Jump to content

Japonya ve İslam


karalamadefteri

Önerilen İletiler

Japonlar İslam dinine sıcak bakan bir millet..

Öyle ki Japonya'nın başkenti Tokyo' da bir İslam Merkezi bulunmakta..:D

Tesadüfen televizyonda bir kanalda adeta filmlerden fırlamış, nur yüzlü bir aksakallı dedeye denk geldim.. sonra izlerken bu şahsın Japonya'da bulunan, bir Türk imam olduğunu ve Japonları İslama davet etmek için yaşına rağmen durmadan çalıştığını öğrendim=))

işte bu sevimli dedemizin nette araştırırken denk geldiğim bir röportajını sizlerle paylaşmak istedim; 

Nimetullah Halil İbrahim Yurt Hocaefendi ile Japonya’da İslam hakkında…

- Öncelikle kendinizi tanıtabilir misiniz?

- ALLAH-ü Teâlâ Kur’an’ı Kerim’de “Ey insanlar sizi tanışasınız diye şubeler ve kabileler halinde yarattık” buyuruyor. Adım Nimetullah Yurt. Acizane Amasyalıyım. Taşova’da doğdum. Askerliğe kadar burada talebelik ve müezzinlikle meşgul oldum. Sonra askerlik için İstanbul’a geldim. İstanbul’da birçok büyüklerle tanışmak nasip oldu. Askerlikten sonra burada kaldım. Sultanahmet’te müezzinlikle başladım. Başka camilerde imamlık yaptım. Mekke-i Mükerreme’ye ilk seferimiz 1964 yılında nasip oldu. Gidip gelirken 1972’de orada kaldım. Elhamdülillah fahri Türk vaazı olarak Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’de vazife yaptım.

- Hacılar için mi?

- Evet; umreciler ve hacılar için. Orada dünyanın muhtelif bölgelerinden mümin kardeşlerimizle görüşme imkanımız oldu. Yine büyüklerimizle hâkeza… Çağrılan yerlere gitmeye gayret ettik. Almanya, Avrupa, Japonya, Çin seyahatlerimiz oldu. Mina’da Doğu Türkistan bölgesindeki Kaşgar Cami’sinin imamı ile tanışmıştık. Şeyh Kasım Kari. “Her sabah namazında arkamda 2000 kişi ile namaz kılıyoruz” dedi. Niyet ettik gitmek için. Cenâbı Hak kolaylıklar gösterdi, gitmek nasip oldu. Mekke'de vaizlik yaparken, bir ara Pakistan'a da gittim. Sami Efendi Hazretlerinden izin alıp da gitmiştim. Kabe'de yanına gittim. Bir fırsatını buldum, sordum: “Efendim, beni Pakistan'a davet ediyorlar. İzin verir misiniz?” dedim. “Siz gidin, Müslümanların birbirine muhabbeti ziyade olur, gidin!” buyurdular. Sami Efendi hazretlerine, İstanbul'dayken, 1955'lerden beri bağlıyızdır.

- Ne zaman karşılaştınız Efendim?

- 1955'lerde ben Sultanahmet'te müezzinken tanıştık. Bekir Haki Efendi'yle de ziyaretine giderdik. Şefik Arvasi başimamdı o zaman Sultanahmet'te. Ben onun müezzini ve vekiliydim. Seyyid Şefik Efendi de Sami Efendi'ye bağlıydı. Şefik Efendi, dört mezhebin de âlimiydi. İstanbul müftüleri, halledemedikleri meseleleri ona sorarlardı.

- Japonya’ya nasıl gittiniz?

- Mekke'de vaaz ediyordum. Dinleyiciler arasında Tokyo’da ikamet eden bir Pakistanlı varmış. “Japonya’da ve Kore’de Türk camileri var. Ben sizi oralara davet ediyorum” dedi. 28 sene evvel oraya da ilk defa gitmek nasip oldu. Rahmetli hanımımla beraber gittim. Hanım da, oradaki Müslümanların eşlerini, kızlarını okuttu. İlk gittiğimizde pek bir şey yoktu. Dört sene üst üste Mekke ve Medine’nin oturum kurallarına riayet ederek gidip geldim. Beşincide bir baktık ki, elhamdülillah, Müslümanlar çoğalmış. Pakistan, Bangladeş, Sri Lanka, Endonezya ve Malezyalı birçok gencimiz oradaki Japon kızları ile evlenmişler. Şimdi onların birçok çocukları var. Onları okutmak için de yardımcı oluyoruz.

- İlk gittiğinizde Japonca biliyor muydunuz?

- Hayır bilmiyordum. Seyyid Cemil ismindeki o Pakistanlı arkadaş beni ısrarla davet ediyordu. Üç sene böyle gitti. Dördüncü sene telgraf çekmiş, “Ben şu an Japonya’dayım, ne yap ne et, gel Hocaefendi” diyor. Bunun üzerine karar verdim. Gittiğimde faydası olur diye oradaki İslam Merkezi'nde tanıdığı olan bazı hoca efendilerden mektup istedim. Onlar da “Sen Japonca biliyor musun” diye sordular. Yok. “Peki İngilizce biliyor musun?” O da yok. Ama ALLAH-ü Teâlâ nasip edince o iş oldu, biz gittik. Vardım, Seyyid Cemil’i arıyorum Tokyo'da. Bulamadım. Taksici nihayet “Seni polise götüreyim” dedi. “Peki” dedim. Poliste ayıktım. “Nimetullah aklını başına al. Sen kayboldun. Bir hacet namazı kıl. ALLAH yardım eder” dedim kendi kendime. Abdest aldım ve namaza durdum. İkinci rekatta polis kolumdan tutuyor. “Seyyid Cemil’i buldum” demek istiyor.

- Namaz bitmeden…

- Bitmeden. O benim kolumdan tutup çekiştiriyor, ben ise “Yâ Rabbi biz bunlara namazı öğretmedik de bu benim namazı bozacağımı zannediyor” diye ağlıyorum. Seyyid Cemil’le görüştük. Polis aldı beni otele kadar götürdü; çok nazik insanlar. Para vermek istedim, almadı; edepli insanlar. Hâsılı, aslen Pakistanlı olan Seyyid Cemil, benim Japonya'ya gelmeme vesile olmuştur. Üst seviyede bir devlet memurluğundan emekli olmuş, kendisini İslam'a hizmete adamış. O daha önce Kore'ye de gitmiş gelmiş defalarca.

İkinci gün sabahtan itibaren mescide devam etmeye başladım. Otelden iki tren değiştirerek sabah namazına, mescide gidiyordum. Orada Müslüman konsolosluklara gittim ve “Sabah namazına geleceksiniz. ALLAH sizi buraya gönderdi. Siz namaza gelip giderken, Japonlar sizi görüp Müslüman olacaklar” dedim. Çünkü sabah namazına gelenin ALLAH tarafından dokunulmazlığı var. Sonra Peygamber Efendimiz sallALLAHu aleyhi ve sellem dua ediyor, “Yâ Rabbi ümmetimin erken kalkanlarını mübarek eyle” diye…

Namazdan sonra Kur’an okuyordum ki birisi geldi. Bana 'Hoşgeldin!' dedi. Arapça’yı fasih konuşuyor. Halinden belli, bir Japon. Dedi ki: “İşittim ki sen fî-sebîlillah memleketimize hizmet için gelmişsin. Ben Mısır’a Arapça öğrenmek için gitmiştim. Hidâyet nasip oldu. Şimdi ben de sana ALLAH rızası için tercüman olarak yardımcı olacağım.” Hemen aklıma ayetler geldi o anda. “Benim dinim için cihad ederseniz size hidayetin yollarını açarım.” Yani dil yolunu, bilet yolunu, tercüman yolunu açarım. “Ey iman edenler siz ALLAH’a yardım ederseniz, ALLAH da size yardım eder.” Ne demek bu? Biliyoruz ki hepimiz ALLAH’a muhtacız. ALLAH-ü Teâlâ dinine yardımı kendine yardım olarak isimlendiriyor. Biz bu arkadaşla gezmeye başladık. O gün bugün devam ediyoruz; kitap dağıtıyor, anlatıyoruz, İslam Merkezi’ne gelenlere yardım ediyoruz.

- Tokyo’da mısınız?

- Tokyo’da İslam Merkezi (Islamic Center) var, altı katlı, orada bulunuyoruz. Tokyo Camisi’ne yürüme on dakika mesafede.

- Tokyo Camii’nin dava çalışmalarına müspet katkısı oldu mu?

- Oldu tabii. Bu camiyi ilk inşa edenler Tatar Türkleri. Abdürreşid İbrahim Efendi, Kurban Ali Efendi gibi isimler 1918’li yıllarda geliyorlar buraya. Önce bir medrese açmışlar. Ondan önce Abdülhamid Han’ın gönderdiği Ertuğrul firkateyni var. Bundan 20 sene öncesine kadar Japonya'da iki tane cami vardı, birisi Tokyo'da, diğeri Kobe'de. Bu camileri Türkler tesis etti.

- Tokyo Camii daha önceden vardı yani…

- Tabii. Türkistanlılar, 'cami yıkıldı' demiyorlar da, 'cami şehit edildi' diyorlar. Çok hoşuma gitti bu kullanış. Tokyo Camii şehit edildi, yani tekrar inşa edilmek için yıkıldı. Ahşaptı binası. Ne yazık ki, Müslümanların arasındaki bazı ihtilaflar yüzünden inşaat gecikti. Ondört sene camisiz kaldık. Çok ağladık sızladık. Sadece biz değil, Müslüman olmayanlar bile üzüldü caminin yıkılmasına. Bizim Tokyo Camii şehit edilince, biz de oradaki işçilerin odalarını mescit haline getirdik. Her mescide de, büyük camilerimizin isimlerini verdik. Süleymaniye, Sultanahmet… Hoşlarına gitti. Bir gecede beş-altı mescit açtığımız zamanlar oldu. Büyüklerimizden öğrendik biz böyle hizmeti. Şu anda Japonya'da üçyüzden fazla mescit var elhamdülillah.

- Japonya’da ne kadar Müslüman var?

- Biz bu sayıyı soranlara “çoğalıyoruz” diyoruz. Elhamdülillah her geçen gün artıyor ve adedini de bilmek mümkün değil gibi. Başka ülkelere gidip Müslüman olarak geri dönüyorlar. Bunun kaydını kim tutacak? Cami yenilenince ilgi de arttı. Mesela bir televizyoncu röportaj için geldi. Bizim eski ufacık mescidimizi göstererek şunu söyledi: “Sizin mabudunuz çok kuvvetli. Sizi de çok seviyor. Çünkü sizi bu daracık yerden aldı, siz ibadete çok devam ettiğiniz için size bu kocaman yeri verdi.” Sonra “Aslında ben de Müslüman olmak istiyorum ama içkiye müptelayım. İçkiyi bırakamam diye cesaret edemiyorum” dedi. Kendi kendime “Nimetullah aklını çalıştır bakalım. İslam’a girmek içkiyi terk etmekle başlamadı ki! İmanla, kelime-i tevhidle başladı” diye düşündüm. Ona dedim ki: “İslam’a girmek gayet kolay. Benim dediğimi üç kere tekrarla. Sen Müslümansın. İçki hususunda ise, iç de demiyorum, içme de demiyorum. Ona sonra sıra gelir.” LâilâheillALLAH Muhammedürrasûlullah’ı üç kere söyledi. “Size bir de İslam ismi hediye ediyorum” dedim. Ahmet ismini verdim. Sevinerek kabul etti. “Sen şimdi Müslümansın. Arada bizimle namaz kılsan olur” dedim. Din böyle kolay işte. Namaz kılmaya başlarsa zaten kötülüklerden zamanla kurtulur. Bu şekilde Müslüman olan çok.

- Japonları İslam’a nasıl davet ediyorsunuz?

- Bizim davetimiz kolay. Peygamber Efendimiz “Bütün peygamber kardeşlerim tevhide davet etti. Ben de kelime-i tevhide davet ediyorum” buyuruyorlar. Ben de bununla davet ediyorum: “Yâ Eyyühennâs kûlû lâilâheillALLAH tuflihû” yani “Ey insanlar LâilâheillALLAH Muhammedürrasûlullah deyin ve her sıkıntınızdan kurtulun.”

Bir çok yerde de söyledim; Japonların ahlakları, adetleri İslam’a çok yakın. Mesela yere oturuyorlar, yerde oturarak, sofralarda yemek yiyorlar. Lokantalara bile ayakkabıları çıkarıp giriyorlar. Sonra evet kelimeleri “hay”. Hoşuma gitti. Hay bizde zikir. Her evet dediklerinde zikrediyorlar. Hatta bazıları telefonda cevap verirken hay, hay diye tekrarlarken ben de yanına gidip “Hay, Hay” diye zikrediyorum. Selam verirken birbirlerine rüku ediyorlar. Ben onlarla konuşurken “Siz bizim ALLAH’ımızı zikrediyorsunuz, namazımızın yarısını da kılıyorsunuz” diyorum; seviniyorlar. “Şahadetle secde kaldı” diyorum.

Ben mesela camide oturuyorum. Camiye bakmaya geliyorlar. Gençler, ellerinde kalemlerle caminin resmini çiziyorlar. Müthiş bir ilgi var. Ben trende seyahat ederken, karşımda oturup resmimi yapıyor. Sonra da bana gösteriyor. Japonlar böyle ilgili insanlar. Japonlara diyorum ki: “Beni Müslüman ülkelerinden size teşekkür etmem için gönderdiler. Sizin yaptığınız şeyler hilesiz, güzel, çok iyi. Ben de size bir hediye getirdim. Eğer bunu da alırsanız, çok huzurlu, çok mutlu olursunuz” diyorum ve onlara kelime-i tevhidi öğretiyorum. Ben söylüyorum, onlar da tekrarlıyorlar. Bir de şunu keşfettim orda: Japonlara ahireti anlatırken, oranın çok geniş ve ferah olduğunu anlatıyorum. Çünkü Japonya çok dar. Topraklarının yüzde sekseni engebeli. Düz alanlar, kullanılabilir, ekilebilir, yaşanabilir topraklar çok az. Bu sebeple, öbür dünyanın geniş olduğunu söylediğimde çok ilgilerini çekiyor. “Biz hemen gideriz oraya!” diyorlar. Ben de “İşte size bilet getirdim” diyorum.

- Japonya'da Türk nüfus var mı?

- Şu anda Japonya'da 7-8 bin kadar Türk işçisi var. Bunlardan birçoğu Japon kızlarla evli. Türkiye'de tanışıp evlenenler de var. Çocukları olmuş, nüfuslar artmış. Bunlar şimdi İslami eğitim almak istiyorlar. Okul istiyorlar, kitap istiyorlar. Türkiye'deki okumuş kardeşlerimiz den ricam, buralara gelsinler ve bu Müslümanların durumunu görsünler. Fujiyama dağının bulunduğu bölgede de çok işçi arkadaşımız var. Bizi arabalarla gezdiriyor tüccarlar. Boş bir arazi gördüğüm zaman, hemen orayı mescit yapmak istediğimi söylüyorum. ALLAH'tan istiyorum yani, nasip etsin diye. Bir defasında, bana ne istediğimi soran birine mescit istediğimi söyleyince, içinde ailesiyle beraber oturduğu evini mescit olarak bağışladı bize. Kendisi de başka bir eve geçti.

- Peki Japon devletinin bu İslami tebliğ faaliyetlerine bakışı nasıl?

- Ben size bir şey söyleyeyim. Cenâb-ı Hak, bana dünyayı epey gezdirdi. Rusya'ya ve Çin'e de gittim. Avrupa'yı gezdim. Dünyada davet için en rahat yer Japonya. Kore de onunla beraber. Kore ve Japonya. Müslümanları çok seviyorlar, İslam'ı çok seviyorlar, Türkleri daha da çok seviyorlar. Biz istasyonlarda ezan okuyoruz. İstasyonlar var Japonya'da. Buluşma yeri. Orada kimisi şarkı söylüyor, kimisi oyun oynuyor.. Biz de fırsattan istifade ezan okuyoruz, namaz kılıyoruz, davet yapıyoruz. Etrafımızdaki Japonlar da, Müslüman olmadıkları halde bizimle secdeye kapanıyorlar. Yine bir tanesi istasyonda bana “Ben Ürdün'e gittim, ezanı çok sevdim” dedi. Ben de “Ben yanımda ezan getirdim” dedim. Ayıp değil ya, sokakta ezan okudum onun için. Buralarda tabii polisler de bulunuyor. Biz bir işimiz çıktığı için, bu istasyonlara birkaç gün uğrayamamıştık bir defasında. Birkaç polis gelip bizi sormuşlar, merak etmişler. “Siz bizim insanlarımız için iyi şeyler yapıyorsunuz, niye gelmiyorsunuz?” diyorlarmış.

- Siz Japonca öğrendiniz mi Efendim?

- Japonca birkaç kelime bana yetiyor. Manaları 'Japonları seviyorum', 'Japonlar iyi insanlardır', 'Buyrun', 'Bunu okursanız, her sıkıntıdan kurtulursunuz'... Bu kelimelerle konuşuyorum, gayet güzel anlaşıyoruz.

- Efendim, Japonya'daki davetin daha iyi bir seviyeye gelebilmesi için, buradaki kardeşlere düşen vazife nedir? Neler yapılabilir?

- Çocuklar için okullar yapılabilir. Ben burada İstanbul'da, daha önce Mekke-i Mükerreme'de bazı kimselere söyledim bunu. On zengin bir araya gelse, Japonlar için örnek bir İslam şehri kurulsa.. Çünkü Japonlar görmeye, seyretmeye çok meraklılar. Bir model olacak bu şehir. İslam müzeleri yapılacak. İslam yemeklerinin bulunduğu lokantalar yapılacak. Kitap okunan merkezler yapılacak. Ve büyük bir arazide evler yapacak zengin kardeşlerimiz. On zengin bir araya gelse, orada daireler yaparlar. Müslümanları bir araya getirirler. İşadamları böyle bir şey yapabilirler. Müslümanın nefesine bile muhtaç oralar. Müslümanı seviyorlar, İslam'ı seviyorlar. Türkleri de çok seviyorlar. Her gittiğiniz yerde bir namaz kılsanız, tamamdır.

- Son olarak Japonya ile ilgili zihninizde yer etmiş hatıraları anlatmanızı istesek..

- Birçok olay var tabii.. Mesela, Bangladeşli bir talebe Japonya'da okurken, bir Japon arkadaşına “Yahu arkadaş, siz zenginsiniz, gel bizim ülkemize. Bir de fakir memleket gör” demiş, onu davet etmiş. Japon Bangladeş'e gidiyor, bir bakıyor: Yollar intizamsız, insanlar fukara, perişanlık.. Fakat insanlar gülümsüyor, misafirlerine ikram ediyor, huzur içinde yaşıyor. Demek ki, diye düşünüyor Japon, bunların kalplerinde sıkıntı yok. Müslüman oluyor hemen. Dönünce Japonlara “Ey Japonlar, hepinizin zenginliği, malı-mülkü var, ama kalbinizde rahat yok! Eğer kalbinizde rahat istiyorsanız İslam'a girin!” diye çağrı yapmış. Sonra da bize dönüyor: “Ey Müslümanlar, bu iman cevheri, üstünde oturulacak şey değildir! Bu taksim edilecek bir şey. Herkes faydalansın. Gelin, davet edin!” diyor.

Şu da oluyor: Arap ülkelerinden hanımlar, Japon erkeklerle evleniyorlar. Beraber Japonya'ya dönüyorlar. Mısırlı bir hanım böyle evlenmiş, iki çocukları olmuş. Derken hanımın Japon olan kocası vefat etmiş. Japonlar ölülerini yakıyorlar biliyorsunuz. Biz de yaktırmamak için mücadele ediyoruz. Japon, çocuklarını da çok güzel terbiye etmiş. Çocuklar da “Biz babamızı yaktırmayız!” diye karşı çıktılar. Adamın, evvelki hanımından da bir oğlu var, 32 yaşında. Müslüman değil tabii. O da babasının cesedini yakmak için uğraşıyor. Bana yalvarıyor: “Bana acıyın efendim, izin verin de babamı yakayım!” Gönlünü ettim onun, güzel sözler söyleyerek. Biz başında nöbet tuttuk yüzlerce kişi. “Yaktırmayız! Müslüman yakılmaz!” dedik. Büyük olay oldu. Günlerce cesedin başında bekledik. En sonunda polis geldi ve bizim cesedi gömmemize razı oldu. Japonya'da şu anda Müslüman mezarlığı yok. Onun için de mücadele ediyoruz aynı zamanda. Ölüleri yakıyorlar, toprak yok çünkü.

Yine unutamadığım ve her yerde anlattığım bir hatıram da şu: Birgün istasyonda, uzun saçlı uzun boylu bir hanım kız gördüm. Yabancı olduğu belli. Gideyim de anlatayım dedim. İngilizce olarak 'İngilizce biliyor musunuz?' diye sordum. 'Evet' diye cevap verdi. Londralı imiş. Dedim ki: “Bir kelime var, onu söylersen her sıkıntın hallolacak” ve kelime-i tevhidi telkin ettim. Üç kere söyledi. Sonra “Ben sana bir İslam ismi hediye edeyim. Sana Ravza ismini vereyim” dedim. O da insanları, Ravza'ya, cennete davet etsin diye. Aradan üç gün geçtikten sonra, ben yoktum, bizim arkadaşlara gelip, beni aramış. Bütün sıkıntılarının hallolduğunu söylemiş. “O beyaz sakallı nerde?” diye ısrarla soruyormuş. Benim de o ara işlerim çok yoğundu. İki gün sonra sözleştiğimiz zaman, yanında bir Japon arkadaşıyla geldi. ALLAH sizi inandırsın, ben çok ağladım, tepeden tırnağa örtünmüş. Üç günlük Müslüman kız! Yanındaki arkadaşı Müslüman olmadığı halde, o da örtünmüş. Ağladım, sevindim. Okuyucular anlar niye ağladığımı...

Şunu da ekleyeyim: Alimlerimiz, müşrik olan toplumlarda toptan ihtidaların yaygın olduğunu söylüyorlar. Bir dini olan topluluklarda ise, fert fert İslam'a giriş çok yaygın. Onun için, Asya'nın toptan İslam'a girmesi yakındır ALLAH'ın izniyle. Vakit geldi. Biraz daha gayretle bu olacaktır inşaALLAH.

- Efendim, verdiğiniz bu kıymetli malumatlar için çok teşekkür ederiz...

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 1 ay sonra...
  • 4 ay sonra...
  • 2 hafta sonra...
  • 3 hafta sonra...
  • 6 ay sonra...
  • 1 ay sonra...
  • 1 ay sonra...
  • 1 sene sonra...

Sohbete katıl

Şimdi mesajını gönderebilir ve daha sonra kayıt olabilirsin. Bir hesabın varsa, hesabınla göndermek için şimdi oturum aç.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Misafir
Bu konuya yanıt ver...

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı.   Restore formatting

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Editör içeriğini temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

  • Konuyu Görüntüleyenler   0 üye

    • Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli bilgi

Forum kurallarımızı okudunuz mu? Forum Kuralları.