Jump to content

Önerilen İletiler

SUNSET

Birinci Bölüm: Sır

Spoiler

 

Isabella Swan, gözlerini okulun revirinde açtı. Okulun en ücra köşesindeki revirde uyanmak artık rutinlerinden biri olmuştu. On altı yaşına bastığından beri neredeyse her hafta buraya uğruyordu. Dersin ortasında veya teneffüste fark etmeksizin bir anda ateşi çıkıyor, titremeye başlıyor ve bayılıyordu. Bu sorun için kaç kez hastaneye sevk edildiğini hatırlamıyordu bile. Fakat duyduklarını artık ezberlemişti: Hiçbir sorunun yok, fazla düşünüp kendini hasta etmek yerine belki de hoşlandığın çocuğa açılmalısın, ha? Ve peşinden gelen göz kırpma ve midesini bulandıran gülüşme sesleri…

            Bella başını tutarak yattığı yerden doğruldu. Revirin sol köşesindeki masasında oturan hemşire Esme kahvesinden son yudumunu alarak elindeki kitabı kapattı ve Bella’ya döndü. Hemşire Esme’nin eflatun renginde gözleri vardı ve garip bir şekilde doğrudan gözlerine bakmak Bella’yı her zaman ürkütüyordu. Esme, göz renginin küçükken geçirdiği bir hastalık sonucu değiştiğini söylüyordu.

Hemşire Esme’nin yüzünde şefkatli bir gülümseme belirirken bakışları yumuşadı. “Tatlım, kendini nasıl hissediyorsun? Sana verdiğim ilaçları düzenli olarak içiyorsun değil mi?” Esme, Bella’ya karşı hep normalden daha koruyucu olmuştu. Bella, bazen bunun Esme’nin oğlu Edward’ın yakın arkadaşı, hatta tek arkadaşı olması ile ilgisi olduğu hissine kapılıyordu. Hemşire Esme, ona on altı yaşına girdiğinde kullanması için ilaçlar bile vermişti. Esme’nin dediğine göre bu kötü kokulu ilaçlar vücudunun gelişimi için gerekli olan vitaminleri içeriyordu.

            “Fena sayılmaz, Bayan Cullen. Sanırım gittikçe bu duruma alışıyorum. İlaçları da düzenli kullanıyorum.” Neyse ki Bella Edward’a sahipti. İlginç olsa da ne zaman vücut ısısı yükselse Edward bunu bir şekilde hissediyor ve her neredeyse gelip onu buluyordu. Bella, Edward’a bu özelliğinden dolayı takılmayı seviyordu.

            “Kendini kötü hissetmeye başladığında ya beni ya da Edward’ı bul, tatlım. İkimiz de senin için endişeleniyoruz.” Bella, hemşire Esme’nin gözlerindeki gerçek endişeyi görebiliyordu. “Anneni de aramayı unutma lütfen. Renée sana ulaşamayınca beni arıyor ve inan bana bunu oldukça sık yapıyor.” Bella hemşire Esme’nin son sözlerine gülmek istedi. Sadece kendi çıkarı için aradığına öyle eminim ki!

            Bella’nın annesi Renée, genç beyzbol oyuncusu Phil Dwyer ile evlendikten sonra Phoenix, Arizona’da yaşamaya başlamıştı. Bella’ya ise kibar (!) bir dille yeni evliliğinde yeri olmadığını belirtmişti. Bella’nın babasına, Charlie’ye gelince ise işler karışıyordu. Bella kendini bildi bileli babasızdı. Renée’den babası hakkında hiçbir şey öğrenememişti. Babasından ona kalanlar ise burada, Forks kasabasında müstakil bir ev, banka hesabındaki geçimini sağlayacak miktarda para ve kırmızı kamyonetiydi. Tabii boynundaki kurt simgeli kolyeyi de unutmamak gerek. Ne zaman kriz geçirse kolyesine dokunmak onu biraz da olsa rahatlatıyordu.

            Bella sedyeden inip yere bırakılmış çantasını omzuna astı. “Onu arayacağımdan emin olabilirsiniz, Bayan Cullen. Benimle ilgilendiğiniz için teşekkür ederim.” Bella hemşire Esme’ye minnettar bir gülümsemeyle baktı. Bu kadın ona karşı annesinden daha ilgiliydi, bu yüzden Bella kendini ona karşı minnettar hissetmekten alıkoyamıyordu. “Kendine dikkat et, tatlım. Güle güle!”

Bella revirden çıktığı gibi karşısında Edward’ı bulmayı beklememişti. Özellikle de böyle pişman bir tavır içerisinde. Bella onun daha önce böyle bir tavır takındığını hiç görmemişti. Edward’ın omzuna yumuşakça dokundu. “Hey, sorun ne?”

“Hiç. Sadece… Bu hiç doğru gelmiyor.”

“Doğru gelmeyen nedir? Ne seni bu kadar kötü hissettiriyor?”

            Bella, sözlerinden sonra Edward’ın hafifçe irkildiğini fark etti. Sanki nerede olduğunun yeni farkına varıyor gibiydi. Bella Edward’la göz teması kurduğunda başlangıçtaki pişman tavrının yerinde yeller estiğini gördü. Artık her zamanki gibi ifadesiz bir surat taşıyordu. “Bu kadar sık bayılmandan bahsediyorum sadece.”

            Bella Edward’ın bu gizemli hallerine alışkın olduğundan çok üzerinde durmadı bu durumun. Kızların ilgisini en çok bu gizemli halleri çekiyordu zaten. Tabii bir de Bella dışında pek kimseyle iletişim kurmaması da…

            “Boş versene, ben alıştım sayılır. Şu an sadece eve gitmek istiyorum. Derse girecek havada değilim. Özellikle de böyle yağmurlu bir günde.” Bella omzundan kaymakta olan çantasının askısını düzeltti. “Gerçi Forks’ta hava neredeyse hep yağmurludur.” Bella yürümeye başlarken Edward da ona otoparka kadar eşlik etti. “İyi olacak mısın? Seninle gelmemi ister misin?”

            “Küçük bir çocuk değilim, Cullen. Beni merak etme. Daha yeni kriz geçirdiğim için birkaç gün rahat olacağım.” Edward hafifçe gülümsedi. “İnan bana küçük bir çocuğa oranla başına daha çok bela açıyorsun. Dikkatli sür.”

            Bella Edward’a baş selamı vererek kamyonetine doğru koşturdu. Yağmur o kadar şiddetliydi ki koştuğu kısacık mesafede bile Bella’yı bayağı ıslatmıştı. Kamyonetine biner binmez ilk işi ısıtıcıyı çalıştırmak oldu. On altı yaşına bastığından beri, yaklaşık iki aydır, Forks’ta yaşasa da hâlâ iklime alışamamıştı.

            Bella, Edward’a el sallayarak yola koyuldu. Yağmur kamyonetinin tavanına vurunca çıkan sesten rahatsız olarak radyoyu açtı. Fakat hava o kadar kötüydü ki Bella düzgün çeken bir radyo kanalı bulamadı. Hava yetmiyormuş gibi bir de radyosu çekmiyordu. Radyoyu kapatacakken aklına hafta sonu kamyonetin içini temizlerken bulduğu kasetler geldi. Eskilerin müziklerinden pek hoşlanmadığı için şimdiye kadar dinleme zahmetinde bulunmamıştı. Fakat şu an yağmur sesinden ciddi anlamda rahatsız oluyordu. Kasetlere bir şans vermeyi tercih etti ve torpido gözüne uzandı.

            Gözlerini yoldan ayırmamaya çalışarak el yordamıyla kasetleri aradı. Tam kasetleri bulmuştu ki bir anda kamyonetin önüne atlayan karartı Bella’nın direksiyon hakimiyetini kaybetmesine neden oldu. Kamyonet yol kenarına doğru savrulurken Bella iki elini de direksiyona sardı. Kamyonet yoldan çıkacağı an zorlukla kontrolü eline aldı ve kamyoneti yol kenarında durdurdu.

            Nefes nefese bir hâldeyken kafasını direksiyona dayadı. Sadece birkaç saniye içinde gerçekleşen olaylar onu şok etmişti. Sakinleşmeyi beklemeden kendini kamyonetten dışarı attı ve çevresine bakındı. Bella o karartının tam olarak ne olduğundan emin değildi. Buralarda çoğunlukla yola geyik atlayabilirdi fakat Bella’nın gördüğü şey geyik olamayacak kadar büyük ve kürklüydü.

            Bella yağmurun altında titremeye başlayana kadar çevresine bakındı, neyin kontrolünü kaybetmesine neden olduğunu bulmayı umarak. Yanından son sürat geçen bir arabanın içerisinden yükselen müzik sesiyle kendine geldi. O kadar ıslanmıştı ki hasta olması muhtemeldi.

            Öncekine göre sakinleşmiş haliyle kamyonetine tekrar bindi. Yola koyulmadan önce eski kasetlerden birini çalıştırdı ve asıl şoku yaşadı. Elleri direksiyonda dondu. Sadece duyduğu iki kelimeyle bütün bedeni buz kesti.

Bella, kızım!”

 

 

İkinci Bölüm: Koku

Spoiler

Bella evine kadar olan mesafeyi nasıl ve ne zaman aştığını hatırlamıyordu. Etrafında olanlara odaklanamıyor gibiydi. Duyduğu iki kelimeden sonra tek yapabildiği kamyonetinin radyosunu kapatıp evine sürmek olmuştu. Ve şimdi dışarıda sağanak bir yağmur varken kamyonetinde oturmuş radyoyu tekrar çalıştırmaya hazırlanıyordu. Bunu yapabilirsin, Isabella!

Bella parmağını açma tuşuna dokundurdu ve korkuyla arkasına yaslandı. Duyacağı şeyler hakkında hiçbir fikri yoktu. Babasının neden sesini kaydetme ihtiyacı duyduğunu da bilmiyordu fakat Bella ondan hep bir şeylerin gizlendiğini hissediyordu. Kasetleri dinlemek onu çok zorlayacak olsa da belki bir şeyler açıklığa kavuşturulabilirdi.

“Bella, kızım! Umarım her şey için çok geç olmadan bu kasetleri bulmuşsundur. Yanında olup seni koruyamayacağım için özür dilerim. Onlara karşı direnemeyeceğim için özür dilerim.”

Bella titreyen ellerini gözlerine bastırdı. O kadar karmaşık hissediyordu ki ağlamak üzereydi. Sadece adını bildiği ve eski fotoğraflardan tanıdığı babası ondan yanında olmadığı için özür diliyordu. Çok ufak olsa da babasının uzaklarda yaşadığı gibi çocukça bir umuda sahipti. Fakat dinledikleri bütün umudunu yok etmişti.

“Seni bulacaklarını biliyorum. Engellemeye çalışacaklar. Dönüşümünü, kendin olmanı engellemeye çalışacaklar. Sakın kolyeni çıkarmaya kalkma. O kolye sana doğrudan zarar vermelerini engelleyecektir. Fakat Bella, onları bu kadarla yetinmeyeceklerini bilecek kadar tanıyorum.”

Bella ne tepki vereceğini şaşırmıştı. Bu da ne demek oluyordu? Babasının bahsettiği kişiler kimdi ve dönüşüm diyerek neyi kast ediyordu? İşler gerçekten korkutucu olmaya başlamıştı. Ortada babasına zarar vermiş ve ona da zarar vermek isteyen insanlar vardı ama Bella onların kim olduğunu bilmiyordu bile.

“Sana şu an her şeyi anlatmam seni sadece savunmasız bırakır. Bella, sana vereceğim adrese gitmeni istiyorum. Quileute kabilesinin şefini, Ephraim Black’i bulmalısın. Ona git ve kim olduğunu söyle. Sana yardım edebilecek tek kişi o.”

Bella aceleyle çantasından bir defter çıkardı ve gideceği yerin ve aradığı adamın adını yazdı şok içinde. Neler olup bittiğini anlamlandıramıyordu. Her zamanki gibi sıradan bir gün geçirirken işler sarpa sarmıştı.

“Ve Bella… Seni seviyorum. Hep seveceğim.”

Babasının söylediği son sözler Bella’nın bütün direncini kırmıştı. Gözyaşları peş peşe akarken ellerini yüzüne kapattı. Ne yapmalıydı? Polise gidip babasının öldürüldüğünü mü söylemeliydi? Yoksa babasının bulmasını istediği kişiye mi öncelik vermeliydi? Gerçekten çok yalnız hissediyordu. Babasının eksikliğini bu kadar yoğun hissettiği belki de ilk andı.

(…)

            Ertesi sabah Bella aceleyle kahvaltısını yapıp kamyonetine bindi. Önceliği babasının sözlerine vermişti. Gidip Ephraim Black’i bulacaktı. Ona kim olduğunu söyleyecek ve babası hakkında bildiği her şeyi anlatmasını isteyecekti. Sırf bunun için okulunu bile asmış ve Edward’ın aramalarına cevap vermemişti. Edward’a güvenmiyor değildi fakat duydukları onu herkese şüpheyle yaklaşmaya itmişti.

            Bella yakınlaştığı eve bakarken neden birinin bu kadar kuytu bir yerde yaşadığını düşünüyordu. Etraf çok ıssız duruyordu. Ortalıkta da kimse görünmüyordu. Ta ki üzerinde sadece koyu renk bir şort olan biri bir anda kamyonetinin önüne atlayana kadar. Bella olabildiğince hızlı bir şekilde frene bastı. Kamyonet sarsılarak durunca Bella kamyonetten indi. “Aklını mı kaçırdın? Neden bir anda önüme atlıyorsun?”

Bella havanın yarı çıplak gezmek için fazla soğuk olduğunu düşünmesine rağmen karşısındaki kişi soğuğu dert ediyor gibi görünmüyordu. Aksine soğuğu hiç hissetmiyor gibiydi. “Reflekslerini test etmek istedim.”

Bella onu azarlayacakken karşısındaki kişi tekrar konuştu. “Acaba üç yıldır yıkanmıyor olabilir misin? Berbat kokuyorsun.”

“Ne? Neden bahsediyorsun?” Bella kendini koklama dürtüsüne engel olamadı. Pek parfüm kullandığı söylenemezdi ama kötü de kokmuyordu. Karşısındaki kişi onunla dalga geçiyor olmalıydı.

“Gerçekten! Ne biçim bir koku bu böyle!”

Bella gerçekten sinirlenmişti. Hiç tanımadığı kişi onunla nasıl böyle konuşabilirdi? “Ben senin yarı çıplak karşımda dikilmene bir şey diyor muyum? “

İkisi birbiriyle didişirken arkadan birisi seslendi. Aynı arabasının önüne atlayan kişi gibi bir şort dışında hiçbir şey giymiyordu. “Jacop! Fazla konuşmayı bırak ve neden burada olduğunu sor.”

Bella aceleyle cevap verdi. “Ephraim Black’i görmek için buradayım.” Cevabından sonra çevresinde bir kalabalık oluştu. Oysa az önce ortada kimseyi görememişti.

“Neden onu arıyorsun?”

Bella onlara öğrendiklerinin ne kadarını anlatabileceğinden emin değildi. Bu yüzden üstü kapalı konuşmayı tercih etti. “Ondan öğrenmem gereken şeyler var.”

Bella ortamdaki gerilimi iliklerine kadar hissediyordu. Bu kadar kişi sanki her an üzerine atlamak için hazır bekliyordu. Bu da onu konuşmaya yanlış girip girmediği konusunda şüpheye düşürüyordu.

“Kimsin sen?”

“Adım Isabella Swan. Bakın onu görmem gerekiyor. Bu gerçekten önemli.”

Jacob bir adım öne çıkarak sanki Bella’yı ilk kez görüyormuş gibi süzdü. “Sen Charlie’nin kızısın!”

“Bella merakla öne atılmadan duramadı. “Babamı tanıyor musunuz? Nasıl?”

“Bu işte bir gariplik var. Tamamen insan gibi kokuyorsun.” Bunu az önce Jacob’a seslenen kişi söylemişti. Fakat Bella bundan ne çıkartması gerektiğini bilemedi. Neden nasıl koktuğuna bu kadar takılmışlardı ki? Hem insan gibi kokmak da ne demekti?

Jacob yüzünü buruşturarak burnunu parmakları arasında kıstırdı. “Ne insan gibi kokması! Başından aşağı çürük yumurta dolu bir kova dökmüşler gibi kokuyor.”

Bella artık bu konudan gerçekten sıkılmıştı. “Onunla görüşecek miyim yoksa görüşmeyecek miyim?”

Herkes bir anda Jacob’a döndüğünde Bella da ona bakmaya başladı. Burada kararları alan oymuş gibi duruyordu. Jacob Bella’ya baktıktan sonra “Beni takip et.” Deyip arkasını döndü ve ilerlemeye başladı. “Biraz geriden takip et. Kokun burnumun direğini sızlatıyor.”

Bella sorularına cevap almaya bu kadar yaklaştığı için o kadar gerilmişti ki Jacob’ın dediklerini ciddiye bile almadı. Ephraim Black’ten ne öğreneceğini, daha sonra öğrendikleriyle ne yapacağını bilmiyordu.

Ephraim Black’i girdikleri evin loş odalarının birinde, tekerlekli sandalyesinde otururken buldular. Ephraim Black’in uzun, yer yer griye çalan siyah saçları vardı. Gözlerindeki bakış çok şey bilen birine aitmiş gibiydi. Yüzündeki her bir kırışıklık bile ona ayrı bir bilgelik katıyordu.

Ephraim Black’in bakışları ona dönünce Bella nasıl giriş yapacağını bilemedi. “Merhaba, adım Isabella Swan.”

“Kolyeni göster.” Ephraim Black’in sesi yaşlanmanın getirisi olarak pürüzlüydü. Fakat yine de sert ve netti.

Bella elini kazağının altına attı ve kolyesini kazağının üzerine çıkardı. Bu hareketiyle birlikte Ephraim Black’in gözleri parlamıştı. Artık önceki gibi kuşkuyla bakmıyordu Bella’ya. “Hoş geldin Isabella. Konuşacak çok şeyimiz var.”

 

Düzenlenme: LunaRossa tarafından
İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 3 hafta sonra...

Sohbete katıl

You are posting as a guest. Bir hesabın varsa, hesabınla göndermek için şimdi oturum aç.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Misafir
Bu konuya yanıt ver...

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı.   Restore formatting

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Editör içeriğini temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli bilgi

Forum kurallarımızı okudunuz mu? Forum Kuralları.