Jump to content

Bilinmeyen bir kadının mektubu ve Bir kadının hayatından 24 saat (Stefan Zweig) Kitap İncelemesi


Önerilen İletiler

 

Arkadaşlar öncelikle merhaba, @Lycaenidae ile bir etkinlik yapmayı düşündük. Hem kitap okuyup yorumlamak isteyen olursa hem de okuyacak kitap arayan varsa diye forumda kitap incelemeleri yapmak istedik. Tabii fikir anası Lyca ama fikri icraata geçirmek bana kaldı :D Emel abla bize yeni bir başlık açacağını söyledi ama şimdilik böyle yazacağız. Şimdiden keyifli okumalar :)

 

Konu başlığından da anlaşıldığı üzere Stefan Zweig'in eserleri olan "Bilinmeyen bir kadının mektubu" ve "Bir kadının hayatından 24 saat" adlı öyküler hakkında yorum yapacağım. Ben direkt olarak iki tane öykünün birleştirilmiş halini sayın aldım ama dileyen iki öyküyü de ayrı ayrı kitaplar şeklinde bulabilir. Kitabın kapağını aşağıdaki görselde görebilirsiniz;

Spoiler

0001694962001-1.jpg

 

BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU

Yazar adı: Stefan Zweig

Orijinal adı: Brief einer Unbekannten

Tür: Roman

Sayfa sayısı: 68

 

Kitap bir yazarın doğum gününde iş gezisinden dönüp, evine geçmesi ile başlıyor. Kahyası yazar evde olmadığı zamanlarda biriken mektupları getiriyor ve yazar kendince önemli olan mektupları okuyor. Daha sonra el yazısı ile yazılmış kalınca bir mektubu merak edip okumaya başlıyor, mektup "Beni hiç tanımamış olan sana" diye başlıyor. Yazar mektubun direkt olarak kendisine gönderilip gönderilmediğini anlamıyor ama merak ettiği için okumaya başlıyor.

 

Kitabın başlangıcı bu şekilde, yazarın veya mektubu gönderen kadının ismi hiçbir zaman geçmiyor. Hikaye tamamen kadının mektubu hakkında, yazara ait çok az bir kısım var. Hikaye bir küçük kızın binalarına taşınan yazara olan aşkını anlatıyor. Onu nasıl sevdiğini, onunla karşılaşmak için neler yaptığını, çocukça olan masum aşkından yetişkinliğe gelip şehvetle arzuladığı aşkına kadar olan olayları anlatan bir mektup. 

 

Bunu direkt olarak bir cinsiyete yüklemek istemiyorum, yani sonuçta aşk sadece bir cinsiyete ait değildir ve her cinsiyet gayet de derin bir aşk duygusu yaşayabilir. Hikaye sadece mektupta bir insanın diğerine olan aşkını anlatışını konu alıyor. Aslında ben bütün hikayenin mektupla sınırlı olmayacağını düşünüyordum ve hatta öyle olursa sıkılırım diye düşünmüştüm ama öyle olmadı. Kitabı 1.5-2 saat gibi bir sürede bitirdim ve gayet de akıcıydı. Aşk unsuru hikayede çok güzel işlenmiş ve sürükleyici bir şekilde devam etmiş. Bir çocuğun gözünde ki masum aşk ve çocuğun büyüyüp yetişkin olmasıyla birlikte duyduğu şehvet hissine kadar betimlemelerle zenginleştirilmiş ve okuyucuya aktarılmış. Yazarın anlatmak istediği "mutlak aşk" kavramını kimisi saplantı olarak görebilir ama en nihayetinde şu sonuca varıyoruz ki "aşkın gözü kördür." Çünkü burada çocuk aşkından dolayı öyle bir hale geliyor ki kapı kollarını öpüyor veya adamın sigara izmaritlerini toplayıp saklıyor. Çocuk sürekli olarak aşık olduğu yazarla ilgili düşler kuruyor, yazar olduğu için sağdan soldan topladığı kitapları gazeteleri okuyor ki ona yaraşır bir insan olsun. Çocukluk dönemi bitip büyüdüğünde bile yazarın onu fark edeceğini umarak hayatını yaşıyor ve başka hiçbir erkekle evlenmek istemiyor. 

 

Kitaptaki bazı ilgimi çeken olayları spoiler içerisinde anlatacağım.

Spoiler

Bir çocuğun masum aşkı dememin en büyük sebeplerinden birisi yazarın sürekli eve farklı kadınlarla gelmesi ve bu çocuğun bunlara anlam verememesi. Çocuğun küçük dünyasında sürekli yazar ile hayaller kurup, yazarın onu fark edeceğini düşünerek ona yakışmaya çalışması beni etkiledi. Çocuk aşkı için bir çok alanda kendini çabalar halde buluyor ve hatta okulda sıradan bir öğrenciyken bir anda parmakla gösterilen başarılı bir öğrenci oluyor. Çocuk aşkından dolayı sürekli yazarın evini gözetlemeye sürekli onun hayatını öğrenmeye çalışıyor. Bir yerden sonra öyle bir hale geliyor ki yazarın hayatını yazardan daha iyi biliyor, eve girdiğinde ne yapacağını, ne zaman yemek yediğini, hangi saatte hangi odada olduğunu vb. şeylerin hepsini öğreniyor. Çocuğun en nefret ettiği zamanlar yazarın iş için geziye gittiği zamanlar. Bu zamanlarda çocuk tamamen kötü bir ruh haline bürünüyor ve derslerinde başarısı düşmeye başlıyor. Yazar geri geldiğinde ise dünyanın en mutlu insanı oluyor. 

 

İlk başlarda çocukluk aşkı gibi gözüküyor bu olay çünkü bu çocuğun bulunduğu yer fakirlerin olduğu bir yer. Bir yazarın geldiğini duyunca bütün mahalle meraklar içinde bekliyor. Çocuğun gözünde o an için büyüleyici bir olay gerçekleşiyor, bir düşünsenize fakirlerin yaşadığı bir mahalleye yüksek kesimden bir yazar geliyor. Yazarın eşyaları kamyondan eve taşınırken çocuk bütün eşyaları tek tek inceliyor, bunlar daha önce hiç görmediği tablolar, kitaplar, halılar... Çocuk bu etkiden dolayı başlarda aşık oluyormuş gibi gözüküyor (gerçi kendisi bile bunun aşk olduğunun farkında değil) O yüzden başlarda basit bir çocukluk aşkı gibi gözükse de hiç dinmek bilmeyen bir aşk yolculuğunun başlangıcı oluyor aslında. 

 

Annesinin tekrar evlenmesinden dolayı ailesi taşınmak zorunda kalıyor ve çocuk için bu an bir felaket anı oluyor, aşkından uzaklaşmak... Babası ve annesi çocuğa karşı iyi davransalar da bir türlü çocuğun moralini düzeltemiyorlar. Çocuk bildiğiniz mecnun gibi avare avare dolanmaya başlıyor. Artık büyüyüp üniversite çağına geldiğinde üniversiteye gitmeyip eski oturdukları yerde bir akrabasının dükkanında çalışmaya başlıyor. Amacı ise belli, yazar ile görüşmek. Orada olduğu süre boyunca işten çıkıp iyice gece olana kadar yazarın evinin önünde dolanmaya başlıyor. Yazar ile her karşılaşmasının başlangıcı bir mutluluk ama sonu hüzün. Yazar bizim kızı tanımıyor bile sadece yanından geçip gidiyor. 

 

Güncellenecek...

 

Güncellenecek...

 

Arkadaşlar vizeler yaklaşıyor onun için bütün hepsini tek oturuşta yazma fırsatım olmuyor :) Ara ara gelip güncelleyeceğim :)

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

pegasusejder, 8 saat önce tarihinde yazdı:

 

Arkadaşlar öncelikle merhaba, @Lycaenidae ile bir etkinlik yapmayı düşündük. Hem kitap okuyup yorumlamak isteyen olursa hem de okuyacak kitap arayan varsa diye forumda kitap incelemeleri yapmak istedik. Tabii fikir anası Lyca ama fikri icraata geçirmek bana kaldı :D Emel abla bize yeni bir başlık açacağını söyledi ama şimdilik böyle yazacağız. Şimdiden keyifli okumalar :)

 

Konu başlığından da anlaşıldığı üzere Stefan Zweig'in eserleri olan "Bilinmeyen bir kadının mektubu" ve "Bir kadının hayatından 24 saat" adlı öyküler hakkında yorum yapacağım. Ben direkt olarak iki tane öykünün birleştirilmiş halini sayın aldım ama dileyen iki öyküyü de ayrı ayrı kitaplar şeklinde bulabilir. Kitabın kapağını aşağıdaki görselde görebilirsiniz;

  İçeriği Görüntüle

0001694962001-1.jpg

 

BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU

Yazar adı: Stefan Zweig

Orijinal adı: Brief einer Unbekannten

Tür: Roman

Sayfa sayısı: 68

 

Kitap bir yazarın doğum gününde iş gezisinden dönüp, evine geçmesi ile başlıyor. Kahyası yazar evde olmadığı zamanlarda biriken mektupları getiriyor ve yazar kendince önemli olan mektupları okuyor. Daha sonra el yazısı ile yazılmış kalınca bir mektubu merak edip okumaya başlıyor, mektup "Beni hiç tanımamış olan sana" diye başlıyor. Yazar mektubun direkt olarak kendisine gönderilip gönderilmediğini anlamıyor ama merak ettiği için okumaya başlıyor.

 

Kitabın başlangıcı bu şekilde, yazarın veya mektubu gönderen kadının ismi hiçbir zaman geçmiyor. Hikaye tamamen kadının mektubu hakkında, yazara ait çok az bir kısım var. Hikaye bir küçük kızın binalarına taşınan yazara olan aşkını anlatıyor. Onu nasıl sevdiğini, onunla karşılaşmak için neler yaptığını, çocukça olan masum aşkından yetişkinliğe gelip şehvetle arzuladığı aşkına kadar olan olayları anlatan bir mektup. 

 

Bunu direkt olarak bir cinsiyete yüklemek istemiyorum, yani sonuçta aşk sadece bir cinsiyete ait değildir ve her cinsiyet gayet de derin bir aşk duygusu yaşayabilir. Hikaye sadece mektupta bir insanın diğerine olan aşkını anlatışını konu alıyor. Aslında ben bütün hikayenin mektupla sınırlı olmayacağını düşünüyordum ve hatta öyle olursa sıkılırım diye düşünmüştüm ama öyle olmadı. Kitabı 1.5-2 saat gibi bir sürede bitirdim ve gayet de akıcıydı. Aşk unsuru hikayede çok güzel işlenmiş ve sürükleyici bir şekilde devam etmiş. Bir çocuğun gözünde ki masum aşk ve çocuğun büyüyüp yetişkin olmasıyla birlikte duyduğu şehvet hissine kadar betimlemelerle zenginleştirilmiş ve okuyucuya aktarılmış. Yazarın anlatmak istediği "mutlak aşk" kavramını kimisi saplantı olarak görebilir ama en nihayetinde şu sonuca varıyoruz ki "aşkın gözü kördür." Çünkü burada çocuk aşkından dolayı öyle bir hale geliyor ki kapı kollarını öpüyor veya adamın sigara izmaritlerini toplayıp saklıyor. Çocuk sürekli olarak aşık olduğu yazarla ilgili düşler kuruyor, yazar olduğu için sağdan soldan topladığı kitapları gazeteleri okuyor ki ona yaraşır bir insan olsun. Çocukluk dönemi bitip büyüdüğünde bile yazarın onu fark edeceğini umarak hayatını yaşıyor ve başka hiçbir erkekle evlenmek istemiyor. 

 

Kitaptaki bazı ilgimi çeken olayları spoiler içerisinde anlatacağım.

  İçeriği Görüntüle

Bir çocuğun masum aşkı dememin en büyük sebeplerinden birisi yazarın sürekli eve farklı kadınlarla gelmesi ve bu çocuğun bunlara anlam verememesi. Çocuğun küçük dünyasında sürekli yazar ile hayaller kurup, yazarın onu fark edeceğini düşünerek ona yakışmaya çalışması beni etkiledi. Çocuk aşkı için bir çok alanda kendini çabalar halde buluyor ve hatta okulda sıradan bir öğrenciyken bir anda parmakla gösterilen başarılı bir öğrenci oluyor. Çocuk aşkından dolayı sürekli yazarın evini gözetlemeye sürekli onun hayatını öğrenmeye çalışıyor. Bir yerden sonra öyle bir hale geliyor ki yazarın hayatını yazardan daha iyi biliyor, eve girdiğinde ne yapacağını, ne zaman yemek yediğini, hangi saatte hangi odada olduğunu vb. şeylerin hepsini öğreniyor. Çocuğun en nefret ettiği zamanlar yazarın iş için geziye gittiği zamanlar. Bu zamanlarda çocuk tamamen kötü bir ruh haline bürünüyor ve derslerinde başarısı düşmeye başlıyor. Yazar geri geldiğinde ise dünyanın en mutlu insanı oluyor. 

 

İlk başlarda çocukluk aşkı gibi gözüküyor bu olay çünkü bu çocuğun bulunduğu yer fakirlerin olduğu bir yer. Bir yazarın geldiğini duyunca bütün mahalle meraklar içinde bekliyor. Çocuğun gözünde o an için büyüleyici bir olay gerçekleşiyor, bir düşünsenize fakirlerin yaşadığı bir mahalleye yüksek kesimden bir yazar geliyor. Yazarın eşyaları kamyondan eve taşınırken çocuk bütün eşyaları tek tek inceliyor, bunlar daha önce hiç görmediği tablolar, kitaplar, halılar... Çocuk bu etkiden dolayı başlarda aşık oluyormuş gibi gözüküyor (gerçi kendisi bile bunun aşk olduğunun farkında değil) O yüzden başlarda basit bir çocukluk aşkı gibi gözükse de hiç dinmek bilmeyen bir aşk yolculuğunun başlangıcı oluyor aslında. 

 

Annesinin tekrar evlenmesinden dolayı ailesi taşınmak zorunda kalıyor ve çocuk için bu an bir felaket anı oluyor, aşkından uzaklaşmak... Babası ve annesi çocuğa karşı iyi davransalar da bir türlü çocuğun moralini düzeltemiyorlar. Çocuk bildiğiniz mecnun gibi avare avare dolanmaya başlıyor. Artık büyüyüp üniversite çağına geldiğinde üniversiteye gitmeyip eski oturdukları yerde bir akrabasının dükkanında çalışmaya başlıyor. Amacı ise belli, yazar ile görüşmek. Orada olduğu süre boyunca işten çıkıp iyice gece olana kadar yazarın evinin önünde dolanmaya başlıyor. Yazar ile her karşılaşmasının başlangıcı bir mutluluk ama sonu hüzün. Yazar bizim kızı tanımıyor bile sadece yanından geçip gidiyor. 

 

Güncellenecek...

 

Güncellenecek...

 

Arkadaşlar vizeler yaklaşıyor onun için bütün hepsini tek oturuşta yazma fırsatım olmuyor :) Ara ara gelip güncelleyeceğim :)

Stefan Zweig'in kitapları genelde ince olmasına rağmen dili zengin ve anlatımı çok güzel olduğundan okuyucuyu genellikle kendine bağlar bende çok severim bu adamın kitaplarını, çok güzel bir inceleme olmuş  :):ahaaah-onion-head-emoticon:

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Arkadaşlar teknik bir hatadan ötürü mesajımı güncelleyemedim o yüzden devamını buradan yazacağım.

 

Bilinmeyen bir kadının mektubu spoiler kısmı tamamı;

Spoiler

Bir çocuğun masum aşkı dememin en büyük sebeplerinden birisi yazarın sürekli eve farklı kadınlarla gelmesi ve bu çocuğun bunlara anlam verememesi. Çocuğun küçük dünyasında sürekli yazar ile hayaller kurup, yazarın onu fark edeceğini düşünerek ona yakışmaya çalışması beni etkiledi. Çocuk aşkı için bir çok alanda kendini çabalar halde buluyor ve hatta okulda sıradan bir öğrenciyken bir anda parmakla gösterilen başarılı bir öğrenci oluyor. Çocuk aşkından dolayı sürekli yazarın evini gözetlemeye sürekli onun hayatını öğrenmeye çalışıyor. Bir yerden sonra öyle bir hale geliyor ki yazarın hayatını yazardan daha iyi biliyor, eve girdiğinde ne yapacağını, ne zaman yemek yediğini, hangi saatte hangi odada olduğunu vb. şeylerin hepsini öğreniyor. Çocuğun en nefret ettiği zamanlar yazarın iş için geziye gittiği zamanlar. Bu zamanlarda çocuk tamamen kötü bir ruh haline bürünüyor ve derslerinde başarısı düşmeye başlıyor. Yazar geri geldiğinde ise dünyanın en mutlu insanı oluyor. 

 

İlk başlarda çocukluk aşkı gibi gözüküyor bu olay çünkü bu çocuğun bulunduğu yer fakirlerin olduğu bir yer. Bir yazarın geldiğini duyunca bütün mahalle meraklar içinde bekliyor. Çocuğun gözünde o an için büyüleyici bir olay gerçekleşiyor, bir düşünsenize fakirlerin yaşadığı bir mahalleye yüksek kesimden bir yazar geliyor. Yazarın eşyaları kamyondan eve taşınırken çocuk bütün eşyaları tek tek inceliyor, bunlar daha önce hiç görmediği tablolar, kitaplar, halılar... Çocuk bu etkiden dolayı başlarda aşık oluyormuş gibi gözüküyor (gerçi kendisi bile bunun aşk olduğunun farkında değil) O yüzden başlarda basit bir çocukluk aşkı gibi gözükse de hiç dinmek bilmeyen bir aşk yolculuğunun başlangıcı oluyor aslında. 

 

Annesinin tekrar evlenmesinden dolayı ailesi taşınmak zorunda kalıyor ve çocuk için bu an bir felaket anı oluyor, aşkından uzaklaşmak... Babası ve annesi çocuğa karşı iyi davransalar da bir türlü çocuğun moralini düzeltemiyorlar. Çocuk bildiğiniz mecnun gibi avare avare dolanmaya başlıyor. Artık büyüyüp üniversite çağına geldiğinde üniversiteye gitmeyip eski oturdukları yerde bir akrabasının dükkanında çalışmaya başlıyor. Amacı ise belli, yazar ile görüşmek. Orada olduğu süre boyunca işten çıkıp iyice gece olana kadar yazarın evinin önünde dolanmaya başlıyor. Yazar ile her karşılaşmasının başlangıcı bir mutluluk ama sonu hüzün. Yazar bizim kızı tanımıyor bile sadece yanından geçip gidiyor. 

 

Bizim kız o kadar güzel ki yazarı etkilemeyi başarıyor ve yazar ile bir gece geçiriyor. Kız yazarın kendisini tanımamasına rağmen ve aşkını bilmemesine rağmen onunla olabildiği süre boyunca olmak istiyor ve bu biraz sapkınlık boyutunda da olsa etkileyici bir şey. Bu ilişkiden sonra kızımız hamile kalıyor ama akrabasının yanında çalıştığı için hamileliğini belli etmemeye çalışıyor çünkü akrabası öğrenirse başı derde girecek adı yolluya çıkacak (demek ki bu akraba ve elalem korkusu sadece bizde yokmuş) Kız yazardan bir çocuğu olduğu için çok mutlu ve bir nevi artık o büyük sevgisini çocuğuna aktarıyor. Çocuğunu büyütmek için zenginlerle ilişkiye girmeye başlıyor. Küçükken yazarı etkilemek için okuduğu kitapların meyvesini şu an gayet kültürlenerek alıyor. Hem güzel hem de kültürlü olan kızımıza kimse hayır diyemiyor. Bir çok evlilik teklifine rağmen kız bunları reddediyor çünkü kendisi yazara aşık ve zenginlerle olmasının tek sebebi çocuğunu rahatça büyütebilmek. Bu kısım etiklik açısından tartışılabilir bir konu olsa da sonuçta kadın aşkının meyvesini korumak onu güzellikle büyütmek için her şeyi göze alıyor. 

 

Kadın mektubunu çocuğu ölünce yazıyor çünkü son dayanağı elden gidiyor. Ayrıca mektubu kendisi öldükten sonra yazara göndermesi ise  oldukça güzel bir ceza idi, gerçi hoş eğer yazara aşkını itiraf etseydi yazarın bununla ilgileneceğini sanmıyorum ama bu bilinmezlik insanı ister istemez çıldırtır. Bence yazarın durumu biraz daha betimlenebilirdi bu konuda biraz eksiklik hissettim. Bunlar haricinde gayet hoş bir hikayeydi.

 Bir Kadının Yaşamından 24 Saat

 

Yazar adı: Stefan Zweig

Orijinal adı: Vierundzwanzig Stunden a

                     us Dem Leben Einer Frau

Tür: Roman

Sayfa sayısı: 80

 

Olay bir otelde evli ve iki çocuk sahibi olan Madam Henriette adlı kadının genç bir Fransız oğlanla kocasını ve çocuklarını terk ederek kaçması ile başlıyor. (Bu kısımlar başlangıç olduğu için spoiler olarak görmüyorum, ana hikaye ile pek bağlantısı yok) Toplanılan bir masada bunun etik olup olmadığı tartışılıyor. Masadakilerin çoğu kadını haksız bulurken bir genç kadının haklı olabileceğini ve etiklik açısından bir sıkıntı olmadığını iddia ediyor. Bunun üzerine oradaki Mrs. C. (ana karakterlerin adı yok) bu gençten etkileniyor ve konuşmaya başlıyor. (Kadın yaşlı birisi yanlış anlaşılmasın) Gencin ayrılacağı sıra Mrs. C. genci odasına çağırarak kendi hayatından daha önce kimseye anlatmadığı bir olayı anlatmaya yani hayatından 24 saati anlatmaya başlıyor. 

 

İki hikayede de konu "mutlak aşk" olsa da ilkine "sapkın aşk" dersek ikincisi biraz daha "aşkın gözü kördür" gibi bir konuya sahip. Bir insanın (gene direkt bir cins üzerinden konuşmak istemiyorum) bir kişiye duyduğu sevgiden sonra itibarı, ailesi kısacası her şeyi hiçe sayarak o kişinin peşinden nasıl gittiğini görüyoruz. İki hikayede oldukça kısa ve her biri ortalama 1.5-2 saat civarından bitiyor. Akıcı olduğu içinde hiç takılmadan okuyorsunuz. 

 

Spoiler

Mrs C. mali durumu iyi, güzel bir evlilik yaşamış, iyi çocukları olan bir kadın ama kocası öldükten sonra boşluğa düşüyor. Amaçsızca etrafta geziniyor ve hayattan kabak tadı alıyor. İnançları gereği intihar etmek istemiyor. Tek zevki kumarhanelerde dolanmak kadının ama kumar çok az oynuyor veya oynamıyor sadece kumar oynayan insanları izliyor. Kocasının "Kumar oynayan kişi yüzündeki ifadeleri isterse saklayabilir ama eli asla yalan söylemez" lafı üzerine hiç kimsenin yüzüne bakmadan milletin sadece eline bakıyor. Gene böyle kumarhanede milletin eline bakarken bir el dikkatini çekiyor çünkü bu el bütün duygularını olduğu gibi aktarıyor sonra kadın istemsizce yüzüne bakıyor ve yüzü de aynı şekilde. 

 

 

Güncellenecek...

 

 

Ayrıca sizde okuduysanız yorumda bulunursanız sevinirim :) 

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

pegasusejder, 18 saat önce tarihinde yazdı:

Arkadaşlar teknik bir hatadan ötürü mesajımı güncelleyemedim o yüzden devamını buradan yazacağım.

 

Bilinmeyen bir kadının mektubu spoiler kısmı tamamı;

  İçeriği Görüntüle

Bir çocuğun masum aşkı dememin en büyük sebeplerinden birisi yazarın sürekli eve farklı kadınlarla gelmesi ve bu çocuğun bunlara anlam verememesi. Çocuğun küçük dünyasında sürekli yazar ile hayaller kurup, yazarın onu fark edeceğini düşünerek ona yakışmaya çalışması beni etkiledi. Çocuk aşkı için bir çok alanda kendini çabalar halde buluyor ve hatta okulda sıradan bir öğrenciyken bir anda parmakla gösterilen başarılı bir öğrenci oluyor. Çocuk aşkından dolayı sürekli yazarın evini gözetlemeye sürekli onun hayatını öğrenmeye çalışıyor. Bir yerden sonra öyle bir hale geliyor ki yazarın hayatını yazardan daha iyi biliyor, eve girdiğinde ne yapacağını, ne zaman yemek yediğini, hangi saatte hangi odada olduğunu vb. şeylerin hepsini öğreniyor. Çocuğun en nefret ettiği zamanlar yazarın iş için geziye gittiği zamanlar. Bu zamanlarda çocuk tamamen kötü bir ruh haline bürünüyor ve derslerinde başarısı düşmeye başlıyor. Yazar geri geldiğinde ise dünyanın en mutlu insanı oluyor. 

 

İlk başlarda çocukluk aşkı gibi gözüküyor bu olay çünkü bu çocuğun bulunduğu yer fakirlerin olduğu bir yer. Bir yazarın geldiğini duyunca bütün mahalle meraklar içinde bekliyor. Çocuğun gözünde o an için büyüleyici bir olay gerçekleşiyor, bir düşünsenize fakirlerin yaşadığı bir mahalleye yüksek kesimden bir yazar geliyor. Yazarın eşyaları kamyondan eve taşınırken çocuk bütün eşyaları tek tek inceliyor, bunlar daha önce hiç görmediği tablolar, kitaplar, halılar... Çocuk bu etkiden dolayı başlarda aşık oluyormuş gibi gözüküyor (gerçi kendisi bile bunun aşk olduğunun farkında değil) O yüzden başlarda basit bir çocukluk aşkı gibi gözükse de hiç dinmek bilmeyen bir aşk yolculuğunun başlangıcı oluyor aslında. 

 

Annesinin tekrar evlenmesinden dolayı ailesi taşınmak zorunda kalıyor ve çocuk için bu an bir felaket anı oluyor, aşkından uzaklaşmak... Babası ve annesi çocuğa karşı iyi davransalar da bir türlü çocuğun moralini düzeltemiyorlar. Çocuk bildiğiniz mecnun gibi avare avare dolanmaya başlıyor. Artık büyüyüp üniversite çağına geldiğinde üniversiteye gitmeyip eski oturdukları yerde bir akrabasının dükkanında çalışmaya başlıyor. Amacı ise belli, yazar ile görüşmek. Orada olduğu süre boyunca işten çıkıp iyice gece olana kadar yazarın evinin önünde dolanmaya başlıyor. Yazar ile her karşılaşmasının başlangıcı bir mutluluk ama sonu hüzün. Yazar bizim kızı tanımıyor bile sadece yanından geçip gidiyor. 

 

Bizim kız o kadar güzel ki yazarı etkilemeyi başarıyor ve yazar ile bir gece geçiriyor. Kız yazarın kendisini tanımamasına rağmen ve aşkını bilmemesine rağmen onunla olabildiği süre boyunca olmak istiyor ve bu biraz sapkınlık boyutunda da olsa etkileyici bir şey. Bu ilişkiden sonra kızımız hamile kalıyor ama akrabasının yanında çalıştığı için hamileliğini belli etmemeye çalışıyor çünkü akrabası öğrenirse başı derde girecek adı yolluya çıkacak (demek ki bu akraba ve elalem korkusu sadece bizde yokmuş) Kız yazardan bir çocuğu olduğu için çok mutlu ve bir nevi artık o büyük sevgisini çocuğuna aktarıyor. Çocuğunu büyütmek için zenginlerle ilişkiye girmeye başlıyor. Küçükken yazarı etkilemek için okuduğu kitapların meyvesini şu an gayet kültürlenerek alıyor. Hem güzel hem de kültürlü olan kızımıza kimse hayır diyemiyor. Bir çok evlilik teklifine rağmen kız bunları reddediyor çünkü kendisi yazara aşık ve zenginlerle olmasının tek sebebi çocuğunu rahatça büyütebilmek. Bu kısım etiklik açısından tartışılabilir bir konu olsa da sonuçta kadın aşkının meyvesini korumak onu güzellikle büyütmek için her şeyi göze alıyor. 

 

Kadın mektubunu çocuğu ölünce yazıyor çünkü son dayanağı elden gidiyor. Ayrıca mektubu kendisi öldükten sonra yazara göndermesi ise  oldukça güzel bir ceza idi, gerçi hoş eğer yazara aşkını itiraf etseydi yazarın bununla ilgileneceğini sanmıyorum ama bu bilinmezlik insanı ister istemez çıldırtır. Bence yazarın durumu biraz daha betimlenebilirdi bu konuda biraz eksiklik hissettim. Bunlar haricinde gayet hoş bir hikayeydi.

 Bir Kadının Yaşamından 24 Saat

 

Yazar adı: Stefan Zweig

Orijinal adı: Vierundzwanzig Stunden a

                     us Dem Leben Einer Frau

Tür: Roman

Sayfa sayısı: 80

 

Olay bir otelde evli ve iki çocuk sahibi olan Madam Henriette adlı kadının genç bir Fransız oğlanla kocasını ve çocuklarını terk ederek kaçması ile başlıyor. (Bu kısımlar başlangıç olduğu için spoiler olarak görmüyorum, ana hikaye ile pek bağlantısı yok) Toplanılan bir masada bunun etik olup olmadığı tartışılıyor. Masadakilerin çoğu kadını haksız bulurken bir genç kadının haklı olabileceğini ve etiklik açısından bir sıkıntı olmadığını iddia ediyor. Bunun üzerine oradaki Mrs. C. (ana karakterlerin adı yok) bu gençten etkileniyor ve konuşmaya başlıyor. (Kadın yaşlı birisi yanlış anlaşılmasın) Gencin ayrılacağı sıra Mrs. C. genci odasına çağırarak kendi hayatından daha önce kimseye anlatmadığı bir olayı anlatmaya yani hayatından 24 saati anlatmaya başlıyor. 

 

İki hikayede de konu "mutlak aşk" olsa da ilkine "sapkın aşk" dersek ikincisi biraz daha "aşkın gözü kördür" gibi bir konuya sahip. Bir insanın (gene direkt bir cins üzerinden konuşmak istemiyorum) bir kişiye duyduğu sevgiden sonra itibarı, ailesi kısacası her şeyi hiçe sayarak o kişinin peşinden nasıl gittiğini görüyoruz. İki hikayede oldukça kısa ve her biri ortalama 1.5-2 saat civarından bitiyor. Akıcı olduğu içinde hiç takılmadan okuyorsunuz. 

 

  İçeriği Görüntüle

Mrs C. mali durumu iyi, güzel bir evlilik yaşamış, iyi çocukları olan bir kadın ama kocası öldükten sonra boşluğa düşüyor. Amaçsızca etrafta geziniyor ve hayattan kabak tadı alıyor. İnançları gereği intihar etmek istemiyor. Tek zevki kumarhanelerde dolanmak kadının ama kumar çok az oynuyor veya oynamıyor sadece kumar oynayan insanları izliyor. Kocasının "Kumar oynayan kişi yüzündeki ifadeleri isterse saklayabilir ama eli asla yalan söylemez" lafı üzerine hiç kimsenin yüzüne bakmadan milletin sadece eline bakıyor. Gene böyle kumarhanede milletin eline bakarken bir el dikkatini çekiyor çünkü bu el bütün duygularını olduğu gibi aktarıyor sonra kadın istemsizce yüzüne bakıyor ve yüzü de aynı şekilde. 

 

 

Güncellenecek...

 

 

Ayrıca sizde okuduysanız yorumda bulunursanız sevinirim :) 

Yine çok güzel ve iyi yazmışsın pega abi . Kitabı resmen bütün olumlu ve olumsuz yönleriyle anlatmış ve bu kitabı okumayan birini bile ikna edecek derecede yazmışsın  :good-job-onion-head-emoticon:

 

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 5 ay sonra...

Sohbete katıl

Şimdi mesajını gönderebilir ve daha sonra kayıt olabilirsin. Bir hesabın varsa, hesabınla göndermek için şimdi oturum aç.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Misafir
Bu konuya yanıt ver...

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı.   Restore formatting

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Editör içeriğini temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli bilgi

Forum kurallarımızı okudunuz mu? Forum Kuralları.