yer cam kırıklarıyla dolmuş, iki kişi birbirine girmişti. Mike ve patronu Moblit kavgayı ayırmaya çalışırken, barın diğer sahibi Hanji kör kütük sarhoş halde kahkahalarla uzaktan izliyordu. Yumruklar birbirine karışmış, her yer dağılmıştı.

 

Erwin’in gözleri takım elbiseli genç adamı arıyordu ama önündeki kişiler yüzünden bir türlü göremiyordu. O sırada oradan geçmeye çalıştığını gördü ve tam o anda kavga eden adamlardan biri eline kırdığı şişeyi alıp, karşısındaki adama saplayacakken onun koluna gelmişti. Olan şeyin şokuyla olduğu yerde kalmıştı öylece. Erwin bunu görünce yerinden fırlayıp yanına gitti. O sırada bar çalışanları sonunda onları bardan def etmeyi başarmışlardı.

 

Kolundan oluk oluk kan akıyordu. Erwin gömleğinin altından biraz kumaş yırtıp, o bölgeye tampon yapmaya başladı. Ayakta zor duruyordu. Erwin kendisini ona bırakmasını söyledi ve onu kucağına alıp masalardan birine oturttu. “Hemen ilk yardım malzemelerini getir!” diye bağırdı Moblit’e.

 

“Adın ne?” diye sordu Erwin yavaşça bağladığı kumaş parçalarını çözerken. Canı çok yanıyor olmalı diye düşündü. Derin derin nefeslerinin arasında zorlukla “Levi.” dedi güçlükle genç adam. “Tamamdır Levi. Ben doktorum, hemen halledeceğim bunu.” dedi ona gülümseyerek ve gözünün önüne gelen saçlarını eliyle nazikçe geriye doğru attı. Levi acı bir ifadeyle gülümsedi ona. “Ben Erwin bu arada.” diye ekledi kolunu dikkatli bir şekilde sararken.

 

Daha sakinleşmiş görünüyordu. O derece bir kesik bayağı etkilemiş olmalıydı onu. Erwin yanına oturdu konuşmak isteyip istemeyeceği konusunda endişelenirken. Levi ona baktı ve dedi ki “Çayımı huzurla içmeyi tercih ederdim.”. İkisi de kahkahalarla gülmeye başladı. Erwin “Neden çay?” diye sordu merakla. “Çay dışında bir şey içmeyi pek sevmem.” diye cevap verdi Levi.

 

Erwin bir anda “Neden yalnız oturuyordun?” diye sordu. Böyle kusursuz birinin nasıl yalnız bırakılabileceğini aklı almıyordu. Levi bu soruyu beklemediği için biraz şaşırdı ama yine de gülerek “Arkadaşım Eld’le geldim aslında ama her zamanki gibi Mikasa’yla depoya kaçtı işte.” diye cevap verdi. Erwin şaşkınlıkla “Demek Mikasa’nın her gece götürdüğü sarışın oymuş.” dedi.

 

Muhabbetleri böyle böyle ilerlerken Eld geri dönmüştü. Erwin’le Levi ona imalı bir şekilde bakarken Eld ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Mikasa da o arada düğmelerini kapatmakla meşguldü. Klasik diye düşündü Erwin. Tam Eld “Beni arkadaşınla tanıştır-” diyecekken gözü Levi’nin kolunda kırmızıya dönmüş sargı bezlerine kaydı. Gözleri kocaman açılmıştı. Levi bu haline bakıp gözlerini devirdi ve iç çekti. Eld “Ne olduğunu söylesene be!” diye bağırdı ona. Bu tepki Levi’yi bile şaşırtmıştı. Böylece her şeyi özet geçerek ona anlattı.

 

Bardakları kuruturken onları izleyen Mike bu durumdan pek hoşnut görünmüyordu. Erwin tam onu da gelmesi için davet edecekken Mike ona tuhaf bir bakış atıp, arkasını dönmüştü. Erwin sorunu ne yine bunun diye düşünüp, önüne döndü.

 

Huzursuz hissettiği için Mike'nin yanına doğru giderken içeri Erwin ve Mike'nin yakın arkadaşı olan Nile girdi. Harap haldeydi. Saçları dağılmış, üniforması kırışmış, göz altları mosmor görünüyordu. Erwin elini omzuna koydu ve "Zor bir gün geçirmiş gibisin." dedi gülümseyerek.

Nile ba
şarılı bir polisti fakat evliliği için aynı şey söylenemezdi. Karısı Marie sürekli onun evde olmamasından yakınan, gözünü para bürümüş bir kadındı. Arkadaşları için neden bu halde olduğunu tahmin etmek hiç de zor değildi.

Mike onun bir şey demesini beklemeden ona bir bardak vodka koydu. D
üşünceli şekilde bardağa bakan Nile bir anda hepsini içti ve daha fazla istedi. Mike tereddütle baktı ona. Erwin'le göz göze gelince daha fazlasının iyi bir fikir olmadığına karar verdi. Zaten bitik haldeydi.

Nile dişlerini sıkarak "Bir bardak daha dedim!" dedi. Erwin, "Uzun s
üredir aynaya bakmadın herhalde sen." dedi sakince. Elinden geldiğince sakin kalmaya çalışıyordu ona karşı ama bu davranışları, bunu imkansız kılmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu.

"Halimde ne varmış?" diye sordu Nile sinirden g
ülerek. Erwin'in sabrı neredeyse tükenmek üzereyken "Halinde ne mi var!? O kadar uzun saatler boyunca çalışıp asla uyumuyorsun. Üstüne sızana kadar sarhoş ediyorsun kendini her gece. Sence halinde ne olabilir!?" diye bağırdı Nile'ye. Buna cevap olarak Nile, Erwin'e boş boş bakıp sadece "Yeter." dedi. Hayatında her şey bok yoluna giderken uğraşmak isteyeceği son şey Erwin'di şu an. Mike'ye "Hesabıma yazarsın." dedi ve çekip gitti.

İşin bitince sen de, gelsene onları seveceğine eminim.” Dedi Erwin Mike'ye. İşin aslı bundan kimsenin haberi olmasa da Mike uzun zamandır Mikasa'dan hoşlanıyordu. Gidip o Eld denen adamla oturmak onun için kolay bir şey değildi. Belli etmemek için elinden geleni yapıyordu ama bu moralinin bozulmasına engel değildi. Sevdiği kızın her gece birlikte olduğu kişiyi görmek acı vericiydi. Bir keresinde neredeyse onları yakalıyordu. Bunu düşünmek bile tüylerini diken diken etmeye yetmişti. İçinden “Odaklan Mike, şu bardakları temizle.” diye geçirdi.

Erwin Nile'yle ya
şanılanları aklından silmeye çalışırken bir fincan çay doldurup Levi'nin yanına doğru yürümeye başladı. Bu bara o kadar uzun zamandır düzenli olarak geliyordu ki bütün çalışanlarla aile gibi olmuştu.

G
ülümseyerek çayı Levi'ye uzattı. Levi şaşkınlıkla ona baktı. Yanaklarının kızardığını hissediyordu. Duygu belirtisi göstermek bile ona göre değilken teşekkür etmeyi aklının ucundan bile geçiremezdi şuan. Hiçbir şey demeden kibarca gülümsedi ona. Kaybettiği kanın etkisi miydi yoksa onu tedavi eden doktorun mu bilmiyordu ama gözlerinde kayboluyor gibiydi.


Kavgadan sonra çoğu kişi gitmişti. Kapanma saati yaklaşıyordu. Eld yarınki provası yüzünden çoktan gitmişti bile. Sadece Levi, Erwin ve etrafı temizleyen çalışanlar kalmıştı. İyi olsa da çok yorgun hissediyordu Levi. Erwin’le vedalaşıp, gitmek için ayağa kalkarken bir anda başı dönmeye başladı. Bunu fark eden Erwin telaşla ayağa fırladı. Levi gözlerini açıp kapıyor ama hiçbir şey göremiyordu. Kulakları çınlıyor, sesler boğuk boğuk geliyordu ve birden her şey karardı.

 

2. Bölüm: Levi

 

Spoiler

 

Yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı Levi. Gözlerini açtığında gördüğü ilk şey ona endişeli bir şekilde bakan masmavi gözlerdi. Ne kadar da güzel görünüyor diye düşündü Levi. “Levi, iyi misin?” diye soruyordu Doktor Erwin ardı ardına ama hala bir cevap alamıyordu.

 

Erwin daha da çok endişelenmeye başlamıştı. "Serumun işe yaraması gerekiyordu." diye düşündü ama aslında cevap alamamasının nedeni Levi’nin ona hayran hayran bakmasıydı.

 

Erwin serumu kontrol ederken Levi elini Erwin’in koluna koydu. “Ne oldu?” diye sordu. Erwin derin bir nefes aldı. “Açlık kan kaybıyla birleşince tansiyonunu düşürmüş ve bu da bayılmana neden oldu. Ödümü kopardın cidden. Aklıma kaç farklı ihtimal geldi biliyor musun?” dedi tek nefeste.

 

Bu öyle bir tepkiydi ki Levi neredeyse kendini suçlu hissedecekti. Diyecek hiçbir şey bulamadı. İşteki yoğunluktan yemek yemeye vakit bulamamıştı sadece.

 

“Ailenden birilerine haber vermemi ister misin? Bugün dinlensen iyi olur.” dedi Doktor Erwin. Levi “Benim ailem yok.” dedi duygusuz bir ifadeyle. Bu sefer de Erwin söyleyecek bir şey bulamadı.

 

İçi ona yardım etme dürtüsüyle dolup taşıyordu. 48 saatlik mesaisinden sonra yaşadığı şeyler gününü daha da bir güzelleştirmişti. Sabah saat 6’ya geliyordu. Kendine gelene kadar Levi'nin başında beklemişti. Bir türlü onu bırakıp gidemiyordu. Kafası karmakarışıktı.

 

“Ne zaman gidebilirim?” diye sordu sabırsızca. “Serum bitince gidebilirsin.” dedi Erwin. İçinde bir burukluk vardı. Onu bir daha göremeyecek gibi hissediyordu.

 

Aralarında oluşan sessizliği bozmak için “Benim bir müzik şirketim var. Eld de şirketin sahip olduğu en önemli gitaristlerden biridir ama biraz fazla başına buyruk çalışıyor. Saat fazla geç olmadan prova için grubu bir araya toplamam lazım.” dedi Levi. Erwin bundan çok etkilenmişti.

 

“Ya sen? Müzikle ilgilenir misin?” diye sordu Erwin merakla. “Herhangi bir enstrüman denemedim daha önce ama insanlar sesimin güzel olduğunu söyler.” dedi.

Şarkı söyleyişini duymayı çok isterdim.” Dedi içten bir gülümsemeyle.

 

Levi de “Belki bir gün duyarsın.” Diye cevap verdi. Bu cevap Erwin’in kalbini hızlandırmıştı. Kalbi neden hızlanmıştı anlamıyordu. Düşüncelerini kafasından atıp serumu çıkarmaya başladı. İğneyi elinden geldiğince nazik bir şekilde çekti. Elleri titriyordu resmen.

 

Levi’nin bunu fark etmemesine imkan yoktu. Onu rahatlatmak için gülümsedi ve “Akşam yine Scout’ta olacağız eğer sen de orada olursan takılabiliriz.” dedi. Erwin utanmasaydı şu an kalkıp dans edecek haldeydi.

 

Levi bir anda düşüncelere dalmıştı. “Neden bekledin beni? Sen mi getirdin buraya beni?” diye sordu. “Doktorların görevi budur.” diye cevap verdi Erwin sadece. Levi de anlıyorum şeklinde başını salladı. Onunla vedalaşıp, eve gitmek için yola çıktı. Bu kadar pis bir halde işe gitmeyi bırak, dışarı çıkması bile suçtu.

 

Eve döndüğünde Eld kanepede uyuyakalmıştı. Her zamanki gibi eşyalarını rastgele yerlere atmıştı. Gözlerini devirip duşa girdi. Koluna değen su canını çok yakıyordu.

 

Kafasını başka bir şeyle meşgul etmenin en iyi seçenek olduğunu düşündü. Doktor bir türlü aklından çıkmıyordu. Neredeyse onu sevdiğini düşünecekti. Bu delilikti. Levi senelerdir kimseye ilgili duymamıştı.

 

Duştan çıkar çıkmaz dün giydiklerini çöpe atıp, yeni bir takım giydi. Eld’e kalkıp hazırlanması için bağırırken bir yandan da etrafı topluyordu. Her sabah aynı şeyi yaşamaktan çok sıkılmıştı artık.

 

Sonunda binaya vardıklarında grubun geri kalanıyla buluştular. Levi aynı zamanda grubun menajerliğini yapıyordu. Onlarla çalışmak çok zor olsa da Levi işini seviyordu. Bu çıkacak ilk albümleri olacaktı. Şirketteki diğer sanatçılarının başarısına yetiştirmeye çalışıyordu onları.

 

Eld’le yetimhanedeyken tanışmıştı. İkisi de oldukça zor günler geçirmişti. Eld annesinin ölümü üzerine yetimhaneye bırakılmıştı fakat Levi için durum çok farklıydı.

 

Onu daha yeni doğmuşken birisi bulup, polise teslim etmişti. Polisler de onu yetimhaneye bırakmıştı. Ailesinin kim olduğunu asla öğrenme şansı olmamıştı. Küçükken biri gelip ona bir gün büyük bir müzik şirketin olacak, çok başarılı olacaksın dese karşısındakinin onunla kafa bulduğunu düşünürdü.

 

Akşamı sabırsızlıkla bekliyordu. Şimdiden 3 fincan çay içmişti bile. Aynı şarkıyı 5. kere duymaya dayanamayacağını düşünüp biraz ara vermelerini söyledi. Canı çok sıkkındı.

 

Şu an moralini düzeltebilecek tek şeyin Erwin’le sohbet etmenin olduğunu düşünüyordu. Sadece 10 saattir tanıdığı kişinin ona böyle şeyler hissettirmesi çok garipti. Bu denli ilgi görmeye alışık olmadığı içindi bu belki de ama onunla iyi arkadaş olacaklarına emindi.

 

Birbirlerinden haberleri olmasa da düşünceleri karşılıklıydı. Erwin'in şansına bugün hastane çok yoğun değildi. Gözlerini kırptığı an uyuyacak gibi hissediyordu. Akşam da böyle olursa Levi'yle nasıl vakit geçirebileceğini düşünüyordu.

Böyle hayallere dalm
ışken fırsat varken Nile'yi arayayım diye düşündü. Belki de üstüne fazla gitmişti. Telefon 3. kere çaldığında açmıştı. Sesi çok yorgun geliyordu. "Ne oldu?" diye sordu sinirli bir tonla. Erwin de şakaya vurarak "Sen her arayana böyle mi davranıyorsun ya?" diye sordu. "Sadede gel işim var." dedi Nile.

Erwin onu yumuşatamayacağını anlayınca "Tamam tamam.
Özür dilemek için ve aramızda bir sorun var mı diye aradım sadece. Üzerine fazla gittiğimin farkındayım ama kendine bir çeki düzen vermen lazım artık." dedi.

Alacağı cevabı beklerken gerginlikten nefesini tutmaya başlamıştı. Nile bir şeyler der gibi olup bir s
üre durdu ve sakince "Haklısın." dedi sadece. Akşam Scout'ta konuşuruz deyip telefonu kapadı. Erwin'in düşündüğü kadar kötü gitmemişti aslında.

Erwin, onunla doktorluğunun ilk yıllarında tanışmıştı. O gün acile bıçakla yaralanmış 16-17 yaşlarında bir çocuk getirilmişti. Erwin yaşadığı dehşeti hala dün gibi hatırlıyordu. Hoş yıllar geçtikçe artık ölüm bile normal geliyordu ona.

 

Yapabilecekleri her şeyi yaptıktan sonra çocuk şubeye haber vermişlerdi. Nile’yle tanışması bu şekilde olmuştu. Bu olaydan günler sonra tesadüfen karşılaşınca Erwin ona beraber bir şeyler içmeyi teklif etmişti. O gün bu gündür hep beraberlerdi.

 

Erwin’le Mike ise liseden beri arkadaşlardı. Nile’yi Scout Bar’a götürünce onu Mike’yle tanıştırmıştı. Çok kısa sürede hepsi yakın arkadaş olmuşlar, o günden beri düzenli şekilde bir araya gelirlerdi.

 

Nile’nin aksine ne Mike’nin ne de Erwin’in hayatında biri vardı. Nile sürekli Erwin’e kız ayarlamaya çalışır, her seferinde başarısız olurdu. Neden Erwin'in sürekli herkesi reddettiğini biliyordu Mike.

 

11. sınıftalardı o zamanlar. Soğuk bir Sevgililer Günü'nde Mike Erwin’in yanına doğru gidiyordu. Sevgililer Günü'nde sevdiğin kişiye çikolata ve mektup vermek bir gelenekti. Erwin’in elinde mektup gören Mike hızlıca yanına gitti. “Kimden? Kimden? Kimden?” diye sordu heyecanlı şekilde.

 

Erwin kıpkırmızı olmuş, mektubu ondan saklıyordu. Küçük bir boğuşmadan sonra mektubu almayı başarmıştı. Üzerinde büyük harflerle “ZEKE” yazıyordu.

 

Mike şok olmuştu. Erwin’in gay olabileceği 40 sene düşünse aklına gelmezdi. “Vay be Erwin.” dedi gülerek. Erwin’in hala çok gergin olduğunu görünce “Hey sorun yok.” diyerek ona sıkıca sarıldı. Daha sonra Erwin'in Zeke’yle çok kısa süreliğine bir ilişkisi olmuştu. Mike, Erwin'in bunu neden Nile’ye hiç söylemediğini anlamıyordu. Kötü bir tepki vermeyeceğinden emindi ama o Erwin’di işte.

 

Akşama çıkacak yeni grup için hazırlık yapılması gerekiyordu fakat Eren’in sakarlıkları planın gerisinde kalmalarını sağlamıştı. Üstüne Hanji sarhoş olmuş, ortalığa bir kargaşa hakimdi.

 

Bir süre sonra Erwin ve Nile içeri girdi. “Sonunda!” diye geçirdi içinden Mike. İkisine de selam verip işlerini halledince yanlarına geleceğini söyledi.

 

Levi’yle Eld çoktan gelmiş oturuyordu. Erwin Nile’yi çekiştirerek yanlarına gitti. “Oturabilir miyiz?” diye sordu. Levi heyecandan ne yapacağını şaşırmıştı. “Ta-tabi ki.” dedi gülümseyerek. Eld, Levi’nin bu hallerine alışık değildi, ona işaret edip Mikasa’nın yanına gitti. Levi buna gözlerini devirdi.

 

Kendini tanıtarak söze girdi Nile. Yeni insanlarla tanışmayı pek sevmezdi ama Erwin için şans vermeye karar verdi. Neden bu kadar heyecanlıydı anlam veremiyordu ama onunla konuşmaya devam ettikçe çok duygusuz görünse de eğlenceli biri olduğunu gördü Levi’nin. 

 

Gözüne karşılarında oturan kızı kestirdi. Erwin’le Levi’nin konuşmasını bölüp kızı işaret etti Erwin’e. Erwin de anlamadığını belirten bir şekilde kafasını salladı. “Tanış onunla.” dedi Nile. Levi donuk bakışlarla izliyordu ikisini.

 

Erwin yine başlıyoruz diye düşündü. “Asla vazgeçmeyeceksin değil mi?” dedi umursamaz bir tavırla. Nile “Hadi ama.” Dedi yalvarırcasına. Levi yerinde rahatsızca kıpırdanıp kızı incelemeye başladı. İçinde adlandıramadığı tuhaf bir his vardı. Levi’nin bakışlarını hisseden Erwin keskin bir tonda “Hayır.” dedi Nile’ye. Bu cevabın üzerine Levi “Benim tuvalete gitmem lazım.” dedi ve hızla masadan kalkıp gitti.

 

 

 

3. Bölüm: Yeni

Spoiler

Moblit, içeriye giren şık giyimli kadınları karşılayıp, bardan istediklerini alabileceklerini söyledi. Kısa sarı saçları olan kadın Mike’yi inceleyip herkes için bira istedi. Göz teması kurmayı sevmeyen Mike çok yakın olduğu için ona bakamıyordu.

 

“Ben Nanaba. Artık her gece burada sahneye çıkacağız.” dedi gülümseyerek. Nanaba kısa sarı saçlı, maskülen suratı olan uzun boylu bir kadındı. İnce dudaklı, küçük burunlu, gök mavisi gözleri vardı. “Ben Mike.” dedi kısa keserek. Bir taraftan da Mikasa’ya kaçamak bakışlar atıyordu. Mikasa’nın onunla ilgilenmediğini bilse de umutsuzca ondan ufak da olsa bir işaret bekliyordu.

 

Arkadan gelen Moblit’le Hanji’nin bağırışları onu düşüncelerinden ayırdı. Yine her zamanki gibi kavga ediyorlardı. Mike kızlar sahneyi nasıl kuracaklarını sorduklarında ne yapacağını bilememişti ve bunu yapmaktan her ne kadar nefret etse de kavgalarını bölmek zorundaydı.

 

Moblit, Mike’ye “Sen göster.” deyip kestirip atmıştı. Burnundan soluyor gibiydi. Mike, Mikasa’ya “İçerisi çok kötü.” Diye fısıldayıp, içeriden getirdiği amfileri yerleştirdi.

 

Mikrofon standını kurup, kabloları da takınca hazır olduğunu işaret etti. Nanaba “Müzikle ilgileniyor gibisin.” dedi şişesinden bir yudum daha aldıktan sonra.

 

Mike şişeyi elinden kaptı ve “Enstrümanların yakınında bir şey içmek yasak.” Diye uyardı katı bir ses tonuyla. Amfilerin ayarlarını yapmaya döndü ve “Lisede gitar çalardım.” diye ekledi. “Bunu duymayı çok isterdim.”

 

Erwin’in gözü hala kapıdaydı. Bir anda kalkıp gitmesi onu tuhaf bir şekilde endişelendirmişti. İçinden bir ses peşinden gitmesini söylüyorken, bir tarafı da oturup sadece beklemesini söylüyordu. Nile “Bir sorun mu var?” diye sordu endişeyle. Erwin bir şey demeyince “Ne olursa olsun söyleyebilirsin biliyorsun.” Dedi ve konuyu kapattı.

 

Mike “Özlediniz mi beni?” diye masaya sert şekilde oturunca, Erwin yerinden sıçramıştı. “Mike yavaş!” diye homurdandı öfkeyle. “Ne var be?” dedi Erwin’i taklit eder bir tonda. Bu Erwin’i daha da çok germişti.

 

Durumu fark eden Nile ortaya atlayıp “Şu yeni kızla aranda ne var?” dedi Mike’ye. Mike’nin gözleri kocaman açılmıştı. “Hiçbir şey yok.” dedi ama Nile’yle Erwin’in dilinden 1 ay boyunca düşmeyeceğini biliyordu. “Vay be Mike.” dedi gülerek sarışın. Kafası biraz olsun dağılmış gibiydi.

 

Uzaktan gelen Levi’yi görünce, omzundan büyük bir yük kalkmış gibi hissetti. Suratında her zamanki gibi duygusuz bir ifade vardı. Yüzü bir ressam tarafından çizilmiş gibi kusursuz, hatları keskindi.

 

Önceki grubun kötülüğünü düşününce “Bir amatör grup daha mı?” dedi Levi sızlanarak. Mike “Biliyor musun enstrümanların yanında bira içmeye çalıştılar” dedi gergin bir tonda. “Birazdan başlarlar herhalde ben barın başına döneyim. Yine Mikasa ortalıkta yok.” diye ekledi.

 

Levi, Eren’e işaret edip çay istedi. Eren her zamanki gibi dikkatsizce hareket ediyordu. Levi tam umarım çayı düzgün getirir diye düşünürken Eren’in ayağı sandalyenin ayağına takıldı ve sıcak çay Levi’nin takım elbisesine dökülmüştü.

 

Levi bir takımının daha mahvolduğuna mı yoksa yanmasına mı sinirlensin bilememişti. “Eren!” diye bağırdı sinirle. Eren özürler diliyor, eline gelen havluyu kullanmaya çalışıyordu. Levi ona tiksintiyle bakıp, üstünü temizlemeye çalışıyordu.

 

“Her yerde çay lekesi kalacak. Eren burayı temizlemeden kimse yerine oturmayacak.” dedi diğerlerine dönerek. İlk başta Levi’nin şaka yaptığını düşünseler de suratındaki ciddiyeti görünce ister istemez ayağa kalkmışlardı.

 

Hepsi şok olmuş şekilde ona bakıyordu. Erwin kahkahalarla gülmemek için kendini zor tutuyor, onun ne kadar ufak ve şirin göründüğünü düşünüyordu.

 

Eren panikle arka odaya koşup, paspas alıp geldi. Levi’yle göz teması kurmamaya çalışarak yeri paspaslıyordu. “Sen buna temizlik mi diyorsun? Baştan yap.” dedi. Yeterince temiz olduğuna ikna olana kadar ona baştan yaptırtmaya devam etmişti.

 

O günden sonra buluşmaları rutin haline gelmiş, sürekli görüşür olmuşlardı. Aradan koskoca bir ay geçmişti. Hanji’yle Moblit düzenli şekilde kavga etmeye devam ediyor, Eren her yeri kırıp döküyor, Mikasa depoya kaçıp duruyordu.

 

Nile ve Eld için hayat aynı ilerlerken Erwin’le Levi gün geçtikçe daha da yakınlaşıyordu ama ikisi de adım atmaya çok korkuyordu. Mike, Erwin’i sürekli zorluyor fakat hiçbir sonuç alamıyordu. Nile’yle Eld ise her şeyden habersiz yaşamaya devam ediyordu.  

 

Mike farkında olmasa da yavaş yavaş Mikasa’dan vazgeçmeye başlamıştı. Bir şekilde sürekli Nanaba’yla takılıyordu. Grup ilk başta ritim kaçırmaları, sözleri unutmaları gibi sorunlar yaşasa da zamanla iyileşmeye başlamışlardı. En azından Levi için daha katlanılırdı.

 

Yine o gecelerden birisinde bir şeyler içip oturuyorlardı. Nile iyice sarhoş olmuştu. Böyle gülüp eğlenirken, Erwin’in Levi’ye iltifatından sonra dayanamadı ve “Öpüşecekseniz öpüşün artık. Kusacağım cidden şimdi. Bu ne vıcık vıcık!” dedi gülerek. Aralarında ayık tek kişi Levi’ydi. Erwin alkolün verdiği cesaretten mi yoksa günlerdir bunu beklediğinden mi bilmiyordu ama bunu yapmaya kararlıydı. Gülümseyerek Levi’ye döndü ve bir anda kendine çekip küçük bir öpücük verdi ona.

 

 

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Levi dolaşımdaki damar içi volüm kaybına bağlı olarak ortostatik hipotansiyon yaşıyor

Ee sıvı tedavisi yapmazsan olacağı buydu.

Erwin sen ne biçim bir hekimsin ya

Neyse kurgu fujoshi kitlesi için fena değil ama içinde çok fazla devrik cümle var ve kelime seçimlerin ilginç

yarışmada bol şans ?

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

pseudohomophylus, 8 saat önce tarihinde yazdı:

Levi dolaşımdaki damar içi volüm kaybına bağlı olarak ortostatik hipotansiyon yaşıyor

Ee sıvı tedavisi yapmazsan olacağı buydu.

Erwin sen ne biçim bir hekimsin ya

Neyse kurgu fujoshi kitlesi için fena değil ama içinde çok fazla devrik cümle var ve kelime seçimlerin ilginç

yarışmada bol şans ?

Yorumun için çok teşekkür ederim. Sürekli çevirilerle uğraşınca Türkçe'nin bozulmaması elden değil maalesef cümleler konusunda daha dikkatli olmaya çalışacağım :thank_you__onion_by_elcerbero::wow1-onion-head-emoticon:

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Heimatlos, 3 dakika önce tarihinde yazdı:

Çeviri yaparken nasıl bozukur Türkçe anlamış değilim herhalde iki yabancı dil arasında çeviri yapıyorsun gibi. Okurken sıkmadı.

Yorumun için çok teşekkür ederim. Demek istediğimi tam açıklayamadım ben sanırım. Diğer dillerle çok uğraşınca bazen bildiğin şeyleri bile unutabiliyor, cümlelerin bozulabiliyor. Ben istemsizce sürekli devrik cümlelerle konuşuyorum bunların sonucu olarak. Yapanlar anlar :serenade-onion-head-emoticon:

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 3 hafta sonra...

Bir konu özeti iyi olurdu okurken ne oluyor nereye düştüm diye düşünmedim değil. Sonra ah kalbim oldum bir fujoshi olarak. :evil-smile-onion-head-emoticon:

Tek tük imla hataları vardı ama hatalar azdı. Devrik cümle olayına katılıyorum ama bende bir rahatsızlık yaratmadı ancak üst üste hoş durmaz genelde. Ben karakterlerin karışıklığından şikayetçiyim sadece. Karışıklık demeyelim de Erwin'in yaşından dolayı daha yaş kitlesi büyük isimler seçilmiş - daha ziyade arkadaşları seçilmiş - o kısmı anladım ama Eren ve Mikasa'nın bu hikayede ne işi vardı pek anlamadım. Hadi Eren'i anladım da Mikasa neden çapkındı hiç anlamadım :P Özellikle Eld ile olan ilişkisini pek beğenemedim xD

 

Devamı vardır diye ummak ile birlikte devamını bekliyorum xD

 

Hayal gücüne sağlık.

 

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Merhaba

Nones, 15.07.2020 - 06:08 tarihinde yazdı:

Bir konu özeti iyi olurdu okurken ne oluyor nereye düştüm diye düşünmedim değil. Sonra ah kalbim oldum bir fujoshi olarak. :evil-smile-onion-head-emoticon:

Tek tük imla hataları vardı ama hatalar azdı. Devrik cümle olayına katılıyorum ama bende bir rahatsızlık yaratmadı ancak üst üste hoş durmaz genelde. Ben karakterlerin karışıklığından şikayetçiyim sadece. Karışıklık demeyelim de Erwin'in yaşından dolayı daha yaş kitlesi büyük isimler seçilmiş - daha ziyade arkadaşları seçilmiş - o kısmı anladım ama Eren ve Mikasa'nın bu hikayede ne işi vardı pek anlamadım. Hadi Eren'i anladım da Mikasa neden çapkındı hiç anlamadım :P Özellikle Eld ile olan ilişkisini pek beğenemedim xD

 

Devamı vardır diye ummak ile birlikte devamını bekliyorum xD

 

Hayal gücüne sağlık.

 

Merhaba yorumun için çok çok teşekkür ederim hikayenin mevcut 3 bölümü daha var ama yarışma bitene kadar beklemek istedim gerisi için. ♥️♥️

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 3 hafta sonra...

Sohbete katıl

You are posting as a guest. Bir hesabın varsa, hesabınla göndermek için şimdi oturum aç.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Misafir
Bu konuya yanıt ver...

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı.   Restore formatting

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Editör içeriğini temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli bilgi

Forum kurallarımızı okudunuz mu? Forum Kuralları.