Jump to content

Genel Araştırma

'Korku' etiketi için arama sonuçları.

  • Etiketlere Göre Ara

    Etiketleri virgülle ayırarak yazın.
  • Yazara Göre Ara

İçerik Türü


Forumlar

  • Duyuru & Kurallar
    • Forum Kuralları & Yardım
    • İstek, Şikayet ve Öneri
    • Tanışın Kaynaşın
    • Türk Anime TV Etkinlikleri
    • E-dergi
  • Türk Anime Çeviri Ekibi (TAÇE)
    • Tamamlanan Projelerimiz
    • Devam Eden Projelerimiz
    • Gelecek Projelerimiz
    • Askıya Alınanlar
    • TAÇE Duyuruları
  • Anime GENEL
    • Anime İstek ve Öneri Bölümü
    • Bilinmeyen Animeler ve Karakterler İçin Yardım Bölümü
    • Anime Genel
    • Anime Geyik
    • Animeler & Karakter Anketleri
    • Anime Tanıtım ve İncelemeleri
    • Anime Serileri Bölüm Tartışma Alanı
  • Manga GENEL
  • Fansub Takımları
  • Anime Manga Live-Action Download
  • Fan Kulübü
  • Japonya
  • Program Deposu
  • Konu Dışı
  • Roronoa Zoro's Roronoa Zoro Kimdir?

Sonuçları bul...

İçeren sonuçları bulun


Oluşturma Tarihi

  • Start

    End


Son Güncelleme

  • Start

    End


Filter by number of...

Kayıt tarihi

  • Start

    End


Üye Grubu


Hakkımda


Outlook


Web Sitesi


ICQ


Yahoo


Jabber


Skype


Konum


İlgi Alanları

9 sonuç bulundu

  1. http://www.imdb.com/title/tt6517102/ Belmont klanı nesiller boyu verdiği mücadelede sona gelmiştir. Doğu Avrupa'nın hükümdarlığı neredeyse tamamen Vlad Dracula'nın eline geçmiştir. Dracula kan ve vahşetle ele geçirdiği bu topraklarda halka zulmetmeye devam etmektedir. Belmont klanının son varisi ezeli düşmanına baş kaldırmaya niyetlidir. http://turbobit.net/si3zrvk159gm.html http://turbobit.net/3j198bgc8bs5.html http://turbobit.net/v9g93w68zqtd.html http://turbobit.net/my65ccxbum8w.html Su Anlık 4 Bölüm Verilmiştir Devamı Gelirse Eklerim
  2. Dublajlardan, Forum yokluğundan, Üniversitelerden, Sınavlarından, Vizelerinden kurtulmakla birlikte; uzun süredir epic bir seriye başlamak istiyordum, (Evet kaybolduğum süre zarfı içerisinde) bu serilerden "Imprisoned Sins" ve "Zodiac Hacker için başka başka fikirlerim olduğundan askıya almak zorunda kaldım ve yeni bir fikir için kendimi etrafa saldım. En sonunda bir kaç gün önce aklıma gelen A.R.T projesini ilk olarak blogumda yayınlamaya, sonra ise buraya taşıma kararı verdim. A.R.T sadece belli bir olay çerçevesi içerisinde geçecek bir hikaye olmayacak ve sıradan olmayacak. A.R.T'ı tam bir SAGA olarak düşünebilirsiniz bu yönden. Belli başlı Arc'ları olacak ve bu Arc'lar 1 ile 10 bölüm arasında (Hatta belki daha fazla) değişecek. A.R.T benim için tamamen deneysel olacak çünkü sonunda ne olacağına karar vermediğim ilk serim. Umarım bu yolda ilerlerken bana sizde eşlik edersiniz :D ^-^ Öz Tanıtım; Hikayelerle bütünleşmiş ve daha önceden çevirmenlik yapan ben, Üniversite sınavları yüzünden hikayelere uzun bir süre elveda demiştim ve Zodiac Hacker serimi yarım bırakmıştım. Ancak şimdi ise yeni bir periyota girmiş ve yeni bir hikayeyle size selam veriyorum; Merhabalar! Alacakaranlık Rambo Takımı A.R.T Konu; Paralel bir evrende, paralel bir Dünya'da, Alacakaranlık (Twilight) kuruluşu Dünya'nın tüm pis işleriyle ve bunu getirileriyle uğraşmaktaydı. Bu kuruluş kendi içerisinde görev bakımından 4'e ayrılmıştı; Küçük saldırı gurupları için: A.S.T yani Alacakaranlık Saldırı Takımı Sosyal Olaylarda Kullanılması için; A.K.T yani Alacakaranlık Komando Takımı Anormal vakıalar üzerinde kullanılması için; A.E.T yani Alacakaranlık Elit Takımı ve son olarak ise, uzun zaman gerektiren ve yüksek rütbe isteyen olaylarda ise A.R.T yani Alacakaranlık Rambo Takımı kullanılırdı. Bu hikaye, A.R.T'ın dönüm noktasına girmeye başladığı ve karşılaştığı vakıaların hikayelerinin bir toplamıdır. Karakterler; Henüz orjinal tasarımları tamamlanmadığı için yoklar. Ama yakında burada olacaklar. ;) ARC 1: Karanlık Hapishane; Bölüm 1: Yavaşça koridoru boyluyorduk; daha doğrusu itekleniyordum, o benim kolumdan tutmuş, ben ise kafamı eğmiş bir şekilde. Etraftaki kafeslere çeviriyordum bazen kafamı, tıpkı eski çağlardaki zindanlar gibiydi burası. Hatta direk zindandı, insanları kapatmak için kullanılıyordu, sadece şu an ismi biraz daha şatafatlı bir hale getirilmişti; hapishane. Bazı parmaklıkların üzerindeki his ve pas izleri bu kısımların bir daha kullanılmayacak üzere bırakıldığını belli ediyordu, buraya ne tür insanların ve ne amaçla tıkınacaklarını da belli ediyordu. Pas izi ne kadar fazlaysa, çıkma olasılığı o kadar az demek oluyordu yani. İlerledikçe, etraftaki iğrendirici koku ve parmaklıklardaki pas oranı da o kadar artıyordu. “Daha ne kadar gidebiliriz ki” diye düşünürken en sonunda dibi gözükmeyen karanlığın içerisinde, adeta pislikten çıkmış gibi duran bir hücrenin önünde durduk. Adam elini anahtarlarına attı, birkaç tanesini eledikten sonra ise önünde durduğumuz hücrenin anahtarını buldu ve kapıyı açtı. “Gir hadi içeri, adi yaratık!” Bir hamlede elimdeki kelepçeleri söküp, içeriye doğru iteklerken beni, ağzından bu cümleler çıkıyordu bu insan müsveddesinin. Öyle ki ellerim bağlı olmasaydı, beni hücreye kadar getirdiğinden ve kurtulmak için onu ezmem gerektiğinden değil de bu korkaklığı arkasına saklanıp birde büyüklük tasladığı için öldürürdüm onu. “İkiniz iyice eğlenirsiniz artık! Değil mi Mon!” O sırada içeride köşeye usulca oturmuş olan, üzerine karanlık içerisinde rengini tam olarak seçemediğim bir kapüşon geçirmiş çocuğu gördüm. Boyutları ve duruşundan yaş olarak benden bir hayli küçük olduğunu çıkarabildim ancak gerisi hikâyeydi, hiçbir şey seçilmiyordu başka çocukta. “Eğlenceye dâhil ol istersen, üçüncü bir kişiye asla hayır demeyiz. Bilirsin, konukseverimdir.” Sesi yumuşaktı, konuşma tarzından baktığımda her hangi bir aksan sezmiyordum. Melankolik bir hava yayıyordu etrafına her bir cümleyi söylediğinde. “Kalsın.” Tek kelimesini söyledikten sonra, karanlığın içinde kayboldu gitti gardiyan, ben ise yeni “Oda” arkadaşımla sonunda baş başa kalabildim. “Fazla bu tarafa dönmesen iyi edersin, kendi sağlığın için söylüyorum bunu. Yoksa burun spazmı falan geçiriverirsin.” “Nasıl yani?” Daha cümlemi kurmamla birlikte içeriden süzülen inanılmaz tiksindirici koku, burnumu parmaklıklara ve koridorun esintisinin azizliğine vermemi sağladı. Sanki içeride 1000 yıldır beklemiş bir ceset vardı ve bu ceset hiç çürümemiş ve içeriyi sürekli kokutmaya devam etmişti. Eğer ki koridor olmasaydı eminim ki, burun spazmı denen bir şey yoktuysa da burada başlangıcını yapardı. “Fark etmişsindir diye düşünüyorum, onlara karşı yaptığın şey ne kadar kötüyse, kaldığın ve gördüğün muamele de bir o kadar kötü oluyor. Bu kokunun sebebi de-“ “Tuvalet izni.” “Aynen öyle. Günde sadece 1 kere çıkmana izin veriyorlar.” “Günde 1 kere yetmiyor mu peki?” “Dediğimi duymadın sanırım. Sırf günde bir kere yetmesin diye yağ oranı fazla ve su oranı düşük yemekler veriyorlar.” Koku yüzünden uyuşan beynim, kendini hafifçe toparlamaya başlayınca, gelecek hakkında planlar ve olasılıklar kurmaya başladım. Bu olasılıklar ve planlar arasından ise “Buradan nasıl çıkarım?” ve “Tüm gün böyle parmaklıklar arasında burnumu dışarı uzatıp, tuvalet sıramı beklemekle mi geçireceğim?” gibi sorularda geçti. “Adın nedir?” “Adım mı? Nasıl bir cevap duymak istediğine bağlı?” “Mümkünse soruma verdiğin cevap gibi olmayan, birkaç harfin bir araya gelmesinden oluşan, basit bir anlamı ve geçmişi olan, sana seslenirken kullanmam gereken kelimeyi rica ediyorum.” “Adım… Beki.” “Tanıştığımıza memnun oldum Beki, bende Mon.” “Garip bir ismin varmış” “Senide öyle.” Gecen sessiz dakikalar içerisinde Mon’un arkada tarafta bir şeylerle uğraştığını fark ettim, daha doğrusu duydum; halen koku yüzünden arkamı dönmeye korkuyordum. Tıkır tıkır seslerle birlikte sonunda geçen uzun bir boşluktan sonra Mon en sonunda ağzını tekrar açtı; “Nasıl bir şey yaptın da bu kadar derinde bir yere gelmeyi becerdin bu hapishanede?” “Konuşmayı pes istemediğim bir şey. Kişisel algılama lütfen.” “Algılamadım merak etme.” Burnumun kokuya biraz alışmasıyla birlikte arkamı hafiften dönüp Mon’a küçük bir bakış attım. Elinde küçük bir tahta parçası vardı ve tırnaklarıyla hafifçe bu tahta parçasını soyuyordu. Bu sırada yüzüne daha net bakabilme fırsatına sahip olmuştum, hafiften çamur içinde gözüken yanakları, küçük yuvarlak yüzü ve parlak gözleriyle birlikte, aklımda daha önceden sormam gereken bir soru olduğunu fark ettim. “Peki, Mon, peki sen neden buraya düştün?” Soruyu sormamla birlikte Mon bana dehşete düşmüş bir bakışla döndü, yüzünde hiçbir ifade yoktu. Sanki bir şeytan tarafından ele geçirilmiş bir insan gibiydi, gözleri parlıyordu ama ışıkla değil, daha çok ateşle. Bu bakışları görünce kafamı parmaklıklara tekrar döndürmekten başka çarem kalmamıştı. “Hırsızlık yapmıştım.” Sorduğum soru, onu, beni susmaya ittiği kadar rahatsız etmemişti nedense. Konuşmak istiyor gibi bir sesi… Hayır, daha çok, anlatıp kurtulmak isteyen tarzda bir sesi vardı. “Bilirsin, fakirlik falan işte. Eve ekmek götürme derdi, ayyaş baba-” “Klasik sebepler demek istiyorsun yani? Anlayabiliyorum.“ “Hayır, böyle şeyler duymayacaksın benden, diyecektim aslında. İnsanların cümlesini tamamlamasını bekle biraz.” Mon’un konuşması bir anda ilginç bir hal almaya başlamıştı. “Babamın tahtını elinden çalmaya çalıştım. Daha doğrusu, bende çalmaya çalıştım diyelim şuna. Bu eylemi gerçekleştirmeye çalışan bir tek ben değildim sonuçta.” “Mon, soyadın… Soyadın ne senin?” “Kanesaki” (金崎) “Kralın çocuğu musun sen!” “Yani, bir ara prens dendiğim zamanlar vardı evet.” Arkamda oturan, birkaç dakikadır sakince, tırnaklarıyla küçük bir tahtayı yontan bu çocuğun, aslında Kanesaki soyuna ait olduğunu öğrenmemle bir anda tüm olayın seyri ve anlatacaklarına olan önyargılarım sapmaya başladı. “Küçük kardeşim ve ben babama karşı bir suikast düzenledik ama buraya bakarak da anlayacağın gibi, pek işe yaramadı. Şunu bilmelisin Beki, babam elinde tuttuğu krallığı sonuna kadar hak ediyor ancak bu demek değildir ki onu o konumda istiyorduk.” “Bildiğim kadarıyla vergi oranları, diktatörlük anlayışı yüzünden bu ülkede birçok isyan vakası yaşanıyormuş.” “Sana söylediklerinden çok daha fazla hem de. Belki 10 katı, hatta belki 100 katı daha fazlası ancak babam çoğu daha kıvılcım dahi çıkaramadan hepsini söndürüyordu. Bu yüzden çoğundan kimsenin haberi olmuyor.” Mon’un ayağa kalkmasıyla birlikte içimde bir tedirginlik oluşmaya başladı. Sormam gereken bir soru daha vardı sanki. “Onu tahtından kaldırmayı başaramayınca buraya tıktı beni. Ne kadar acıklı öyle değil mi? Arap kumaşıyla donatılmış odalardan, geniş yumuşak yataklardan, her gün beni eğlendirebilecek kadınlardan; böylesine bir cehenneme düşmeyi göze almak.” O sırada Mon’un gölgesini arkamda daha bariz bir biçimde hissetmeye başladım, öyle ki artık önümdeki minicik ışıltıda daha onu görebiliyordum. Tam o sırada, çok daha önceden sormam gereken soru sonunda aklıma geldi. “Buradaki yemekler, muhtemelen 3 öğün çıkmıyordu, değil mi?” “Sadece 2 öğün işkence amaçlı yapılmış yemekler. Bazen onlarda olmuyordu hatta.” “Onları da çıkardıktan sonra aç kalıyordun muhtemelen. Kendi soyu dahi olsan, sonuçta krala saldırdın, seni böylesine küçük bir cezayla bırakması garip öyle değil mi?” Aradan geçen küçük bir sessizlikten sonra, en sonunda aklıma gelen o soğuk soruyu sordum. “Mon, bir kardeşin olduğunu söylemiştin. O şu an nerede?” “Kardeşimi yedim Beki.” A.R.T; Karanlık Hapishane: Bölüm 2 Gerçek (事実) Bazı gerçeklikleri varlığı, kişiye zarar vereceğinden saklanır, dışarıya duyurulmaz; saklanır tüm bütünlüğüyle. Bu bütünlük lakin bozulur zamanla yağan yağmurun ak ve hür suyuyla, vaftiz olmuş gibi ortaya çıkar tüm pisliğinden arınarak. Ancak bazı yalanlar vardır ki bu yalanlar kişiye değil karşıdakine zarar vereceği için en derin çukurların dibine düşer; bu derin çukurlar ki bataklık gibidir, çekti mi dışardan bir yardım alana kadar hiçbir şekilde dışarıya çıkarılamaz. Mon arkamda dikilmiş, gölgesiyle beni ürkütmeye çalışıyor gibi hareketler yapıyordu. Sanki eski çağ filmlerin birisinden çıkmış gibiydi. Bana saldıracağı kesindi ama buna cüret etmek nedense ona halen zor geliyordu. Kafamı yavaşça avuçlarımın arasına aldım ve her şeyi yavaşça ve yerlerine oturtarak düşünmeye başladım. Tüm olasılıkları ve bu olasılıkların sonuçlarından sonraki çıkarlarımı ve bu çıkarlarım dâhilinde elime geçebilecek sonuçları teker teker elimden geçirdim. Bu sırada Mon arkamda sıkılmış olmalı ki, o yumuşak ama derin düşünceler içerisindeki sesiyle konuşmaya başladı; “Kaçmayacak mısın?” “Şu an onu düşünüyorum, bir saniye olsun bekleyemez misin?” Arkamı dönmemiş olmama rağmen Mon’un yüzündeki ifadeyi aklımdan geçirebilmiştim. Şaşırmış olmalıydı, bu da buraya gelen ilk kişinin ben olmadığımın kanıtıydı. Elinde tuttuğu tahta parçasını yoğuma şeklini ve tutuşu da bunu kanıtlar nitelikteydi. Nereyse mükemmeldi. Hayır; mükemmeldi. Gerçi bu asil zamanda aldığı eğitimden kaynaklanabilirdi de ki bu da geçmişi ve ismi hakkında söylediklerini kanıtlardı. Ancak; “Kardeşin; onu yemedin öyle değil mi?” “Ne diyorsun sen, kulakların işitmez, beynin işlemez mi oldu korkudan yoksa. Sana onu kendi ellerimle öldürdüm diyorum!” “O kısım doğru ancak bunu gerçekten yemeksiz kaldığın için mi, yoksa buna zorunda kaldığın için mi yaptın?” Cümlelerim üzerinde bir gram olsun etki bırakamamıştı, halen duruşunu koruyor ve bana saldırmak için, neden halen, bekliyordu. Gerçekten asil soydan geliyordu bu çocuk. “Ne saçmalıyorsun sen?” “Diyorum ki; Kardeşini, onu yemek için değil de, daha çok o seni yemek istediği için öldürdün. Gerçi, buna pek öldürme diyemeyiz, daha çok; Kaza.” Omzumdan kafamı uzatıp ona doğru bakar ve bu cümleleri kurarken yüz ifadesindeki netliği daha net görebilmiştim. Cümlelerim yine etkisiz kalmıştı ancak bir öncekilere göre biraz daha vurucu olmuştu ki, gözlerindeki keskinlik artmış ve kolundaki kaslar, çok değil, sadece biraz gevşemiş ancak sonra yeniden sıkılaşmıştı. Sadece bir saniyeliğine dikkatini dağıtabilmiştim bu teorimle. “Birazdan ölecek birisi için gayet güzel teoriler kurabiliyorsun, korkudan dolayı salınmış olan adrenalin beynini genişletmiş olmalı.” “Senden korktuğuma çok eminsin.” “Neden korkmayasın ki? Elimdeki tahtayı geçsek de yılların kılıç eğitimine sahip bir prenstim ben, beni yumruk yumruğa bir kavgaya girsek dâhi yenemezsin. Söyle, ölümden korkmamanı sağlayan nedir şu an?” “Sana bunu sonra açıklayabilirim, sonuçta Teros kadar zamanımız var daha.” Üzerimdeki elbiseyle burnumu tıkayarak ayağa kalkıp, Mon’la yüz yüze geldim. Gözlerinde ki bakış benden bir şey bekliyordu, bir şey umut ediyordu. Bende ona bu umut ettiği şeyi nihayetinde vermem gerektiğini düşündüm; “Şöyle ki Mon, aklımda birkaç soru var sana sormak istediğim. Farz et ki beraberinde sürekli dolanan bir kardeşin var ve bu kardeşinle tüm imparatorluğu çökertebilecek bir plan dâhi yapabilecek kadar yakınsın. Bu kardeşin senden yaşça küçük, bu yüzden onun için rol modeli niteliğindesin. Ki bu kişinin ses tonunu ve bakışları hiç değişmeyen, rol modelliğinin sonuna kadar hakkını veren birisi olduğunu düşün. Şimdi sorum ise şu; Bu çocuk ve kardeşi bir odada günlerce aç bırakılsın, ilk hamleyi tecrübe olarak yüksek bir abiden mi, yoksa vücudunun ayakta kalabilmesi için yaşça büyüklerinden daha fazla enerji tüketen bir kardeşten mi beklersin?” Mon, daha ağzını açıp konuşmaya başlamadan, sorularıma devam ettim. Hâlbuki daha birkaç saniye önce beni uyarmıştı başkalarının sözünü dinlemem konusunda, sanırım biraz da olsa ölüm için istekliyim; “İkinci olarak ise; Bu abi kardeşine saldırmış ve onu yemiş, öldürmüş olsun diyelim. Bu abi bozuntusu, beynine bir iğneyle kazınmış bu hatırayı hatırlamak için aynı hataya tekrar düşer mi? Bir kez daha aç kalsa tekrardan aynı harekete girebilecek cesareti kensinide bulabilir mi?” Mon’un bakışları artık yavaştan yavaşa değişmeye başlıyordu, atışlarım düşmeleri gereken noktaları buluyor ve ağırca olsa da onu bana doğru iteliyordu; “Üçüncü olarak, bu abi bir prens olsun ve büyük kökenli bir aileden gelsin. Kraliyet ailelerinde köken çok çocukluluk olur. Bu çocuklar belli başlı alanlarda uzmanlık yapar ve kraliyeti ileriye taşımak için uğraşırlar ve aralarındaki bağ güçlüdür; en azından Teros’da böyledir bu durum. Aralarında güçlü bir bağ vardır. Peki, bunlardan birisine zarar gelse, diğerleri onu kurtarmak için ne yapar?” Artık soruları sormayı bırakıp, cevapları dinlemem gerektiğini düşünmüştüm; “Dördüncü ve son olarak; Bu abi öldürme aç kalmasa da neden hücresine gelen kişileri öldürsün?” Burnuma tuttuğu kıyafeti sonunda aşağıya doğru bıraktım, o sırada Mon yüzümdeki gülümsemeyi fark ettiğinde, birkaç adım geriye çekildi ve vücudundaki kasları germeyi bıraktı. Ardından ise olayı anladığı gibi bana döndü; “Neden ölümden korkmayacak kadar kabiliyetli bir suikastçı bu hapishaneye düşsün? Söyler misin, Beki? Ya da bilinen adıyla, son 6 ay içerisinde birçok suikastı karanlığa dahi hissettirmeden yapmayı başarabilmiş, çoğu kişinin korkulu rüyası, kralın dahi ayrı bir birlik kurmasına sebep olan, yüce Ookami (狼)” “Tekrar tanıştığımıza sevindim. Bu arada, eğer biraz çekilirsen, etrafın kokusuyla sağ olsun fazla uğraşmadan anahtarı kusup geri çıkarmam gerekiyor.” Mon yanından geçerken, düşünceli bakışlarla yere bakıyordu. Halen yerine oturtamadığı bir şeyler vardı veya birden buradan çıkmak ona halen garip geliyordu. Belki de ikisini birden düşünüyordu. Yüzündeki netlik artık yok olduğundan, onu okumam zorlaşmıştı. “Seni gerçekten kardeşlerim mi yolladı?” “Şu ana kadar göndermeyi denedikleri anahtarlar sürekli başka hücrelere denk geldiğinden dolayı seninle neredeyse aynı rütbeye sahip birine ihtiyaçları vardı, bu yüzden beni tuttu kardeşlerin. Daha doğrusu benimle ilk konuşan, senden hafifçe küçük sarı saçlı kız kardeşindi veya ablandı. Tam olarak bilemiyorum, şu günlerde bayağı bir karıştırıyorum yaşları.” “Alice.” “Sanırım oydu, her neyse anahtarı çıkardım. Bu arada hücrene gelen herkesi yamyamlık bahanesiyle katletmen hiç hoş değil. Benim yaptığım gibi de çıkarttırabilirdin anahtarı.” “İnsanlar senin cümlelerin kadar basit olabilseydi, anahtarı gizlice yedirmemiz ve ardından parçalara ayırıp midesinde anahtarı aramama gerek kalmazdı.” “Demek öyle.” Elimde anahtarla birkaç saniye bekledikten sonra, Mon’a doğru ilerleyip önünde bana hücresine geldiğimden beri sergilediği bakışla karşıladım. Elimdeki anahtarı eline tutuşturup küçük bir iç çektikten sonra konuşmaya başladım; “Anahtarı çıkardım.” O sırada Mon’un yüzündeki şaşkınlığı bakmadan dahi görebiliyordum. Sorma istiyordu içten içe “Ben hiçbir ses duymadım?” diye ama acelesi bu soruyu sormasını engelliyordu. Kapının önüne hızla ilerlerken merakını bastırmak adına bir şeyler yapmam gerektiğini düşünüp hafif bir sesle; “İnanmıyorsan günlük tuvaletini kontrol edebilirsin, gerçi pek tavsiye etmem bu davranışı. Kokudan ölme ihtimalin çok yüksek.” “Kalsın.” Mon anahtarı kapı deliğine sokup hızla çevirdikten sonra artık “Gerçek” oyunun başladığını hissedebilmiştim. Operasyon, nihayet son evresine girebilmişti. Geriye sadece küçük detayları halletmek kalıyordu. “Hadi gidelim.”
  3. Ön ve Son Söz -Normalde uzun uzun tanıtımını yapardım ama bu seri için gerek bile yok. Çevrilmeye değer olduğunu My Anime List Sıralamasında BİRİNCİ (9.15) sırada olarak kanıtlıyor. Bütün işaretler, yazım stili ve sözcükler yazarın kullandığı gibi çevrilmiştir. Okurken hikayeye alışması biraz zaman alıyor. O yüzden iki sayfa okuyup bırakmamanızı tavsiye ederim. *Değerli zamanını ayırıp çevirinin neredeyse hepsini üstlenen LoyalBlue rumuzlu arkadaşımıza bizzat teşekkür ederim. Projenin ilerlemesinde 6576537383 katlık hız sağlamasaydı şu an bu iki kitap sizlere ulaşamayacaktı. * Son olarak: Çeviride yardımcı olmak isteyen ya da Türkçesine güvenen ve hatalı cümlelerin yapısını düzeltebilecek biriyseniz sizi de aramızda görmek isteriz. Bunun için BU adrese tıklayıp en alt kısımdaki "Tercüme" ya da "Editörlük" kısmından başvurabilirsiniz. Olmadı bana ya da LoyalBlue'ya bir özel mesaj atın konuşalım!* Okumak için : HakoMari Oku Açılış Şarkısı https://youtu.be/xLOIyQ6H7-8 Kapanış Şarkısı (Full versiyonu daha yayınlanmadı.) https://soundcloud.com/replicaletter/sx1svhx1i20c
  4. Taruken'nin Hikayesi Türü : Aksiyon,Fantastik,Romatizim,Komedi,Shounen,Dram,Korku,Doğa üstü Güçler Konusu : 2019. Yılın sonlarında Dünyadaki Ulusal ilişkilerin bozulması sonuçundaHer Bölgede Bir Nükiyer Faliyet Gerçekleştirildi. Bu Nükliyer Kıyamet olarak adlandırdımız olay Dünya Nifusu'nun %70'ini Yok etti %20 sini Mutantlaştı Geriye kalan %10 luk bir kısma şans eseri birşey olmamıştı. Nükliyer sızıtılar giderildikten sorna Yiyecek Ve su sıkıntısı çekmeye başlayan Mutant insanlar Nükliyer kıyametten zarar görmemiş insanları vahşice Parçalayarak Yiyeme başladılar Hikayemezin ana Karakteri Taruken bir Türk, babasını ailesi Japon Kütürünü Taşıdığından ona bu isim verilmiş . Japonya da Halasını ziyaret ederken nükliyer kıyamet sornası türkiye'ye geri dönemedi. 14 yaşındaki genç Türk Ve ailesi Zarar Görülmediği ön görüldü Mutant olarak sayılmayan Taruken aslında Nükliyer Kıyamet'den nasibini almıştı, Kıtlık başlayınca ve mutantlar insanları yemeye başlayınca Taruken'nin ailesi Dev bir Mutant Tarafından zalimce gözünün önünde parçalandı. Çılgına dönen Genç Mutant Güçlerini Kullanarak Titanı yok etti gücü ise muhteşem birşeydi Yıldırım Elementi !. Gencimiz Lucy adlı Güzel bir kızla tanışıcak ve Hikaye Dahada sürükleyici olucaktır. Tanıtım Videosu : '' Kendim yaptım iyi seyirler '' NOT : Yaptığım İlk FF Yazım hataları ve kamaşık cümleler için Şimdiden özür dilerim * Karakterler * Taruken Genç,yakışıklı,Hızlı,Kızlar Konusunda Hasas,Cesur,Güler yüzlü,bazen Çok ciddi,( Kızlar konusunda hassas derken aşırı utangaç olabiliryor demek için kulandım. ) Lucy Genç,Güzel,Kibar ama bazen Kibirli,İlizyonist ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Bölüm 1 ( İsimsiz Prenses ) Taruken İçinden Konuşuyor - İnsanlar... Çok aciz yaratılmış... Hh! O günü düşündükçe Sanki Bir kağbusdan uyanmışım gibi Hissediyorum...hayır... sağdice o Gün değil... Tokyo'ya Geldiğim günde bu şekilde Hissediyordum... Kıyamet günü Ha... Ne kadar acınası... Taruken 15 yaşındadır ailesini kaybettikten sorna Gücünü Kulanmayı öğrenmek için Sürekli anteraman yapmıştır Taruken - anne...baba... Merak etmeyin...Muklaka Titan Mutantların soyunu kazıyıçağım... (Cümle arası Noktalar aralıklı konuştuğunu belirmektedir) Yabancı ses + Hayır! yardım edin!! Korkuyorum !!! Taruken Koşarak sesin Geldiği yere Gider. - Bu da ne böyle Bir sivilmi? burada ne işi var!. Nalet olsun Şu dev aynı ailemin sonunu Getiren şerefsize Benziyor! ( Öfkelenmeye başlar ) ( Kız Korkudan donmuş sadice bacakları ve elleri titremektedir.) (Dev Kafasını kıza yakınlaştımış salyaları akar bir şeliklde kıza bakmaktadır) - napalım artık Kızı öylece bırakamam... pekala başlıyoruz!.. ( parmaklarını şıklatı. ve Anında yer değiştirdi. Kızı kucaında tutar Dev ise yanmış bir şekilde yere Yığılır ) Taruken -Tanrım! bu biraz acıtdı... Birazdaha dikkatli olmalıyım... - Hey! sen Cosplay yapan Kız! Derdin ne niye kaçmadın ?.... Hey! Kız + Vay canına Kar yağıyor... Ne kadarda Güzel... Keşke bende Kar tanesi olsamda havada süzülsem... + Sen Kimsin ? Taruken - Hmm Bir düşünelim Hayatını Kurtaran Fakir bir oğlana ne dersin prenses Kız + Dalgamı Geçiyorsun sen! Prenses Tamamda Cosplay yapmıyorum!. Taruken - Tamam Tamam Birşeydemedik burda yeniyim Ne kadar kız Gördüysem Göreyim senin Gibi Geyineni Görmedim açıkcası Bu arada Bunları söyledimi nasıl duydun ? yarı ölüydün be. Kız + Gizli bilgi. ( Kollarını birleştirerek ve somurtarak başka tarafa bakar. ) Taruken - Heyy. sen. biraz fazla kibirli oldunu düşünmüyormusun ? Ha bide Şu kar olayına Gelelim sen delirdinmi 1 yıldır kar yağıyor Bu kadar sıcak olmasına ramen Dünyanın dengesini bozan Radio aktif Faliyeler Bu gibi garip olaylara sebep oluyor sakın azını açıpta yutayım deme... Kız + a-a-aptalmısın sen niye öyle birşey yaparmışım gibi sorguluyosun. Taruken - Ciddi misin?.. Gerçekten Yaptınmı ?.. Kız + S-sadice birazcık. Taruken -Of Of Kurtardığım kız ölebilir ve Sorumlusu kendisi! ( Kendi Kendine Konuşur ) Kız + Ne demek istiyorsun -Dünya radiasyondan temizlendi dediler değilmi... bu yalan sadice topraktaki Radiasyon'u Yok ettiler. havadakini elbet Yok edemiyeceklerdi Denizlerdeki radiasyon buharlaşma ile Havaya karıştı ve sen de onu dilinde eritekek kendi vicuduna davet ediyorsun Yaptığın tam bir budala işi... +.... -BU arada senin adın ne? Nerden Geldin ? Burada ne yapıyorsun ? + Eyer beni iğleştirebiliyorsan Sorularını cevaplarım ( kız korkku içinde) -Sen temizmisin ? + D-daha sabah banyo yapmıştım. ( Yüzü kızarır ) - Onu sormuyorum Radiasyondan etkilendinmi !? sen beni ne sandın sapık filenmi ben senin Banyo yapmannı napıcam ?.. Bir dakika Sen banyoyu nerde buldun ya ? +Çok soru soruyorsun! evet bende bir mutantım... ya sen ? -Sözde temizdim tabi 1,5 yıl önce Mutant bir devi öldürürken benimde yakalandımı farkettim. + ığy... Korkunç... ( Tiksinerek söyler ) -Neyse ne Şimdi Güvenli bir yer bulup senİn Karnını doyuralım + Radiasyona ne oldu ! - eyer bir mutantsan etkisi olmuyacaktır sana afiyet olsun kar yiyebilirsin. ( arkasını döner ve yürü meye başlar ) + B-bekle Dalga geçme! H-Heyy Beklesene ! ( Tarukenin Peşine düşer. ) Bölüm 2 ( Prensesin İsmi ) Taruken ve İsmini daha Söylememiş Güzel Kız Birlikte Yiyicek ve içecek aramaya Giderler Bir dükkana Zorla Girerler Taruken Birşeyler ararken Kız beklemektedir... Kız - Of Neden Bu adamın Peşine düştüm ki.Ya bana zarar vermeye kalkarsa ne yapıçağım?. ( İçinden düşünür ) Taruken gelir ve elindeki birkaç Çikolata ile.. + Al bunu Açlıktan ölmeni istemiyorum. - Bu da ne böyle bununla karın doyarmı ? Dalgamı geçiyorsun sen! + Kullanım tarihi Geçmemiş sadice bunlar vardı... Tabi sen istersen dişarıda kar da yiyebilirsin. - Dalga geçme demiştim değilmi? hayatımı kurtaran fakir oğlan! + ..... - ..... + Sanırım sana ismimi söyleyebilirim artık.. Ben taruken benden zarar görüceğini sanmam. Sen Kimsin? - Lucy... Senden zarar görmiyeceğime emin olabilirsin seni anında yere sererim!. + Peki nasıl olucak bu Hızıma yetişebilicekmisin ? - Benim gücüm Hız veya güç ile alakalı değil. Sistematik bir Güç. + Sistamatikmi? Nasıl yanı nasıl kaçıçağınımı hesaplıyorsun? hahah :D - Sanırım uygulamalı olarak göstermek daha iyi olucak! Gözlerimin içine bak Lütfen... + Peki Küçük hanım... ( Birbirlerine bakarken Taruken Birden kendini bir kafesin içinde Dino devrinde görür Güçlerini çalıştımıyordur tam T-rex onu avlıyacakken Uyanır kendini yere düşmüş şekilde başı ağrır bulur.. ) + Bu da ne böyle?.. Ne oldu bana ? - ( Kız atıştırıyordur.. ) - Söylemiştim gücüm sistematik. Seni Rüyalar Diyarına Gönederdim. Gördüğün Hiçbirşey gerçek değildi ama O an herşeyi hisedersin. Seni T-rex yemeden önce uyandırdım yoksa bedenini Kaybetiğini hissederdin Piskolojik olarak Yok olurdun. + Etkilileyici ama yeterli değil hadi Tekrar dene. - Eminmisin? bu sefer seni yok etireçeğim. + Yolla bakalım. ( Tekrardan aynı sahne gelir ama taruken O rüyadan saniyesinde kurtulur.) - Ne oldu bu kadar çobuk uyanmaman lazımdı ! ( lucy şaşırır ) + Ben ilk başta beni paraler bir dünyaya yoladığını düşünüp beynimi kullanadım Bu tür oyunlar bana işlemez.Lucy eyer düşmanına yem olmak istemiyorsan Bu gücü sadice 1 kere kullan. Düşmanda benim kadar zeki olabilir. - Az önce yok etiğin devde bir kere bile işe yaramadı! + Daha önceden böyle bir şeyle karşılaşmış olmalı neyse Şimdi buradan uzaklaşalım Yiyecek kokusu onları çekmeye başladı... - O zaman beni Korumalısın Taruken. Bunu yaparmısın ? + Böyle Rica edersen neden olmasın. Bak kibarda olabiliyormuşsun işte. - Ben hep Kibarımdır. + Hadi oyalanma gidiyoruz. - Nereye gidiceğiz ? + Boklu dereye. ßen ne bilyim güvenli bir yer buluruz elbet. ( İkiside Dükkandan stok alarak yola koyulurlar... onlar Gittikten birkaç dakkika sorna Dükkan havaya uçar sebebi mutantların oradaki yiyicekler yüzünden kavga etmesidir.) Bölüm 3 (Hiç bitmeyen Yolculuk.) -Hey daha ne kadar yürüceğiz? ( Yürümekten yorulmuş bir vaziyette sordu lucy ) + Sabırlı ol, biraz daha yürümeliyiz... - Off... Yoruldum ama... + Vicudunu geliştirmessen olucağı budur. - Heh ? ( Birden durup Taruken'e baktı ) + Ne oldu ? - ( iç çekerek ) Boşver. Dedi Bir mütten yürüdükten sorna Büyük bir arazi gördüler en yakın binanın En üst katıca cıkıp kamp kurdular. Hava git gide kararıyordu Ve lucy uykuluydu. + Lucy, Uyumalısın. - Sen ne yapıcaksın. + Nöbet tutuçağım. Uyu sen. - Ama uyumazsan güçten düşersin. + Uyu. Lucy daha fazla tartışamayarak uyumaya karar verdi. O uyurken Taruken Nöbet Tutuyordu. Etrafa bakmak yerine direk Lucy'e bakıyordu. Yaınındakileri hisetiği için Rahattı. Lucy uykulu bir şekilde uzandığı yerden kalktı. Üstünde bir jeket vardı. bu Taruken'nin jeketiydi. Gözleri etrafta onu arıyordu ayağı kalkıp vadiye baktı. Ordaydı üstünde beyaz bir Tişört ve altında her zaman giydiği eşortman vardı. Kesik bir kütükle anteraman yapan Taruken e baka kaldı. Çok fazla yumruk atıyordu Kütüğe. Sonunda sinirlenip Kütüğü Elinde elektirik topalayarak vurup Parçaladı.. Daha sorna Lucy Onun yanına giti - Ne yapıyorsun ? + Antereman. zinde kalmak için. - hmm analadım. ( parçalanmış ve bu karlı havada yanan kütüğe bakıyordu.) + Sıra sende. - Ne ? + Antereman yapıcaksın. - Neden ? + Yürümek istemiyorsun değilmi ? O zaman bizde yürümeyiz... Işınlanırız..... - Ne ? Işınlanmakmı ? nasıl ? dalgamı geçiyorsun ? + hayır Cidden ışınlamak bunun için Tehlikeli bir şey yapmamız gerekiyor. - N-Ne gibi ? + Senin vicuduna elektirik yükleyeceğim. Lucy şaşkındı Ne yapıcağını kestirememişti. Nasıl ? nasıl elektirik yüklemesi yapıcaktı ? - Bunu nasıl yapıcaksın? ya bana birşey olursa ? + olmuyacak Yüksek voltaj vermiyeceğim. - P-peki am- Birden Taruken yaklaştı onun cenesini tutarak yüzüne baktı ve onu Öptü! yanlış okumadınız onu Öptü! Ayrıldıklarında ikiside kızarmakta yarış halindeydiler... - Neden bunu yaptın ! aptal! + anteraman biti.. ( arkasını dönerek söyledi bunu ) - Ne ne neden öptün beni sapıkmısın sen ! ( utanarak söylüyordu ) + Elektirik yükledim sadice ( yüzü görünmesede taruken utancından yerin dibindeydi.) - Başka yolu yokmuydu! + Diğer yollar tehlikeli en iyisi Fiziksel bir bağlantıydı dilimle senin Dilin. ( Taruken'in sesi titriyordu İlk defa.) - aptal, sapık, Cinsel eşşek! kahrolası! + daha Kötüsünüde yapabilirdim!!! - Ne gibi ? + Fiziksel bağlantı dedim. ( sesi iyice kısılmıştı ) Lucy ne dediğini anlayınca susup kaldı....
  5. 2014 sonbahar animelerinden biri olan ve neredeyse tüm dünya tarafından merakla beklenen; Manga; Anime; Kiseijuu / Parasyte / Parazit Sessizlik ve karanlığın içinden geldiler. Gökten yeryüzüne indiler ve insan etine açtılar. Onlar her yerdeler. Onlar insanlığı istila etmek ve hükmetmek için uzaylılar tarafından yapılarak dünyaya gönderilmiş olan parazitler... Kurbanlarının vücutlarına yerleşiyor ve tehditkar bir şekle bürünerek onları ele geçiriyorlar: bu dev dişli bir canavar da olabilir, kanatlı bir zebani de... Ama asıl seçtikleri insanların yüzleri; çünkü saklanabiliyorlar... Kim normal bir lise öğrencisinin böyle bir sırrı olduğunu anlayabilirdi ki; bedeninin derinliklerinde saklanırlarsa? Shinji tüm bedenini kaplamış ve kontrol etmeye çalışan uzaylı parazit ile çatışmaya devam ederken, insanlığı tehdit eden bu durum için herkesi uyarmanın bir yolunu bulabilecek midir? anime trailer; movie trailer; Anime opening (Türkçe) Kaynak; http://vk.com/kiseijuu http://www.mangahere.co/manga/kiseijuu/
  6. Sıcak Sıcak Anime Tanıtım Pupa Tür: Korku, Fantastik, Shounen, Psikolojik, Dram Yayınlanma Tarihi: 9 Ocak 2014 Bölüm Sayısı: 12 Süre: 4 dakika Yönetmen: Tomomi Mochizuki Firma/Stüdyo: Studio Deen, Earth Star Entertainment Mangaka: Mogi Sayaka Başlıca Seiyuular: Shimazaki Nobunaga (Hasegawa Utsutsu), Kido Ibuki (Hasegawa Yume), Mikami Shiori (Arita Yuuhei), Noto Mamiko (Hasegawa Sachiko) Müzik: Ibuki Kido & Erii Yamazaki – PUPA Mogi Sayaka’nın mangasından, animeye uyarlanan Pupa sonunda izleyicisiyle buluştu. Pupa’nın hikayesine değinecek olursak: Yume Hasegawa ve Utsutsu Hasegawa birbirine çok bağlı olan iki kardeştir. Bir gün Yume yolda bir kadın görür ve kadın ona etrafta uçan kırmızı kelebeklere bakmasını söyler. Çok güzel bulduğu kelebekler Yume’nin hayatını değiştirir. Küçük kızın bedeni değişime uğrayarak bir yaratığa dönüşür. Kardeşini yolda baygın bulan Utsutsu, onun yaratığa dönüştüğünü görünce korkuya kapılır. Küçük kız abisinden şeker ve çikolata yerine artık ona daha lezzetli gelen taze etten isteyecektir. Üstelik bu insan etidir. Utsutsu, kardeşini kendi etiyle beslemeye başlar ve onu eski haline döndürmeye çalışır. Tanıtım videolarıyla bizde büyük bir beklenti uyandıran Pupa, açıkçası mangasının gölgesinde kalan bir yapım olmuş. Mangasını takip eden çoğu hayranının üzerinde 4 dakikalık bir video ne kadar doyum yaşatır orası bilinmez. Üstelik bu 4 dakika içine açılış ve kapanış müzikleri de dahil. Korku animesi sevenleri üzebilecek bir animasyona sahip. Hikayenin konusu her ne kadar güzel ve sıradışı olsa da özellikle korku animelerinde animasyon çok önemli. Her animede olduğu gibi Pupa’yı seven ve sevmeyen iki taraf olacaktır. Açıkçası ben buna, eksiklikleri bir kenara atarak, beklediğim sahnelerin ilerleyen bölümlerde nasıl olduğuna göre değerlendireceğim. Bölümler 4 dakika olsa bile olaylar bir anda gelişiyor. Bakalım ilerleyen bölümlerde karşımıza neler çıkacak? Özellikle Yume’nin beslenmekte olduğu saatler animeye nasıl yansıtılacak? [ Afiyet Olsun ] [ İyi Seyirler ] http://www.youtube.com/watch?feature=player_detailpage&v=bTsUfCeQB2o _______________________________________________________________________ Kaynak: AnimeFantastica: http://www.animefantastica.com/pupa Not: Resimler çok büyük olduğu için ,düzeltilmiştir.
  7. Pupa Animesi Ertelendi Serinin hayranları için kötü haber Sayaka Mogi’nin korku türündeki Pupa isimli mangasının animeye uyarlanacağını duyurmuştuk, fakat tanıtım videosu geçtiğimiz ay çıkan ve yine Ekim ayında yayınlanması planlanan serinin ertelendiği açıklandı. Resmi twitter hesabından yapılan duyuruya göre animenin Ocak ayında yayınlanması planlanıyor. Bu haber için üzgün olduklarını dile getiren ekip anime severlerden özür diledi. Öte yandan bir diğer haber de serinin mangakası Sayaka Mogi’den geldi. Mangaka resmi twitter hesabından manganın önümüzdeki ay sonlanacağını duyurdu. Hikaye ise Hasegawa Yume ve Hasegawa Utsutsu adlı iki kardeşin etrafında dönüyor. Kız kardeş Yume’nin bir gün gizemli kırmızı bir kelebek görmesiyle vücudunun değişime uğraması, insan etiyle beslenen bir canavara dönüşmesiyle başlıyor. Bundan sonra Utsutsu’nun bir yandan kız kardeşinin besin kaynağı olurken, bir yandan da onu kurtarmaya çalışmasını izleyeceğiz. Animenin tanıtım videosunu bir kez daha izlemek isteyenler için; _____________________________________________________________ Kaynak: Anime Fantastica: http://www.animefant...imesi-ertelendi
  8. TÜR: Dedektiflik,Psikolojik,Gerilim,Politik Şimdiden İmla hatalarım varsa görmezden gelin ^_^ İyi okumalar herkese... Ön Bilgi : Okuyacak arkadaşlar ilk 3-4 bölümde fazla detay ve konu açıklaması olmasada ilerki kısımları büyük dikkatle okumalarını öneriyorum.Bilinmeyen yada tarihi bir kısımda (*) işareti ile işaretleyip bölüm sonuna not olarak eklerim.Haftada :1 bölüm - 2 resim şeklinde yayınlamayı planlamaktayım 1.Bölüm...Ayna Ufak bir iki ses duymaya başlamıştı.Her taraf karanlıktı. Gözleri kapalı olmalıydı diye düşündü.Yavaş yavaş kendine gelmeye başladığında ise gözlerini açamayacak kadar şiştiğini anlamıştı. Üzerinde ki gömleği bile artık beyaz denemeyecek kadar kırmızıya boyanmıştı. Duyduğu sesler kafasında yankılanıyordu. Bildiği tek şey öldüresiye dövülüyor olduğu gerçeğiydi. Yavaş yavaş sağ gözünü açmaya başladı.Etrafında ki hiçbir şeyi tanımıyordu.Bilmediği bir yere getirilmiş olmalıydı. Gözlerinde ki bulanıklık gittiği zaman ise şaşkına dönmüştü... Kalkmaya yeltendiyse de ellerinin bağlı olması nedeniyle kımıldayamamıştı. Tam önünde 2 oğlu ve 1 kızı rehine olarak duruyordu.Arkalarında ise 2 tane adam dikiliyordu.Yanında duran iri yapılı adamlardan biri ellerini çözdü.Kolundan tutarak dayak yemiş adamı öne doğru fırlattı... Çocuklara yönelen adamı durduracak gücü bile kalmamıştı... "Bakalım burda kimler varmış...Bayanlardan başlayalım önce" Elleri arkadan bağlı kızın yüzünü tutarak önüne doğru eğildi... "Sen Kate olmalısın.Baya bir güzelmişsin"diye gülümsedi. "Sanırsam şu sarı saçlı çocukta Aaron olmalı..." Ayağa yavaşça kalktı."Ve ailenin son üyesi sevgili abiniz Glen" "Değil mi ? evlat" diye kafasını okşadı... Gözleri ağlamaktan şişen çocuklar kendilerini kurtarması için babalarına yalvarıyorlardı. Tabancayı adamın kafasına dayıyan iri yapılı adam; "Sevgili Richard... Lütfen soruma bir cevap ver..." Yediği dayaklardan ağzı şiş olan adam "Veremem lütfen bana bunu yaptırma"dedi. Silahını yavaşça indirdikten sonra yerdeki adamı dizleri üstüne oturtturarak kulağına doğru eğildi... "Sence sonlarının Eşinin ki gibi mi olsun istersin ?" "Lütfen beni öldür ama onlara dokunma lütfennn" Silahı elinde tutan adam "İşte bu yüzden kendini bilmeyen insanlardan nefret ediyorum " diye söylenerek ayağa kalktı.Çocukların arkasındaki adamlara doğru dönüp kafasını salladı.Adamlar yanlarındaki silahlara doğru yönelince yerde yatan yaralı adam bir anda yanındaki saldırgana doğru dönüp "Lütfen onlar daha çocuk,lütfen yalvarırım "diye ayağına yapıştı. Ayaktaki adam sert bir şekilde adamı tekmeledi. "Sana tek bir şey söyledim ve tek bir soru sordum"... "Bugün burada iki kişi ölecek.İlki karındı.Peki ya İkinci kişi kim ?" Yerde ağlayan adam aynı sorunun evindede sorulduğunu hatırladı.Çocuklarıma zarar vermeyin diye ortaya atılan Eşinin öldürülüşünüde... Kafasını yavaşça kaldırdı.Yüzü dayak yemekten çok ağlamaktan şişmişti.Bir an için gözlerini kapadı ve çocuklarına düşündü.Daha düne kadar değerini bilmediği ailesini. Aklına sadece eşinin öldürülüşü geliyordu.Bu adamlar ciddiydi. 3 çocuğunu kaybetmektense birini feda etmek...Bu acıyla yaşamak istemiyordu.Kendisini öldürmeleri için kaç defa yalvarmıştı... Çocuklarından birini seçmek zorundaydı.Seçim yapmalıydı,seçim seçim seçimmmmm... Saldırgam yavaşça elindeki silahı çocuklarına doğru doğrultmaya başladı. Yerdeki baba ağzında çıkacak kelimeler için kendini lanetlemek istiyordu.Ama başka seçeneğide yoktu. Ağlayarak alınını yere değdirdi.Gözünden akan yaşlar nedeniyle söylediklerini çocuklar duyamamıştı belki ama saldırgan duymuştu... "Üzgü..üm... . . . Glen".... Dan dan dannnnnnnnnn..... Büyük bir hışımla yatağından kalktı.Nefes nefese kalmasının yanı sıra pijamasıda ter içindeydi... Önce biraz duraksadı.Elini başına götürerek alnındaki terleri sildi.Nefesini düzelttikten sonra kendisine geldi. Her ne kadar unutmak istesede geçmişi peşini bırakmıyordu. Yataktan kalkarak üstünü değiştirmek için içeri doğru gitti... 2.Bölüm...Ben II.KISIM Biraz açılması gerektiğini düşünüp önce banyo yapmaya karar verdi.Birkaç dakika içinde iyice ısınan suyun altına bırakmıştı kendini.Bütün yorgunluğunun yavaş yavaş üstünden akıp gitmesini izliyordu. Duştan çıkıp havlusuna sarındı.Buharlanmış aynayı elinin tersi ile silerek aynadaki yansımasına bakarken hafifte düşüncelere daldı... Her sabah erkenden böyle duş almak hiçde onun tarzı değildi ama bugün için bir istisna yapmıştı kendine. Yılın hep aynı günü izin alırdı iş yerinde. Anılarına sahip çıkması için... Muftaktaki tezgahı ilk kez kirleterek,kendine özenle kahvaltı hazırladı.Orta yaşında emekli olmayı düşleyen biri için çok lüks kalıyordu bugün yaptıkları. Daha sadece birkaç gün önce kahveyle geçirdiği mesai saatlerini düşününce ,değil güzel bir kahvaltı bir sandalyenin üstünde yemek yemeyeli bile baya bir olmuştu. Masanın diğer ucunda üst üste konarak biriken gazetelerin en üstekini aldı.2 gün öncesine ait olsada üstün körü ana sayfaya göz attı. Her zamanki haberlerle doluydu.En alttaki ufak bir patlama haberi ilgisini çekti. Gaz sıkışması sonucu patlamanın olduğu bir binada ölenleri vermişti.Gazeteyi tekrar katlayıp,kenara koydu. "Niye asıl haberleri hep alt sıralara koyarlar ki ? " diye kendi kendine konuştu. Siyaset veya politika gibi şeylere tam kafası basmazdı. Tam kahvesini eline almıştı ki cebindeki telefon çalmaya başladı.Eline aldığında arayanın aynı bölümden arkadaşı olduğunu gördü... Telefonu açtığında kendisinin acilen iş yerine gelmesini istedi.Yüzüne hafif bir tebessüm gelmişti. İzin günü iş yerine gitmeyi pek severdi zaten kendisi... 1 Saat bile geçmeden iş yerinin önüne arabasını park etmişti. Arabasından indikten sonra çalıştığı güvenlik binasının girişine doğru yürümeye başladı.Dev bir cam kutuyu andıran bu bina aslında devletin dış güvenlik bölümünün başıydı. 11 Senelik meslek hayatında birçok kişiyle burada tanışmıştı. Hergün gördüğü girişteki güvenlikteki çalışanlara selam verdikten sonra asansörle direk kendi odasının bulunduğu kata yöneldi. Sekreterinin yönlendirmesiyle görüşme yapacağı odaya doğru ilerledi.El işi şekilinde dizayn edilmiş ve kenarları oymalı olan kapıyı yavaşça araladı. Toplantı odası boştu.Çalışma saatlerinde pek boş kalmazdı aslında. Etrafa şöyle bir bakındı. "Hem çağrıyorlar hemde geç kalıyorlar "diye söylendi Birkaç dakika sonra odanın kapısı yavaşça açıldı.İçeriye tanımadığı 2 kişi ve iş vereni Bay Frank Manstre girmişti. Genelde aldığı dosyaları kendisine Müdür Stefan versede asıl iş verenini burda görmek biraz şaşırtıcıydı. Belkide emeklilik fikrimi konuşmak için gelmiştir diye düşünsede buna olanak vermiyordu.Yaşı iyice ilerlemiş olan iş vereni sakince; -Bay Watson,öncelikle teşekkür ederim.Bizi kırmayıp izin gününüzde buraya geldiğinizden. -Önemli değil Bay Manstre, buyrun neden beni çağırmıştınız ? -Bu iki beyle sizi tanıştırmak istiyordum.Kendileri bölümümüzdeki en yetenkli dedektifi olan sizle tanışmak için İngiltereden geldiler. Bay Watson şaşırmıştı.Kendisiyle görüşmek için İngiltereden buraya ne tür sebeble gelebilirlerdi ki ? -İngiltere mi ?Anlamadım ama buyrun size nasıl yardımcı olabilirim ? Bay Manstre tam konuşacakken yanındaki iki takım elbiseli adamdan yaşlı ve uzun boylu olanı iş vereninin kulağına bir şeyler fısıldadı. Birkaç dakika sonra dışarda telefona bakan sekreter odadan çıkan Bay Manstre görünce telaşla sormadan edemedi. -Efendim görüşme iptal mı oldu ? -Ah... hayır Bayan Simpson yeni başladı.Lütfen odaya hiçbir telefon bağlamayın... -Peki Bay Manstre İçerde ki Bay Watson tedirgin hissetmeye başlamıştı.Kimin nesiydi bu adamlar ve daha önemlisi nasıl böyle büyük bir güce sahiplerdi ? Öyle büyük bir güç ki ülkesinin en yetkili dış güvenlik biriminde çalışanını bile yapacakları bu özel konuşma için dışarı çıkarttırılması gerekmişti. Oda kapısı kapandıktan sonra yaşı iyice ilerlemiş olan ve uzun boylu takım elbiseli adam iç cebinden çıkarttığı gözlük kutusunu açarak içindeki numaralı gözlüğü gözüne taktı. Dedektifimize doğru eğilerek... İzninizle Bay Watson...Direk konuya giricem... Hiç Uçan Pengueni duymuş muydunuz ? 3.Kısım...Tabu III.Kısım -Penguen mi ?...Dediklerinizden pek birşey anladığımı söyleyemem. -Anlıyorum...Öyleyse sizinle farklı bir şekide konuşayım Bay Watson.Ulusal güvenliğinizi ilgilendiren çok gizli bir konu hakkında sizinle özel olarak görüşmemiz gerekiyor. Lütfen bize yardımcı olur musunuz ? Orta yaşlı dedektif hafifte olsa kekeleyerek dinliyorum dedi.Sesine kararsızlık ve endişenin hakim olduğu belliydi. Karşısındaki uzun boylu takım elbiseli adam masanın kenarındaki koltuğa oturarak ellerini masanın üstünde birleştirdi. -Hayır Bay Watson.Anlatmak istediğimiz Ulusal güvenliği ilgilendiren bu konunun çözüme ulaşıya kadar bize yardım edebilecek misiniz ? Yani kısaca şuan ki görevlerinizi bırakıp sadece bu konu için bizimle çalışır mısınız ? Koltuğundaki Bay Watson şaşkına dönmüştü. Kimin nesiydi bu adamlar ? Niçin kendisine gelmişlerdi ve en önemlisi kendisinin yardım etmesini istedikleri konu neydi ? Sadece sizinle çalışmak mı ? Bölümüm buna izin vermey... Odadaki ikinci adam sözünü bölerek "Biz o konuları hallederiz.Lütfen cevabınızı verin ?" Ortamın geriliminden dolayı Bay Watson terlemeye başlamıştı.Hafifçe kravatını gevşetip düşünmeye başladı.En uygun kararı kafasında planlıyordu... Karşısındaki uzun boylu adam masadan hafifçe doğrularak "Sizle herhangi bir bilgi paylaşmamamızı anlayışla karşılayın lütfen.Verdiğiniz cevabın içeriğine göre sizinle anlaşıcaz ancak"dedi. Bay Manstre 'nin tavsiyesini göz önünde bulunduruyordu. Birazcık kafa yorduktan sonra ülkesini ilgilendiren bir meselenin içinde olması gerektiği kanısına varan dedektif teklifi kabul etti. Artık resmi olarak işinden emekli olmuş bir dedektiften başka biri değildi. Önündeki adam "Bizimle çalışmaya karar verdiğiniz için teşekkürler Bay Watson" dedi ve elini uzattı. Koltuğunda birkaç dakika önce soğuk terler akıtan orta yaşlı dedektif hemen ciddi bir tutum takınarak adamın elini sertçe sıktı. -Herşeyden önce İngiltereden beni görme sebebiniz olan şu bahsettiğiniz Ulusal güvenlik sorununu söyler misiniz ? Karşısındaki adama sert bakışlarının ardından alaycı bir gülümsemeyle "Lütfeeennn "dedi... Sesindeki tehtidkar ton çok rahatlıkla hissedilebiliyordu. İki adam birbirlerine baktıktan sonra ellerindeki çantayı masaya koydu. Şifreli çantayı büyük bir dikkatle açan uzun boylu adam belgeleri masanın üstüne teker teker koymaya başladı.Ardından çantayı kapayıp masadan indirdi. Dosyaları eliyle düzenlerken dedektife doğru dönerek "Bay Watson şimdi size başka bir ülkenin, bir saldırgan tarafından zarar göreceğini açıklasak ne yaparsınız ? -Başka bir ülkenin mi ? Öncelikle bu dediğinizin güvenilir olup olmadığını araştırırdım. -Peki ya elimizde güvenli deliller varsa ? -Kendim kontrol ederdim sonrasında da suçlunun sabıkasını araştırırdım. -Veee ? -Başka bir ülkenin iç işleri olduğunda fazla karışamasamda, yetkilileriyle konuşup olayı izah eder ve elimdekin delilleri onla paylaşırdım. -Hmm güzel bir yöntem.Belkide en olması gereken.Peki ya bütün bir dünyayı tehtid eden bir saldırganla karşılaşsanız ? -Efendim ? Bütün dünya mı ? Bu dediğiniz çok komik olurdu. -Peki neden ? -Çünkü bir saldırganın birden fazla insana zarar vermesi onu terörist kategorisine koyar. Ve ister saldırgan olun ister terörist her zaman bir amacınız vardır. -Ne tür amaçlar mesela ? -Kendilerini destekleyecek başka bir güç olduğu sürece, benimseyemedikleri yönetimlere savaş açarlar. Gerek konu silahlanma, gerek özgürlük, gereksede ırkçılıktır.Saldırgan dediğiniz insanların bu tür yöntemler ile istekleri uğruna insanları öldürürler. Bu da onları Teröristten farksız hale getirir... Masadaki uzun boylu adam elindeki dosyalardan birini çıkararak dedektife uzattı. -Hmmm buyrun o zaman Bay Watson... Uzatılan dosyayı alırken dedektif : -Bu sorduklarınızla konumuzla ne ilgisi var acaba ? Ayakta duran takım elbiseli 2. adam sakin bir şekilde konuştu. O zaman sizi tanıştıralım Bay Watson Dünyanın ilk Ülke,Irk ,Mezhep,Yönetim ve Fikir ayrılığı yapmayan saldırganı... Uçan Penguen Bombacısı... 4.Kısım...Zincir 5 Ay önce... Ekim 20 Saat 20:22 Londra... Sonbaharın ortalarında olsalarda güneş battıktan sonra hava iyice soğuyordu.Daha yeni kararmasına rağmen ani bastıran soğuk nedeniyle caddeler boşalmıştı. Polis teşkilatındaki görevliler ve nöbetçiler dışındada pek bir kişi kalmamıştı zaten.Muhabbetleri bittikten birkaç saat sonra sadece gece vardiyasına kalacak olanlar merkezde kalacaktı. Ani bir telefon sesiyle gülüşmeleri yarıda kesildi beş adamın da.Konuşmasını yarıda kesen güvenlik görevlisi somurtarak telefonu eline aldı.Diğer eliylede kat numarısına tıklayarak arayanı kendisine yönlendirdi. -Buyrun Londra merkez Polis Teşkilatı . Nasıl yardımcı olabilirim ? Arayan taraftan pek ses gelmiyordu.Telefondaki görevli herhangi bir acil durum olabileceği düşüncesiyle cebindeki kalemi çıkarmıştı.Birkaç saniyelik bir bekleyişten sonra neşeli bir ses şunları söyledi... "İyi akşamlar herkese... 22 Ekimde Uçan Penguen Londrada olacak.Gösterimiz 23:10 da...Lütfen geç kalmayınız " Telefonun kapanmasıyla duyduklarına bir anlam verememişti Polis Görevlisi.Polis teşkilatıyla dalga geçen 2-3 serseriden başka birileri değildir düşüncesiyle bir iki laf saydıktan sonra sinirle arkadaşlarının yanına döndü... Gecesini mahvetmek için bundan fazlası gerekliydi... Ekim 28 Saat 19:07 Pekin... Ara sokakta kaza yapan otomobilin sürücüsü neler olduğunu kavramaya çalışıyordu.Görüşü hafif bulanıktı ve kulakları çınlıyordu... Kafasını tuttu.En son hatırladığı sevgilisiyle tartışıp ayrıldığı konuşmaydı.Sinirinden kullandığı arabayı dengesiz sürüp kaza yapmış olmalıydı.Öyle tahmin ediyordu.Trafik lambasına dik olarak çarptığından fazla yaralanmamıştı.Bacağındaki hafif acı dışında iyi hissediyordu kendisini şimdilik.Camları kırılan aracın kapısını zorlayarak açtı. Bir şeyi yoktu anlaşılan.Gözlerindeki bulanıklıkda yavaş yavaş düzelmeyede başlamıştı.Derken ayağına birşeyin çarptığını hissetti... Kafasını eğdi.Tam seçemiyordu... Gözlerini iyice kısıp bakmayı deniyince şaşkına döndü. İki eliyle başını tutarak "Olamaz,bunu yapmış olamam" diye haykırdı.Şoktaydı.Gördüğünün bir rüya olmalıydı.Daha doğrusu bir kabus... Yerde kanlar içinde kalmış ceset onun eseri olamazdı. Tam kendini kaybetmek üzereyken arkasında bağıran insanların seslerini duydu.Çığlık atanlar,bağıranlar ve yardım isteyenlere kadar. Ne kadar gözlerini çevirmek istesede vicdanı önündekine bakmasını emrediyordu. Bir anda hafif bir patlama duyar gibi oldu... Anlık bir cesaretle gözlerini önündeki cesetten farklı bir yer olan arkasına çevirdi. Saniyeler öncesine kadar pişmanlık içinde kıvranan adam, neye uğradığını şaşırdı.Gözlerinin önündeki manzaraya inanamıyyordu. Fazlada dayanamadı.Yere yığılmıştı... Gözleri yavaşça kararırken koşan adamın kendisine doğru gelişini izledi. Hala daha kulaklarında yankılanan çınlamadan duydukları birkaç cümle olmuştu... "Yardım edin bir kurtulan var" "Size diyorum,yardım edin Patlamadan kurtulan biri var..." Kasım 6 Saat 11:15 Amsterdam Zorla alı konulmuştu işinden.Çocukları yüzünden. 11 Yaşında ki oğlunun ödevi gereği Tarihi yıkılmış Stadyuma götürmesi gerekiyordu.Amsterdamın en ünlü Stadyumu* olmasından olayı oğlu orayı seçmişti. Arabayla giderken geçenlerde kardeşiyle konuştuğu konu aklına geldi... Kendisine Amsterdama gelen bir gösteriden bahsetmişti diye anımsadı.İsmini garip bulduğu bu grubu pek hatırlayamasada ,kardeşinin polis merkezini bir reklam için arayan ve meşgul eden kişiye sövdüğü kısmı çok iyi hatırlıyordu... Bildiği birkaç bilgiyle oğluna hava atıp, birkaç fotoğrafını çekselerde tatil günü diye stadyumun kapalı olmasına üzülmüştü küçük çocuk Ufak bir iç çekti.Yanında duran babası oğluna doğru eğilerek. "Hadi ama asma suratını hemen... Hem amcandan duyduğuma göre yarın burada büyük bir gösteri var biliyor musun ?" Kafasını kaldırıp tüm ilgisini babasını konuşmasına veren küçük çocuğun yüzü hafifçe güldü... "Yarın mı ? Gelebilir miyiz ? lütfen lütfen lütfen..." Yüzünün tekrar gülümsediğini gören baba oğlunu kaldırarak omzuna oturttu.Kalın ve komik bir sesle "Siz söyleyin yeter kaptan"diye bağırdı. Hızlı hızlı koşarak oğlunu arabaya kadar taşıdı. Oğlu istediğini alamasada baba-oğul mutlu bir gün geçirmişlerdi. İçinden oğlunun bugünkü gibi yüzünden gülümsemesinin eksilmemesini diledi. Ta ki yarın olasıya kadar... PS:(*De Meer Stadyumu Hollandanın en meşhur tarihi stadyumudur.1934-1996 arası hizmet vermiştir.Şimdilerde bir kısmı müze olarak durmaktadır... ) 5.Kısım...Bulmaca Günümüz: Karşısında ki adamın uzattığı dosyayı eline aldı. Üstünde hiçbir yazı ya da bilgi yazmıyordu. Dışarıdan nerdeyse boş denebilecekti ve sadece birkaç sayfadan oluştuğu görülebiliyordu. Kapağı açtıktan sonra üst tarafa ataçla tutturulmuş bir fotoğrafın olduğunu gördü. Fazla net değildi.Ayrıca da çekilen karede uzaktaki 2-3 kişi dışında bir şeyin olmadığını fark etti. Gözüyle bir kez daha dikkatlice baktı. Sonra da diğer sayfaları kontrol etti. 22 Ekim Saat 23:10 İngiltere/Londra................. 135/19... 28 Ekim Saat 19:05 Çin/Pekin............................... 73/3... 7 Kasım Saat 12:00 Hollanda/Amsterdam......... 19/1... 15 Kasım Saat 13:00 Fransa/Paris........................ 59/11 Liste böyle yerlerle uzayıp gidiyordu. Arka sayfalarda da aynı tarz şeyler yazıyordu. Bir sürü yer ve tarih kayda geçirilmişti. Dosyanın tamamına baktığında sadece öndeki tek fotoğraf ve 4 sayfadan oluştuğunu fark etti. Üstelik gene bu 4 sayfada yer ve tarih belirten notlar vardı... Biraz daha inceledi. Gözüne çarpan ilk şey gördüğü sayılar olmuştu. Tarih, saat ve yerleri anlayabiliyordu. Bu yazılanlar sözde adı geçen bombacının görüldüğü yerler olmalıydı.Peki ya kenarda ki sayılar? Sokak ya da bölge kodu olabileceğini tahmin ediyordu. Listeye tekrar baktı. Bir saldırganın bu kadar farklı ülkede görülmesi garipti. Sanki bir şeylerden kaçıyormuş gibiydi... Herhangi bir nükleer saldırıda da bulunma ihtimali yüksekti bu tarz birisinin... Karşısında oturan adamın daha bilgili olduğunu düşünerek ona sorma gereği hissetti: - Anlıyorum, baya ilginç biri karşınızdaki. Peki elinizde ne zaman harekete geçeceği ile ilgili bir bilgi var mı acaba? diye sordu... Masada oturan uzun boylu adam ile ayakta duran ortağı birbirlerine uzun süre baktı. Yaşlı dedektif karşısında duran adamların kendisini anlamadığını düşünerek sorusunu yenileme gereği duydu. - Demek istediğim hangi tarihte saldırı yapacağını biliyor musunuz? Önündeki adam yavaşça oturduğu koltuktan kalktı. ''Bay Watson... Zaten elinizdeki liste saldırı yapılmış yerler'' dedi. Orta yaşında olan dedektif şaşkına dönmüştü. Elinde bulunan listeyi tekrar gözden geçirdi... - Yani....Yani bu yer ve saatler... - Evet Bay Watson; patlamaların olduğu yerlerle ilgili bilgiler:Tarih,saat,yer ve.............Ölü sayıları… Dona kalmıştı. Biraz önce gözüne ilişen sayılar... Sokak numaraları değildi... Ölü sayılarıydı. Hafif yutkundu. Büyük ihtimal ölü sayıları yetişkin ve çocuk şeklinde ayrılmıştı. Üstelik elindeki liste 4 sayfaydı. Yani bunlar gibi onlarca daha olay yazılmıştı. İmkânsızdı. Bu tarzda, bu şekilde bir saldırı... İmkânsız olmalıydı. Şuan dünyada bu tarz bir saldırıyı gerçekleştirebilecek kapasitede biri olamazdı diye içinden geçirdi. Karşılarındaki kimin nesiydi? Nasıl bir cesarete sahipti? Ve üstelik nasıl bir güce? Ayaktaki uzun boylu adam kolundaki saatine baktı. Dedektife yönelerek ''Uçağımız 2 saat içinde kalkacak, isterseniz geri kalanını yolda konuşalım'' dedi... Aniden sorulan soru karşısında afallayan dedektif ne cevap vereceğini bilemedi: - Ama benim... - Tekrar hatırlatırım Bay Watson. Artık bizim için çalışıyorsunuz. Gerekli eşyalarınızı biz temin edeceğiz, siz merak etmeyin. Lütfen bizi takip edin. Tam kapı koluna elini koymuştu ki arkasını döndüğü dedektif sert bir sesle kendisine itiraz etti... - Üzgünüm sizinle gelemem.. .Öncelikle uğramam gereken bir yer var... Kapı kolunu yavaşça aşağı indirmeye devam etti uzun boylu adam. Hafif bir gülümsemeyle: '''Neresiyse sizi biz götürürüz; merak etmeyin'' dedi. Kullandığı ses tonundan kendisini yalnız bırakmayacaklarını anlamıştı... . . . Arabanın dışında, dedektifi gözden kaçırmamak için arada bir bakınıyordu. Ortağı ise hala arabada bekliyordu... Yavaşça ilerde duran dedektife göz attı. Önünde durduğu mezarın önünde bir şeyler söylüyordu. Durduğu yerden onu duyamasa da neler söyleyebileceğini tahmin edebiliyordu. Olduğu yerden bakıldığında mezardaki ismi göremiyordu. Sadece soyadının Watson olduğunu seçebiliyordu. Gelirken aldıkları çiçeği mezara koyduğunu gören arabanın içindeki dedektif, arabayı çalıştırdı. Dışarıdaki uzun boylu adam yavaştan arabaya doğru yürürken, telefonu çaldı. Üstlerinden biri kontrol etmek için aramıştı. Telefonu kapadıktan sonra yanına yürüyen dedektifi fark etti. Telefonunu kapatıp arabaya yöneldi... Kapısını açarak; ''Buyurun Bay Watson... Başka bir şey yoksa uçağa yetişmemiz gerekiyor'' dedi. Dedektif “Teşekkürler” demekle yetindi... Sesi biraz durgundu. Arabaya girdikten sonra tam kapısını kapayacak olan adama doğru dönerek... -Ahhh lütfen! Bundan sonra bana adımla hitap edebilir misiniz? Nasıl olsa artık sizle çalıştığımdan... dedi. Karşındaki uzun boylu adam hafifçe gülümsedi: “Peki Bay Glen.... Siz nasıl isterseniz.....” 6.Bölüm...Güç Uçağın kalkmasına az bir süre kalmıştı... Arka tarafta oturan dedektifin hemen yanında bulunan takım elbiseli adam dizine koyduğu çantanın şifresini girdikten sonra yavaşça açtı.Uçağa yetişmek için hızlı giden aracın sallantısından korumak için bir eliyle çantayı tutan adam içinden 2-3 tane belge ve dosya çıkardı... Dedektife dönerek... "Bay Glen, telefonuzu alabilir miyim acaba" dedi Güvenlik gerekçesiyle olağan bir rutin diye düşünen dedektif rahat bir şekilde cebinden çıkardığı telefonunu adama uzattı.Orta yaşlı adam telefonu azcık inceledikten sonra arkasını açarak ani bir haraketle Telefon kartı (SIM) kırdı.Ardından hızla giden aracın penceresini açarak uzun zamandır yenisini almak isteyipte alamayan ve zar zor biriktirerek aldığı telefonunu dışarı doğru fırlattı.Dedektif Glen anlık bir şaşırmayla ağzı açık kalmıştı.Ağzından çıkan "Ama" lafı bile karşısındaki adama etki etmemişti... Takım elbiseli adam dedektife dönerek çantadan çıkardığı zarfı ve son model bir telefonu uzattı. "Bundan sonra bu zarftaki kartı ve telefonu kullanmanızı istiyoruz" dedi. Senelerdir kullandığı telefonun kırılmasına üzülen dedektifimiz kafasını eğerek adamın ellindekinleri aldı... Zarfı açıp içindeki SIM kartını telefona taktıktan sonra telefonun üstünde ismi yazmıştı.En son askeri teknolojiyle kişiye özel üretilen ve piyasayada sürümü olmayan bir telefon modeliydi... Kendi ismini ekranda görmesiyle aklına alakasız bir soru gelmişti. "Yanlış anlamayın ama burada ismim yazıyor... Genelde bütün bilgileri silmeniz gerekmez mi ? Önde şoför koltuğunda oturan adam söze girerek "Merak etmeyin Bay Glen sizle antlaşmaya vardığımız andan itibaren gerekli işlemleri yapmaya başlamıştık zaten" dedi. Kendisi mezarlığı ziyaret ederken ayarlamış olmaları gerekiyordu... Yanında ki dedektif ufak bir dosya uzatarak imzalamasını istedi...Hafifçe göz gezdirdikten sonra arabanın sarsıtınları arasında hızlıca imzalayıp geri verdi...Uzun boylu adam dosyayı çantaya koyarken ufak bir açıklamada bulunma gereği duydu... "Bay Glen şu andan itibaren Ülkeniz tarafından vatandaşlığınız iptal edilmiştir.Sağlık haklarınız ve diğer hukuksal haklarınızda BM tarafından yoksayılacaktır.Aynı şekilde sabıka kaydınız,banka işlemleriniz ve gerekli bütün bilgileriniz tamamiyle silinmiştir"dedi... Orta yaşında ki dedektif şaşkına dönmüştü.Yanlış duymuş olmalıydı herhalde.Ülkesi tarafından tamamiyle ilişkisi koparılmış olamazdı... Ağzını açıp itiraz edeceği sırada yanındaki adam sözünü sert bir üslub ile kesti..."Umarım anlıyorsunuzdur Bay Glen.Şu andan itibaren sadece Ülkeniz değil Dünya üzerinde Glen Watson adında biri hiç varolmamış olacak" Geçmişiniz,bilgileriniz hesap ekstreleriniz ve başka her türlü bilgilerinizi dünya veri merkezlerinden silinmiştir"dedi... "Kısaca şuandan itibaren bir hayaletsiniz..." Dedektif hafifçe yutkundu.Aklında onlarca soru olmasına rağmen konuşamıyordu.Sanki büyük bir güce karşı boyun eğmiş durumundaydı.Bu durumun en büyük kanıtı ise telefonda yazan ismiydi. " Teşkilatımızın yapısı ve işleyişi gereği hiçbir ülkeyle direk bağlantı kurulmaması gerekmektedir.Şimdilik 17 ülkeye direk geçiş hakkınızla beraber 6 ülkede de vizeyle geçiş hakkına ,aynı şekilde 9 ülkedede gerekli durumda sığınma hakkına sahipsiniz.Emrinizde sizle çalışacak 12 kişilik bir özel müdahale birliği ile 6 kişilik bir grupta görev ala... Hızlı bir şekilde adamın sözünü kesen dedektif" Emrimde özel birlik mi çalışacak ? Şaka mısınız... Ben ordu mensubu biri değilim... Sıradan bir dedektifin bu tarz bir yetkisinin olmasında ki amaç nedir diye atıldı... Gözleriyle yavaşça dedektifi süzen takım elbiseli adam, sakin ve kısık bir ses tonuyla... "Çünkü artık bizim için çalışıyorsunuz " dedi...Dedektif cidden korkmuştu.Bütün dünya ülkelerinden bağımsız bir organizasyonun yada kuruluşun olma fikri bile imkansızcaydı.Peki o zaman önünde bu adam ne için çalışıyordu ? Araba yavaşlamaya başlamıştı.Dedektif hala daha duyduklarını sindirmeye çalışsada havaalanını içine girdiklerini farketmemişti.Hangarların girişini gördüğünde ancak nerede olduğunu çıkarabilmişti tam olarak... Arabadan inip hangarın dışında motorları çalışır halde bekleyen büyük yolcu uçağını görmesiyle tedirginliği daha da arttı...Arabada nereye gidecekleri hakkında sorduğu soruyu yanıtsız bırakmışlardı. Tam uçağa doğru yönelmişti ki anlık bir acı kapladı boynunu...Sol elini boynuna götürdükten sonra yavaşça dengesini yitirmeye başladı.Gözleri kararmaya başlıyordu... Eliyle boynunda hissettiği ufak cismin etkisi olmalıydı.Kafasını yavaşça arkaya doğru çevirirken gördüğü son görüntü, Uzun boylu adamın elinde tuttuğu silahtı.İş yerinde ve arabada takındığı yüz ifadesinden tamamiyle farklı bir hal almıştı.Bakışları biraz önce takındığı ciddiyetden çok duygusuz ve karanlıkla doluydu. Yere doğru düştüğünde bile bu duyguyu hissedebiliyordu. Uzun zamandır hissetmediği bir duyguydu bu. Ölüm korkusu muydu onu bu kadar düşündüren... Hayır... Ölüm kadar karmaşık bir duygu değildi. Çaresizlik kadar basit bir duyguydu sadece... Yazan:Cold Dewil Editör:Amygirl
  9. bilmiyorum neden ama o kadar anime izledim beni cok etkileyen animelerde içinde ama bu anime benim için bir baska yerde .. keske 2.sezonu olsa :(( bugün 3. kez izledim yine güldüm yine korktum yine ağladım yine etkilendim :D ve sizinle bu animeyi izlemeniz için paylaşmak istedim mükemmel ve ötesi bir anime <3 tabi bana göre karar sizin deneyin derim .. ayrıca sevenleriyle yuuka ve olaylar hakkında spoiler seklinde konusalım dedim :)
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli bilgi

Forum kurallarımızı okudunuz mu? Forum Kuralları.