Jump to content

Genel Araştırma

'psikolojik' etiketi için arama sonuçları.

  • Etiketlere Göre Ara

    Etiketleri virgülle ayırarak yazın.
  • Yazara Göre Ara

İçerik Türü


Forumlar

  • Duyuru & Kurallar
    • Forum Kuralları & Yardım
    • İstek, Şikayet ve Öneri
    • Tanışın Kaynaşın
    • Türk Anime TV Etkinlikleri
    • E-dergi
  • Türk Anime Çeviri Ekibi (TAÇE)
    • Tamamlanan Projelerimiz
    • Devam Eden Projelerimiz
    • Gelecek Projelerimiz
    • Askıya Alınanlar
    • TAÇE Duyuruları
  • Anime GENEL
    • Anime İstek ve Öneri Bölümü
    • Bilinmeyen Animeler ve Karakterler İçin Yardım Bölümü
    • Anime Genel
    • Anime Geyik
    • Animeler & Karakter Anketleri
    • Anime Tanıtım ve İncelemeleri
    • Anime Serileri Bölüm Tartışma Alanı
  • Manga GENEL
  • Fansub Takımları
  • Anime Manga Live-Action Download
  • Fan Kulübü
  • Japonya
  • Program Deposu
  • Konu Dışı
  • Roronoa Zoro's Roronoa Zoro Kimdir?

Sonuçları bul...

İçeren sonuçları bulun


Oluşturma Tarihi

  • Start

    End


Son Güncelleme

  • Start

    End


Filter by number of...

Kayıt tarihi

  • Start

    End


Üye Grubu


Hakkımda


Outlook


Web Sitesi


ICQ


Yahoo


Jabber


Skype


Konum


İlgi Alanları

5 sonuç bulundu

  1. İngilizce İsmi:The Fruit of Grisaia Diğer Adları:Le Fruit de la Grisaia Japonca İsmi:グリザイアの果実Türü: Romantizm, Okul, Psikolojik, Dram Bölüm Sayısı:19 / 13+ Başlama Tarihi:05 Ekim 2014, Pazar Bitiş Tarihi:28 Aralık 2014, Pazar Yaş Sınırı:R+ - Hafif Çıplaklık Yapımcı:AT-X, Bushiroad, Frontier Works, NBCUniversal Entertainment Japan Stüdyo:8bit Bölüm Süresi:23 dakika Kazami Yuji, sadece beş tane kız öğrencisi olan, hapishaneden bozma bir okula, Mihama Akademi'ye, kaydını aldırttı. Kazami Yuji'ye, bu okulda, kendi de dahil herkesin kendince koşullara sahip olduğu ve aradığı "normal" öğrenci hayatını yaşarken, hiçbir şey yapmak zorunda olmadığı söylendi. Not: Anime'nin konusunun bu kadar sade yazıldığına bakmayın. Ana karakteri anime tarihindeki en pis geçmişe sahip olan karakterlerden biri. Ayrıca animede klişe olan tek birşey bile göremezsiniz bu onu iyi kılan şey. Aksiyonu gayet dozunda ve tek oturuşta bitirebileceğiniz bir anime. Ayrıca atmosferi sizi cidden derinden etkileyecek bir anime yeri geldiğinde üzüyor, yeri geldiğinde korkutuyor, yeri geldiğinde gerilmenize sebep oluyor yani izlerken her türlü duyguyu tadabilirsiniz, tatmin olacağınızdan şüpheniz olmasın :) İzleme sırası: Grisaia no Kajitsu (1. Sezon) Grisaia no Meikyuu (Ana karakterin geçmişinin bir kısmını anlatan bir movie. Kesinlikle izlemeniz gerekiyor) Grisaia no Rakuen (Movienin sonundan itibaren movieyi devam ettiriyor ve üçlemeyi sonlandırıyor)
  2. Bölüm: 1 01.04.2010 "Doğum günün kutlu olsun, demek on yaşına girdin ha!" dedi annem, ben mumları üflerken. "Şimdi hediyelere geçelim." dedi Aki. Mümkün olduğunca Aki'den uzak durmaya çalışarak hediyelerimi bir köşede açmaya başladım. Annem mutfağa içecek bir şeyler koymak için gitmişti. Aki ile aynı ortamdan bulunmaktan nefret ediyordum. Benden dört yaş büyüktü, kahverengi saçları, mavi gözleriyle bir erkeğin ideal 'kız arkadaşı' idi. Ama ben, Aki'den nefret ediyordum. "Ne oldu?" dedi, Aki yanıma oturarak. "Lütfen yanıma gelme, benle konuşma, adımı ağzına alma lütfen." dedim korkarak. "Hadi ama, Haru,"dedi umursamaz bir tavırla, "Neden öyle diyorsun ki?" "Senden nefret ediyorum, git,git bu evden bir daha lütfen gelme!" Aki karşı evde yaşayan, uzaktan bir akrabamızdı. Amcasının ölümüyle bizim eve taşınmıştı. Hayatım o günden itibaren altüst olmuştu. "Şimdi sana ceza vermek zorundayım, Haru" dedi elimi tutarak. "Elimi tutma, benle aynı ortamda bulunma!" dedim elimi çekerek. Fakat o benden daha güçlüydü. Beni kucağına aldı ve merdivenlerden yavaşça yukarı; benim odama çıktı. Ardından kapıyı kitledi ve anahtarı dolabımın üstüne koydu. Ağlamaya başlamıştım, kalbim çok hızlı atıyor, ellerim titriyordu. 'Anne!' diye bağıracaktım ki Aki bana tokatı yerleştirdi. Tokatın etkisiyle yere düştüm. Daha sonra üstüme çıktı ve çantasından wasabi sosunu çıkarttı. Çıkarttığı gibi wasabi sosunu ağzıma tıktı. Ardından ağzımı eliyle kapattı. Kaçmak istiyor fakat kaçamıyor, bağırmak istiyor fakat bağıramıyordum. Deli gibi terlemeye başlamıştım. Wasabiye vücudum daha ne kadar dayanabilir bilmiyordum. Acıdan kafamı yere vurup duruyordum. Annemin beni duymasını istiyordum. Yaklaşık on dakika sonra Aki elini ağzımdan çekti. "Elimi kiretmişsin," dedi sakince elini yalarken. "şimdi en eğlenceli kısma geldik, ha?" Pantolonumu aşağı indirirken bir taraftandan da bir şeyler mırıldanıyordu. "Lütfen dur, yapmak istemiy..." Fakat cümlemi tamamlamama fırsat vermeden şiddetli bir tokat yedim. Tokatın etkisiyle göz bandım yatağın altına uçmuştu. "Haru, lütfen sessiz olabilir misin?" dedi kendi pantolonunu çıkartırken. Oda sessizlik ve ümitsizlikle dolmuştu. Sadece rüzgarı, kuşları ve araba seslerini duyabiliyordum... Aki'den nefret ediyordum... Şiddetli bir tokat daha yedim. "Bütün işi benim yapmamı mı istiyorsun, Haru'cuk? Azıcık erkekliğini göster" dedi ellerimi göğsüne götürürken... 01.04.2015 Eskileri hatırlamayı hiç sevmiyordum. Ama... geçmişten kaçış imkansızdır. Geçmişin açtığı yaralar ile hayatıma devam etmek zorundayım değil mi? Normal bir insan olarak. Geçmişimi önemsemeden emin adımlarla 'hayat merdivenlerini' çıkmak... Çantamdan daha dün aldığım wasabiyi çıkarttım ve öğretmenden gizli yemeye başladım. Wasabiyi artık normal bir şeymiş gibi yiyebiliyordum. "Gerçekten," dedi Himiko, "o kadar çok wasabiyi nasıl yiyebiliyorsun anlamıyorum, tek göz." "Wasabiden nefret ediyorum..." diye söylendim. "Nefret ettiğin halde yiyorsun ama?" dedi Himiko sarı saçlarını geriye atarken. "Yemek ister misin?" dedim kutuyu uzatarak Himito ilk önce biraz kızardı daha sonra kekeleyerek devam etti. "A-Aptal ona ağzın değdi seninle öpüşmekle aynı şey." "Ah kusura bakma benimle öpüşmek istememeni anlayabiliyorum." Himito erkeklerden hoşlanmıyordu. Kızlar ile ilişki kuruyordu. Himito benim tek kız arkadaşım, Ben onun tek erkek arkadaşıydım. -gey değilim, sadece cinsel konularda isteksizim- "A-A-Ama... Tamam, olur." dedi elini uzatırken, Himiko. Wasabiyi Himiko'ya verdim. Himiko çekinerek wasabiyi ağzına götürdü. Bende acıyı biraz bastırması için yoğurdumu bitirdim. Kafamı kaldırdığımda Himiko kıpkırmızı olmuştu. Gözleri faltaşı gibi açılmıştı, . Kendime hakim olamadım ve bir kahkaha patlattım. "Ne oldu?" diye sordu öğretmen. "Himiko'nun size söyleyeceği önemli bir şey varmış öğretmenim." "TUVALET!" diye bağırdı ve sınıftan dışarı çıktı. Aradan bir süre geçti ve yağmur yağmaya başladı. Yılın bu zamanı yağmur pek normal değildi. Kafamı sıraya koyarak dışarıyı izlemeye başladım. Kuşlar, rüzgar, arabaların sesi ve yağmur... sadece bu sesleri duyuyordum. Sessizlik ve yalnızlık gibisi yoktu benim için. Moralimi kimse bozamaz diye düşünüyordum ki... Okul girişinde uzun kahverengi saçlı bir kız arkasını dönmüş bekliyordu. Dikkatlice kıza bakmaya başladım. Ellerim titriyor, gözlerim seğiriyor, terliyordum. Daha sonra kız arkasını döndü ve çantasından düşürdügü kitapları yerden aldı. Kız Aki'den tamamen farklıydı. Derin bir oh çektim. Düşündüğüm kişi değildi. Hem Aki'nin çoktan okulu bitirmiş olması lazımdı. Eğer şanslıysam acı içinde ölmüş olması gerekliydi. Bizim evden ayrıldıktan sonra onu öldürmüş olmaları benim yararıma... tüm dünyanın yararına olurdu. Tam biraz daha rahatlıyordum ki telefonum çaldı. Arayan annemdi. Çok önemli bir şey olmadığı süre beni derste aramamasını söylemiştim. Telefonu açtım ve sessizce 'Alo' dedim. "Haruuu" dedi telefonun karşısındaki ismimi uzatarak. "Anne?" dedim. "Yoksa beni hatırlamadın mı?" dedi. "A-A-A-A..." ismi ağzımdan çıkmıyordu. "Aki Ablan!" 'Annemin telefonundan arıyor. O psikopat anneme bir şey yapmış olabilir, ondan daha güçlüyüm ona karşı koyabilirim' tüm bu düşüncelerle koşarak sınıf kapısını açtım ve merdivenlerden indim. Depar atarak okuldan çıktım ve evimin yolunu tuttum. Yirmi dakika sonra evime gelmiştim. Kapıyı kırarcasına açtım ve içeri daldım. Sol omzumu tutarak salona daldım. Dehşet, korku, umutsuzluk, üzüntü, başarısızlık, lanet, nefret, acımasızlık... tüm bunları tam bir saniyede hissetmiştim. Annemin cansız bedenine bakıyordum. Ardımdan kapı Aki tarafından kapatılmış olmalıydı. Umursamıyordum. Sadece annemin cansız bedenine bakıyordum. Koltuktan süzülen kanlar ayağıma kadar gelmişti. Hiçbir tepki göstermeden eğildim ve kana dokundum. Gerçekti... "Haru..." dedi, Aki. Arkamı döndüm ve bütün gücümle Aki'ye yumruk attım. "AKİ!!!"
  3. <<Kitap kapağı, yazım tarzı, konu tamamen bana aittir.>> Bisca - 0,1 "Ruhsuzlar, dünyayı ele geçireli kaç yıl oldu, Jason?" Sıska bedeni, korkuya teslim olmuştu sanki. Yürürken, her yeri kolaçan ediyordu birde. Bisca, Jason'un korkusunu anladı ve sırtından sımsıkı sarıldı. "Of Jason, amma korkak çıktın. Alt tarafı Derin Orman'dayız!" Jason, kendisiyle dalga geçildiğini anladı, Bisca'nın kafasına hafifçe vurdu. "Evet, ruhsuzların olduğu dünyanın ortasındayız şu an." Bisca'yı görmemezlikten gelip yürümeye devam etti. Bastığı dallardan çıkan ses, kulaklarını tırmalıyordu. Jason, uzun saçlarını kulağının arkasına atıverdi. Bisca, dikkatlice saçlarına baktı. "Jason, saçların beyazlıyor galiba." Diyerek her erkeğin korktuğu tepkiyi sergiledi. "Daha saçlarımın beyazlaması için çok erken!" Bisca sırıttı. "Siyahların arasından çok belli oluyor. Hehe, yaşlanıyorsun!" Jason, daha fazla konuşmadan normal ağaçlardan iki kat daha büyük ağaçlara baktı. "Astgrad'a erişemezsek ruhsuzlar kokumuzu alabilir." Bisca, al dudakları ile gülümsedi. Esneyip, Jason'u takip etti. Çalılardan hışırtı sesleri gelince gardını aldı Jason. Her yer ağaçlık olduğundan görünmüyordu hiçbir şey. Bisca, rahatındaydı. "Çok korkuyorsun Jason. Senin kız arkadaşın olmama rağmen, senden daha cesurum!" Diz kenarındaki kından hançeri çıkarıp çalılara fırlattı. Bir şeye saplanmıştı sanki. Evet, evet. Saplanmıştı. Bisca, saplandığını anlayınca iki adım geri çekildi. Jason ise korkudan tir tir titriyordu. Sesler, her yerden gelmeye başlamıştı artık. Jason, dayanamayıp elindeki kılıcı yere attı. "Lanet olası kadın! Senin için hayatımı veremem ben." Diyerek tırıs adımlarla tersine doğru ilerledi. O da neydi? Etrafları sarılmıştı... Bisca, dizüstü düştü yere. "Bunlar, ruhsuzlar... Kaçamayız!" Jason, Bisca'ya küfürler saydırıp çalıların içinden kaçmaya çalıştı. İki-üç saniye sonra çığlıkları duyuldu. "Dur, bırak beni!" Bisca, korkmuş gözlerle sesin geldiği yere baktı. Sesler durdu, kara gözleriyle gökyüzüne baktı. "K-Kusura bakmayın kardeşlerim. Geri dönemeyeceğim..." Tüm yükünü bırakıp var gücüyle koştu. Onu takip eden ruhsuz ekibi, çok hızlıydı. Bisca kafasını arkaya çevirdiği an, siyah saçlarından tutulup fırlatıldı. Bir daha ayağa kalkamadı. Ağlıyordu. Fakat öleceği için değil, arkasında bırakacakları için. Sivri kulaklı, uzun burunlu bir ruhsuz gözlerinin önüne geldi. Ağzını açarak çürük dişlerini göstermiş oldu. Bisca'nın ak teni, kızıla boyandı. Ruhsuz, onu öldürünce tatmin oldu. Ayağa kalktı, uludu. Siyah teni kan olunca elinin tersiyle sildi. Dağlar, denize dik uzanmış güneşlenirken; Bisca'nın ruhu dünyadan gitmiş, bedenini bırakmıştı. Maceracılar, yüzünün hâlini görünce tüyleri ürpermişti. Güzel yüzü, ısırık ısırık parçalanmıştı... Roxas - 1 Yine bir rüzgâr geliyordu doruklardan. İnsanların nefret ettiği rüzgârdı bu. Ama bazıları da seviyordu esintisini, özgürlüğünü... Manzaraya sahip, iki dağ arasında kurulmuş bir şehre bakıyordu rüzgâr. Astgrad... Ne zaman kurulduğu, ilk insanların hangi ara geldiği gibi belirsiz, bencil insanlardan oluşan, bir şehirdi. Fakat sorunları vardı. Ruhsuzlar... Bir anda ortaya çıkmışlardı. Güçlü, güçsüz. İnsanların yaşamlarını çalıp bedenlerinden etlerini koparırlardı. Geride kalan kemikleri olurdu. Astgrad, kapana kısılmış gibiydi. Ruhsuzlar her an kapılarına dayanıp yaşamlarını isteyebilirdi. Ya da ölümüne onları korkutabilirlerdi. İnsanlar, özgür olmaya çalışmıyordu. Yedikleri yerde oturup hayal kurarlardı. Ama insanlık için didinen, hayatlarını maceraya adamış kişilerde vardı. Maceraperestler. Özgürce kanatlarını çırpıp uçan o insanlar kurtarabilirler miydi umutsuzları? Kollarından tutup çıkarabilirler miydi dibi olmayan çukurdan?.. ****** Roxas... Bozulmuş ve dar yoldan geçiyordu Roxas. Kulaklarına gelen ses onu huzursuz etmesine rağmen aldırmıyordu. Ömrü boyunca duyduğu şeylerdi onlar. Soğuktu insanlara karşı. Tek benimsediği şey maceraydı. Sevgisini yıllar önce kaybetmişti. Hatırladığı geçmişi ona acı veriyordu. İnsanlar toplanmıştı Büyük Meydanda. Hepsi bir yere bakıyor gibiydi. Roxas, merak içindeydi. Mırıltılar, sesler gelmeye başladı. "Xanxus'a meydan okuyup galibiyetle ayrılan kişiye yirmi altın mı? Keşke kölelerim olsaydı da üstüne salsaydım!" Roxas, daha da meraklandı. Uzaktan bakan adama yürüdü. Sesini değiştirip kapüşonunu yüzünü görmeyecek şekilde ayarladı. "Hey yaşlı adam! Bu olay nerede olacakmış? Bana bir açıklasan?" Yaşlı adam, sopasına daha da sıkı tutundu. Yüzüne bakmaya çalıştı. Tuhaftı. "Maceraperest misin çocuk?" Roxas, adama kısık kahverengi gözleriyle baktı. "Evet, maceraperestim. Haydi ama söyle bana!" "Kızıl Meydan'da olacakmış." "Saol yaşlı adam. Hakkın ödenmez!" Kızıl Meydana yol aldı Roxas. ****** Büyük bir alandı burası. Her ev farklı farklı dizayn edilmişti. Kocaman kütük ortaya koyulmuştu. Eskiden infaz alanıydı Kızıl Meydan. Kütük, kanı emmiş, kokusu ile yaşıyordu. Kimsenin umurunda da değildi burası. Gelip geçtiğine bakarlardı sadece. Büyük bir halka oluşturmuşlardı. Çizginin ve halatların ötesine adım atmak yasaktı. İçeride, Xanxus kapışıyordu. Karşısındaki çocuk; siyah saçlı olup, kötü bakan mavi gözlü biriydi. Zayıf, kılıç tutmayı bilmeyen fakat tutan biriydi. Xanxus, eğleniyordu onunla. "Hey çocuk! Elindeki oyuncak değil. Onu bırak ve çık buradan. Beni yenecek güç yok sende!" Yine de saldırdı. Xanxus, kara gözleriyle öldürmüştü zaten. Şakak noktasına ters bir tekme yedi. O acıyla yere düştü çocuk. Onu yere yapıştıran Xanxus, yakasından kaldırıp kalın iplerin dışına attı. Tüm insanlara göz gezdirdi önce. Son gücüyle haykırmaya başladı. "Var mı beni eğlendirebilecek? Güçlü kişiler varlığını benden gizlemesin! Korkularınız size hakim olduğu sürece kim varlığı adına savaşabilir ki?" Bir süre sustu. Aldı nefesini iri bedenine, salladı ağır kılıcını. O sırada rüzgâr, halatlardan atladı. Tüm gözler Roxas'ta idi. Herkes siyah, yıprak, kapüşonlu kıyafetine bakıyor, dalga geçiyordu. Xanxus, gözlerini çevirdi sıska bedene. Çıplak göğsünü şişirip kılıcını yerinden oynamış taşlara sapladı. Konuştu Roxas'la. "Hey! Zayıfların gelmesi sorun oluşturuyor benim için! Çık şuradan." Roxas, kapüşonunu çıkardı. Kahverengi saçları dalgalanıyordu esintiden. "Korkularım diyor ki: 'Bu adamın gücü seni incitemez'." Xanxus, dişlerini gıcırdattı. Konuşmasına devam etti Roxas. "Bence korkularım doğru söylüyor. Acemi..." Daha fazla dayanamadı. Kılıcını taşlardan çıkarıp bodoslama daldı üzerine. Kılıcını vargücüyle salladı. Roxas, biraz kenara çekildi. Kolayca sıyrılmıştı. Xanxus, kılıcını geri çekip karnını kesmeye çalıştı. Eğildi, çelmeyi taktı. Dengesini kaybeden Xanxus, uzaklara geri çekildi. Kılıcı düz tutup saldırmasını bekledi. Roxas, birkaç adım ileri gitti. "Kılıç tekniğin sıfır. Sen nasıl kendi üzerine yirmi altın koyabilirsin ki?" "Bunu bana, kılıç çıkarmayan biri mi diyor? Güldürme beni." Tekrardan saldırıya koyuldu Xanxus. Yavaş hareket ediyordu Roxas'a göre. Roxas, Xanxus gelene kadar pozisyonunu aldı. Biraz kamburlaştırdı kendini. Yere sıkıca bastı, hıphızlı ilerledi üstüne. Uçuyordu sanki. İzleyenler, derinden etkilenmişti hızından. Çakışacaklardı. Roxas, kendisini frenleyip gelmesini bekledi. Dimdik durdu bu sefer. Geliyordu, ağır ve sert adımlarla. Roxas, Xanxus'a baktı. Korkutucu gözleri, duygularını açığa çıkarmıştı. Tek istediği şey, onun koca bedenini yere düşürmekti... Son beş adım. Biri zaferin tadını çıkaracaktı. Diğeri ise yenilgisinin acı duygusunu. Ama dövüşün sonucu çoktan belli olmuştu. Yere düşmüştü. Roxas, Xanxus gelir gelmez ters tekmeyi şakak noktasına vurdu. Kılıcı ile beraber yerde yuvarlandı iriyarı adam. Sonunda durmuştu. Zar zor nefes alabiliyordu. Üstündeki şok, çok büyüktü. Yürüdü üstüne. Eğilip baktı yüzüne. "Kusura bakma ama yenildin. Biraz daha güçlen." Xanxus, alnından akan kanı fark etmeden, nefes nefese konuştu. "B-benim yıllardır üzerinde çalıştığım o tekmenin üstünde kaç yıl uğraştın?" Cevabı basitti. Kurnazca sırıtıyordu. "Hiç." Xanxus, donakalmıştı. Kınındaki silahı çıkarmadığına seviniyor, tanrıya şükrediyordu. Çünkü bu yetenekle kolayca öldürebilirdi. Anlamıştı rakibinin kim olduğunu. "Sen Soğuk Katil olmalısın! Küçük yaşında, tıpkı bana baktığın bakışlarla üç kişi öldürdün. Üstüne kız kardeşinin boğazını bıçakla doğradın." Roxas, ses çıkarmadı. Lanetler yağdı insanlar tarafından. Herkes, tek tek dağılmaya başladı. "Tıpkı efsane gibi!" Kahkahayla karışık ses tonuyla tekrardan açtı ağzını. "Kendi kardeşini öldürecek kadar aşağılık bir varlıksın. İnsanlar senden iğreniyor!" Ses daha da çoğaldı. Üzülüyordu bu duruma. Olayı anlamadan böyle düşünmeleri kalp kırıcıydı. Dışarıdan umursamaz olduğunu göstermesi, yüreğinin paramparça olmadığı anlamına gelmezdi. Dayanmasının ve hayata tutunmasının iki nedeni, geçmişinden kurtulmasını sağlayan kahramanı ve kardeşinin ağzından dökülen son sözlerdi. İnsanlardan tepki alıyordu. Roxas, kaşlarını çatıp buruşuk yüzle Xanxus'a döndü. Ayağını kaldırıp tekmeyi karnına bastı. Tekrar ve tekrar... Hırsını çıkarana kadar. Durdu. Kötü görünüyordu insanların gözünde. Herkesin nutku tutulmuştu zaten. Xanxus, ağzından akan kanı sildi zar zor. Roxas, Xanxus'un etrafında yürüdü. Orada kalan insanlar pür dikkat izliyor, herhangi bir olay olacak mı merak ediyorlardı. Yere yığılmıştı Xanxus. Soğuk Katil, etrafında yürürken konuştu biraz. "Kendini öldürtmek isteyen insanları sevmem ama istediklerini yapmak isterim. Fakat karşımdaki yenme ödülümü bana verene kadar, onu öldüremem. Ne de olsa buralara kadar boşuna yürümedim." Xanxus, altın kesesini çıkardı, uzattı. Roxas, hızlıca kaptı elinden. İçinden küfürler saydırdı yenilgiye uğrayan. Soğuk katil, her adım attığında insanlar korkup kaçıyor, kimse kalmıyordu. Halatların üstünden atlayarak bakındı etrafına. Küçük kız ona bakıyor, o da safça bakıyordu mavi gözlerine. Koşmaya başladı Roxas'a doğru. Masum masum bakıyordu. Bir adım daha atacakken ayağı takıldı ve yüzüstü düştü. Roxas içinden, "Ne yapıyor lan bu?" Dedi. Sonunda yanına varmıştı. Yakından daha masum ve tatlı görünüyordu. Dalgalı kızıl saçları, kırmızı teni ve mavi gözleri vardı. Beyaz gömleği, dizine kadar gelen etek onu daha da tatlı yapıyordu. "Merhaba yüce savaşçı. Adınızı öğrenebilir miyim?" Roxas, elini kafasına koyup okşadı. Yumuşacıktı saçları. Bıraktı, gülümseyerek baktı çocuğa. Kötü görünümünden eser yoktu. "İsmim Roxas. Sizin adınızı öğrenebilir miyim küçük prenses?" Küçük kız, kendisine prenses denildiği için sevinmişti. Tebessümle cevap verdi. "Lucy. Çok muhteşem dövüştünüz. Silahınızı çıkarmadan bitirdiniz. Sizin gibi bir insan, insanlığa çok büyük bir yararı olabilir. Fakat insanlar sizden neden nefret ettiğini duyunca kötü oldum. İyi biri gibi görünüyorsunuz. Kan dökmenizin bir sebebi vardır zannediyorum. Ne olduğunu sorabilir miyim?" Roxas, asık suratını saklayamadı. Mutsuzdu, çok mutsuz. "Söyleyemem. Kendimle beraber mezara götüreceğime and içtim." Lucy, al yanakları ile dudaklarını büzüştürdü. Yan gözle baktı. Konuşmasına devam etti Roxas. "Haydi ama! Bu benim küçük bir sırrım." Lucy, bir anda tiz sesiyle, heyecanla konuştu. "Güçsüz bir kızım. Ailem de yok, yapayalnızım. Acaba beni güçlü bir maceraperest yapabilir misiniz?" ****** Güneş; batıp tekrardan doğuyordu. Horozlar daha yeni ötmeye başlamış, Roxas, şehir kapısına doğru koşuyordu. Roxas, Lucy'nin söylediği kelimeleri kulağında duyuyordu. 'Ailem yok, yapayalnızım.' Duyduğu kelimeler, içini yakıyordu. Ailesi olmadığı hâlde, nasıl umutsuz olamıyordu? Aynı şeyleri yaşamıştı. Fakat ona elini uzatıp, oturduğu kuytu köşelerden kurtarmış olmasaydı hâlâ umutsuz olabilirdi. Belki de ölürdü. O parlaklığı aklının bir köşesinde kazılıydı. Onun sayesinde dövüşebildi, özgür olabildi. Şehir kapısının önünde duran kıza baktı. Koskocamandı kale kapısı. Paslanmış demirlerle, kilitli bir kapıydı. Açmak için bir altın, geçmek için bir altın verilirdi. Bu yüzden kapı bekçileri alınan vergiden kendisine pay bırakırdı. Sonuçta ölüm tehlikesi çok yüksek bir iş yapıyorlardı. Kapının önünde duran kızıl saçlı Lucy idi. Zıplaya zıplaya el salladı. "Usta!" Dedi tiz sesiyle. Roxas, onu sevmişti. Kız kardeşini hatırlatıyor, hayatına biraz olsun sevgi katıyordu. Doğru, kapı muhafızları, Roxas'ı en son ne zaman gülümseyerek görmüşlerdi? Koşa koşa yanına geldi Lucy. Yanına gelir gelmez bir tane fiske yedi alnına. Acıdan kıvranan Lucy, isyan etti. "Neden vurdun?! Ah, acıdı." Roxas, kıs kıs güldü. Kardeşine de böyle vururdu. "Lucy, insanlar daha uyanmadı. Uyandırırsan, sıkıntı çıkaracaklar." Lucy, kafasını evet anlamında salladı. Roxas'ın gururunu okşadı. "Tam da ustamdan beklenildiği gibi!" Roxas, kelimelerini umursamadan sırtındaki kılıflardan iki tane tahta kılıç çıkardı. "Dünkü konuşmamızı hatırlıyorsun değil mi Lucy?" Sorusuna, soruyla cevap verdi. "Eğitimden sonrası mı?" Roxas, beden dilini kullanarak onayladı. Minik kız devam etti konuşmasına. "Evet, hatırlıyorum. Bana verdiğin taktik değil mi?" "Bana sırasıyla tekrardan söyler misin?" Kız, anlam çıkaramadan söylediklerini yaptı. "Birinci sırada; silahını çıkarmadan rakibinin yeteneklerini gözle. İkinci sırada; defansif oynayarak bir anda agresifleş ki rakibin ne olduğunu anlayamasın. Üçüncü sırada ise eğer kendi canın tehlikedeyse geri çekilip, savaşı sonlandır." Roxas, alkışladı öğrencisini. Kafasını okşayarak, düzelttiği saçını bozdu. Lucy, kızıl saçlarını düzeltmeye çalışırken, bir yandan ustasını dinliyordu. "Doğru. Fakat üçüncü sıra bazen en önemlisi olabilir. Her ne kadar sıra önemliyse can güvenliği de önemlidir. Bunu dikkate al ve maceracı ol." Talim kılıçları çarpıştı. Rasgele sallıyordu Lucy. Roxas, savunma yapıyordu. Kafasına doğru gelen talim kılıcını, kılıcıyla savundu. Soğuk katil, açığını gördü. Savunmayı bırakıp, adeta Lucy'nin etrafında dönerek, arkasına geçti. Boynuna tuttu kılıcı. Her şey çok aniydi. Lucy, tekrardan başarısız olmuştu. Kılıcı elinden bırakıp sırtüstü uzandı yere. "Galiba başaramayacağım!" Diye sızlandı. Elini uzattı Roxas. "Bence başaracaksın küçük prenses." Elinden tuttu, yardımıyla kalktı ayağa. Kılıcını yerden alıp tekrar denedi. Tekrar, tekrar... Her defasında yorulsa da, o da özgürce uçup dünyayı keşfetmek istiyordu. Denizleri, toprakları, buzla kaplı dağları, çiçekleri, bitkileri... Yere düşmüştü. Kılıcına tutunup, kalktı tüm cesaretiyle. Dişlerini gıcırdattı. Harap olmuş yüzüyle baktı ustasına. Üstüne cesurca atladı. Kılıcını yukarıdan saldırdı. Tekrardan açık bıraktı. İçinden binbir türlü şey geçiyordu zavallı kızın. Ama çevik davranarak açığını kapattı. Ustasının gülümsediğini görünce gururlandı. Bu sefer sağdan saldırdı. Roxas, bir eli arkada diğer eli sürekli defansa oynuyordu. Sağdan gelen saldırıyı yuvarlak kabzasıyla engelledi Roxas. Hatta kılıcını çekmesiyle, rakibinin silahını yere düşürdü. Yine de pes etmedi kız. Geri çekildi. İçinden konuştu. "Mantığımı kullanırsam, onu yenebilirim!" Koşuyordu kalan gücüyle üstüne. Nefes nefese kalmış bedeni, hayallerin peşinden koşuyordu. Yıldız gibi parlıyordu Roxas'ın gözünde. Hayatını değiştirmişti küçük kız. Ama ciddi olmalıydı. Onun gelişmesini sağlamalıydı. Kılıcı daha sıkı kavradı. Hâlâ koşuyordu. Stratejisini çoktan belirlemişti. Küçücük bedeni ve kalan erkesi ile böyle bir şey yapabilir miydi? Bilemiyordu, denemeliydi. Çarpıştılar. Roxas, kılıcı doğruca karın boşluğuna savurdu. Lucy, çevikti, eğilerek kurtuldu. Bacakları açık olan Soğuk Katil, ne yapacağını anladı. Müsaade etmeyecekti. Geriye atıldı. Fakat kılıcı elinden zorla alındı. Şimdi ise elleri boşta kalan Roxas idi. Yavru kaplan gibiydi. Alnından dökülen teri umursamayıp, nefes nefese baktı ustasına. Adım atmayı denedi, atamadı. Bütün enerjisini bir anda harcamıştı. Gözleri kapandı, kendisini salıverdi. Kucakladı minik öğrenciyi. Sırtına attı, bacaklarından tutarak taşıdı omzunda. Evine doğru yürüdü tebessümle. Dar sokaklardan geçiyordu Roxas. Bu sefer mutlu olarak. Başına gelecek olaylardan habersizce yürüyordu... Yorumlarınızı eksik etmeyin. Umarım iyi bir şeyler yazabilmişimdir :D.
  4. BÖLÜMLER İÇİN http://kaxellsfanfiction.blogspot.com Ya da Tamamlanmış PDF versiyonu https://drive.google.com/file/d/0B2a7i75FpsaVbkxTRHpTcGxFclk/view?usp=sharing Devamı (Düzenlenmemiş Hali.) Kitap II: Act I : The Evil Within: (Aksiyon, Romantizm, Dram, Sanal Oyun) Bölüm 1.Hiçliğin İçinde 1. Gün: http://textuploader.com/tsll Bölüm 2.Hiçliğin İçinde 2. Gün:http://textuploader.com/krmr Bölüm 3.Bilinenler & Öğrenilenler I:http://textuploader.com/krmk Bölüm 4.Bilinenler & Öğrenilenler II:http://textuploader.com/krml Bölüm 5.Bilinenler & Öğrenilenler III:http://textuploader.com/krmm Bölüm 6.Havada Kalanlar: http://textuploader.com/krmh Bölüm 7.Havada Kalanlar II:http://textuploader.com/o5ri Bölüm 8.Havada Kalanlar III:http://textuploader.com/o5re FİNAL SON SÖZ: http://textuploader.com/o150
  5. Sıcak Sıcak Anime Tanıtım Pupa Tür: Korku, Fantastik, Shounen, Psikolojik, Dram Yayınlanma Tarihi: 9 Ocak 2014 Bölüm Sayısı: 12 Süre: 4 dakika Yönetmen: Tomomi Mochizuki Firma/Stüdyo: Studio Deen, Earth Star Entertainment Mangaka: Mogi Sayaka Başlıca Seiyuular: Shimazaki Nobunaga (Hasegawa Utsutsu), Kido Ibuki (Hasegawa Yume), Mikami Shiori (Arita Yuuhei), Noto Mamiko (Hasegawa Sachiko) Müzik: Ibuki Kido & Erii Yamazaki – PUPA Mogi Sayaka’nın mangasından, animeye uyarlanan Pupa sonunda izleyicisiyle buluştu. Pupa’nın hikayesine değinecek olursak: Yume Hasegawa ve Utsutsu Hasegawa birbirine çok bağlı olan iki kardeştir. Bir gün Yume yolda bir kadın görür ve kadın ona etrafta uçan kırmızı kelebeklere bakmasını söyler. Çok güzel bulduğu kelebekler Yume’nin hayatını değiştirir. Küçük kızın bedeni değişime uğrayarak bir yaratığa dönüşür. Kardeşini yolda baygın bulan Utsutsu, onun yaratığa dönüştüğünü görünce korkuya kapılır. Küçük kız abisinden şeker ve çikolata yerine artık ona daha lezzetli gelen taze etten isteyecektir. Üstelik bu insan etidir. Utsutsu, kardeşini kendi etiyle beslemeye başlar ve onu eski haline döndürmeye çalışır. Tanıtım videolarıyla bizde büyük bir beklenti uyandıran Pupa, açıkçası mangasının gölgesinde kalan bir yapım olmuş. Mangasını takip eden çoğu hayranının üzerinde 4 dakikalık bir video ne kadar doyum yaşatır orası bilinmez. Üstelik bu 4 dakika içine açılış ve kapanış müzikleri de dahil. Korku animesi sevenleri üzebilecek bir animasyona sahip. Hikayenin konusu her ne kadar güzel ve sıradışı olsa da özellikle korku animelerinde animasyon çok önemli. Her animede olduğu gibi Pupa’yı seven ve sevmeyen iki taraf olacaktır. Açıkçası ben buna, eksiklikleri bir kenara atarak, beklediğim sahnelerin ilerleyen bölümlerde nasıl olduğuna göre değerlendireceğim. Bölümler 4 dakika olsa bile olaylar bir anda gelişiyor. Bakalım ilerleyen bölümlerde karşımıza neler çıkacak? Özellikle Yume’nin beslenmekte olduğu saatler animeye nasıl yansıtılacak? [ Afiyet Olsun ] [ İyi Seyirler ] http://www.youtube.com/watch?feature=player_detailpage&v=bTsUfCeQB2o _______________________________________________________________________ Kaynak: AnimeFantastica: http://www.animefantastica.com/pupa Not: Resimler çok büyük olduğu için ,düzeltilmiştir.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli bilgi

Forum kurallarımızı okudunuz mu? Forum Kuralları.