Jump to content

Kahraman Dünyâsın Da Ki Bilge


Önerilen İletiler

213647973-256-k138411.jpg.0ea6cfe7fefaa3a191baedc2415550f2.jpg

 

 

Hide her şeyin bittiğini sanıyordu. Hayâtı boyunca düzelme uğruna çalışmış, acı çekmişti. En sonunda başarmıştı. Tüm yorgunlukla kendini kapattı. 

Ve ne şaşırtıcı ki millet yine uslu durmadı.

 

"Bi bitmediniz amk."

 

Tek cümle de; Daha önce şinobi dünyasının Tanrısı olmuş adam DC/MARVEL/X-MEN dünyâsın da yeniden doğar.

 

Daha önce okumak için; https://tengriata.wordpress.com ve https://www.wattpad.com/user/Tengri03Ata

 

Spoiler

 

                                                                                               Uyanış

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

                                                                 Daha önce okumak için; https://tengriata.wordpress.com

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

                                                        Yapılan her şey yok olacak ! Ve küllerinden yeni Dünya yükselecek !

                                                                                           - Mahşer

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
                     

                                                                                                    HİDE

 

"Kim yapıyo la bu gürültüyü ?"

 

Âdeta deprem oluyordu. Yeryüzü sallanıyor, parçalanıyor, yıkılıyordu. Biraz etrafa bakındı. Karanlık ve sıkışıktı. 'Nerdeyim ?' diye düşündü. Tüm bu gürültü onu uyandırmıştı. 'Niye uyuyorum ki ?' diye düşünde. Biraz düşündü. Hiç bir şey gelmedi aklına. Ne bir anı ne de bir cevap.

Biraz daha zorladı. Sonun da bir şeyleri hatırlamayı başardı

.

Neden kendini hapsettiğini hatırladı.

 

İnsanlık.

 

Azıcık hâfızasın da Çakra denen bir enerkeyi kullanan sayısız savaşçının yer aldığı bir savaşı hatırlıyor. Hepsi Jüübi denen bir varlığa karşı.

 

Bîjû denen dokuz varlığın birleşimiyle oluşan sonsuz güce sâhip bir varlık.

 

Bîjû, tek kuyruklarıyla dağları devirip, denizleri göğe kaldıracak kadar güçlü 9 ilâhi varlık. Tek başlarına Ulusları yok edip, yüceltebilirlerdi.

 

Ve biri bu dokuz varlığı ele geçirip benzeri görülmemiş güçteki bir varlık oluşturmak istedi.

 

Jüübi

 

Zâten bir Bîjû aşırı güçlüyken bir de dokuzunun birleşimi...

 

Sonraki hâtıralar çok bulanık olsa da savaşın yıkımını ve zaferini gâyet net hatırlıyordu.

 

En sonun da tüm çakrayı emdi ve kendini mühürledi. Sonun da insanlık her şeye yeniden başlayabilirdi. Eski güçleri olmadığından artık büyük yıkımlar yaratamayacaktılar. Gerçi çakra olmadan bile kesin uslu durmayacaktılar. Yinede tüm o savaşları gördükten sonra bu hiç bir şeydi.

Çakrayı emdikten sonra üstündeki tüm yorgunluk ve acıyla kendini mühürledi. Tüm bu şeyden uzaklaşmak istiyordu.

 

Daha fazlasını hatırlamaya çalışırken dünya bir kez daha sallandı. Bu sefer ki öncekinden daha güçlüydü. Yüzey de ki geniş yıkımı fark ettiğin de, sorumluyu veya sorumluları durdurma niyetiyle yukarı çıkmaya karar verdi.

 

Uzun süre sonra ilk kez gözlerini açtı.

 

Beyaz üzerinde siyah halkalar ve virgüller parladı.

 

Âniden önünde mâvi bir geçit belirdi. Tereddüt etmeden ona doğru yürüdü.

 

Hide şuan farkında değildi ama dünyâyı tekrar değiştirmişti.

 

                                                                                         ÇARLS

 

Hiç bir şey yapamıyordu.

 

Sâdece yarı yıkık binânın ikinci katından arkadaşlarının ve öğrencilerinin Mutant Tanrısı Mahşere karşı umutsuzca mücâdele etmesini izleyebilirdi.

Tanrıyı her taraftan kuşatmışlar, tüm güçleriyle ona saldırıyorlardı. Sâdece onlar değil, Dört Süvâriden biri de eski müttefîkine saldırıyordu. Gâliba adı Fırtına'ydı. Gerçekten yardımcı oluyordu, yıldırımı ve ateşi olmasaydı Mahşer için her şey çok daha kolay olurdu.

 

Sâdece o değil Skot'un ışınları, Erik'in çeliği ve diğerleri.

 

Yine de Mahşer hâlâ ayaktaydı. Bunun en büyük sebebi yarattığı kubbeydi, temâs eden her şeyi anın da yakıyordu.

 

Savaş çıkmazdaydı.

 

Buna râğmen Mahşerin kazandığı ortadaydı.

 

Öğrencileri gittikçe yorulurken, O hâlâ sağlamdı.

 

Çarls, Uzaduyumunu(Telepatisini) kullanarak Mahşerin zihnine girdi. Ve bir an için kazandıklarını düşündü. Bu, Mahşer gerçek gücünü gösterene kadar sürdü.

 

'N'apıcam ?'  diye düşündü umutsuzca. Mahşer hem bedenen hem de zihnen rakipsizdi, Gerçek bir Tanrıydı.

 

Aklına Jin(Jean) geldi.

 

İşe yarayabilirdi. 'Saçmalama.' diye azarladı kendini. İki İlâhi varlığın birbiriyle savaşması daha fazla felâket demekti. Başka bir şey düşünmeye çalışırken, birinin zihnine girdiğini hissetti.

 

"Ne !?" diye bağırdı şaşkın ve korkulu bir vaziyette.

 

Mahşer de onu fark etmişti. "Kimsin ?"

 

Yabancı sessiz kaldı, ikisine şöyle bir baktı.

 

Çarls şuan Mahşer tarafından baş aşağı vaziyette tutulduğundan yabancıyı pek net göremiyordu. Görebildiği tek şey dağınık beyaz saçlardı. Daha iyi bir görüş için biraz debelendi ama nâfile.

 

Mahşer, kaşlarını çattı. Yabancıya doğru bir adım attı. Attığı gibi de durduğu yer ve Zihni parçalandı.

 

Mutant Tanrısı bu sefer bir adım geri attı.

 

Yabancı yavaşça Mahşerin önüne gelir.

 

"Nesin ?" diye sordu Mahşer. Çarlsı bir köşeye attı böylece yabancıya odaklanabilecekti. Sonuçta çok az kişi bir zihin alanın da denetimini bu kadar kolay kaldırabilir.

 

Çarls, acıya katlanıp yabancıya baktı.

 

Beyaz bir teni, saçı ve sakalı oldukça uzun olduğu gibi zil, ip ve kağıtla süslenmiş, uzun karışık örgülerle bağlanmıştı.

Ayaklarına kadar inen, yırtık ve zedeli, pek çok renkten lekeler olan kollu bir pelerini omuzlarına atmıştı. İçin de, zedelenmiş, beyaz, çiçek desenli asyalı bir elbise vardı. Belindeki kalın deri kemerden îtibâren elbise bölünmüştü, altın da siyah bir şalvar(pantolon) vardı.

 

'Mutant mı?'

Eğer öyleyse, sıradan bir Mutant değil, bu kesin. Sâkin ve güçlü varlığı bir İlahı andırıyordu. 'Umarım bizim tarafımızdadır.' Diye düşündü.

 

"Son kez soracağım. Sen kimsin?" diye sordu Mahşer, sesi gittikçe düşmanlaşıyordu.

 

Yabancı, Mahşeri görmezden geldi. Orta ve Baş parmaklarını yaklaştırdı ve sâkince çırptı.

 

Hem Mahşer hem de Çarls büyük bir baskı hissetti.

 

Çarls böyle bir acı hissetmemişti, her yerinden kan sızıyordu ve neredeyse bayılıyordu. Mahşer de ondan pek farklı değildi. Kan kusmuştu ve diz çökmek üzereydi.

 

'Bu nasıl bir güç !?' Diye düşündü Çarls dehşetle. Çarlsın canı yanıyordu. Başı patlayacak gibiydi ve bedenini hissetmiyordu. Ama her nasılsa hâlâ bilincini koruyordu. Gözleriyle göremese de bilinciyle ne yaptıklarını anlayabiliyordu. Dişini sıkıp gelip odaklandı.

 

Mahşer şaşırtıcı bir irâdeyle ayağı kalktı. "Kelimelere gerek yok. Eylemlerinle açıkça bana karşısın."

 

Boyutundan beklenmeyecek bir hızla adama koştu, sağ elini çekip yumruk atmaya hazırlandı. "GEBER!"

 

Yabancı, kaçmadı ya da savunmadı. Sâdece elini hafifçe kaldırdı.

 

Mahşer bu sefer kelimenin tam anlamıyla yeri öpüyordu. Fakat bir an sonra tekrar kalktı ama hâlâ hareket edemiyordu.

 

Yabancı, deve baktı. Mahşer bedeninin küçüldüğünü fark etti. Yüzünden gittikçe gerildiği ve kızdığı belliydi.

 

Yabancı ağzını açtı. "Seni sevmedim." Çarls, biraz bildiği Japonca da konuşmuştu.

 

Mahşer bir kez daha hücûma kalktı.

 

Ve sefilce başarısız oldu.

 

"Kes şunu! Bana ne yapıyorsun !?" Mahşer kükerdi. Gerçekten korkmuş ve öfkeli geliyordu kulağa.

 

Yavaşça yaklaştı. "Devralıyorum."

 

Gördüğü son şey siyah virgüllü kızıl gözlerdi.

 

Çarls, nefes nefese kendini yere attı, kemiklerinin korkuyla titrediğini hissetti. Kanlı gözleriyle etrâfa baktı. Tüm acıyı görmezden geldi, sâhip olduğu tüm güçle üst vücûdunu kaldırıp dışarı baktı.

 

                                                                                            MAHŞER

 

Mahşer, eskisinden daha da fazla güçlü görünüyordu. Onu çevreleyen erke kubbesi hızla genişleyerek havadaki Fırtına ve Manyeto da dahil olmak üzere yakındaki Mutantlara çarparak fırlattı. 

 

Büyüyen baş ağrısını hafifletmek için alnına bir el koydu. Yabancının baskısından kurtulsa da acı hâlâ devam ediyordu. 'Nasıl bu kadar güçlü olabilir !?' Mahşer büyük uğraşlarla, acılarla buralara gelmişti. Ömrünü gömmüş, canını dişine takmıştı. 'Ama hâlâ benden daha güçlü biri mi var !?'

 

Yabancıyı tekrar hissetti.

 

Yavaşça döndü. Biraz ötede, bir zamanlar mâlikâne denen moloz yığınının üstünde duruyordu. Yabancı merakla çevresine baktı, bir şeyi anlamaya çalışıyor gibiydi. 

 

Mahşer, adamın gücünü algılamaya çalışarak yabancıya baktı. Bin yıl önce başka bir Mutant'ın güç seviyelerini algılama yeteneğini çaldı ve bu sâyede Dört Süvârisini bulmakta büyük fayda sağladı. 

 

'Neden onu hissedemiyorum ?' Adam sanki yok gibiydi. Gözleriyle görmese vâr olduğuna inanmazdı.

 

Yabancı, Mahşere baktı. Omurgasında bir titreme hissetti.  

Sanki yanlış bir şey yapmış da onu azarlıyor gibiydiler.

 

"KES ŞUNU !!" Mahşer âni bir öfke hissetti. "BANA NASIL O GÖZLERLE BAKARSIN ?!! BANA !? DÜNYÂNIN KURTARICISINA ?!!"

 

Bitirdiğin de yabancı âniden önünde belirdi. Mahşer daha ne olduğunu anlayamadan yüzünde büyük bir acı hissetti. Yumruğun etkisiyle havalanıp yere çakıldı.

Bu onu daha da öfkelendirdi. Adama acılı bir son vermek için hıza ayağa kalktı. Hızlıca etrâfına baktı, yoktu.

 

"Neredesin !? Kendini göster ve Tanrının gazâbıyla yüzleş !" Serbest bıraktığı güçle dünya titriyordu. Yakındaki Mutantlar dengelerini kaybedip düştüler.

"Nereye bakıyon mal."

 

Arkasından gelen sesle gözleri büyüdü. Tam arkasını dönmüştü ki yüzünde yine aynı acıyı hissetti. Ne olduğunu anlayamadan kendini başka bir moloz da buldu.

 

Hafifçe inledi. Kırılımış kemiklerini ve zedelenmiş etini onararak ayağa kalktı. Yabancı tam karşısındaydı.

 

Öfkeyle yakındaki tüm molozları kaldırdı. İki elini birleştirip bir top hâline getirdi. Daha sonra, moloz topu asidik kuma dönüştürdü. Ardından topu yabancıya doğru attı.

 

Yabancı, kum topunun gelmesini öylece izledi. Ama sonra âniden top geri tepti. Mahşer, hemen kalkanlarını yükseltip darbeyi karşıladı. Asidik kumlar kalkanı gittikçe zayıflatıyordu. Mahşer, bu saldırıyı tutabilse de vakit ve erke kaybıydı. 

 

Hemen güvenli bir mesâfeye ışınlandı.

 

"Nereye gidiyorsun ?"

 

Mahşer şaşkınlıkla geri çekildi. "İmkansız! Ne tür bir Mutantsın !?"

 

Yabancı, ifâdesizdi.

Mahşer, sağ elini yabancıya doğrultup güçlü bir erke ışını fırlattı. Buna rağmen, ışın çıkar çıkmaz, yabancı Mahşerin dibine gelmişti. Bir eli Mahşerin yüzünü bir eli de sağ elini sertçe tutuyordu. İlk önce hızlıca Mahşeri kendine çekti, sonra itti.

 

Kıyamet, setçe zeminde bir krater açtı. Yarı ölü sayılırdı. 'NASIL !?' Diye haykırdı zihninde ama cavâbı bir türlü bulamadı. Nerede yanlış yapmıştı ?

 

"Söylesene, tüm Mutantlar ânında yenileniyor mu yoksa sadece sen misin ?" Yabancı konuştu. Sâkin ve rahattı. Bu Mahşeri mümkünse daha da öfkelendirdi. 

 

"SENİ GEBERTİCEM !!!!"

 

Mahşer, ayaklanırken gözleri bembeyaz oldu. bedeni irileşti. Yaraları iyileşti. Ama hâlâ çılgın br boğa gibiydi.

 

"HİÇ KİMSE TANRININ GAZÂBINDAN KAÇAMAZ!" diye kükredi. İki elini de başının üstünde kaldırarak gücünü on katına çıkardı. Mutant Tanrı düşmanına baktı. Bu saldırı şuan bulundukları kıta'yı parçalayabilecek güçteydi.

 

Tam o sırada bir el yüzünü kavradı ve onu yere mıhladı.

 

"Bu ruhta çok fazla nefret var."

 

Parmak aralarından, adamın yüzünü zar zor görebiliyordu. Ama net bir şey vardı. Asla unutamayacağı bir şey.  Siyah halkalar ve virgüllerle bir çift güçlü beyaz göz.

 

Mahşer, dehşet içinde o gözlere baktı. Artık anlamıştı. Kaybetmesi doğaldı. Bu gözler yenilmezdi.

 

Ne kadar denese de kaçamadı kaçamadı. Tüm yeteneklerini kullanıyordu ama hiç biri işe yaramıyordu. Kendini ışınlayamıyordu bile, düşmanın merhametindeydi. Birdenbire ... özgür hissetti.

 

Ne olduğunu anlamaya çalışırken süzüldüğünü fark etti. Yabancı ona âkince baktı "Umarım sonra ki hayâtın da mutlu olursun." 

Sonrası karanlık.

 

                                                                                                   HİDE

    

Çevrede ki Mutantlar, olayı dehşet, korku ve afallama'yla izledi. Hepsi bilinmeyen bir adamın Mahşeri bir çocukla uğraşırmışcasına yendiğine ve ruhunu çıkardığına inanamıyordu. Adamın ne yaptığından emin olmasalar da, nihâyet Mutant Tanrının yenilgisiyle rahat bir nefes verebildiler.

 

Hide, Mahşer'in anılarına baktı. Berbat çocukluğunu, güçlerini keşfetmesini, yükselişini ve düşüşünü izledi. Sâdece onun anılarını değil, bu yeni dünyâ'yı da öğrendi.

 

Ve memnun değildi. Hiç de.

 

On bin yıllık târih'in çoğu ölüm ve sefâletle doluydu. Görünüşe göre, Çakra, artık yoktu, solmuştu, yâni insanlar artık onu ölüme ve yıkıma neden olmak için kullanamazlardı. Ne yazık ki, Çakra ve Bijū yerine yeni silahlar buldular. 

 

Ve ne için ?

 

Kaynak ?

 

Fikir ?

 

Güç ?

 

'Bana öyle geliyor ki, gerçek barışın gerçekleşmesi için çakra'nın kayboluşundan daha fazlası gerekecek.' diye düşündü Hide. 'Belki de daha açık bir yaklaşım benimsemenin zamanı gelmiştir.' Gitmeden önce Mahşer'in cesedine baktı. "Umarım sonra ki hayâtın da mutlu olursun." dedi tekrar. Bunu gerçekten içtenlikle istiyordu.

 

Cesedin etrâfın da âniden Menekşe alevler belirdi. Mutantların şaşkınlıkları ve korkuları büyük, beyaz bir kafa alevlerden çıktığında arttı. Başı iki katlı bir ev kadar büyüktü ve gözleri siyah çemberler olan bir mordu. Ağzını açtı ele benzeyen üç dokunaç çıkıp Mahşer'in cesedini kavradı, yavaşça çekip yuttu. Ardından hem kafa hem de alevler yok oldu.

 

Hide, bunu sâkince izledi. Ama diğerleri...

 

Hide, arkasında bir patlama duydu. Omzunun üzerinden geriye baktı. Mâvi tenli Dişi bir Mutant tabanca denen metal parçasıyla onu hedefliyordu. Mahşer'in anıları olmasa o şeyin bir silah olduğunu fark etmezdi. Ayrıca anılardan edindiği bir diğer bilgi de bu bahsi geçen mutantın ne olursa olsun her şeye dönüşme yeteneğine sâhipti. Suikast ve Câsusluk için hârika.

 

Ona doğru bir adım attı, gerildiğini hissetti ama geri adım atmadı ya da korkusunu göstermedi. Kibrine rağmen çevrede ki mutantların en zayıflarındandı. 

Mâvi tenli Mutant, ondan korkan tek kişi değildi. Diğer Mutantların duygularını hissedebiliyordu, hepsi korkuyordu özellikle bacakları hasarlı olan zihin ustası ilginç şekil de kendisinden çok yoldaşları içindi bu. 

 

Hafifçe gülümsedi. Herkesin Orospu Çocuğu olmadığını bilmek güzeldi.

 

"Kimsin ?" diye sordu kadın

.

"Kes şunu Raven !" diye bağırdı sakat adam. Kollarından biri tuhaf gözlüklü bir çocuğun diğeri de kızıl saçlı bir çocuğun omzundaydı. 

Hide, adamın mâvili kadının zihnine girmeye çalıştığını hissetti. Engelledi. Adam iyi biri olsa da henüz ona güvenemezdi ayrıca birinin zihnine girmek tecâvüzdü. Gâliba bunu bilmiyordu. Gerekmedikçe yapılmamalıydı.

 

Mâvili, adamı görmezden geldi. "Son kez soracağım. Sen kimsin ?" sesi eskisinden daha yüksekti.

 

Hide, Mutantların geri kalanına bakmadan önce bir an Mâvili'ye baktı. Duruşlarından, mâvili'ye karşı bir şey yapmaya çalışırsa, onunla savaşmaya hazırlardı. Gerçi şuan ki halleriyle nasıl savaşacaklarsa. Hepsi Mahşer ve Dört Süvârisi'yle savaşmaktan yorgundu. Onlarla savaşmak da istemiyordu. Ruhlarında ki iyiliği hissedebiliyordu.

 

Arkasında bir geçit açtı, girmek için arkasını döndü.

 

Mâvili, bu fırsatı kaçırmadı. Tereddüt etmeden ateşledi. Mermi hedefe yaklaşamadan havada kayboldu.

 

Hide, geçitten sadece bir adım uzaktayken durdu. Omzunun üzerinden arkaya baktı ve oynak bir sırıtma sundu, sağ elini iki parmağının arasında bir mermi vardı. Tam geçide girecekken ölüleri duydu.

 

İç çekti. Ellerini birleştirdi. Tekrar yerden, bu sefer daha büyük alev ve kafa geldi. Kafa ağzını açtı ve bir anda insanların ruhları fırladı. Hızlıca bedenlerine ulaşmaya çalışıyorlardı. Bedenlerine girdiklerinde yaraları inanılmayacak bir hızda düzeldi. Enkaz altında kalanların üstündekiler ânın da toza döndü.

İşi bittikten sonra kafa yok oldu. Hide arkasında ne olduğunu anlamaya çalışan bir şehir bırakarak geçide girdi.

 

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

                                                      Daha önce okumak için; https://tengriata.wordpress.com

Spoiler

                                                                                                Başlayalım mı ?
 -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

                                                                    Daha önce okumak için; https://tengriata.wordpress.com

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------                                                                                           Söyle. Nasıl hissettiriyor ?

                                                                                                     - Kızıl Baş

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

                                                                                                         ÇARLS

 

Manyeto ya da daha doğrusu Erik Lenşır kıkırdadı. "Bin yıl düşünsem öğretmen olacağı aklıma gelmezdi." Artık Manyeto zırhında değildi, sıradan kıyâfetler giyiyordu. 

 

"Doğru. Ama çocuklara kendilerini nasıl koruyacaklarını başka kim öğretebilir ki ?" diye sordu Çarls tekerlekli sandalyesinden mizâhi bir şekilde.

 

Her iki adam da, yakın zamanda yeniden inşa edilen konağın altında, Raven tarafından eğitilen yeni nesli izliyordu.

 

"Peki gizemli kurtarıcımız ?"

 

Çarls'ın gülümsemesi düştü. "Hayır, ne yazık ki. Adam hakkında henüz bir bilgi bulamadım. Sanki hiç yok gibi."

 

Erik kaşlarını çattı, bilgi eksikliğinden açıkça memnun değildi. "Nasıl ? Serebro, gezegendeki herhangi bir Mutantı bulmak için tasarlandı." Serebro, ikisinin en büyük başarısıydı. Bir mutantı bulamaması gurur kırıcıydı.

 

"Adamın Mutant olmaması mümkün" diye cevap verdi Çarls.

 

Erik kollarını göğsünün üzerinde katladı. "Aslında bunun önemli olduğunu düşünmüyorsun, değil mi?"

 

Çarls gözlerini kapatıp başını salladı. Dürüst olmak gerekirse, gizemli yabancı bir Mutant olmasa bile, Serebro Mutant Tanrı'yı öldürmeyi başaran adamın yüksek erkesini bulabilmeliydi. Ancak, Serebro adamın izini bulamıyor. Kayıt yok, isim yok ve onu bulmanın bir yolu yok, sanki bir hayalet arıyorlarmış gibi.

"Karanlık zamanlar geliyor, Çarls." diye uyardı Erik. Raven ve öğrencilere baktı."Onları şimdi göremeyebiliriz, ama kara bulutlar geliyor ve geldiğinde hazır olmayacağımızdan korkuyorum."

 

"Ve burada medyum benim." diye şaka yaptı Çarls, durumu aydınlatmaya çalışarak. Havadaki gerilimden, mizahının takdir edilmediği açıktı. "En azından bize karşı düşmanca olmadığını biliyoruz."

 

"Şimdilik."

 

"Bununla ne demek istiyorsun?"

 

Erik omuzlarını silkiyor. "Dediğin gibi, yabancı hakkında hiçbir bilgimiz yok. Onun kim olduğunu ya da nereden geldiğini bilmiyoruz. Onun hakkında sahip olduğumuz tek şey görünüşü ve gezegendeki en güçlü Mutantı öldürmesi."

 

Çarls onayladı. "Doğru. Ancak, sonrasında bize karşı düşmanlık göstermedi. Mahişeri yendikten sonra bizi rahatça öldürebilirdi."

 

Erik arkasına döndü, arkadaşının kırık bedenine baktı. "Bütün cevapları bildiğimi iddia etmeyeceğim. Söylediğim tek şey dikkatli olmamız ve en kötüsüne hazırlanmamız gerektiğidir. Okulu yok etmesini ne engelleyecek ?" diye sordu, öğrencilere bakarken.

 

Çarls ona ciddice baktı. "O zaman dersini alacak."

 

Erik, arkadaşının cevabından memnun gibiydi. "Sadece söylüyorum. Göz ardı edilmemesi gereken güçlü bir bilinmeyen."

 

Çarls sandalyesini açık kapıya bakacak şekilde çevirdi. Söylemese de hemfikir olduğunu göstermek için başını sallar. Alt dudağını ısırıp hevesle çalışan öğrencilerini izledi. "Gitmek zorunda mısın ?"

 

Erik gülümsedi. Arkadaşının omzuna vurdu. "Burada kalamayacağımı biliyorsun. Bu sırada değil." Gerçek şu ki, suikast girişimi için dünyanın en çok aranan kişilerindendi. Çarls'ın ihtiyâcı olan son şey ABD hükümetinin kapısını çalmasıydı.

 

"Nereye gideceksin ?"

 

Erik, cevap vermedi. Götürgenin(Asansör) düğmesine bastı. "Nerede olduğumu bilirsin." dedi gülümseyerek.

 

Çarls, ona gülümsedi. "Güle güle, eski dostum."

 

Erik başını salladı. "Güle güle profesör." vedâlar edildiği gibi, Erik götürgeye girdi ve gitti.

 

Çarls, öğrencileri izlemeye devam etti, ancak başka şeyler düşünüyordu. Altı ay önceki bilinmeyen adamı düşündü. Sadece onları kurtarmakla kalmayıp, gezegendeki her İnsanın ve Mutant'ın hayatını kurtarmış olan ve bir daha görülmeyen adam.

 

Bir an için, o şeyi tekrar gördü. 

 

"O göz ..."

 

Sadece kısa bir an için göze baktı, bu kadarı bile yetti. Bu kafesin arkasında ne varsa, muazzam, güçlü ve çok, çok öfkeli.

 

Titreyen kollarını durdurmaya çalışırken korkuyla öğrencilerine baktı.

 

                                                                                          KIZIL BAŞ

 

'İşte buradasın.'

 

Gathım'ın birçok gökdeleninden birinin üstünde, keskin nişancı tüfeğiyle ateş etmeye hazırlanıyordu. 

 

Koca Babayı öldürecekti. Tabi Suç Patronunun gerçek adı bu değildi, Koca Baba insan, özellikle cinsel ticâretle ünlüydü. Ufak kız ve oğlanlardan yetişkin kadın ve erkeklere kadar pek çok kişiyi kaçırıyor ve gece mekanlarına, zenginlere ve kuruluşlara satıyordu. Tabii ki, bu iğrençlik Kızıl Başın(Red Hood) dikkatinden kaçmadı.

 

Kızıl Baş, pahalı bir takım giyen şişko adamı izlerken gözlerini daralttı. Beklendiği gibi, etrâfın da takım elbiseli dört iri adam vardı. 'Bu seni kurtarmaz.' 

 

Mesâfeyi ve Rüzgarı son kez denetledi. Yavaşça tetiği çekti. Hiç ses çıkmadı, terasta ki piç vurulduğunda bir an dondu. Sonra yavaşça düştü. Çevredeki

hizmetliler kaçışmaya başlarken korumalar silahlarını çekip siper aldılar. 

 

'Sâdece büyükbaşlar.'  Kızıl Başın köpeklerle işi yoktu.

 

"Helal."

 

Ânında tüfeği bırakıp tabancasını çekti. Tereddüt etmeden ölümcül noktalara ateş etti.

 

"Kalp, akciğer ve beyin. Etkileyici. Eğer sıradan biri olsaydım, ânında ölürdüm." 

 

Kızıl Baş yere düşen mermilere bir an baktı. Hiç vakit kaybetmeden tüm kurşunları sıktı. Ama nâfile. Yine de pes etmeyip diğer tabancasına uzandı. 

 

"Yeter." dedi yabancı. Tabancası elinden uçup adamın eline geçti.

 

Hâlâ pes etmeye niyeti yoktu. Bıçağını çekti. Yabancıya hızla koştu. Karnına sapladı. 

 

Fakat bıçak eti delmek yerine büküldü. 

 

Hemen geri çekildi kaşlarını çatarak eskiden bıçak olan şeye baktı. Felâket gibi birini delebilmesi için özel olarak yapılmış bıçak artık değersiz bir hurdaydı. 

Hurdayı fırlattı. Bir bir dövüş duruşuna geçti.

 

'Gücü metallerle ilgili.' diye düşündü, mermilerinin ve bıçağının adama karşı etkisiz olmasının nedeni bu olmalıydı. Bu yüzden etini kullanmalıydı.

Ona doğru koştu, kafasına vurma niyetiyle bacağını yukarı doğru salladı. Tam vuracakken bacağı havada dondu. 'Sâdece metal değil.'

 

Adamdan biraz uzaklaştı. Bu sefer bir yumruk attı. Yine dondu. 

 

Bu sefer adama baktı. Uzun beyaz saçları ve sakalları, yırtık ve eski giysileriyle yaşlı bir dilenciye benziyordu. "Kimsin? Birliğin başka bir üyesi mi ? Ya da kancıklardan biri ?"

 

 "Hayır. Sâdece çalışan arayan biri."

 

"Ve ben seçilmişlerden biriyim." dedi alaycı bir şekilde.

 

"Doğru." adam başını salladı. Dönüp çatının kenarına gitti. Her adımını dikkatle izledi. Hiç çıkarmadığını fark etti. 'Onu fark etmeme şaşmamalı.'

 Adam çatının sonuna ulaştığında kafasını eğmeden aşağı baktı. "Düzeltmek istiyor musun ?" Biraz ciddileşmişti. "Bu saçmalığı bitirmeyi istiyor musun ?"  

"Hangi sokağın dilencisisin bilmiyorum ama zâten düzeltiyorum." diye bitirdi kollarını göğsünde katlarken.

 

İhtiyar hafifçe gülümsedi. "Sen insanı öldürmeye çalışan sinek gibisin. Rahatsız edici ama öldürücü değil." Daha cümlenin ortasındayken Kızıl Baş bir hançer çıkarıp adama fırlattı. Beklediği gibi havada donup düştü.

 

"Eee ? Yaptığım şeyin yanlış olduğunu mu düşünüyorsun ? Şu puştları bir daha kaçıp puştluğa devam etsinler diye kilitlemeli miyiz ? Siktir lan !" diye kükredi.

Bir zamanlar düzenin çalıştığını düşünürdü. Robin olduğu zamanlarda, genç ve aptal olduğu zamanlarda. Zamanla Yarasayla içeri tıktığı suçluların dışarı çıktıklarında gündelik bir şeymiş gibi suç işlemeye devam etmeleri ve hiç bir şeyin değişmemesi onu uyandırmıştı. En sonunda iki, üç kere dövüp hapse yolladığı bir kâtili tekrar öldürmeye çalışırken görmüştü. Daha önce hiç olmadığı kadar öfkelenmiş ve adamı öldürmüştü. 

 

Adam hâlâ gülümsüyordu. "Katılıyorum." Gülümsemesi büyüdü. "Şehirdeki çetelerin çoğunu ele geçirdin, böylece içeriden suçları denetledin. Emirlerine uymayanları öldürürsün. Her fırsatta Kötülüğü öldürürsün. Bunu sevdim."

 

Kızıl Baş gözlerini daralttı. "Yâni Birlikten değilsin." Adalet Birliği'nin üyeleri o kadar naifti ki, öldürmekten bu kadar kolay bahsedemezlerdi.

İhtiyar sırıtmaya devam etti. "Onların aksine gerçeği görüyorum. Tüm pisliklerin bitirilmesi gerektiğini görüyorum."

 

Saldıracak gibi durmasa da, Kızıl Baş hâlâ tetikteydi. "Peki büyük konuşmadığınızı nasıl anlarım?"

 

"Kanıtlamamı ister misin ?"

 

Bir anda büyük, mor bir alev belirdi. Kızıl Baş, içinden dev bir iblis başı çıkmasını şaşkınlık ve gerginlikle izledi. İhtiyar iblise doğru ilerledi. 'N'apıyor ?' tam geri çekmek için adama koşacakken. 'O sıradan biri değil ve n'aptığını biliyor gibi ?' yerinde kalıp adamı izlemeye başladı.

 

Adam başa iyice yaklaşınca baş ağzını açtı, Kızıl Baş, bir an ihtiyarı yutacağını sandı ama daha da şaşırtıcı şekilde ağzından insansı bir şey çıkardı.

 

Hareket etmiyordu. 'Ölmüş.'  yavaşça yüz üstü yatan cesede yaklaştı. Dikkatle baktı. Rahatsız edici derecede yeşile boyanmış dağınık saçlar, koyu mor bir uzun Çekrek(Ceket). 

 

'Sen ?'

 

Hızla ilerledi. Omuzundan sertçe tutup çekti. 

 

Beyaz boyayla boyanmış, gözlerinin etrâfı siyah boyayla kaplı, ağız kenarlarından yanaklarının sonuna kadar kırmızıya boyanmış, iğrenç bir gülümseme şeklinde yara izleri olan rezil bir yüz.

 

'Şeytanın yüzü.'

 

"Siktir." Söyleyebileceği tek şey buydu. 

 

İhtiyara döndü. "Kimsin ?"

 

"Dünyâ'yı düzeltmek isteyen biri."

 

"Siktir lan." dedi. Onu Basit biri öldüremezdi. Adama yeni bir ışıkla baktı. "Şu takım ?" dedi yavaşça.

"Aile." dedi ağırca. Bir elini kaldırıp alnına koydu.

 

"Bu kadar mı ?" dedi.

 

Adam ona baktı. "Sevmedin mi ?"

 

"Benlik bir isim değil ama neyse" Kollarını göğsünde katladı. "Ya üyeler ?"

 

"Yoldaşlarımız hâlâ toplanıyor." Adam geriye dönüp şehre baktı. 

 

"Bu dünya acı çekiyor." dedi. Sesi bu sefer sağlamdı, önceki rahatlığı ve oynaklığından eser kalmamıştı. "Yaşamayı hak etmeyenlerin küçük, bencil arzuları sebebiyle paramparça edildi ve mahvedildi." Sesi gittikçe yükseliyordu. "Doğuştan becerilere ve soytarı giysilerine sâhipler diye kendilerini kahraman sanan bu aptalların her şeye göz yumması ve kötülerin de bundan güven alıp istediklerini yapması." Kızıl Başa döndü. Bakışları "Bunu düzelteceğim."

 

'Ne ?' diye düşündü. Tuhaf bir heyecan hissetti. Bir anlığına Yarasa tarafından eğitilen Robin oldu. Kafasını salladı. 'Toparla !' Adama dikkatle baktı. 'Gerçekten sinekten farkım yok.' diye düşündü acı acı. Elinden geleni yapsa da gerçekten bir şeyi değiştiremiyordu. Ne kadar kötüyü öldürse de bir süre sonra yenisi çıkıyordu. 

 

'Bu adam güçlü.' diye düşündü.'Belki gerçekten bir şeyleri değiştirebilir.'

 

"Ee ... ne zaman başlayacağız?"

 

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

                                                                Daha önce okumak için; https://tengriata.wordpress.com

Spoiler

                                                                                                          Şaka 

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

                                                                                   Daha önce okumak için; https://tengriata.wordpress.com    

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

                                                                                                 Ne bu ciddiyet.

                                                                                                       - Joker       

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

                                                                                                    HİDE

 

Mahşerden sonra dünya sâkinleşmişti. Binalar yeniden inşa edilmiş, hayatlar düzeltilmişti. Barış gelmişti.

 

'Barış sâdece geçici bir çözümdür.' diye düşündü Hide, havada süzülürken bir depoya bakıyordu.

 

Uzun hayâtın da pek çok şeye şâhit olmuştu. Ama bu dünyâ da pek çok yeni ve ilginç şey vardı.

 

Fakat yeni veya ilginç olan her şey iyi değildi.

 

Kahramanlar , yetersizlikleri nedeniyle mâsumları koruyamazken, Kötüler dünyâ'ya zarar veriyordu.

 

Kendini kapattıktan sonra bile insanlar sefil hayatlarında yapacak başka bir şey yokmuş gibi çalmaya, tecâvüze ve cinâyete devam ediyorlardı. Basit insanlarla kalmıyordu bu. Pek çok tuhaf ve hatta saçma güçlere sâhip piçler dünyâ'yı yok etmek istercesine zarar veriyorlardı.

 

Burada Kahramanlar devreye giriyor.

 

Ve hayal kırıklığı devam ediyor.

 

İlk başta, dünyâ'yı ve içindekileri korumak için kötülerle mücâdele eden birileri olmasından memnundu. Fakat bu sözde kahramanların gerçek yüzünü gördüğünde...

 

Yüzeysel olarak bakınca bu kahramanlar gerçekten iyiydi. Ama biraz düşününce dolaylı da olsa kötülüğün kaynağı oldukları ve bu işi boş zamanlarında vakit geçirmek için yaptıkları bir oyun olarak görükleri anlaşılıyordu.

 

Kötü biri, dünyâ'ya zarar verdiğinde bir kahraman onu bitirmek yerine bir yere tıkıyordu ki sonra tekrar çıkıp zarar verebilsin.

 

Kahramanlar, ahlaklarını koruyarak ve öldürmeyerek gerçekten iyi olduklarını düşünüyor olsalar da, gerçekten yaptıkları tek şey daha fazla zarar vermekti. Sâdece kötüleri kurtarmakla kalmıyorlar onların suç ortağı da oluyorlardı.

 

Adâlet Birliği gerekli kanı dökmezse, bunu kendisi yapmak zorundaydı. 

 

Yine de, Tanrısal güçleriyle bile her şeyi kendi yapamazdı. Bu yüzden eski dünyâ'yı düzeltmesinde yardımcı olan takımı yeniden kuracaktı.

Aile.

 

Ama onlara bir kanıt sunmalıydı.

 

Bu gece, Joker ölecekti.

 

Havadaki konumundan deponun kapsında Joker'in dört adamını görebiliyordu. Hepsi saldırı tüfekleriyle silahlanmıştı. Acemîlerdi. Gergince etrâfa bakmalarından anlaşılıyordu. Muhtemelen Jokerin bir süreliğine tuttuğu haydutlardılar.

 

Hepsini öldürmesi yarım sâniye sürdü.

 

Çıplak gözle görülemeyecek kadar ince ve hızlı bir şimşek beyinlerini kızartmaya yetti. Cesetlerin arasından yavaşça kapıya kadar yürüdü, ses çıkarmadan açtı ve girdi.

 

Fark ettiği ilk şey Deponun rahatsız edici derecede renkli olduğuydu. Aşırı parlak renkler rastgele şekilde duvarlara, tavana ve zemine saçılmıştı. Her yer de sevimli oyuncak hayvanlar ve bebekler vardı, onlarda aynı şekilde boyanmıştı.

 

Oyuncakların mâsumiyeti, yanlarındaki çeşitli silahlar ve bombalarla uyuşmuyordu.

 

Deponun etrafına bakarken, bir kapının önünde saçma şeyler giymiş bir kaç adam gördü. Biri oyuncak ayı gibiyken, bir başkası ucuz Yarasa Adam giysisindeydi. 

 

"HıhıhıHahahaha !!!!" İğrenç bir kahkaha duyuldu.

 

Adamlar gerildi. Hatta biri sessizce dua etmeye başladı.

 

Kapı tekmelenerek açıldı. 

 

Rahatsız edici derecede açık yeşile boyanmış saçlar.

 

Etrâfı siyaha boyanmış yeşil gözler.

 

Beyaz boyalı, dudaklarının kenarlarından yanaklarına kadar iğrenç bir gülümsemeye benzer yara izleri.

 

Şeytanın yüzü.

 

"EĞLENCE BAŞLASIN !! HAHAHAHAH !!!" Haykırdı şeytan.

 

Hide, hiç vakit kaybetmeden bir kunâyi yarasalı adama fırlattı. Adam acıyla inleyip boğazına uzandı. Son bir küfür savurup yere düştü.

 

Joker cesede baktı.

 

Gülmeye devam etti.

 

O sırada diğer adamlar silahlarını çevreye doğrulttu. Küfürler ve dualar mırıldanıyorlardı. 

 

Hide, hızla Jokerin önüne geldi.

 

Bir an bakıştılar.

 

"Bu kim? Tasarıda yeni bir oyuncu mu? Ve maske bile takmıyor" diye güldü. Kulakları tırmalayan, hiçbir şekilde hoş gelmeyen bir sesi vardı. 

'İğrenç.' Daha önce hiç kimseden bu kadar olumsuzluk hissetmemişti. 'Kötülüğün vücut bulmuş hâli.'

 

Bir insanın derinlerindeki en kötü şey.

 

Deliliğin ve Kötülüğün en iyi örneği.

 

Yine de gücü yok. Pek çok büyük kötünün ve kahramanın aksine Jokeri tehlikeli kılan öngörülmezliği ve acımasızlığı. Sâdece bir kaç hamle yapıyor ve sonra kayboluyor, arkasında bir kargaşa bırakıyor. Önceden düşünüp karar vermiyordu. Sâdece yapıyordu. Ortaya çıktığı gibi tüm dengeler değişiyordu. Kimse ne yapacağına bilmediğinden yenilmiyordu.

 

Fakat onu durdurmanın bir yolu vardı.

 

Ölüm.

 

Bu gece kimsenin yapamadığını yapacaktı.

 

Bu gece Joker'i öldürecekti.

 

"Peki hadi sana bir hoş geldin hediyesi verelim." dedi Joker, mor çekrekine ulaştı ve uzun namlulu bir tabanca çekti. "Beğendin mi ?" Ateşler.

Hide, basitçe mermiyi iki parmağıyla tuttu. Ardından adamlardan birine fırlattı. Alnından girip çıktı. Rüzgar Çakrasının yardımıyla mermiyi diğer adamlarında kafasından geçirir. Hepsi ne olduğunu dâhi anlayamadan öldü.

 

Joker sırıtmaya devâm etti."Amma fingirdeksin haa." diye güldü. "Bende yarasayı en eğlencelisi sanırdım." 

 

Sonra silah kasalarından birine koşmaya başlar. Hide, sâkince onu izledi. Zâten onu öldürmesi nefes almak kadar kolaydı. Niye gereksiz kasıntıya girsin ki ?

Sonra, bir ıslık sesi duydu. Jokere baktı. Elinde bir bazukayla ona nişan alıyordu. 

 

Sıkkınca gelen bombayı havada durdurdu ve patlattı. Bomba ona zarar vermese de depo için aynısı söylenemezdi. 

 

Jokerin pes etmeye niyeti yoktu. Sanki yeni bir oyuncak bulmuş bir çocuk gibi gülüyordu. Bir kasadan makineli bir tüfek çıkardı ve saydırmaya başladı.

Hide kurşunları havada durdurdu, silahın mermisi bitene kadara bekledi sonra ters çevirdi ve Jokere fırlattı.

 

"HHAHAHAHAHA !!!!"

 

Bedenine giren onca kurşunun acısına rağmen yaşaması bir yana gülmeye devâm etti. 

 

Hide'ye baktı. "Güzel şaka."

 

"Umarım ölümün hayâtından daha değerli olur." Hide ilk kez konuştu.

 

Mor alevler ve İblis tekrar belirdi. Büyük dilini çıkarıp Jokeri sardı ve yavaşça çekti. Tüm bu olanlar karşısında çatlarcasına gülüyordu.

"HAHHAHAHHAHAHHAHAHHAHA !!!!!"

 

İblis yuttuğunda kahkaha kesildi.

 

                                                                                               YARASA ADAM

 

Yarasa, depodaki duvarlardan birine kazınmış olan garip damgaya baktı. 'Bir çiçek mi ? Bir timsal ya da ileti olabilir. Barbara'ya göndereceğim.' diye düşündü, maskesindeki gizli alıcıyla(kamera) büyük çiçek timsâlinin fotoğraflarını çekti.

 

Arkasın da kolluğun(polis) konuşmalarını ve işlemlerini duyabiliyordu. Bir bakışta deponun Jokere âit olduğunu anlamıştı. Sâdece o saçma renkli bir depoya silah ve oyuncak yığardı.

 

'Başka birinin de bunu bildiği âşikar.'

 

Cesetler, eskiden ufak suçlara bulaşmış bir kaç serserinindi. Bu pek şaşırtıcı değildi çünkü Joker genelde emrindekileri öldürmek gibi bir alışkanlığa sâhipdi. Fakat içerideki cesetler tam alınlarının ortasından mükemmel isâbetlilikle vurulmuştu. Joker iyi bir nişancıydı ama bu kadar değil. 

 

Belki Ölüm Vuruşu ya da Kızıl Baş. 

 

Fakat çatıda beyinleri kulaklarından akan adamlar aynı fikirde değildi.

 

Kesin olan tek şey Jokerin yapmadığıydı. En azından her şeyi.

 

'Peki kim ?'

 

Jokere saldıracak kadara cesur pek kişi yoktu. 

 

Çok güçlü biri ya da birileri.

 

"Ne düşünüyorsun ?" Komiser Gordın konuştu.

 

"Yeni biri ortaya çıktı. Tehlikeli biri." dedi her zamanki soğukluğuyla.

 

Komiser bir eliyle alnını tuttu. "Onu anladık. Peki ne yapacağız ?" 

 

"Her zamanki şey. Ben çözeceğim siz izleyeceksiniz."

 

Ona söven adamı görmezden gelerek arkasını döndü ve aracına bindi.

 

Çalıştırdı. Mağarasına giderken çektiği resimleri dizgeye yükledi ve Barbara'ya gönderdi. 

 

Giderken bu yeni kişi ya da kişileri düşündü.

 

'Bilmemek rahatsız edici.'

 

Fakat bu ilk değildi. Sayısız kez Jokerle savaşması bir yana üst insanlar, uzaylılar ve canavarlarla mücâdele etmiş hepsinden de gâlip çıkmıştı. 

 

Düşman ne kadar güçlü olursa olsun pes etmeyecekti.

 

Her zamanki gibi şehrini koruyacaktı.

 

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

                                                                               Daha önce okumak için; https://tengriata.wordpress.com

Spoiler

                                                                                                        Ölüm Vuruşu

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

                                                                    Daha önce okumak için; https://tengriata.wordpress.com      

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

                                                                      Var mı kafaya bir mermiden daha güzel bir şey ?

                                                                                                    - Ölüm Vuruşu

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

                                                                                                         KIZIL BAŞ

 

"Neredeyiz ?" dedi şaşkınca etrâfa bakarken.

 

Bir an önce, Gathım Şehri'nin ortasındaki bir binanın tepesinde duruyorken bir an sonra, her yerin yemyeşil olduğu bir nehirdeydiler. Daha da şaşırtıcı olan bir mağarada olmalarıydı.

 

Nehrin kaynağı, aynı zamanda güneşin de girdiği tek yer olan tepedeki büyük bir delikti. 'Son baktığımda güneş yoktu.'diye düşündü sadece bir sâniye önce gecenin ortasında olduğunu hatırlayarak.

 

"Burası Akatsuki'nin merkezi. En azından şimdilik. Yaptığım çeşitli işlemler dışarıdan burayı yokmuş gibi gösteriyor." dedi Adam çimlere oturup nehri izlerken. 

 

"Nerdeyiz lan ?" diye sordu Kızıl Baş şivêsi kayarken, adını bilmediği adama bakarken. "Bu arada, sana ne diyim ?" Ani saldırı ve Joker'in ölümüyle, hiç fırsat olmadı.

 

Adam, yavaşça ona baktı. İlk kez gözlerini gördü, siyah virgüller olan bembeyaz bir çift güçlü göz. "Ben ... Dede

 

Tuhafça İhtiyara baktı. "Bu kadar mı? Ulu Adam ya da Yeşil Fener gibi abartılı bir isim yok mu ?"

 

Sırıttı. "Kızıl Başı düşündüm ama kapılmıştı." Her kelimesi öyle alaylıydı ki.

 

"Hasiktir." dedi yakındaki bir kayaya oturmadan önce orta parmağını kaldırarak. "Bana hala nerede olduğumuzu ve buraya nasıl geldiğimizi söylemedin."

 

"Zihnimde bulunuyoruz. Tüm meraklı gözlerden ve açık kulaklardan uzakta." dedi basitçe.

 

Ona inanamayarak baktı. Bâzı kişilerin böyle güçlere sâhip olduğuna dâir söylentiler ve hatta belgeler vardı.  Ama daha önce hiç bizzat şâhit olmamıştı. Mağaraya daha dikkatle baktı. Bâzı bitkiler Zehirli Sarmaşık için bile tuhaf ve tehlikeli duruyordu.

 

"Fark ettin." dedi Adam sırıtmaya devâm ederken..

 

"Devâsa, kılıç gibi dişleri olan ve aç görünen bitkiler." diye cevapladı başını sallayarak. "Neyse Ne zaman başlıyoruz ?" diye sordu biraz sabırsızlıkla. Öldürecek çok fazla puşt vardı.

 

"Öncelikle daha fazla yoldaş bulmalıyız." diye cevapladı. Kızıl Baş onaylayarak başını salladı. Çok çeşitli becerilere sâhip güçlü ve sâdık kişilere ihityâcı vardı.

 

"Peki aklında kimler var ?" diye sordu.

 

"Ben onları bulurken bir sûretim(klon) seninle ilgilenecek." Sonra yok oldu.

 

"Daha sorularım vardı." dedi kızgınca. Hâlâ çok az şey biliyordu ve bilmemekten nefret ediyordu.

 

"Sor öyleyse." 

 

Hemen arkasını döndü. İhtiyar gülümseyerek duruyordu.

 

"Gitmedin mi ?" diye sordu şaşkınlığını belli etmeyerek.

 

"Ben bir sûretim." dedi basitçe.

 

Ona tuhafça baktı. "Ne ?"

 

Adam hafifçe iç çekti ve açıklamaya başladı.

 

                                                                                                 HİDE

 

Kötü şöhretli hapishâne/hasthâne'ye baktı. Kendi bulduğu bir yöntemle görünmez oldu, sonra gözleriyle tüm binâyı taradı.

 

Binânın köşelerinde her biri otuz metrelik gözcü kuleleri vardı. Kulelerin ışıkları gece olsa bile tüm binâyı aydınlatıyordu. Sâdece kulelerde ve duvarlarda seksen güvenlik görevlisi mevcuttu. Fakat içeride üç yüz kadardılar, hepsi silahlıydı.

 

Ayrıca zeminin altında bir bölüm daha vardı. Yeraltı bölümü yüzey bölümünden biraz daha küçüktü, ancak yeraltı sâdece en güçlü ve en çılgın kişileri barındırdığından güvenlik daha fazlaydı. 

 

Ve daha ilginçti.

 

Mahkumların duygularını hissedebiliyordu. 

 

Öfkeleri, kederleri, neşeleri ve umutları.

 

 Çoğu gerçekten kötü değildi. Sâdece kendi yolları vardı. 

 

Ve bu yolda yürümekten korkmamışlardı.

 

'Güzel.' diye düşündü. Hemen bir sûret yarattı. Sûret, oluştuğu gibi kayboldu.

 

Hide, kendini yer altındaki bir çamaşırhâneye ışınladı.

 

Odaya baktı. Bu dünyâ da îcat edilen ve sık kullanılan yıkama âletlerine ve kirli giysilerle dolu sepetlerle doluydu oda. Bakmayı bitirdiğinde, beklediği gibi bir görevli çamaşır arabasıyla içeri girdi.

 

İşçi, ellilerinin sonlarında, saçlarındaki kahverengiyi yok etmeye başlayan gri ve seyrek bir şaçı, on yılların emeğiyle zayıflamış bedeni ve yorgun gözleriyle, bu yaşında bile pes etmemiş pek çok emekçiden biri. 

 

Adam, arabayı duvara dolapların dizildiği bir köşeye çekti. Cebinden, pek çok anahtarın bulunduğu büyük, demir bir anahtarlık çıkardı. Bir süre anahtarları çevirdi, aradığını bulduğunda hızlıca bir dolabın kilidine soktu, çevirip açtı.

 

"Yardımcı olabilir miyim ?" dedi adam sâkince. 

 

Hide şaşırdı. 'Beni fark etti.'  

 

"Beni fark ettin." dedi şaşkınlığını yenip.

 

"Ben bir hademeyim sorunları hep fark ederim." dedi adam dolaptan bir ağır makineli tüfek çıkarırken. "Hangi mahkumsun ? Yeni mi ? Yoksa kılık değiştirmiş bir mahkum mu ?"

 

Adam tam ateş edecekken arkasına geçti ve ensesine vurdu. Adam bayıldı. 'Algısı yüksek olsa da hâlâ sıradan biri.' 

 

Yine de beklemediği şeyler oluyordu. Bu dünyada çakra olmadığı için ve herkes özel güçlere sâhip olmadığı için sıradan insanların önemli olmadığını düşünmüştü. Bu onu uyandırmıştı. 

 

'Kibri bir kenara bırakıp ciddileşmeliyim.'

 

Onu çamaşır makinelerinin arkasına sürükledi. Hiç bir tarafta görünmeyeceğine emin olduktan sonra bir yöntemle hademeye dönüştü. Saçlardan kırışıklıklara kadar her şey aynıydı. Sıradan kişiler onu fak edemezlerdi. Köşedeki çamaşır arabasını aldı ve odadan çıktı. 

 

Hapishânenin gücünün yettiği en iyi malzemelerle mahkuma özel hazırlanmış hücrelere ilerledi yanlarda ağır silahlı askerler vardı. Ona başlarıyla selam verdiler, kendisi de onlara geri selam verdi. O sırada gönderiği sûret yok olmuş olacak ki sûretin hâfızasını aldı. Onu mahkumlar ve hapishâne hakkında bilgi toplaması için göndermişti.

 

Tüm mahkumlar beş yıldıza ayrılmıştı en basitler birken, en tehlikeliler beş yıldızdı. Şuan beş yıldızlıların bölümündeydi. Bu yeraltı kısmı özel olarak, mahkumlara göre yapılmıştı. Sûretin anılarından, tüm hapishânede faydalı ve güvenilir üç suçlu var.

Hepsi kendi alanlarında çok yetenekliydi.

 

Ve daha da iyisi affedilmez şeyler yapmamışlardı.

 

'İyi yoldaşlar olacaklar.'

 

                                                                                     ÖLÜM VURUŞU

 

Berbat hücresinde şınav çekiyordu. Bundan önce bacaklarını çalıştırmıştı ve daha teri kurumadan kollara geçmişti. Bunu can sıkıntısından yapıyordu. Başta da işe yaramıştı. Ama zaman geçtikçe...

 

'Ah bir silah olsa.' diye düşündü huysuzca. 

 

Görevlerinde bir kez bile ıskalamamıştı. En küçük tabancadan en ağır roketatara kadar her silahın kullanımında ustaydı. Ve yakın dövüşte Yarasa Adamı bile zorlayabiliyordu. Seviyesindeki diğer mahkumlar gibi tuhaf ve yıkıcı güçleri olmasa da hiç bir şekilde hafife alınamazdı.

 

Çamaşır arabasının sesini duydu, ayağa kalktı ve cam kapıya doğru yürüdü.

 

"Hey Arthur, hanımın nasıl?" diye sordu ihtiyara, yüzündeki teri silmek için gömleğini kullanırken.

 

"Bilirsin, aynı." Adam, yuvayı açmadan ve kıyafet çantasını hücreye sokmadan önce bir gülümsemeyle yanıtladı. 

 

Floyd, hemen kolunu tuttu ve çevirdi. Kendi hazırladığı küçük bıçağı bileğine tuttu.

 

"İlk hatân benimle konuşmak. Eğer ödevini yapsaydın, hiçbir görevlinin mahkumlarla etkileşime girmediğini bilirdin. İsminin Arthur olmadığını da bilirdin." Bıçağı cildi delecek kadar derine, ancak bir damara dayanacak kadar bastırdı. "Eee, seni hangi aptal tuttu ya da senin gibi bir acemi buraya nasıl girdi ?"

 

Adamın gülümsemesi daha da büyüdü. "Etkileyici. Kılık değişiminin hârika olduğuna emindim."

 

"Gözlerim çoğu insandan daha keskin. Hâlâ seni kimin işe aldığını söylemedin, yani kanının büyük bölümünü kaybetmek istemiyorsan öt."

 

"Kimse beni tutmadı." Floyd ona inanmadı. "Aslında seni işe almak istediğimi söyleyebilirsin."

 

Hafifçe kıkırdadı. "Beni karşılayabileceğini sanmıyorum."

 

"Elimi bırakıp konuşsak ? İşe almak istediğim birine zarar verecek değilim." 

 

Floyd bir an düşündü. 'Zâten ona zarar versem yine şu doğrucular başımı şişircek.'

 

"Şu anda üye eksiğim var. Tebrikler, seçildin." dedi adam sırıtarak.

 

Floyd, ona tuhafça baktı. "Sen delisin. Sâdece birilerini işe almak bulmak için Arkhama mı girdin ? Üstelik yer altındakine ?"

 

"Bence en iyi yer."

 

Floyd ona kuşkuyla baktı. "Haklı sayılırsın. Ama niye çetenin tekine katılmak istiyim ki ?"

 

Adamın gözleri keskinleşti. Ortam birden ağırlaştı. "Akatsuki basit bir çete değil. Biz bir devrimiz. Akatsuki, Adâlet Birliğinin yapamadığını yapacak."

 

"Yani büyüklerle oynamak mı istiyorsun ?" diye sordu mizahla. "Söylesene, Adalet Birliği ne yapmıyor ?"

 

"Kötülüğün infazı."

 

Birden büyük bir baskı hissetti. Hiç olmadığı kadar terliyordu. Nefes almak bile zorlaştı.

 

"N'oluyor ?!" 

 

"Hatırladım da, hayâtın da  epey kötü şey yaptın, Ölüm Vuruşu." Floyd âniden dizlerinin üstüne düştü. 

 

"N-Ne istiyorsun ?" diye sordu, baskıya rağmen ağzını açıp.

 

"Dünyanın değişmesini istiyorum ve bunu yapmama yardım edeceksin."

 

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

                                                                                 Daha önce okumak için; https://tengriata.wordpress.com  

Spoiler

                                                                                                            Harli

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

                                                                      Daha önce okumak için; https://tengriata.wordpress.com          

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

                                                                                           Yaşasın ! Kan banyosu !

                                                                                                        - Harli Kuin

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

                                                                                                              HİDE

 

Ölüm Vuruşunu başarıyla 'ikna ettikten' ve onu boyutsal üslerine gönderdikten sonra diğer hücreye ilerledi. Hücrenin kapısında iki ağır silahlı adam vardı. Önceki adamların yaptığı gibi ona selam verip geçmesine izin vereceklerini düşündü. Adamlardan biri, Hide'ye dur işâreti yaptı. "Bu bölge sınır dışı." diye uyardı. 

 

Hide hemen ikisinin gözlerine baktı. Adamların son beş dakikalık hâfızasını sildi ve yoluna devâm etti. Giderken bir daha uğraşmamak için de görünmez oldu ve görünüş hîlesini iptal etti. Bir kaç kapı ve nöbetçiyi geçtikten sonra hedefe vardı.

 

İçeride kim varsa, sorunları vardı. Başının ağrıdığını hissediyordu. İç kapıya vardığında kapıyı açmadan içeri ışınlandı. 

 

Oda büyüktü her yerde alıcı vardı, görünmez olduğu için önemsemedi. 

 

Odanın merkezinde büyük bir kafes vardı. Kafesin içindeki kadın sıkıntılıydı. 'Muhtemelen deli ya da ergen.' Kadın bir battaniyeyi kafesin parmaklıklarının en yüksek yerlerine bağlamıştı. Taktire şâyan bir zariflikle kafesin içinde sallanıyordu. Uçları mâvi ve pembeye boyalı, sarı saçları vardı. Mâvi gözleri parlıyor gibiydi. Ayrıca sağlam ve çekici bir bedeni vardı.

 

Sessizce ona ilerledi. İfâdesi her ne kadar sâkin ve rahat olsa da, ondan yayılan duygular tersini anlatıyordu. Aynan da pek çok şey hissetse de herkese rahat ve neşeli olduğuna inandırabilirdi. 'Kendini bile.' 

 

Kadın âniden sallanmayı kesti ve yere atladı. Meraklı bir ifadeyle odanın etrâfına bakarken parmaklıklara doğru yürüdü.

 

'Bu iyi değil ...' Kadının yaydığı tüm duygular aniden ortadan kayboldu. Bir şey hissetmeye çalıştı, ancak tüm hissettiği içi boş bir soğukluktu. 

 

"Kimsin?" kadın parmaklıklara dayanmış şekilde sordu merakla.

 

'Nasıl ?'

 

Kadın açıkça ona bakıyordu, görünmez olmasına rağmen. Ayak sesleri yoktu, ama onu fark etmişti.

 

Harli Kuin(Harley Quin) tuhaf biriydi.

 

Görünmezliği iptal etti, kafese yaklaşırken Harli ona merakla bakmaya devâm etti. Kadın gâyet sâkin ve mâsum gözükse de hiç bir duygu yaymıyordu. Hide, kadının önünde durdu, aralarında sâdece parmaklıklar vardı. İkisi de hiç bir şey söylemeden birbirlerine baktı. 

 

"Sen Dedem misin ?"

 

Sûretin anılarını hatırladı, onu işe alıp almama konusunda kararsızdı. Savaşta esnekliğini ve hızını kullanan çok yetenekli bir kâtil. Endişe ettiği şey, dosyasında Joker'e delice bağlı olması. Ki bu mecâzi değildi. Akatsuki'nin yararlı ve yetenekli bir üyesi olabilse de, Joker'i kimin bitirdiğini öğrendiğinde bir sorun olabilirdi. 

 

'Bu bir kumar.'

 

Ama tüm zaferler tehlikeli kumarlardan başka bir şey değildi. Ve Hide, iyi bir kumarbazdı.

 

"Hayır." diye cevapladı başını sâkin bir şekilde salladı. "Seni leylekler getirdi."

 

                                                                                                                    LUK

 

Bacakları masadayken tembelce ekranları denetliyordu. Şimdiye kadar, tuhaf bir şey görmemişti. Görse bile görmemiş gibi yapardı. Bu hapishâne de ki kişilerin güçlü dostları vardı ve rüşvet konusunda gâyet rahatlardı.

 

Kötü ya da yozlaşmış biri değildi. Sâdece ailesine olabildiğince iyi bir yaşam vermek istiyordu. Kızı evrenkente(üniversite) başlayacaktı ve oğlu idâdiye(lise) devâm ediyordu. Onlara istedikleri hemen hemen her şeyi sağlıyor onlarda çok çalışıyorlardı.

 

Eskiden her şey kötüydü. Karısıyla ilişkisi düşmanca, çocuklarında yabancıydı. Bunun en büyük sebebi paraydı. İki oda bir mutfak bir evde kirâda kalıyorlar ve genelde borçlu oluyorlardı. 

 

Sonra Arkham Hapishânesinde bir güvenlik görevlisi oldu. Daha da iyisi alıcılardan sorumluydu. Bilindiği gibi bu hapishânedeki mahkumların güçlü dostları vardı. Daha ilk haftadan hayâtında kazandığı tüm paranın iki katını kazanmıştı. 

 

Ve yapması gereken tek şey görmemiş gibi yapmak ve kayıtları silmekti.

 

Kazandığı bu paradan sonra her şey mükemmel oldu. Şehrin zengin bir bölgesinde iki katlı geniş ve bahçeli bir eve taşındılar. Hem kendisi hem de eşi için birer araba alındı. Çocuklar en iyi okula gönderildi. Arkham mahkumları yorucu olduğu için çalışanlara genelde sık sık izin verilirdi, o da neredeyse her ay izin alıp ailesini tâtile çıkarıyordu.  

 

Hayat güzeldi.

 

Tabi kendi çıkarları için mâsumlara ve devlete zarar verdiğinin farkındaydı. Ama umursamıyordu. Toplum denilen şey kıskanç ve bencil insan güruhuydu. Sâdece bir kez dışarı çıksan anlardın. Herkes sürekli ama sürekli öfkeliydi. Hayallerini gerçekleştirememek ve bir türlü mutlu olamamak onları çıldırtmak üzereydi. Devletse, güçlü üst sınıfların güçlerine meşru hâle getirme aracından başka bir şey değildi. 

 

Eğer ailesi mutlu olacaksa her şeyi yapardı.  

 

Ekranlara bakmaya devâm etti. Ve garip bir şey gördü.

 

Deli Kadının hücresinin önünde duran ve rüşvet almadığına emin olduğu birini gördü.

 

Hemen ayağa kalktı. Emin olmak için ekrana yakından baktı. 

 

"Siktir." Görevlileri uyarmak için dağınık masadaki düğmeyi aradı.Masa aylarca birikmiş hazır yemek ve abur cubur çöpleriyle doluydu. Düğme bir içi çöp dolu bir doritos paketinin altındaydı. "Sonunda." diye rahatladı. Tam düğmeye basacakken başka bir el kolunu tuttu. 

 

"Ne ?" Arkaya döndü. Karşısında Deli kadının hücresindeki aynı ihtiyar vardı.

 

Yardım çağırmak için ağzını açtı. Ama adam diğer eliyle ağzını ve çenesini tuttu. Ona korkuyla baktı. 

 

Ve gözleri gördü. 

 

Siyah virgüllü beyaz gözler.

 

Sanki ara sıra izlediği animelerden çıkmış gibi.

 

Sonra karanlık.

 

                                                                                                                  HİDE

 

Son beş dakikadır Harliyle boş bir sohbet ediyordu.

 

"Sen bi Tanrı mısın ?"

 

"Kimse Tanrı olamaz." diye reddetti.

 

Harli, bir çocuğun mâsumiyetiyle "İnsanlar Ulu Adamın(Superman) bi Tanrı olduğunu söylüyo." diye cevap verdi.

 

"O, Sahte bir Tanrı'dan başka bir şey değil. İnsanların onu bir çeşit Tanrı olarak tasvir etmesine sebep olan ezici güce sâhip biri olması." diye yanıtladı. Adâlet Birliği hakkında çok fazla bilgiye sâhipti, Ulu Adamın bilgilerini almak herkesten çok daha kolaydı. Görünüşe göre herkes Çelik Adam'ın Kriptonite olan zayıflığını biliyor, zamânı geldiğinde kullanacağı bir şey.

 

Harli, delice bir gülümseme takınmadan bir çocuk gibi başını geri yatırıp Hide'ye baktı. "Biraz garipsin, değil mi?" Artık duygularını hissedebiliyordu. İçinde abartılı bir neşe vardı.

 

"Garip olan diğerleri." 

 

Harli parmaklıkları tutarak geriye yattı, gülmeye başladı. "Sen nükte birisin !" çok mutlu görünüyordu. "Nükte şeyleri severim !" 

 

"Bu yüzden mi Joker'lesin ?" diye sordu. Adam hakkındaki görüşü önemliydi. Fakat beklemediği bir tepki aldı.

 

Öfke.

 

"Bay J, cehennemin dibine gidebilir !" diye bağırdı, mızıkçılık yapan bir çocuk gibi. "Ben ona hep iyiyken o beni hep kullandı."

 

'Yeni bir yoldaş.' 

 

"Olanlar için üzüldüm. Ama belki bir haber seni mutlu edebilir." yavaşça öne eğildi. "Joker öldü."

 

Harli neşeyle patladı. Başının ağrıdığını hissetti.

 

"Gerçekten mi? Gerçekten mi? Gerçekten mi? Gerçekten mi?" diye seslendi, ebeveynin şeker getirdiğini öğrenmiş bir çocuk gibi hücresinde aşağı yukarı zıpladı. "Bay J gerçekten öldü mü?" sesinde büyük bir umutla sordu.

 

"Cesedi elimde."

 

"Görebilir miyim?" 

 

"Belki, ama beleş deği-"

 

"Her şey ! Sadece cesedi göreyim !" Bir dilenci gibi ellerini birleştirerek yalvardı.

 

Hafifçe gülümseyip kafasını salladı. "Peki."

 

Manyetik Becerisini kullanarak parmaklıkları iyice ayırdı. Harli bu olaya merakla baktı. 

 

Hide, elini uzattı. "Gidelim mi ?"

 

"Gidelim Dede dedi elini tutarken.

 

Bir geçit yarattı ve Harliyle içine girdi. Sürekli rengi değişen ve tuhaflaşan geçitten geçerken, Harli, Lunaparka gidip uçup, kaçan oyuncaklardan birine binmiş bir çocuk gibi gülüyor ve bağırıyordu.

 

'Gerçekten bir çocuk.' diye düşündü. 'Ve çocuklar korkutucudur.'

 

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

                                                                           Daha önce okumak için; https://tengriata.wordpress.com      

 

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Bölümleri tek bir yorum içinde ve spoiler tagını kullanarak yayınlamanız gerekmektedir. Bir bölümü seçtikten sonra yukarıdaki göz işaretine basmalısınız. 

Bu sayfadaki gibi hikayeyi yazmazsanız değerlendirmeye alınmazsınız.

Bunun dışında zamanım olunca okuyacağım. Yarışmada bol şans^^

 

Bu arada spoiler tagına almak için aşağıdaki spoiler içindeki resme de bakabilirsiniz

Spoiler

2020-06-23.png.ddd74baa0e4df4b3066a9823dca59791.png

 

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Öncelikle merhaba eline sağlık gayet güzel bir çalışma olmuş ancak sana bir kaç uyari yapmadan geçemeyeceğim çünkü kendi tarzinla güzel bir şey ortaya çıkarmak isterken ne yazık ki diskalife edileceksin. Bildiğin üzere daha önce yapılan FF yarışmalarında küfür,argo ve ağır erotizm olan içerikler okunmaksızın yayından kaldırılıyor. Sen haşin diyebileceğimiz bir dil kullanmak istemissin lakin bunu argo ile sağlaman eserin içeriğine gölge düşürmüş. Nacizane tavsiyem. Küfür ve argoyu minimize et. Aynı zamanda tüm bölümler için ayrı ayrı wordpress vermene gerek yok bunu sadece başta veya sonra yapabilirsin. Son olarak başlıklar altında ki mesafeyi azaltman ve ---- olayını tamamen kaldırman güzel olur.

Atom03, 23.06.2020 - 10:34 tarihinde yazdı:

enerkeyi

İmla hatası ve benzeri şeyler de olmazsa ilk 3 de olacağına eminim. Detaylı bakmadım gerisi sende.

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Sohbete katıl

You are posting as a guest. Bir hesabın varsa, hesabınla göndermek için şimdi oturum aç.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Misafir
Bu konuya yanıt ver...

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı.   Restore formatting

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Editör içeriğini temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli bilgi

Forum kurallarımızı okudunuz mu? Forum Kuralları.