Jump to content

Çevirmen-J

Üyeler
  • İçerik sayısı

    263
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    10

Çevirmen-J kullanıcısının son zaferi 21 Temmuz 2014

Çevirmen-J en beğenilen içeriğe sahiptir

Çevirmen-J hakkında

  • Doğum günü 10/19/1997

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Erkek
  • Konum
    Ankara
  • İlgi Alanları
    Sayarsam bitmez heralde...

Son profil ziyaretçileri

9824 profil görütülenme

Çevirmen-J üyemizin başarıları

  1. Rekt atmaya çalışıp beceremeyince foruma giremedim resmen len  ajsgas RWBY çevirmek istiyom...

  2. Aga bu neymiş böyle bea :O Ben yazıyom size bildirim mi gidiyo şimdi :D Gıcıklığına kullanılır bu resmen askpgjas *Uyarı olmasaydı tabi...*

    Spoiler
    Spoiler
    Spoiler

    Göz de spo olmuş... Kapatamadım da... Neyse bare buraya kadar geldiğin ve benden bir şey beklediğin için TİŞKİR İDİRİM :33

     

     

     

  3. 2. Bölüm eklenmiş ve hikaye artık yavaş yavaş şekillenmeye başlamış bulunmaktadır :D Zodiac Hackers için başka planlarım var malesefe :/ O gibi detayları bilerek açıklamıyorum, cliffhanger olayı oluştursun diye biraz. Zaten Arc sonunda çoğu şey belli olacak. Bu ilk Arc'ı prologue olarak kullanmayı planlıyorum zaten, karakterin ne gibi yetilere ve hikayenin gidişatının ne yönde olacağına dair açıklamalar olacak. Sürükleyeceği yeri ben bile henüz tam olarak hesaplayabilmiş değilim ancak şu anki planıma göre hikayeyi götürebilirsem, çok uçuk şeyler göreceğini sana garanti edebilirim :D Ve çizerim çizim tabletini alır almaz karakter tasarımları konusunda da ilerleme göstereceğim.
  4. Back from death.

    1. Önceki yorumları göster  %s tane daha
    2. Çevirmen-J

      Çevirmen-J

      Sorma ya, Üniversite'ye bir abanmışım aklın durur aksjha Çanakkale Japonca Öğretmenliğini kazandım ama :')

    3. Witch

      Witch

      Teach me sensei :"))))

    4. Çevirmen-J

      Çevirmen-J

      えっ。そんなに かんたん じゃありませんよ それわ。 (Karşılaşacağın şey bunun 100 katı olur öğretmeye çalışsam asouhgas Bu hiragana, bi' de Kanji var ki; 日本語は とても 難しいです。

  5. Dublajlardan, Forum yokluğundan, Üniversitelerden, Sınavlarından, Vizelerinden kurtulmakla birlikte; uzun süredir epic bir seriye başlamak istiyordum, (Evet kaybolduğum süre zarfı içerisinde) bu serilerden "Imprisoned Sins" ve "Zodiac Hacker için başka başka fikirlerim olduğundan askıya almak zorunda kaldım ve yeni bir fikir için kendimi etrafa saldım. En sonunda bir kaç gün önce aklıma gelen A.R.T projesini ilk olarak blogumda yayınlamaya, sonra ise buraya taşıma kararı verdim. A.R.T sadece belli bir olay çerçevesi içerisinde geçecek bir hikaye olmayacak ve sıradan olmayacak. A.R.T'ı tam bir SAGA olarak düşünebilirsiniz bu yönden. Belli başlı Arc'ları olacak ve bu Arc'lar 1 ile 10 bölüm arasında (Hatta belki daha fazla) değişecek. A.R.T benim için tamamen deneysel olacak çünkü sonunda ne olacağına karar vermediğim ilk serim. Umarım bu yolda ilerlerken bana sizde eşlik edersiniz :D ^-^ Öz Tanıtım; Hikayelerle bütünleşmiş ve daha önceden çevirmenlik yapan ben, Üniversite sınavları yüzünden hikayelere uzun bir süre elveda demiştim ve Zodiac Hacker serimi yarım bırakmıştım. Ancak şimdi ise yeni bir periyota girmiş ve yeni bir hikayeyle size selam veriyorum; Merhabalar! Alacakaranlık Rambo Takımı A.R.T Konu; Paralel bir evrende, paralel bir Dünya'da, Alacakaranlık (Twilight) kuruluşu Dünya'nın tüm pis işleriyle ve bunu getirileriyle uğraşmaktaydı. Bu kuruluş kendi içerisinde görev bakımından 4'e ayrılmıştı; Küçük saldırı gurupları için: A.S.T yani Alacakaranlık Saldırı Takımı Sosyal Olaylarda Kullanılması için; A.K.T yani Alacakaranlık Komando Takımı Anormal vakıalar üzerinde kullanılması için; A.E.T yani Alacakaranlık Elit Takımı ve son olarak ise, uzun zaman gerektiren ve yüksek rütbe isteyen olaylarda ise A.R.T yani Alacakaranlık Rambo Takımı kullanılırdı. Bu hikaye, A.R.T'ın dönüm noktasına girmeye başladığı ve karşılaştığı vakıaların hikayelerinin bir toplamıdır. Karakterler; Henüz orjinal tasarımları tamamlanmadığı için yoklar. Ama yakında burada olacaklar. ;) ARC 1: Karanlık Hapishane; Bölüm 1: Yavaşça koridoru boyluyorduk; daha doğrusu itekleniyordum, o benim kolumdan tutmuş, ben ise kafamı eğmiş bir şekilde. Etraftaki kafeslere çeviriyordum bazen kafamı, tıpkı eski çağlardaki zindanlar gibiydi burası. Hatta direk zindandı, insanları kapatmak için kullanılıyordu, sadece şu an ismi biraz daha şatafatlı bir hale getirilmişti; hapishane. Bazı parmaklıkların üzerindeki his ve pas izleri bu kısımların bir daha kullanılmayacak üzere bırakıldığını belli ediyordu, buraya ne tür insanların ve ne amaçla tıkınacaklarını da belli ediyordu. Pas izi ne kadar fazlaysa, çıkma olasılığı o kadar az demek oluyordu yani. İlerledikçe, etraftaki iğrendirici koku ve parmaklıklardaki pas oranı da o kadar artıyordu. “Daha ne kadar gidebiliriz ki” diye düşünürken en sonunda dibi gözükmeyen karanlığın içerisinde, adeta pislikten çıkmış gibi duran bir hücrenin önünde durduk. Adam elini anahtarlarına attı, birkaç tanesini eledikten sonra ise önünde durduğumuz hücrenin anahtarını buldu ve kapıyı açtı. “Gir hadi içeri, adi yaratık!” Bir hamlede elimdeki kelepçeleri söküp, içeriye doğru iteklerken beni, ağzından bu cümleler çıkıyordu bu insan müsveddesinin. Öyle ki ellerim bağlı olmasaydı, beni hücreye kadar getirdiğinden ve kurtulmak için onu ezmem gerektiğinden değil de bu korkaklığı arkasına saklanıp birde büyüklük tasladığı için öldürürdüm onu. “İkiniz iyice eğlenirsiniz artık! Değil mi Mon!” O sırada içeride köşeye usulca oturmuş olan, üzerine karanlık içerisinde rengini tam olarak seçemediğim bir kapüşon geçirmiş çocuğu gördüm. Boyutları ve duruşundan yaş olarak benden bir hayli küçük olduğunu çıkarabildim ancak gerisi hikâyeydi, hiçbir şey seçilmiyordu başka çocukta. “Eğlenceye dâhil ol istersen, üçüncü bir kişiye asla hayır demeyiz. Bilirsin, konukseverimdir.” Sesi yumuşaktı, konuşma tarzından baktığımda her hangi bir aksan sezmiyordum. Melankolik bir hava yayıyordu etrafına her bir cümleyi söylediğinde. “Kalsın.” Tek kelimesini söyledikten sonra, karanlığın içinde kayboldu gitti gardiyan, ben ise yeni “Oda” arkadaşımla sonunda baş başa kalabildim. “Fazla bu tarafa dönmesen iyi edersin, kendi sağlığın için söylüyorum bunu. Yoksa burun spazmı falan geçiriverirsin.” “Nasıl yani?” Daha cümlemi kurmamla birlikte içeriden süzülen inanılmaz tiksindirici koku, burnumu parmaklıklara ve koridorun esintisinin azizliğine vermemi sağladı. Sanki içeride 1000 yıldır beklemiş bir ceset vardı ve bu ceset hiç çürümemiş ve içeriyi sürekli kokutmaya devam etmişti. Eğer ki koridor olmasaydı eminim ki, burun spazmı denen bir şey yoktuysa da burada başlangıcını yapardı. “Fark etmişsindir diye düşünüyorum, onlara karşı yaptığın şey ne kadar kötüyse, kaldığın ve gördüğün muamele de bir o kadar kötü oluyor. Bu kokunun sebebi de-“ “Tuvalet izni.” “Aynen öyle. Günde sadece 1 kere çıkmana izin veriyorlar.” “Günde 1 kere yetmiyor mu peki?” “Dediğimi duymadın sanırım. Sırf günde bir kere yetmesin diye yağ oranı fazla ve su oranı düşük yemekler veriyorlar.” Koku yüzünden uyuşan beynim, kendini hafifçe toparlamaya başlayınca, gelecek hakkında planlar ve olasılıklar kurmaya başladım. Bu olasılıklar ve planlar arasından ise “Buradan nasıl çıkarım?” ve “Tüm gün böyle parmaklıklar arasında burnumu dışarı uzatıp, tuvalet sıramı beklemekle mi geçireceğim?” gibi sorularda geçti. “Adın nedir?” “Adım mı? Nasıl bir cevap duymak istediğine bağlı?” “Mümkünse soruma verdiğin cevap gibi olmayan, birkaç harfin bir araya gelmesinden oluşan, basit bir anlamı ve geçmişi olan, sana seslenirken kullanmam gereken kelimeyi rica ediyorum.” “Adım… Beki.” “Tanıştığımıza memnun oldum Beki, bende Mon.” “Garip bir ismin varmış” “Senide öyle.” Gecen sessiz dakikalar içerisinde Mon’un arkada tarafta bir şeylerle uğraştığını fark ettim, daha doğrusu duydum; halen koku yüzünden arkamı dönmeye korkuyordum. Tıkır tıkır seslerle birlikte sonunda geçen uzun bir boşluktan sonra Mon en sonunda ağzını tekrar açtı; “Nasıl bir şey yaptın da bu kadar derinde bir yere gelmeyi becerdin bu hapishanede?” “Konuşmayı pes istemediğim bir şey. Kişisel algılama lütfen.” “Algılamadım merak etme.” Burnumun kokuya biraz alışmasıyla birlikte arkamı hafiften dönüp Mon’a küçük bir bakış attım. Elinde küçük bir tahta parçası vardı ve tırnaklarıyla hafifçe bu tahta parçasını soyuyordu. Bu sırada yüzüne daha net bakabilme fırsatına sahip olmuştum, hafiften çamur içinde gözüken yanakları, küçük yuvarlak yüzü ve parlak gözleriyle birlikte, aklımda daha önceden sormam gereken bir soru olduğunu fark ettim. “Peki, Mon, peki sen neden buraya düştün?” Soruyu sormamla birlikte Mon bana dehşete düşmüş bir bakışla döndü, yüzünde hiçbir ifade yoktu. Sanki bir şeytan tarafından ele geçirilmiş bir insan gibiydi, gözleri parlıyordu ama ışıkla değil, daha çok ateşle. Bu bakışları görünce kafamı parmaklıklara tekrar döndürmekten başka çarem kalmamıştı. “Hırsızlık yapmıştım.” Sorduğum soru, onu, beni susmaya ittiği kadar rahatsız etmemişti nedense. Konuşmak istiyor gibi bir sesi… Hayır, daha çok, anlatıp kurtulmak isteyen tarzda bir sesi vardı. “Bilirsin, fakirlik falan işte. Eve ekmek götürme derdi, ayyaş baba-” “Klasik sebepler demek istiyorsun yani? Anlayabiliyorum.“ “Hayır, böyle şeyler duymayacaksın benden, diyecektim aslında. İnsanların cümlesini tamamlamasını bekle biraz.” Mon’un konuşması bir anda ilginç bir hal almaya başlamıştı. “Babamın tahtını elinden çalmaya çalıştım. Daha doğrusu, bende çalmaya çalıştım diyelim şuna. Bu eylemi gerçekleştirmeye çalışan bir tek ben değildim sonuçta.” “Mon, soyadın… Soyadın ne senin?” “Kanesaki” (金崎) “Kralın çocuğu musun sen!” “Yani, bir ara prens dendiğim zamanlar vardı evet.” Arkamda oturan, birkaç dakikadır sakince, tırnaklarıyla küçük bir tahtayı yontan bu çocuğun, aslında Kanesaki soyuna ait olduğunu öğrenmemle bir anda tüm olayın seyri ve anlatacaklarına olan önyargılarım sapmaya başladı. “Küçük kardeşim ve ben babama karşı bir suikast düzenledik ama buraya bakarak da anlayacağın gibi, pek işe yaramadı. Şunu bilmelisin Beki, babam elinde tuttuğu krallığı sonuna kadar hak ediyor ancak bu demek değildir ki onu o konumda istiyorduk.” “Bildiğim kadarıyla vergi oranları, diktatörlük anlayışı yüzünden bu ülkede birçok isyan vakası yaşanıyormuş.” “Sana söylediklerinden çok daha fazla hem de. Belki 10 katı, hatta belki 100 katı daha fazlası ancak babam çoğu daha kıvılcım dahi çıkaramadan hepsini söndürüyordu. Bu yüzden çoğundan kimsenin haberi olmuyor.” Mon’un ayağa kalkmasıyla birlikte içimde bir tedirginlik oluşmaya başladı. Sormam gereken bir soru daha vardı sanki. “Onu tahtından kaldırmayı başaramayınca buraya tıktı beni. Ne kadar acıklı öyle değil mi? Arap kumaşıyla donatılmış odalardan, geniş yumuşak yataklardan, her gün beni eğlendirebilecek kadınlardan; böylesine bir cehenneme düşmeyi göze almak.” O sırada Mon’un gölgesini arkamda daha bariz bir biçimde hissetmeye başladım, öyle ki artık önümdeki minicik ışıltıda daha onu görebiliyordum. Tam o sırada, çok daha önceden sormam gereken soru sonunda aklıma geldi. “Buradaki yemekler, muhtemelen 3 öğün çıkmıyordu, değil mi?” “Sadece 2 öğün işkence amaçlı yapılmış yemekler. Bazen onlarda olmuyordu hatta.” “Onları da çıkardıktan sonra aç kalıyordun muhtemelen. Kendi soyu dahi olsan, sonuçta krala saldırdın, seni böylesine küçük bir cezayla bırakması garip öyle değil mi?” Aradan geçen küçük bir sessizlikten sonra, en sonunda aklıma gelen o soğuk soruyu sordum. “Mon, bir kardeşin olduğunu söylemiştin. O şu an nerede?” “Kardeşimi yedim Beki.” A.R.T; Karanlık Hapishane: Bölüm 2 Gerçek (事実) Bazı gerçeklikleri varlığı, kişiye zarar vereceğinden saklanır, dışarıya duyurulmaz; saklanır tüm bütünlüğüyle. Bu bütünlük lakin bozulur zamanla yağan yağmurun ak ve hür suyuyla, vaftiz olmuş gibi ortaya çıkar tüm pisliğinden arınarak. Ancak bazı yalanlar vardır ki bu yalanlar kişiye değil karşıdakine zarar vereceği için en derin çukurların dibine düşer; bu derin çukurlar ki bataklık gibidir, çekti mi dışardan bir yardım alana kadar hiçbir şekilde dışarıya çıkarılamaz. Mon arkamda dikilmiş, gölgesiyle beni ürkütmeye çalışıyor gibi hareketler yapıyordu. Sanki eski çağ filmlerin birisinden çıkmış gibiydi. Bana saldıracağı kesindi ama buna cüret etmek nedense ona halen zor geliyordu. Kafamı yavaşça avuçlarımın arasına aldım ve her şeyi yavaşça ve yerlerine oturtarak düşünmeye başladım. Tüm olasılıkları ve bu olasılıkların sonuçlarından sonraki çıkarlarımı ve bu çıkarlarım dâhilinde elime geçebilecek sonuçları teker teker elimden geçirdim. Bu sırada Mon arkamda sıkılmış olmalı ki, o yumuşak ama derin düşünceler içerisindeki sesiyle konuşmaya başladı; “Kaçmayacak mısın?” “Şu an onu düşünüyorum, bir saniye olsun bekleyemez misin?” Arkamı dönmemiş olmama rağmen Mon’un yüzündeki ifadeyi aklımdan geçirebilmiştim. Şaşırmış olmalıydı, bu da buraya gelen ilk kişinin ben olmadığımın kanıtıydı. Elinde tuttuğu tahta parçasını yoğuma şeklini ve tutuşu da bunu kanıtlar nitelikteydi. Nereyse mükemmeldi. Hayır; mükemmeldi. Gerçi bu asil zamanda aldığı eğitimden kaynaklanabilirdi de ki bu da geçmişi ve ismi hakkında söylediklerini kanıtlardı. Ancak; “Kardeşin; onu yemedin öyle değil mi?” “Ne diyorsun sen, kulakların işitmez, beynin işlemez mi oldu korkudan yoksa. Sana onu kendi ellerimle öldürdüm diyorum!” “O kısım doğru ancak bunu gerçekten yemeksiz kaldığın için mi, yoksa buna zorunda kaldığın için mi yaptın?” Cümlelerim üzerinde bir gram olsun etki bırakamamıştı, halen duruşunu koruyor ve bana saldırmak için, neden halen, bekliyordu. Gerçekten asil soydan geliyordu bu çocuk. “Ne saçmalıyorsun sen?” “Diyorum ki; Kardeşini, onu yemek için değil de, daha çok o seni yemek istediği için öldürdün. Gerçi, buna pek öldürme diyemeyiz, daha çok; Kaza.” Omzumdan kafamı uzatıp ona doğru bakar ve bu cümleleri kurarken yüz ifadesindeki netliği daha net görebilmiştim. Cümlelerim yine etkisiz kalmıştı ancak bir öncekilere göre biraz daha vurucu olmuştu ki, gözlerindeki keskinlik artmış ve kolundaki kaslar, çok değil, sadece biraz gevşemiş ancak sonra yeniden sıkılaşmıştı. Sadece bir saniyeliğine dikkatini dağıtabilmiştim bu teorimle. “Birazdan ölecek birisi için gayet güzel teoriler kurabiliyorsun, korkudan dolayı salınmış olan adrenalin beynini genişletmiş olmalı.” “Senden korktuğuma çok eminsin.” “Neden korkmayasın ki? Elimdeki tahtayı geçsek de yılların kılıç eğitimine sahip bir prenstim ben, beni yumruk yumruğa bir kavgaya girsek dâhi yenemezsin. Söyle, ölümden korkmamanı sağlayan nedir şu an?” “Sana bunu sonra açıklayabilirim, sonuçta Teros kadar zamanımız var daha.” Üzerimdeki elbiseyle burnumu tıkayarak ayağa kalkıp, Mon’la yüz yüze geldim. Gözlerinde ki bakış benden bir şey bekliyordu, bir şey umut ediyordu. Bende ona bu umut ettiği şeyi nihayetinde vermem gerektiğini düşündüm; “Şöyle ki Mon, aklımda birkaç soru var sana sormak istediğim. Farz et ki beraberinde sürekli dolanan bir kardeşin var ve bu kardeşinle tüm imparatorluğu çökertebilecek bir plan dâhi yapabilecek kadar yakınsın. Bu kardeşin senden yaşça küçük, bu yüzden onun için rol modeli niteliğindesin. Ki bu kişinin ses tonunu ve bakışları hiç değişmeyen, rol modelliğinin sonuna kadar hakkını veren birisi olduğunu düşün. Şimdi sorum ise şu; Bu çocuk ve kardeşi bir odada günlerce aç bırakılsın, ilk hamleyi tecrübe olarak yüksek bir abiden mi, yoksa vücudunun ayakta kalabilmesi için yaşça büyüklerinden daha fazla enerji tüketen bir kardeşten mi beklersin?” Mon, daha ağzını açıp konuşmaya başlamadan, sorularıma devam ettim. Hâlbuki daha birkaç saniye önce beni uyarmıştı başkalarının sözünü dinlemem konusunda, sanırım biraz da olsa ölüm için istekliyim; “İkinci olarak ise; Bu abi kardeşine saldırmış ve onu yemiş, öldürmüş olsun diyelim. Bu abi bozuntusu, beynine bir iğneyle kazınmış bu hatırayı hatırlamak için aynı hataya tekrar düşer mi? Bir kez daha aç kalsa tekrardan aynı harekete girebilecek cesareti kensinide bulabilir mi?” Mon’un bakışları artık yavaştan yavaşa değişmeye başlıyordu, atışlarım düşmeleri gereken noktaları buluyor ve ağırca olsa da onu bana doğru iteliyordu; “Üçüncü olarak, bu abi bir prens olsun ve büyük kökenli bir aileden gelsin. Kraliyet ailelerinde köken çok çocukluluk olur. Bu çocuklar belli başlı alanlarda uzmanlık yapar ve kraliyeti ileriye taşımak için uğraşırlar ve aralarındaki bağ güçlüdür; en azından Teros’da böyledir bu durum. Aralarında güçlü bir bağ vardır. Peki, bunlardan birisine zarar gelse, diğerleri onu kurtarmak için ne yapar?” Artık soruları sormayı bırakıp, cevapları dinlemem gerektiğini düşünmüştüm; “Dördüncü ve son olarak; Bu abi öldürme aç kalmasa da neden hücresine gelen kişileri öldürsün?” Burnuma tuttuğu kıyafeti sonunda aşağıya doğru bıraktım, o sırada Mon yüzümdeki gülümsemeyi fark ettiğinde, birkaç adım geriye çekildi ve vücudundaki kasları germeyi bıraktı. Ardından ise olayı anladığı gibi bana döndü; “Neden ölümden korkmayacak kadar kabiliyetli bir suikastçı bu hapishaneye düşsün? Söyler misin, Beki? Ya da bilinen adıyla, son 6 ay içerisinde birçok suikastı karanlığa dahi hissettirmeden yapmayı başarabilmiş, çoğu kişinin korkulu rüyası, kralın dahi ayrı bir birlik kurmasına sebep olan, yüce Ookami (狼)” “Tekrar tanıştığımıza sevindim. Bu arada, eğer biraz çekilirsen, etrafın kokusuyla sağ olsun fazla uğraşmadan anahtarı kusup geri çıkarmam gerekiyor.” Mon yanından geçerken, düşünceli bakışlarla yere bakıyordu. Halen yerine oturtamadığı bir şeyler vardı veya birden buradan çıkmak ona halen garip geliyordu. Belki de ikisini birden düşünüyordu. Yüzündeki netlik artık yok olduğundan, onu okumam zorlaşmıştı. “Seni gerçekten kardeşlerim mi yolladı?” “Şu ana kadar göndermeyi denedikleri anahtarlar sürekli başka hücrelere denk geldiğinden dolayı seninle neredeyse aynı rütbeye sahip birine ihtiyaçları vardı, bu yüzden beni tuttu kardeşlerin. Daha doğrusu benimle ilk konuşan, senden hafifçe küçük sarı saçlı kız kardeşindi veya ablandı. Tam olarak bilemiyorum, şu günlerde bayağı bir karıştırıyorum yaşları.” “Alice.” “Sanırım oydu, her neyse anahtarı çıkardım. Bu arada hücrene gelen herkesi yamyamlık bahanesiyle katletmen hiç hoş değil. Benim yaptığım gibi de çıkarttırabilirdin anahtarı.” “İnsanlar senin cümlelerin kadar basit olabilseydi, anahtarı gizlice yedirmemiz ve ardından parçalara ayırıp midesinde anahtarı aramama gerek kalmazdı.” “Demek öyle.” Elimde anahtarla birkaç saniye bekledikten sonra, Mon’a doğru ilerleyip önünde bana hücresine geldiğimden beri sergilediği bakışla karşıladım. Elimdeki anahtarı eline tutuşturup küçük bir iç çektikten sonra konuşmaya başladım; “Anahtarı çıkardım.” O sırada Mon’un yüzündeki şaşkınlığı bakmadan dahi görebiliyordum. Sorma istiyordu içten içe “Ben hiçbir ses duymadım?” diye ama acelesi bu soruyu sormasını engelliyordu. Kapının önüne hızla ilerlerken merakını bastırmak adına bir şeyler yapmam gerektiğini düşünüp hafif bir sesle; “İnanmıyorsan günlük tuvaletini kontrol edebilirsin, gerçi pek tavsiye etmem bu davranışı. Kokudan ölme ihtimalin çok yüksek.” “Kalsın.” Mon anahtarı kapı deliğine sokup hızla çevirdikten sonra artık “Gerçek” oyunun başladığını hissedebilmiştim. Operasyon, nihayet son evresine girebilmişti. Geriye sadece küçük detayları halletmek kalıyordu. “Hadi gidelim.”
  6. Çevirmen-J

    Yapımcısına Para Kazandıramayan 21 Anime

    Bu rakamlar sadece Blu-Ray CD'lerinden ibaret olduğu için animelerin direk "para kazandıramayan" kategorisine sokamayız, sonuçta bunun TV reytinglerinden gelen, figür, cosplay malzemeleri vs. gibi faktörlerden gelen paraları da var. Yoksa Bakuman para kazanamasa neyin parasıyla 3 sezon yapacak?
  7. Mangayı bayağıdır takip ettiğim için sevinmeden önce aklıma gelen ilk soru şuydu: Çizimleri siyah - beyaz HD fotoğrafları andıran bu manganın animesinin çizimleri nasıl olacak? Ben ağzım açık okuyordum mangayı, hele ki savaş sahnelerinde. Bu animeyi yaparsa anca Projection IG yapar başkasının elinin karı değil böyle bir manga :/
  8. Uzun bir süreden sonra 10. Bölümü koymuş bulunmaktayım :D Beklediğiniz veya sırf bu bölüm için bile gözden geçirdiğiniz için teşekkürler ^_^ Uzun süredir yazmaya çalışıyordum ancak elim ancak bugün bölümü tamamlamaya gitti :/ Diğer bölümler seri olur diye düşünüyorum ancak durumlara bağlı tekrardan :D "ZH" ile birlikte hem dublaj hem çeviri hem de manga senaryosuyla uğraşıyorum çünkü :( Bu arada tekrar dönmek güzel :D Sırf bunun şerefine biraz uzun tuttum hatta bölümü ;)
  9. Eee ne demişler Ezgi hanım; Müslümana durmak haramdır :D Gerçi ben biraz fazla yükleniyorum sanki ama... Neyse :D Bak mesela başka bir planımda seninle Dünya'yı ele geçirmekti ama askıya almak zorunda kaldık :ph34r: Bu arada sağol tekrardan ^_^
  10. Gerçekten bizi en çok sıkan kısım, birden Japonca'dan Türkçe'ye dönmemiz oldu, bu yüzden bir kaç aksak bölümlerimiz var, ancak bunları ileride düzeltebileceğimizi düşünüyorum [Yapmak zorundayım :/] :D Yorumunuz için teşekkürler bu arda :ph34r: :D Admin olmak zor ya... Herhalde yani -_- Napayım doktor hanım işte çeviriler, gitar falan derken Dublaj'a merak saldım :D
  11. Demi ama ya! :D Yorumun için teşekkürler ^_^ Dediğin gibi stüdyo şart, ondan öte düzgün bir mikrofon ve mixer :/ Bunlar olduğu zaman gerçekten güzel işler başarabileceğimizi düşünüyorum ^_^ Yorumun için teşekkürler ve şunu demek isterim, yorumun eleştiriden çok dostça bir tavsiye öneri gibi olmuş :) Dediğinde haklılık payı var :D Bunca yıldır çeviri yapınca ilk seferinde benim bile kulağıma farklı gelmişti ancak bi' yerden sonra alışıyor insan :D Yorumun için teşekkürler :D Edit işi uzun sürüyor gerçekten :/ Dediğim gibi eğer kendine güveniyorsan PM atarak veya forumumuza gelerek istekte bulunabilirsin :D Adminlerimiz gayet hoş karşılayacaktır seni emin ol ^_^ Vallaha kurucu adminimiz işin yükünü bayağı bi' kendisi üstlendi :D Ben sonradan videoyu 720p yaptım ancak dediğim gibi bizi bir arada tutan oydu :D Yorumun için teşekkürler :ph34r: :D Sende tıpkı benim gibiymişssin o zaman :D Gerçekten orjinal sesleri güzel iyi ancak Türkçe'nin kendine çeken bir tarzı var :D Yorumun için teşekkürler :lol: :D Umarım böyle bir şeyi Türkiye kanallarına kazandırabiliriz :D En azından Türkçe altyazılı bölüm tekrarları değil de Türkçe dublajlı bölüm tekrarları izleriz animezde... BKZ: 1 Yıldır yayınlanan Naruto'nun ilk 20-60 arası bölümleri :| Yorumun için teşekkürler :D
  12. Zaten bi' Mayuri'yi yapan arkadaşım bide ben Japonca üzerinde tam bi' üstünlüğe sahibiz :D Sesinizin güzel olması yeter veyahut karaktere uyması bizim için yeterli :D Katılmak istiyor ve kendine güveniyorsan başvur ^_^ O konuda ben giriyorum işte devreye :D Mesela Furuya'nın arkadaşını diyaloglarını tekrar olarak değiştirmek zorunda kaldım :D Lokalize ettim yani :D Bunu yaptıktan sonra pek zor olmuyor açıkçası :D Yorumun için teşekkürler bu arada ^_^ İlk projemiz olduğu için kayıtları üzerinde tam bir hakimiyet sağlayamadık, şu anlık bu işin temeline ve mekanizma bölümüne odaklanmış durumdayız ancak bu demek değildir ki ilerideki projelerimizde bunu düzeltmeyeceğiz :D Mixcraft 6 adlı gayet kullanışlı bir programla sonraki projelerimizi düzenleyeceğim :D Yorumunuz için teşekkürler :D ^_^ O ses aslında oluyordu lakin mikrofon sıkıntımız var biraz :( Fakat dediğim gibi programla düzenleyeceğim :D Yorumunuz için teşekkürler ^_^ o.o Teşekkür ederim güzel yorumun için ^_^
  13. http://vocaroo.com/i/s0hANOw91vlC istediğin Tutturu olsun ;) :D Japonca'dan Türkçe'ye direk olarak geçirince bir kaç problem yaşadık :D Bide kayıt ortamlarımız biraz dar :ph34r: İlerideki projemizde bu hususta biraz daha çaba göstereceğiz :D Teşekkürler ^_^ Teşekkür ederiz :D< :D>
  14. Özellikle editör arkadaşım için bayağı zor bir proje oldu Sankarea :D OST haricinde birde ses efektlerini aramak zorunda kaldı :D Güzel yorumun için teşekkür ederim :) Dediğin çok doğru. Dediğim gibi çevirmen olarak bende genelde animeleri orjinal dillerinde izlemek, daha iyi anlamak istiyorum ancak bu dublaj işleri çok güzel oluyor :D Hani her saniye alt yazı geliyor mu diye bakmak bi' yerden sonra gözlerimi bozuyor :/ Yorumun için teşekkürler :D Dersler, video editler vs. vs. derken bayağı bi' uzaklaşmıştım forum ailesinden :D Geri dönmek, özellikledi böyle bir projeyle dönmek senin kadar gerçekten beni de derinden etkiledi :) Güzel yorumun için teşekkür ederim :D Umarım geliştirebilir ve sizlere daha iyi çalışmalarla geri dönebiliriz :D Tekrardan teşekkür ederim yorumun için :D Devamını Bakemonogatari ve Angel Beats gibi animelerle getirmek istiyoruz :D Teşekkür ederim :D Çoğumuzun beklediği şeydi zaten bu :D Tetiğin bizden çıkması gayet onurlandırıcı bir davranış oldu :D Yorumun için teşekkür ederim :)
  15. Türkiye'nin Tam Organize İlk Fandub Grubu Amacımızı, nasıl toplandığımızı sizlere açıklamadan önce sizlere kendimi tanıtayım: Ben Gökhan Dağdevir, gerçi bu T.A forumlarında Çevirmen-J olarak tanınırım. Yaklaşık 1,5-2 senedir çevirilere kendimi vermiş ve insanlara anlayabilsin diye animeleri kendi dilimize çevirmekteyim. Lakin bu çevirileri yaparken aklıma hep bir şey takılmıştır; neden ortada onlarca fansub grubu varken bir tane bile kendilerini Dublajlamaya atamış bir anime Dublaj ekibi yok? Televizyonda bir anime kanalı açılmıştı evet fakat istediğimi halen alamamıştım. Yaklaşık 3 ay 10 gün kadar önce bir arkadaşımdan "Anime Dublajlamaya" dair bir teklif aldım. Projede bir çok kişi vardı ve gerçekten potansiyeli yüksek bir grup gibi gözüküyordu. Benim de daha önceden bir "Bant Tiyatrosu" deneyimim olduğu ve sesimi kullanabildiğim için ve tabi ki de böyle bir teklifi uzunca bir zamandır beklediğim için direk atladım. Bu olayın ardından kişiler tam olarak toplandı ve çevireceğimiz anime belirlendi; grupta bulunan kız sayısı fazla olduğu için ve karakterlere tam uyum sağlayabildiğimiz için "Sankarea" animesiyle başlamaya karar kıldık ve sonunda amacımıza ulaştık. İlk amatör çalışmamız olduğu ve henüz içerisinde bulunduğumuz duruma "TAM" olarak kendimizi veremediğimiz için öyle aman aman bir şey çıktı diyemem lakin bir çevirmen olarak, Japonca'nın tam içerisinde bulunmama rağmen benim dahi hoşuma giden bir çalışma oldu. Umarım ilk projemizden sizde benim aldığım kadar zevk alırsınız :) Web Sitemiz [Dns Gerektirir] = http://mabushiifandub.yetkinforum.com/ Aynı zamanda grubumuzda şu Seiyuu'ların tam taklidini yapabilen kişilerinde olduğunu belirtmek isterim; -Hanazawa Kana {Steins;Gate = Mayuri Angel Beats = Kanade} -Kamiya Hiroshi {Durarara = Izaya Shingeki No Kyojin = Levi} -Kakihara Tetsuya {Fairy Tail = Natsu Tengen Toppa = Simon} -Koto Emiri {Monogatari Series = Hachikuji Baka to Test = Hideyoshi} -Hirano Aya {Fairy Tail = Lucy Kimi No Todoke = Ume}
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli bilgi

Forum kurallarımızı okudunuz mu? Forum Kuralları.