Paprika

:o Benim hiç aklıma teknolojiden böylesine yararlanmak gelmemişti :D Teşekkürler ^_^

Benim çok hoşuma gitti ya Kirito'nun çok kral olması.SAO'daki zamanından daha güçlü gibi.Çünkü SAO'da milletin işi gücü yok kasıyordu burda yine ezik kalmışlar.

Gintama 1. ve 2. bölüm filler mi :o ? 3. bölümde böyle direkt konuya girmek yerine daha iyi bir şeyler yapıyorlar mı? Çünkü 1. bölümü izleyip Gintama'yı bırakmıştım.Eğer 3. bölümde bir şeyler olmaya başlıyorsa anime hep 1. bölümdeki gibi gitmiyorsa başlamayı düşünüyorum -_- Herkes hastası animenin merak ettim :ph34r:

Cosplay'le alakam yok sadece o kadar seviyorum ki istememek elimde değil:
 
Durarara'dan Orihara Izaya olacak o nemrudun siyah bir mont mu dersiniz parka mı, işte ondan var kol uçları kapüşonu falan beyaz kürklü gerisi tamamen siyah. Yemin ediyorum benzerini aramaktan bütün dış giyim fiyatlarını ve modellerini öğrendim ama aynısını bir türlü bulamadım. 
 
Yazık la bana. 

Ne güzel de bir mantık o öyle :D 
Ama bu yorum aklıma Homunculus'u getirdi. Çevirisi gerçekten çok zor, sayfalar dolu dolu. Ve çok sağlam manga. 

Söylemek istediklerimin bir çoğu yazıldığı için buraya yazılmayan bir favori karakterimi söyleyeyim bari. 
Jormungand'dan Koko Hekmatyar. Animenin karakterlerinin hepsini severim ama Koko'nun yeri pek ayrı ya. Tekrar izleyesim var zaten şu aralar. Her name is Koko she is loco  :evil-smile-onion-head-emoticon:

Ben kurguda "gereksiz bir uzunluk" ya da ağırlık olduğuna hiç katılmıyorum. Bence animesinin böyle olması çok dahiyane ve cesurca. Çünkü insanların büyük bir çoğunluğunun aksiyondan yoksun şeyleri sevmediği aşikar, geri kalan insanlar da animenin konusunu algılamada zorluk çekeceklerdir. Bu da izleyici kitlesini bayağı bir daraltıyor. 
Öte yandan, ilk izlemeye yeltendiğim vakit, 10 dk izleyip bırakmıştım bu seriyi. Sonradan anladım sebebini; öyle dramatik öyle kasvetliydi ki içimdeki bir şeyler bu yoğunluğa dayanamamıştı sanırsam. Dünyayı görüşümle Kasuga'nın o nefret ettiği kasabanın yollarında attığı ağır adımlar özdeşleşmişti bir şekilde. Tekrardan cesaretimi toplayıp bu seriyi adamakıllı izlemeye koyulduğumda duygularım ve düşüncelerim beynimden akmaya akmak da değil, fışkırmaya başladı. Bu sadece konusu ve ana fikrinden sağlanan bir şey değildi, Kasuga'nın ve Nakamura'nın ya da hitap edilen kitlenin gözünde dünyanın dönüş hızının ekrana o ağırlık ve monotonlukla yansıtılma şeklinin de yadsınamaz bir katkısı vardı bana göre. Uzun lafın kısası, karakterlerin ruh haline izleyiciyi sokabilmek ve toplumum itiş-kakış ve hengamesinden sıyrılarak tempoyu karakterlerin temposuna uydurabilmek için yapılan son derece gerekli bir şeydi bence. 
Bir de özellikle çevirisini yaparak alıntıladığınız yorumda sürekli bir etiketleme çabası olması hiç hoşuma gitmedi. Bu kadar kavramlara hitap eden bir şey olmamalı sanat eserleri ya da bu tip animeler. Anarşist düşünce ya da bilmem ne akımı temsili kişiler vs. vs. Böyle şeylere hiç gerek yok. Neden bu kadar delicesine anlam çıkartmaya çalışıyor insanlar anlamıyorum. Daha çok hislere hitap eden bir yapım. Bilim gibi oturup ders çalışmak niye? Bunu anlamak için şu kitapları da okuyalım aşırı entelektüel olalım gibi tutumlara nedense katlanamıyorum. Tabii ki de yardımcı olacaktır benzer kitaplar okumak ama siz topluma baktığınızda kendi kendinize bir şeyler görmeye başlamamışsanız ne okursanız okuyun sadece kelimeleri ya da mantığı kavrayabilirsiniz. Eseri anlayamazsınız. Bunun için hissetmek gerekiyor. Tabii bu benim fikrim. Amacım birilerine saldırı niteliğinde kötü eleştiri yapmak değildi. 

Ben kurguda "gereksiz bir uzunluk" ya da ağırlık olduğuna hiç katılmıyorum. Bence animesinin böyle olması çok dahiyane ve cesurca. Çünkü insanların büyük bir çoğunluğunun aksiyondan yoksun şeyleri sevmediği aşikar, geri kalan insanlar da animenin konusunu algılamada zorluk çekeceklerdir. Bu da izleyici kitlesini bayağı bir daraltıyor. 
Öte yandan, ilk izlemeye yeltendiğim vakit, 10 dk izleyip bırakmıştım bu seriyi. Sonradan anladım sebebini; öyle dramatik öyle kasvetliydi ki içimdeki bir şeyler bu yoğunluğa dayanamamıştı sanırsam. Dünyayı görüşümle Kasuga'nın o nefret ettiği kasabanın yollarında attığı ağır adımlar özdeşleşmişti bir şekilde. Tekrardan cesaretimi toplayıp bu seriyi adamakıllı izlemeye koyulduğumda duygularım ve düşüncelerim beynimden akmaya akmak da değil, fışkırmaya başladı. Bu sadece konusu ve ana fikrinden sağlanan bir şey değildi, Kasuga'nın ve Nakamura'nın ya da hitap edilen kitlenin gözünde dünyanın dönüş hızının ekrana o ağırlık ve monotonlukla yansıtılma şeklinin de yadsınamaz bir katkısı vardı bana göre. Uzun lafın kısası, karakterlerin ruh haline izleyiciyi sokabilmek ve toplumum itiş-kakış ve hengamesinden sıyrılarak tempoyu karakterlerin temposuna uydurabilmek için yapılan son derece gerekli bir şeydi bence. 
Bir de özellikle çevirisini yaparak alıntıladığınız yorumda sürekli bir etiketleme çabası olması hiç hoşuma gitmedi. Bu kadar kavramlara hitap eden bir şey olmamalı sanat eserleri ya da bu tip animeler. Anarşist düşünce ya da bilmem ne akımı temsili kişiler vs. vs. Böyle şeylere hiç gerek yok. Neden bu kadar delicesine anlam çıkartmaya çalışıyor insanlar anlamıyorum. Daha çok hislere hitap eden bir yapım. Bilim gibi oturup ders çalışmak niye? Bunu anlamak için şu kitapları da okuyalım aşırı entelektüel olalım gibi tutumlara nedense katlanamıyorum. Tabii ki de yardımcı olacaktır benzer kitaplar okumak ama siz topluma baktığınızda kendi kendinize bir şeyler görmeye başlamamışsanız ne okursanız okuyun sadece kelimeleri ya da mantığı kavrayabilirsiniz. Eseri anlayamazsınız. Bunun için hissetmek gerekiyor. Tabii bu benim fikrim. Amacım birilerine saldırı niteliğinde kötü eleştiri yapmak değildi. 

Ben kurguda "gereksiz bir uzunluk" ya da ağırlık olduğuna hiç katılmıyorum. Bence animesinin böyle olması çok dahiyane ve cesurca. Çünkü insanların büyük bir çoğunluğunun aksiyondan yoksun şeyleri sevmediği aşikar, geri kalan insanlar da animenin konusunu algılamada zorluk çekeceklerdir. Bu da izleyici kitlesini bayağı bir daraltıyor. 
Öte yandan, ilk izlemeye yeltendiğim vakit, 10 dk izleyip bırakmıştım bu seriyi. Sonradan anladım sebebini; öyle dramatik öyle kasvetliydi ki içimdeki bir şeyler bu yoğunluğa dayanamamıştı sanırsam. Dünyayı görüşümle Kasuga'nın o nefret ettiği kasabanın yollarında attığı ağır adımlar özdeşleşmişti bir şekilde. Tekrardan cesaretimi toplayıp bu seriyi adamakıllı izlemeye koyulduğumda duygularım ve düşüncelerim beynimden akmaya akmak da değil, fışkırmaya başladı. Bu sadece konusu ve ana fikrinden sağlanan bir şey değildi, Kasuga'nın ve Nakamura'nın ya da hitap edilen kitlenin gözünde dünyanın dönüş hızının ekrana o ağırlık ve monotonlukla yansıtılma şeklinin de yadsınamaz bir katkısı vardı bana göre. Uzun lafın kısası, karakterlerin ruh haline izleyiciyi sokabilmek ve toplumum itiş-kakış ve hengamesinden sıyrılarak tempoyu karakterlerin temposuna uydurabilmek için yapılan son derece gerekli bir şeydi bence. 
Bir de özellikle çevirisini yaparak alıntıladığınız yorumda sürekli bir etiketleme çabası olması hiç hoşuma gitmedi. Bu kadar kavramlara hitap eden bir şey olmamalı sanat eserleri ya da bu tip animeler. Anarşist düşünce ya da bilmem ne akımı temsili kişiler vs. vs. Böyle şeylere hiç gerek yok. Neden bu kadar delicesine anlam çıkartmaya çalışıyor insanlar anlamıyorum. Daha çok hislere hitap eden bir yapım. Bilim gibi oturup ders çalışmak niye? Bunu anlamak için şu kitapları da okuyalım aşırı entelektüel olalım gibi tutumlara nedense katlanamıyorum. Tabii ki de yardımcı olacaktır benzer kitaplar okumak ama siz topluma baktığınızda kendi kendinize bir şeyler görmeye başlamamışsanız ne okursanız okuyun sadece kelimeleri ya da mantığı kavrayabilirsiniz. Eseri anlayamazsınız. Bunun için hissetmek gerekiyor. Tabii bu benim fikrim. Amacım birilerine saldırı niteliğinde kötü eleştiri yapmak değildi. 

Death Note= Overrated  <_< Güzel tamam, hepimiz etkilendik ama ben düşündürücü deyince, sorgulatan bir yapısı olmasını isterim animenin, olayların kafa karıştırıcı olmasından çok... Shingeki no Kyojin vs. zaten komik yani sadece komik bu listede olması. Japonlar anime yapsın lütfen izlemesin  :mellow:

Death Note= Overrated  <_< Güzel tamam, hepimiz etkilendik ama ben düşündürücü deyince, sorgulatan bir yapısı olmasını isterim animenin, olayların kafa karıştırıcı olmasından çok... Shingeki no Kyojin vs. zaten komik yani sadece komik bu listede olması. Japonlar anime yapsın lütfen izlemesin  :mellow:

Death Note= Overrated  <_< Güzel tamam, hepimiz etkilendik ama ben düşündürücü deyince, sorgulatan bir yapısı olmasını isterim animenin, olayların kafa karıştırıcı olmasından çok... Shingeki no Kyojin vs. zaten komik yani sadece komik bu listede olması. Japonlar anime yapsın lütfen izlemesin  :mellow:

Kişi olarak imzamdaki melek sesli Jeff Buckley
Grup olarak The Doors. ^_^

Çoğu gece karabasan, halüsinasyon arası bir şeyler görürüm ama bir gece çok beterini yaşamıştım, her halde yaşadığım en korkunç an oydu. Bir de küçükken gece yarısı köpek kovalamıştı o zaman çok korkmuştum :D 

Kırık yok,2 bile yok.Ama yine de teşekkür.Eheheh ben çalışmadan nasıl yaptım be ya.Okula bile doğru dürüst gitmedim :D Yaşasın İngilizce :D

Kırık yok,2 bile yok.Ama yine de teşekkür.Eheheh ben çalışmadan nasıl yaptım be ya.Okula bile doğru dürüst gitmedim :D Yaşasın İngilizce :D

Kader sözcüğünden nefret ediyorum.Doğum - tesadüfler - ayrılışlar...
Başarılar ve başarısızlıklar...Şans ve talihsizlikler.Madem ki tüm bunlar
kader taşımıza çoktan kazınmışlardı,öyleyse neden var olma zahmetine girdik ki
biz?Doğuştan hayata zengin başlayanlar,melekler kadar güzel anneleri olanlar
ve diğer yanda savaş ve sefalet içinde doğanlar.Eğer tüm bunları kader belirliyorsa
öyleyse Tanrı'nın ne denli adil ve sevecen olduğu tartışılmaz mı?
O günden beri hiçbirimizi bekleyen bir gelecek olmadı...
Ve tek bildiğimiz şey, hiçbir şeye imkanlarımızın asla yetmeyeceği idi.
[Mawaru Penguindrum]
Ve salya sümük ağlamak istediğim yer:
"Sen benim ilk arkadaşımsın"
[Death Note , L"]

Film repliği diyince akla,her repliğiyle başarılı,efsane film gelir tabii ki.En sevdiğim filmlerdendir.Fight Club:

Her kıza göre değişir; Bana göre zeki olmalı,benim her söylediğimi anlayabilmeli; demek istediğim bir tartışma konusu açtığımda aval aval bakmamalı.Hoşgörülü olmalı ve dedikoducu kesinlikle olmamalı; arkadaşlarının arkadasından dedikodu yapan erkekler var,hiç hazetmem kendilerinden.Hoşgörülü derken de yani dini farklı olanlara,cinsel tercihi farklı olanlara ön yargısız ve hoş görülü bakmalı anlamında diyorum.
Sonraa sanattan anlamalı,müzik,resim falan gibi..
Gerisi zaten kaşlı-gözlü-çok esmer değil çok beyaz tenli de değil çukulata tenli-döşü kıllı;yorgan gibi de değil ama kadın gibi de değil :P

Mikasa'ya gıcığım.(Shingeki no kyojin)
Sonracığıma Asuna çok salak (Sword Art Online)
Kuran Kaname ölsün, anime boyunca şöyle doğru dürüst bir şey anlatmıyor, konuşmuyor sırf kasıntı yahu.(Vampire Knight)
Kaichou wa maid-sama'daki başrol kız -adını hatırlayamayacağım şimdi- bilmiyorum neden ama uyuz oluyorum, bir sebebi yok sanırsam, sadece gıcığım işte. 

Sword art online - Asuna
Vampire Knight - Yuuki (Tabii onun gibi gerizekalı seçimler yapmazdım)

farklı sebepleri var.
 
• ingilizcede daha iyi ifade edebileceği bi anlamı yakalamak.
• japonca şarkı sözlerinde bi tür hece ölçüsü kullanıldığı için ölçüyü bozmadan anlamlı söz yazmak.
• kafiyeyi sürdürmek için ingilizceden faydalanmak.
 
aslında bunların en büyük sebebi şarkılarda ve günlük dillerinde japoncayı kısıtlı kullanmaları. japonca film falan izlerseniz hiç bi animede duymadığınız kelimelere ve söz öbeklerine şahit olursunuz, sebebi bu. benzer bi durum türk dizilerinde de var.
 
şöyle bi örnek vereyim:



 
"To be continued" kullanılıyor nakaratta.
 
hem ölçüyü hem kafiyeyi sağlıyor, hem de sanıyorum japoncada anlam karşılığı tam olarak olmayan bi söz öbeği. türkçeye "devam edecek" olarak çevriliyor ama aslında "devam edene kadar" anlamına geliyor, belki de anlam olarak türkçede de tam bi karşılığı yoktur.
 
bunlar benim fikirlerim, japonlar milliyetçi olduğuna göre zevk olsun diye ingilizceyi dillerine alacak olduklarını sanmıyorum.

Anime Adı : El Cazador de la Bruja
Anime Türü : Macera, Gizem, Dram
Bölüm Sayısı : 26 / 26
Yapım Yılı : 2007
Çevirmenler : Rosiecy
Düzenleme : Eolo-sama & Sinsine
Özet: Sorunlu bir geçmişi ve doğaüstü güçleri olan, aynı zamanda geçici hafıza kaybı yaşayan kaçak Ellis adındaki karakter ile alıngan bir kanun kaçağı avcısı olan Nadie'nin kaderlerindeki karşılaşma, onları Ellis'in geçmişindeki gizemleri aydınlatmak üzere güneye doğru bir yolculuğa çıkarır. Bu yolculuk ile ilgili ellerindeki tek ipucu, Ellis'e bir falcı tarafından verilmiş bir taş ve Nadie'nin güneye gitmesi gerektiğini hisseden içgüdüleridir.
 
  Klasör Linki
This is the hidden content, please Giriş yap veya Kayıt ol TAÇE Discord Sunucusu

Nedense karakterler bana Michiko to Hatchin i hatırlatıyor. Yeni seride kolay gelsin

Bir tek çene çalmaya üşenmiyorum. Yok. Bir dakika. Bazen ona da üşeniyorum -_-Rock Lee gibi bir üyemiz olsaydı büyük ihtimalle forumun en rütbeli admini- uploaderı falan olurdu. Ne bileyim buraları ele geçirirdi fgjdkl