Jump to content

Aşk Uğruna


pegasusejder

Önerilen İletiler

Anca elimden bu geldi ne demek. Daha ne isteyebilirdim ki:thank_you__onion_by_elcerbero:

Doğum günümde hüzünlendim sjsjsj

 

Ama çok güzel. Daha birçok çalışmanı bekliyoruz böyle:admire-onion-head-emoticon:

Tabii önce bunun devamını çok merak ettim jsjsjs

 

Tekrardan eline sağlıkk. Buna tabletten baktım ama tablette ne kadar zorlandığımı biliyorsun:boohoo-crazy-rabbit-emoticon:Tablete lanet ede ede yorum yazmak istemedim şimdi yazıyorum. Çok teşekkür ederim:thank_you__onion_by_elcerbero::love-onion-head-emoticon:

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

yumulonely, 3 dakika önce tarihinde yazdı:

Anca elimden bu geldi ne demek. Daha ne isteyebilirdim ki:thank_you__onion_by_elcerbero:

Doğum günümde hüzünlendim sjsjsj

 

Ama çok güzel. Daha birçok çalışmanı bekliyoruz böyle:admire-onion-head-emoticon:

Tabii önce bunun devamını çok merak ettim jsjsjs

 

Tekrardan eline sağlıkk. Buna tabletten baktım ama tablette ne kadar zorlandığımı biliyorsun:boohoo-crazy-rabbit-emoticon:Tablete lanet ede ede yorum yazmak istemedim şimdi yazıyorum. Çok teşekkür ederim:thank_you__onion_by_elcerbero::love-onion-head-emoticon:

Hepsini bitirip paylaşmak isterdim :waiting-onion-head-emoticon:

Gene mutlu bitti, hiç kavuşamadan ölebilirlerdi sağım solum belli olmaz benim :uhuhuh-onion-head-emoticon:

Daha çalışmam olur mu bilmiyorum. Gerçi İKV oyunu ile ilgili bir şey yazmayı düşünüyorum ama bilmiyorum ilginizi çeker mi :D Ayrıca vakit ayırır mıyım onu da bilmiyorum :)

3. kısımdan şu an için pek tatmin değilim, 2. kısım beni gene az çok tatmin etmişti ama gene de yazıyorum :D İnşallah yakında paylaşırım ama onun sonu hiç iyi bitmeyecek :) Şimdiden hazır olun :) Hatta sonuyla ilgili bir söz var aklımda istersen onu özelden paylaşayım :D :ahaaah-onion-head-emoticon:

 

Ne zaman yazdığının önemi yok, okuyup değerlendirmen yeter benim için. Çok teşekkür ederim yorumun için :) :admire2-onion-head-emoticon:

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

pegasusejder, 3 dakika önce tarihinde yazdı:

Hepsini bitirip paylaşmak isterdim :waiting-onion-head-emoticon:

Gene mutlu bitti, hiç kavuşamadan ölebilirlerdi sağım solum belli olmaz benim :uhuhuh-onion-head-emoticon:

Daha çalışmam olur mu bilmiyorum. Gerçi İKV oyunu ile ilgili bir şey yazmayı düşünüyorum ama bilmiyorum ilginizi çeker mi :D Ayrıca vakit ayırır mıyım onu da bilmiyorum :)

3. kısımdan şu an için pek tatmin değilim, 2. kısım beni gene az çok tatmin etmişti ama gene de yazıyorum :D İnşallah yakında paylaşırım ama onun sonu hiç iyi bitmeyecek :) Şimdiden hazır olun :) Hatta sonuyla ilgili bir söz var aklımda istersen onu özelden paylaşayım :D :ahaaah-onion-head-emoticon:

 

Ne zaman yazdığının önemi yok, okuyup değerlendirmen yeter benim için. Çok teşekkür ederim yorumun için :) :admire2-onion-head-emoticon:

İKV daha yeni duydum bir bakayım ayrıntılı şekilde. Ama anlatımı güzel olduğu sürece okumakta zorluk çekeceğimi zannetmem. Anlatımın da güzel olacağını tahmin ediyorum:admire-onion-head-emoticon:

Şimdilik söyleme o sözü sjsjsj

Eğer 3. kısmı bekleyemezsem (ki muhtemelen öyle olacak^^'')Seni her yerden etiketlerim söyle diye :admire-onion-head-emoticon::dandyonionplz:

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

pegasusejder, 22.10.2020 - 17:28 tarihinde yazdı:

Selamlar forumdaşlar okuyan varsa bu başlıkla daha önce FF yarışmasına katılmıştım. Normalde kötü bir son ile bitirecektim ama sonradan vazgeçmiştim ve yarım bitirmiştim hikayeyi. Hem canımın istemesi hemde bazı arkadaşların desteğiyle devamını getirme kararını aldım ve uzun bir serüvenden sonra nihayet 2. kısmı bitirdim :) Toplam 3 kısımdan oluşacak ve 3'üncü kısma yeni başladım ondan önce okumanız için 2. kısmı yükleyeceğim. Daha sonradan gelenler olabilir onun için ilk kısmı da paylaşacağım ve bir kaç kişinin düzeltmesiyle dil bilgileri düzelttim. Dil bilgisine genel mana da çok takılmadım bunun için şimdiden kusura bakmayın burada profesyonel bir yazı çıkarmayı düşünmüyorum ve vaktim de çok olmadığı için kontrol edip de düzelteyim diyemiyorum, belki ara ara tekrar okur düzeltirim. Bazı yerlerde betimlemeler veya geçişler zayıf kalmış olabilir, dediğim gibi amatörce bir deneme yapıyorum ve üstüne çok düşecek zamanım yok :) Şimdiden anlayışınız için teşekkür ederim. 

Başta beni bu işte destekleyen arkadaşlara teşekkür ediyorum.

@Lycaenidae sana da ayrı teşekkürlerimi sunuyorum, gerek dil bilgisi gerek anlatım konusunda çok yardımcı oldun sağ olasın :) 

@MikasaWithInTheFire Mika'cım FF'i okursan sevinirim son aynı son olacak maalesef :'( En azından 2. kısmı oku :)  

@yumulonely doğum günü hediyesi olarak anca elimden bu gelebildi :teehee-crazy-rabbit-emoticon:

İlk kısım özeti:

  İçeriği Görüntüle

Sevudetto: Erkek ana karakter daha önce 2 kere sevmiş ama ikisinde de reddedilmiş.

Yukaina: Kız ana karakter daha önce bir kez ilişkisi olmuş ama aldatılmış.

Fudoshi: Sevudetto'nun arkadaşı, kendisi de bir kızı seviyor ama açılamıyor.

Yoshito: Sevudetto'nun arkadaşı.

 

Sevudetto geçmişte ki bir aşk hikayesinden etkilenmiş ve aşka önem veren birisi. Bu hikaye sayesinde yolları Yukaina ile kesişir ve ikili birlikte takılmaya başlar. Aşk konusunda birbirleri ile aynı düşünüyorlardır ama Yukaina'nın kalbi kapalıdır. Sevudetto bir daha kimseyi sevmemek isterken ister istemez Yukaina tarafından bataklığa çekilir. Onu sevdiğini fark eden Sevudetto Yukaina'ya bunu söylemek ister ve bunun üzerine buluşma ayarlar. Buluşacakları sıra Yukaina trafik kazası geçirir ve hastaneye kaldırılır. Bu haberi alan Sevudetto ne yapacağını bilemez ve delicesine koşmaya başlar.

 

Kötü bir özet oldu farkındayım :D 

1. Kısım: Aşk Uğruna
 

  İçeriği Görüntüle

Bölüm 1: Eskilerden bir hikaye

  İçeriği Görüntüle

Uzun uzun zaman önce, bir krallıktaki prenses halktan bir adama âşık olmuş. Adam her ne kadar bunun imkânsız aşk olduğunu bilse de prensesi sevmeye devam etmiş. Gizli gizli buluşan prenses ve adamı görenler olmuş. Bu haber kralın kulağına gidince, kral çok kızmış ve hemen adamı huzuruna çağırmış. Kral, adamdan prensesi bırakıp gitmesini emretmiş ama adam aşklarını asla engelleyemeyeceklerini söylemiş. Kral bunu duyunca adamın aşkını kanıtlaması için kendisini bir imtihana sokmak istediğini söylemiş. Adam hemen kabul etmiş. Kral kızını ülkenin öbür ucuna götürmüş ve adama demiş ki:

Kral – “Kızımı ülkenin öbür ucuna götürdüm. Kızıma olan aşkını kanıtlamak istiyorsan yayan bir şekilde kızımın yanına gel, bahara kadar sana mühlet veriyorum. Eğer bahar geldikten sonra gelirsen veya hiç gelemezsen bir daha karşıma çıkma yoksa seni idam ettiririm. Yol boyunca seni kontrol eden adamlarım olacak. Şimdi eğer kızımı sevdiğini gerçekten sevdiğini kanıtlamak istiyorsan koşmaya başla.”

Adam prensese ulaşmak için koşmaya başlamış. Baharın gelmesine 26 gün vardı ve bu soğukta ne kadar koşabileceğini bilmiyormuş. Adam, kar, yağmur, çamur dinlemeden koşmaya devam etmiş. Vakit kaybetmemek için herhangi bir hana gitmeden direkt yolda uyuyormuş. Kralın askerleri adamın azminden etkilendiği için yemek ile vakit kaybetmesin diye yemeği alıp adama getiriyorlarmış. Aradan 12 gün geçmiş ve sadece 14 gün kalmış adam artık çıldırmanın eşiğine gelmiş ve hiç takati kalmamış. Tam her şeyden vazgeçmenin eşiğine geldiğinde adama, prensesten bir mektup gelmiş. Mektupta sadece bir dörtlük yazıyormuş.

“Kar eriyip, çiçekler açtığında,

Bekleyeceğim dünyanın öbür ucunda,

Kiraz çiçeklerinin altında,

Şimdiden sonsuza.”

Adam bu dörtlük sayesinde inancını tekrar kazanmış ve yoluna devam etmeye başlamış. Prensesin mektubuna da aynı şekilde bir dörtlük yazarak cevap vermiş.

“Bedenimde derman olmasa da,

Azıcık güç var ruhumda.

Sana ulaşmak sonsuzluktan geçiyorsa,

O son gücümle yine koşacağım sana.”

Bölüm 2: Sevginin Saf Hali

  İçeriği Görüntüle

Bu sade odanın içerisine girince tablolaştırılmış bu iki dörtlük göze çarpıyordu. Arka fon ikiye bölünmüştü, bir kısmı kiraz çiçeğinin kışınki hali ve diğer kısmı ise bahardaki haliydi. Küçükken bu iki dörtlüğü çok sevdiği için babasına bu tabloyu hazırlatmıştı. Odasında başka herhangi bir tablo, figür, poster gibi şeyler yoktu. Zaman zaman bu tabloyu atma isteği geliyordu ama bir şekilde atmaya içi el vermiyordu. Bu iki dörtlük yüzünden mi yoksa başka bir şeyden dolayı mı bilmiyordu ama aşka çok değer veriyordu. Kendisi ne kadar aşka değer verse de onun aşkına karşılık verebilecek birini henüz bulamamıştı. Daha önce iki kişiyi sevmişti ama ikisi de onu reddetmişti. Bu devirde yaşanan aşkları hiç sevmiyordu. Kendi kendisine sürekli söylediği bir şey vardı.

“Ben bu çağın insanı değilim.”

Yeni bir gün başlar ve okula gitmek için Sevudetto yataktan kalkar. Yataktan kalkar kalkmaz gözüne tablo çarpar. Bir yandan hazırlanırken bir yandan da düşüncelere dalar.

Sevudetto – Bu şiiri küçükken çok sevsem de büyüyünce aslında gerçek hayatta böyle bir şey olmadığını anladığım için bu şiire karşı ilgimi kaybetmeye başladım. Her ne kadar ilgimi kaybetsem de içimden bir türlü bu tabloyu çöpe atma isteği gelmedi. Geçmiş çağlarda böyle aşklar olabilir ama günümüzde kimse aşkı önemsemiyor. Hatta birine ne kadar âşık olursan o kişi senden o kadar nefret ediyor. Günümüzde cinsellik aşktan daha üst konumda maalesef. Benim için cinsellik hiçbir zaman ön planda olmadı. İnsanlar garip bir şekilde hiçbir kızla çıkmamamı anormal buldular. Onlara göre her önüne çıkan kişiyle sevgili olmak sana deneyim kazandırıyor ama ben böyle saçma bir deneyim istemiyorum. İnsanlara eşya muamelesi yaparcasına, sırf deneyim kazanmak için sevgili olmak karşı tarafa saygısızlıktır. Ben karşımdakini sırf deneyim kazanmak uğruna boş hayallere sokup daha sonrasında onu yüzüstü bırakacak kadar kötü birisi değilim. Bu tarz düşüncelerimi ara ara belirttiğimde bana yaşlı insan muamelesi yaptılar. Onlara göre gençliği yaşamak için sürekli sevgili yapman gerekiyor. Ne kadar sığ bir düşünce. İnsanlar bunları bile bile karşısındaki insanla çıkıyor ve ayrılınca üzülüyor. Onları gerçekten seven insanları tamamen görmezden geliyorlar. Evet bunun için sürekli diyorum ki;

“Karşındakine sevdan deryalara dolup taşsın ama o istemedikten sonra bir damlasını bile ulaştıramıyorsun.”

Her zamanki gibi düşüncelerine dalarken bir yandan da okul yoluna koyulmuştu. Okulu kaldığı şehrin dışında bir yerdi, önce tren ile okuluna gidecek otobüsün durağına gidiyordu, sonra otobüse binip okula yakın bir yerde iniyordu ve okula kadar yürüyordu. Okul yolu uzun olduğu için yoldayken ya bir şeyler okur ya müzik dinler ya da düşüncelerinin arasına dalardı.

Okula doğru yürürken arkasından arkadaşının sesini duydu.

Fudoshi – “Sevo, naber?”

Sevudetto – “İyidir sen nasılsın?”

Fudoshi – “Ben de iyiyim, karşılaştığımız iyi oldu okula kadar canım sıkılmaz artık.”

Sevudetto – “Aynen, konuşacak birileri iyi oluyor okula giderken.”

Fudoshi Sevudetto’nun üniversiteden arkadaşıydı. Aynı bölümü okuyorlardı ve hemen hemen aynı şeylerle ilgileniyorlardı. Zevkleri de birbirleri ile uyumlu olunca birbirleriyle çok yakın iki arkadaş oldular. Sevudetto’nun Fudoshi’de sevdiği bir diğer özellik ise aşk konusunda da neredeyse aynı şeyleri düşünmeleriydi. Fudoshi’de bir kızı seviyordu ama hala kıza sevdiğini söylememişti. Bu konuda Fudoshi’ye biraz kızıyordu çünkü Sevudetto’ya göre birini seviyorsan söylemeliydin.

Sevudetto ve Fudoshi birlikte okula yürürler ve derse girerler. Derse ara verildiği bir vakit Sevudetto öndeki kızların konuşmalarına misafir olur.

Kız 1 – “Hey sizlere bir şey soracağım. İlk öpüşmeniz ne zamandı?”

Kız 2 – “Niye birdenbire böyle utandırıcı bir şey sordun ki? Biraz utanıyorum ama ilk öpüşmem…”

Sevudetto – Madem sizin için bu kadar utanç verici bir şeydi neden en başında böyle bir şeyi yaptınız ki? Hala cinselliğin sadece bedensel bir ihtiyaç olduğunu anlamıyorlar, birisine karşı cinsel bir istek hissettikleri zaman ona âşık olduklarını düşünüyorlar. Belli bir süre sonra cinsel ihtiyaçlarını karşıladıkları için bir yerden sonra birbirlerine katlanamayıp ayrılıyorlar. Hiç akıllarına ruhun ihtiyacı olan sevgi gelmiyor. Karşındakine her şeyden önce seviyor muyum diye bakmalısın. Eğer…

Fudoshi – “Gene öyle derin derin ne düşünüyorsun?” (Hafifçe gülümser) “Çabuk yaşlanacaksın bak.”

Sevudetto – “Çağımızın problemlerini birisi de düşünmeli öyle değil mi?”

Fudoshi – “Sen de olmasan bizi düşünecek hiç kimse olmayacak”

İkisi birlikte gülmeye başlar.

Dersleri bitip eve döneceği sıra mesaj gelir. Gönderen ortaokuldan bir arkadaşı Yoshito’dur. Liseyi beraber okumalarına rağmen farklı bölümler istedikleri için üniversiteleri ayrıydı. Onun için genelde ikisinin de programına uygun bir şekilde ders çıkışlarında sabit bir kafeye gidip muhabbet ederlerdi. Yoshito da attığı mesajda gene aynı kafede buluşmak istediğini söylüyordu. Sevudetto ise buluşmak istediğini söyleyen bir mesaj yazıp kafeye doğru yola koyuldu.

Kafeye vardığında Yoshito çoktan gelmişti.

Sevudetto – “Selam Yoshito”

Yoshito – “Selam, okul nasıldı?”

Sevudetto – “Her zamanki gibi derslere gir, not al ve dersten çık.”

Yoshito – “Sınavlarda yaklaşıyor değil mi?”

Sevudetto – (Biraz iç çekerek) “Maalesef ve daha hiç çalışmadım”

Yoshito – “Hiç ortalamanı yükseltmeyi falan düşünmüyor musun? Hep ucu ucuna geçiyorsun doğru düzgün çalışsan gayet yüksek notlar alabilirsin.”

Sevudetto – “Ortalama hiç ilgimi çekmiyor ve ders çalışmaya üşeniyorum.”

Yoshito – (Gülümser) “İnsanda biraz enerji olur, seninle buluşunca benim de enerjimi çekiyorsun.”

Sevudetto – (Gülümser) “Hiç enerjim olmadığı için kusura bakma.”

 

Bölüm 3: Kaderin İpliği

  İçeriği Görüntüle

Hava kararmaya başlayınca ikisi de evlerine gitmek üzere ayrıldılar. Sevudetto eve yürürken yolda bir tane çanta görür ve içerisinden bir tane fotoğraf hafifçe dışarı çıkmıştır. Çantayı yerden alırken fotoğraf yere düşer ve fotoğrafı görür. Fotoğrafta kiraz çiçeklerinin altında duran bir kız vardır. Arkasını çevirdiğinde ise şaşırır çünkü odasında bulunan şiirin aynısı yazılıdır. İçten içe böyle bir şeyi benden başkası da mı görmüş diye geçirir ve çantanın içinde bulduğu adrese doğru yürümeye başlar. Eve vardığında zile basar ve kapıya fotoğraftaki kızın çıktığını görür. Uzun, düz, kestane rengi saçları ve hafif yeşili andıran gözleri vardı, boyu normal kızlardan biraz daha uzundu, buğday tenli ve hafif iriydi, bu irilik ona çok yakışıyordu. Söyleyecek başka bir şey bulamıyordu, tek kelimeyle güzeldi. Sanki güzelliğin tanımını onunla yapmışlar gibiydi. Böyle şaşırıp bakınca, ilk konuşan kız oldu.

Kız – “Buyurun neye bakmıştınız?”

Sevudetto – “Çantanızı düşürmüşsünüz, onu getirdim.”

Kız – “Kusura bakmayın, bugün çok dalgınım kocaman çantayı düşürdüğümü bile fark etmemişim.”

Sevudetto – “Yok, yok önemli değil. Daha sonra içerisinden bir şey çalınmış mı diye kontrol edersiniz. Bulduğumda ağzı açıktı çünkü.”

Kız – “Gerçekten çok teşekkür ederim, beni kurtardınız. Bu arada çantanın içine bakarken fotoğrafımı gördünüz mü?”

Sevudetto – “Evet, kusura bakma çantayı alırken içinden düştü ve yanlışlıkla gördüm.”

Kız – (Yüzü hafifçe kızarır) “Çok utandım, bundan sonra kesinlikle resmi yanımda taşımayacağım. Bir daha böyle bir olay yaşamak istemiyorum.”

Sevudetto – “Arkasında bir şiir yazıyordu, bu şiir ile karşılaşmak epey nadirdir. Nereden buldunuz acaba?”

Kız – “Ah, o şiiri biliyor musunuz? Küçükken annem bunun hikayesini anlatırdı, o kadar çok etkilenmiştim ki bahçemize kiraz ağacı diktirdim. Fotoğraftaki kiraz ağacı da o işte. Peki bu şiirin hikayesini biliyor musun?”

Sevudetto – “Evet, aşkı için koşan bir adam ve onu sonsuza kadar bekleyecek olan bir prensesi anlatıyor ama sonunda ne olduğu bilinmiyor.”

Kız – (Heyecanlı bir şekilde) “Bence sonunun olmaması daha iyi. Çünkü eğer sonu kötü bitseydi bunu değiştiremezdik ama şimdi istediğimiz gibi düşünebilir ve bitirebiliriz. Ben sonunda hep kavuştuklarını ve mutlu yaşadıklarını düşünüyorum. Peki sen nasıl düşünüyorsun”

Sevudetto – “Muhtemelen adam yorgunluktan dolayı bir yerden sonra ölmüştür. Prenses de ona duyduğu sevgiden dolayı intihar etmiş olabilir. Belki de öbür dünyada birlikte olmuşlardır.”

Kız – (Dik dik bakar) “Olaya çok karamsar bakmıyor musun? Neden böyle bir kötü son düşünüyorsun ki?”

Sevudetto – “Sadece gerçekçi bakıyorum.”

Kız – “İlginç bir insansın bu arada adın ne?”

Sevudetto – “Sevudetto, senin?”

Yukaina – “Yukaina, tekrar karşılaşırsak görüşürüz.”  (Gülümser)

Sevudetto – “Tabii, görüşürüz.” (İç çekerek) Neden böyle bir şey dedin ki? Birbirimizi tekrar görsek bile muhtemelen tanımayacağız. Neyse bari eve döneyim.

 

İki üç gün sonra Sevudetto ve Yoshito dışarıda buluşup, takılmaya başlarlar.

Yoshito – “Bu arada birisiyle çıkmaya başladım.”

Sevudetto – “Öyle mi? Hayırlı olsun.”

Yoshito – “Bir ara seni de tanıştırırım.”

Sevudetto – “Öyle bir şey istemeyeceğimi biliyorsun, zaten hayatıma yeni bir insan katmak gibi bir amacım yok. Baş başa takılın işte beni bu tarz şeylere bulaştırma.”

Yoshito – “Öyle demesene, yoksa kıskandın mı?” (Muzipçe gülmeye başlar.)

Sevudetto – “Kıskanacağım bir şey yok ortada, sadece böyle şeyleri sevmem, sen de biliyorsun bunu.”

Yoshito – “Merak etme sana da bir tane ayarlarız. Buluşmaya sevgilim de arkadaşını getirir ve arkadaşıyla konuşur kaynaşırsın. Hem belki de çıkmaya başlarsınız, belli mi olur?”

Sevudetto – (Hafifçe kızar) “Kim sana böyle bir vazife verdi ki? Böyle bir şey istemiyorum ben. Birisiyle çıkmak isteseydim tamamen kendim tanışmak, onunla konuşurken onu yavaş yavaş sevmeye başlamak sonra da tamamen âşık olup sevgili olmak isterdim.”

Yoshito – “Odun gibi gözüksende aslında romantik birisisin, değil mi?” (Gülmeye başlar)

Sevudetto – “Aynen, aynen aslında çok romantik biriyim ama bunu gören yok maalesef.” (Kendisi de gülmeye başlar)

Aralarında konuşurken Sevudetto arkadan bir ses duyar.

Yukaina – “Hey, Sevudetto buradayım.” (Sevudetto’ya doğru yürür)

Sevudetto – “Sen geçen ki kızsın, baktın mı çantana, bir şey çalınmış mı?”

Yukaina – “Evet, maalesef cüzdanımı boşaltıp yola fırlatmışlar muhtemelen.”

Sevudetto – “Öyle mi, üzüldüm senin adına çok değerli bir şey var mıydı?”

Yukaina – “Sadece biraz nakit vardı merak etme.” (Yoshito’ya doğru bakar) “Bu arada ben Yukaina, memnun oldum.”

Yoshito – “Ben de Yoshito, memnun oldum.” (Sırıtarak Sevudetto’ya bakar) “Neyse benim işim vardı, görüşürüz.”

Yukaina – “Daha yeni tanışmıştık, neyse o zaman görüşürüz.”

Sevudetto – “Hey, nereye gidiyorsun?”

Yoshito el sallayarak uzaklaşır. O sırada Sevudetto’nun telefonuna mesaj gelir.

“Meğer bir kız bulduğun için biriyle takılmak istemiyormuşsun baştan söylesene. Size iyi takılmalar.”

Sevudetto – (Telefonu hafifçe sıkar) “Seni var ya…”

Yukaina – “Bir şey mi oldu?”

Sevudetto – “Bir şey yok merak etme.”

Yukaina – “Bu arada boş musun?”

Sevudetto – “Yani boş sayılırım ne oldu?”

Yukaina – “Birkaç kıyafet alacağım da tek başıma olduğum için canım sıkılıyordu, bana eşlik etsene.”

Sevudetto – “Niye sana eşlik edeyim ki? Hem daha tanımadığın birinden niye böyle bir şey istiyorsun?”

Yukaina – (İç çeker) “Ne çok sorguladın, boşsun işte bana eşlik et. Hem geçenlerde tanıştık. Böyle şeylere çok takılırsan sevgilin olmaz bak.”

Sevudetto – “Merak etme hiç olmadı zaten.”

Yukaina – “Ah ne yazık, o zaman benle takıl da biraz alıştırma yapmış olursun.” (Güler)

Sevudetto – “Alıştırma yapmama gerek yok, çünkü böyle bir şey istemiyorum.”

Yukaina – “Altı üstü biraz yardım edeceksin bana, bu kadar nazlanma, hadi gel.”

Sevudetto istemeden de olsa Yukaina tarafından sürüklenerek mağazaları dolaşmaya başlar.

Yukaina – “Sence bu üzerimde nasıl durur?”

Sevudetto – “Ben göz zevki olmayan bir insanım bana hiç sorma.”

Yukaina – “Yine de bir fikrin vardır değil mi? Merak etme eğer kıskandıysan sana da bir şeyler bakarız.”

Sevudetto – “Öyle bir şey isteyen olmadı senden. Madem çok istiyorsun al bunu dene.”

Yukaina – (Güler) “Gerçekten de hiç göz zevkin yokmuş ama yine de alacağım.”

Sevudetto – (Utanır) “Beğenmediysen almak zorunda değilsin.”

Yukaina – “Beğendim, beğenmez olur muyum hiç. Neyse ben bunları gidip satın alayım sen de beni bekle sana da bir şeyler bakalım.”

Sevudetto – “İstemediğimi söyledim ya.”

Yukaina – (Gülümser) “Bana eşlik ettiğin için teşekkür ediyormuşum gibi düşün.”

Yukaina yine Sevudetto’yu sürükleyerek erkek giyim mağazasına götürür. Garip bir şekilde eğlenirken bir yandan da Sevudetto için kıyafet seçer ve Sevudetto ısrarla kabul etmemesine rağmen hediye eder. Sonrasında Yukaina çok eğlendiğini ve Sevudetto ile daha çok takılmak istediğini söyleyerek telefon numarasını alır.

 

Bölüm 4: Karmaşık Duygular

  İçeriği Görüntüle

Birkaç gün sonra Sevudetto’nun telefonuna Yukaina’dan mesaj gelir.

“Saat 15.00’da kafelerin oraya gel.

 

Not: Mazeret istemiyorum, söylenmeden dediğim saatte orada ol.”

Sevudetto – Derdi ne bu kızın, iyice milletin maskarası olduk. Asıl merak ettiğim şey içimde neden gitme isteği var? Gerçekten eğleniyor muyum? Neyse artık, bari giderken aldığı hediyeyi giyeyim de ayıp olmasın.

Sevudetto ve Yukaina belirtilen saatte buluşup bir tane kafeye geçerler.

Yukaina – “Kıyafeti beğenmemiş gibi duruyordun ama hemen giymişsin.” (Gülümser)

Sevudetto – “Beğenip beğenmeme ile alakası yok. Sadece birisi bana bir şey hediye ettiğinde ona saygımdan dolayı onu kullandığımı gösteririm. Ayrıca bana laf atıyorsun ama sen de benim seçtiğim şeyi giymişsin.”

Yukaina – “Benimki de hemen hemen seninle aynı sebeplerden dolayı. Bak işte ortak noktalarımız çıkıyor ne güzel, bir de o kadar takılmak istemiyorum diyorsun.”

Sevudetto – “Böyle şeyler uğraştırıcı geliyor bana hep. Kendi arkadaş çevrem ve onlarla takılmak bana yetiyor.”

Yukaina – “Hımm, sana üşengeç diyeceğim ama buraya da daha yeni tanıştığın bir kız için geldin, onun için anlam veremiyorum.”

Sevudetto – “Genelde üşengecimdir ama sevdiğim insanlar için birçok şeye üşenmem.”

Yukaina – “O zaman buradan beni sevdiğini çıkarabilir miyim?” (Gülümser)

Sevudetto – “Hayır, buraya gelme sebebim sadece seni kırmamak içindi, altında bir anlam arama lütfen.”

Yukaina – (İç çeker) “Çok sıkıcısın gerçekten, insan biraz ortam okur. Sevgiden konu açılmışken geçenlerde hiç sevgilim olmadı demiştin, peki hiç kimseyi sevmedin mi?”

Sevudetto – “Şu ana kadar 2 kişiyi sevdim sadece.”

Yukaina – “Eee, peki ne oldu?”

Sevudetto – “İkisi de anında reddetti.”

Yukaina – (Güler) “Gerçekten de şanssız adammışsın. Boş ver onlar kaybetmiş. Peki nasıl oldu?”

Sevudetto – “İlki ortaokul aşkımdı, aslında ilk başlarda ben de fark etmemiştim. Lisede ayrılıp farklı yerlere gittik, sonrasında hep onu düşündüğümü fark ettim. Ona âşık olduğumu anlamıştım ama söylemeye çekiniyordum, zaten ikimiz çok zıt kutuplardık muhtemelen anlaşamazdık. Üniversiteye başlayınca içimde kalmasın diye konuşmak istedim ama nerede olduğuna dair bir şey bulamayınca sosyal medyalardan hesabını bulup durumu anlattım ve âşık olduğumu söyledim. Direkt engelledi beni, sonrasında yeni bir hesap açıp tekrar konuştum, bu seferde o zaman arkadaş olduğumuzu böyle bir şeyi hiç düşünmediğini söyledi ve bir daha konuşmadık.”

Yukaina – “Keşke önce bir konuşsaymış böyle direkt engelleyeceğine. Peki ikincisinde ne oldu?”

Sevudetto – “İkincisi biraz daha değişikti ama sonucu aynıydı. İlk ret cevabı almamdan sonra yeni toparlandım sayılırdı. Sınıfımızda biri vardı, bir zaman sonra onu sevdiğimi fark ettim. O bana arkadaş gözüyle bakarken benim ona böyle duygular besleyip söylememek bana saygısızlık gibi geldiği için ve sonrasında pişman olmamak için bir ara yanına gidip hislerimi söyledim. Böyle bir şey beklemediğini söyledi ve cevap vermedi. Ders bittikten sonra evlere giderken mesaj attı ve beni sadece arkadaş olarak gördüğünü söyledi. Açıkçası gururum kırılmıştı, çünkü bütün korkularımı, endişelerimi bastırıp karşısına çıkmıştım ama o buna bile tenezzül etmedi ve mesaj ile reddetti. Sonrasında birbirimizi çok tanımadığımızı ve buluşup konuşmak istediğimi söyledim ama benimle konuşmak bile istemediğini söyledi. Beni sevmeyeceğini tahmin ediyordum ama nedense bu kadar fazla gelmişti bana. O gün bugündür başka hiç kimseyi sevmedim ve böyle şeyler de düşünmüyorum artık.”

Yukaina – “Yani evet kızların sana yaptığı şeyler biraz kötü olmuş ama bunları kafana takmamalısın benim gibi hayata güler yüzle bak.” (Gülümser)

Sevudetto – “Ee, peki sende ne var ne yok?”

Yukaina – “Sevgili olarak mı? Hım, ben de bir ara birini sevmiştim, gerçi seninki gibi ret olayı olmadı. Belli bir süre çıkmaya başladık ama sürekli elimi tutmak, sarılmak veya öpmek istiyordu, ben de böyle şeyleri sevmem. Bir yerden sonra benden sıkılmış olacak ki başka biriyle takılırken gördüm. Biraz tartıştıktan sonra onu affedebileceğimi düzgünce düşünüp geri gelmesini ve onu bekleyeceğimi söyledim. Benden ayrıldı ve başka kızlarla takılmaya başladı. Sanırım benimle sadece gönül eğlendirmek için takılıyormuş.”

Sevudetto – “Kusura bakma, bilmeden yaranı deşmiş oldum.”

Yukaina – “Takma kafana, ben de sana istemediğin şeyleri hatırlattım. Nedense birisine âşık olduğun zaman o da sana karşı aynı şeyleri hissetmeyebiliyor.”

Sevudetto – “Sevdan deryalara dolup taşsın ama o istemedikten sonra bir damlasını bile ulaştıramıyorsun.”

Yukaina – “Aynen, bazıları sadece cinsel şeylerden dolayı sana yaklaşmaya çalışıyor. Onlar için sevginin bir kıymeti yok, tek istedikleri cinsel ilişki. Bunu yapmayınca da sana anormal gözüyle bakıyorlar sanki sıkıntısı olan senmişsin gibi. Asıl sıkıntı onların düşünme şekli, bu tarz insanlar için sevgilinin kıymeti yok. Bana göre sevgili…”

Sevudetto – Sanki birisi duymak istediğimi metinleri yazmışta bu kıza vermiş gibiydi. Bundan dolayı mı yoksa artık gönlümü bu tarz şeyleri kapattığımdan dolayı mı bilmiyorum ama nedense hiç etkilenmiyordum. Belki daha önceden, kalplerimiz kırılmadan önce, farklı bir şekilde karşılaşsaydık birbirimizi sevebilirdik ama şimdi bu imkansızmış gibi geliyor nedense.

Yukaina – “Hey, dinliyor musun? Bir şey sordum sana.”

Sevudetto – “Kusura bakma bir an dalmışım. Ne sormuştun?”

Yukaina – “Sana göre sevgilinin nasıl bir şey olduğunu sordum”

Sevudetto – “Bana göre sevgili aydır. Gecenin karanlığını delip sana yol gösterir. Nereye gidersen git hep seninle beraberdir. Ne zaman bakarsan bak hep güzeldir. Bu kadar güzel olduğu için ona ulaşmak imkansızdır. Elimle dokunabilecekmiş gibi yakın ama ne yaparsam yapayım ulaşamayacağım kadar uzak.”

Yukaina – “Vay senin içinde böyle romantik şeyler var mıymış? Etkilendim doğrusu.” (Gülümser)

Sevudetto – “Ya, ne demezsin, romantiklik benden buram buram akıyor ama kimse fark etmiyor maalesef.” (Gülümser)

Yukaina – “Aslında sarışınsın, renkli gözlüsün, boyun ortalama bir şey, yani kendine biraz bakım yapsan güzel olursun bence. Niye saçına falan hiç bakmıyorsun.”

Sevudetto – “Aslında herkesin güldüğü bir nedeni var, insanlar dalga geçse de ben yapmaya devam ettim.”

Yukaina – “Neymiş bakalım o neden? Ben gülmem merak etme.”

Sevudetto – “Herkes başta öyle söyler ama fark etmez alıştım zaten bu duruma. İnsanlara güzel gözükmek gibi bir çabam hiç olmadı. Benim tek güzel gözükmek istediğim kişi sevdiğim kişi olmalıydı. O nasıl güzel buluyorsa ben de öyle olmak istedim. İnsanlar bunu duyunca seninle ilgili şeyleri başkası karar veremez diye beni ikna etmeye çalıştılar. Onlara göre sevdiğin bir insan saçını şöyle yap derse kendinden vaz geçmiş oluyormuşsun ama bu çok saçma değil mi? Sen ömrünü birisi ile geçirmeyi planlıyorsun ve en ufak şeyde beni değiştirmeye çalışma diye karşı çıkıyorlar. Pek tabii benim de bazı sınırlarım var, bazı şeyleri ne olursa olsun değiştirmem ama onun haricindekileri değiştirmek benim için sorun değil. Sonuçta ben ömrümü o kişi ile geçirmek istiyorum, bu his de karşılıklıysa bu dert edilecek bir şey değil bence. Aslında kimsenin ne dediği umurumda değildi ama sevdiğin insandan ‘çok saçmaymış’ gibi bir söz duyunca insan ister istemez yıkılıyor.”

Yukaina – “Sen onlara kafanı takma, bence kendine bakmalısın. Belki de seni seven kişi seni görüyordur eğer amacın ona güzel gözükmekse bir şeyler yapman gerekmez mi?”

Sevudetto – (Kollarını iki yana açarak) “Beni sevecek birileri olmadığını bildiğim için böyle şeyleri dert etmiyorum.”

Yukaina – “Hiç belli olmaz bu tarz şeyler.” (Gözlerini yavaşça kaydırır ve belli bir süre uzaklara bakar)

 

Sevudetto ve Yukaina biraz daha takıldıktan sonra ayrıldılar. Ondan sonra Sevudetto ve Yukaina buluşmaya devam ettiler. İkisi de çok eğleniyordu ve Sevudetto yavaş yavaş Yukaina’dan hoşlandığını fark etmeye başladı. Onun için bu bir sorundu, çünkü bir daha kimseyi sevmek istemiyordu, bir daha birisi tarafından reddedilmek istemiyordu. Karmaşık duygular içerisindeydi, Yukaina’dan hoşlanıyordu ama bunu istemiyordu ve inkâr etmeye çalışıyordu. Bu konuyu yakın arkadaşı Yoshito’ya danışmaya karar verdi ve buluşmak üzere Yoshito’ya mesaj attı.

Sevudetto ve Yoshito buluşurlar.

Yoshito – “Selam, ne yaptın?”

Sevudetto – “Ne yapayım işte üniversite falan koşuşturuyorum, sen ne yaptın?”

Yoshito – “Bende de aynı şeyler. Yakında mezun olacaksın kurtulursun artık üniversite işlerinden.” (Gülümser) (Yoshito ve Sevudetto aynı yaşta olmalarına rağmen Yoshito daha geç mezun olacaktır. Bunun sebebi ise ilk baş başladığı bölümü sevmediği için tekrar sınavlara hazırlanıp farklı bir bölüme geçmiştir.)

Sevudetto – “Ah, evet üniversite bitecek ama farklı farklı şeyler başlayacak. Sorumluluk gitgide artıyor ve yavaş yavaş büyüdüğünü hissediyor insan.”

Yoshito – “Evet bir de evlenme işleri falan olacak, gerçi senin böyle bir derdin yok, değil mi?” (Güler)

Sevudetto – “Aslında seni bununla ilgili bir mevzu için çağırdım.”

Yoshito – (Biraz şaşırır) “Ne? Gerçekten mi? Gerçi belliydi hal ve hareketlerinden bir şeyler olduğu.”

Sevudetto – “Nasıl yani? Ne varmış hal ve hareketlerimde?”

Yoshito – “Çok değiştin, daha enerjiksin, kendine bakmaya başlamışsın. Mesela saçlarını falan taramaya başladın bu hiç senlik bir hareket değil. Bahset bakalım, kim bu kız? Geçen gördüğüm kız mı? Bir de bana alakası yok diye kızıyordun.”

Sevudetto – “Yani, istemeden hayatıma çok ani girdi. Çok kararsızım bu konuda, ne yapacağımı bilemiyorum ben de seninle öyle bir konuşmak istedim.” Aslında Yoshito ile bu tarz konuları konuşmayı sevmiyorum ama başka konuşup danışabileceğim kimsem de yok.

Yoshito – “Gel bir yere oturalım sonra anlatırsın olayları.”

Sevudetto ve Yoshito hep gittikleri kafeye giderek oturdular.

Yoshito – “Peki olay ne? Anlat bakalım, dinliyorum seni.”

Sevudetto – “Yukaina tarafından hızlıca çekildiğimi düşünüyorum. İster istemez onun eksenine girdim ama bundan tam hoşnut değilim. Nasıl desem tam bilmiyorum, onunlayken mutluyum ve gerçekten iyi bir kız ama bir yandan da böyle bir şey istemiyorum. Kafam karışıyor, kendimle çelişiyorum.”

Yoshito – “Peki neden böyle bir şey istemediğini düşünüyorsun? Sonuçta asıl önemli olan senin sevip sevmemen, öyle değil mi?

Sevudetto – “Haklısın ama sevmekten korkuyorum. Daha önce 2 kere reddedildiğimi biliyorsun bundan dolayı bir daha sevmek, yine reddedilmek istemiyorum.”

Yoshito – “Peki bir şey demeden seni neden reddeceğini düşünüyorsun ki?”

Sevudetto – “Hissediyorum diyebilirim.” Bunu Yoshito’ya söylemezdim ama Yukaina’nın kalbinin kapalı olduğunu anlayabiliyordum. Kendisi hiç öyle değilmiş gibi gösterse de onunla aynı olduğumuz için biliyorum. İkimizin de kendimize has kırılmalarımız var. İkimiz de yanlış kişileri seçmiştik. Doğru, ne o uğruna bekleyebileceği birisini bulabildi, ne de ben uğruna koşabileceğim. İkimiz de bu şeylerden önce karşılaşsaydık belki de daha iyi olurdu ama şu an ikimizin de kalbi kapalı. Ben görebiliyordum, sıcak gibi hissettirse de o soğuk duvarı. Bunu Yoshito anlayamazdı onun için anlatamam ona.

Yoshito – “Kimsenin ne düşündüğünü hissedemezsin. Bak olayları biraz daha akışına bırakmaya çalış kendi içindeki soru işaretlerini cevapla yavaş yavaş. Zaten zaman içerisinde her şey hallolur bence. Sırf daha önce yaşadıkların yüzünden yine aynısını yaşayacağını düşünemezsin.”

Sevudetto – “Dediğin gibi biraz daha zamana bırakmak lazım belki de.” Gerçekten de neden bu konuyu Yoshito ile konuştum ki? Dediklerini zaten ben de biliyorum ama ne hissettiğimi anlayamazsın. Bazı yaşanan şeylerden sonra kendini basit sözcüklerle kandıramıyorsun. Her ne kadar bu kişi farklı desem de içimden bir ses hep beni korkutacak ve bunun için yapabileceğim bir şey yok. Bazı şeyler bu kadar basit olmuyor.

Sevudetto konuyu değiştirir ve Yoshito ile farklı şeylerden konuşmaya başlarlar. Konuştukları bir ara Yukaina’dan Sevudetto’ya bir mesaj gelir. Müsait olup olmadığını soruyordur.

Yoshito – “Ne oldu, kimden mesaj gelmiş?”

Sevudetto – “Yukaina’dan, müsait misin diye soruyor ama seninle takıldığımı söyleyeceğim”

Yoshito – (Sinsice güler) “Yok yok, hiç öyle bir şey deme ben de kalkıp gideyim. Hadi göreyim bakayım seni.”

Sevudetto – “Boş ver gel takılalım işte, başka bir zaman buluşurum gene.”

 

Bölüm 5 (1. Kısım Final Bölüm): Her Şeyin Sonu Ve Hiçliğin Başlangıcı

  İçeriği Görüntüle

Yoshito hiç dinlemeden toparlanır gider, Sevudetto ise artık yapacağı bir şey olmadığı için olumlu yanıt verir Yukaina’ya. Sonrasında Sevudetto ve Yukaina buluşup bir yere otururlar ve konuşmaya başlarlar. Konu gene dönüp dolaşıp aşk muhabbetine döner.

Yukaina – “Bir şeyi merak ettim, seni reddeden kızlar neden reddetmiş biliyor musun?”

Sevudetto – “Maalesef, sorduğumda ise cevap vermediler. Nedenini hiç bilmeden yaşıyorum”

Yukaina – “Peki sen neden onları sevdin?”

Sevudetto – “Belli bir nedeni yok”

Yukaina – (Şaşırır) “Nasıl yani?”

Sevudetto – “Sevmek için bir neden ihtiyacım olduğunu hiç düşünmedim. Sadece o kişiyi sevdiğimi hissettim. Nedenini birkaç kez düşünmeye çalışsam da bir sonuç bulamadım kendi içimde. Sadece gönlüm seviyordu bende onu takip ediyordum. Biliyorum kulağa biraz garip geliyor ama durum böyle, özel bir nedenim yoktu onları severken.”

Yukaina – “Yok kulağa garip gelmiyor ne demek istediğini az çok anlıyorum. Sonuçta birini sevdiğinde artık her şeyini sevmeye başlarsın bu yüzden illa şu yönünü seviyorum diye bir şey diyemezsin.”

Sevudetto – “Bir nedenden ötürü seven bir nedenden ötürü soğur ama nedensiz sevenlerin aşkı asla sönmez.”

Yukaina – “Arada bir iyi şeyler söylüyorsun ha, nereden buluyorsun bunları?” (Gülümser)

Sevudetto – “Uzun süre platonik olarak birini sevince sadece böyle şeyler düşünebiliyorsun.” (Hafif göğsünü kabartarak) “Bu konularda uzman sayılırım.”

Yukaina – “Hemen de havalara girermiş, bir de kendimi böyle şeylere kapattım falan diyorsun. Biraz benim gibi cesur ol.”

Sevudetto – “Sen de benim gibi değil misin?”

Yukaina – “Ne demek istiyorsun?”

Sevudetto – “Her şeyi atlatmış, bir şeyden etkilenmemiş gibi davranıyorsun ama bu yalan değil mi?”

Yukaina – “Yani hiç etkilenmedim dersem yalan olur sonuçta aldatıldım ve bir süre kendime gelemedim onun haricinde bir sıkıntı yok benim için.”

Sevudetto – “Sıkıntı yok diyorsun ama hissedebiliyorum, kalbinin etrafındaki o büyük duvarı. Nasıl istersen öyle davranabilirsin ama bana böyle hiçbir şey yokmuş gibi davranma. İkimiz de aynıyız, ne kadar inkâr etsen de biliyorum diyebilirim.”

Yukaina – (Kızmaya başlar) “Peki öyle olsa ne değişecek? Bunu bilince mutlu mu olacaksın?”

Sevudetto – “Bir nevi mutlu olacağım diyebilirim. Çünkü ben yanında rahat olabildiğim kişilerle takılmayı seviyorum ama sen bana karşı rahat ve dürüst olmazsan bunu yapamam. Bazı şeyleri söylemek zorunda değilsin tabii ki ama ben seni böyle gördükçe rahat edemiyorum. Her ne kadar konuşsak da aramızda hiçbir şey olmuyormuş gibi hissediyorum. Sanki sürekli yeni biriyle karşılaşmışım da ayak üstü muhabbet edip bir daha birbirimizi görmeyecekmişiz gibi bir his. Neden böyle yapıyorsun?”

Yukaina – (Hafiften gözleri dolar ve dudağını ısırdığından dudağı hafifçe kanamaya başlar) “Nasıl rahat edebilirim ki, bana sadece kız olduğum için yanaşmaya çalışan erkekler oldu. Onların gözünde benim bir değerim yoktu sadece kız olmamla ilgileniyorlardı. Sonra birdenbire karşıma çıkıyorsun ve sanki duymak istediğim şeylere hazırlanıp öyle konuşuyormuşsun gibi. Nasıl birine öyle bir anda güvenebilirim ki? Ne yapmamı bekliyordun?”

Sevudetto – “Bir şey yapmanı beklemiyorum sadece dürüst olmanı istiyorum. Dediğim gibi ikimiz aynıyız, bana da sanki duymak istediğim şeyleri söylüyormuşsun gibi geliyor sadece. Benim de öyle bir anda sana güvenesim gelmiyor ama bu böyle sürdükçe sadece ikimiz de acı çekecekmişiz gibi hissediyorum. Birlikte olan iki yabancı gibiyiz sürekli.”

Yukaina – (Bağırmaya başlar) “İkimiz aynıysak ne olmuş, gerçekleri bilince ne değişecek. Umarım her şeyi öğrendiğin için mutlusundur.” (Çantasını alıp gider)

Sevudetto – “Hey, Yukaina…” Hiçbir şey söyleyemiyorum, sanırım ilk defa böyle bir halini gördüm. Neşeli, enerjik hali bir anda uzaklaşmış ve her an saldırmaya hazır, aynı zamanda çok duygusal gibi duruyordu. Neden böyle bir tepki verdi ki acaba? Sadece ikimiz arasındaki duvarı kaldırmak birbirimizi daha iyi tanımak istemiştim. Neyse artık, ne yapıyorsa yapsın benim umurumda değil zaten.

 

Tartışmadan sonraki günün gecesinde:

Sevudetto – Aslında sadece birbirimize yakın olmak istedim. ‘Umarım her şeyi öğrendiğin için mutlusundur’ bu laftan sonra nasıl mutlu olabilirim. Sanırım bir yandan içim onun da benim gibi olmasını istiyordu, bunun için bir anda böyle konuştum. O da benim gibiyse kendimi kendime haklı çıkarabilirdim. Bir yandan da ona daha yakın olmak, tamamen bana güvenmesini istiyordum. Yoshito’nun dediği gibi olayları akışına bıraksam daha mı iyi olurdu bilemiyorum. İçimde daha fazla büyümeden söylemek daha iyi olmuştur herhalde. Onu sevsem bile onun beni sevmemesinden korkuyorum, eğer o da beni sevmezse ne yapacağımı bilmiyorum. O kadar alışmıştım ki karanlıkta durmaya, niye bir anda göğe yükselip parlamaya başladın ki? Şimdi senden vazgeçemem, sana söylesem bir dert, söylemesem bir dert. Hangisi ile yaşayacağımı seçemiyorum. O kadar güzelsin ki artık senden başka bir şey düşünemiyorum. Gerçekten de dünyadaki en güzel şeysin sen ve seni böyle görmem de kesinlikle seni sevdiğimin bir kanıtı. Çünkü bir kişiyi sevmeye başlarsan o kişi sana güzel gözükmeye başlar. Hiçbir insan ailesine benim ailem çirkin diyebilir mi? Onun gibi güzellik sevgi ile doğru orantılıdır, eğer seni dünyanın en güzeli olarak görüyorsam seni seviyorum demektir. Kafam yine çok karıştı, böyle duygular beslerken aramızın daha da açılması beni iyice korkutuyor.

Tamamdır kararımı verdim. Yarın arayıp konuşacağım ve buluşmak istediğimi söyleyeceğim. Artık ne olursa olsun umursamıyorum, eğer küçük de olsa bir ihtimal varsa ona tutunmak istiyorum.

Ertesi gün Yukaina’yı arar ve Yukaina telefonu açar.

Sevudetto – (Biraz heyecanlı ve titrek bir sesle) “Selam, nasılsın?”

Yukaina – “İyiyim sen nasılsın?”

Sevudetto – “Ben de iyiyim, şey geçen gün hakkında kusura bakma.”

Yukaina – “Senin yaptığın bir şey yok, aslında bir nevi haklı olduğun için sinirlendim bir an, sadece kabul etmek istemedim.”

Sevudetto – “Merak etme ben de dert etmiyorum.”

Hafif bir sessizlik olur.

Yukaina – (Hafiften güler) “Biraz garip bir durum oldu şu an.”

Sevudetto – (Gülümser) “Evet bende duraksadım bir an. Neyse aramızdaki bu garip durumu atlattığımıza göre buluşalım mı? Hem sana söylemek istediğim bir şey var.”

Yukaina – “Ne söylemek istiyorsun?”

Sevudetto – “Telefonda söyleyemem buluşunca söylerim.”

Yukaina – “İlla merakta bırakacaksın insanı. Tamam birazdan hazırlanıp çıkıyorum.”

Sevudetto – “Tamamdır, çıkınca mesaj atarsın. O zaman görüşürüz.”

Yukaina – “Bu arada teşekkür ederim aradığın için. Aslında bende aramak istiyordum ama kızgınsındır diye korkuyordum.”

Sevudetto – “Endişelenme bu tarz şeyler için. Ben de senin kızgın olmadığına sevindim. Hadi görüşürüz.”

Yukaina – “Haklısın, tamam o zaman görüşürüz.” (Telefonu kapatır.)

Sevudetto’ya bir rahatlama geldi ve yatağına uzandı. Gözleri duvarda asılı olan tabloya kayar.

Sevudetto – Merak ediyorum da acaba gerçekten de adam prensese ulaşabildi mi? Kendimi kapatmışken adamın başarısız olmasını istiyordum garip bir şekilde, neden böyle düşünüyordum ki acaba? Ben bu kadar bencil miydim? Ben mutsuzsam o adam da mutlu olmasın diye mi düşünüyordum? (Hafiften gülümser) Nedense adamdan özür dilemek zorundaymışım gibi hissediyorum bu düşündüğüm şeyler yüzünden ama merak etme ben de senin prensese ulaştığın bir sonu hayal etmek istiyorum, daha doğrusu buna inanmak istiyorum. Umarım ulaşmışsındır ve mutlu olmuşsunuzdur. Umarım ben de ulaşırım ve mutlu olurum.

Yukaina’nın mesaj atması üzerine Sevudetto yola çıkmıştı. Her türlü duyguyu yaşıyordu, heyecan, korku, mutluluk, hüzün… her şey çok karmaşıktı şu an. Biraz sonra her şey belli olacaktı.

Sevudetto buluşma yerine gelmesine rağmen Yukaina hala gelmemişti, normalde bu kadar gecikmezdi ve evden çıkarken mesaj atmıştı zaten. Arayıp rahatsız etmek de istemiyordu ama bir yandan da merak ediyordu. Biraz daha bekledikten sonra aramaya karar verdi. Telefon biraz çaldıktan sonra açıldı ve tanımadığı bir ses geldi.

Yukaina’nın telefonu – “Merhaba.”

Sevudetto – “Merhaba, siz kimsiniz?”

Yukaina’nın telefonu – “Bu numaranın ailesinden falan mısınız?”

Sevudetto – “Hayır sadece arkadaşıyım, ne oldu?”

Yukaina’nın telefonu – “Telefonun sahibi kaza geçirdi şu an ambulans ile hastaneye götürmeye çalışıyorlar. Eğer ailesini tanıyorsanız haber verebilir misiniz?”

Sevudetto – “Ne?” (Biraz duraksar) “Maalesef ailesini tanımıyorum ama telefonunda şifre yoktu oradan ulaşabilirsiniz.”

Yukaina’nın telefonu – “Teşekkürler.”

Sevudetto şaşkına dönmüştü. Uzun bir süre boyunca ne yapması gerektiğini düşündü. En sonunda şoku üstünden attı ve hastaneye gitmeye karar verdi. Bir taksi tutup hemen hastaneye gitti. Danışmana yoğun bakım merkezinin yerini sordu ve oraya doğru yöneldi. Yoğun bakım merkezine vardığında bir kadın ve adam gördü. Kadın Yukaina’yı andırıyordu. Muhtemelen bu kişiler Yukaina’nın ailesiydi. Bir şeyler söylemek istedi ama söyleyemedi. Çaresizce orada bekliyordu. Zaten ne diyebilirdi ki? Bütün hepsi kendi suçuydu, onu dışarıya kendisi çağırmıştı. Ne yapacağını bilmiyordu. Tam o sırada içeriden bir hemşire çıktı.

Hemşire – “Maalesef durumu çok kritik. Elimizden geleni yapıyoruz ama çok kötü yaralanmış. Hayati tehlikesi hala devam ediyor. Çok kan kaybetmiş, kan grubu…”

Sevudetto sessiz bir şekilde hastaneden çıkar ve koşmaya başlar. Aklından aynı anda birçok düşünce geçmektedir.

Sevudetto – Nasıl durumu çok kritik? Böyle bir şey olamaz, kabul edemem. Kahretsin, ben ne yapıyorum. Birini sevince illa böyle mi olması gerekiyordu? Neden böyle olmak zorundaydı ki? Kahretsin, eğer daha önceden söyleseydim her şey daha farklı olurdu. Boş yere gurur yapmayıp hemen konuşmalıydım. KAHRETSİN, eğer hiç sevmeseydim bunların hiçbiri olmayacaktı. Neden, Neden, NEDEN? Ne yapmam gerekiyor söylesene Yukaina. Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim. Seni sevdiğim için, seni çağırdığım için, hayatına girdiğim için özür dilerim. Böyle olmaması gerekiyordu, eğer sana bir şey olursa benim ne yapmam gerekiyor. Lütfen uyan ve bir şeyler söyle Yukaina, iyiyim de, endişelenme de, kalk ve bir şeyler söyle.

Sevudetto hem ağlıyordu hem koşuyordu. Arada birkaç insana çarpıyordu ve arkasından birilerinin bağırdığını ve kimilerinin de şaşkın gözlerle ona baktığını hissediyordu ama hiçbirini önemsemiyordu. Sadece koşmaya devam ediyordu, nereye varacağını bilmeden koşuyordu, ne kadar koşacağını bilmeden koşuyordu. Koştukça düşünüyor, düşündükçe koşuyordu. Koştukça yavaş yavaş diğer düşüncelerinden arınıyordu ve en son sadece bunları düşünüyordu:

Sevudetto – Söylesene Yukaina, bir damla bile olsa sevgim sana ulaştı mı? Beni bekler misin, dünyanın öbür ucunda, kiraz çiçeklerinin altında, şimdiden sonsuza?

 

Bu düşüncelerle birlikte sadece koşmaya devam etti. Acaba ne zamana kadar koşacaktı? Belki bahara kadar belki de sonsuza kadar.

--SON--

 

2. Kısım: Geçmişe Yolculuk

  İçeriği Görüntüle

Bölüm 1: Neredeyim Ben?

  İçeriği Görüntüle

Sevudetto nereye koştuğunu veya nerede olduğunu bilmiyordu, Yukaina’dan başka bir şey düşünmek istemiyordu zaten. Onun için şu an ne var ne yoksa Yukaina’ydı, sanki dünyada bir tek o varmış gibi hatta ondan da öte dünyası sadece oymuş gibiydi. Her adımında, her nefes alışında, her kolunu sallayışında vücudunun her zerresiyle onu düşlüyordu. Kafasını kaldırdığında güneşin bir tepenin ardından battığını gördü. Batan güneşin kızıl ve turuncumsu renkleri alttaki dereden yansıyıp tepedeki yeşilliklerle birleşiyordu ve ortaya harika bir renk cümbüşü çıkıyordu. Renkler o kadar güzel ve sıcacıktı ki ona Yukaina’yı hatırlatıyordu, çünkü bütün güzellikler ona aitti, zaten Yukaina güzellik kavramının kendisiydi.

Sevudetto’nun adımları gittikçe ağırlaşıyordu, bacakları sanki demirdenmişçesine ağır hissediyordu. Vücudu daha fazla oksijen istiyordu ama ne kadar nefes alırsa alsın yetmiyordu. Yavaş yavaş etrafındaki sesleri duymamaya başladı, hatta kendi soluk alışverişini bile duymuyordu. Gözleri hafifçe kararıyordu ve yere doğru düşmeye başladığını hissetti. Son bir kez daha karşısındaki manzaraya, son bir kez daha Yukaina’ya bakmaya çalıştı. Artık tamamen yerdeydi ve gözleri ağırlaşmaya başladı. Bilinci tamamen kapandı ve bayıldı.

 

Gözlerini açtığında bambaşka bir yerdeydi. Nerede olduğunu anlamak için hareket etmek istiyordu ama ne yapsa nafileydi. Sanki başka bir bedenin içine hapsolmuş gibiydi. Beden kendi kendine hareket ederken kendisi sadece seyirci olabiliyordu ama ilginç bir şekilde bedenin gözlerinden bağımsız olarak etrafta ki her yeri ve hatta içinde bulunduğu bedeni bile görebiliyordu. Hikayelerde ki gözlemci bakış açısında gibiydi ne hareket edebiliyordu ne de etraftaki herhangi bir şeyle etkileşime geçebiliyordu ama etrafta ki her şeyi görüp duyabiliyordu. Belli bir süre olayı anlamak için çırpınsa da en sonunda sanırım rüyadayım diyerek etrafına dikkat kesildi. İçinde olduğu kişi uzun boylu, yapılı ve esmerdi. Siyah gür saçlarını geriye doğru atmıştı ve hafif sakalları vardı. Ela gözleriyle birlikte insanın içine işleyen sert bir mizacı vardı. İlk defa gören muhtemelen korkardı.

Kaldığı yer çok basit bir odadan oluşuyordu. Odada bir tane pencere, kıyafetlerinin olduğu küçük bir dolap, yatak, masa ve yine küçük bir kütüphanesi vardı. Kütüphanedeki kitaplar daha çok cevherlerle ve kılıç yapımı ile ilgiliydi. Okuduğu kitaplardan ötürü demirci olduğunu düşünüyordu ve kendi içinden öyle seslenmeye karar verdi.

Demirci güneş tam doğmadan evvel kalktı ve ilk işi banyoya gidip elini yüzünü yıkamak oldu. Odanın içinde uykusunun tamamen açılması için birkaç gerdirme hareketi yaptı. Odanın kapısı direkt olarak çalıştığı dükkâna açıldı. Dükkânın içinde kılıçlar, kalkanlar, demirci tezgâhı, örs, ocak vardı gerçekten de demirciymiş. Dışarıda hava kapalıydı ve mevsim kış gibi duruyordu, güneş yeni doğuyordu ama hava kapalı olduğu için güneşin ışıkları belli belirsiz dükkânın içine geliyordu. Ocağı yaktı ve ocak ısınana kadar dükkânı düzenleyip temizledi. Ocak ısındıktan sonra kılıç yapım işine yöneldi. Demiri döverken, şekil verirken, soğuturken hep yüzünde bir mutluluk vardı, kılıcı yaptıktan sonra eline alıp iyice süzdü. Bir odun parçasını aldı ve dik olacak şekilde koydu. Önce birkaç kez kılıcı salladıktan sonra bir anda odunu kesti. Odun pürüzsüz bir şekilde kesildi, kılıç yapmakta iyi olduğu kadar kullanmakta da iyiydi anlaşılan.

Sevudetto’ya göre demirci dükkanına çok fazla kişi uğruyordu. Kimisi alışveriş yapıyordu, kimisi sohbet etmeye geliyordu kimisi de çeşitli konularda yardım veya tavsiye alıyorlardı. Yardım sever, dürüst ve çalışkan olmasından ötürü eşraf tarafından seviliyordu. İşinde de mahir olacak ki soylulardan alışveriş yapmaya gelenler oluyordu. Kılıç ve kalkan haricinde isteğe göre mutfak bıçağı, hançer ve süs kılıcı gibi çeşitli şeyler de yapıyordu. İkindine kadar bu rutin devam ediyordu. Güneş batmaya yakın dükkânı kapattı ve içeriden “Efsanevi Kılıçlar” adlı bir ansiklopedi aldı. İş bittikten sonra hobi olarak kitaptaki kılıçları yapmaya çalışıyordu. Bu kılıçları sadece demirden değil farklı cevherlerden de yararlanıyordu, odasında ki cevherlerle ilgili çeşitli kitaplarının olmasının sebebi bu olsa gerek diye düşündü Sevudetto. Tamamen hava kararınca odasına çekildi ve demirin dövülmesiyle ilgili bir kitap okumaya başladı.

Demirci yaptığı demircilikten çok fazla zevk alıyordu ve sürekli kendisini daha fazla geliştirmeye çalışıyordu. Erkenden kalkıp işe koyuluyor, akşam hobi olarak değişik cevherlerle kılıç dövüyor ve akşamları da demircilikle ilgili kitap okuyordu.

Bölüm 2: Gizemli Kız

  İçeriği Görüntüle

Aradan birkaç gün geçmişti, demirci rutin işlerine devam ediyordu ve Sevudetto artık çıldırmak üzereydi. Burada neden sıkışıp kaldığını merak ediyordu, bu bir rüyaysa nasıl bu kadar uzun olabilirdi ki? Ne bu dünyada bir şey yapabiliyordu ne de uyanmak için bir şey. Sevudetto bu düşüncelerin içindeyken aniden dükkâna telaşlı bir şekilde bir kız girdi. Düz, sarı, uzun saçları, masmavi gözleri ve bembeyaz bir teni vardı. Kızın çok zarif bir güzelliği vardı ayrıca soğuktan dolayı hafiften kızaran yanakları ve burnunun ucu onu daha da sevimli bir hale getiriyordu. Onun güzelliğiyle anlık şaşıran demirci işine ara verdi ve hemen kendisini toplayıp kıza döndü.

Demirci “Buyurun ne istemiştiniz?”

Kız “Lütfen beni saklar mısınız?”

Demirci “Neyden saklamamı istiyorsunuz?”

Kız “Askerlerden, çabuk ol gelecekler.”

Demirci ilk baş tereddüt etsede kızı dükkânın arkasında ki odaya götürdü. Geri döndüğünde askerlerle karşılaştı.

Asker “Buraya hiç sarışın bir kız uğradı mı veya buralardan geçerken gördün mü?”

Demirci “Bir demirci dükkanına niye kız uğrasın” Hafif güler “Burası da işlek bir sokak sürekli kız geçiyor hiçbirine de dikkat etmiyorum maalesef.”

Asker “Sen yine de bir şey görürsen bize haber ver. Hadi kolay gelsin.”

Demirci “Sağ olasın”

Askerler uzaklaşınca demirci kızın olduğu yere doğru yöneldi ve kıza seslendi.

Demirci “Hey, artık çıkabilirsin. Askerler gitti.”

Kız usulca odadan çıktı ve etrafına bir göz gezdirdi. Sonra yavaş yavaş demircinin yanına geldi.

Kız (Hafifçe başını eğerek) “Yardım ettiğiniz için teşekkür ederim.”

Demirci “Peki anlat bakalım, kimin nesisin, askerler niye peşindeydi.”

Kana “Adım Kana, askerlerin neden peşimde olduğu da bir sır olarak kalsın.” Hafifçe gülümser “Merak etmeyin bir suçlu değilim.”

Tetsu “Benim adım da Tetsu, askerler gittiğine göre rahat rahat dolaşabilirsiniz artık.”

Kana “Biraz daha burada dursam olur mu?”

Tetsu “İşimi engellemediğin sürece ne yaptığın beni ilgilendirmiyor.”

Kana (Biraz yüzünü asarak) “Çok naziksiniz teşekkür ederim.”

Tetsu (Alaycı bir şekilde) “Rica ederim hanımefendi o sizin nazikliğiniz.”

Kana ağır ağır dükkânın içinde tezgahlara bakarak dolanmaya başladı. Kılıçları ve kalkanları şaşkınlıkla seyrediyordu. Bazı kılıçlar sıradan dururken bazılarının üzerinde işlemeler ve takılar vardı.

Kana “Bu süslü kılıçlar soylular için mi?”

Tetsu (Bir yandan işini yaparken bir yandan cevap verdi) “Evet o önündeki örnek olarak duruyor. Gelen müşteriye gösterme amaçlı.”

Kana “Buraya soylular geliyor mu?”

Tetsu “Direkt olarak soylu gelmez, onların görevlisi gelir; eğer soylu kılıcı beğenirse, genelde aynı yerden alışveriş yapar.”

Kana “Peki kılıcı nasıl yapıyorsun?”

Tetsu “Normal bir kılıç yapılacak ise demiri eritip şekil vermek için belli bir kalıba döküp şekil verirsin. Sonra soğutma işlemi başlar, kılıç soğuduktan sonra da bileme ve cilalama işlemleri yapılır.”

Kana “Peki kılıçlar arasında nasıl fark oluyor”

Tetsu (Giderek heyecanlanan bir ses tonuyla) “Soğutma işlemi çok önemlidir, kılıcı dövdükten sonra çok fazla gerilmeler olur eğer soğutmayı düzgün yapamazsan kılıç kırılabilir. Ondan sonra bileme işleminde nerede kullanılacağına göre bilemen lazım, süs için ise keskin olmamalı mesela.”

 

Kana merak ettikçe soruyor, her soru sorulduğunda Tetsu daha heyecanlı cevap veriyordu. Tetsu demirciliği çok seviyordu, işine aşık bir adamdı ve bununla ilgili bir şey paylaşacağı zaman çocuk gibi heyecanlı oluyordu. Kana kılıç yapımı ile ilgili soruları bitince Tetsu’nun neden demirci olduğunu merak etti.

Kana “Peki demirciliğe nasıl başladın?”

Tetsu (Güler) “Demircilerin neredeyse hepsi bu işi babasından miras almıştır. Benim de babam demirciydi ve ondan sonra dükkânı ben devraldım.”

Kana “Hiç başka bir şey yapmak istemedin mi?”

Tetsu “Küçüklüğümden beri bu dünyaya aşığım diyebilirim. O semsert demiri çekiçle şekle sokmak, demiri suya soktuğunda ki ses beni hep etkilemiştir. En sonunda da kılıcının keskinliğini kontrol etmek için deneme yapıyorum, kestiğim tahta pürüzsüz kesiliyorsa o anın keyfi bambaşka oluyor.”

Kana “Baban ne yapıyor peki şu anda, buraya uğrayıp çalıştığı oluyor mu yoksa bütün işi sen mi devraldın artık?”

Tetsu (Hafif bir acı gülümsemeyle) “Babam savaş sırasında öldü maalesef.”

Kana “Kusura bakma, üzüldüm. Peki annen yaşıyor mu?”

Tetsu “Annem ben küçükken bir hastalık sonucu öldü, ailemden başka kimse yok burada tek başıma yaşıyorum.”

Kana “Peki kız arkadaşın falan da mı yok veya sevdiğin birisi?”

Tetsu (Yaptığı yeni kılıcı hafifçe kaldırıp baktı) “Hayır tek sevgilim buradaki demirlerdir, onun haricinde görüştüğüm dostlarım var, başka bir şeyin ihtiyacını hissetmedim hiç.”

Kana (Hafif güler) “Daha karşına biri çıkmamıştır o zaman, öbür türlü hep yalnız yaşamak insanın canını sıkar diye düşünüyorum.”

Tetsu “‘Dostlarım var’ dedim ya, onlarla görüşürüz her zaman.”

Kana (Heyecanlı ve hızlı bir şekilde) “Dost ayrıdır, hayat arkadaşı ayrı. Eşin seninle yatıp kalkar, her zaman yanında olur, dert ortağın olur, seni destekler ve sana bir amaç verir.”

Tetsu (Güler) “Tamam, tamam sakin ol lütfen ama şöyle bir şey var ki bu iş ile ilgilenirken başka birisiyle ilgilenmem zor olur. Böyle bir durumda da bu karşıda ki kişiye haksızlık olur.”

Kana (Gülümser) “Seni seven bir kişinin bunu dert edeceğini sanmam, onunla bir dakika konuşsan bile seven kişiye yeter. Benimle burada konuştun mesela demek ki birisiyle ilgilenebiliyormuşsun.”

Tetsu bir şey söyleyemedi. Utandığı için mi yoksa diyecek bir şey bulamadığı için mi suskundu bilmiyordum. Onun suskunluğundan kızda etkilenip utanmış olacak ki o da tek bir kelime bile söyleyemiyordu. Sadece bakarak bile ikisi için zamanın çok ağır işlediğini anlayabiliyordum. İkisi de sessizliği bozmak için uğraşıyordu ama nafile bir çabaydı bu. En son Kana kısık ve titrek bir sesle “Benim gitmem gerek” diyerek çıktı. Tetsu kısa bir süre öylece Kana’nın arkasından bakakaldı, daha sonra kafasını sallayıp belli belirsiz bir gülümsemeyle işine geri döndü.

Akşam vakti yapacağı işleri bitirdikten sonra dükkânı toparladı ve kilitledi. Odasına geçip yarım kaldığı kitaptan devam etmeye çalıştı ama dikkatini bir türlü toplayamıyordu. Sürekli aynı sayfada takılı kalıyor ama kendini devam etmeye de zorluyordu. Muhtemelen bugün yaşadıkları aklını kurcalıyordu. Gerçekten de garip bir olaydı, bir anda ortaya çıkıp bir anda ortadan kaybolan bir kız. Sanki hep tanışıyorlarmış gibi samimiydi ama bir daha buluşup bulaşamayacakları meçhuldü. Bu olay kendisinin Yukaina ile olan karşılaşmasını anımsattı, o da böyle aniden çıkıp kendisinin hayatına girmişti. Aslında bir an önce uyanıp, Yukaina’yı görmek, onun nasıl olduğunu öğrenmek istiyordu ama elinden hiçbir şey gelmiyordu. Pes etmişçesine bu gördüğü rüyanın nasıl devam edeceğini izliyordu. Bu düşünceler hep kafasında dolanıyordu ve elinden bir şey gelmediği için üzülüyordu.

Bölüm 3: Mutlu Anlar

  İçeriği Görüntüle

Aradan üç dört gün geçmişti ve Tetsu kendini tamamen toplamış görünüyordu. Her zamanki rutin olaylarına geri dönmüştü ama sanki canı sıkkın gibi duruyordu. Bunca zamandır her demire vurduğunda mutlu olan kişi artık bu işten sıkılmış gibi bir hale bürünmüştü. Canının Kana’nın dediklerine sıkıldığını tahmin edebiliyordum, eğer Yukaina’ya benziyorsa gene bir anda karşısına çıkacaktır. Tam bunu düşünürken başında kapüşonu olan bir kız girdi. Başındaki kapüşonu çıkardı ve güleç bir yüzle;

Kana “Merhaba, beni özledin mi?”

Tetsu (İğneleyici bir ses tonuyla) “Merhaba, evet hem de nasıl özledim, bu sessiz çalışma ortamımı kolay kolay bozan birisi çıkmıyor karşıma.” Yüzünü Kana’dan saklamaya çalışıyordu çünkü alaycı tavrına rağmen mutlu olduğunu göstermek istemiyordu.

Kana (Kendini beğenmiş bir tavırla) “O zaman teşekkür etmelisin bana, sonuçta bu sıkıcı ortamını bozup neşelendiriyorum seni.”

İkisi de birbirlerine bakarak güldüler.

Kana “Görüşmeyeli nasılsın, neler yaptın?”

Tetsu “İyiyim, gördüğün üzere hala demircilikle uğraşıyorum.”

Kana (Biraz şaşırarak) “Hiç kendine tatil verip dışarıda eğlenmiyor musun? Demircilik dışında hayatında hiçbir şey yok mu?”

Tetsu “Daha önce de söylemiştim bu kadar şaşırmana gerek yok. Hastalanmadığım sürece her gün çalışıyorum arada dostlarımla buluşup muhabbet ediyoruz.”

Kana “Demircilerin hepsi böyle her gün çalışır mı?”

Tetsu “İşin yoğunluğuna göre değişir haftada bir iki gün dükkanını hiç açmayan olur veya çırağı varsa ona emanet ederek dükkândan ayrılır.”

Kana “Sen niye hiç tatil vermiyorsun veya çırak almıyorsun? Kendine hiç vakit ayırmıyor musun?”

Tetsu “Bu iş zaten benim eğlencem, kendime vakit ayırdığım zamanlarda da farklı farklı kılıçlar yapmaya çalışıyorum.”

Kana (İç çekerek) “Demircilikten başka bir şey düşünemez misin sen? Dışarıda illa ki başka zevkli şeyler bulursun.”

Tetsu (Gülümseyerek) “Beni düşündüğün için çok teşekkür ederim ama ben böyle mutluyum zaten. Ayrıca bana sürekli soruyorsun ama sen ne yapıyorsun hiç bilmiyorum.”

Kana Tetsu’nun bir anda ona teşekkür etmesinden utanır gibi oldu birkaç saniye sustuktan sonra cevap verdi “Şimdilik kendim hakkında olan şeyleri sır olarak tutmak istiyorum, kusura bakma.”

Tetsu (Biraz asık bir suratla) “Benim hakkımda sürekli sorular soruyorsun ama kendine gelince sır olarak tutmak istiyorsun, biraz bencilce olmuyor mu?”

Kana (Lafı ağzında geveleyerek) “Şu an için böylesi daha iyi bence” Biraz canı sıkkın duruyordu sonrasında zorlama bir gülümsemeyle konuyu değiştirmeye çalıştı “Farklı kılıçlar yaptığını söylemiştin nasıl şeyler yapıyorsun mesela?”

Tetsu Kana’yı daha fazla zorlamak istemediği için açtığı konuda devam etti. “Ansiklopedilerden veya başka kitaplardan eski ünlü komutanların kılıçlarını veya efsanevi olarak adı geçen kılıçları yapıyorum.”

Kana (Heyecanlanarak) “Çok ilginçmiş peki bu yaptıklarını nerede tutuyorsun?”

Tetsu “Onları satışa sunmadığım için arkadaki depoda tutuyorum.”

Kana “Görebilir miyim?”

Tetsu “Şu işimi halledeyim gösteririm.”

Tetsu işine devam ederken Kana etrafta oyalandı. Tetsu işini bitirdikten sonra Kana’yı bahsettiği depoya götürdü. Depo dükkânın diğer kısımlarına göre büyüktü ama karanlıkta kalıyordu. Tetsu Kana’ya beklemesini söyleyerek feneri almaya gitti sonra da deponun ortasında tavandan sarkan bir çengele sabitledi. Kılıçların durduğu tezgahlar dükkandakilere göre daha kaliteliydi ve göz alıcıydı bu durum Kana’nın direkt dikkatini çekti ve sordu;

Kana “Buradaki tezgahlar neden daha güzel?”

Tetsu “Kimse tezgâhı önemsemez onlar için kılıç önemlidir ama burası benim özel alanım ve benim gözüme nasıl hoş gözükecekse öyle tasarladım.”

Kana içeriye girip yavaş yavaş kılıçları incelemeye başladı. Kana gördüğü kılıçlarla ilgili sorular soruyordu ve Tetsu’da Kana’nın her sorduğu soruya cevap veriyordu. Kılıçların kimisi altından yapılmış şatafatlıydı, kimisi yalındı, kimisi büyük, kimisi küçük çeşit çeşit kılıçlar vardı ve Tetsu bunları öyle uyumlu bir şekilde dizmişti ki insana büyüleyici geliyordu. Kana her kılıcı inceleyip devam ederken gözüne bir kılıç takıldı. İnce ve zarif bir yapısı ve maviye çalan rengiyle diğer kılıçlardan farklı bir havası vardı. Tetsu’dan izin aldıktan sonra eline alıp incelemeye başladı. Oldukça hafifti ve kabzası Kana’nın hemen eline oturuyordu. Kana bir şey demeden kılıcı incelerken Tetsu sessizliği bozarak kılıcı anlatmaya başladı.

Tetsu “O kılıcın adı ıslık çalan tarihte ünlü bir kadın komutan olan Vesta tarafından kullanılmıştır. Kendisi fiziken çok güçlü olmadığı için normal kılıçları kullanamıyormuş bu yüzden ünlü bir demirciden hafif ama güçlü bir kılıç yapmasını istemiş. Demirci uzun bir süre boyunca bu kılıcı yapmak için uğraşmış ama ne yaparsa yapsın ya ağır oluyormuş ya da bir anda kırılıveriyormuş. En sonunda dostu olan bir simyagere bu konuyu açmış ve simyager ona bir alaşım önermiş. O alaşım sayesinde Vesta’nın istediği şekilde kılıç yapmayı başarmış.”

Kana “Kılıçta kullanılan alaşım ne? Kılıcın rengi bu yüzden mi değişik?”

Tetsu “Evet kılıcın rengi kullanılan alaşımdan dolayı böyle, alaşım ise krom ve nikelden oluşuyor.”

Kana “Peki kılıcın adı neden ıslık çalan?”

Tetsu gülümseyerek kılıcı Kana’nın elinden aldı ve biraz uzaklaşmasını söyledi. Kılıcı havada birkaç kez salladı ve bir anda ortaya havayı yararcasına tiz bir ses çıktı. Sonra kılıcı tekrar Kana’ya verdi.

Tetsu “Kılıcın ince yapısından dolayı havada savrulurken ıslığa benzer bir ses çıkıyor. Yapan demircinin böyle bir amacı yoktu muhtemelen ama bu ses düşmanın anlık olarak dikkatini dağıttığı için kullanıcıya avantaj sağlıyor.”

Kana “Bu kılıç bu kadar iyiyse neden kullanılmıyor?”

Tetsu (Gülerek) “Çünkü bu kılıç ağır zırhları delemez ve kılıcın yapımı çok zor. Vesta ustalıkla zırhın zayıf veya açıkta olan yerlerine saldırarak düşmanlarını öldürüyordu ama bunu herkes yapamaz. Kendisinin ve kılıcının bu kadar zarif gözükmesine rağmen düşmanının hayati noktalarına saldırıp öldürdüğü için bazı yerlerde “Zarif Cellat” olarak geçer.”

Kana “Gerçekten de zarif ve güzel bir kılıç.” Kana bunu söylerken kılıca hayranlıkla bakıyordu.

Kana’nın bu heyecanlı halini gören Tetsu “İstersen kılıç senin olabilir.” dedi.

Kana (Mutlu bir tonla) “Gerçekten mi? Emin misin, o kadar uğraşmışsın?”

Tetsu (Gülümseyerek) “Merak etme böyle bir depoda duracağına zarif birisinin elinde daha iyi durur.” Bu sözü ağzından kaçırmış olacak ki söyler söylemez kızarmaya başladı ve tek bir kelime bile etmedi.

Kana hafif kısık bir sesle “Teşekkür ederim” diyebildi, belli ki o da bu gelen iltifata karşı utanmıştı. Kılıcı kınına koyduktan sonra “Ben gitsem iyi olur” diyerek gitmeye hazırlandı.

Tetsu “Ta-tamam görüşürüz o zaman.”

Kana sevindirik bir tonla “Tamam mutlaka görüşelim” dedi ve hemen ayrıldı.

Bu sözden sonra Tetsu olduğu yerde öylece durdu, mutlu gözüküyordu sonrasında kendine gelmek için kafasını sallayarak işine geri döndü.

Aradan dört gün geçmişti ve Tetsu her geçen gün daha da mutlu oluyordu. Sanki hiç fark edemediği bir eksiği varmış da o eksik tamamlanmış gibiydi. Arkadaşları da onda ki bu değişikliği fark ediyorlardı ve ara ara bu durumu Tetsu’ya soruyorlardı ama Tetsu bu konularda utangaç olduğu için “Bir şey olduğu yok” diye geçiştiriyordu. Hayatı siyah beyazdan çıkıp rengarenk bir dünyayı girmişti, her şey daha sıcak ve daha güzeldi. Bunu biliyordu çünkü kendisinde de aynı durum olmuştu. Her şeyin yolunda olduğunu sanıyordu ama Yukaina ile karşılaştıktan sonra her şey onun için değişmeye başlamıştı ve bunu arkadaşları söylese bile inanmak istemiyordu. Tetsu adına seviniyordu ama kendi adına üzülüyordu çünkü şu an Yukaina’nın ne durumda olduğunu bilmiyordu ve elinden hiçbir şeyin gelmemesi onu daha da kötü yapıyordu.

Tetsu işine devam ederken Kana gülümseyerek içeriye girdi. Tetsu onu gördüğüne sevinmişti.

Kana “Merhaba gene seni rahatsız etmeye geldim.”

Tetsu “Merhaba beni rahatsız edemeyeceksin çünkü bu sefer ben bir şeyler planladım.”

Kana şaşırarak “Nasıl yani, ne yaptın?” dedi.

Tetsu gülümsedi ve “Bu sıralar iş yüküm azaldı ve sende meraklı meraklı sorular sorma diye direkt olarak pratik yapmanı düşündüm” dedi.

Kana “Ne? Bana demircilik yapmayı mı öğreteceksin?”

Tetsu “Direkt işi yaparak merakını daha çok giderebileceğini düşündüm tabii basit bir şey yaptırmayı planlıyordum, eğer ilgini çekmediyse yapmayabiliriz.”

Kana (Mutlu bir ifadeyle) “Hayır, hayır sadece senin böyle bir şey teklif edeceğini hiç düşünmezdim. Şu an şaşkınlık içindeyim, peki ne yapmam gerekiyor?”

Tetsu bir bıçak kalıbı çıkardı ve ne yapması gerektiğini adım adım Kana’ya anlattı. Kana işin başına geçti ve Tetsu yandan ona yardımcı olmaya devam etti. İkisi de o kadar mutluydu ki onların bu halini kim görse kendisi de mutlu olurdu. Kana savruk bir şekilde demire her vurduğunda Tetsu gülüyor, onun gülmesine Kana kızıyor sonra kendisi de gülüyordu. Yaptığı bıçağı soğuttuktan sonra gururlu bir edayla bıçağını havaya kaldırdı ama bıçak yamuk yumuktu. İkisi de kahkaha atarak güldüler. Sevudetto daha önce Tetsu’yu böyle gülerken hiç görmemişti. Tetsu Kana’ya tekrar denemesini teklif etti, Kana da seve seve bu teklifi kabul etti. Bu döngü akşama kadar devam etti. Sonunda hemen hemen düzgün bir bıçak yapmayı başarabilen Kana havanın karardığını fark etti ve “Olamaz çok geç kalmışım hemen gitmem gerek” dedi. Yaptığı bıçağa kın ayarlayan Tetsu Kana’nın bu endişeli halini tam kavrayamadı.

Tetsu “Bir sıkıntı mı var, niye bu kadar telaşlandın? İstersen sana eşlik edebilirim.”

Kana “Hayır hayır sadece bu kadar geçe kalmayı planlamıyordum. Beni merak etme giderim ben” dedi ve hızlı bir şekilde ayrıldı. Tetsu bu gizemli gidişe bir anlam bulmaya çalışsa da bir şey bulamayıp pes etti. Sonra dükkânı kapatıp etrafı düzenledi. Akşamki rutinlerini yaptıktan sonra yattı.

Bölüm 4: Kimsin Sen?

  İçeriği Görüntüle

Ertesi gün her zamanki gibi işindeyken tüccar çırağı olan bir arkadaşı içeri girdi. Tetsu’dan kısa olan bu çırak açık tenli, renkli gözlü, güleç birisiydi ve Tetsu’nun yakın arkadaşlarındandı. İçeri girdikten sonra selam verip hemen anlatmak istediği konuya geçti.

Çırak (Gülerek) “Duyduğuma göre prensesi kendine aşık etmişsin. O kadar durdun durdun demek büyük oynamak istiyordun. İşini iyi biliyormuşsun.” Bir yandan bu tarz şeyler söylerken bir yandan da kahkahalar atıyordu.

Durumu anlamayan Tetsu çırağın konuşması bitince araya girdi “Ne prensesinden bahsediyorsun, kim kime âşık olmuş?”

Çırak (Dirseği ile hafifçe Tetsu’ya vurup) “Bilmezlikten gelme, prenses ara ara buraya uğruyormuş.”

Tetsu “Bir prensesin işi gücü yok buraya mı gelecek, inanıyor musun gerçekten buna?”

Çırak (Biraz daha ciddileşerek) “Ne yani buraya kimse gelmiyor mu?”

Tetsu “Kızın birisi arada uğrayıp gidiyor, kendisinin prenses olup olmadığını bilmiyorum bana bir şey söylemedi. Ayrıca aramızda da aşk gibi bir şey yok, dediğim gibi sadece arada uğrayıp gidiyor.”

Çırak “Çevredeki herkes bu durumu konuşuyor. Adamın birisi prensesi buraya girip çıkarken gördüğüne çok eminmiş. Daha geçen günlerde buradan güzel bir kılıçla çıkarken görmüşler, bu yüzden prensesle aşıklar ve birbirlerine hediye veriyorlar diye her yerde dedikodular dönüyor.”

Tetsu’nun şaşkın bir ifadesi vardı. Kana’nın kendini gizlemesi ve bu olayların aslında birbirleri ile örtüşmeye başladığını fark etti. Arkadaşına “Yok canım, yani olmaz öyle bir şey. Bir kıza kılıcı çok beğendiği için hediye ettiğim doğru ama öyle bir şey yok aramızda. Hem bir prensesin burada ne işi olur?” dedi.

Çırak Tetsu’dan istediği tepkiyi alamamış olacak ki ilk geldiği andaki neşesi kaybolmuştu. “Ustam beni bekler, hadi görüşürüz” diyerek dükkândan ayrıldı.

Tetsu bu olaydan sonra durgunlaşmaya başladı, işleri daha ağırdan alıyordu ve bazen ona seslenenleri duymuyordu. Aklında Kana vardı ve duyduklarının gerçek olup olmadığını merak ediyordu. Eğer gerçekse ne yapacağını veya ne yapması gerektiğini bir türlü kestiremiyordu. Çaresizce Kana’nın gelmesini ve onunla konuşmayı bekliyordu. Böyle dalgın geçen birkaç günden sonra nihayet Kana geldi.

Tetsu (Zoraki bir gülümsemeyle) “Hoş geldin.”

Kana (Heyecanlı bir şekilde) “Bugün ne işin varsa bırakıyorsun birlikte dışarı çıkıyoruz”

Tetsu (Biraz öne doğru eğilerek) “Prenses hazretleri nasıl isterse.”

Kana bir anda donakaldı, belli ki böyle bir şey hiç beklemiyordu. Gözlerini Tetsu’nun gözlerine kilitlemişti, tamamen savunmasız ve ürkekti. Bir şeyler demek için ağzını kımıldatıyordu ama bir türlü bir şey söyleyemiyordu sanki Tetsu’nun sadece onun bakışlarından ne kadar kötü olduğunu anlamasını istiyordu. Bu sessizliği Tetsu bozdu.

Tetsu (Ciddi bir tavırla) “Sanırım tam üstüne bastım.”

Kana başını öne eğdi ve titrek bir sesle “Evet, doğru” diyebildi.

Tetsu (Soğuk bir ses tonuyla) “Peki bunu neden gizledin.”

Kana (Aniden başını kaldırdı) “Kötü bir amacım yoktu sadece-”

Tetsu (Kana’nın sözünü keserek) “Sadece eğlenmek mi istedin?”

Kana’nın gözleri dolmuştu sadece başını yana sallayarak cevap verebildi.

Tetsu (Biraz sesini yükselterek) “O zaman ne?”

Kana’nın dolan gözleri artık taşmaya başlamıştı ve yanaklarından yavaşça süzülüyordu. Çok güçsüz duruyordu sanki söylemek istediği her cümle için uzun bir süre gücünü topluyordu. En sonunda “Ben sadece sıradan bir insan gibi gezmek istedim.” Derin bir nefes alıp kendisini toplamaya çalıştı ve devam etti “Askerleri atlatıp özgürce dolaşmak istedim ama- ama…” Duraksadı ve yutkundu ardından bir anda Tetsu’nun gözlerinin içine bakarak bağırmaya başladı “Ama seni sevmeyi bende düşünmemiştim, bende vazgeçmek istedim. Gönlüme söz geçiremedim, seninle gelip konuşmak bile o kadar mutlu ediyordu ki beni, buraya gelmekten kendimi alıkoyamadım.”

Tetsu şaşırmıştı böyle bir tepki beklemiyordu ama kendisi de geri durmadı bir adım ileri gitti ve sesini yükselterek “O zaman bana karşı neden dürüst olmadın, neden bu durumu sakladın?”

Artık ikisi de bağırarak konuşuyordu, Kana “Çünkü korktum, nasıl tepki vereceğini bilmiyordum. Senin benimle konuşmamandan korktum ve haklıymışım da. Ne olduğumun ne önemi var ki?”

Tetsu “Tabii ki önemi var, sen öylesine gelip birilerinin hayatına giriyorsun sonra hiçbir şey olmamış gibi çıkıyorsun ardından bir anda prenses olduğun ortaya çıkıyor. Eğer bunu baştan bilseydim-”

Kana “Ne olacaktı baştan bilseydin, benimle konuşmayacak mıydın, beni sevmeyecek miydin?”

Tetsu “Seni sevdiğime dair bir şey söylemedim, ayrıca sevsem ne olacaktı ne sen sıradan biri olabilirsin ne de ben bir prensesin yanında olabilirim.”

Kana “Gerçekten sorun bu mu? Prenses olmam seni niye bu kadar rahatsız ediyor anlamıyorum?”

Tetsu “Çünkü ben birisinin gölgesi altında yaşamam.”

Kana “Ne demek istiyorsun anlamıyorum?”

Tetsu “Ben basit bir demirciyim ama kendi alın terimle kendim yaşarım ve kimseye minnet duymam duymakta istemem.”

Kana “Bu mu yani sebebin? Bu kadar saçma bir şey mi? Sırf prensesim diye sırf minnet duymamak için mi sevgini göz ardı ediyorsun?”

Tetsu “Seni sevdiğimi falan hiç söylemedim ve evet minnet etmektense sevgimi göz ardı ederim.”

Kana durulmuştu, yorgun ve güçsüz gözüküyordu “Şimdi kim dürüst değil söyle bana, sırf gururun yüzünden sevgisini bile kabul edemeyecek kadar kör olmuş birisisin sadece.” Ardından ne bir cevap bekledi ne de başka bir şey sadece arkasını döndü ve çıkıp gitti.

Bölüm 5: Gurur, Öfke, Korku ve Sevgi

  İçeriği Görüntüle

Kana’nın yaptığından sonra Tetsu daha da sinirlenmişti, deli gibi burnundan soluyordu ve yumrukları sımsıkıydı. Belli bir süre bu şekilde durduktan sonra kafasını dağıtmak için ocağa döndü. Kılıcı dövmek için çekici aldı ama her hareketinde bir öfke vardı. Kılıcı örsün üstüne koydu ve çekici havaya kaldırdı lakin çok farklıydı. Normalde çekici tuttuğundan daha yukarıda ve savruk tutuyordu. Normalden daha güçlü vuruyordu hatta o kadar sert vuruyordu ki çıkan ses yüzünden insanların kulakları çınlardı. Siniriyle önce bir şeyler söylüyordu sonra var gücüyle demire vuruyordu.

“Gururluymuşum”

ÇATT

“Sevgimi kabul edemiyormuşum”

ÇATT

“Sanki senin hiçbir suçun yok”

ÇATT

“Söylemekten korktum ne demek”

ÇATT

“Sen sanki çok dürüstsün”

ÇATT

Son vurduğunda artık demir kırılmıştı, Tetsu hala öfkeliydi ve demir kırılınca elindeki çekici yana doğru fırlattı. Çekiç tezgaha çarptı ve tezgah parçalanıp üstündeki kılıçlar dağıldı. Çıkan gürültüden dolayı çırak arkadaşı içeriye geldi.

Çırak hızlıca geldiği için nefes nefeseydi “Tetsu ne oldu, iyi misin?”

Tetsu öfkesiyle birlikte çırağa dik dik baktı. Çırak Tetsu’nun yakın arkadaşı olmasına rağmen ürktü ve bir iki adım geriye gitti. Tetsu hiçbir şey demeden çıkışa doğru davrandı.

Çırak “Tetsu nereye?”

Tetsu “DIŞARI!”

Çırak “Dükkan ne olac-”

Tetsu “BAKARSIN!”

Çırak arkasından bir şeyler daha demeye çalışıyordu ama Tetsu umursamadan yürümeye devam etti. Çıkan gürültüden dolayı başka esnaflar da gelip Tetsu’ya sesleniyordu ama Tetsu onları da görmezden gelerek yürümeye devam ediyordu. Nereye gittiğini bilmeden rastgele bir şekilde yürüyordu, buralardan uzaklaşmak istiyordu sadece.

Tetsu hızlı hızlı yürüyordu, yumrukları kaskatı kesilmişti ve deli gibi burnundan soluyordu ama yürüdükçe biraz biraz sakinleşiyordu. Dükkandan çıkarken üzerine bir şey almadığı için üşümeye başlamıştı ve tüyleri diken diken olmuştu ama bunu umursamadan yürümeye devam ediyordu. Şehirden olduğunca uzaklaşmıştı ve kimselerin geçmediği bir patikadaydı. Yolda yürümeye devam ederken kenarda gördüğü bir ağaç dikkatini çekti ve yanına gitti. Ağacın yanında başka hiçbir şey yoktu, tek başına yolun kenarında öylece duruyordu, dimdik ama yalnız. Bu ağacı Tetsu kendisine benzetti, dimdik ama yalnız. Tetsu sanki ağaç aradığı bir dostuymuş gibi hissetti ve eliyle ağaca dokunarak düşüncelere daldı. Neyin doğru veya neyin yanlış olduğuna karar veremiyordu. Bu düşünceler arasında kendisinin eriyip kaybolacağını düşünürken bir ses duydu. Sesin rahatlatıcı ve huzur verici bir yanı vardı aynı zamanda parlıyordu da. Bu parlaklık ilk başta Tetsu’nun gözünü kamaştırmıştı ve gözünü kısarak bakmak zorunda kalmıştı ama zamanla alışmaya başladı. Sanki güneş bulutları delmişte karşısına gelip onunla konuşuyormuş gibiydi. Tetsu neler olduğunu anlamaya çalışırken ışıktaki ses tekrar konuştu.

Işıktaki ses “Neden bu kadar sinirlisin?”

Tetsu sanki karşısındaki ses her şeyi biliyormuş gibi hissetti ve “Çünkü bana yalan söyledi” dedi.

Işıktaki ses “Herkesin kendince korkuları ve sebepleri var, onu tamamen suçlayabilir misin?”

Tetsu “Sonuçta yalan söyledi, bunun savunabilir bir yanı yok.”

Işıktaki ses “Peki yalan söylemeseydi nasıl olacaktı?”

Tetsu “Bilmiyorum.”

Işıktaki ses “Sana direkt gelip prenses olduğunu söyleseydin nasıl davranırdın.”

Tetsu “Bilmiyorum, muhtemelen olabildiğince az konuşup gitmesini beklerdim.”

Işıktaki ses “Gördün mü? O sadece kendisine normal biri gibi davranılmasını istiyordu ama kim olduğu öğrenilirse kimse ona normal davranmazdı.”

Tetsu “Peki bu oyunu ne zamana kadar sürdürecekti elbet gerçekler şimdi ki gibi açığa çıkacaktı.”

Işıktaki ses “Sen bunu bir oyun olarak görüyorsun ama onun gözünde öyle olmadığını sende biliyorsun.”

Tetsu “Nasıl yani?”

Işıktaki ses “Seninle olmaktan mutluydu ve bunu kaybetmekten korkuyordu. Çaresizdi ve ne yapacağını bilmiyordu. O sadece normal bir şekilde seni sevip seninle olmak istedi.”

Tetsu “Ama böyle bir şey olamazdı, kendisi de biliyor olması lazım.”

Işıktaki ses “İki insan birbirini sevdiği sürece niye olmasın ki?”

Tetsu “Sonuçta ne o normal olabilir ne de beni onunla olmam için kabul edebilirler.”

Işıktaki ses “Bunu denemeden nereden bilebilirsin ki? Baştan pes edersen asla kazanamazsın.”

Tetsu “Olsa bile ben öyle bir hayatı istemem.”

Işıktaki ses “Nasıl bir hayat?”

Tetsu “Sonuçta ona bağlı bir yaşam yaşayacağım ve ben kimseye minnet etmem.”

Işıktaki ses “Sen ona bağlı olmak istemiyorsun ama senin ona bağlı olmasını istiyorsun, sen minnet etmek istemiyorsun ama onun sana minnet edip etmemesini umursamıyorsun. Bu ona karşı yaptığın bir haksızlık değil mi?”

Tetsu “Ben… bilmiyorum.”

Işıktaki ses “Bu gururun ise aslında korkunun geliştirdiği bir savunma.”

Tetsu “Korku?”

Işıktaki ses “Evet aslında korkuyorsun, onu çok seviyorsun ama ona yakışamayacağından korkuyorsun. Onunla gerçekten olup onu mutlu edebilecek misin bilmiyorsun ve bunlar seni korkutuyor. O seni her şeyi ile kabul ederken sen ileride onun seni kabul etmemesinden korkuyorsun bu yüzden gururluymuş gibi davranıp kendini kapatıyorsun.”

Tetsu “Böyle olsa bile ne yapabilirim ki?”

Işıktaki ses “Başta kendi sevgini ve onun sevgisini kabul et. Sonrası bir şekilde hallolur kendine ve ona güven.”

Bölüm 6: Sevgiyi Kanıtlamak

  İçeriği Görüntüle

Tetsu sanki uzun süre bir yük taşıyormuş da birisi o yükü almış gibi rahatladı. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve ardından “Teşekkür ederim” dedi ama konuştuğu şey her neyse ortadan kaybolmuştu. Duyduğu sesin ne olduğu üzerine durmadı belki hayaldi belki gerçek ama sonuçta onun düşüncelerini toplamasında yardım etmişti. Kana ile olduğu vakitleri düşündü, gerçekten de mutluydu ve onunla daha fazla birlikte olmak istiyordu ama onun prenses olması Tetsu’yu ister istemez korkmuştu bunun sonucunda da kaçmıştı. Tetsu dönüş yoluna koyuldu, ilk başlarda Kana’ya kızgınken şimdi ise kendisine kızgındı. Kana Tetsu’yu bütün şartlara, olabilecek zorluklara rağmen sevmişti ve kendisini riske atsa da onunla buluşmaya geliyordu ama Tetsu bunu bile yapamamıştı. Kana’dan özür dilemek ve onu sevdiğini söylemek istiyordu ama asıl sıkıntı burada başlıyordu ‘Kana’yı nasıl göreceğim?’ Kendisi saraya gidip prensesi görmek istiyorum diyemezdi ama Kana tekrar dükkana gelir miydi bilmiyordu. Kalbi kırılmıştı ve Tetsu’dan şu an nefret bile ediyor olabilirdi. Bu endişeli düşüncelerle dükkana döndüğü zaman dükkanın önünde çırak arkadaşı ve iki tane askerin konuştuğunu gördü. Çırak Tetsu’yu görür görmez hemen yanına geldi.

Çırak “Tetsu nereye gittin, ne yaptın, nasılsın?”

Tetsu “Sakin ol iyiyim.” Sonra askerlere dönerek “Bir şey mi oldu?” dedi.

Asker “Kral seni huzuruna çağırıyor, seni götürmeye geldik.”

Tetsu “Bir suç mu işledim, kralın benimle ne işi olur ki?”

Asker “Orasını biz bilemeyiz, bize sadece seni alıp götürme emri verildi, ne olduğunu orada söylerler.”

Tetsu dükkanı kapatıp onun için endişelenen arkadaşını telkin ettikten sonra askerlerle birlikte yola koyuldu. Ne olduğuna anlam verememişti ama bunu bir şans olarak düşündü. Sarayda küçük bir ihtimalde olsa Kana’yı görebilirdi. Belki konuşmayabilirlerdi ama göz göze gelmeleri bile Tetsu için yeterdi çünkü Kana’nın, bakışlarından bile nasıl pişman olduğunun, anlayabileceğini düşünüyordu. Sonunda saraya varmışlardı ve Tetsu’nun içinde belli belirsiz bir heyecan vardı, belki de bir suçtan dolayı götürülüyordu hatta idam bile edebilirlerdi ama Kana ile karşılaşma ihtimali Tets’nun daha çok ilgisini çekiyordu. Saraya vardıktan belli bir süre sonra kralın huzura kabul etmesini bekledi ve kral huzuruna kabul edince Tetsu içeri girdi. Kralın saçı ve sakalı kısaydı, rengi ise kırçıldı, yaşına rağmen heybetli ve güçlü duruyordu, bakışları Tetsu’dan bile sertti, her açıdan gerçekten bir kral gibi duruyordu ve Tetsu’nun dikkatini kralın elindeki Kana’ya hediye ettiği “Islık Çalan” kılıcı dikkatini çekti. İçeri girdikten sonra krala diz çöküp selam vermediği için askerlerden birisi Tetsu’yu kaba kuvvetle diz çöktürmeye çalıştı ama başarılı olamadı. Kral askere çekilmesi için işaret yaptı ve ardından Tetsu’ya bakarak “Kulağıma bazı dedikodular geldi” dedi.

Tetsu “Nasıl bir dedikodu?” diyerek cevap verdi ama kralla normal bir şekilde konuşmasına etraftaki insanlar sinirlenmişti ve söyleniyorlardı.

Kral herkesin susması için bir hareket yaptı ardından “Kızım Kana ile birbirinizi sevdiğinize dair.”

Tetsu “Evet doğru, Kana’yı seviyorum.” Etrafta yine hafif bir gürültü oluşmuştu kimisi şaşırmış kimisi ise söyleniyordu ama kral yine etrafı susturmuştu.

Kral elindeki kılıcı göstererek “Bu kılıcı sen mi yaptın?” dedi

Tetsu “Evet, eski efsanevi kılıçlardan Islık Çalan kılıcıdır kendisi.”

Kral “Kılıcın ne olduğunu biliyorum ama onun gibi bir eseri taklit edebilecek birisinin olduğunu düşünmezdim, işinde mahir biriymişsin.”

Tetsu “Teşekkür ederim, hala kendimi geliştiriyorum.”

Kral “Bak delikanlı cesur birisisin ve cesur insanları severim ayrıca demircilik yeteneklerinde takdire şayan sadece bu kılıç için konuşmuyorum, bana hizmet eden soylularda senin yeteneklerinden memnun lakin cesur ve işinde iyi olmak bazı şeyler için yeterli değil. Sevgiye gerçekten inanırım ve bunun için soylu soysuz diye ayırt etmem ama sizinkisinin gerçekten sevgi olup olmadığından şüpheliyim. Açık konuşacağım eğer ki isteğin mevki veya paraysa seni bizzat şahsi demircim yapabilirim zaten bu mevkide olabilecek potansiyelin de var.”

Tetsu “Efendim benim babam küçükken öldü ve demirci dükkanı bana kaldı. Küçüklüğümden beri bu zamana kadar kendi başıma geldim ve bir kişiye bile minnet etmedim ki şu anda da edeyim. Benim istediğim tek şey Kana ve onun haricindeki hiçbir şeyi istemiyorum.”

Kral “Böyle şeyler söylemen güzel ama daha çok gençsiniz ve anlık hareket ediyorsunuz. Daha karşınıza farklı farklı kişiler çıkacak bu sevdayı unutup gideceksiniz.”

Tetsu “Kana’yı sevmekten vazgeçmeyeceğim.”

Kral “Bak delikanlı zorlukları görmeden konuşmak çok kolaydır. Bu işi daha fazla uzatmadan bitir yoksa ben zorla bitirmeye çalışacağım.”

Tetsu “Ne yaparsanız yapın ben bu sevdadan vazgeçmeyeceğim.”

Kral askerlere işaret ederek “Götürün bunu zindana” dedi. Askerler Tetsu’nun koluna girdi ve zindana doğru götürdüler. Tetsu hiç zorluk çıkarmadan zindana gitti, şu an için yapabileceği bir şeyin olmadığının farkındaydı, sadece Kana’dan özür dilemek ve onunla konuşmak istiyordu ama buna imkan yok gibi duruyordu.

Asker zindanın kapısını kilitledi ve Tetsu’ya bakarak “Sen aklını kaçırmış olmalısın, kralın teklifini kabul edip hayatını yaşamalıydın. Gerçekten bir prensesle birlikte olabileceğini düşünüyor musun?”

Tetsu (Hafifçe gülümseyerek) “Düşünmedim ve korkup kaçtım bu yüzden, sonradan hatamı anladım. Hayatını yaşa diyorsun ama sevgiden mahrum bir hayat yaşamayı reddediyorum.”

Asker “Belki de bütün ömrünü bu zindanda geçireceksin, gerçekten değer mi?”

Tetsu “Onsuz yaşamak benim için zindanda yaşamaktan farksız. Sen beni düşünme ben bu aşkla yaşamaktan mutluyum.”

Asker “Hiçbir zaman birlikte olamayacaksanız, kendi hayatlarınızı yaşamanız daha mantıklı. Burada kaldıkça bu düşüncelerini unutacaksın benden demesi” diyerek uzaklaşmaya başladı.

Zindan çok küçücüktü, sert bir demir yataktan başka bir de küçük bir pencere vardı. Pencereden arada vuran güneş sayesinde günleri takip edebiliyordu. Günde iki kez yemek geliyordu, yemek getiren askerlerin hepsi ona aptal muamelesi yapıyordu ama Tetsu onlara hiç aldırmıyordu. Yemek yemek dışında bütün gün Kana’yı düşünüyordu. Ondan özür dilemek ve onu sevdiğini söylemek istiyordu ama bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Bu düşüncelerle geçen dört günün ardından kral Tetsu’yu tekrar huzuruna çağırdı.

Kral “Düşüncen biraz olsun değişti mi delikanlı?”

Tetsu “Kana’dan başka hiçbir şey düşünemedim, düşünememde.”

Kral “Gerçekten kızımı bu kadar seviyor musun?”

Tetsu “Evet seviyorum”

Kral “Kızımın ısrarı ve senin hala bu sevdada kararlı olman üzere bu konuyu tekrardan düşündüm. Eğer kızıma olan sevdanı kanıtlayabilirsin bu sevginizi onaylayacağım.”

Tetsu bir adım öne çıktı “Nasıl kanıtlayabilirim?”

Kral (Hafifçe gülümsedi) “Koşmaya başla.”

Tetsu (Şaşırmış bir şekilde) “Anlamadım, nereye koşayım, ne yapayım?

Kral “Kızımı ülkenin öbür ucuna götürdüm, baharın gelmesine 26 gün var, eğer 26 gün içerisinde yayan bir şekilde kızımın yanına varırsan bana onu sevdiğini kanıtlamış olursun. Yanında iki tane askerim olacak ve onlar senin herhangi bir vasıta kullanıp kullanmadığını kontrol edecekler ayrıca sana yolu da gösterecekler. 26 günün var bu yüzden ne kadar erkenden koşmaya başlarsan o kadar iyi.” Sonra kral eli ile işaret ederek iki tane askeri gösterdi “Sana eşlik edecek askerlerde bunlar, bu askerlere güvenim tamdır, işlerini aksatmazlar ve yalan söylemezler.”

Tetsu bir iki saniye öylece donakaldı sonra “Teşekkür ederim” diyerek arkasını dönüp koşmaya başladı. Onun koşmasıyla askerler krala doğru baktılar, kralın onaylamasıyla askerler Tetsu’nun yanına gitti.

Kral “Cesaretin varmış delikanlı, mühim olan bunun devam edip etmeyeceği. Bakalım başarabilecek misin? Bende orada bekliyor olacağım.”

Bölüm 7: Korkular ve Dost

  İçeriği Görüntüle

Tetsu şaşkınlık içerisindeydi ama bunları düşünecek kadar vakti olmadığını biliyordu, şu an sadece koşmalıydı ve Kana’nın yanına gitmeliydi. Saray kapısına vardığı vakit kralın göstermiş olduğu iki asker atlarıyla birlikte Tetsu’nun yanına geldi ve bir tanesi “Merhaba sana yol boyunca biz eşlik edeceğiz” dedi.

Tetsu (Gülümseyerek) “Merhaba, artık size emanetim. Verdiğim zahmetten ötürü kusura bakmayın.”

Asker “Biz sadece kralın emirlerine uyuyoruz.”

Tetsu şehirden ayrılmadan önce dükkanına uğradı. Depoda daha önce başka yerlere gitmek için kullandığı bir yer yatağı vardı onu ve biriktirdiği ne kadar para varsa hepsini aldı. Dükkanın ortasına gelip etrafa bakındı, bir sevgili için başka bir sevgiliyi terk ediyordu. Duygulanmıştı ve kafası karışıktı, nasıl bu hale geldiğini düşünmeye başladı. Her şey rastlantısal bir karşılaşma ile başladı ve şu an onun için bilmediği diyarlara koşması gerekiyordu. Olayın şokundan kurtulup yavaş yavaş düşünceler aklına akın ediyordu. Gerçekten koşabilir miydi? Acaba bu yolda ölecek miydi? Ya başaramazsa da bir daha Kana’yı göremezse? Kana’yı görse bile Kana onu affedebilecek miydi? Tetsu bu düşünceler içerisinde sanki bir bataklığa saplanıyordu ve etrafının yavaş yavaş kararmaya başladığını hissetti. Karanlığın içinde sanki biri varmış ve ona doğru bakıp, gülümsüyormuş gibi hissediyordu. Bu durumdan korkmaya başlamıştı ve ne hareket edebiliyordu ne de konuşabiliyordu tamamen kaskatı kesilmişti. Bir anda çırak arkadaşının dürtmesiyle kendisine geldi. Çırak arkadaşı önce Tetsu’nun eşyalarına baktı sonra bir açıklama beklercesine Tetsu’ya ama Tetsu’dan hiçbir cevap gelmeyince dayanamadı ve “Tetsu neler oluyor? Nereye gidiyorsun?” dedi.

Tetsu bir kabustan uyanmış gibi ter içindeydi ve biraz kendisini zorlayarak arkadaşına “Sevgiliye gideceğim” diyebildi.

Çırak “Nasıl yani?”

Tetsu az önce gördüğü şeyin etkisinden kurtulmuştu artık ve arkadaşının sorusunu normal bir şekilde açıkladı. “Kral Kana ile birlikte olabilmem için beni test ediyor. Bahara kadar ülkenin öbür ucuna koşarak gitmem gerekecek.”

Çırak “Saçmalama imkansız bu!”

Tetsu biliyorum dercesine başını salladı.

Çırak “Geri dönecek misin?”

Tetsu “Bilmiyorum, ben de endişeliyim bir anda bütün dünyam alt üst oldu ve şu an hareket bile edemiyorum.”

Çırak “Neyden endişelisin?”

Tetsu “Gerçekten başarabilir miyim bilemiyorum, aklımdaki bilinmezlikle bir bataklık oldu ve oradan çıkamıyorum. Başta hiç düşünmeden koşmaya başladım ama buraya gelince bu düşünceler ardı sıra gelmeye başladı.”

Çırak bir anda bağırarak “Saçmalama” dedi.

Tetsu şaşırmıştı “Ne oldu?” dercesine arkadaşının yüzüne baktı.

Çırak “Baban öldüğünde daha küçüktün ve bu dükkanı devam ettirmek istedin. Herkes sana imkansız dedi ama onlara kulak asmadın ve başardın. Bu zamana kadar koşmaktan daha zor işler yaptın. Şimdi kendi kendine başarabilir miyim diye mi soruyorsun? Saçmalama, evet bu imkansız bir olay ama bunu başarabilecek birisi varsa o da sensin.” Yavaşça Tetsu’ya yanaştı elini yumruk yapıp Tetsu’nun kalbine koydu ve “Eğer sen bir şeyi seviyorsan karşına ne imkansızlıklar çıkarsa çıksın onu aşabilirsin. Senin buna yetecek gücün var, kendine inan” dedi.

Tetsu duygulandı ve gözleri doldu. Tamamen rahatladı ve kararını verdi. Gülümseyerek arkadaşına sarıldı ve “Teşekkür ederim, iyi ki varsın” dedi.

Çırağın da gözleri dolmuştu Tetsu’ya sarılarak “Tamamen veda ediyormuşsun gibi davranma, seni bekliyor olacağım ama sakın başarmadan gelme.”

Tetsu (Gülümseyerek) “Merak etme ne olursa olsun Kana’ya ulaşacağım.”

Çırak “İşte böyle ol, benim görmek istediğim Tetsu bu.”

Bölüm 8: İmkansızın Başlangıcı

  İçeriği Görüntüle

Tetsu arkadaşıyla vedalaştıktan sonra yükünü alarak dükkandan çıktı ardından dükkana veda edercesine bakıp dükkanı kapattı. Yükünü tam omzuna atacağı sıra asker “Yükünü istersen bana ver ata yükleyeyim” dedi.

Tetsu “Bu doğru mu ki? Siz bana sadece rehber olmak için eşlik etmiyor musunuz?”

Asker “Senin yük taşıyıp taşımamanla ilgili herhangi bir kural yok zaten koşacaksın bir de yük taşımana gerek yok.”

Tetsu teşekkür edip yükü asker ile askerin atına yüklediler sonra asker “Ne aldın yanına böyle” diye sordu.

Tetsu “Yolda uyumak için yer yatağı ve yiyecek.”

Asker (Şaşkın bir şekilde) “Yerde mi uyuyacaksın?”

Tetsu “Evet daha önce de bazı malzemeler almak için uzun yolculuklara çıktım ve o yolculuklarda da yerde uyuyordum, alışkınım yani. Ayrıca bir kasaba bulup handa kalarak vakit kaybetmek istemiyorum.”

Asker “Gerçekten koşmayı düşünüyor musun sen? Niye bu kadar şartları zorluyorsun ki?”

Tetsu “Eğer ona kavuşmak için ufacık bir ihtimalim bile varsa ben o ihtimalin peşinden gitmeye hazırım.”

Asker “Başta böyle söylesen bile ileride cesaretin kırılacak bence. Böyle ilk başlarda cesur olup sonradan vazgeçen çok insan gördüm.”

Tetsu hiçbir şey demedi sadece yola doğru bakıp içinden “Sana geliyorum Kana” dedi ve gülümsedi. Çırağında da dediği gibi o dışarıdan denilenlere kulak asmıyordu. Kendisine olan inancı sürdüğü sürece kim ne derse desin onu vazgeçiremezdi. Tamamen hazırdı ve Kana’ya ulaşmak için, imkansızı aşmak için, sonsuzluğu bitirmek için koşmaya başladı.

Tetsu askerlerin rehberi eşliğinde yola koyulmuştu. Uzun bir süre çalışmadığı için gayet dinlenmişti ve ilk gününde verdiği enerjiden olabildiğince hızlı koşuyordu. Kış zamanında oldukları için ne çok fazla su içme ihtiyacı oluyordu ne de çok fazla sıcaklıyordu. Bunlardan dolayı kış mevsiminin denk gelmesine seviniyordu ama yollar kötü durumdaydı. Ara ara yağan yağmur veya kar bazı yerleri neredeyse bataklığa çevirmişti, bazı yerler ise soğuktan buz tutmuştu ve zemini kaygandı. Yollar ne kadar kötü durumda olursa olsun yapabileceği tek şey koşmak olduğu için sadece koşmaya odaklanmaya çalışıyordu. Askerler kendi arasında konuşuyor bazen Tetsu’ya da bir şeyler soruyorlardı ama Tetsu kendisini yormamak için kısa cevaplar vererek başından savıyordu. Tetsu için önemli olan tek bir şey vardı ve onun haricindeki diğer şeyler Tetsu’yu ilgilendirmiyordu. Akşama kadar süren bu koşu serüveni akşam yemeğinde son bulmuştu. Akşam yemeğinde askerlerle birlikte dükkandan aldığı yiyecekleri yedi. Yemekten sonra askerlerden birisi civar kasabalardan yer yatağı almak için ayrıldı, diğer asker ve Tetsu ateşi devam ettirmek için odun toplamaya başladılar. Tetsu’nun yorgunluğu yeni yeni belli olmaya başlıyordu ve yatmak istiyordu. Odun toplama işini halledince hemen yatağını kurup yattı. Dışarıda yolculuk yapmaya alışıktı ama ilk defa bu kadar soğukta yolculuk yapıyordu. Soğuktan etkilenmemek için iyice kıvrılmıştı ama hala soğuğu hissediyordu. Soğuktan dolayı uyuyamayacağını düşünüyordu ama günün verdiği yorgunlukla çok sürmeden uykuya dalmıştı.

Sabah askerin dürtüklemesiyle Tetsu uyanmaya başladı. Askerler kahvaltı için bir şeyler hazırlarken bir yandan da Tetsu’ya “Kardeş uyan artık, eğer cidden koşmayı düşünüyorsan geç kalacaksın” diyordu. Diğer askerde “Bu da iyi uykucuymuş” diyerek gülüyordu. Tetsu uyanıp etrafına baktı ve çoktan günün başladığını fark etti. Bir anda endişeli bir ses tonuyla “Nasıl bu kadar uyuyabildim?” dedi.

Asker “Sabah birkaç kez uyandırmaya çalıştık ama kalkmayınca kahvaltı falan hazırlayana kadar dokunmayalım dedik.”

Tetsu “Normalde bu saate kadar uyumam ben, çok geç kaldım”

Asker “Bu saatte uyanman normal çünkü dün sürekli koştun. Kahvaltını yap sonra yine yola koyulursun merak etme.”

Askerin dediklerinde ne kadar haklılık payı olsa da Tetsu kendisine kızmadan duramıyordu. Bir an önce yola koyulmak için yatağından kalkmaya çalıştı ama bir anda dondu kaldı. Bacaklarının her bir yeri acı içerisindeydi ve kımıldattığı an direkt olarak acıyordu. Daha yolun başındaydı ama şimdiden acılar içerisindeydi. Korku ve endişe içerisindeydi. Yavaş yavaş bütün benliğini sarmaya başladı ama bir an da kafasını sallayıp bu düşüncelerden kurtuldu. Bacaklarını çok zorlamadan yavaş yavaş toplamaya başladı sonrasında kahvaltıya geçip bir şeyler atıştırdı. Yediği şeyler ağırlık yapar diye yemeğin hemen üzerine koşmadı onun yerine bacaklarına masaj yapmaya çalıştı. Aradan biraz zaman geçince ısınma hareketleri yapıp bacağını iyice gevşetti ve koşmaya başladı. Dünkü gibi hızlı koşmuyordu hatta yürümekten biraz hızlı gidiyordu. Hem dünkü ağrılardan dolayı hem de daha da bacağı kötüleşmemesi için yavaş koşmayı tercih etmişti, bünyesi alıştıkça koşunun temposunu arttırmayı daha doğru buldu.

Öğleden sonra Tetsu acıkmaya başlamıştı ama yanına aldığı yiyecekleri askerlerle paylaştığı için bitmişti. Askerlere seslenerek “Buralarda yemek alabileceğimiz bir yer var mı?” dedi.

Asker “Yemek işini dert etme ikimiz ara ara değişerek yemek alıp geleceğiz. Hala yaptığın işi akıl karı bulmasakta çabanı takdir ediyoruz. O yüzden zaman kaybedeceğin bir şey yapmana gerek yok.”

Tetsu (Gülümseyerek) “Teşekkür ederim”

Tetsu koşuyor, askerler yemek ve odun toplama işini hallediyordu ve günler bu şekilde rutin bir hal almışken bir şeyler değişmeye başladı. Tetsu’nun hikayesi ağızdan ağıza her yere dolanmaya başlamıştı. Tetsu’nun koştuğu yola civar yerleşkelerden insanlar gelip Tetsu’yu izliyordu. Kimisi dalga geçip eğleniyordu kimisi bu hikâyeden etkilenmiş olacak ki heyecan dolu gözlerle bakıyordu kimisi yardım etmek için yiyecek veya yakacak odun getiriyordu ve bazı çocuklarda Tetsu ile bir yere kadar koşup, eğlenip geri dönüyordu. Tetsu kendisi ile dalga geçenleri göz ardı edip kendisini destekleyenlere nazikçe teşekkür ediyordu. Bu desteklemeler Tetsu’ya biraz da olsa güç veriyordu. Günler geçtikçe vücudu bu duruma daha fazla alışıyordu veya Tetsu öyle sanıyordu.

Bölüm 9: Karanlıktaki Ses

  İçeriği Görüntüle

Tetsu koşmaya başlayalı 12 gün olmuştu. Hava yağmurluydu ve yerler bataklık gibiydi. Çamura bata çıka koşmaktan üstü başı hep çamur olmuştu. Çamurdan dolayı mı, terlemesinden dolayı mı veya yanında ki atlardan dolayı mı bilmiyordu ama iğrenç bir koku vardı ve bu koku sanki genzini deliyordu, zaten günlerin yorgunluğu varken hem çamurda koşmak hem de bu iğrenç koku onu fiziksel ve zihinsel anlamda iyice yıpratıyordu. Artık çıldırıyordu ve yol gözünde giderek büyümeye başlamıştı sanki ne kadar koşarsa koşsun sürekli geriye gidiyordu. Koşarken bir yerden sonra dengesini kaybetti ve yere düşüp çamurun içine battı. Kalkmaya çalıştı ama kendisinde zerre kadar güç hissetmiyordu, battığı çamur taş kesilmiş gibi onu içine hapsediyordu, yağmur damlaları sanki çeliktenmişçesine vücuduna çarpıp canını yakıyordu ve o iğrenç koku… Nereden geldiğini bilmediği o iğrenç koku düzensiz ve sık nefes alıp vermesi yüzünden sanki midesine doluyordu. Midesinde hissettiği o koku yüzünden dayanamayıp kustu. Son bir güçle başını kaldırıp yola doğru baktı ve yol gittikçe uzuyordu. Askerlerin atından indiğini fark etti ama onları duyamıyordu. Etraf yavaş yavaş kararmaya başlamıştı ve bir anda karanlıktan bir ses duydu. Bu ses oldukça ürperticiydi sadece duymakla bile tüyleri diken diken olmuştu. Sanki yakınında bir canavar varmışta Tetsu’yu öldürmek istiyormuş gibiydi. Tetsu sesin geldiği yere doğru bakmaya çalıştı ve ilginç bir şeyle karşılaştı. Karanlığın içinde sanki daha karanlık bir şey vardı ve ona doğru bakıp gülümsüyormuş gibiydi. Ses tekrar Tetsu’ya seslendi.

Karanlıktaki ses “Ne için koşuyorsun?”

Tetsu “Ne için mi koşuyorum?”

Karanlıktaki ses “Evet, bu kadar acı çekmen zorlanman ne için?”

Tetsu “Sevgiliye ulaşmak için.”

Karanlıktaki ses “Senin ulaşmak için bu kadar çabaladığın sevgili senin için ne yapıyor?”

Tetsu “Ona ulaşmamı bekliyor.”

Karanlıktaki ses “Sen bu kadar acı çekerken onun sadece beklemesi adil mi? Neden sadece sen zorluklara katlanmalısın?”

Tetsu “Eminim ki onun içinde zordur, elinden hiçbir şey gelmeden beklemek.”

Karanlıktaki ses “Daha seni bekleyip beklemediğini bile bilmiyorsun, böyle konuşmak sence mantıklı mı?”

Tetsu “Evet bilmiyorum ama-”

Karanlıktaki ses “Hissediyorum demeyeceksin değil mi? Bu his sadece senin umut bağlamak istediğin bir hayal, gerçeklerden uzak bir yanılsama.”

Tetsu “Belki de öyledir ama varmadan asla bilemem.”

Karanlıktaki ses “Aslında biliyorsun.”

Tetsu “Nasıl yani?”

Karanlıktaki ses sanki avının bir açığını bulan bir yırtıcıymış gibi dişlerini avının üstüne geçiriyordu. Giderek daha karanlık ve ürkütücü oluyordu.

Karanlıktaki ses “Onunla en son konuştuğun anı unuttun mu?”

Tetsu “Tartışmıştık.”

Karanlıktaki ses “Onu üzmüştün ve ağlayarak yanından ayrıldı.”

Tetsu “Evet onu çok üzdüm.”

Karanlıktaki ses “Onu bu kadar üzmüşken hala seni sevdiğini ve beklediğini mi düşünüyorsun? Aksine senden nefret ediyordur.”

Tetsu “Gerçekten de benden nefret mi ediyordur.”

Karanlıktaki ses “Niye etmesin ki, seni sevdiğini söyledi ama sen onun kalbini kırdın ve ağlattın.”

Tetsu “Ben ondan özür dilemek ve onu sevdiğimi söylemek zorundayım.”

Karanlıktaki ses “Peki ne değişecek?”

Tetsu “Beni affedebilir, tekrardan birbirimizi sevebiliriz.”

Karanlıktaki ses “Ona ulaşabileceğine inanıyor musun?”

Tetsu “Koştuğum sürece bir umut olacak ama koşmazsam direkt kaybedeceğim.”

Karanlıktaki ses “Koşarsan da umut yok.”

Tetsu “Neden?”

Karanlıktaki ses “Bir düşün, neredeyse sürenin yarısına geldin ama daha yolun yarısına bile çok uzaktasın. Burada sence bir umut var mı?”

Tetsu “O zaman daha fazla koşmalıyım.”

Karanlıktaki ses “Şimdi bile aşırı zorlanıyorsun daha fazla zorlarsan öleceksin.”

Tetsu “Bu yola çıkmadan önce zaten ölmeyi göze almıştım.”

Karanlıktaki ses “O zaman ölüme yakından tanık olmamıştın ama şimdi yavaş yavaş ölüme doğru koşuyorsun.”

Tetsu “Ölüme doğru mu koşuyorum?”

Karanlıktaki ses “Evet, sen sevgiliye koşuyorum diye kendini kandırıyorsun sadece. Şu haline bir bak kir pas içindesin ve daha yerden bile kalkamıyorsun. O kadar düzensiz nefes alıyorsun ki nefesin sana yetmiyor. Şimdi bile ölmek üzeresin ve sen daha fazlasını koşmaktan bahsediyorsun. Gerçekten buna inanıyor musun?”

Tetsu “Sonuna kadar gitmeden asla bilemem.”

Karanlıktaki ses “Bu çaban boşa, sana öleceksin diyorum ölmesen bile gittiğinde seni bekleyen bir sevgili olmayacak.”

Tetsu “Hayır hissediyorum beni bekliyor.”

Karanlıktaki ses “Sadece aptallık yapıyorsun ve bu senin ölümüne yol açacak.”

Bölüm 10: Son Güç

  İçeriği Görüntüle

Askerler Tetsu’yu kaldırıp sırtını ağaca yasladılar ve ayıltmaya çalıştılar. Tetsu’nun dünyası şu an tamamen karanlıklar içerisindeydi ama bir anda küçücük bir ışık gördü. Bu ışık tamamen bulutlarla kapalı bir havada güneşin çok az bir yerden geçmesi gibiydi. Bir ulak gelmişti ve elindeki kâğıdı Tetsu’ya verirken “Bu prenses Kana tarafından size gönderildi” dedi. Tetsu yavaşça kâğıdı eline aldı ve içine baktı. Kâğıtta sadece bir dörtlük yazıyordu ve Tetsu okumaya başladı.

“Kar eriyip, çiçekler açtığında,

Bekleyeceğim dünyanın öbür ucunda,

Kiraz çiçeklerinin altında,

Şimdiden sonsuza.”

-Kana

Tetsu gülümsemeye başladı ve etrafına bakındı, karanlık gözükmüyordu ama içinden ona “Görüyor musun bunu? Beni beklediğini biliyordum ve benim aklımı artık daha fazla çelemeyeceksin” dedi. Öncesinden daha kararlı bir ifadesi vardı. Solukları düzelmeye başlamıştı ve sanki eskisi gibi yorgun hissetmiyordu. Ulaktan kâğıt ve kalem istedi. Kana’ya bir cevap vermesi lazımdı ve şu dörtlüğü yazdı;

“Bedenimde derman olmasa da,

Azıcık güç var ruhumda.

Sana ulaşmak sonsuzluktan geçiyorsa,

O son gücümle yine koşacağım sana.”

-Tetsu

Tetsu tekrar ayağa kalkıp koşmaya başladı. Artık onu ne yağmur ne çamur ne de başka bir şey engelleyebilirdi. Bu zamana kadar koştuğundan daha fazla koşması gerekiyordu bunun için daha az uyuyordu ve olabildiğince az yiyordu çünkü midesi doluyken koşmak onu sadece yavaşlatacaktı. Tetsu her ne kadar bunları yapsada fark etmediği bir şey vardı ve o şey gün geçtikçe daha yavaş koştuğuydu. Askerlerde bunu fark etmişti o yüzden yüzlerinde hüzünlü ve acıklı bir ifade vardı. Tetsu’yu dinlenmesi için birkaç kez ikna etmeye çalışmışlardı ama nafile bir çabaydı.

Tetsu’nun günleri böylece geçmişti ve sonunda bahar gelmişti. Havalar artık biraz daha iyiydi ve daha rahat koşuyordu ama son gün gelmişti. Tetsu yolun büyük bir kısmını koşmuştu, belki de kimsenin yapamayacağı bir şeyi yapmıştı ama maalesef tamamen bitiremedi. Askerler bu duruma üzülüyorlardı hatta bir tanesi hafiften ağlamaya başlamıştı. Herkes bir mucize bekliyordu, herkes Tetsu’ya umut bağlamıştı, herkes aşkın gücüne inanmak istiyordu ama artık ne bir mucize ne de bir umut kalmıştı ortada. Hayal dünyasında yaşarken bir anda gerçekler acımasızca ortaya çıkmıştı ve herkesi rüyasından uyandırmıştı. Askerler birbirlerini onaylarcasına bir bakış attılar ve bir tanesi artık Tetsu’yu durdurmak için atından indi çünkü kalan yol atla bile yarım günde bitmezdi. Askerlerden biri Tetsu’ya yanaştı ve “Tetsu zaman bitti ve kalan yolu atla bile zamanında tamamlayamazsın.” Tetsu askeri hiç duymamış gibi koşmaya devam etti.

Asker bu sefer bağırarak tekrardan Tetsu’ya seslendi “Artık bitti Tetsu, lütfen dur. Daha fazla kendini yıpratma.”

Tetsu (Zor duyulan bir sesle) “Sevgiliye ulaşana kadar hiçbir şey bitmeyecek.”

Asker “Bizimle gel kral ile konuşuruz belki de bu çabandan ötürü kabul edebilir seni.”

Tetsu “Sevgiliye ulaşmadan durmayacağım.”

Asker konuşmanın faydasız olduğunu anlamıştı. Öylece Tetsu’nun ardından bakıyordu. Bir şeyler yapmak istiyordu ama yapamıyordu. Geriye tek bir seçenek kalmıştı o da bu yolda Tetsu’yu sonuna kadar desteklemekti. Tekrardan atına bindi ve Tetsu’nun yanına geldi. Bu bitmek bilmeyen koşu serüvenine devam ettiler.

Bölüm 11: Biten Süre ama Bitmek Bilmeyen Kavuşma Arzusu

  İçeriği Görüntüle

Bahar geldiğinden beri 3 gün geçmişti, Tetsu o kadar yavaş koşuyordu ki biraz hızlı yürüyen birisi Tetsu’yu geçebilirdi. Tetsu artık uyumuyordu bu yüzden ara sıra bayılıyordu ve askerler onu düzgünce yatırıyordu sonra kendine gelince tekrar koşmaya başlıyordu. Askerlerin arada eline verdiği şeyler dışında oturup yemek bile yemiyordu. Ne tek bir kelime ediyordu ne de herhangi bir şeye tepki veriyordu. Gözünde hayatta değilmiş gibi bir ibare vardı sanki koşmaktan başka hiçbir şey yapamayan bir canlı gibiydi. Askerlerde Tetsu’nun bu haline perişan oluyorlardı. Küçükte olsa bir umut beklerken yolun karşısından yanında fazladan bir atla ulak gözüktü. Ulak askerlerle bir şeyler konuştu sonrasında askerlerden birisi sevinçli bir ifadeyle Tetsu’nun yanına geldi.

Asker “Tetsu artık koşmana gerek yok, kral seni kabul etmiş ve ata binip hemen huzuruna çıkmanı bekliyormuş.” Askerin bu sözü boşlukta kaldı çünkü Tetsu’nun bilinci kapalıydı ve sadece koşuyordu. Asker bu sefer kolundan tutup Tetsu’yu sarsarak “Tetsu dur artık! Kendine gel!” dedi lakin Tetsu askerin elini ittirerek koşmaya devam etti. Asker ne yapacağına şaşırmıştı birkaç kez daha Tetsu’yu zorla durdurmaya çalıştı ama Tetsu onu ittirerek koşmaya devam etti. Bir yerden sonra asker vazgeçmişti, diğerlerinin yanına dönüp ulaktan atı aldı ve geri dönmesini söyledi. Tetsu’nun durumunu diğer askere anlattı ve kendi aralarında bir konuşma döndü;

Asker “Hiçbir şekilde duymadı beni ve tutmaya çalıştığımda da beni ittirerek devam etti.”

Diğer asker “Keşke ona bir şekilde yardım edebilseydik.”

Asker “Aslında bir şey yapabiliriz.”

Diğer asker “Ne yapabiliriz ki?”

Asker “Bayıldığı sıra Tetsu’yu ata bindiririz ve ayılana kadar gidebildiğimiz kadar gideriz.”

Diğer asker “Evet mantıklı ama…”

Asker “Ama ne?”

Diğer asker “Bilemiyorum ama sanki bunu yapmak doğru değilmiş gibi geliyor.”

Asker “Doğru veya yanlış kimin umurunda bu gidişle Tetsu ölecek o zaman daha mı iyi olacak?”

Diğer asker bir süre sessiz kaldı ve düşünmeye başladı. Onlar için de bu zor bir durumdu ama bir karar verilmesi gerekiyordu ve sonunda kararlı bir şekilde arkadaşına bakıp “Dediğini yapmayacağız” dedi.

Asker şaşırmıştı ve “Neden?” diyebildi.

Diğer asker “Bu başından beri Tetsu’nun hikayesiydi ve bizim buna karışmaya hakkımız yok. Eğer ölecekse de kendi verdiği kararla ölecek.”

Askerler bir süre daha böyle tartıştı ikisi de Tetsu için iyi olanı yapmak istiyordu ama ne yapmaları gerektiği konusunda kafaları karışmıştı. Tetsu’nun şu anki hali onların içlerini acıtıyordu ve ellerinden bir şey gelmemesi bu acıyı arttırmaktan başka bir işe yaramıyordu. En sonunda Tetsu’nun kararına saygı göstermeye karar verdiler. Sonuçta bu Tetsu’nun hikayesiydi ve onlar bu hikâyede sadece yan karakterlerdi. Yan karakterlerin görevi ise ana karakteri ne olursa olsun sonuna kadar desteklemekti. Her şey her zamanki gibi devam ediyordu. Tetsu koşuyor, bayılıyor, ayılıyor ve azıcık bir şey yiyip tekrar koşuyordu. Günler gene bu şekilde birbirini kovalamaya başladı.

Bölüm 11: Mutlu ve Hüzünlü Son

  İçeriği Görüntüle

Bahar geleli 7 gün olmuştu ve Tetsu neredeyse yolu bitirmek üzereydi. Askerler yol bittiği için ve kralın hali hazırda Tetsu’yu kabul etmesinden dolayı seviniyorlardı. Saraya çok az bir yol kalmışken Tetsu bir anda saraya giden yoldan ayrılıp başka bir yola döndü. Askerler şaşkın bir şekilde Tetsu’ya seslendiler “Hey Tetsu!  Nereye gidiyorsun? Saraya giden yol buradan.” Tetsu askerleri duymuyordu ve girdiği yoldan koşmaya devam ediyordu. Kaybolmuş gibi bir hali yoktu aksine oraya gitmesi gerektiğini biliyordu. Gece vakti karanlıkta dolanırken bir anda ay ışığını görmüş ve ona yönelmiş gibiydi. Işığı gördükten sonra hiçbir rehbere veya başka bir şeye gerek yoktu tek yapması gereken ona ulaşmaktı. Tetsu ışığı takip etti, etti ve en sonunda aya ulaşabildi. Sarayın biraz uzağında yerleşimin olmadığı uçuruma benzeye bir yerdi. Uçurumun sonuna doğru bir tane kiraz çiçeği vardı, civarda bir başına kalmış bu çiçek baharın gelmesiyle yeni yeni açmaya pembeleşmeye başlamıştı. Kiraz çiçeğinin altında Kana ve kral vardı. Kral üzüntülü ve ağlamaklı bir haldeydi çünkü Kana perişan bir haldeydi, yüzü solmuş, gözlerinin altı morarmıştı. Muhtemelen bir şey yiyip içmemişti çünkü dudakları kuruluktan çatlamıştı ve bir deri bir kemik kalmıştı. Tetsu’nun ona koşarken kendisinin elinden bir şey gelmemesi ona vicdan azabı çektirmişti ve bu yüzden muhtemelen ne uyumuş ne de başka bir şey yapabilmiş.

Tetsu’nun geldiğini fark ettiğinde Kana sanki bir anda hayata dönmüş gibi kafasını kaldırdı ve Tetsu’ya baktı. Tetsu’da onu fark edince bir anda hayata dönmüş gibi gözleri parladı. Uzun, çok uzun bir yolculuğun sonunda kavuşabilmişlerdi ama Tetsu derbeder olmuştu. Saçları pislikten kaskatı kesilmişti ve yağlıydı, üstü başı yırtılmıştı, her yeri çamur olmuştu. Artık doğru düzgün nefes alıp veremiyordu, bacakları ve ayakları şişmişti, ara ara düştüğü için dirseklerinde, dizlerinde ve vücudunda birçok morluklar vardı, son zamanlarda çok az yediği için zayıflamıştı ve o kadar çok yorulmuştu ki adım atması çok zordu, ayağını kaldırdığı an bacağı tir tir titriyordu ama sonunda bu azap bitmişti. Sevgiliye üç adım kadar uzaktı, sonunda kavuşmuşlardı. Birbirlerinin gözlerinin içine bakıp gülümsediler, ikisi de sanki hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyorlardı çünkü bu kavuşma bütün acıları bütün sıkıntıları unutmalarına sebep olmuştu. Tetsu biraz nefesini toplayarak adım attı ve şu dörtlüğü söyledi;

“Aştım sonsuzluğu aşkın uğruna

Bedenim ruhum hepsi sana feda

Sadece bir gülüşün yeter bana

Ey sevgili koştum geldim sana”

Kana’da kalan gücüyle Tetsu’ya eşlik etti;

“Hapsolmuştum kışın soğuğuna

Dinmek bilmiyordu gönlümdeki fırtına

Her yer karanlıktı yokluğunda

Ey sevgili güneş gibi geldin dünyama”

Tetsu attığı her adımda bir dörtlük söylüyordu Kana ise hemen ona eşlik ediyordu.

Tetsu:

“Koştukça düşüyordum karanlığa

Direnmeyi bırakmıştım umutsuzca

Tek bir sözün güç verdi bana

Ey sevgili karanlığı aştım geldim sana”

Kana:

“Çaresizce bekliyordum zindanlarda

Geçmedi boğazımdan ne bir yudum su ne bir lokma

Gönlümde yara oldu çektiğin her cefa

Ey sevgili şifa gibi geldin bana

Tetsu ve Kana birbirlerine kenetlenmişlerdi ve başka bir şey görmüyorlardı. Artık tek olmuş gibilerdi, birbirlerinin aklından ne geçtiğini biliyorlardı. En son dörtlüğü aynı anda birbirlerine gülümseyerek söylediler.

Tetsu ve Kana:

“Sen vardım her nefesimde her anımda

Seni düşledim düştüğümde umutsuzluğa

Çünkü gülüşün bir ışıktı dünyama

Ey sevgili kavuşabildik sonunda”

 

Tetsu Kana’nın yanına gelmişti, nefesini artık kontrol edemiyordu ve artık gücü kalmadığı için bir anda dizlerinin üstüne düştü sonrasında da usulca kendisini Kana’nın kucağına bıraktı. Tetsu başını Kana’nın kucağına yaslamıştı, Kana’da ellerini Tetsu’nun sert yağlanmış saçlarına götürüp okşamaya başladı. O narin parmaklarıyla sanki ipek okşuyormuş gibi usulca ve sakince okşuyordu. Bir süre böyle sessizce kaldılar ve en sonunda bu sessizliği Tetsu bozdu.

Tetsu (Ara ara nefes alıp vererek) “Kana… sonunda… seni görebildim.”

Kana (Gayet yumuşak bir tonla) “Evet sonunda kavuştuk birbirimize.”

Tetsu “Benim… sana söylemek… istediğim… bir şey var.”

Kana “Seni dinliyorum.”

Tetsu “Ben… özür dilerim… o gün… kalbini kırdım.”

Kana “Önemli değil.”

Tetsu “Benden… nefret ediyor musun?”

Kana “İnsan sevdiğinden nasıl nefret edebilir ki?”

Tetsu “Beni… affetmeyeceksin diye… çok korktum.”

Kana “Korkacağın bir şey yok.”

Tetsu “Ben… aslında seni… seni seviyorum.”

Kana “Biliyorum bende seni seviyorum.”

Tetsu “Seninle… tanıştığım için… çok mutluyum.”

Kana “Bende çok mutluyum.”

Tetsu “Seni… gördüğüm içinde.”

Kana “Bende.”

Tetsu “Kana…”

Kana “Dinliyorum.

Tetsu “Ben… çok yoruldum.”

Kana “Biliyorum, istediğin kadar dinlenebilirsin.”

Tetsu “Kana…”

Kana “Evet.”

Tetsu “Bir daha… ayrılmayacağız… değil mi?”

Kana “Asla bir daha ayrılmayacağız.”

Tetsu “Kana…”

Kana “Buradayım.”

Tetsu “Ben… seni çok seviyorum.”

Kana “Bende seni çok seviyorum.”

Kana Tetsu’nun saçlarını okşarken Tetsu’nun gözleri yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. 33 gün boyunca koşmanın sonucu güzel bitmeyecekti çünkü Tetsu ölüyordu. Kana Tetsu’nun son anına kadar dayandı ve Tetsu ne derse cevaplayıp saçlarını okşamaya devam etti. En son ikisinin de sesi kesildi, Kana’nın Tetsu’nun saçını okşayan eli durdu, ikisi de artık can vermişti. Yüzlerinde mutlu bir ifade vardı ama kral ve askerler oracıkta çocuklar gibi ağlamaya başlamıştı. Uzun bir aşk hikayesinin sonuna gelmiştik, aşıklar için mutlu geri kalanlar için hüzünlüydü. Sevudetto’ya göre de Tetsu ve Kana böyle bir sonu hak etmiyordu. Neden sadece insanların mutlu olmasına izin vermiyorlardı ki? Demirci veya prenses bu mevkileri umursamadan sevgilerini kabul etselerdi, şu an çok daha mutlu bir hikaye olabilirdi. Her ne kadar pişmanlıklar olsa da geçmiş değiştirilemiyordu, Tetsu ile Kana ölmüştü ve herkesin tek umudu öbür dünyada birlikte olmalarıydı.

--SON--

 

 

3. Kısım: Değişmeyen Gerçek inşallah yakında gelecek :)

 

Yeni gördüm bunu beklentilerimin üzerinde baya güzel olmuş eline emeğine sağlık. Bunun için ne kadar zaman harcadığınızı cidden merak ediyorum ben olsam üşenirdim herhalde büyük saygı duydum 3. kısmı bekliyor olacağım :)

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

IronHeart, 6 dakika önce tarihinde yazdı:

 

Yeni gördüm bunu beklentilerimin üzerinde baya güzel olmuş eline emeğine sağlık. Bunun için ne kadar zaman harcadığınızı cidden merak ediyorum ben olsam üşenirdim herhalde büyük saygı duydum 3. kısmı bekliyor olacağım :)

Öncelikle okuduğun ve değerlendirdiğin için teşekkür ediyorum :) 

Ne kadar zaman harcadığıma gelecek olursak aslında uzun sürdü ama şöyle uzun sürdü, bir ara oturdum başına yazdım sonra uzun bir süre bir şey yazmadım sonra yazasım geldi oturdum başına tekrar yazmaya başladım :D 3. kısımda aslında baya ilerlemiştim final kısmına geldim ama staj raporu yazmam gerekti onun için ara verdim :D 

Şu da bir gerçek ara ara üşenip bırakasım geldi :teehee-crazy-rabbit-emoticon:

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 6 ay sonra...
pegasusejder, 22.10.2020 - 17:28 tarihinde yazdı:

Selamlar forumdaşlar okuyan varsa bu başlıkla daha önce FF yarışmasına katılmıştım. Normalde kötü bir son ile bitirecektim ama sonradan vazgeçmiştim ve yarım bitirmiştim hikayeyi. Hem canımın istemesi hemde bazı arkadaşların desteğiyle devamını getirme kararını aldım ve uzun bir serüvenden sonra nihayet 2. kısmı bitirdim :) Toplam 3 kısımdan oluşacak ve 3'üncü kısma yeni başladım ondan önce okumanız için 2. kısmı yükleyeceğim. Daha sonradan gelenler olabilir onun için ilk kısmı da paylaşacağım ve bir kaç kişinin düzeltmesiyle dil bilgileri düzelttim. Dil bilgisine genel mana da çok takılmadım bunun için şimdiden kusura bakmayın burada profesyonel bir yazı çıkarmayı düşünmüyorum ve vaktim de çok olmadığı için kontrol edip de düzelteyim diyemiyorum, belki ara ara tekrar okur düzeltirim. Bazı yerlerde betimlemeler veya geçişler zayıf kalmış olabilir, dediğim gibi amatörce bir deneme yapıyorum ve üstüne çok düşecek zamanım yok :) Şimdiden anlayışınız için teşekkür ederim. 

Başta beni bu işte destekleyen arkadaşlara teşekkür ediyorum.

@Lycaenidae sana da ayrı teşekkürlerimi sunuyorum, gerek dil bilgisi gerek anlatım konusunda çok yardımcı oldun sağ olasın :) 

@MikasaWithInTheFire Mika'cım FF'i okursan sevinirim son aynı son olacak maalesef :'( En azından 2. kısmı oku :)  

@yumulonely doğum günü hediyesi olarak anca elimden bu gelebildi :teehee-crazy-rabbit-emoticon:

İlk kısım özeti:

  İçeriği Görüntüle

Sevudetto: Erkek ana karakter daha önce 2 kere sevmiş ama ikisinde de reddedilmiş.

Yukaina: Kız ana karakter daha önce bir kez ilişkisi olmuş ama aldatılmış.

Fudoshi: Sevudetto'nun arkadaşı, kendisi de bir kızı seviyor ama açılamıyor.

Yoshito: Sevudetto'nun arkadaşı.

 

Sevudetto geçmişte ki bir aşk hikayesinden etkilenmiş ve aşka önem veren birisi. Bu hikaye sayesinde yolları Yukaina ile kesişir ve ikili birlikte takılmaya başlar. Aşk konusunda birbirleri ile aynı düşünüyorlardır ama Yukaina'nın kalbi kapalıdır. Sevudetto bir daha kimseyi sevmemek isterken ister istemez Yukaina tarafından bataklığa çekilir. Onu sevdiğini fark eden Sevudetto Yukaina'ya bunu söylemek ister ve bunun üzerine buluşma ayarlar. Buluşacakları sıra Yukaina trafik kazası geçirir ve hastaneye kaldırılır. Bu haberi alan Sevudetto ne yapacağını bilemez ve delicesine koşmaya başlar.

 

Kötü bir özet oldu farkındayım :D 

1. Kısım: Aşk Uğruna
 

  İçeriği Görüntüle

Bölüm 1: Eskilerden bir hikaye

  İçeriği Görüntüle

Uzun uzun zaman önce, bir krallıktaki prenses halktan bir adama âşık olmuş. Adam her ne kadar bunun imkânsız aşk olduğunu bilse de prensesi sevmeye devam etmiş. Gizli gizli buluşan prenses ve adamı görenler olmuş. Bu haber kralın kulağına gidince, kral çok kızmış ve hemen adamı huzuruna çağırmış. Kral, adamdan prensesi bırakıp gitmesini emretmiş ama adam aşklarını asla engelleyemeyeceklerini söylemiş. Kral bunu duyunca adamın aşkını kanıtlaması için kendisini bir imtihana sokmak istediğini söylemiş. Adam hemen kabul etmiş. Kral kızını ülkenin öbür ucuna götürmüş ve adama demiş ki:

Kral – “Kızımı ülkenin öbür ucuna götürdüm. Kızıma olan aşkını kanıtlamak istiyorsan yayan bir şekilde kızımın yanına gel, bahara kadar sana mühlet veriyorum. Eğer bahar geldikten sonra gelirsen veya hiç gelemezsen bir daha karşıma çıkma yoksa seni idam ettiririm. Yol boyunca seni kontrol eden adamlarım olacak. Şimdi eğer kızımı sevdiğini gerçekten sevdiğini kanıtlamak istiyorsan koşmaya başla.”

Adam prensese ulaşmak için koşmaya başlamış. Baharın gelmesine 26 gün vardı ve bu soğukta ne kadar koşabileceğini bilmiyormuş. Adam, kar, yağmur, çamur dinlemeden koşmaya devam etmiş. Vakit kaybetmemek için herhangi bir hana gitmeden direkt yolda uyuyormuş. Kralın askerleri adamın azminden etkilendiği için yemek ile vakit kaybetmesin diye yemeği alıp adama getiriyorlarmış. Aradan 12 gün geçmiş ve sadece 14 gün kalmış adam artık çıldırmanın eşiğine gelmiş ve hiç takati kalmamış. Tam her şeyden vazgeçmenin eşiğine geldiğinde adama, prensesten bir mektup gelmiş. Mektupta sadece bir dörtlük yazıyormuş.

“Kar eriyip, çiçekler açtığında,

Bekleyeceğim dünyanın öbür ucunda,

Kiraz çiçeklerinin altında,

Şimdiden sonsuza.”

Adam bu dörtlük sayesinde inancını tekrar kazanmış ve yoluna devam etmeye başlamış. Prensesin mektubuna da aynı şekilde bir dörtlük yazarak cevap vermiş.

“Bedenimde derman olmasa da,

Azıcık güç var ruhumda.

Sana ulaşmak sonsuzluktan geçiyorsa,

O son gücümle yine koşacağım sana.”

Bölüm 2: Sevginin Saf Hali

  İçeriği Görüntüle

Bu sade odanın içerisine girince tablolaştırılmış bu iki dörtlük göze çarpıyordu. Arka fon ikiye bölünmüştü, bir kısmı kiraz çiçeğinin kışınki hali ve diğer kısmı ise bahardaki haliydi. Küçükken bu iki dörtlüğü çok sevdiği için babasına bu tabloyu hazırlatmıştı. Odasında başka herhangi bir tablo, figür, poster gibi şeyler yoktu. Zaman zaman bu tabloyu atma isteği geliyordu ama bir şekilde atmaya içi el vermiyordu. Bu iki dörtlük yüzünden mi yoksa başka bir şeyden dolayı mı bilmiyordu ama aşka çok değer veriyordu. Kendisi ne kadar aşka değer verse de onun aşkına karşılık verebilecek birini henüz bulamamıştı. Daha önce iki kişiyi sevmişti ama ikisi de onu reddetmişti. Bu devirde yaşanan aşkları hiç sevmiyordu. Kendi kendisine sürekli söylediği bir şey vardı.

“Ben bu çağın insanı değilim.”

Yeni bir gün başlar ve okula gitmek için Sevudetto yataktan kalkar. Yataktan kalkar kalkmaz gözüne tablo çarpar. Bir yandan hazırlanırken bir yandan da düşüncelere dalar.

Sevudetto – Bu şiiri küçükken çok sevsem de büyüyünce aslında gerçek hayatta böyle bir şey olmadığını anladığım için bu şiire karşı ilgimi kaybetmeye başladım. Her ne kadar ilgimi kaybetsem de içimden bir türlü bu tabloyu çöpe atma isteği gelmedi. Geçmiş çağlarda böyle aşklar olabilir ama günümüzde kimse aşkı önemsemiyor. Hatta birine ne kadar âşık olursan o kişi senden o kadar nefret ediyor. Günümüzde cinsellik aşktan daha üst konumda maalesef. Benim için cinsellik hiçbir zaman ön planda olmadı. İnsanlar garip bir şekilde hiçbir kızla çıkmamamı anormal buldular. Onlara göre her önüne çıkan kişiyle sevgili olmak sana deneyim kazandırıyor ama ben böyle saçma bir deneyim istemiyorum. İnsanlara eşya muamelesi yaparcasına, sırf deneyim kazanmak için sevgili olmak karşı tarafa saygısızlıktır. Ben karşımdakini sırf deneyim kazanmak uğruna boş hayallere sokup daha sonrasında onu yüzüstü bırakacak kadar kötü birisi değilim. Bu tarz düşüncelerimi ara ara belirttiğimde bana yaşlı insan muamelesi yaptılar. Onlara göre gençliği yaşamak için sürekli sevgili yapman gerekiyor. Ne kadar sığ bir düşünce. İnsanlar bunları bile bile karşısındaki insanla çıkıyor ve ayrılınca üzülüyor. Onları gerçekten seven insanları tamamen görmezden geliyorlar. Evet bunun için sürekli diyorum ki;

“Karşındakine sevdan deryalara dolup taşsın ama o istemedikten sonra bir damlasını bile ulaştıramıyorsun.”

Her zamanki gibi düşüncelerine dalarken bir yandan da okul yoluna koyulmuştu. Okulu kaldığı şehrin dışında bir yerdi, önce tren ile okuluna gidecek otobüsün durağına gidiyordu, sonra otobüse binip okula yakın bir yerde iniyordu ve okula kadar yürüyordu. Okul yolu uzun olduğu için yoldayken ya bir şeyler okur ya müzik dinler ya da düşüncelerinin arasına dalardı.

Okula doğru yürürken arkasından arkadaşının sesini duydu.

Fudoshi – “Sevo, naber?”

Sevudetto – “İyidir sen nasılsın?”

Fudoshi – “Ben de iyiyim, karşılaştığımız iyi oldu okula kadar canım sıkılmaz artık.”

Sevudetto – “Aynen, konuşacak birileri iyi oluyor okula giderken.”

Fudoshi Sevudetto’nun üniversiteden arkadaşıydı. Aynı bölümü okuyorlardı ve hemen hemen aynı şeylerle ilgileniyorlardı. Zevkleri de birbirleri ile uyumlu olunca birbirleriyle çok yakın iki arkadaş oldular. Sevudetto’nun Fudoshi’de sevdiği bir diğer özellik ise aşk konusunda da neredeyse aynı şeyleri düşünmeleriydi. Fudoshi’de bir kızı seviyordu ama hala kıza sevdiğini söylememişti. Bu konuda Fudoshi’ye biraz kızıyordu çünkü Sevudetto’ya göre birini seviyorsan söylemeliydin.

Sevudetto ve Fudoshi birlikte okula yürürler ve derse girerler. Derse ara verildiği bir vakit Sevudetto öndeki kızların konuşmalarına misafir olur.

Kız 1 – “Hey sizlere bir şey soracağım. İlk öpüşmeniz ne zamandı?”

Kız 2 – “Niye birdenbire böyle utandırıcı bir şey sordun ki? Biraz utanıyorum ama ilk öpüşmem…”

Sevudetto – Madem sizin için bu kadar utanç verici bir şeydi neden en başında böyle bir şeyi yaptınız ki? Hala cinselliğin sadece bedensel bir ihtiyaç olduğunu anlamıyorlar, birisine karşı cinsel bir istek hissettikleri zaman ona âşık olduklarını düşünüyorlar. Belli bir süre sonra cinsel ihtiyaçlarını karşıladıkları için bir yerden sonra birbirlerine katlanamayıp ayrılıyorlar. Hiç akıllarına ruhun ihtiyacı olan sevgi gelmiyor. Karşındakine her şeyden önce seviyor muyum diye bakmalısın. Eğer…

Fudoshi – “Gene öyle derin derin ne düşünüyorsun?” (Hafifçe gülümser) “Çabuk yaşlanacaksın bak.”

Sevudetto – “Çağımızın problemlerini birisi de düşünmeli öyle değil mi?”

Fudoshi – “Sen de olmasan bizi düşünecek hiç kimse olmayacak”

İkisi birlikte gülmeye başlar.

Dersleri bitip eve döneceği sıra mesaj gelir. Gönderen ortaokuldan bir arkadaşı Yoshito’dur. Liseyi beraber okumalarına rağmen farklı bölümler istedikleri için üniversiteleri ayrıydı. Onun için genelde ikisinin de programına uygun bir şekilde ders çıkışlarında sabit bir kafeye gidip muhabbet ederlerdi. Yoshito da attığı mesajda gene aynı kafede buluşmak istediğini söylüyordu. Sevudetto ise buluşmak istediğini söyleyen bir mesaj yazıp kafeye doğru yola koyuldu.

Kafeye vardığında Yoshito çoktan gelmişti.

Sevudetto – “Selam Yoshito”

Yoshito – “Selam, okul nasıldı?”

Sevudetto – “Her zamanki gibi derslere gir, not al ve dersten çık.”

Yoshito – “Sınavlarda yaklaşıyor değil mi?”

Sevudetto – (Biraz iç çekerek) “Maalesef ve daha hiç çalışmadım”

Yoshito – “Hiç ortalamanı yükseltmeyi falan düşünmüyor musun? Hep ucu ucuna geçiyorsun doğru düzgün çalışsan gayet yüksek notlar alabilirsin.”

Sevudetto – “Ortalama hiç ilgimi çekmiyor ve ders çalışmaya üşeniyorum.”

Yoshito – (Gülümser) “İnsanda biraz enerji olur, seninle buluşunca benim de enerjimi çekiyorsun.”

Sevudetto – (Gülümser) “Hiç enerjim olmadığı için kusura bakma.”

 

Bölüm 3: Kaderin İpliği

  İçeriği Görüntüle

Hava kararmaya başlayınca ikisi de evlerine gitmek üzere ayrıldılar. Sevudetto eve yürürken yolda bir tane çanta görür ve içerisinden bir tane fotoğraf hafifçe dışarı çıkmıştır. Çantayı yerden alırken fotoğraf yere düşer ve fotoğrafı görür. Fotoğrafta kiraz çiçeklerinin altında duran bir kız vardır. Arkasını çevirdiğinde ise şaşırır çünkü odasında bulunan şiirin aynısı yazılıdır. İçten içe böyle bir şeyi benden başkası da mı görmüş diye geçirir ve çantanın içinde bulduğu adrese doğru yürümeye başlar. Eve vardığında zile basar ve kapıya fotoğraftaki kızın çıktığını görür. Uzun, düz, kestane rengi saçları ve hafif yeşili andıran gözleri vardı, boyu normal kızlardan biraz daha uzundu, buğday tenli ve hafif iriydi, bu irilik ona çok yakışıyordu. Söyleyecek başka bir şey bulamıyordu, tek kelimeyle güzeldi. Sanki güzelliğin tanımını onunla yapmışlar gibiydi. Böyle şaşırıp bakınca, ilk konuşan kız oldu.

Kız – “Buyurun neye bakmıştınız?”

Sevudetto – “Çantanızı düşürmüşsünüz, onu getirdim.”

Kız – “Kusura bakmayın, bugün çok dalgınım kocaman çantayı düşürdüğümü bile fark etmemişim.”

Sevudetto – “Yok, yok önemli değil. Daha sonra içerisinden bir şey çalınmış mı diye kontrol edersiniz. Bulduğumda ağzı açıktı çünkü.”

Kız – “Gerçekten çok teşekkür ederim, beni kurtardınız. Bu arada çantanın içine bakarken fotoğrafımı gördünüz mü?”

Sevudetto – “Evet, kusura bakma çantayı alırken içinden düştü ve yanlışlıkla gördüm.”

Kız – (Yüzü hafifçe kızarır) “Çok utandım, bundan sonra kesinlikle resmi yanımda taşımayacağım. Bir daha böyle bir olay yaşamak istemiyorum.”

Sevudetto – “Arkasında bir şiir yazıyordu, bu şiir ile karşılaşmak epey nadirdir. Nereden buldunuz acaba?”

Kız – “Ah, o şiiri biliyor musunuz? Küçükken annem bunun hikayesini anlatırdı, o kadar çok etkilenmiştim ki bahçemize kiraz ağacı diktirdim. Fotoğraftaki kiraz ağacı da o işte. Peki bu şiirin hikayesini biliyor musun?”

Sevudetto – “Evet, aşkı için koşan bir adam ve onu sonsuza kadar bekleyecek olan bir prensesi anlatıyor ama sonunda ne olduğu bilinmiyor.”

Kız – (Heyecanlı bir şekilde) “Bence sonunun olmaması daha iyi. Çünkü eğer sonu kötü bitseydi bunu değiştiremezdik ama şimdi istediğimiz gibi düşünebilir ve bitirebiliriz. Ben sonunda hep kavuştuklarını ve mutlu yaşadıklarını düşünüyorum. Peki sen nasıl düşünüyorsun”

Sevudetto – “Muhtemelen adam yorgunluktan dolayı bir yerden sonra ölmüştür. Prenses de ona duyduğu sevgiden dolayı intihar etmiş olabilir. Belki de öbür dünyada birlikte olmuşlardır.”

Kız – (Dik dik bakar) “Olaya çok karamsar bakmıyor musun? Neden böyle bir kötü son düşünüyorsun ki?”

Sevudetto – “Sadece gerçekçi bakıyorum.”

Kız – “İlginç bir insansın bu arada adın ne?”

Sevudetto – “Sevudetto, senin?”

Yukaina – “Yukaina, tekrar karşılaşırsak görüşürüz.”  (Gülümser)

Sevudetto – “Tabii, görüşürüz.” (İç çekerek) Neden böyle bir şey dedin ki? Birbirimizi tekrar görsek bile muhtemelen tanımayacağız. Neyse bari eve döneyim.

 

İki üç gün sonra Sevudetto ve Yoshito dışarıda buluşup, takılmaya başlarlar.

Yoshito – “Bu arada birisiyle çıkmaya başladım.”

Sevudetto – “Öyle mi? Hayırlı olsun.”

Yoshito – “Bir ara seni de tanıştırırım.”

Sevudetto – “Öyle bir şey istemeyeceğimi biliyorsun, zaten hayatıma yeni bir insan katmak gibi bir amacım yok. Baş başa takılın işte beni bu tarz şeylere bulaştırma.”

Yoshito – “Öyle demesene, yoksa kıskandın mı?” (Muzipçe gülmeye başlar.)

Sevudetto – “Kıskanacağım bir şey yok ortada, sadece böyle şeyleri sevmem, sen de biliyorsun bunu.”

Yoshito – “Merak etme sana da bir tane ayarlarız. Buluşmaya sevgilim de arkadaşını getirir ve arkadaşıyla konuşur kaynaşırsın. Hem belki de çıkmaya başlarsınız, belli mi olur?”

Sevudetto – (Hafifçe kızar) “Kim sana böyle bir vazife verdi ki? Böyle bir şey istemiyorum ben. Birisiyle çıkmak isteseydim tamamen kendim tanışmak, onunla konuşurken onu yavaş yavaş sevmeye başlamak sonra da tamamen âşık olup sevgili olmak isterdim.”

Yoshito – “Odun gibi gözüksende aslında romantik birisisin, değil mi?” (Gülmeye başlar)

Sevudetto – “Aynen, aynen aslında çok romantik biriyim ama bunu gören yok maalesef.” (Kendisi de gülmeye başlar)

Aralarında konuşurken Sevudetto arkadan bir ses duyar.

Yukaina – “Hey, Sevudetto buradayım.” (Sevudetto’ya doğru yürür)

Sevudetto – “Sen geçen ki kızsın, baktın mı çantana, bir şey çalınmış mı?”

Yukaina – “Evet, maalesef cüzdanımı boşaltıp yola fırlatmışlar muhtemelen.”

Sevudetto – “Öyle mi, üzüldüm senin adına çok değerli bir şey var mıydı?”

Yukaina – “Sadece biraz nakit vardı merak etme.” (Yoshito’ya doğru bakar) “Bu arada ben Yukaina, memnun oldum.”

Yoshito – “Ben de Yoshito, memnun oldum.” (Sırıtarak Sevudetto’ya bakar) “Neyse benim işim vardı, görüşürüz.”

Yukaina – “Daha yeni tanışmıştık, neyse o zaman görüşürüz.”

Sevudetto – “Hey, nereye gidiyorsun?”

Yoshito el sallayarak uzaklaşır. O sırada Sevudetto’nun telefonuna mesaj gelir.

“Meğer bir kız bulduğun için biriyle takılmak istemiyormuşsun baştan söylesene. Size iyi takılmalar.”

Sevudetto – (Telefonu hafifçe sıkar) “Seni var ya…”

Yukaina – “Bir şey mi oldu?”

Sevudetto – “Bir şey yok merak etme.”

Yukaina – “Bu arada boş musun?”

Sevudetto – “Yani boş sayılırım ne oldu?”

Yukaina – “Birkaç kıyafet alacağım da tek başıma olduğum için canım sıkılıyordu, bana eşlik etsene.”

Sevudetto – “Niye sana eşlik edeyim ki? Hem daha tanımadığın birinden niye böyle bir şey istiyorsun?”

Yukaina – (İç çeker) “Ne çok sorguladın, boşsun işte bana eşlik et. Hem geçenlerde tanıştık. Böyle şeylere çok takılırsan sevgilin olmaz bak.”

Sevudetto – “Merak etme hiç olmadı zaten.”

Yukaina – “Ah ne yazık, o zaman benle takıl da biraz alıştırma yapmış olursun.” (Güler)

Sevudetto – “Alıştırma yapmama gerek yok, çünkü böyle bir şey istemiyorum.”

Yukaina – “Altı üstü biraz yardım edeceksin bana, bu kadar nazlanma, hadi gel.”

Sevudetto istemeden de olsa Yukaina tarafından sürüklenerek mağazaları dolaşmaya başlar.

Yukaina – “Sence bu üzerimde nasıl durur?”

Sevudetto – “Ben göz zevki olmayan bir insanım bana hiç sorma.”

Yukaina – “Yine de bir fikrin vardır değil mi? Merak etme eğer kıskandıysan sana da bir şeyler bakarız.”

Sevudetto – “Öyle bir şey isteyen olmadı senden. Madem çok istiyorsun al bunu dene.”

Yukaina – (Güler) “Gerçekten de hiç göz zevkin yokmuş ama yine de alacağım.”

Sevudetto – (Utanır) “Beğenmediysen almak zorunda değilsin.”

Yukaina – “Beğendim, beğenmez olur muyum hiç. Neyse ben bunları gidip satın alayım sen de beni bekle sana da bir şeyler bakalım.”

Sevudetto – “İstemediğimi söyledim ya.”

Yukaina – (Gülümser) “Bana eşlik ettiğin için teşekkür ediyormuşum gibi düşün.”

Yukaina yine Sevudetto’yu sürükleyerek erkek giyim mağazasına götürür. Garip bir şekilde eğlenirken bir yandan da Sevudetto için kıyafet seçer ve Sevudetto ısrarla kabul etmemesine rağmen hediye eder. Sonrasında Yukaina çok eğlendiğini ve Sevudetto ile daha çok takılmak istediğini söyleyerek telefon numarasını alır.

 

Bölüm 4: Karmaşık Duygular

  İçeriği Görüntüle

Birkaç gün sonra Sevudetto’nun telefonuna Yukaina’dan mesaj gelir.

“Saat 15.00’da kafelerin oraya gel.

 

Not: Mazeret istemiyorum, söylenmeden dediğim saatte orada ol.”

Sevudetto – Derdi ne bu kızın, iyice milletin maskarası olduk. Asıl merak ettiğim şey içimde neden gitme isteği var? Gerçekten eğleniyor muyum? Neyse artık, bari giderken aldığı hediyeyi giyeyim de ayıp olmasın.

Sevudetto ve Yukaina belirtilen saatte buluşup bir tane kafeye geçerler.

Yukaina – “Kıyafeti beğenmemiş gibi duruyordun ama hemen giymişsin.” (Gülümser)

Sevudetto – “Beğenip beğenmeme ile alakası yok. Sadece birisi bana bir şey hediye ettiğinde ona saygımdan dolayı onu kullandığımı gösteririm. Ayrıca bana laf atıyorsun ama sen de benim seçtiğim şeyi giymişsin.”

Yukaina – “Benimki de hemen hemen seninle aynı sebeplerden dolayı. Bak işte ortak noktalarımız çıkıyor ne güzel, bir de o kadar takılmak istemiyorum diyorsun.”

Sevudetto – “Böyle şeyler uğraştırıcı geliyor bana hep. Kendi arkadaş çevrem ve onlarla takılmak bana yetiyor.”

Yukaina – “Hımm, sana üşengeç diyeceğim ama buraya da daha yeni tanıştığın bir kız için geldin, onun için anlam veremiyorum.”

Sevudetto – “Genelde üşengecimdir ama sevdiğim insanlar için birçok şeye üşenmem.”

Yukaina – “O zaman buradan beni sevdiğini çıkarabilir miyim?” (Gülümser)

Sevudetto – “Hayır, buraya gelme sebebim sadece seni kırmamak içindi, altında bir anlam arama lütfen.”

Yukaina – (İç çeker) “Çok sıkıcısın gerçekten, insan biraz ortam okur. Sevgiden konu açılmışken geçenlerde hiç sevgilim olmadı demiştin, peki hiç kimseyi sevmedin mi?”

Sevudetto – “Şu ana kadar 2 kişiyi sevdim sadece.”

Yukaina – “Eee, peki ne oldu?”

Sevudetto – “İkisi de anında reddetti.”

Yukaina – (Güler) “Gerçekten de şanssız adammışsın. Boş ver onlar kaybetmiş. Peki nasıl oldu?”

Sevudetto – “İlki ortaokul aşkımdı, aslında ilk başlarda ben de fark etmemiştim. Lisede ayrılıp farklı yerlere gittik, sonrasında hep onu düşündüğümü fark ettim. Ona âşık olduğumu anlamıştım ama söylemeye çekiniyordum, zaten ikimiz çok zıt kutuplardık muhtemelen anlaşamazdık. Üniversiteye başlayınca içimde kalmasın diye konuşmak istedim ama nerede olduğuna dair bir şey bulamayınca sosyal medyalardan hesabını bulup durumu anlattım ve âşık olduğumu söyledim. Direkt engelledi beni, sonrasında yeni bir hesap açıp tekrar konuştum, bu seferde o zaman arkadaş olduğumuzu böyle bir şeyi hiç düşünmediğini söyledi ve bir daha konuşmadık.”

Yukaina – “Keşke önce bir konuşsaymış böyle direkt engelleyeceğine. Peki ikincisinde ne oldu?”

Sevudetto – “İkincisi biraz daha değişikti ama sonucu aynıydı. İlk ret cevabı almamdan sonra yeni toparlandım sayılırdı. Sınıfımızda biri vardı, bir zaman sonra onu sevdiğimi fark ettim. O bana arkadaş gözüyle bakarken benim ona böyle duygular besleyip söylememek bana saygısızlık gibi geldiği için ve sonrasında pişman olmamak için bir ara yanına gidip hislerimi söyledim. Böyle bir şey beklemediğini söyledi ve cevap vermedi. Ders bittikten sonra evlere giderken mesaj attı ve beni sadece arkadaş olarak gördüğünü söyledi. Açıkçası gururum kırılmıştı, çünkü bütün korkularımı, endişelerimi bastırıp karşısına çıkmıştım ama o buna bile tenezzül etmedi ve mesaj ile reddetti. Sonrasında birbirimizi çok tanımadığımızı ve buluşup konuşmak istediğimi söyledim ama benimle konuşmak bile istemediğini söyledi. Beni sevmeyeceğini tahmin ediyordum ama nedense bu kadar fazla gelmişti bana. O gün bugündür başka hiç kimseyi sevmedim ve böyle şeyler de düşünmüyorum artık.”

Yukaina – “Yani evet kızların sana yaptığı şeyler biraz kötü olmuş ama bunları kafana takmamalısın benim gibi hayata güler yüzle bak.” (Gülümser)

Sevudetto – “Ee, peki sende ne var ne yok?”

Yukaina – “Sevgili olarak mı? Hım, ben de bir ara birini sevmiştim, gerçi seninki gibi ret olayı olmadı. Belli bir süre çıkmaya başladık ama sürekli elimi tutmak, sarılmak veya öpmek istiyordu, ben de böyle şeyleri sevmem. Bir yerden sonra benden sıkılmış olacak ki başka biriyle takılırken gördüm. Biraz tartıştıktan sonra onu affedebileceğimi düzgünce düşünüp geri gelmesini ve onu bekleyeceğimi söyledim. Benden ayrıldı ve başka kızlarla takılmaya başladı. Sanırım benimle sadece gönül eğlendirmek için takılıyormuş.”

Sevudetto – “Kusura bakma, bilmeden yaranı deşmiş oldum.”

Yukaina – “Takma kafana, ben de sana istemediğin şeyleri hatırlattım. Nedense birisine âşık olduğun zaman o da sana karşı aynı şeyleri hissetmeyebiliyor.”

Sevudetto – “Sevdan deryalara dolup taşsın ama o istemedikten sonra bir damlasını bile ulaştıramıyorsun.”

Yukaina – “Aynen, bazıları sadece cinsel şeylerden dolayı sana yaklaşmaya çalışıyor. Onlar için sevginin bir kıymeti yok, tek istedikleri cinsel ilişki. Bunu yapmayınca da sana anormal gözüyle bakıyorlar sanki sıkıntısı olan senmişsin gibi. Asıl sıkıntı onların düşünme şekli, bu tarz insanlar için sevgilinin kıymeti yok. Bana göre sevgili…”

Sevudetto – Sanki birisi duymak istediğimi metinleri yazmışta bu kıza vermiş gibiydi. Bundan dolayı mı yoksa artık gönlümü bu tarz şeyleri kapattığımdan dolayı mı bilmiyorum ama nedense hiç etkilenmiyordum. Belki daha önceden, kalplerimiz kırılmadan önce, farklı bir şekilde karşılaşsaydık birbirimizi sevebilirdik ama şimdi bu imkansızmış gibi geliyor nedense.

Yukaina – “Hey, dinliyor musun? Bir şey sordum sana.”

Sevudetto – “Kusura bakma bir an dalmışım. Ne sormuştun?”

Yukaina – “Sana göre sevgilinin nasıl bir şey olduğunu sordum”

Sevudetto – “Bana göre sevgili aydır. Gecenin karanlığını delip sana yol gösterir. Nereye gidersen git hep seninle beraberdir. Ne zaman bakarsan bak hep güzeldir. Bu kadar güzel olduğu için ona ulaşmak imkansızdır. Elimle dokunabilecekmiş gibi yakın ama ne yaparsam yapayım ulaşamayacağım kadar uzak.”

Yukaina – “Vay senin içinde böyle romantik şeyler var mıymış? Etkilendim doğrusu.” (Gülümser)

Sevudetto – “Ya, ne demezsin, romantiklik benden buram buram akıyor ama kimse fark etmiyor maalesef.” (Gülümser)

Yukaina – “Aslında sarışınsın, renkli gözlüsün, boyun ortalama bir şey, yani kendine biraz bakım yapsan güzel olursun bence. Niye saçına falan hiç bakmıyorsun.”

Sevudetto – “Aslında herkesin güldüğü bir nedeni var, insanlar dalga geçse de ben yapmaya devam ettim.”

Yukaina – “Neymiş bakalım o neden? Ben gülmem merak etme.”

Sevudetto – “Herkes başta öyle söyler ama fark etmez alıştım zaten bu duruma. İnsanlara güzel gözükmek gibi bir çabam hiç olmadı. Benim tek güzel gözükmek istediğim kişi sevdiğim kişi olmalıydı. O nasıl güzel buluyorsa ben de öyle olmak istedim. İnsanlar bunu duyunca seninle ilgili şeyleri başkası karar veremez diye beni ikna etmeye çalıştılar. Onlara göre sevdiğin bir insan saçını şöyle yap derse kendinden vaz geçmiş oluyormuşsun ama bu çok saçma değil mi? Sen ömrünü birisi ile geçirmeyi planlıyorsun ve en ufak şeyde beni değiştirmeye çalışma diye karşı çıkıyorlar. Pek tabii benim de bazı sınırlarım var, bazı şeyleri ne olursa olsun değiştirmem ama onun haricindekileri değiştirmek benim için sorun değil. Sonuçta ben ömrümü o kişi ile geçirmek istiyorum, bu his de karşılıklıysa bu dert edilecek bir şey değil bence. Aslında kimsenin ne dediği umurumda değildi ama sevdiğin insandan ‘çok saçmaymış’ gibi bir söz duyunca insan ister istemez yıkılıyor.”

Yukaina – “Sen onlara kafanı takma, bence kendine bakmalısın. Belki de seni seven kişi seni görüyordur eğer amacın ona güzel gözükmekse bir şeyler yapman gerekmez mi?”

Sevudetto – (Kollarını iki yana açarak) “Beni sevecek birileri olmadığını bildiğim için böyle şeyleri dert etmiyorum.”

Yukaina – “Hiç belli olmaz bu tarz şeyler.” (Gözlerini yavaşça kaydırır ve belli bir süre uzaklara bakar)

 

Sevudetto ve Yukaina biraz daha takıldıktan sonra ayrıldılar. Ondan sonra Sevudetto ve Yukaina buluşmaya devam ettiler. İkisi de çok eğleniyordu ve Sevudetto yavaş yavaş Yukaina’dan hoşlandığını fark etmeye başladı. Onun için bu bir sorundu, çünkü bir daha kimseyi sevmek istemiyordu, bir daha birisi tarafından reddedilmek istemiyordu. Karmaşık duygular içerisindeydi, Yukaina’dan hoşlanıyordu ama bunu istemiyordu ve inkâr etmeye çalışıyordu. Bu konuyu yakın arkadaşı Yoshito’ya danışmaya karar verdi ve buluşmak üzere Yoshito’ya mesaj attı.

Sevudetto ve Yoshito buluşurlar.

Yoshito – “Selam, ne yaptın?”

Sevudetto – “Ne yapayım işte üniversite falan koşuşturuyorum, sen ne yaptın?”

Yoshito – “Bende de aynı şeyler. Yakında mezun olacaksın kurtulursun artık üniversite işlerinden.” (Gülümser) (Yoshito ve Sevudetto aynı yaşta olmalarına rağmen Yoshito daha geç mezun olacaktır. Bunun sebebi ise ilk baş başladığı bölümü sevmediği için tekrar sınavlara hazırlanıp farklı bir bölüme geçmiştir.)

Sevudetto – “Ah, evet üniversite bitecek ama farklı farklı şeyler başlayacak. Sorumluluk gitgide artıyor ve yavaş yavaş büyüdüğünü hissediyor insan.”

Yoshito – “Evet bir de evlenme işleri falan olacak, gerçi senin böyle bir derdin yok, değil mi?” (Güler)

Sevudetto – “Aslında seni bununla ilgili bir mevzu için çağırdım.”

Yoshito – (Biraz şaşırır) “Ne? Gerçekten mi? Gerçi belliydi hal ve hareketlerinden bir şeyler olduğu.”

Sevudetto – “Nasıl yani? Ne varmış hal ve hareketlerimde?”

Yoshito – “Çok değiştin, daha enerjiksin, kendine bakmaya başlamışsın. Mesela saçlarını falan taramaya başladın bu hiç senlik bir hareket değil. Bahset bakalım, kim bu kız? Geçen gördüğüm kız mı? Bir de bana alakası yok diye kızıyordun.”

Sevudetto – “Yani, istemeden hayatıma çok ani girdi. Çok kararsızım bu konuda, ne yapacağımı bilemiyorum ben de seninle öyle bir konuşmak istedim.” Aslında Yoshito ile bu tarz konuları konuşmayı sevmiyorum ama başka konuşup danışabileceğim kimsem de yok.

Yoshito – “Gel bir yere oturalım sonra anlatırsın olayları.”

Sevudetto ve Yoshito hep gittikleri kafeye giderek oturdular.

Yoshito – “Peki olay ne? Anlat bakalım, dinliyorum seni.”

Sevudetto – “Yukaina tarafından hızlıca çekildiğimi düşünüyorum. İster istemez onun eksenine girdim ama bundan tam hoşnut değilim. Nasıl desem tam bilmiyorum, onunlayken mutluyum ve gerçekten iyi bir kız ama bir yandan da böyle bir şey istemiyorum. Kafam karışıyor, kendimle çelişiyorum.”

Yoshito – “Peki neden böyle bir şey istemediğini düşünüyorsun? Sonuçta asıl önemli olan senin sevip sevmemen, öyle değil mi?

Sevudetto – “Haklısın ama sevmekten korkuyorum. Daha önce 2 kere reddedildiğimi biliyorsun bundan dolayı bir daha sevmek, yine reddedilmek istemiyorum.”

Yoshito – “Peki bir şey demeden seni neden reddeceğini düşünüyorsun ki?”

Sevudetto – “Hissediyorum diyebilirim.” Bunu Yoshito’ya söylemezdim ama Yukaina’nın kalbinin kapalı olduğunu anlayabiliyordum. Kendisi hiç öyle değilmiş gibi gösterse de onunla aynı olduğumuz için biliyorum. İkimizin de kendimize has kırılmalarımız var. İkimiz de yanlış kişileri seçmiştik. Doğru, ne o uğruna bekleyebileceği birisini bulabildi, ne de ben uğruna koşabileceğim. İkimiz de bu şeylerden önce karşılaşsaydık belki de daha iyi olurdu ama şu an ikimizin de kalbi kapalı. Ben görebiliyordum, sıcak gibi hissettirse de o soğuk duvarı. Bunu Yoshito anlayamazdı onun için anlatamam ona.

Yoshito – “Kimsenin ne düşündüğünü hissedemezsin. Bak olayları biraz daha akışına bırakmaya çalış kendi içindeki soru işaretlerini cevapla yavaş yavaş. Zaten zaman içerisinde her şey hallolur bence. Sırf daha önce yaşadıkların yüzünden yine aynısını yaşayacağını düşünemezsin.”

Sevudetto – “Dediğin gibi biraz daha zamana bırakmak lazım belki de.” Gerçekten de neden bu konuyu Yoshito ile konuştum ki? Dediklerini zaten ben de biliyorum ama ne hissettiğimi anlayamazsın. Bazı yaşanan şeylerden sonra kendini basit sözcüklerle kandıramıyorsun. Her ne kadar bu kişi farklı desem de içimden bir ses hep beni korkutacak ve bunun için yapabileceğim bir şey yok. Bazı şeyler bu kadar basit olmuyor.

Sevudetto konuyu değiştirir ve Yoshito ile farklı şeylerden konuşmaya başlarlar. Konuştukları bir ara Yukaina’dan Sevudetto’ya bir mesaj gelir. Müsait olup olmadığını soruyordur.

Yoshito – “Ne oldu, kimden mesaj gelmiş?”

Sevudetto – “Yukaina’dan, müsait misin diye soruyor ama seninle takıldığımı söyleyeceğim”

Yoshito – (Sinsice güler) “Yok yok, hiç öyle bir şey deme ben de kalkıp gideyim. Hadi göreyim bakayım seni.”

Sevudetto – “Boş ver gel takılalım işte, başka bir zaman buluşurum gene.”

 

Bölüm 5 (1. Kısım Final Bölüm): Her Şeyin Sonu Ve Hiçliğin Başlangıcı

  İçeriği Görüntüle

Yoshito hiç dinlemeden toparlanır gider, Sevudetto ise artık yapacağı bir şey olmadığı için olumlu yanıt verir Yukaina’ya. Sonrasında Sevudetto ve Yukaina buluşup bir yere otururlar ve konuşmaya başlarlar. Konu gene dönüp dolaşıp aşk muhabbetine döner.

Yukaina – “Bir şeyi merak ettim, seni reddeden kızlar neden reddetmiş biliyor musun?”

Sevudetto – “Maalesef, sorduğumda ise cevap vermediler. Nedenini hiç bilmeden yaşıyorum”

Yukaina – “Peki sen neden onları sevdin?”

Sevudetto – “Belli bir nedeni yok”

Yukaina – (Şaşırır) “Nasıl yani?”

Sevudetto – “Sevmek için bir neden ihtiyacım olduğunu hiç düşünmedim. Sadece o kişiyi sevdiğimi hissettim. Nedenini birkaç kez düşünmeye çalışsam da bir sonuç bulamadım kendi içimde. Sadece gönlüm seviyordu bende onu takip ediyordum. Biliyorum kulağa biraz garip geliyor ama durum böyle, özel bir nedenim yoktu onları severken.”

Yukaina – “Yok kulağa garip gelmiyor ne demek istediğini az çok anlıyorum. Sonuçta birini sevdiğinde artık her şeyini sevmeye başlarsın bu yüzden illa şu yönünü seviyorum diye bir şey diyemezsin.”

Sevudetto – “Bir nedenden ötürü seven bir nedenden ötürü soğur ama nedensiz sevenlerin aşkı asla sönmez.”

Yukaina – “Arada bir iyi şeyler söylüyorsun ha, nereden buluyorsun bunları?” (Gülümser)

Sevudetto – “Uzun süre platonik olarak birini sevince sadece böyle şeyler düşünebiliyorsun.” (Hafif göğsünü kabartarak) “Bu konularda uzman sayılırım.”

Yukaina – “Hemen de havalara girermiş, bir de kendimi böyle şeylere kapattım falan diyorsun. Biraz benim gibi cesur ol.”

Sevudetto – “Sen de benim gibi değil misin?”

Yukaina – “Ne demek istiyorsun?”

Sevudetto – “Her şeyi atlatmış, bir şeyden etkilenmemiş gibi davranıyorsun ama bu yalan değil mi?”

Yukaina – “Yani hiç etkilenmedim dersem yalan olur sonuçta aldatıldım ve bir süre kendime gelemedim onun haricinde bir sıkıntı yok benim için.”

Sevudetto – “Sıkıntı yok diyorsun ama hissedebiliyorum, kalbinin etrafındaki o büyük duvarı. Nasıl istersen öyle davranabilirsin ama bana böyle hiçbir şey yokmuş gibi davranma. İkimiz de aynıyız, ne kadar inkâr etsen de biliyorum diyebilirim.”

Yukaina – (Kızmaya başlar) “Peki öyle olsa ne değişecek? Bunu bilince mutlu mu olacaksın?”

Sevudetto – “Bir nevi mutlu olacağım diyebilirim. Çünkü ben yanında rahat olabildiğim kişilerle takılmayı seviyorum ama sen bana karşı rahat ve dürüst olmazsan bunu yapamam. Bazı şeyleri söylemek zorunda değilsin tabii ki ama ben seni böyle gördükçe rahat edemiyorum. Her ne kadar konuşsak da aramızda hiçbir şey olmuyormuş gibi hissediyorum. Sanki sürekli yeni biriyle karşılaşmışım da ayak üstü muhabbet edip bir daha birbirimizi görmeyecekmişiz gibi bir his. Neden böyle yapıyorsun?”

Yukaina – (Hafiften gözleri dolar ve dudağını ısırdığından dudağı hafifçe kanamaya başlar) “Nasıl rahat edebilirim ki, bana sadece kız olduğum için yanaşmaya çalışan erkekler oldu. Onların gözünde benim bir değerim yoktu sadece kız olmamla ilgileniyorlardı. Sonra birdenbire karşıma çıkıyorsun ve sanki duymak istediğim şeylere hazırlanıp öyle konuşuyormuşsun gibi. Nasıl birine öyle bir anda güvenebilirim ki? Ne yapmamı bekliyordun?”

Sevudetto – “Bir şey yapmanı beklemiyorum sadece dürüst olmanı istiyorum. Dediğim gibi ikimiz aynıyız, bana da sanki duymak istediğim şeyleri söylüyormuşsun gibi geliyor sadece. Benim de öyle bir anda sana güvenesim gelmiyor ama bu böyle sürdükçe sadece ikimiz de acı çekecekmişiz gibi hissediyorum. Birlikte olan iki yabancı gibiyiz sürekli.”

Yukaina – (Bağırmaya başlar) “İkimiz aynıysak ne olmuş, gerçekleri bilince ne değişecek. Umarım her şeyi öğrendiğin için mutlusundur.” (Çantasını alıp gider)

Sevudetto – “Hey, Yukaina…” Hiçbir şey söyleyemiyorum, sanırım ilk defa böyle bir halini gördüm. Neşeli, enerjik hali bir anda uzaklaşmış ve her an saldırmaya hazır, aynı zamanda çok duygusal gibi duruyordu. Neden böyle bir tepki verdi ki acaba? Sadece ikimiz arasındaki duvarı kaldırmak birbirimizi daha iyi tanımak istemiştim. Neyse artık, ne yapıyorsa yapsın benim umurumda değil zaten.

 

Tartışmadan sonraki günün gecesinde:

Sevudetto – Aslında sadece birbirimize yakın olmak istedim. ‘Umarım her şeyi öğrendiğin için mutlusundur’ bu laftan sonra nasıl mutlu olabilirim. Sanırım bir yandan içim onun da benim gibi olmasını istiyordu, bunun için bir anda böyle konuştum. O da benim gibiyse kendimi kendime haklı çıkarabilirdim. Bir yandan da ona daha yakın olmak, tamamen bana güvenmesini istiyordum. Yoshito’nun dediği gibi olayları akışına bıraksam daha mı iyi olurdu bilemiyorum. İçimde daha fazla büyümeden söylemek daha iyi olmuştur herhalde. Onu sevsem bile onun beni sevmemesinden korkuyorum, eğer o da beni sevmezse ne yapacağımı bilmiyorum. O kadar alışmıştım ki karanlıkta durmaya, niye bir anda göğe yükselip parlamaya başladın ki? Şimdi senden vazgeçemem, sana söylesem bir dert, söylemesem bir dert. Hangisi ile yaşayacağımı seçemiyorum. O kadar güzelsin ki artık senden başka bir şey düşünemiyorum. Gerçekten de dünyadaki en güzel şeysin sen ve seni böyle görmem de kesinlikle seni sevdiğimin bir kanıtı. Çünkü bir kişiyi sevmeye başlarsan o kişi sana güzel gözükmeye başlar. Hiçbir insan ailesine benim ailem çirkin diyebilir mi? Onun gibi güzellik sevgi ile doğru orantılıdır, eğer seni dünyanın en güzeli olarak görüyorsam seni seviyorum demektir. Kafam yine çok karıştı, böyle duygular beslerken aramızın daha da açılması beni iyice korkutuyor.

Tamamdır kararımı verdim. Yarın arayıp konuşacağım ve buluşmak istediğimi söyleyeceğim. Artık ne olursa olsun umursamıyorum, eğer küçük de olsa bir ihtimal varsa ona tutunmak istiyorum.

Ertesi gün Yukaina’yı arar ve Yukaina telefonu açar.

Sevudetto – (Biraz heyecanlı ve titrek bir sesle) “Selam, nasılsın?”

Yukaina – “İyiyim sen nasılsın?”

Sevudetto – “Ben de iyiyim, şey geçen gün hakkında kusura bakma.”

Yukaina – “Senin yaptığın bir şey yok, aslında bir nevi haklı olduğun için sinirlendim bir an, sadece kabul etmek istemedim.”

Sevudetto – “Merak etme ben de dert etmiyorum.”

Hafif bir sessizlik olur.

Yukaina – (Hafiften güler) “Biraz garip bir durum oldu şu an.”

Sevudetto – (Gülümser) “Evet bende duraksadım bir an. Neyse aramızdaki bu garip durumu atlattığımıza göre buluşalım mı? Hem sana söylemek istediğim bir şey var.”

Yukaina – “Ne söylemek istiyorsun?”

Sevudetto – “Telefonda söyleyemem buluşunca söylerim.”

Yukaina – “İlla merakta bırakacaksın insanı. Tamam birazdan hazırlanıp çıkıyorum.”

Sevudetto – “Tamamdır, çıkınca mesaj atarsın. O zaman görüşürüz.”

Yukaina – “Bu arada teşekkür ederim aradığın için. Aslında bende aramak istiyordum ama kızgınsındır diye korkuyordum.”

Sevudetto – “Endişelenme bu tarz şeyler için. Ben de senin kızgın olmadığına sevindim. Hadi görüşürüz.”

Yukaina – “Haklısın, tamam o zaman görüşürüz.” (Telefonu kapatır.)

Sevudetto’ya bir rahatlama geldi ve yatağına uzandı. Gözleri duvarda asılı olan tabloya kayar.

Sevudetto – Merak ediyorum da acaba gerçekten de adam prensese ulaşabildi mi? Kendimi kapatmışken adamın başarısız olmasını istiyordum garip bir şekilde, neden böyle düşünüyordum ki acaba? Ben bu kadar bencil miydim? Ben mutsuzsam o adam da mutlu olmasın diye mi düşünüyordum? (Hafiften gülümser) Nedense adamdan özür dilemek zorundaymışım gibi hissediyorum bu düşündüğüm şeyler yüzünden ama merak etme ben de senin prensese ulaştığın bir sonu hayal etmek istiyorum, daha doğrusu buna inanmak istiyorum. Umarım ulaşmışsındır ve mutlu olmuşsunuzdur. Umarım ben de ulaşırım ve mutlu olurum.

Yukaina’nın mesaj atması üzerine Sevudetto yola çıkmıştı. Her türlü duyguyu yaşıyordu, heyecan, korku, mutluluk, hüzün… her şey çok karmaşıktı şu an. Biraz sonra her şey belli olacaktı.

Sevudetto buluşma yerine gelmesine rağmen Yukaina hala gelmemişti, normalde bu kadar gecikmezdi ve evden çıkarken mesaj atmıştı zaten. Arayıp rahatsız etmek de istemiyordu ama bir yandan da merak ediyordu. Biraz daha bekledikten sonra aramaya karar verdi. Telefon biraz çaldıktan sonra açıldı ve tanımadığı bir ses geldi.

Yukaina’nın telefonu – “Merhaba.”

Sevudetto – “Merhaba, siz kimsiniz?”

Yukaina’nın telefonu – “Bu numaranın ailesinden falan mısınız?”

Sevudetto – “Hayır sadece arkadaşıyım, ne oldu?”

Yukaina’nın telefonu – “Telefonun sahibi kaza geçirdi şu an ambulans ile hastaneye götürmeye çalışıyorlar. Eğer ailesini tanıyorsanız haber verebilir misiniz?”

Sevudetto – “Ne?” (Biraz duraksar) “Maalesef ailesini tanımıyorum ama telefonunda şifre yoktu oradan ulaşabilirsiniz.”

Yukaina’nın telefonu – “Teşekkürler.”

Sevudetto şaşkına dönmüştü. Uzun bir süre boyunca ne yapması gerektiğini düşündü. En sonunda şoku üstünden attı ve hastaneye gitmeye karar verdi. Bir taksi tutup hemen hastaneye gitti. Danışmana yoğun bakım merkezinin yerini sordu ve oraya doğru yöneldi. Yoğun bakım merkezine vardığında bir kadın ve adam gördü. Kadın Yukaina’yı andırıyordu. Muhtemelen bu kişiler Yukaina’nın ailesiydi. Bir şeyler söylemek istedi ama söyleyemedi. Çaresizce orada bekliyordu. Zaten ne diyebilirdi ki? Bütün hepsi kendi suçuydu, onu dışarıya kendisi çağırmıştı. Ne yapacağını bilmiyordu. Tam o sırada içeriden bir hemşire çıktı.

Hemşire – “Maalesef durumu çok kritik. Elimizden geleni yapıyoruz ama çok kötü yaralanmış. Hayati tehlikesi hala devam ediyor. Çok kan kaybetmiş, kan grubu…”

Sevudetto sessiz bir şekilde hastaneden çıkar ve koşmaya başlar. Aklından aynı anda birçok düşünce geçmektedir.

Sevudetto – Nasıl durumu çok kritik? Böyle bir şey olamaz, kabul edemem. Kahretsin, ben ne yapıyorum. Birini sevince illa böyle mi olması gerekiyordu? Neden böyle olmak zorundaydı ki? Kahretsin, eğer daha önceden söyleseydim her şey daha farklı olurdu. Boş yere gurur yapmayıp hemen konuşmalıydım. KAHRETSİN, eğer hiç sevmeseydim bunların hiçbiri olmayacaktı. Neden, Neden, NEDEN? Ne yapmam gerekiyor söylesene Yukaina. Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim. Seni sevdiğim için, seni çağırdığım için, hayatına girdiğim için özür dilerim. Böyle olmaması gerekiyordu, eğer sana bir şey olursa benim ne yapmam gerekiyor. Lütfen uyan ve bir şeyler söyle Yukaina, iyiyim de, endişelenme de, kalk ve bir şeyler söyle.

Sevudetto hem ağlıyordu hem koşuyordu. Arada birkaç insana çarpıyordu ve arkasından birilerinin bağırdığını ve kimilerinin de şaşkın gözlerle ona baktığını hissediyordu ama hiçbirini önemsemiyordu. Sadece koşmaya devam ediyordu, nereye varacağını bilmeden koşuyordu, ne kadar koşacağını bilmeden koşuyordu. Koştukça düşünüyor, düşündükçe koşuyordu. Koştukça yavaş yavaş diğer düşüncelerinden arınıyordu ve en son sadece bunları düşünüyordu:

Sevudetto – Söylesene Yukaina, bir damla bile olsa sevgim sana ulaştı mı? Beni bekler misin, dünyanın öbür ucunda, kiraz çiçeklerinin altında, şimdiden sonsuza?

 

Bu düşüncelerle birlikte sadece koşmaya devam etti. Acaba ne zamana kadar koşacaktı? Belki bahara kadar belki de sonsuza kadar.

--SON--

 

2. Kısım: Geçmişe Yolculuk

  İçeriği Görüntüle

Bölüm 1: Neredeyim Ben?

  İçeriği Görüntüle

Sevudetto nereye koştuğunu veya nerede olduğunu bilmiyordu, Yukaina’dan başka bir şey düşünmek istemiyordu zaten. Onun için şu an ne var ne yoksa Yukaina’ydı, sanki dünyada bir tek o varmış gibi hatta ondan da öte dünyası sadece oymuş gibiydi. Her adımında, her nefes alışında, her kolunu sallayışında vücudunun her zerresiyle onu düşlüyordu. Kafasını kaldırdığında güneşin bir tepenin ardından battığını gördü. Batan güneşin kızıl ve turuncumsu renkleri alttaki dereden yansıyıp tepedeki yeşilliklerle birleşiyordu ve ortaya harika bir renk cümbüşü çıkıyordu. Renkler o kadar güzel ve sıcacıktı ki ona Yukaina’yı hatırlatıyordu, çünkü bütün güzellikler ona aitti, zaten Yukaina güzellik kavramının kendisiydi.

Sevudetto’nun adımları gittikçe ağırlaşıyordu, bacakları sanki demirdenmişçesine ağır hissediyordu. Vücudu daha fazla oksijen istiyordu ama ne kadar nefes alırsa alsın yetmiyordu. Yavaş yavaş etrafındaki sesleri duymamaya başladı, hatta kendi soluk alışverişini bile duymuyordu. Gözleri hafifçe kararıyordu ve yere doğru düşmeye başladığını hissetti. Son bir kez daha karşısındaki manzaraya, son bir kez daha Yukaina’ya bakmaya çalıştı. Artık tamamen yerdeydi ve gözleri ağırlaşmaya başladı. Bilinci tamamen kapandı ve bayıldı.

 

Gözlerini açtığında bambaşka bir yerdeydi. Nerede olduğunu anlamak için hareket etmek istiyordu ama ne yapsa nafileydi. Sanki başka bir bedenin içine hapsolmuş gibiydi. Beden kendi kendine hareket ederken kendisi sadece seyirci olabiliyordu ama ilginç bir şekilde bedenin gözlerinden bağımsız olarak etrafta ki her yeri ve hatta içinde bulunduğu bedeni bile görebiliyordu. Hikayelerde ki gözlemci bakış açısında gibiydi ne hareket edebiliyordu ne de etraftaki herhangi bir şeyle etkileşime geçebiliyordu ama etrafta ki her şeyi görüp duyabiliyordu. Belli bir süre olayı anlamak için çırpınsa da en sonunda sanırım rüyadayım diyerek etrafına dikkat kesildi. İçinde olduğu kişi uzun boylu, yapılı ve esmerdi. Siyah gür saçlarını geriye doğru atmıştı ve hafif sakalları vardı. Ela gözleriyle birlikte insanın içine işleyen sert bir mizacı vardı. İlk defa gören muhtemelen korkardı.

Kaldığı yer çok basit bir odadan oluşuyordu. Odada bir tane pencere, kıyafetlerinin olduğu küçük bir dolap, yatak, masa ve yine küçük bir kütüphanesi vardı. Kütüphanedeki kitaplar daha çok cevherlerle ve kılıç yapımı ile ilgiliydi. Okuduğu kitaplardan ötürü demirci olduğunu düşünüyordu ve kendi içinden öyle seslenmeye karar verdi.

Demirci güneş tam doğmadan evvel kalktı ve ilk işi banyoya gidip elini yüzünü yıkamak oldu. Odanın içinde uykusunun tamamen açılması için birkaç gerdirme hareketi yaptı. Odanın kapısı direkt olarak çalıştığı dükkâna açıldı. Dükkânın içinde kılıçlar, kalkanlar, demirci tezgâhı, örs, ocak vardı gerçekten de demirciymiş. Dışarıda hava kapalıydı ve mevsim kış gibi duruyordu, güneş yeni doğuyordu ama hava kapalı olduğu için güneşin ışıkları belli belirsiz dükkânın içine geliyordu. Ocağı yaktı ve ocak ısınana kadar dükkânı düzenleyip temizledi. Ocak ısındıktan sonra kılıç yapım işine yöneldi. Demiri döverken, şekil verirken, soğuturken hep yüzünde bir mutluluk vardı, kılıcı yaptıktan sonra eline alıp iyice süzdü. Bir odun parçasını aldı ve dik olacak şekilde koydu. Önce birkaç kez kılıcı salladıktan sonra bir anda odunu kesti. Odun pürüzsüz bir şekilde kesildi, kılıç yapmakta iyi olduğu kadar kullanmakta da iyiydi anlaşılan.

Sevudetto’ya göre demirci dükkanına çok fazla kişi uğruyordu. Kimisi alışveriş yapıyordu, kimisi sohbet etmeye geliyordu kimisi de çeşitli konularda yardım veya tavsiye alıyorlardı. Yardım sever, dürüst ve çalışkan olmasından ötürü eşraf tarafından seviliyordu. İşinde de mahir olacak ki soylulardan alışveriş yapmaya gelenler oluyordu. Kılıç ve kalkan haricinde isteğe göre mutfak bıçağı, hançer ve süs kılıcı gibi çeşitli şeyler de yapıyordu. İkindine kadar bu rutin devam ediyordu. Güneş batmaya yakın dükkânı kapattı ve içeriden “Efsanevi Kılıçlar” adlı bir ansiklopedi aldı. İş bittikten sonra hobi olarak kitaptaki kılıçları yapmaya çalışıyordu. Bu kılıçları sadece demirden değil farklı cevherlerden de yararlanıyordu, odasında ki cevherlerle ilgili çeşitli kitaplarının olmasının sebebi bu olsa gerek diye düşündü Sevudetto. Tamamen hava kararınca odasına çekildi ve demirin dövülmesiyle ilgili bir kitap okumaya başladı.

Demirci yaptığı demircilikten çok fazla zevk alıyordu ve sürekli kendisini daha fazla geliştirmeye çalışıyordu. Erkenden kalkıp işe koyuluyor, akşam hobi olarak değişik cevherlerle kılıç dövüyor ve akşamları da demircilikle ilgili kitap okuyordu.

Bölüm 2: Gizemli Kız

  İçeriği Görüntüle

Aradan birkaç gün geçmişti, demirci rutin işlerine devam ediyordu ve Sevudetto artık çıldırmak üzereydi. Burada neden sıkışıp kaldığını merak ediyordu, bu bir rüyaysa nasıl bu kadar uzun olabilirdi ki? Ne bu dünyada bir şey yapabiliyordu ne de uyanmak için bir şey. Sevudetto bu düşüncelerin içindeyken aniden dükkâna telaşlı bir şekilde bir kız girdi. Düz, sarı, uzun saçları, masmavi gözleri ve bembeyaz bir teni vardı. Kızın çok zarif bir güzelliği vardı ayrıca soğuktan dolayı hafiften kızaran yanakları ve burnunun ucu onu daha da sevimli bir hale getiriyordu. Onun güzelliğiyle anlık şaşıran demirci işine ara verdi ve hemen kendisini toplayıp kıza döndü.

Demirci “Buyurun ne istemiştiniz?”

Kız “Lütfen beni saklar mısınız?”

Demirci “Neyden saklamamı istiyorsunuz?”

Kız “Askerlerden, çabuk ol gelecekler.”

Demirci ilk baş tereddüt etsede kızı dükkânın arkasında ki odaya götürdü. Geri döndüğünde askerlerle karşılaştı.

Asker “Buraya hiç sarışın bir kız uğradı mı veya buralardan geçerken gördün mü?”

Demirci “Bir demirci dükkanına niye kız uğrasın” Hafif güler “Burası da işlek bir sokak sürekli kız geçiyor hiçbirine de dikkat etmiyorum maalesef.”

Asker “Sen yine de bir şey görürsen bize haber ver. Hadi kolay gelsin.”

Demirci “Sağ olasın”

Askerler uzaklaşınca demirci kızın olduğu yere doğru yöneldi ve kıza seslendi.

Demirci “Hey, artık çıkabilirsin. Askerler gitti.”

Kız usulca odadan çıktı ve etrafına bir göz gezdirdi. Sonra yavaş yavaş demircinin yanına geldi.

Kız (Hafifçe başını eğerek) “Yardım ettiğiniz için teşekkür ederim.”

Demirci “Peki anlat bakalım, kimin nesisin, askerler niye peşindeydi.”

Kana “Adım Kana, askerlerin neden peşimde olduğu da bir sır olarak kalsın.” Hafifçe gülümser “Merak etmeyin bir suçlu değilim.”

Tetsu “Benim adım da Tetsu, askerler gittiğine göre rahat rahat dolaşabilirsiniz artık.”

Kana “Biraz daha burada dursam olur mu?”

Tetsu “İşimi engellemediğin sürece ne yaptığın beni ilgilendirmiyor.”

Kana (Biraz yüzünü asarak) “Çok naziksiniz teşekkür ederim.”

Tetsu (Alaycı bir şekilde) “Rica ederim hanımefendi o sizin nazikliğiniz.”

Kana ağır ağır dükkânın içinde tezgahlara bakarak dolanmaya başladı. Kılıçları ve kalkanları şaşkınlıkla seyrediyordu. Bazı kılıçlar sıradan dururken bazılarının üzerinde işlemeler ve takılar vardı.

Kana “Bu süslü kılıçlar soylular için mi?”

Tetsu (Bir yandan işini yaparken bir yandan cevap verdi) “Evet o önündeki örnek olarak duruyor. Gelen müşteriye gösterme amaçlı.”

Kana “Buraya soylular geliyor mu?”

Tetsu “Direkt olarak soylu gelmez, onların görevlisi gelir; eğer soylu kılıcı beğenirse, genelde aynı yerden alışveriş yapar.”

Kana “Peki kılıcı nasıl yapıyorsun?”

Tetsu “Normal bir kılıç yapılacak ise demiri eritip şekil vermek için belli bir kalıba döküp şekil verirsin. Sonra soğutma işlemi başlar, kılıç soğuduktan sonra da bileme ve cilalama işlemleri yapılır.”

Kana “Peki kılıçlar arasında nasıl fark oluyor”

Tetsu (Giderek heyecanlanan bir ses tonuyla) “Soğutma işlemi çok önemlidir, kılıcı dövdükten sonra çok fazla gerilmeler olur eğer soğutmayı düzgün yapamazsan kılıç kırılabilir. Ondan sonra bileme işleminde nerede kullanılacağına göre bilemen lazım, süs için ise keskin olmamalı mesela.”

 

Kana merak ettikçe soruyor, her soru sorulduğunda Tetsu daha heyecanlı cevap veriyordu. Tetsu demirciliği çok seviyordu, işine aşık bir adamdı ve bununla ilgili bir şey paylaşacağı zaman çocuk gibi heyecanlı oluyordu. Kana kılıç yapımı ile ilgili soruları bitince Tetsu’nun neden demirci olduğunu merak etti.

Kana “Peki demirciliğe nasıl başladın?”

Tetsu (Güler) “Demircilerin neredeyse hepsi bu işi babasından miras almıştır. Benim de babam demirciydi ve ondan sonra dükkânı ben devraldım.”

Kana “Hiç başka bir şey yapmak istemedin mi?”

Tetsu “Küçüklüğümden beri bu dünyaya aşığım diyebilirim. O semsert demiri çekiçle şekle sokmak, demiri suya soktuğunda ki ses beni hep etkilemiştir. En sonunda da kılıcının keskinliğini kontrol etmek için deneme yapıyorum, kestiğim tahta pürüzsüz kesiliyorsa o anın keyfi bambaşka oluyor.”

Kana “Baban ne yapıyor peki şu anda, buraya uğrayıp çalıştığı oluyor mu yoksa bütün işi sen mi devraldın artık?”

Tetsu (Hafif bir acı gülümsemeyle) “Babam savaş sırasında öldü maalesef.”

Kana “Kusura bakma, üzüldüm. Peki annen yaşıyor mu?”

Tetsu “Annem ben küçükken bir hastalık sonucu öldü, ailemden başka kimse yok burada tek başıma yaşıyorum.”

Kana “Peki kız arkadaşın falan da mı yok veya sevdiğin birisi?”

Tetsu (Yaptığı yeni kılıcı hafifçe kaldırıp baktı) “Hayır tek sevgilim buradaki demirlerdir, onun haricinde görüştüğüm dostlarım var, başka bir şeyin ihtiyacını hissetmedim hiç.”

Kana (Hafif güler) “Daha karşına biri çıkmamıştır o zaman, öbür türlü hep yalnız yaşamak insanın canını sıkar diye düşünüyorum.”

Tetsu “‘Dostlarım var’ dedim ya, onlarla görüşürüz her zaman.”

Kana (Heyecanlı ve hızlı bir şekilde) “Dost ayrıdır, hayat arkadaşı ayrı. Eşin seninle yatıp kalkar, her zaman yanında olur, dert ortağın olur, seni destekler ve sana bir amaç verir.”

Tetsu (Güler) “Tamam, tamam sakin ol lütfen ama şöyle bir şey var ki bu iş ile ilgilenirken başka birisiyle ilgilenmem zor olur. Böyle bir durumda da bu karşıda ki kişiye haksızlık olur.”

Kana (Gülümser) “Seni seven bir kişinin bunu dert edeceğini sanmam, onunla bir dakika konuşsan bile seven kişiye yeter. Benimle burada konuştun mesela demek ki birisiyle ilgilenebiliyormuşsun.”

Tetsu bir şey söyleyemedi. Utandığı için mi yoksa diyecek bir şey bulamadığı için mi suskundu bilmiyordum. Onun suskunluğundan kızda etkilenip utanmış olacak ki o da tek bir kelime bile söyleyemiyordu. Sadece bakarak bile ikisi için zamanın çok ağır işlediğini anlayabiliyordum. İkisi de sessizliği bozmak için uğraşıyordu ama nafile bir çabaydı bu. En son Kana kısık ve titrek bir sesle “Benim gitmem gerek” diyerek çıktı. Tetsu kısa bir süre öylece Kana’nın arkasından bakakaldı, daha sonra kafasını sallayıp belli belirsiz bir gülümsemeyle işine geri döndü.

Akşam vakti yapacağı işleri bitirdikten sonra dükkânı toparladı ve kilitledi. Odasına geçip yarım kaldığı kitaptan devam etmeye çalıştı ama dikkatini bir türlü toplayamıyordu. Sürekli aynı sayfada takılı kalıyor ama kendini devam etmeye de zorluyordu. Muhtemelen bugün yaşadıkları aklını kurcalıyordu. Gerçekten de garip bir olaydı, bir anda ortaya çıkıp bir anda ortadan kaybolan bir kız. Sanki hep tanışıyorlarmış gibi samimiydi ama bir daha buluşup bulaşamayacakları meçhuldü. Bu olay kendisinin Yukaina ile olan karşılaşmasını anımsattı, o da böyle aniden çıkıp kendisinin hayatına girmişti. Aslında bir an önce uyanıp, Yukaina’yı görmek, onun nasıl olduğunu öğrenmek istiyordu ama elinden hiçbir şey gelmiyordu. Pes etmişçesine bu gördüğü rüyanın nasıl devam edeceğini izliyordu. Bu düşünceler hep kafasında dolanıyordu ve elinden bir şey gelmediği için üzülüyordu.

Bölüm 3: Mutlu Anlar

  İçeriği Görüntüle

Aradan üç dört gün geçmişti ve Tetsu kendini tamamen toplamış görünüyordu. Her zamanki rutin olaylarına geri dönmüştü ama sanki canı sıkkın gibi duruyordu. Bunca zamandır her demire vurduğunda mutlu olan kişi artık bu işten sıkılmış gibi bir hale bürünmüştü. Canının Kana’nın dediklerine sıkıldığını tahmin edebiliyordum, eğer Yukaina’ya benziyorsa gene bir anda karşısına çıkacaktır. Tam bunu düşünürken başında kapüşonu olan bir kız girdi. Başındaki kapüşonu çıkardı ve güleç bir yüzle;

Kana “Merhaba, beni özledin mi?”

Tetsu (İğneleyici bir ses tonuyla) “Merhaba, evet hem de nasıl özledim, bu sessiz çalışma ortamımı kolay kolay bozan birisi çıkmıyor karşıma.” Yüzünü Kana’dan saklamaya çalışıyordu çünkü alaycı tavrına rağmen mutlu olduğunu göstermek istemiyordu.

Kana (Kendini beğenmiş bir tavırla) “O zaman teşekkür etmelisin bana, sonuçta bu sıkıcı ortamını bozup neşelendiriyorum seni.”

İkisi de birbirlerine bakarak güldüler.

Kana “Görüşmeyeli nasılsın, neler yaptın?”

Tetsu “İyiyim, gördüğün üzere hala demircilikle uğraşıyorum.”

Kana (Biraz şaşırarak) “Hiç kendine tatil verip dışarıda eğlenmiyor musun? Demircilik dışında hayatında hiçbir şey yok mu?”

Tetsu “Daha önce de söylemiştim bu kadar şaşırmana gerek yok. Hastalanmadığım sürece her gün çalışıyorum arada dostlarımla buluşup muhabbet ediyoruz.”

Kana “Demircilerin hepsi böyle her gün çalışır mı?”

Tetsu “İşin yoğunluğuna göre değişir haftada bir iki gün dükkanını hiç açmayan olur veya çırağı varsa ona emanet ederek dükkândan ayrılır.”

Kana “Sen niye hiç tatil vermiyorsun veya çırak almıyorsun? Kendine hiç vakit ayırmıyor musun?”

Tetsu “Bu iş zaten benim eğlencem, kendime vakit ayırdığım zamanlarda da farklı farklı kılıçlar yapmaya çalışıyorum.”

Kana (İç çekerek) “Demircilikten başka bir şey düşünemez misin sen? Dışarıda illa ki başka zevkli şeyler bulursun.”

Tetsu (Gülümseyerek) “Beni düşündüğün için çok teşekkür ederim ama ben böyle mutluyum zaten. Ayrıca bana sürekli soruyorsun ama sen ne yapıyorsun hiç bilmiyorum.”

Kana Tetsu’nun bir anda ona teşekkür etmesinden utanır gibi oldu birkaç saniye sustuktan sonra cevap verdi “Şimdilik kendim hakkında olan şeyleri sır olarak tutmak istiyorum, kusura bakma.”

Tetsu (Biraz asık bir suratla) “Benim hakkımda sürekli sorular soruyorsun ama kendine gelince sır olarak tutmak istiyorsun, biraz bencilce olmuyor mu?”

Kana (Lafı ağzında geveleyerek) “Şu an için böylesi daha iyi bence” Biraz canı sıkkın duruyordu sonrasında zorlama bir gülümsemeyle konuyu değiştirmeye çalıştı “Farklı kılıçlar yaptığını söylemiştin nasıl şeyler yapıyorsun mesela?”

Tetsu Kana’yı daha fazla zorlamak istemediği için açtığı konuda devam etti. “Ansiklopedilerden veya başka kitaplardan eski ünlü komutanların kılıçlarını veya efsanevi olarak adı geçen kılıçları yapıyorum.”

Kana (Heyecanlanarak) “Çok ilginçmiş peki bu yaptıklarını nerede tutuyorsun?”

Tetsu “Onları satışa sunmadığım için arkadaki depoda tutuyorum.”

Kana “Görebilir miyim?”

Tetsu “Şu işimi halledeyim gösteririm.”

Tetsu işine devam ederken Kana etrafta oyalandı. Tetsu işini bitirdikten sonra Kana’yı bahsettiği depoya götürdü. Depo dükkânın diğer kısımlarına göre büyüktü ama karanlıkta kalıyordu. Tetsu Kana’ya beklemesini söyleyerek feneri almaya gitti sonra da deponun ortasında tavandan sarkan bir çengele sabitledi. Kılıçların durduğu tezgahlar dükkandakilere göre daha kaliteliydi ve göz alıcıydı bu durum Kana’nın direkt dikkatini çekti ve sordu;

Kana “Buradaki tezgahlar neden daha güzel?”

Tetsu “Kimse tezgâhı önemsemez onlar için kılıç önemlidir ama burası benim özel alanım ve benim gözüme nasıl hoş gözükecekse öyle tasarladım.”

Kana içeriye girip yavaş yavaş kılıçları incelemeye başladı. Kana gördüğü kılıçlarla ilgili sorular soruyordu ve Tetsu’da Kana’nın her sorduğu soruya cevap veriyordu. Kılıçların kimisi altından yapılmış şatafatlıydı, kimisi yalındı, kimisi büyük, kimisi küçük çeşit çeşit kılıçlar vardı ve Tetsu bunları öyle uyumlu bir şekilde dizmişti ki insana büyüleyici geliyordu. Kana her kılıcı inceleyip devam ederken gözüne bir kılıç takıldı. İnce ve zarif bir yapısı ve maviye çalan rengiyle diğer kılıçlardan farklı bir havası vardı. Tetsu’dan izin aldıktan sonra eline alıp incelemeye başladı. Oldukça hafifti ve kabzası Kana’nın hemen eline oturuyordu. Kana bir şey demeden kılıcı incelerken Tetsu sessizliği bozarak kılıcı anlatmaya başladı.

Tetsu “O kılıcın adı ıslık çalan tarihte ünlü bir kadın komutan olan Vesta tarafından kullanılmıştır. Kendisi fiziken çok güçlü olmadığı için normal kılıçları kullanamıyormuş bu yüzden ünlü bir demirciden hafif ama güçlü bir kılıç yapmasını istemiş. Demirci uzun bir süre boyunca bu kılıcı yapmak için uğraşmış ama ne yaparsa yapsın ya ağır oluyormuş ya da bir anda kırılıveriyormuş. En sonunda dostu olan bir simyagere bu konuyu açmış ve simyager ona bir alaşım önermiş. O alaşım sayesinde Vesta’nın istediği şekilde kılıç yapmayı başarmış.”

Kana “Kılıçta kullanılan alaşım ne? Kılıcın rengi bu yüzden mi değişik?”

Tetsu “Evet kılıcın rengi kullanılan alaşımdan dolayı böyle, alaşım ise krom ve nikelden oluşuyor.”

Kana “Peki kılıcın adı neden ıslık çalan?”

Tetsu gülümseyerek kılıcı Kana’nın elinden aldı ve biraz uzaklaşmasını söyledi. Kılıcı havada birkaç kez salladı ve bir anda ortaya havayı yararcasına tiz bir ses çıktı. Sonra kılıcı tekrar Kana’ya verdi.

Tetsu “Kılıcın ince yapısından dolayı havada savrulurken ıslığa benzer bir ses çıkıyor. Yapan demircinin böyle bir amacı yoktu muhtemelen ama bu ses düşmanın anlık olarak dikkatini dağıttığı için kullanıcıya avantaj sağlıyor.”

Kana “Bu kılıç bu kadar iyiyse neden kullanılmıyor?”

Tetsu (Gülerek) “Çünkü bu kılıç ağır zırhları delemez ve kılıcın yapımı çok zor. Vesta ustalıkla zırhın zayıf veya açıkta olan yerlerine saldırarak düşmanlarını öldürüyordu ama bunu herkes yapamaz. Kendisinin ve kılıcının bu kadar zarif gözükmesine rağmen düşmanının hayati noktalarına saldırıp öldürdüğü için bazı yerlerde “Zarif Cellat” olarak geçer.”

Kana “Gerçekten de zarif ve güzel bir kılıç.” Kana bunu söylerken kılıca hayranlıkla bakıyordu.

Kana’nın bu heyecanlı halini gören Tetsu “İstersen kılıç senin olabilir.” dedi.

Kana (Mutlu bir tonla) “Gerçekten mi? Emin misin, o kadar uğraşmışsın?”

Tetsu (Gülümseyerek) “Merak etme böyle bir depoda duracağına zarif birisinin elinde daha iyi durur.” Bu sözü ağzından kaçırmış olacak ki söyler söylemez kızarmaya başladı ve tek bir kelime bile etmedi.

Kana hafif kısık bir sesle “Teşekkür ederim” diyebildi, belli ki o da bu gelen iltifata karşı utanmıştı. Kılıcı kınına koyduktan sonra “Ben gitsem iyi olur” diyerek gitmeye hazırlandı.

Tetsu “Ta-tamam görüşürüz o zaman.”

Kana sevindirik bir tonla “Tamam mutlaka görüşelim” dedi ve hemen ayrıldı.

Bu sözden sonra Tetsu olduğu yerde öylece durdu, mutlu gözüküyordu sonrasında kendine gelmek için kafasını sallayarak işine geri döndü.

Aradan dört gün geçmişti ve Tetsu her geçen gün daha da mutlu oluyordu. Sanki hiç fark edemediği bir eksiği varmış da o eksik tamamlanmış gibiydi. Arkadaşları da onda ki bu değişikliği fark ediyorlardı ve ara ara bu durumu Tetsu’ya soruyorlardı ama Tetsu bu konularda utangaç olduğu için “Bir şey olduğu yok” diye geçiştiriyordu. Hayatı siyah beyazdan çıkıp rengarenk bir dünyayı girmişti, her şey daha sıcak ve daha güzeldi. Bunu biliyordu çünkü kendisinde de aynı durum olmuştu. Her şeyin yolunda olduğunu sanıyordu ama Yukaina ile karşılaştıktan sonra her şey onun için değişmeye başlamıştı ve bunu arkadaşları söylese bile inanmak istemiyordu. Tetsu adına seviniyordu ama kendi adına üzülüyordu çünkü şu an Yukaina’nın ne durumda olduğunu bilmiyordu ve elinden hiçbir şeyin gelmemesi onu daha da kötü yapıyordu.

Tetsu işine devam ederken Kana gülümseyerek içeriye girdi. Tetsu onu gördüğüne sevinmişti.

Kana “Merhaba gene seni rahatsız etmeye geldim.”

Tetsu “Merhaba beni rahatsız edemeyeceksin çünkü bu sefer ben bir şeyler planladım.”

Kana şaşırarak “Nasıl yani, ne yaptın?” dedi.

Tetsu gülümsedi ve “Bu sıralar iş yüküm azaldı ve sende meraklı meraklı sorular sorma diye direkt olarak pratik yapmanı düşündüm” dedi.

Kana “Ne? Bana demircilik yapmayı mı öğreteceksin?”

Tetsu “Direkt işi yaparak merakını daha çok giderebileceğini düşündüm tabii basit bir şey yaptırmayı planlıyordum, eğer ilgini çekmediyse yapmayabiliriz.”

Kana (Mutlu bir ifadeyle) “Hayır, hayır sadece senin böyle bir şey teklif edeceğini hiç düşünmezdim. Şu an şaşkınlık içindeyim, peki ne yapmam gerekiyor?”

Tetsu bir bıçak kalıbı çıkardı ve ne yapması gerektiğini adım adım Kana’ya anlattı. Kana işin başına geçti ve Tetsu yandan ona yardımcı olmaya devam etti. İkisi de o kadar mutluydu ki onların bu halini kim görse kendisi de mutlu olurdu. Kana savruk bir şekilde demire her vurduğunda Tetsu gülüyor, onun gülmesine Kana kızıyor sonra kendisi de gülüyordu. Yaptığı bıçağı soğuttuktan sonra gururlu bir edayla bıçağını havaya kaldırdı ama bıçak yamuk yumuktu. İkisi de kahkaha atarak güldüler. Sevudetto daha önce Tetsu’yu böyle gülerken hiç görmemişti. Tetsu Kana’ya tekrar denemesini teklif etti, Kana da seve seve bu teklifi kabul etti. Bu döngü akşama kadar devam etti. Sonunda hemen hemen düzgün bir bıçak yapmayı başarabilen Kana havanın karardığını fark etti ve “Olamaz çok geç kalmışım hemen gitmem gerek” dedi. Yaptığı bıçağa kın ayarlayan Tetsu Kana’nın bu endişeli halini tam kavrayamadı.

Tetsu “Bir sıkıntı mı var, niye bu kadar telaşlandın? İstersen sana eşlik edebilirim.”

Kana “Hayır hayır sadece bu kadar geçe kalmayı planlamıyordum. Beni merak etme giderim ben” dedi ve hızlı bir şekilde ayrıldı. Tetsu bu gizemli gidişe bir anlam bulmaya çalışsa da bir şey bulamayıp pes etti. Sonra dükkânı kapatıp etrafı düzenledi. Akşamki rutinlerini yaptıktan sonra yattı.

Bölüm 4: Kimsin Sen?

  İçeriği Görüntüle

Ertesi gün her zamanki gibi işindeyken tüccar çırağı olan bir arkadaşı içeri girdi. Tetsu’dan kısa olan bu çırak açık tenli, renkli gözlü, güleç birisiydi ve Tetsu’nun yakın arkadaşlarındandı. İçeri girdikten sonra selam verip hemen anlatmak istediği konuya geçti.

Çırak (Gülerek) “Duyduğuma göre prensesi kendine aşık etmişsin. O kadar durdun durdun demek büyük oynamak istiyordun. İşini iyi biliyormuşsun.” Bir yandan bu tarz şeyler söylerken bir yandan da kahkahalar atıyordu.

Durumu anlamayan Tetsu çırağın konuşması bitince araya girdi “Ne prensesinden bahsediyorsun, kim kime âşık olmuş?”

Çırak (Dirseği ile hafifçe Tetsu’ya vurup) “Bilmezlikten gelme, prenses ara ara buraya uğruyormuş.”

Tetsu “Bir prensesin işi gücü yok buraya mı gelecek, inanıyor musun gerçekten buna?”

Çırak (Biraz daha ciddileşerek) “Ne yani buraya kimse gelmiyor mu?”

Tetsu “Kızın birisi arada uğrayıp gidiyor, kendisinin prenses olup olmadığını bilmiyorum bana bir şey söylemedi. Ayrıca aramızda da aşk gibi bir şey yok, dediğim gibi sadece arada uğrayıp gidiyor.”

Çırak “Çevredeki herkes bu durumu konuşuyor. Adamın birisi prensesi buraya girip çıkarken gördüğüne çok eminmiş. Daha geçen günlerde buradan güzel bir kılıçla çıkarken görmüşler, bu yüzden prensesle aşıklar ve birbirlerine hediye veriyorlar diye her yerde dedikodular dönüyor.”

Tetsu’nun şaşkın bir ifadesi vardı. Kana’nın kendini gizlemesi ve bu olayların aslında birbirleri ile örtüşmeye başladığını fark etti. Arkadaşına “Yok canım, yani olmaz öyle bir şey. Bir kıza kılıcı çok beğendiği için hediye ettiğim doğru ama öyle bir şey yok aramızda. Hem bir prensesin burada ne işi olur?” dedi.

Çırak Tetsu’dan istediği tepkiyi alamamış olacak ki ilk geldiği andaki neşesi kaybolmuştu. “Ustam beni bekler, hadi görüşürüz” diyerek dükkândan ayrıldı.

Tetsu bu olaydan sonra durgunlaşmaya başladı, işleri daha ağırdan alıyordu ve bazen ona seslenenleri duymuyordu. Aklında Kana vardı ve duyduklarının gerçek olup olmadığını merak ediyordu. Eğer gerçekse ne yapacağını veya ne yapması gerektiğini bir türlü kestiremiyordu. Çaresizce Kana’nın gelmesini ve onunla konuşmayı bekliyordu. Böyle dalgın geçen birkaç günden sonra nihayet Kana geldi.

Tetsu (Zoraki bir gülümsemeyle) “Hoş geldin.”

Kana (Heyecanlı bir şekilde) “Bugün ne işin varsa bırakıyorsun birlikte dışarı çıkıyoruz”

Tetsu (Biraz öne doğru eğilerek) “Prenses hazretleri nasıl isterse.”

Kana bir anda donakaldı, belli ki böyle bir şey hiç beklemiyordu. Gözlerini Tetsu’nun gözlerine kilitlemişti, tamamen savunmasız ve ürkekti. Bir şeyler demek için ağzını kımıldatıyordu ama bir türlü bir şey söyleyemiyordu sanki Tetsu’nun sadece onun bakışlarından ne kadar kötü olduğunu anlamasını istiyordu. Bu sessizliği Tetsu bozdu.

Tetsu (Ciddi bir tavırla) “Sanırım tam üstüne bastım.”

Kana başını öne eğdi ve titrek bir sesle “Evet, doğru” diyebildi.

Tetsu (Soğuk bir ses tonuyla) “Peki bunu neden gizledin.”

Kana (Aniden başını kaldırdı) “Kötü bir amacım yoktu sadece-”

Tetsu (Kana’nın sözünü keserek) “Sadece eğlenmek mi istedin?”

Kana’nın gözleri dolmuştu sadece başını yana sallayarak cevap verebildi.

Tetsu (Biraz sesini yükselterek) “O zaman ne?”

Kana’nın dolan gözleri artık taşmaya başlamıştı ve yanaklarından yavaşça süzülüyordu. Çok güçsüz duruyordu sanki söylemek istediği her cümle için uzun bir süre gücünü topluyordu. En sonunda “Ben sadece sıradan bir insan gibi gezmek istedim.” Derin bir nefes alıp kendisini toplamaya çalıştı ve devam etti “Askerleri atlatıp özgürce dolaşmak istedim ama- ama…” Duraksadı ve yutkundu ardından bir anda Tetsu’nun gözlerinin içine bakarak bağırmaya başladı “Ama seni sevmeyi bende düşünmemiştim, bende vazgeçmek istedim. Gönlüme söz geçiremedim, seninle gelip konuşmak bile o kadar mutlu ediyordu ki beni, buraya gelmekten kendimi alıkoyamadım.”

Tetsu şaşırmıştı böyle bir tepki beklemiyordu ama kendisi de geri durmadı bir adım ileri gitti ve sesini yükselterek “O zaman bana karşı neden dürüst olmadın, neden bu durumu sakladın?”

Artık ikisi de bağırarak konuşuyordu, Kana “Çünkü korktum, nasıl tepki vereceğini bilmiyordum. Senin benimle konuşmamandan korktum ve haklıymışım da. Ne olduğumun ne önemi var ki?”

Tetsu “Tabii ki önemi var, sen öylesine gelip birilerinin hayatına giriyorsun sonra hiçbir şey olmamış gibi çıkıyorsun ardından bir anda prenses olduğun ortaya çıkıyor. Eğer bunu baştan bilseydim-”

Kana “Ne olacaktı baştan bilseydin, benimle konuşmayacak mıydın, beni sevmeyecek miydin?”

Tetsu “Seni sevdiğime dair bir şey söylemedim, ayrıca sevsem ne olacaktı ne sen sıradan biri olabilirsin ne de ben bir prensesin yanında olabilirim.”

Kana “Gerçekten sorun bu mu? Prenses olmam seni niye bu kadar rahatsız ediyor anlamıyorum?”

Tetsu “Çünkü ben birisinin gölgesi altında yaşamam.”

Kana “Ne demek istiyorsun anlamıyorum?”

Tetsu “Ben basit bir demirciyim ama kendi alın terimle kendim yaşarım ve kimseye minnet duymam duymakta istemem.”

Kana “Bu mu yani sebebin? Bu kadar saçma bir şey mi? Sırf prensesim diye sırf minnet duymamak için mi sevgini göz ardı ediyorsun?”

Tetsu “Seni sevdiğimi falan hiç söylemedim ve evet minnet etmektense sevgimi göz ardı ederim.”

Kana durulmuştu, yorgun ve güçsüz gözüküyordu “Şimdi kim dürüst değil söyle bana, sırf gururun yüzünden sevgisini bile kabul edemeyecek kadar kör olmuş birisisin sadece.” Ardından ne bir cevap bekledi ne de başka bir şey sadece arkasını döndü ve çıkıp gitti.

Bölüm 5: Gurur, Öfke, Korku ve Sevgi

  İçeriği Görüntüle

Kana’nın yaptığından sonra Tetsu daha da sinirlenmişti, deli gibi burnundan soluyordu ve yumrukları sımsıkıydı. Belli bir süre bu şekilde durduktan sonra kafasını dağıtmak için ocağa döndü. Kılıcı dövmek için çekici aldı ama her hareketinde bir öfke vardı. Kılıcı örsün üstüne koydu ve çekici havaya kaldırdı lakin çok farklıydı. Normalde çekici tuttuğundan daha yukarıda ve savruk tutuyordu. Normalden daha güçlü vuruyordu hatta o kadar sert vuruyordu ki çıkan ses yüzünden insanların kulakları çınlardı. Siniriyle önce bir şeyler söylüyordu sonra var gücüyle demire vuruyordu.

“Gururluymuşum”

ÇATT

“Sevgimi kabul edemiyormuşum”

ÇATT

“Sanki senin hiçbir suçun yok”

ÇATT

“Söylemekten korktum ne demek”

ÇATT

“Sen sanki çok dürüstsün”

ÇATT

Son vurduğunda artık demir kırılmıştı, Tetsu hala öfkeliydi ve demir kırılınca elindeki çekici yana doğru fırlattı. Çekiç tezgaha çarptı ve tezgah parçalanıp üstündeki kılıçlar dağıldı. Çıkan gürültüden dolayı çırak arkadaşı içeriye geldi.

Çırak hızlıca geldiği için nefes nefeseydi “Tetsu ne oldu, iyi misin?”

Tetsu öfkesiyle birlikte çırağa dik dik baktı. Çırak Tetsu’nun yakın arkadaşı olmasına rağmen ürktü ve bir iki adım geriye gitti. Tetsu hiçbir şey demeden çıkışa doğru davrandı.

Çırak “Tetsu nereye?”

Tetsu “DIŞARI!”

Çırak “Dükkan ne olac-”

Tetsu “BAKARSIN!”

Çırak arkasından bir şeyler daha demeye çalışıyordu ama Tetsu umursamadan yürümeye devam etti. Çıkan gürültüden dolayı başka esnaflar da gelip Tetsu’ya sesleniyordu ama Tetsu onları da görmezden gelerek yürümeye devam ediyordu. Nereye gittiğini bilmeden rastgele bir şekilde yürüyordu, buralardan uzaklaşmak istiyordu sadece.

Tetsu hızlı hızlı yürüyordu, yumrukları kaskatı kesilmişti ve deli gibi burnundan soluyordu ama yürüdükçe biraz biraz sakinleşiyordu. Dükkandan çıkarken üzerine bir şey almadığı için üşümeye başlamıştı ve tüyleri diken diken olmuştu ama bunu umursamadan yürümeye devam ediyordu. Şehirden olduğunca uzaklaşmıştı ve kimselerin geçmediği bir patikadaydı. Yolda yürümeye devam ederken kenarda gördüğü bir ağaç dikkatini çekti ve yanına gitti. Ağacın yanında başka hiçbir şey yoktu, tek başına yolun kenarında öylece duruyordu, dimdik ama yalnız. Bu ağacı Tetsu kendisine benzetti, dimdik ama yalnız. Tetsu sanki ağaç aradığı bir dostuymuş gibi hissetti ve eliyle ağaca dokunarak düşüncelere daldı. Neyin doğru veya neyin yanlış olduğuna karar veremiyordu. Bu düşünceler arasında kendisinin eriyip kaybolacağını düşünürken bir ses duydu. Sesin rahatlatıcı ve huzur verici bir yanı vardı aynı zamanda parlıyordu da. Bu parlaklık ilk başta Tetsu’nun gözünü kamaştırmıştı ve gözünü kısarak bakmak zorunda kalmıştı ama zamanla alışmaya başladı. Sanki güneş bulutları delmişte karşısına gelip onunla konuşuyormuş gibiydi. Tetsu neler olduğunu anlamaya çalışırken ışıktaki ses tekrar konuştu.

Işıktaki ses “Neden bu kadar sinirlisin?”

Tetsu sanki karşısındaki ses her şeyi biliyormuş gibi hissetti ve “Çünkü bana yalan söyledi” dedi.

Işıktaki ses “Herkesin kendince korkuları ve sebepleri var, onu tamamen suçlayabilir misin?”

Tetsu “Sonuçta yalan söyledi, bunun savunabilir bir yanı yok.”

Işıktaki ses “Peki yalan söylemeseydi nasıl olacaktı?”

Tetsu “Bilmiyorum.”

Işıktaki ses “Sana direkt gelip prenses olduğunu söyleseydin nasıl davranırdın.”

Tetsu “Bilmiyorum, muhtemelen olabildiğince az konuşup gitmesini beklerdim.”

Işıktaki ses “Gördün mü? O sadece kendisine normal biri gibi davranılmasını istiyordu ama kim olduğu öğrenilirse kimse ona normal davranmazdı.”

Tetsu “Peki bu oyunu ne zamana kadar sürdürecekti elbet gerçekler şimdi ki gibi açığa çıkacaktı.”

Işıktaki ses “Sen bunu bir oyun olarak görüyorsun ama onun gözünde öyle olmadığını sende biliyorsun.”

Tetsu “Nasıl yani?”

Işıktaki ses “Seninle olmaktan mutluydu ve bunu kaybetmekten korkuyordu. Çaresizdi ve ne yapacağını bilmiyordu. O sadece normal bir şekilde seni sevip seninle olmak istedi.”

Tetsu “Ama böyle bir şey olamazdı, kendisi de biliyor olması lazım.”

Işıktaki ses “İki insan birbirini sevdiği sürece niye olmasın ki?”

Tetsu “Sonuçta ne o normal olabilir ne de beni onunla olmam için kabul edebilirler.”

Işıktaki ses “Bunu denemeden nereden bilebilirsin ki? Baştan pes edersen asla kazanamazsın.”

Tetsu “Olsa bile ben öyle bir hayatı istemem.”

Işıktaki ses “Nasıl bir hayat?”

Tetsu “Sonuçta ona bağlı bir yaşam yaşayacağım ve ben kimseye minnet etmem.”

Işıktaki ses “Sen ona bağlı olmak istemiyorsun ama senin ona bağlı olmasını istiyorsun, sen minnet etmek istemiyorsun ama onun sana minnet edip etmemesini umursamıyorsun. Bu ona karşı yaptığın bir haksızlık değil mi?”

Tetsu “Ben… bilmiyorum.”

Işıktaki ses “Bu gururun ise aslında korkunun geliştirdiği bir savunma.”

Tetsu “Korku?”

Işıktaki ses “Evet aslında korkuyorsun, onu çok seviyorsun ama ona yakışamayacağından korkuyorsun. Onunla gerçekten olup onu mutlu edebilecek misin bilmiyorsun ve bunlar seni korkutuyor. O seni her şeyi ile kabul ederken sen ileride onun seni kabul etmemesinden korkuyorsun bu yüzden gururluymuş gibi davranıp kendini kapatıyorsun.”

Tetsu “Böyle olsa bile ne yapabilirim ki?”

Işıktaki ses “Başta kendi sevgini ve onun sevgisini kabul et. Sonrası bir şekilde hallolur kendine ve ona güven.”

Bölüm 6: Sevgiyi Kanıtlamak

  İçeriği Görüntüle

Tetsu sanki uzun süre bir yük taşıyormuş da birisi o yükü almış gibi rahatladı. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve ardından “Teşekkür ederim” dedi ama konuştuğu şey her neyse ortadan kaybolmuştu. Duyduğu sesin ne olduğu üzerine durmadı belki hayaldi belki gerçek ama sonuçta onun düşüncelerini toplamasında yardım etmişti. Kana ile olduğu vakitleri düşündü, gerçekten de mutluydu ve onunla daha fazla birlikte olmak istiyordu ama onun prenses olması Tetsu’yu ister istemez korkmuştu bunun sonucunda da kaçmıştı. Tetsu dönüş yoluna koyuldu, ilk başlarda Kana’ya kızgınken şimdi ise kendisine kızgındı. Kana Tetsu’yu bütün şartlara, olabilecek zorluklara rağmen sevmişti ve kendisini riske atsa da onunla buluşmaya geliyordu ama Tetsu bunu bile yapamamıştı. Kana’dan özür dilemek ve onu sevdiğini söylemek istiyordu ama asıl sıkıntı burada başlıyordu ‘Kana’yı nasıl göreceğim?’ Kendisi saraya gidip prensesi görmek istiyorum diyemezdi ama Kana tekrar dükkana gelir miydi bilmiyordu. Kalbi kırılmıştı ve Tetsu’dan şu an nefret bile ediyor olabilirdi. Bu endişeli düşüncelerle dükkana döndüğü zaman dükkanın önünde çırak arkadaşı ve iki tane askerin konuştuğunu gördü. Çırak Tetsu’yu görür görmez hemen yanına geldi.

Çırak “Tetsu nereye gittin, ne yaptın, nasılsın?”

Tetsu “Sakin ol iyiyim.” Sonra askerlere dönerek “Bir şey mi oldu?” dedi.

Asker “Kral seni huzuruna çağırıyor, seni götürmeye geldik.”

Tetsu “Bir suç mu işledim, kralın benimle ne işi olur ki?”

Asker “Orasını biz bilemeyiz, bize sadece seni alıp götürme emri verildi, ne olduğunu orada söylerler.”

Tetsu dükkanı kapatıp onun için endişelenen arkadaşını telkin ettikten sonra askerlerle birlikte yola koyuldu. Ne olduğuna anlam verememişti ama bunu bir şans olarak düşündü. Sarayda küçük bir ihtimalde olsa Kana’yı görebilirdi. Belki konuşmayabilirlerdi ama göz göze gelmeleri bile Tetsu için yeterdi çünkü Kana’nın, bakışlarından bile nasıl pişman olduğunun, anlayabileceğini düşünüyordu. Sonunda saraya varmışlardı ve Tetsu’nun içinde belli belirsiz bir heyecan vardı, belki de bir suçtan dolayı götürülüyordu hatta idam bile edebilirlerdi ama Kana ile karşılaşma ihtimali Tets’nun daha çok ilgisini çekiyordu. Saraya vardıktan belli bir süre sonra kralın huzura kabul etmesini bekledi ve kral huzuruna kabul edince Tetsu içeri girdi. Kralın saçı ve sakalı kısaydı, rengi ise kırçıldı, yaşına rağmen heybetli ve güçlü duruyordu, bakışları Tetsu’dan bile sertti, her açıdan gerçekten bir kral gibi duruyordu ve Tetsu’nun dikkatini kralın elindeki Kana’ya hediye ettiği “Islık Çalan” kılıcı dikkatini çekti. İçeri girdikten sonra krala diz çöküp selam vermediği için askerlerden birisi Tetsu’yu kaba kuvvetle diz çöktürmeye çalıştı ama başarılı olamadı. Kral askere çekilmesi için işaret yaptı ve ardından Tetsu’ya bakarak “Kulağıma bazı dedikodular geldi” dedi.

Tetsu “Nasıl bir dedikodu?” diyerek cevap verdi ama kralla normal bir şekilde konuşmasına etraftaki insanlar sinirlenmişti ve söyleniyorlardı.

Kral herkesin susması için bir hareket yaptı ardından “Kızım Kana ile birbirinizi sevdiğinize dair.”

Tetsu “Evet doğru, Kana’yı seviyorum.” Etrafta yine hafif bir gürültü oluşmuştu kimisi şaşırmış kimisi ise söyleniyordu ama kral yine etrafı susturmuştu.

Kral elindeki kılıcı göstererek “Bu kılıcı sen mi yaptın?” dedi

Tetsu “Evet, eski efsanevi kılıçlardan Islık Çalan kılıcıdır kendisi.”

Kral “Kılıcın ne olduğunu biliyorum ama onun gibi bir eseri taklit edebilecek birisinin olduğunu düşünmezdim, işinde mahir biriymişsin.”

Tetsu “Teşekkür ederim, hala kendimi geliştiriyorum.”

Kral “Bak delikanlı cesur birisisin ve cesur insanları severim ayrıca demircilik yeteneklerinde takdire şayan sadece bu kılıç için konuşmuyorum, bana hizmet eden soylularda senin yeteneklerinden memnun lakin cesur ve işinde iyi olmak bazı şeyler için yeterli değil. Sevgiye gerçekten inanırım ve bunun için soylu soysuz diye ayırt etmem ama sizinkisinin gerçekten sevgi olup olmadığından şüpheliyim. Açık konuşacağım eğer ki isteğin mevki veya paraysa seni bizzat şahsi demircim yapabilirim zaten bu mevkide olabilecek potansiyelin de var.”

Tetsu “Efendim benim babam küçükken öldü ve demirci dükkanı bana kaldı. Küçüklüğümden beri bu zamana kadar kendi başıma geldim ve bir kişiye bile minnet etmedim ki şu anda da edeyim. Benim istediğim tek şey Kana ve onun haricindeki hiçbir şeyi istemiyorum.”

Kral “Böyle şeyler söylemen güzel ama daha çok gençsiniz ve anlık hareket ediyorsunuz. Daha karşınıza farklı farklı kişiler çıkacak bu sevdayı unutup gideceksiniz.”

Tetsu “Kana’yı sevmekten vazgeçmeyeceğim.”

Kral “Bak delikanlı zorlukları görmeden konuşmak çok kolaydır. Bu işi daha fazla uzatmadan bitir yoksa ben zorla bitirmeye çalışacağım.”

Tetsu “Ne yaparsanız yapın ben bu sevdadan vazgeçmeyeceğim.”

Kral askerlere işaret ederek “Götürün bunu zindana” dedi. Askerler Tetsu’nun koluna girdi ve zindana doğru götürdüler. Tetsu hiç zorluk çıkarmadan zindana gitti, şu an için yapabileceği bir şeyin olmadığının farkındaydı, sadece Kana’dan özür dilemek ve onunla konuşmak istiyordu ama buna imkan yok gibi duruyordu.

Asker zindanın kapısını kilitledi ve Tetsu’ya bakarak “Sen aklını kaçırmış olmalısın, kralın teklifini kabul edip hayatını yaşamalıydın. Gerçekten bir prensesle birlikte olabileceğini düşünüyor musun?”

Tetsu (Hafifçe gülümseyerek) “Düşünmedim ve korkup kaçtım bu yüzden, sonradan hatamı anladım. Hayatını yaşa diyorsun ama sevgiden mahrum bir hayat yaşamayı reddediyorum.”

Asker “Belki de bütün ömrünü bu zindanda geçireceksin, gerçekten değer mi?”

Tetsu “Onsuz yaşamak benim için zindanda yaşamaktan farksız. Sen beni düşünme ben bu aşkla yaşamaktan mutluyum.”

Asker “Hiçbir zaman birlikte olamayacaksanız, kendi hayatlarınızı yaşamanız daha mantıklı. Burada kaldıkça bu düşüncelerini unutacaksın benden demesi” diyerek uzaklaşmaya başladı.

Zindan çok küçücüktü, sert bir demir yataktan başka bir de küçük bir pencere vardı. Pencereden arada vuran güneş sayesinde günleri takip edebiliyordu. Günde iki kez yemek geliyordu, yemek getiren askerlerin hepsi ona aptal muamelesi yapıyordu ama Tetsu onlara hiç aldırmıyordu. Yemek yemek dışında bütün gün Kana’yı düşünüyordu. Ondan özür dilemek ve onu sevdiğini söylemek istiyordu ama bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Bu düşüncelerle geçen dört günün ardından kral Tetsu’yu tekrar huzuruna çağırdı.

Kral “Düşüncen biraz olsun değişti mi delikanlı?”

Tetsu “Kana’dan başka hiçbir şey düşünemedim, düşünememde.”

Kral “Gerçekten kızımı bu kadar seviyor musun?”

Tetsu “Evet seviyorum”

Kral “Kızımın ısrarı ve senin hala bu sevdada kararlı olman üzere bu konuyu tekrardan düşündüm. Eğer kızıma olan sevdanı kanıtlayabilirsin bu sevginizi onaylayacağım.”

Tetsu bir adım öne çıktı “Nasıl kanıtlayabilirim?”

Kral (Hafifçe gülümsedi) “Koşmaya başla.”

Tetsu (Şaşırmış bir şekilde) “Anlamadım, nereye koşayım, ne yapayım?

Kral “Kızımı ülkenin öbür ucuna götürdüm, baharın gelmesine 26 gün var, eğer 26 gün içerisinde yayan bir şekilde kızımın yanına varırsan bana onu sevdiğini kanıtlamış olursun. Yanında iki tane askerim olacak ve onlar senin herhangi bir vasıta kullanıp kullanmadığını kontrol edecekler ayrıca sana yolu da gösterecekler. 26 günün var bu yüzden ne kadar erkenden koşmaya başlarsan o kadar iyi.” Sonra kral eli ile işaret ederek iki tane askeri gösterdi “Sana eşlik edecek askerlerde bunlar, bu askerlere güvenim tamdır, işlerini aksatmazlar ve yalan söylemezler.”

Tetsu bir iki saniye öylece donakaldı sonra “Teşekkür ederim” diyerek arkasını dönüp koşmaya başladı. Onun koşmasıyla askerler krala doğru baktılar, kralın onaylamasıyla askerler Tetsu’nun yanına gitti.

Kral “Cesaretin varmış delikanlı, mühim olan bunun devam edip etmeyeceği. Bakalım başarabilecek misin? Bende orada bekliyor olacağım.”

Bölüm 7: Korkular ve Dost

  İçeriği Görüntüle

Tetsu şaşkınlık içerisindeydi ama bunları düşünecek kadar vakti olmadığını biliyordu, şu an sadece koşmalıydı ve Kana’nın yanına gitmeliydi. Saray kapısına vardığı vakit kralın göstermiş olduğu iki asker atlarıyla birlikte Tetsu’nun yanına geldi ve bir tanesi “Merhaba sana yol boyunca biz eşlik edeceğiz” dedi.

Tetsu (Gülümseyerek) “Merhaba, artık size emanetim. Verdiğim zahmetten ötürü kusura bakmayın.”

Asker “Biz sadece kralın emirlerine uyuyoruz.”

Tetsu şehirden ayrılmadan önce dükkanına uğradı. Depoda daha önce başka yerlere gitmek için kullandığı bir yer yatağı vardı onu ve biriktirdiği ne kadar para varsa hepsini aldı. Dükkanın ortasına gelip etrafa bakındı, bir sevgili için başka bir sevgiliyi terk ediyordu. Duygulanmıştı ve kafası karışıktı, nasıl bu hale geldiğini düşünmeye başladı. Her şey rastlantısal bir karşılaşma ile başladı ve şu an onun için bilmediği diyarlara koşması gerekiyordu. Olayın şokundan kurtulup yavaş yavaş düşünceler aklına akın ediyordu. Gerçekten koşabilir miydi? Acaba bu yolda ölecek miydi? Ya başaramazsa da bir daha Kana’yı göremezse? Kana’yı görse bile Kana onu affedebilecek miydi? Tetsu bu düşünceler içerisinde sanki bir bataklığa saplanıyordu ve etrafının yavaş yavaş kararmaya başladığını hissetti. Karanlığın içinde sanki biri varmış ve ona doğru bakıp, gülümsüyormuş gibi hissediyordu. Bu durumdan korkmaya başlamıştı ve ne hareket edebiliyordu ne de konuşabiliyordu tamamen kaskatı kesilmişti. Bir anda çırak arkadaşının dürtmesiyle kendisine geldi. Çırak arkadaşı önce Tetsu’nun eşyalarına baktı sonra bir açıklama beklercesine Tetsu’ya ama Tetsu’dan hiçbir cevap gelmeyince dayanamadı ve “Tetsu neler oluyor? Nereye gidiyorsun?” dedi.

Tetsu bir kabustan uyanmış gibi ter içindeydi ve biraz kendisini zorlayarak arkadaşına “Sevgiliye gideceğim” diyebildi.

Çırak “Nasıl yani?”

Tetsu az önce gördüğü şeyin etkisinden kurtulmuştu artık ve arkadaşının sorusunu normal bir şekilde açıkladı. “Kral Kana ile birlikte olabilmem için beni test ediyor. Bahara kadar ülkenin öbür ucuna koşarak gitmem gerekecek.”

Çırak “Saçmalama imkansız bu!”

Tetsu biliyorum dercesine başını salladı.

Çırak “Geri dönecek misin?”

Tetsu “Bilmiyorum, ben de endişeliyim bir anda bütün dünyam alt üst oldu ve şu an hareket bile edemiyorum.”

Çırak “Neyden endişelisin?”

Tetsu “Gerçekten başarabilir miyim bilemiyorum, aklımdaki bilinmezlikle bir bataklık oldu ve oradan çıkamıyorum. Başta hiç düşünmeden koşmaya başladım ama buraya gelince bu düşünceler ardı sıra gelmeye başladı.”

Çırak bir anda bağırarak “Saçmalama” dedi.

Tetsu şaşırmıştı “Ne oldu?” dercesine arkadaşının yüzüne baktı.

Çırak “Baban öldüğünde daha küçüktün ve bu dükkanı devam ettirmek istedin. Herkes sana imkansız dedi ama onlara kulak asmadın ve başardın. Bu zamana kadar koşmaktan daha zor işler yaptın. Şimdi kendi kendine başarabilir miyim diye mi soruyorsun? Saçmalama, evet bu imkansız bir olay ama bunu başarabilecek birisi varsa o da sensin.” Yavaşça Tetsu’ya yanaştı elini yumruk yapıp Tetsu’nun kalbine koydu ve “Eğer sen bir şeyi seviyorsan karşına ne imkansızlıklar çıkarsa çıksın onu aşabilirsin. Senin buna yetecek gücün var, kendine inan” dedi.

Tetsu duygulandı ve gözleri doldu. Tamamen rahatladı ve kararını verdi. Gülümseyerek arkadaşına sarıldı ve “Teşekkür ederim, iyi ki varsın” dedi.

Çırağın da gözleri dolmuştu Tetsu’ya sarılarak “Tamamen veda ediyormuşsun gibi davranma, seni bekliyor olacağım ama sakın başarmadan gelme.”

Tetsu (Gülümseyerek) “Merak etme ne olursa olsun Kana’ya ulaşacağım.”

Çırak “İşte böyle ol, benim görmek istediğim Tetsu bu.”

Bölüm 8: İmkansızın Başlangıcı

  İçeriği Görüntüle

Tetsu arkadaşıyla vedalaştıktan sonra yükünü alarak dükkandan çıktı ardından dükkana veda edercesine bakıp dükkanı kapattı. Yükünü tam omzuna atacağı sıra asker “Yükünü istersen bana ver ata yükleyeyim” dedi.

Tetsu “Bu doğru mu ki? Siz bana sadece rehber olmak için eşlik etmiyor musunuz?”

Asker “Senin yük taşıyıp taşımamanla ilgili herhangi bir kural yok zaten koşacaksın bir de yük taşımana gerek yok.”

Tetsu teşekkür edip yükü asker ile askerin atına yüklediler sonra asker “Ne aldın yanına böyle” diye sordu.

Tetsu “Yolda uyumak için yer yatağı ve yiyecek.”

Asker (Şaşkın bir şekilde) “Yerde mi uyuyacaksın?”

Tetsu “Evet daha önce de bazı malzemeler almak için uzun yolculuklara çıktım ve o yolculuklarda da yerde uyuyordum, alışkınım yani. Ayrıca bir kasaba bulup handa kalarak vakit kaybetmek istemiyorum.”

Asker “Gerçekten koşmayı düşünüyor musun sen? Niye bu kadar şartları zorluyorsun ki?”

Tetsu “Eğer ona kavuşmak için ufacık bir ihtimalim bile varsa ben o ihtimalin peşinden gitmeye hazırım.”

Asker “Başta böyle söylesen bile ileride cesaretin kırılacak bence. Böyle ilk başlarda cesur olup sonradan vazgeçen çok insan gördüm.”

Tetsu hiçbir şey demedi sadece yola doğru bakıp içinden “Sana geliyorum Kana” dedi ve gülümsedi. Çırağında da dediği gibi o dışarıdan denilenlere kulak asmıyordu. Kendisine olan inancı sürdüğü sürece kim ne derse desin onu vazgeçiremezdi. Tamamen hazırdı ve Kana’ya ulaşmak için, imkansızı aşmak için, sonsuzluğu bitirmek için koşmaya başladı.

Tetsu askerlerin rehberi eşliğinde yola koyulmuştu. Uzun bir süre çalışmadığı için gayet dinlenmişti ve ilk gününde verdiği enerjiden olabildiğince hızlı koşuyordu. Kış zamanında oldukları için ne çok fazla su içme ihtiyacı oluyordu ne de çok fazla sıcaklıyordu. Bunlardan dolayı kış mevsiminin denk gelmesine seviniyordu ama yollar kötü durumdaydı. Ara ara yağan yağmur veya kar bazı yerleri neredeyse bataklığa çevirmişti, bazı yerler ise soğuktan buz tutmuştu ve zemini kaygandı. Yollar ne kadar kötü durumda olursa olsun yapabileceği tek şey koşmak olduğu için sadece koşmaya odaklanmaya çalışıyordu. Askerler kendi arasında konuşuyor bazen Tetsu’ya da bir şeyler soruyorlardı ama Tetsu kendisini yormamak için kısa cevaplar vererek başından savıyordu. Tetsu için önemli olan tek bir şey vardı ve onun haricindeki diğer şeyler Tetsu’yu ilgilendirmiyordu. Akşama kadar süren bu koşu serüveni akşam yemeğinde son bulmuştu. Akşam yemeğinde askerlerle birlikte dükkandan aldığı yiyecekleri yedi. Yemekten sonra askerlerden birisi civar kasabalardan yer yatağı almak için ayrıldı, diğer asker ve Tetsu ateşi devam ettirmek için odun toplamaya başladılar. Tetsu’nun yorgunluğu yeni yeni belli olmaya başlıyordu ve yatmak istiyordu. Odun toplama işini halledince hemen yatağını kurup yattı. Dışarıda yolculuk yapmaya alışıktı ama ilk defa bu kadar soğukta yolculuk yapıyordu. Soğuktan etkilenmemek için iyice kıvrılmıştı ama hala soğuğu hissediyordu. Soğuktan dolayı uyuyamayacağını düşünüyordu ama günün verdiği yorgunlukla çok sürmeden uykuya dalmıştı.

Sabah askerin dürtüklemesiyle Tetsu uyanmaya başladı. Askerler kahvaltı için bir şeyler hazırlarken bir yandan da Tetsu’ya “Kardeş uyan artık, eğer cidden koşmayı düşünüyorsan geç kalacaksın” diyordu. Diğer askerde “Bu da iyi uykucuymuş” diyerek gülüyordu. Tetsu uyanıp etrafına baktı ve çoktan günün başladığını fark etti. Bir anda endişeli bir ses tonuyla “Nasıl bu kadar uyuyabildim?” dedi.

Asker “Sabah birkaç kez uyandırmaya çalıştık ama kalkmayınca kahvaltı falan hazırlayana kadar dokunmayalım dedik.”

Tetsu “Normalde bu saate kadar uyumam ben, çok geç kaldım”

Asker “Bu saatte uyanman normal çünkü dün sürekli koştun. Kahvaltını yap sonra yine yola koyulursun merak etme.”

Askerin dediklerinde ne kadar haklılık payı olsa da Tetsu kendisine kızmadan duramıyordu. Bir an önce yola koyulmak için yatağından kalkmaya çalıştı ama bir anda dondu kaldı. Bacaklarının her bir yeri acı içerisindeydi ve kımıldattığı an direkt olarak acıyordu. Daha yolun başındaydı ama şimdiden acılar içerisindeydi. Korku ve endişe içerisindeydi. Yavaş yavaş bütün benliğini sarmaya başladı ama bir an da kafasını sallayıp bu düşüncelerden kurtuldu. Bacaklarını çok zorlamadan yavaş yavaş toplamaya başladı sonrasında kahvaltıya geçip bir şeyler atıştırdı. Yediği şeyler ağırlık yapar diye yemeğin hemen üzerine koşmadı onun yerine bacaklarına masaj yapmaya çalıştı. Aradan biraz zaman geçince ısınma hareketleri yapıp bacağını iyice gevşetti ve koşmaya başladı. Dünkü gibi hızlı koşmuyordu hatta yürümekten biraz hızlı gidiyordu. Hem dünkü ağrılardan dolayı hem de daha da bacağı kötüleşmemesi için yavaş koşmayı tercih etmişti, bünyesi alıştıkça koşunun temposunu arttırmayı daha doğru buldu.

Öğleden sonra Tetsu acıkmaya başlamıştı ama yanına aldığı yiyecekleri askerlerle paylaştığı için bitmişti. Askerlere seslenerek “Buralarda yemek alabileceğimiz bir yer var mı?” dedi.

Asker “Yemek işini dert etme ikimiz ara ara değişerek yemek alıp geleceğiz. Hala yaptığın işi akıl karı bulmasakta çabanı takdir ediyoruz. O yüzden zaman kaybedeceğin bir şey yapmana gerek yok.”

Tetsu (Gülümseyerek) “Teşekkür ederim”

Tetsu koşuyor, askerler yemek ve odun toplama işini hallediyordu ve günler bu şekilde rutin bir hal almışken bir şeyler değişmeye başladı. Tetsu’nun hikayesi ağızdan ağıza her yere dolanmaya başlamıştı. Tetsu’nun koştuğu yola civar yerleşkelerden insanlar gelip Tetsu’yu izliyordu. Kimisi dalga geçip eğleniyordu kimisi bu hikâyeden etkilenmiş olacak ki heyecan dolu gözlerle bakıyordu kimisi yardım etmek için yiyecek veya yakacak odun getiriyordu ve bazı çocuklarda Tetsu ile bir yere kadar koşup, eğlenip geri dönüyordu. Tetsu kendisi ile dalga geçenleri göz ardı edip kendisini destekleyenlere nazikçe teşekkür ediyordu. Bu desteklemeler Tetsu’ya biraz da olsa güç veriyordu. Günler geçtikçe vücudu bu duruma daha fazla alışıyordu veya Tetsu öyle sanıyordu.

Bölüm 9: Karanlıktaki Ses

  İçeriği Görüntüle

Tetsu koşmaya başlayalı 12 gün olmuştu. Hava yağmurluydu ve yerler bataklık gibiydi. Çamura bata çıka koşmaktan üstü başı hep çamur olmuştu. Çamurdan dolayı mı, terlemesinden dolayı mı veya yanında ki atlardan dolayı mı bilmiyordu ama iğrenç bir koku vardı ve bu koku sanki genzini deliyordu, zaten günlerin yorgunluğu varken hem çamurda koşmak hem de bu iğrenç koku onu fiziksel ve zihinsel anlamda iyice yıpratıyordu. Artık çıldırıyordu ve yol gözünde giderek büyümeye başlamıştı sanki ne kadar koşarsa koşsun sürekli geriye gidiyordu. Koşarken bir yerden sonra dengesini kaybetti ve yere düşüp çamurun içine battı. Kalkmaya çalıştı ama kendisinde zerre kadar güç hissetmiyordu, battığı çamur taş kesilmiş gibi onu içine hapsediyordu, yağmur damlaları sanki çeliktenmişçesine vücuduna çarpıp canını yakıyordu ve o iğrenç koku… Nereden geldiğini bilmediği o iğrenç koku düzensiz ve sık nefes alıp vermesi yüzünden sanki midesine doluyordu. Midesinde hissettiği o koku yüzünden dayanamayıp kustu. Son bir güçle başını kaldırıp yola doğru baktı ve yol gittikçe uzuyordu. Askerlerin atından indiğini fark etti ama onları duyamıyordu. Etraf yavaş yavaş kararmaya başlamıştı ve bir anda karanlıktan bir ses duydu. Bu ses oldukça ürperticiydi sadece duymakla bile tüyleri diken diken olmuştu. Sanki yakınında bir canavar varmışta Tetsu’yu öldürmek istiyormuş gibiydi. Tetsu sesin geldiği yere doğru bakmaya çalıştı ve ilginç bir şeyle karşılaştı. Karanlığın içinde sanki daha karanlık bir şey vardı ve ona doğru bakıp gülümsüyormuş gibiydi. Ses tekrar Tetsu’ya seslendi.

Karanlıktaki ses “Ne için koşuyorsun?”

Tetsu “Ne için mi koşuyorum?”

Karanlıktaki ses “Evet, bu kadar acı çekmen zorlanman ne için?”

Tetsu “Sevgiliye ulaşmak için.”

Karanlıktaki ses “Senin ulaşmak için bu kadar çabaladığın sevgili senin için ne yapıyor?”

Tetsu “Ona ulaşmamı bekliyor.”

Karanlıktaki ses “Sen bu kadar acı çekerken onun sadece beklemesi adil mi? Neden sadece sen zorluklara katlanmalısın?”

Tetsu “Eminim ki onun içinde zordur, elinden hiçbir şey gelmeden beklemek.”

Karanlıktaki ses “Daha seni bekleyip beklemediğini bile bilmiyorsun, böyle konuşmak sence mantıklı mı?”

Tetsu “Evet bilmiyorum ama-”

Karanlıktaki ses “Hissediyorum demeyeceksin değil mi? Bu his sadece senin umut bağlamak istediğin bir hayal, gerçeklerden uzak bir yanılsama.”

Tetsu “Belki de öyledir ama varmadan asla bilemem.”

Karanlıktaki ses “Aslında biliyorsun.”

Tetsu “Nasıl yani?”

Karanlıktaki ses sanki avının bir açığını bulan bir yırtıcıymış gibi dişlerini avının üstüne geçiriyordu. Giderek daha karanlık ve ürkütücü oluyordu.

Karanlıktaki ses “Onunla en son konuştuğun anı unuttun mu?”

Tetsu “Tartışmıştık.”

Karanlıktaki ses “Onu üzmüştün ve ağlayarak yanından ayrıldı.”

Tetsu “Evet onu çok üzdüm.”

Karanlıktaki ses “Onu bu kadar üzmüşken hala seni sevdiğini ve beklediğini mi düşünüyorsun? Aksine senden nefret ediyordur.”

Tetsu “Gerçekten de benden nefret mi ediyordur.”

Karanlıktaki ses “Niye etmesin ki, seni sevdiğini söyledi ama sen onun kalbini kırdın ve ağlattın.”

Tetsu “Ben ondan özür dilemek ve onu sevdiğimi söylemek zorundayım.”

Karanlıktaki ses “Peki ne değişecek?”

Tetsu “Beni affedebilir, tekrardan birbirimizi sevebiliriz.”

Karanlıktaki ses “Ona ulaşabileceğine inanıyor musun?”

Tetsu “Koştuğum sürece bir umut olacak ama koşmazsam direkt kaybedeceğim.”

Karanlıktaki ses “Koşarsan da umut yok.”

Tetsu “Neden?”

Karanlıktaki ses “Bir düşün, neredeyse sürenin yarısına geldin ama daha yolun yarısına bile çok uzaktasın. Burada sence bir umut var mı?”

Tetsu “O zaman daha fazla koşmalıyım.”

Karanlıktaki ses “Şimdi bile aşırı zorlanıyorsun daha fazla zorlarsan öleceksin.”

Tetsu “Bu yola çıkmadan önce zaten ölmeyi göze almıştım.”

Karanlıktaki ses “O zaman ölüme yakından tanık olmamıştın ama şimdi yavaş yavaş ölüme doğru koşuyorsun.”

Tetsu “Ölüme doğru mu koşuyorum?”

Karanlıktaki ses “Evet, sen sevgiliye koşuyorum diye kendini kandırıyorsun sadece. Şu haline bir bak kir pas içindesin ve daha yerden bile kalkamıyorsun. O kadar düzensiz nefes alıyorsun ki nefesin sana yetmiyor. Şimdi bile ölmek üzeresin ve sen daha fazlasını koşmaktan bahsediyorsun. Gerçekten buna inanıyor musun?”

Tetsu “Sonuna kadar gitmeden asla bilemem.”

Karanlıktaki ses “Bu çaban boşa, sana öleceksin diyorum ölmesen bile gittiğinde seni bekleyen bir sevgili olmayacak.”

Tetsu “Hayır hissediyorum beni bekliyor.”

Karanlıktaki ses “Sadece aptallık yapıyorsun ve bu senin ölümüne yol açacak.”

Bölüm 10: Son Güç

  İçeriği Görüntüle

Askerler Tetsu’yu kaldırıp sırtını ağaca yasladılar ve ayıltmaya çalıştılar. Tetsu’nun dünyası şu an tamamen karanlıklar içerisindeydi ama bir anda küçücük bir ışık gördü. Bu ışık tamamen bulutlarla kapalı bir havada güneşin çok az bir yerden geçmesi gibiydi. Bir ulak gelmişti ve elindeki kâğıdı Tetsu’ya verirken “Bu prenses Kana tarafından size gönderildi” dedi. Tetsu yavaşça kâğıdı eline aldı ve içine baktı. Kâğıtta sadece bir dörtlük yazıyordu ve Tetsu okumaya başladı.

“Kar eriyip, çiçekler açtığında,

Bekleyeceğim dünyanın öbür ucunda,

Kiraz çiçeklerinin altında,

Şimdiden sonsuza.”

-Kana

Tetsu gülümsemeye başladı ve etrafına bakındı, karanlık gözükmüyordu ama içinden ona “Görüyor musun bunu? Beni beklediğini biliyordum ve benim aklımı artık daha fazla çelemeyeceksin” dedi. Öncesinden daha kararlı bir ifadesi vardı. Solukları düzelmeye başlamıştı ve sanki eskisi gibi yorgun hissetmiyordu. Ulaktan kâğıt ve kalem istedi. Kana’ya bir cevap vermesi lazımdı ve şu dörtlüğü yazdı;

“Bedenimde derman olmasa da,

Azıcık güç var ruhumda.

Sana ulaşmak sonsuzluktan geçiyorsa,

O son gücümle yine koşacağım sana.”

-Tetsu

Tetsu tekrar ayağa kalkıp koşmaya başladı. Artık onu ne yağmur ne çamur ne de başka bir şey engelleyebilirdi. Bu zamana kadar koştuğundan daha fazla koşması gerekiyordu bunun için daha az uyuyordu ve olabildiğince az yiyordu çünkü midesi doluyken koşmak onu sadece yavaşlatacaktı. Tetsu her ne kadar bunları yapsada fark etmediği bir şey vardı ve o şey gün geçtikçe daha yavaş koştuğuydu. Askerlerde bunu fark etmişti o yüzden yüzlerinde hüzünlü ve acıklı bir ifade vardı. Tetsu’yu dinlenmesi için birkaç kez ikna etmeye çalışmışlardı ama nafile bir çabaydı.

Tetsu’nun günleri böylece geçmişti ve sonunda bahar gelmişti. Havalar artık biraz daha iyiydi ve daha rahat koşuyordu ama son gün gelmişti. Tetsu yolun büyük bir kısmını koşmuştu, belki de kimsenin yapamayacağı bir şeyi yapmıştı ama maalesef tamamen bitiremedi. Askerler bu duruma üzülüyorlardı hatta bir tanesi hafiften ağlamaya başlamıştı. Herkes bir mucize bekliyordu, herkes Tetsu’ya umut bağlamıştı, herkes aşkın gücüne inanmak istiyordu ama artık ne bir mucize ne de bir umut kalmıştı ortada. Hayal dünyasında yaşarken bir anda gerçekler acımasızca ortaya çıkmıştı ve herkesi rüyasından uyandırmıştı. Askerler birbirlerini onaylarcasına bir bakış attılar ve bir tanesi artık Tetsu’yu durdurmak için atından indi çünkü kalan yol atla bile yarım günde bitmezdi. Askerlerden biri Tetsu’ya yanaştı ve “Tetsu zaman bitti ve kalan yolu atla bile zamanında tamamlayamazsın.” Tetsu askeri hiç duymamış gibi koşmaya devam etti.

Asker bu sefer bağırarak tekrardan Tetsu’ya seslendi “Artık bitti Tetsu, lütfen dur. Daha fazla kendini yıpratma.”

Tetsu (Zor duyulan bir sesle) “Sevgiliye ulaşana kadar hiçbir şey bitmeyecek.”

Asker “Bizimle gel kral ile konuşuruz belki de bu çabandan ötürü kabul edebilir seni.”

Tetsu “Sevgiliye ulaşmadan durmayacağım.”

Asker konuşmanın faydasız olduğunu anlamıştı. Öylece Tetsu’nun ardından bakıyordu. Bir şeyler yapmak istiyordu ama yapamıyordu. Geriye tek bir seçenek kalmıştı o da bu yolda Tetsu’yu sonuna kadar desteklemekti. Tekrardan atına bindi ve Tetsu’nun yanına geldi. Bu bitmek bilmeyen koşu serüvenine devam ettiler.

Bölüm 11: Biten Süre ama Bitmek Bilmeyen Kavuşma Arzusu

  İçeriği Görüntüle

Bahar geldiğinden beri 3 gün geçmişti, Tetsu o kadar yavaş koşuyordu ki biraz hızlı yürüyen birisi Tetsu’yu geçebilirdi. Tetsu artık uyumuyordu bu yüzden ara sıra bayılıyordu ve askerler onu düzgünce yatırıyordu sonra kendine gelince tekrar koşmaya başlıyordu. Askerlerin arada eline verdiği şeyler dışında oturup yemek bile yemiyordu. Ne tek bir kelime ediyordu ne de herhangi bir şeye tepki veriyordu. Gözünde hayatta değilmiş gibi bir ibare vardı sanki koşmaktan başka hiçbir şey yapamayan bir canlı gibiydi. Askerlerde Tetsu’nun bu haline perişan oluyorlardı. Küçükte olsa bir umut beklerken yolun karşısından yanında fazladan bir atla ulak gözüktü. Ulak askerlerle bir şeyler konuştu sonrasında askerlerden birisi sevinçli bir ifadeyle Tetsu’nun yanına geldi.

Asker “Tetsu artık koşmana gerek yok, kral seni kabul etmiş ve ata binip hemen huzuruna çıkmanı bekliyormuş.” Askerin bu sözü boşlukta kaldı çünkü Tetsu’nun bilinci kapalıydı ve sadece koşuyordu. Asker bu sefer kolundan tutup Tetsu’yu sarsarak “Tetsu dur artık! Kendine gel!” dedi lakin Tetsu askerin elini ittirerek koşmaya devam etti. Asker ne yapacağına şaşırmıştı birkaç kez daha Tetsu’yu zorla durdurmaya çalıştı ama Tetsu onu ittirerek koşmaya devam etti. Bir yerden sonra asker vazgeçmişti, diğerlerinin yanına dönüp ulaktan atı aldı ve geri dönmesini söyledi. Tetsu’nun durumunu diğer askere anlattı ve kendi aralarında bir konuşma döndü;

Asker “Hiçbir şekilde duymadı beni ve tutmaya çalıştığımda da beni ittirerek devam etti.”

Diğer asker “Keşke ona bir şekilde yardım edebilseydik.”

Asker “Aslında bir şey yapabiliriz.”

Diğer asker “Ne yapabiliriz ki?”

Asker “Bayıldığı sıra Tetsu’yu ata bindiririz ve ayılana kadar gidebildiğimiz kadar gideriz.”

Diğer asker “Evet mantıklı ama…”

Asker “Ama ne?”

Diğer asker “Bilemiyorum ama sanki bunu yapmak doğru değilmiş gibi geliyor.”

Asker “Doğru veya yanlış kimin umurunda bu gidişle Tetsu ölecek o zaman daha mı iyi olacak?”

Diğer asker bir süre sessiz kaldı ve düşünmeye başladı. Onlar için de bu zor bir durumdu ama bir karar verilmesi gerekiyordu ve sonunda kararlı bir şekilde arkadaşına bakıp “Dediğini yapmayacağız” dedi.

Asker şaşırmıştı ve “Neden?” diyebildi.

Diğer asker “Bu başından beri Tetsu’nun hikayesiydi ve bizim buna karışmaya hakkımız yok. Eğer ölecekse de kendi verdiği kararla ölecek.”

Askerler bir süre daha böyle tartıştı ikisi de Tetsu için iyi olanı yapmak istiyordu ama ne yapmaları gerektiği konusunda kafaları karışmıştı. Tetsu’nun şu anki hali onların içlerini acıtıyordu ve ellerinden bir şey gelmemesi bu acıyı arttırmaktan başka bir işe yaramıyordu. En sonunda Tetsu’nun kararına saygı göstermeye karar verdiler. Sonuçta bu Tetsu’nun hikayesiydi ve onlar bu hikâyede sadece yan karakterlerdi. Yan karakterlerin görevi ise ana karakteri ne olursa olsun sonuna kadar desteklemekti. Her şey her zamanki gibi devam ediyordu. Tetsu koşuyor, bayılıyor, ayılıyor ve azıcık bir şey yiyip tekrar koşuyordu. Günler gene bu şekilde birbirini kovalamaya başladı.

Bölüm 12: Mutlu ve Hüzünlü Son

  İçeriği Görüntüle

Bahar geleli 7 gün olmuştu ve Tetsu neredeyse yolu bitirmek üzereydi. Askerler yol bittiği için ve kralın hali hazırda Tetsu’yu kabul etmesinden dolayı seviniyorlardı. Saraya çok az bir yol kalmışken Tetsu bir anda saraya giden yoldan ayrılıp başka bir yola döndü. Askerler şaşkın bir şekilde Tetsu’ya seslendiler “Hey Tetsu!  Nereye gidiyorsun? Saraya giden yol buradan.” Tetsu askerleri duymuyordu ve girdiği yoldan koşmaya devam ediyordu. Kaybolmuş gibi bir hali yoktu aksine oraya gitmesi gerektiğini biliyordu. Gece vakti karanlıkta dolanırken bir anda ay ışığını görmüş ve ona yönelmiş gibiydi. Işığı gördükten sonra hiçbir rehbere veya başka bir şeye gerek yoktu tek yapması gereken ona ulaşmaktı. Tetsu ışığı takip etti, etti ve en sonunda aya ulaşabildi. Sarayın biraz uzağında yerleşimin olmadığı uçuruma benzeye bir yerdi. Uçurumun sonuna doğru bir tane kiraz çiçeği vardı, civarda bir başına kalmış bu çiçek baharın gelmesiyle yeni yeni açmaya pembeleşmeye başlamıştı. Kiraz çiçeğinin altında Kana ve kral vardı. Kral üzüntülü ve ağlamaklı bir haldeydi çünkü Kana perişan bir haldeydi, yüzü solmuş, gözlerinin altı morarmıştı. Muhtemelen bir şey yiyip içmemişti çünkü dudakları kuruluktan çatlamıştı ve bir deri bir kemik kalmıştı. Tetsu’nun ona koşarken kendisinin elinden bir şey gelmemesi ona vicdan azabı çektirmişti ve bu yüzden muhtemelen ne uyumuş ne de başka bir şey yapabilmiş.

Tetsu’nun geldiğini fark ettiğinde Kana sanki bir anda hayata dönmüş gibi kafasını kaldırdı ve Tetsu’ya baktı. Tetsu’da onu fark edince bir anda hayata dönmüş gibi gözleri parladı. Uzun, çok uzun bir yolculuğun sonunda kavuşabilmişlerdi ama Tetsu derbeder olmuştu. Saçları pislikten kaskatı kesilmişti ve yağlıydı, üstü başı yırtılmıştı, her yeri çamur olmuştu. Artık doğru düzgün nefes alıp veremiyordu, bacakları ve ayakları şişmişti, ara ara düştüğü için dirseklerinde, dizlerinde ve vücudunda birçok morluklar vardı, son zamanlarda çok az yediği için zayıflamıştı ve o kadar çok yorulmuştu ki adım atması çok zordu, ayağını kaldırdığı an bacağı tir tir titriyordu ama sonunda bu azap bitmişti. Sevgiliye üç adım kadar uzaktı, sonunda kavuşmuşlardı. Birbirlerinin gözlerinin içine bakıp gülümsediler, ikisi de sanki hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyorlardı çünkü bu kavuşma bütün acıları bütün sıkıntıları unutmalarına sebep olmuştu. Tetsu biraz nefesini toplayarak adım attı ve şu dörtlüğü söyledi;

“Aştım sonsuzluğu aşkın uğruna

Bedenim ruhum hepsi sana feda

Sadece bir gülüşün yeter bana

Ey sevgili koştum geldim sana”

Kana’da kalan gücüyle Tetsu’ya eşlik etti;

“Hapsolmuştum kışın soğuğuna

Dinmek bilmiyordu gönlümdeki fırtına

Her yer karanlıktı yokluğunda

Ey sevgili güneş gibi geldin dünyama”

Tetsu attığı her adımda bir dörtlük söylüyordu Kana ise hemen ona eşlik ediyordu.

Tetsu:

“Koştukça düşüyordum karanlığa

Direnmeyi bırakmıştım umutsuzca

Tek bir sözün güç verdi bana

Ey sevgili karanlığı aştım geldim sana”

Kana:

“Çaresizce bekliyordum zindanlarda

Geçmedi boğazımdan ne bir yudum su ne bir lokma

Gönlümde yara oldu çektiğin her cefa

Ey sevgili şifa gibi geldin bana

Tetsu ve Kana birbirlerine kenetlenmişlerdi ve başka bir şey görmüyorlardı. Artık tek olmuş gibilerdi, birbirlerinin aklından ne geçtiğini biliyorlardı. En son dörtlüğü aynı anda birbirlerine gülümseyerek söylediler.

Tetsu ve Kana:

“Sen vardım her nefesimde her anımda

Seni düşledim düştüğümde umutsuzluğa

Çünkü gülüşün bir ışıktı dünyama

Ey sevgili kavuşabildik sonunda”

 

Tetsu Kana’nın yanına gelmişti, nefesini artık kontrol edemiyordu ve artık gücü kalmadığı için bir anda dizlerinin üstüne düştü sonrasında da usulca kendisini Kana’nın kucağına bıraktı. Tetsu başını Kana’nın kucağına yaslamıştı, Kana’da ellerini Tetsu’nun sert yağlanmış saçlarına götürüp okşamaya başladı. O narin parmaklarıyla sanki ipek okşuyormuş gibi usulca ve sakince okşuyordu. Bir süre böyle sessizce kaldılar ve en sonunda bu sessizliği Tetsu bozdu.

Tetsu (Ara ara nefes alıp vererek) “Kana… sonunda… seni görebildim.”

Kana (Gayet yumuşak bir tonla) “Evet sonunda kavuştuk birbirimize.”

Tetsu “Benim… sana söylemek… istediğim… bir şey var.”

Kana “Seni dinliyorum.”

Tetsu “Ben… özür dilerim… o gün… kalbini kırdım.”

Kana “Önemli değil.”

Tetsu “Benden… nefret ediyor musun?”

Kana “İnsan sevdiğinden nasıl nefret edebilir ki?”

Tetsu “Beni… affetmeyeceksin diye… çok korktum.”

Kana “Korkacağın bir şey yok.”

Tetsu “Ben… aslında seni… seni seviyorum.”

Kana “Biliyorum bende seni seviyorum.”

Tetsu “Seninle… tanıştığım için… çok mutluyum.”

Kana “Bende çok mutluyum.”

Tetsu “Seni… gördüğüm içinde.”

Kana “Bende.”

Tetsu “Kana…”

Kana “Dinliyorum.

Tetsu “Ben… çok yoruldum.”

Kana “Biliyorum, istediğin kadar dinlenebilirsin.”

Tetsu “Kana…”

Kana “Evet.”

Tetsu “Bir daha… ayrılmayacağız… değil mi?”

Kana “Asla bir daha ayrılmayacağız.”

Tetsu “Kana…”

Kana “Buradayım.”

Tetsu “Ben… seni çok seviyorum.”

Kana “Bende seni çok seviyorum.”

Kana Tetsu’nun saçlarını okşarken Tetsu’nun gözleri yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. 33 gün boyunca koşmanın sonucu güzel bitmeyecekti çünkü Tetsu ölüyordu. Kana Tetsu’nun son anına kadar dayandı ve Tetsu ne derse cevaplayıp saçlarını okşamaya devam etti. En son ikisinin de sesi kesildi, Kana’nın Tetsu’nun saçını okşayan eli durdu, ikisi de artık can vermişti. Yüzlerinde mutlu bir ifade vardı ama kral ve askerler oracıkta çocuklar gibi ağlamaya başlamıştı. Uzun bir aşk hikayesinin sonuna gelmiştik, aşıklar için mutlu geri kalanlar için hüzünlüydü. Sevudetto’ya göre de Tetsu ve Kana böyle bir sonu hak etmiyordu. Neden sadece insanların mutlu olmasına izin vermiyorlardı ki? Demirci veya prenses bu mevkileri umursamadan sevgilerini kabul etselerdi, şu an çok daha mutlu bir hikaye olabilirdi. Her ne kadar pişmanlıklar olsa da geçmiş değiştirilemiyordu, Tetsu ile Kana ölmüştü ve herkesin tek umudu öbür dünyada birlikte olmalarıydı.

--SON--

 

 

3. Kısım: Değişmeyen Gerçek inşallah yakında gelecek :)

 

Eline sağlık. ^^ Çok güzel olmuş. 

Spoiler

Şiirler de çok güzel olmuş. <3 Son dörtlüğü aynı anda okumaları yok mu. aga be. (ಥ﹏ಥ)

Ben aslında süre bittikten sonra kızında oğlana koşmasını beklerdim ne güzel ortada sarılırlardı. :D  Biraz düzenleme ve eklemeyle çok güzel bir light novel olur. Bu hali bile çoğu light noveldan iyi. :D

 

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 2 hafta sonra...
Freesia, 08.05.2021 - 11:01 tarihinde yazdı:

 

Eline sağlık. ^^ Çok güzel olmuş. 

  İçeriği Gizle

Şiirler de çok güzel olmuş. <3 Son dörtlüğü aynı anda okumaları yok mu. aga be. (ಥ﹏ಥ)

Ben aslında süre bittikten sonra kızında oğlana koşmasını beklerdim ne güzel ortada sarılırlardı. :D  Biraz düzenleme ve eklemeyle çok güzel bir light novel olur. Bu hali bile çoğu light noveldan iyi. :D

 

Ay bunu yeni gördüm kusura bakma. :D Teşekkürler yorumun için. :) 

 

Spoiler

Haha evet şiirler için uğraştım biraz. :) Amaçlarına ulaşmışsa ne mutlu bana. :) 

 

Hmmm o hikayenin devamının büyük bir kısmını yazdım aslında ama sonra yayınlamaktan vazgeçtim. :) Şöyle diyebilirim ki, her hikaye mutlu sonla bitmez. :) 

 

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

pegasusejder, Bir saat önce tarihinde yazdı:

Ay bunu yeni gördüm kusura bakma. :D Teşekkürler yorumun için. :) 

 

  İçeriği Gizle

Haha evet şiirler için uğraştım biraz. :) Amaçlarına ulaşmışsa ne mutlu bana. :) 

 

Hmmm o hikayenin devamının büyük bir kısmını yazdım aslında ama sonra yayınlamaktan vazgeçtim. :) Şöyle diyebilirim ki, her hikaye mutlu sonla bitmez. :) 

 

 

Sıkıntı değil ya, bazen gözden kaçabiliyor. Hikayenin devamını okumak isterim ama çokça efor isteyen bir uğraş olduğu için söylemeye dilim varmıyor. :D

Spoiler

Ne kadar şikayet etsem de, aslında hafif mutsuz sonla bitmesini beğendim. Hikayeyi daha gerçekçi yapmış. Tam ayarında olmuş, yani en azından kavuşup öldüler. :'D 

 

 

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Freesia, 4 saat önce tarihinde yazdı:

 

Sıkıntı değil ya, bazen gözden kaçabiliyor. Hikayenin devamını okumak isterim ama çokça efor isteyen bir uğraş olduğu için söylemeye dilim varmıyor. :D

  İçeriği Gizle

Ne kadar şikayet etsem de, aslında hafif mutsuz sonla bitmesini beğendim. Hikayeyi daha gerçekçi yapmış. Tam ayarında olmuş, yani en azından kavuşup öldüler. :'D 

 

 

Bildirimlerde genelde mekanın bildirimleri olunca hiç bakmadan okundu işaretliyorum. :D Özelden biraz özetleyebilirim istersen. :D 

 

Spoiler

Haha evet biraz dramatik bir son olsun istedim. :) Öbür türlüsü çok klişe olacaktı, adam ulaşmasaydı da bilmiyorum pek olmazdı herhalde. :D 

 

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesajını gönderebilir ve daha sonra kayıt olabilirsin. Bir hesabın varsa, hesabınla göndermek için şimdi oturum aç.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Misafir
Bu konuya yanıt ver...

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı.   Restore formatting

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Editör içeriğini temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

  • Konuyu Görüntüleyenler   0 üye

    • Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli bilgi

Forum kurallarımızı okudunuz mu? Forum Kuralları.