Jump to content

Önerilen İletiler

SONSUZLUK DAĞI FUJİ

 

Fuji daginin sonsuzluk, ebediyet dagi olarak kabul edilmesinin hikayesi soyledir:

Yıllar önce fakir, çocukları olmayan ama mesut bir karı koca varmış. İsmi Sanugi olan adam bambu ağacı keser ve evin geçimini bu yoldan temin edermiş.

Sanugi yine her günkü gibi bambu ağacı kesmeye gitmiş. Bambunun birini keserken içinde birşeyin parlaması dikkatini çekmiş.

Dikkatlice kesip parlayan şeyi çıkarınca onun küçücük bir kız bebek olduğunu görmüş. Sağa sola bakınmış, kime ait olabileceğini araştırmış ancak ortalarda kimse görünmüyormuş.

Küçük bebeği orada bırakırsa kurda kuşa yem olacağını düşündüğü için, alıp evine getirmiş, ve hanımına göstermiş. 

Çocukları olmayan kadın, bebeğe çok sevinmiş ve onu kendi evladı gibi kucaklayıp, kollarına almış, ve kızı olarak büyütmeye karar vermiş. 

Bebeğe parlak yüzü ve gülen gözleri nedeni ile Kaguya Hime yani Parlayan Prenses adını vermişler.

O günden sonra adam her bamboo kesmeye gittiğinde, parlayan bambuların içinden altın paralar bulmaya başlamış. 

Kız çok çabuk büyümüş, serpilmiş ama o yüzündeki parlaklık, gülümseme ve güzellik hiç yok olmamış. 

Parlak bambuların hergün verdiği altınlar yüzünden, Sanugi oldukça zengin olmuş. Bir gün kızının büyüdüğünü çevrede yaşayanlara göstermek için, evinde parti vermeye karar vermiş.

Partiden sonraki günler ev, kızla evlenmek isteyenlerle dolup taşmaya başlamış, kızın ünü kasabalarını aşıp, başşehirde bile duyulmuş, çünkü Kaguya Hime’nin güzellik ve inceliği alışık olunan güzelliklerden çok başka imiş. 

Sanugi kızı ile evlenmek isteyen herkese olumsuz cevap veriyormuş. Belli bir süre sonra kasaba delikanlıları kızı eş olarak alamayacaklarını anlamışlar ancak, başşehirden gelen 5 asilzade, her gün ve gece Sanugi’ye gidiyor ve evlenme konusunda ısrarlarında devam ediyorlarmış. 

Kaguya Hime ailesinin sözünü hep dinlermiş, ancak babasının artık evlenme yaşının geldiğini söylemesi onu rahatsız ediyormuş, o daha evlenmek istemiyormuş.

Ama sonunda Kaguya Hime babasının ısrarlarına dayanamamış ve bu 5 asilden istediğini önce kim getirirse onunla evlenebileceğini söylemiş.

Tabii istedikleri şeyler birbirinden zormuş. İlk adaydan Hindistan’dan Buda’nın para topladığı kabı getirmesini istemiş, ancak adam Hindistan’a gitmek o zamanlar çok zor ve tehlikeli olduğundan, Japonya dağlarındaki bir tapınaktan antika bir para toplama kabı bulup, Buda’nınki diye getirmiş. 

Tabii akıllı kız hemen kabın gerçek olmadığını anlamış ve Prense bir daha yalan söylememesini, doğru işler yapmasını söyleyip, onu evine göndermiş. 

Diğer prenslerinde sonu, az çok buna benzer olmuş. Heryerde onunla evlenebilmenin zor ve tehlikeli olduğu dedikodusu yayılmış. Artık onu kimse rahatsız etmiyormuş ama bu söylentiler imparatorun da kulağına gitmiş ve o da kızla ilgilenmiş.

Bir av partisi düzenleyip, kızın evinin yakınlarında mola vermiş, Kaguya Hime’yi ilk defa orada görmüş ve tabii görür görmez de aşık olmuş. 

Kaguya Hime’de imparatoru sevmiş ama onun diğer hanımlarını kabul edemeyeceğini, bu nedenle de imparatorla evlenemeyeceğini söylemiş. 

İmparator ile uzun süre mektuplaşmışlar, birbirlerine şiirler yazıp göndermişler. 

Birkaç yıl sonra Kaguya Hime artık yaz günlerinden eskisi gibi hoşlanmamaya başlamış, imparatorun mektupları da onu mutlu etmiyormuş, balkonda oturuyor, ayı seyrediyor, babası konuştuğu zaman gülümsüyor, ama kendi hiç konuşmuyormuş. 

Dolunay olmasına yakın bir Ağustos günü, artık daha fazla dayanamayıp, ağlayarak babası ile konuşmaya karar vermiş. 

Hayatından hiç de mutlu değilmiş. Babacığım biliyorsun ben normal bir çocuk değildim, sen beni bulmadan önce ben ayda yaşıyordum. 

Ayda yapmamam gereken bir şeyi yaptım, beni cezalandırmak için dünyaya gönderdiler ve sana çok ağır çalışmaların için beni hediye ettiler.

Ama artık kendi insanlarımın arasına dönme zamanım geldi, dolunay olduğu gece ben gidiyorum demiş. 

Babası çok üzülmüş, imparatorunda bu durumdan haberi olmuş, kızın evine ordusunun en iyi askerlerini gönderip, Kaguya Hime’yi kimsenin götürememesini sağlamaya çalışmış. 

Ancak o gece en az Kaguya Hime kadar güzel bir grup kadın ve adam, bulutların üzerinde gelmişler.

Askerler onlara o kadar hayran olmuşki bakmaktan başka hiçbirşey yapamamışlar. 

Japonya’da yaşadıklarını unutması ve aralarına katılması için aydan gelen dostları Kaguya Hime’ye tırmanacağı ipi uzatmadan önce, kız babasına sonsuza kadar onu yaşatacak iksiri vermiş. 

Ancak adam o olmadan sonsuza kadar yaşamak istemiyormuş, iksiri Kaguya Hime’nin yazdığı son mektupla beraber imparatora göndermiş. 


İmparator’da onsuz sonsuza kadar yaşamak istememiş, Japonya’nın aya en yakın dağı olan Fuji dağına, kıza bir mektup yazarak ve yanına sonsuz hayat iksirini koyarak tırmanmış. 

Dağda onları yakmış ve dumanının aya doğru gidişini seyretmiş. Fuji dağından havanın açık olduğu günlerde bu dumanın çıktığı ve aya doğru yükseldiği bugün bile görülür.

Sonsuz hayat iksiri sayesinde de Fuji dağı sonsuza kadar yaşayacaktır. 

Fuji Dağı’nın ilk adı Hushi no yama, yani sonsuzluk, ebediyet, olumsuzluk dağıdır. 

Kamaruka döneminde ( 1185-1333 ) Fujiyama adını almıştır. Fujiyama, zengin samurai dağı demektir. 

Shinto inanışında, Fuji dağının Tanrılardan biri olduğuna inanılır.

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

SONSUZLUK DAĞI FUJİ

 

Fuji daginin sonsuzluk, ebediyet dagi olarak kabul edilmesinin hikayesi soyledir:

Yıllar önce fakir, çocukları olmayan ama mesut bir karı koca varmış. İsmi Sanugi olan adam bambu ağacı keser ve evin geçimini bu yoldan temin edermiş.

Sanugi yine her günkü gibi bambu ağacı kesmeye gitmiş. Bambunun birini keserken içinde birşeyin parlaması dikkatini çekmiş.

Dikkatlice kesip parlayan şeyi çıkarınca onun küçücük bir kız bebek olduğunu görmüş. Sağa sola bakınmış, kime ait olabileceğini araştırmış ancak ortalarda kimse görünmüyormuş.

Küçük bebeği orada bırakırsa kurda kuşa yem olacağını düşündüğü için, alıp evine getirmiş, ve hanımına göstermiş. 

Çocukları olmayan kadın, bebeğe çok sevinmiş ve onu kendi evladı gibi kucaklayıp, kollarına almış, ve kızı olarak büyütmeye karar vermiş. 

Bebeğe parlak yüzü ve gülen gözleri nedeni ile Kaguya Hime yani Parlayan Prenses adını vermişler.

O günden sonra adam her bamboo kesmeye gittiğinde, parlayan bambuların içinden altın paralar bulmaya başlamış. 

Kız çok çabuk büyümüş, serpilmiş ama o yüzündeki parlaklık, gülümseme ve güzellik hiç yok olmamış. 

Parlak bambuların hergün verdiği altınlar yüzünden, Sanugi oldukça zengin olmuş. Bir gün kızının büyüdüğünü çevrede yaşayanlara göstermek için, evinde parti vermeye karar vermiş.

Partiden sonraki günler ev, kızla evlenmek isteyenlerle dolup taşmaya başlamış, kızın ünü kasabalarını aşıp, başşehirde bile duyulmuş, çünkü Kaguya Hime’nin güzellik ve inceliği alışık olunan güzelliklerden çok başka imiş. 

Sanugi kızı ile evlenmek isteyen herkese olumsuz cevap veriyormuş. Belli bir süre sonra kasaba delikanlıları kızı eş olarak alamayacaklarını anlamışlar ancak, başşehirden gelen 5 asilzade, her gün ve gece Sanugi’ye gidiyor ve evlenme konusunda ısrarlarında devam ediyorlarmış. 

Kaguya Hime ailesinin sözünü hep dinlermiş, ancak babasının artık evlenme yaşının geldiğini söylemesi onu rahatsız ediyormuş, o daha evlenmek istemiyormuş.

Ama sonunda Kaguya Hime babasının ısrarlarına dayanamamış ve bu 5 asilden istediğini önce kim getirirse onunla evlenebileceğini söylemiş.

Tabii istedikleri şeyler birbirinden zormuş. İlk adaydan Hindistan’dan Buda’nın para topladığı kabı getirmesini istemiş, ancak adam Hindistan’a gitmek o zamanlar çok zor ve tehlikeli olduğundan, Japonya dağlarındaki bir tapınaktan antika bir para toplama kabı bulup, Buda’nınki diye getirmiş. 

Tabii akıllı kız hemen kabın gerçek olmadığını anlamış ve Prense bir daha yalan söylememesini, doğru işler yapmasını söyleyip, onu evine göndermiş. 

Diğer prenslerinde sonu, az çok buna benzer olmuş. Heryerde onunla evlenebilmenin zor ve tehlikeli olduğu dedikodusu yayılmış. Artık onu kimse rahatsız etmiyormuş ama bu söylentiler imparatorun da kulağına gitmiş ve o da kızla ilgilenmiş.

Bir av partisi düzenleyip, kızın evinin yakınlarında mola vermiş, Kaguya Hime’yi ilk defa orada görmüş ve tabii görür görmez de aşık olmuş. 

Kaguya Hime’de imparatoru sevmiş ama onun diğer hanımlarını kabul edemeyeceğini, bu nedenle de imparatorla evlenemeyeceğini söylemiş. 

İmparator ile uzun süre mektuplaşmışlar, birbirlerine şiirler yazıp göndermişler. 

Birkaç yıl sonra Kaguya Hime artık yaz günlerinden eskisi gibi hoşlanmamaya başlamış, imparatorun mektupları da onu mutlu etmiyormuş, balkonda oturuyor, ayı seyrediyor, babası konuştuğu zaman gülümsüyor, ama kendi hiç konuşmuyormuş. 

Dolunay olmasına yakın bir Ağustos günü, artık daha fazla dayanamayıp, ağlayarak babası ile konuşmaya karar vermiş. 

Hayatından hiç de mutlu değilmiş. Babacığım biliyorsun ben normal bir çocuk değildim, sen beni bulmadan önce ben ayda yaşıyordum. 

Ayda yapmamam gereken bir şeyi yaptım, beni cezalandırmak için dünyaya gönderdiler ve sana çok ağır çalışmaların için beni hediye ettiler.

Ama artık kendi insanlarımın arasına dönme zamanım geldi, dolunay olduğu gece ben gidiyorum demiş. 

Babası çok üzülmüş, imparatorunda bu durumdan haberi olmuş, kızın evine ordusunun en iyi askerlerini gönderip, Kaguya Hime’yi kimsenin götürememesini sağlamaya çalışmış. 

Ancak o gece en az Kaguya Hime kadar güzel bir grup kadın ve adam, bulutların üzerinde gelmişler.

Askerler onlara o kadar hayran olmuşki bakmaktan başka hiçbirşey yapamamışlar. 

Japonya’da yaşadıklarını unutması ve aralarına katılması için aydan gelen dostları Kaguya Hime’ye tırmanacağı ipi uzatmadan önce, kız babasına sonsuza kadar onu yaşatacak iksiri vermiş. 

Ancak adam o olmadan sonsuza kadar yaşamak istemiyormuş, iksiri Kaguya Hime’nin yazdığı son mektupla beraber imparatora göndermiş. 

İmparator’da onsuz sonsuza kadar yaşamak istememiş, Japonya’nın aya en yakın dağı olan Fuji dağına, kıza bir mektup yazarak ve yanına sonsuz hayat iksirini koyarak tırmanmış. 

Dağda onları yakmış ve dumanının aya doğru gidişini seyretmiş. Fuji dağından havanın açık olduğu günlerde bu dumanın çıktığı ve aya doğru yükseldiği bugün bile görülür.

Sonsuz hayat iksiri sayesinde de Fuji dağı sonsuza kadar yaşayacaktır. 

Fuji Dağı’nın ilk adı Hushi no yama, yani sonsuzluk, ebediyet, olumsuzluk dağıdır. 

Kamaruka döneminde ( 1185-1333 ) Fujiyama adını almıştır. Fujiyama, zengin samurai dağı demektir. 

Shinto inanışında, Fuji dağının Tanrılardan biri olduğuna inanılır.

 

Konuyu sen açsaymışın keşke daha ayrıntılı olmuş :D Ellerine sağlık

İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

  • 1 sene sonra...
  • 8 ay sonra...

Sohbete katıl

Şimdi mesajını gönderebilir ve daha sonra kayıt olabilirsin. Bir hesabın varsa, hesabınla göndermek için şimdi oturum aç.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Misafir
Bu konuya yanıt ver...

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı.   Restore formatting

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Editör içeriğini temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli bilgi

Forum kurallarımızı okudunuz mu? Forum Kuralları.